Bir kısım âyetlerden, Cahiliye araplarının cinlere ibadet ettikleri' de anlaşılmaktadır 2687. el-Kehf, 51 âyetinden anlaşıldığına göre, cinleri Allah'ın yardımcıları veya müşavirleri olarak görüyorlardı 2688. Her ne kadar meleklerle cinler ayrı neviler teşkil ederlerse de, cinsleri aynı olduğu için müfessirler, bazan cinlere ibadetin söz konusu olduğu yerlerde, “melekler” diye tefsir ederler. Katâde ve Mucâhid'e göre, “melâike, gözlerden saklı olduklarından cin diye adlandırılmışlardır” 2689.
“Allah ile cinler arasında soy bağı (neseb) icad ettiler” 2690 âyetindeki “cinler”, “melekler” diye tefsir olunmuştur. Mücâhid, 'İkrime, Ebû Salih, Katâde gibi eski müfessirlerden bu fikir nakledilmektedir. Bu tefsir meleklerin ve cinlerin bir cinsten olup, aynı unsurdan yaratılmış olduklarına dayanır ki, bu unsur da ateştir. Fakat onun kesif kısmından şeytan, saf kısmından ise melekler yaratılmıştır 2691. Şeytan şer, melek ise sırf hayırdır. Cin olarak isimlendirme bizim gözlerimizden gizlenmeleriyle açıklanır. Cinn ve cirme, “gizlemek” anlamına gelen cenne fiilinden, mefûl mânâsindaki iki isimdir. Böyle olunca, cinn'i, iki neviden birine tahsis etmek, arızî bir tahsis oluyor. Bu âyette ise, asıl anlamında gelmiştir. İbn 'Abbâs'tan nakledildiğine göre, “melâikeden bir nev'i, cin olarak adlandırılır; İblis de onlardandır” 2692.
Yine bu âyet hakkında Mucâhid'den şöyle bir rivayet vardır:
Hz. Ebû Bekr, müşriklerin:
“Melekler, Allah'ın kızlarıdır” iddialarına karşılık, onları ilzam etmek için:
“Peki, anneleri kimlerdir?” diye sorunea onlar:
“Yüce cin kızlarıdır” şeklinde cevap verdiler. Katâde ve İbn Zeyd de böyle demişlerdir 2693. el-İsrâ', 57 âyetinin tefsiriyle ilgili olarak İbn Mes'ûd'dan şöyle bir rivayet vardır. “Bazı arap kabileleri, meleklerden cin denilen bir sınıfa ibadet ediyorlar ve “Onlar Allah'ın kızlarıdır” diyorlardı. Bu âyet, onların hakkındadır” 2694, İbn Teymiyye de, meleklerle cinlerin aynı mânâya gelebileceğini söyler 2695. İbn 'Abbâs, İblis hakkında:
“İblis, melaike taifelerinden bir taifeden idi ki, o taifeye cin denirdi” demiştir 2696.
“Cinleri -O yaratmışken- müşrikler, Allâh'a ortak yaptılar. Körü körüne Ona oğullar ve kızlar uydurdular. Hâşâ O, onların vasıflandırmalarından Yücedir” 2697.
Bu âyetteki cinleri de, “melekler” diye tefsir edenler çoktur. Bazılarının ifadelerinden “cinn” lafzının hakikî anlamda “melekler”e şamil olduğu anlaşılmakta ise de, el-Âlûsî “gizli olmaları sebebiyle mecazen cinn ismi verildiğini” söyler 2698. Hamdi Yazır bu âyetin tefsirinde cin tabirini çok geniş anlama alarak: melaike, şeytan, akıl, nefis, madde, kuvvet, tabiat, gizli ve tabiat ötesi esbaba bağlananlara, mutavassıt tanrılar düşünenlere teşmil eder 2699.
