R. Ferisiler Gökten Bir Belirti istiyor (8:11-13)
8:11 Ferisiler gökten bir belirti istemek için O’nu bekliyorlardı. Körlükleri ve arsızlıkları çok büyüktü. Bütün belirtilerin en büyüğü önlerinde duruyordu: Rab İsa’nın bizzat kendisi. İsa, gökten gelmiş olan gerçek bir belirtiydi, ama O’nu doğru değerlendiremediler. O’nun eşsiz sözlerini duydular, harika mucizelerini gördüler, görünmez Tanrı’nın görüntüsü olan Adam ile karşılaştılar, ama yine de ruhsal körlükleri nedeniyle gökten bir belirti istediler.
8:12-13 Kurtarıcı’nın içten bir ah çekmesi şaşırtıcı değildir! Dünya tarihinde ayrıcalıklı bir kuşak olduysa, bu Ferisilerin içinde olduğu Yahudi kuşağıydı. Yine de Mesih’in görünmüş olduğu en açık kanıta karşı kördüler ve yeryüzünden ziyade gökten bir mucize istediler. İsa, “Daha fazla belirti olmayacak. Fırsatınız vardı” diyordu. Yine kayığa binip doğu yönündeki karşı kıyıya geçti.
S. Ferisilerin ve Hirodes’in Mayası (8:14-21)
8:14-15 Yolculuk sırasında öğrenciler yanlarına ekmek almayı unutmuş-lardı. İsa onları Ferisilerin mayasına ve Hirodes’in mayasına karşı uyar-dığında, hâlâ Ferisilerle karşılaşmasını (konuşmasını) düşünüyordu. Kutsal Ki-tap’ta maya daima yavaşça ve sessizce yayılıp dokunduğu her şeyi etkileyen bir çeşit kötülüktür. Ferisilerin mayası ikiyüzlülüğü, geleneklere bağlılığı, kendini üstün görmeyi ve bağnazlığı kapsar. Ferisiler dışarıdan böyle görünmeyi başar-dılar, ama içten çürük ve kötüydüler. Hirodes’in mayası şüpheciliği, ahlaksız-lığı ve dünyasallığı içerebilir. Hirodes yanlıları bu günahlarla göze çarpıyor-lardı.
8:16-21 Öğrenciler can alıcı noktayı tamamen kaçırdılar. Düşünebildikleri tek şey yiyecekti. Bu nedenle dokuz soruyu ardı ardına onlara yöneltti. İlk beşinde, duygusuzluklarından dolayı onlara sitem etti, son dört soruda ise onlarla olduğu sürece gereksinimlerinin sağlanması konusunda kaygılandıkları için onları azarladı. Beş ekmekle beş bin kişiyi doyurmamış mıydı? On iki sepet dolusu artık kalmamış mıydı? Evet! Yedi ekmekle dört bin kişiyi doyurmamış mıydı? Yedi küfe artık toplanmamış mıydı? Evet bunları yapmıştı. O zaman kayıktaki bir avuç öğrencinin gereksinimlerini bol bol karşılayabileceğini niçin anlamadılar? Evrenin Yaratıcısının ve Devam Ettiricisinin kayıkta onlarla beraber olduğunu kavrayamadılar mı?
Ş. Beytsayda’da Kör Bir Adam İyileştiriliyor (8:22-26)
Yalnızca Markos bölümünde bulunan bu mucize birkaç ilginç soruyu da beraberinde getirir. Birincisi, İsa adamı iyileştirmeden önce neden köyün dışına çıkardı? Adama neden yalnızca dokunarak iyileştirmedi? Tükürük gibi göreneklere uymayan bir yolu neden kullandı? Niçin adam hemen mükemmel bir görüm kazanmadı?13 (Bu, Müjdelerde yer alan adım adım gerçekleştirilmiş tek iyileştirmedir). Son olarak, İsa neden adamın mucizeyi köyde anlatmasını ya-sakladı? Rabbimiz egemendir ve bize faaliyetlerinin hesabını vermek zorunda değildir. Biz anlamasak bile yaptığı her şeyin geçerli bir nedeni vardır. Her yürek değiştirme (O’na gelme) farklı olduğu gibi, her iyileştirme eylemi de farklıdır. Bazıları O’na gelir gelmez olağanüstü bir ruhsal görüş kazanırlar. Diğerleri ilk önce bulanık görürler, ama daha sonra tam anlamıyla kurtuluşun güvencesine varırlar.
