KUR'AN'DA ULÛHİYYET
ÖNSÖZ
Sunulan bu çalışmanın amacı, Kurân-ı Kerîme göre, hak ve batıl yönleriyle Ulûhiyyet konusunu incelemektir. Ancak, Kur'ân'da Allah ile ilgili hususlar çok geniş olduğundan, Onu tanıtmakta birinci dereceden önem arzeden ilahî isimlerle, çerçevemizi sınırlamış bulunuyoruz. Bilindiği gibi, Allah lâfzı dışındaki bütün öteki isimleri, Ulûhiyyetin özel adı olmayıp, onu niteleyen vasıflardan ibarettir. Bundan dolayı onları incelemek, Ulûhiyyetin muhtevası bakımından çok önem kazanmaktadır,
İslâmî gelenek, dînî hayatında, esmâ'yı hüsnâya büyük bir yer vermiş, birçok bilgin bu isimleri açıklamıştır. Fakat “Şerhu'l-Esmâ'i'l –Hüsnâ” genel adı altında toplanabilecek bu eserlerin hemen hepsi et-Tirmizî tarafından rivayet edilen bir hadîsteki 99 ismi açıklamaya yönelmiştir. Halbuki, yerinde ayrıntılı olarak ele aldığımız gibi bu rivayette sıralanan 99 ismin Hz. Peygamberden (a.s.) geldiği, bir çok hadîs yetkilisince kabul edilmemektedir. Kur'ân'da olduğu halde bu rivayette yer almayan veya bulunmadığı halde orada görünen isimler, önemli bir yekûn teşkil etmektedir. Biz, sadece Kur'ân'da olan ilahî vasıflar üzerinde durduk.
Allah'ın isimlerini ele alırken, eskiden yapılmış olan ' “Şerhu'l-Esmâ'i'l-Husna” çalışmalarından çok farklı bir usûl uyguladık. Her ismi incelerken, onun müştakk olduğu maddenin Kur'ân'da yayıldığı alanı özetlemeye çalışmak; isimlerin geldiği muhtevayı tesbit ederek, buna göre anlamaya gayret etmek; sûre veya ayetlerin muhtemel nüzul sırasını izleyerek, isimlerin Kur'ân vahyi boyunca zuhurunu gözeten bir sıra takib etmek; bir çok ismi ele alırken onlarla ilgili bazı meseleler üzerinde durmak vb. bu cümledendir. Bununla beraber, her bir vasfı incelemeye başlarken, daha önce onun hakkında yapılmış olan izahları özetlemeye de çalıştık; imkân nisbetinde bunları, en eski kaynaklardan bulmaya yöneldik. Zira biz Kur'ân'ı, ilk defa açıklıyor değiliz. Sadece, şematik endeksini çıkarmakla Kur'ân anlaşılmaz; bunun için, onu yaşamış ve büyük bir titizlikle incelemeye çalışmış olan müslüman bliginlerin anlayışlarına başvurmak da zorunludur.
Müsteşriklerden bazıları da, Kur'ân'ın tanıttığı Tanrının vasıflarını tesbit etmek için esmâ-yı hüsnâya dikkat etmeye çalışmışlardır.
Bunlardan kimisi, az önce işaret ettiğimiz rivayetteki isimler üzerinde durmuştur. Kimisi, Kur'ân'da bulunan isimlerin bir kısmını ele alır. Bazısı ise, muayyen bir isim üzerinde etraflıca durur 1 Kur'ân'daki ilâhı vasıfların tamamını tesbit etmeye yönelen ve bunları çeşitli yönlerden inceleyen bir çalışmanın, müşteşriklerce yapıldığına dair de bir bilgimiz yoktur.
Allah'ın isimlerim incelerken, meseleyi mütekellimlerin incelemelerinden başka türlü ele aldık. Bize göre, inanç esasları Kur'ân’dan ve Resûlullâh'tan sabit olan hadîslerden alınmalıdır. Kelâm ilmi, bu kaynaklardan gelen ebedî iman hakikatlerini, zaman ve zemine göre savunma yollarını arayan bir ilimdir. Dolayısıyla, metodları bakımından değişmeye kabil, hatta değişmesi lâzımdır. El-Gazzâlî gibi birçok zatın ifade ettiği gibi Kelâm, ancak arızî olan tedavi fonksiyonunu ifâ eden bir ilim durumunda olmalıdır. İnanç esaslarının, usûlleri ve savunma yolları bakımından beşerî ve geçici unsurlar ihtiva eden Kelâm ilminin inhisarından olduğuna dair bir kanaat yoktur ve olmamalıdır. Aksine, iman esaslarının Kur’ân'dan alınacağına dair müslümanlar ittifak halindedirler; zaten bunun dışında bir yol da tutulamaz. Bunları yazmaktan gayemiz, zamanlarına göre kendilerine düşeni yaymış değerli bir çok Kelâm bilginini veya Kelâm ilmini küçümsemek değil, nisbeten yaygın yanlış bir zannı gidermek için, her şeye hakkının verilmesi gerektiği prensibini hatırlatmaktır. 2
Bu çalışmamızın birinci gayesi, Kur’ân'ın, Allah'ı nasıl tanıttığı hakkında bir fikir vermektir. Kur'ân'ın Ulûhiyete verdiği muhtevanın, aslından uzaklaştırılmaması için bazı notlar yerleştirmektir. Yoksa Allah'ı, Kur'ân'da olduğu gibi tavsif etmek ididasında değiliz. Ruhları ve akılları devamlı surette arıtan ilahî Kelâm'ın, dinamik özelliğinden bir kesit almaya yellenerek, onu durgunlaştırmaya yönelen bizim bu incelememiz gibi çalışmalar, böylesi bir iddiada bulunamazlar. Kur'ân'da tecelli eden ilahî hakikatleri kuşatmaya heves etmek, ışığı avucunda tumaktan, yani tutamamaktan farksızdır. İnsan, kendisini yabancı etkilerden arıtabilmişse, olsa olsa Kur'ân ışığı karşısında, şeffaf bir prizma olabilir, o ışığı tahlil edebilir, ilk anda görünmeyen renklerini ortaya koyabilir. Bizim amacımız budur; bu ışığa karşı, bilerek perde olmamaya gayret ettik. Yoksa, Kur’ân'ı ve Kur'ân'daki Ulûhiyyeti hissetmek için yapılacak iş, onu okumak, kendisini onun nesîmine kaptırmaktır. Kur'ân'da, herhangi bir metafizik kitabındaki gibi, durgun bir Tanrılık fikri yoktur. Gazzali gibi âlimlerin, bildirdiği âdete göre Kur’an okuyan kimse; tilavet esnasında kendisini, vasıflarını ve icraatını izhar eden Yüce Allah'ın huzurunda bulur. Allahın Zatı ile kaim bu kadim kelam sıfatı, beşerî harfler ve sesler içinde, Kur'ân'da tecelli eder durur. 3 Onun, dünyanın çehresini değiştiregçimekteki sırrı da buradadır.