Fakat, bu âyetlerde ki cınni, “melekler” diye tefsir etmek, bir engelle karşılaşmaktadır. Müşriklerin melâikeye taptıkları iddiaları dolayısıyla Allah meleklere:
“Bunlar, size mi tapıyordu?” 2700, yani siz mi bunu onlara emrettiniz? 2701 Tevbihine karşı melekler:
“Hâşa, bizim Senden başka Mevlamız yoktur. Zaten, onlar bize değil, cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanıyordu” diyeceklerdir 2702. Buna göre, meleklerle cinlerin ayrı oldukları acıktır. Burada cinlerden “şeytanlar” murad olduğu Mucâhid'den rivayet edilmiştir. Zira müşrikler, şeytanların aldatmasıyla Allah'tan başka şeylere tapmışlardır. Bir de şu izah vardır:
“Şeytanlar, onlara bir takım cin tasvirlerini, melaike tasvirleri olarak göstermişler ve onlara tapmalarını istemişler, müşrikler de tapmışlardır”. Yahut melekler, cevaplarında şunu demek istemişlerdir:
“Müşrikler, tahayyül ettikleri bir mefhuma tapmışlardır ki, o mefhum cinler hakkında doğrudur, bizim hakkımızda doğru olamaz”. İbn 'Atiyye'ye göre:
“Kâfir kavimler içinde cinlere tapanların bulunması mümkündür” 2703.
İslâm öncesi arapları “Kendilerini çevreleyen tabiatın, insanlarınkine üstün, fakat özel vasıtalarla kendi hizmetlerine alınabilen kuvvetlerle dolu olduğuna inanıyorlardı. Bu kuvvetler cinlerdi ve bu cinleri Tanrının kızları sayıyorlardı. (...) Cinler hayır ve şer işleri yapmağa da muktedir sayılırlardı. Bu sebeple onların teveccühünü kazanmak, onlara saygı göstermek ve ibadet etmek icab ederdi. Her cinnin belirli bir yeri olduğu ve kayaları, ağaçları ve putların içini mesken yaptıkları kabul edilirdi. (...) 2704. Şu halde, cinlere tapınmanın sebeplerinden biri de korku olmalıdır.
Bu telakki ile bir çok inançlardaki gizli ve her yere yayılmış değişik yoğunluktaki kuvvetleri ifade eden, aktif ve her yerde tezahür edebildiğine inanılan mânâ kavramının münasebetini hatırlamamak mümkün değildir. Bu mânâ'yı, eskiden Dinler tarihçileri' kişilik sahibi olmayan (imper-sonnelie) sanıyorlardı. Şimdi ise böyle kabul etmekten vaz geçilmiş gibidir 2705. Bu kelime, Malenezya kaynaklı ise de, mânâ türünden inançlar yaygındır. Belki de bundan insanlığın, kâinatta tezahür eden bir kudretin varlığını sezdiği şeklinde, genel bir sonuca gidilebilir. Kendini gösteren bu kuvvetlerin anlaşılmasmdaki hatayı, vahiy düzeltmektedir.
Kur'an cinn adı altında bu gizli varlıkların şerik koşulduğunu bildirmekle beraber, müşriklerce onlara verilen vasıflara pek temas etmiyor. Bir âyet, cinlere “Allah'ın yardımcıları” niteliğinin verildiğine işaret eder:
“Halbuki, ben onları, ne göğün ne yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin (müşriklerin, insanların) yaratılmasında hazır bulundurdum. Saptıranları, hiç bir işte yardımcı da edinmedim” 2706.
Buradaki onları zamiri, en yakın ihtimalle, “cinlere” aittir. Zira, bundan önceki iki âyette cinlerden bahsedilmiştir. Allah cinleri yaratmış olduğunu, 2707, onları hasredeceğini 2708 tasrih etmektedir. Onlar gaybı bilmezler 2709, Allah'a kulluk etmek için yaratılmışlardır 2710. İnsana vesvese de verebilirler. 2711
Dostları ilə paylaş: |