T. Petrus’un Büyük Tanıklığı (8:27-30)
Bu bölümün son iki paragrafı bizi onikilerin eğitiminin doruk noktasına getirir. İsa’nın öğrencileriyle gelecekteki yolu paylaşabilmesi ve onları Tanrı’ya bağlılık ve fedakarlıkla dolu bir yaşamda izlemeleri için davet etmeden önce, İsa’nın kim olduğuna dair derin ve kişisel değerlendirmelerinin olmasına ihtiyaç vardı. Bu bölüm bizi öğrenci olmanın can alıcı noktasına getirir. Belki de bu, bugün İsa Mesih inancının düşünce ve uygulamasında en çok ihmal edilen alan-dır.
8:27-28 İsa ve öğrencileri kuzeyde sakin bir yer aradılar. Filipus Seza-riye’sine giderken, halkın O’nun hakkındaki fikrini sorarak konuyu açtı. Genel olarak, halk O’nun büyük biri olduğunu kabul ediyordu. Vaftizci Yahya, İlyas ya da peygamberlerden birinin düzeyindeydi. Ama insanın saygısı aslında say-gısızlıktır. Eğer İsa Tanrı değilse, o zaman bir dolandırıcı, deli ya da bir efsane-dir. Başka bir olasılık yoktur.
8:29-30 Rab, sonra öğrencilere amaçlı olarak O’nunla ilgili değerlendirmelerini sordu. Petrus hemen O’nun Mesih, yani Meshedilmiş Olan olduğunu söyledi. Petrus bunu biliyordu, ama yaşantısındaki olaylardan sonra şimdi derin ve kişisel bir inancı vardı. Yaşam hiçbir zaman aynı olamazdı. Petrus asla bir daha ben merkezci bir tutumla doyum sağlayamazdı. Eğer İsa Mesih ise, o zaman Petrus tamamen kendini vererek O’nun için yaşamalıydı.
U. Hizmetkar Ölüp Dirileceğini Önceden Bildiriyor (8:31-38)
Şimdiye kadar Yehova’nın Hizmetkarı’nı sürekli olarak başkalarına hizmet eden bir yaşamda izledik. O’nu düşmanları tarafından nefret edilirken ve arka-daşları tarafından yanlış anlaşılırken gördük. Dinamik güçle, ahlaki mükemmel-likle, derin sevgiyle ve alçakgönüllülükle dolu bir yaşamı gördük.
8:31 Ama Tanrı’ya hizmet etme yolu elem çekmeye ve ölüme götürür. Bunun için Kurtarıcı öğrencilerine açıkça (1) Elem çekmesi; (2) Reddedilmesi; (3) Öldürülmesi; (4) Dirilmesi gerektiğini anlattı. O’na göre yüceliğe giden yol, önce çarmıhtan ve mezardan geçecekti. F.W. Grant’ın söylediği gibi: “Hiz-met etmenin anlamı kendini feda etmektir.”
8:32-33 Petrus, İsa’nın elem çekmesi ve ölmesi gerektiği düşüncesini kabul edemedi; bu onun Mesih anlayışına tersti. Hem de Rab’bi ve Efendisinin düşmanları tarafından öldürüleceğini düşünmek istemedi. Böyle bir şeyi ileri sürdüğü için O’nu azarladı. O zaman İsa Petrus’a şöyle dedi: “Çekil önümden Şeytan! Senin düşüncelerin Tanrı’nın değil, insanın düşünceleridir.” İsa, Petrus’u ne Şeytan olmakla ne de Şeytan’ın onun içinde olmasıyla suçluyordu. Demek istediği şuydu: “Şeytan’ın konuşacağı gibi konuşuyorsun. O her zaman bizi tam olarak Tanrı’ya itaat etmekten alıkoymaya çalışır. Tahta kolay bir yoldan gitmemiz için bizi ayartır.” Petrus’un sözleri öz ve içerik açısından şeytaniydi; Rab’bin kızmasına neden olan şey de buydu. Kelly bunu şöyle yorumlar:
Rabbimizi böylesine tahrik eden şey ne idi? Hepimizin karşı karşıya kaldığı tuzak: Benliği kurtarma arzusu, kolay bir yolu çarmıha tercih etme. Doğal olarak zorluktan, utançtan ve reddedilmeden kaçmayı istediğimiz; böyle bir dünyada gerekli olan Tanrı’nın isteğini yapma eleminden çekindiğimiz; yeryüzünde sakin ve saygın bir yolu, yani her iki dünyanın da en iyisine sahip olmayı tercih ettiğimiz doğru değil mi? İnsanın bu tuzağa düşmesi ne kadar kolay! Petrus, Mesih’in bütün bu elemle dolu yoldan geçmesi gerektiğini anlayamadı. Orada olmuş olsaydık, daha kötüsünü söylemiş ya da düşünmüş olabilirdik. Petrus’un siteminde derin bir insani sevgi vardır. O da Kurtarıcı’yı içtenlikle sevdi. Ama kendi içinde hala Rab’be teslim etmediği dünyasal bir şeyler vardı.14
İsa’nın önce öğrencilerine bakıp sonra, “Çarmıha gitmezsem, bunlar nasıl kurtulabilir?” dercesine Petrus’u azarladığına dikkat edin.
8:34 İsa onlara aslında şunu söylemek istedi: “İnsanlar kurtulabilsin diye elem çekip öleceğim. Eğer ardımdan gelmek isterseniz her türlü bencil dürtü-yü inkâr ederek iftira, elem ve ölümle karşılaşabileceğiniz yolu seçmelisiniz ve ardımdan gelmelisiniz. Kişisel rahatlığı, sosyal zevki, dünyasal bağları, büyük hırsları, maddi zenginliği ve yaşamın kendisini bile bırakmak zorunda kalabi-lirsiniz.” Bu gibi sözler bize lüks ve rahatlık içinde yaşamamızın doğru olduğu-na nasıl inanabileceğimizi düşündürür. Materyalizmi, bencilliği ve yürekleri-mizin soğukluğunu nasıl haklı çıkarabiliriz? O’nun sözleri bizi kendini inkâr eden, teslim eden, elem çeken özverili yaşamlara çağırıyor.
8:35 Her zaman yaşamımızı kurtarma denenmesi vardır: Her şeyin merkezi olan benlikle rahatça yaşamak, geleceği güvence altına almak, kendi seçimlerimizi yapmak gibi. Kişinin yaşamını kaybetmesinde bundan daha kesin bir yol yoktur. Mesih, kendimizi O’na ruhta, canda ve bedende adayarak O’nun ve Müjde’nin uğruna yaşamlarımızı vermemiz için bizi çağırıyor. Dünyanın Müj-de’yi duyması için yaşamımızı O’nun kutsal hizmetinde geçirmemizi ve gere-kirse vermemizi istiyor. Yaşamımızı kaybetmenin anlamı budur. Yaşamımızı kurtarmanın bundan daha emin bir yolu yoktur.
8:36-37 Bir imanlı, yaşamı boyu dünyanın bütün zenginliğini kazansa bile bunun ona ne yararı olurdu? Yaşamını Tanrı’nın yüceliği ve kaybolanların kur-tuluşu için kullanma fırsatını kaçırmış olurdu. Bu onun için kötü bir pazarlık olurdu. Yaşamlarımız dünyanın verdiği her şeyden çok daha değerlidir. Yaşam-larımızı Mesih için mi, yoksa benlik için mi kullanacağız?
8:38 Rabbimiz, genç öğrencilerinden bazılarının öğrencilik yolunda utanç korkusuyla tökezleyebileceğini anladı. Bu nedenle onlara kendisinden ve söz-lerinden dolayı utanç duyanların, tekrar güçle geldiğinde daha büyük bir utançla elem çekeceklerini anımsattı. Ne düşünce! Rabbimiz yakında tekrar yeryüzüne geldiğinde, bu defa utandırılma içinde değil, Kendi görkemi ve Babasının gör-kemi içinde, kutsal meleklerle birlikte gelecek. Göz kamaştırıcı bir parlaklık olacak. O zaman kendisinden utananlardan utanacak. “Bu vefasız ve günahkâr kuşakta… benden utanan” sözleri yüreklerimize yer etsin. Vefasızlık ve gü-nahlı bir özelliğe sahip olan dünyada günahsız Kurtarıcı’dan utanmak ne kadar yersiz bir şey!
|