1. Her şeyden önce, Rab İsa’nın sözleri Meryem’e tapma konusunda bir azar niteliğindeydi. Doğal annesi olarak ona saygısızlık etmedi, ama ruhsal ilişkilerin doğal olanlardan önce geldiğini söyledi. Meryem için Tanrı’nın isteğini yerine getirmek, İsa’nın annesi olmaktan daha iyiydi.
2. İkincisi ise Meryem’in daimi olarak bakire kaldığı konusundaki yanlış ina-nışı çürütmesidir. İsa’nın kardeşleri vardı. O, Meryem’in ilk çocuğuydu, ama sonradan başka oğulları ve kızları oldu (Mat.13:55; Mar.6:3; Yu.2:12; 7:3, 5,10; Elç.1:14; 1Ko.9:5; Gal.1:9 ve Mez.69:8’e bakın).
3. İsa, Tanrı’nın işlerini, ailevi bağların üstünde tuttu. Bugün izleyicilerine hâlâ şunları söylüyor: “Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, benim öğrencim ola-maz” (Luk.14:26).
4. Bu metin bize imanlıların, kurtulmamış kan bağı olan akrabalarından çok, diğer imanlılara daha kuvvetli iplerle bağlı olduklarını anımsatır.
5. Son olarak İsa’nın, Tanrı’nın isteğini yapmaya verdiği önemi vurgular. Bu standardı karşılayabiliyor muyum? O’nun annesi ya da kardeşi miyim?
Ç. Tohum Benzetmesi (4:1-20)
4:1-2 İsa
yine göl kıyısında ders vermeye başladı. Kalabalık, kıyıdan biraz
uzakta olan bir kayığı kürsü gibi kullanmasını gerektirdi. Kendisi hakkında doğayı kullanarak ruhsal dersler veriyordu
. Ruhsal gerçeği doğal ortamda görebiliyordu. Tabiat tüm insanların görebilmesi için gözler önündedir.
4:3-4 Bu benzetme
ekinci, tohum ve toprakla ilgilidir.
Yol kenarına düşen tohum, toprağın çok sert olması nedeniyle derine gidemedi.
Kuşlar... geldi ve tohumu yedi.
4:5-6 Kayalık yerlerde, kayayı kaplayan ince bir toprak tabakası vardı. Toprağın sığlığı tohumun kök salmasına engel oldu.
4:7 Dikenli çalılar tohumu besin ve güneş ışığından yoksun bıraktılar ve onu boğdular.
4:8-9 İyi toprak, tohum için gerekli derinlikte ve verimlilikteydi.
Bazı tohumlar otuz,
bazısı altmış, bazısı da yüz kat ürün verdi.
4:10-12 Öğrenciler İsa’yla yalnız kaldıklarında,
O’na niçin benzetmelerle konuştuğunu
sordular. O
da onlara, yalnızca yüreği açık olanların
Tanrı’nın Egemenliğinin sırrını bilmelerine izin verilmiş olduğunu açıkladı. Yeni Antlaşma’daki
sır şimdiye kadar bilinmeyen yalnızca özel esinlemelerin aracılığıyla bilinebilen bir gerçektir.
Tanrı’nın Egemenliği’nin sırrı şudur:
1. Rab İsa kendisini İsrail’e Kral olarak sunduğunda reddedildi.
2. Egemenliğin yeryüzünde kurulmasından önce bir süre geçecek.
3. Egemenlik, aradaki zaman içinde ruhsal olarak vardır. Mesih’i Kral olarak kabul edenler, Kral’ın bizzat kendisi yokken bile egemenliğe girecekler.
4. Aradaki zaman sırasında Tanrı Sözü değişik derecelerdeki başarıyla ekilecekti. Aslında bazıları Rab İsa’yı kabul ederken bazıları ismen imanlı olacaklardı. Mesih’i kabul ettiğini söyleyenlerin hepsi değil, yalnızca gerçek imanlılar Tanrı’nın Egemenliğine girecektir.
11 ve 12’inci ayet, bu gerçeğin niçin benzetmelerle anlatıldığını açıklar. Tanrı, ailesinin sırlarını yüreği açık, alıcı ve itaatkâr olanlara açıklarken, kendilerine verilen ışığı reddedenlerden gerçeği özellikle saklar. İşte bunlar, İsa’nın “dışarıda olanlar” diye ifade ettikleridir. 12’nci ayetin sözleri, okuyucuya sert ve adaletsiz görünebilir: “Öyle ki, bakıp bakıp görmesinler, duyup duyup anlamasınlar da, dönüp bağışlanmasınlar.”