Çalışmamızın, daha geniş olan birinci bölümünü, Allah'ın vasıflarına tahsis etmekle beraber, ikinci bölümünde Kur'ân'ın, şirk ve batıl Ulûhiyyete bakışını tesbite gayret ettik. Zira Kur'ân, sadece müsbeti ve gerçeği getirmekle kalmamış, bunun yerleşmesi için, menfi ve sahte tanrılara götüren her türlü bahaneyi çürütmeye, her türlü geçidi tıkamaya da büyük bir önem vermiştir. Fakat hatırlatmaya lüzum yoktur ki Kur'ân şirkten bahsederken, o tanrılardan, gerçekten mevcut şeyler olarak değil, müşriğin tasavvurunda yer tutan kavramlar olarak bahseder. Kur'ân'ın, batıl tanrıları mahiyetlerini hedef alması, onların esasen olmayan tanrılıklarına değil, halis tevhid inancını bozulmaktan korumak gayesine yönelmiştir. Hububat ekilirken, tarladaki ayrık otlarının temizlenmeside lâzımdır ki, ürün salim olsun. Bize göre Kur’ân’ın şirk tanrılarım, insanlıkta işgal ettiği yerden sökmeye yönelmesi, bu kabil bir ameliyeden ibarettir. Kur'ân'ın, batıl tanrılıklara karşı durumunu inceleyen hiç bir çalışmaya da rastlayamadık.
Bu araştırmamızda dayandığımız yüzlerce ayeti, metin olarak alamadığımız gibi, meâlen dahi çok azını vermiş durumdayız. Ekseriya ayetlere, rakamları bildirilmek suretiyle işaret olunmuştur. Okuyucunun elindeki Mushaf veya Meâl-i Şerifin, bizim bu eksiğimizi kolayca giderebileceğini düşündük. Ayrıca İslâmî gelenekte, sûrelere daha ziyade isimleriyle referans vermek âdetini de, pratik gayeler sebebiyle yerine getiremedik, sadece rakamla işaret ettik. Çalışmamızın büyük bir kısmında, meseleleri muhtemel nüzul sırasına göre ele aldığımız halde, bir çok durumda sûrelerin nüzul sırasını bildirmedik. Çünkü her sûre için biri Mushaf'taki, öbürü nüzuldeki sırayı gösteren iki rakam kullanmak, karışıklığa yol açabilirdi. Baş tarafta, bu noksanları gidermeye yeten bir cedvel ilâve etmekle, bu külfetten muaf tutulacağımızı umuyoruz. Bu cedvel, sûrelerin isimlerini, Mushaf'taki sıralanın, ve takibettiğimiz nüzul sıralamasını ihtiva etmektedir. Ayrıca müsteşrikler arasında en yaygın olan Nöldeke ile Blachere'in kronolojik sıralamalarını da, ayrı birer sütun halinde koyduk.
Kitabımızda çok geçen “Tanrılık” kelimesi, bazı dostlarımız tarafından tuhaf karşılandığı için, bu hususta bir şeyler söylemek ihtiyacını duyuyoruz. Bu kelimeyi ülûhiyyet ile eş anlamlı olarak kullanıyoruz. Kendim uydurmuş değilim; Arapçadan Türkçeye olan lügat kitapları arasında eski ve ünlü iki lügat kitabı (Ahterî ve Kamus Tercümesi) Ulûhiyye ve İlahe mandarlarının karşılığı olarak “Tanrılık” kelimesini verirler. Âsim Efendi: “Ma'bûdluk ki Tanrılık tabir olunur” demekle, bunun kendisince uydurulmuş bir karşılık olmadığını belirtmektedir.
Hazırlayanın, “cuhdu'l-mukil” olarak nitelediği bu çalışma, eksiklerini giderecek uyarmalara müteşekkir kalacaktır. 4
Dostları ilə paylaş: |