51- EL-LATİF
el-Latîf, Yüce Allah'ın bir vasfı olarak “O'nun yaratıklarına ve kullarına faydalı olan şeyleri güzellik ve incelikle ulaştırmakla ihsan eden,1400 maslahat ve menfaatlerin gizli tasarruflarını, herkesin anlayamayacağı incelikleri bilen ve o menfaatleri yumuşak bir eda ile hakedenlere ulaştıran,1401 bütün mahlukata gizli olarak 1402, bilmedikleri cihetten ihsanlarda bulunan ve ummadıkları yerlerden faydaları için sebepler halk eden” 1403 anlamlarına gelir,
el-Latîf, raûf ve refik manalarına da gelir. Nitekim Gazzali: “Fiilde nfk (yumuşaklık), ilimde lütuf bulunursa işte lütfün manası tamamlanmış olur” 1404 der.
Lâtif sıfatı Kur'an'da yedi yerde Allah'ı tavsif eder. Bu ayetlerde genel olarak latif sıfatının iki anlama geldiğini tesbit etmekteyiz:
1- Allah'ın yaratıklarına rızık vermesi ve onlara çok çeşitli ihsanlarda bulunması.
2- Rabbimizin bütün işlerin gizliliklerine vâkıf olması.
“Allah kullarına lütûfkârdır, dilediğini rızıklandınr. O kuvvetlidir, Galibdir.”1405
“Allah'ın evlerinizde okunup duran ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Allah Latif (lütufkâr), Habîr (haberdar)dır.”1406
Yukarıda zikrettiğimiz Şûra suresinin 19. ayetinde el-Latîf sıfatı “Allah'ın dilediğini nimetlendirmesi” anlamında gelmiştir. Yine Ahzâb suresinin 34. ayetinde de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hanımlarına “vahyin indiği evin hanımı kılınmalarındaki lütuf hatırlatılmaktadır.
“(Lokman öğütlerine devam ederek dedi ki): “Yavrucuğum, (yaptığın iyilik veya kötülük) hardal dânesi ağırlığınca bir şey de olsa, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa Allah mutlaka onu getirir. Çünkü Allah latiftir, haber alandır.”1407
Bu ayet-i kerimede ise “Allah'ın bütün gizliliklere nüfuz ettiği” anlamı Latif vasfı ile anlatılmıştır. 1408
52- HAYRU'L-FÂSILÎN
Fasl, lügatte: “İki şeyin arasını, bir açıklık oluşacak kadar ayırmak” 1409 demektir. Hayru'l Fâsılîn ise “hak ile bâtılı birbirinden ayırdedenlerin en hayırlısı” anlamında 1410 Kur'an'da sadece bir Mekki ayette geçer:
“...Hüküm de Allah'dan başkasının değildir ki, doğruyu O haber verir ve O (hak ile batılın arasını) ayırdedenlerin en hayırlısıdır.”1411
“Yafsilu” fiili de Kur'an'da üç ayette Allah hakkında “hükmeder” manasında geçer.1412
53- ESRAU'L-HÂSİBÎN, SERİUL-HİSÂB
Esrau'l-Hâsibîn, “hesap görenlerin en seri olanı, hesap görücülerin en sür'atlisi” 1413 demektir.
“Sonra bunlar, bütün işlerine hak ve adi ile mâlik olan Allah'a döndürülürler. Doğrusu hüküm yalnız O'nundur. O hesap görenlerin en sür'atlisidir.” 1414
Seriu'l-hisâb, “hesabı çabuk olan” demektir. Allah, kullarının kaydettiği amellerini bizce bilmen herhangi bir hesaplama şekliyle veya düşünceyle hesaplamaz. Zira O'ndan bir zerre bile saklanamaz. Zerre kadar olan bir amelin bile karşılığını zayi etmeden verir. İşte bunun içindir ki, Cenab-ı Allah zatını sena etmiş ve kullarına kendisinin bir benzeri olmadığını bildirmiştir. 1415
Allah Teala'nın “hesabı çabuk görmesi” sadece âhiret gününe has değildir. Bilakis dünyada da “işi çabuk bitiren” manasına gelmektedir. Peygamber (s.a.v.)'in bir duasında: “Ey Kur'an'ı indiren, Seriu'l-Hisâb olan Allah'ım! Bu bir araya gelmiş düşmanları bozguna uğrat” 1416 buyurması bu görüşü te'yid etmektedir.
Kur'an ayetlerinden açıkça anlaşılıyor ki, Cenab-ı Allah ilahi adaletin tecelli edeceği ahiret gününde, kullarının çokluğuna ve amellerin fazlalığına rağmen, belki de bir göz açmcaya kadar, çok kolay bir şekilde onları muhasebe edecek, kimin cennetlik ve kimin de cehennemlik olacağım belirtecektir.
“Bugün her can, kazandığıyla cezalanır. Bugün zulüm yoktur. Allah hesabı çabuk görendir.” 1417
“Allah, her nefsi kazandığıyla cezalandırmak için (böyle yapar). Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.”1418
54- FÂLİKU'L- HABBİ VE'N-NEVÂ
Faik, “bir şeyi açıp, bir kısımmı diğerinden ayırmak” demektir. 1419 Fâtih, faik masdarmdan ismi faildir. Buna göre Fâliku'l-habbi ve'n-nevâ, “tohumları ve çekirdekleri açan” anlamına gelir.
Allah Teala'nın bu isimle vasfedilmesinin nedeni, .O'nun tohum ve çekirdekleri toprağın altında çürümekten ve bozulmaktan koruyarak, canlı bir şekilde yeryüzüne çıkarması, tohumlardan ekinler ve çekirdeklerden de ağaçlar çıkarmasından dolayıdır. 1420
“Tâneleri ve çekirdekleri açan şüphesiz Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır.” 1421
Bu ayette, Cenabı Allah, nasıl ölü gibi olan çekirdek ve tohumlara can vererek onları yeşertiyorsa, aynı şekilde ölü olan insanı da keza diriltmeye muktedir oduğunu belirterek beşeriyeti uyarmak istemiştir. Böyle bir misal getirilerek insanların ahiretteki imtihana hazır olmaları dolayısıyla Allah'a gerçek anlamda kul olmaları istenmiştir. 1422
55- FÂLİKUL-İSBAH
“Fâlık” lafzının “bir şeyi açıp, bir kısmını diğerinden ayıran” anlamına geldiğini yukarıda zikrettik. Fâliku'l-İsbâh ise “beyazı karanlıktan ayıran, sabahın karanlığını açan,1423 yani tan yerini ağartan” demektir.
“Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran O'dur. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı birer hesap (ölçüsü) yapmıştır. Bu o üstün ve bilen (Allah)ın takdiridir.”1424
56- BEDİ'U'S-SEMÂVÂTİ VE'L-ARD
“İbdâ’daha önceki bir örneği taklid etmeden, önceki örneğe bağlı kalmadan ve önceki örneğe uymadan bir şey yapmak” 1425 anlamındadır. İbda’masdarından ism-i fail olan mübdi'yerine geçen Bedi ise “icad eden” 1426 bu vasıf, her şeyin ilk ve yoktan yaratılış safhasını ifade eder. 1427 Diğer yaratma safhaları bundan sonradır. 1428
Yüce Rabbimizin bütün kainatı, içindekilerle beraber yoktan yaratması bakımından son derce önemli olan bu sıfat Kur'an-ı Kerim'de iki yerde “Bediu's-semavûti ve'l-ard = gökleri ve yeri yoktan yaratan (veya icad eden)” şeklinde varid olmuştur. 1429
Dostları ilə paylaş: |