Ama bu kişilerin zevk almış oldukları şahane ayrıcalığı anımsayalım. Tan-rı’nın Oğlu onların arasında eğitim vermiş ve gözlerinin önünde büyük mu-cizeler yapmıştı. O’nu gerçek Mesih olarak kabul edeceklerine, O’nu reddediyorlardı. Dünyanın Işığını hakaretle reddettikleri için, şimdi O’nun öğretişinin ışığından mahrum olacaklardı. Bundan böyle O’nun mucizelerini göreceklerdi, ama ruhsal önemini anlamayacaklardı; O’nun sözlerini duyacak ama sözlerindeki derin anlamı değerlendiremeyeceklerdi.
Müjde’yi son defa duyma diye bir şey vardır. Günah işlemeye devam ederek lütuf gününü kaçırmak mümkündür. İnsanlar, kurtuluş noktasının ötesine sürüklenirler. Kurtarıcı’yı reddetmiş olan ve bir daha tövbe etmek ve bağışlanmak için fırsatları olmayacak olan insanlar vardır. Müjde’yi duyabilirler, ama tohum (Müjde) katılaşmış kulaklara ve cansız yüreklere düşüyor. “Yaşamın olduğu yerde umut da var” deriz, ama Kutsal Kitap, yaşayıp da tövbe etme umudunun ötesinde olanlardan söz ediyor (örneğin, İbraniler 6:4-7).
4:13 İsa öğrencilerine, bu basit benzetmeyi anlayamazlarsa,
bütün diğer benzetmeleri nasıl anlayabileceklerini sordu.
4:14 Kurtarıcı,
ekinciyi tanımlamadı. Bizzat kendisi ya da O’nun temsilcileri olarak Tanrı Sözü’nü yayanlar da olabilir. Tohumun,
Tanrı sözü olduğunu söyledi.
4:15-20 Değişik toprak çeşitleri, insan yüreğini ve Tanrı Sözü’nün alıcılığını şöyle temsil eder:
15’inci ayetteki yol kenarındaki topraktır. Bu yürek katıdır. İnatçı ve yüreği kırılmamış olan kişi Kurtarıcı’ya kararlı bir şekilde “Hayır” der. Sözü alıp götüren kuşlar Şeytan’ı resmeder. Günahkâr, bildiriye karşı hareketsiz ve durgundur. Sonra da bildiriye kayıtsız ve duygusuz kalır.
Kayalık yer (ayet 16, 17).
Bu kişi Tanrı Sözü’ne yüzeysel olarak karşılık verir. Belki de ateşli bir vaazda duygusal davranıp Mesih’e iman ettiğini söyler. Bu yalnızca düşünsel bir kabullenmedir. Ama Mesih’in kişiliğine derin bir bağlılık yoktur. Tanrı Sözü’nü
sevinçle kabul eder. Ancak samimi bir tövbe ve pişmanlıkla kabul etseydi daha iyi olurdu. Bu durum bir süre için iyi devam ediyor gibi görünür, ama inancından dolayı
sıkıntı ya da zulme uğrayınca, bunun pahalıya patladığını düşünüp her şeyi bırakır. Her şey iyi gittiği sürece imanlı olduğunu söyler, ama zulümle karşılaşınca imanının olmadığını açığa vurur.
Dikenli yer (ayet 18, 19). Bu kişiler de umut verici bir şekilde başlarlar. Dışardan gerçek imanlılar gibi görünürler. Ama iş ile, dünyasal kaygılarla ve zengin olma arzusuyla meşgul olurlar. Ruhsal olaylara olan ilgilerini kaybederler ve sonunda imanlı olma iddiasını bırakırlar.
İyi toprak (ayet 20). Burada Tanrı Sözü’nü, neye mal olursa olsun, kesin bir kabullenme vardır. Bu kişiler yeniden doğanlardır. Kral Mesih’in sadık kullarıdırlar.
Ne dünya, ne beden, ne de Şeytan, Mesih’e olan güvenlerini sarsabilir.
İyi toprakta, Tanrı Sözü’nü duyanların arasında bile değişik derecelerde meyve verenler vardır. Kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün verir. Üretkenlik derecesini belirleyen nedir? En çok üretken olan yaşam, Tanrı Sö-zü’ne hemen, soru sormadan ve sevinçle itaat edendir.
Dostları ilə paylaş: