31- EL-HÂLIK, EL-HALLÂK, AHSENU'L-HÂLİKİN:
Hâlık, “yaratma” anlamına gelen “halk” masdarından ismi faildir. Halllak ise, Hâlık'ın mübalağa ve tekerrür ifade eden fâal şeklidir. “Devamlı olarak ve mükemmel bir şekilde yaratan” anlamına gelir.
Kur'an-ı Kerim'de ulûhiyyetin kendisini izhâr edişinde en önemli rolü Cenab-ı Hakk’ın “Halk= Yaratma” sıfatı oynamıştır. Kur'an, Allah Teala’nın “yaratma” fiili üzerinde çok çeşitli boyutlarıyla durmuş, bu kök çok fazlaca kullanılmıştır.1258
Kur'an-ı Kerim, Allah'tan başka yaratıcı olmadığı gerçeğinden hareketle ibadetin de sadece O'na yapılmasının lüzumunu adeta zihinlere nakşetmiştir:
“Yaratan, insanı pıhtılaşmış kandan yaratan Rabbinin adryla oku!”1259
“İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. (O), her şeyin yaratanıdır. Öyleyse O'na ibadet edin.”1260
Ahsenu'l-hûlikîn, “yaratanların en güzeli” demektir. Bu vasıf “takdir ve tasvir edenlerin en mükemmeli”, varlıkları farz edildiği takdirde mevhum “yaratıcıların en güzeli”, mukayese düşünülmeksizin “mutlak ve mükemmel yaratıcı” manalarında açıklanmıştır. 1261 Allah Teala’nın, insanı ana rahminde bir nutfeden itibaren devamlı olarak yaratma safhaları sonucunda, bildiğimiz mükemmel şekilde ortaya koyması bildirildikten sonra bu vasfın kullanıldığını görüyoruz: “Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir!” 1262 Yeri gelmişken şu hususu belirtmekte yarar görüyoruz: Yaratma fiili, Kur'an'da Allah'tan başkasına asla verilmemiştir. Allah'tan başkasının yaratıcı olduğunu iddia edenler, göz önüne alınarak, sanki onlara şöyle denilmek istenmiştir: “Farzet ki Allah'tan başka yaratanlar olsun. Bu takdirde bile, Allah bu mevhum ve farazi yaratanların en güzelidir.”1263
“Allah'tan başka bir yaratan var mıdır?” 1264 “O, sizin bilmediklerinizi de yaratır.”1265
“Sizi bir tek canlıdan yarattı, sonra ondan eşini meydana getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi: (Deve, öküz, koyun, keçi). Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde yaratmadan yaratmaya: (Nutfeden alâkaya, alâkadan et giydirilmiş kemiklere) geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz Allah budur. Mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. O halde (O'na kulluktan şirke) nasıl çevriliyorsunuz?”1266
32- EL-BASİR:
Basîr, “görme” anlamında olan “basar” masdarından sıfat-ı müşebbehedir. Görücü, gören demektir.
Allah Teala’nın vasfı olarak Basîr: “Gören, bilen, hiç bir şey kendisinden gizli kalmayan, yapılan tek tek zaptederek muhafaza eden” 1267 demektir.
Her şeyi gören, yerin altındakileri de, üstündekileri de, özetle bütün kâinatı gören Allah'tır. O'nun görme sıfatı en mükemmeldir. Noksan sıfatlardan tamamen beri ve azadedir. 1268 Allah Teala, mahlukların görme duyularıyla idrak ettikleri cisim ve renkleri görme organına ihtiyaç olmaksızın idrak edendir. 1269
Kur'an-ı Kerim'de, Yüce Allah'ı 44 ayette tavsif eden el-Basîr ismi 1270 Rabbimizin yaratıklarını daima görüp gözettiğini, onları murakabe ettiğini göstermektedir:
“...Şüphesiz Allah işiten, görendir.”1271
“...Rabbin her şeyi görendir.”1272
“...Kullarının günahlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin yeter.”1273
33- EL-HÂDİ
Hâdî, hüda ve hidayet mastarlarından ism-i faildir. Hidayet, “lütuf ile olan rehberlik” 1274 anlamındadır. Allah'ın bir vasfı olarak şöyle tarif edilmiştir: “Kendisini tanıma yollarını kullarına gösterip tanıtan, onları rububiyyetini ikrar edici kılan, her mahlukun bekası ve varlığını sürdürmesi için gerekli olan cihetlere yönelten”. O, Hâdî sıfatıyla kurtuluş (necat) yolunu gösterir ve açıklar. Bundan fazla olarak, kullarından dilediğini Tevhid nuruyla müşerref kılar. İstediğini dosdoğru yola hidayet eder. Ayrıca bütün diğer mahlukları faydalarına olan yöne sevkeder, rızık arama yollarını, zararlardan sakınmalarını ilham eder. el-Gazzali, bu ikinci nevi hidayete bazı örnekler verir: Yeni doğan yavruya memeyi tutmasını, civcive çıkar çıkmaz daneleri toplamasını, anya yuvasını altıgen şeklinde yapmasını v.b. gibi her canlı için en uygun şartı ilham eder.1275
Kelime olarak kılavuzluk, yol göstericilik yapan, bilinmeyeni öğreten, açıklayan, hediye veren, doğru yolu gösteren, hak ile batılın arasını ayırd ettirecek hidayeti veren 1276 manalarına gelen Hüdâ kavramını Kur'an, Allah'ın bir vasfı olarak “kılavuzluğun tek, gerçek yolu” olarak tanımlar. Bu ne demektir? Kur'an, bunun, başlangıçtan itibaren ayırım yapılmaksızın tüm herkese ihsan edilen ilahi vahyin evrensel kılavuzluğu olduğunu söyler. İç güdülerle olduğu gibi duyular ve muhakemenin de herhangi bir ırk, renk ve çevre ayırımı olmaksızın tüm imkanları ayrım yapılmaksızın verdiği gibi, ilahi vahyin yönlendirici gücünün ayırım yapılmaksızın herkese bahsedildiğini ve bu şekilde adlandırılan her türlü kılavuzluk şekillerinden -ki bunlar belli toplumlara münhasır birikimler olup, insanlığı birbirleriyle rekabet eden dinsel grupların çeşitliliğine bölmüşlerdir -ayırt edilmesi gerektiğini söyler Kur'an. O, vahyin bu evrensel kılavuzluğuna din veya insanın işlevine ve tabiatına uygun yaşam tarzı veya İslam adını verir.1277
HDY, Kur'an'da en çok zikrolunan fiil köklerinden birisidir. Çeşitli çekim ve müştaklanyla yaklaşık 350 defa varid olmuştur. 1278 Beni hidayet etti 1279, beni hidayete erdirir 1280, bizi hidayet etti 1281, sizi hidayet etti 1282, hidayet ettik 1283 vb. fiillerin faili Kur'an'da her zaman Allah olarak geçer. Demek ki, Kur'an-ı Kerim “hidayet” sözcüğünü mutlak olarak Allah için kullanır.
Kur'an'da Allah'ın kişiye hidayet etmesi, onu dosdoğru yola iletmesi şu beş şekilde özetlenebilir:
1- Allah'ın kişiye sayısız, çok çok ni’ınet vermesi: “Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız.”1284
2- Allah Teala’nın kişiye akli kuvvetler, ruhani veya cismani kuvvetler, batini hisler ve zahiri duygular gibi menfaatlerini görebileceği güçleri vermesi.
“Biz ona yolu gösterdik: (O) ya şükredici veya nankör olur.”1285
3- Allah'ın insanlara hak ile batılı, doğru ile eğriyi, salah ile fesadı farkettiren delilleri göstermesi:
“O'na iki tepeyi (hayır ve şerrin yolunu) gösterdik.” 1286
“Semûd (kavmine) gelince onlara (doğru) yolu gösterdik; fakat onlar, kötülüğü, doğru yolu bulmaya üstün tutar.”1287
4- Peygamber göndermek ve kitaplar inzal etmek suretiyle insanoğlunu doğru yola iletmesi:
“Onları, emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden insanlardı.” 1288
“Gerçekten bu Kur'an'da en doğru yola iletir ve iyi işler yapan mü’minlere, kendileri için büyük bir ecir olduğunu müjdeler.”1289
5-Vahiy veya ilham ya da rüyay-ı sâdıka gibi fevkelade yollarla kalplere bir takım sırları keşfedebilme ve eşyayı hakikatle oldukları gibi gösteriverme yetisi bahşetmek:1290
“Bizi dosdoğru yola ilet.”1291
“...Allah dilediği kimseyi nuruna hidayet eder. Allah her şeyi bilir.”1292
“İşte böylece sana da buyruğumuzdan bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola eriştirdiğimiz bir nûr kıldık.”1293
Hidayetin karşılığı dalâlettir. Dalâletin neticesi imansızlıktır. İnsanın kalbi terazinin iki gözü gibi imana doğru eğilmeye elverişli olduğu gibi, küfre doğru da eğilmeye elverişlidir: Terazinin gözleri boşken nasıl kılıkılına beraber duruyorsa, kalp de imanla küfre karşı müsavi surette müsait olarak yaratılmıştır. Şu halde kalbin imanla küfürden birini tercih ve iltizam etmesi için mutlaka çekici bir sebep icâbeder. Hidayeti de, dalaleti de ancak Allah yaratır. Yani gönüllere imânı sevdiren, sebepleri yaratan da O'dur. Kullarından istediğine hidayet, istediğine dalâlete verir. Allah'tan başka insanları hidayet ve bahtiyarlığa eriştirecek yahut dalâleti ve hüsrana düşürecek, hakiki bir fail yoktur. Allah'ın hidayet ettiğini kimse sapıtamaz. Allah'ın sapıttığını kimse doğru yola getiremez. Yalnız burada şu noktayı bilmek lazımdır ki, Allah Teala’nın bir kulunda dalâlet yaratması, o kulun, kendi arzusu ile sapıklık yolunu tutmuş olmasındandır. Yoksa kul iradesini, kabiliyetini dalâlete sevketmez. Nitekim insanlarda hidayet ve iman asıldır, dalâlet ve küfür sonradan ânz olmuştur. Cüz'i iradenin su'i isti’malinden doğmuştur.1294
Allah'ın hidayete erdirme veya dalâlete düşürme konusundaki bir sünnetini Kur'an şöyle açıklar:
“Hidayet edici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.”1295
“Allah iman edenleri elbette hidayet edicidir.”1296
“İman ettikten, peygamberin hak olduğuna şehâdet ettikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkâr eden bir topluluğu Allah nasıl hidayet eder?” 1297
“Allah zalimler güruhunu hidayete erdirmez.” 1298
“Onların hidayeti sana düşmez, fakat Allah dilediğini hidayete erdirir.”1299
Kur'an'da, HDY kökünden türetilen çeşitli fiillerin failleri bazan da peygamberlerdir.
“İnanan (adam) dedi ki: “Ey kavmim, bana uyun, sizi doğru yola hidayet edeyim.”1300
Peygamberimize hitaben:
“...Ve şüphesiz ki sen doğru yola hidayet ediyorsun.” 1301
“Yaratıklarımızdan (öyle) bir ümmet vardır ki Hakk'a iletir (hidayet eder) ve hak ile adalet yapar.”1302
Son olarak, Kur'an'da masdar olarak getirilen “Hûda” kelimesinin çok fazla zikredildiğini 1303 belirtilmiş olalım.1304
Dostları ilə paylaş: |