Merak ettikleriMİZ



Yüklə 1,57 Mb.
səhifə53/66
tarix27.12.2018
ölçüsü1,57 Mb.
#87522
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   66

GÖKTEN HELVA YAĞAR MI?

Sebahattin ÇELEBİ Mustafa ÇİMEN



"(Yâ Musa! Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmaya­cağız) demiştiniz de, gözleriniz göre göre sizi yıldırım çarpmış­tı. Ölümünüzden sonra, şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik. Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın indir­dik, (Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin) dedik. Onlar bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı." 339

Peygamberleri katleden İsrailoğulları'na, Allah'ın gökyüzün­den indirdiği "Kudret Helvası" (Menn), Kur'an-ı Kerim'de böyle anlatılıyor.

Allah, İsrailoğullarını, çölün kızgın sıcağından korumak için üzerlerine bulut göndermişti. Yağmursuz ve bulutsuz çöl; ateş fışkıran ve yalım saçan bir "cehennem" gibiydi. Allah onları serinletmek için bulut göndermiş, yiyecek ve içecek stokları ta­mamen tükenince de gökyüzünden, Kudret Helvası ile bıldırcın indirmişti. Böylelikle, daha önce bir cehennemden farksız olan çöl, onlar için rahatlığın yaşandığı cennet bahçelerine dönüşmüştü. Ancak İsrailoğulları, Allah'ın bunca nimetine karşılık, bir kerecik olsun şükretmeyi, onurlarına yakıştıramanuşlardı.340

Menn Cizre'de Hâlâ Yağıyor

Mardin'in küçük ilçesi Cizre'de ilkbahardan yaza girerken hemen hemen her sene Kudret Helvası yağıyor. Önce gökyü­zünde mütevazı şimşeklerin çaktığını belirten Cizreli Şeyh, Mehmet Bahir Haşimi, gökyüzünden kar yağar gibi helva yağ­maya başladığını, ancak helvanın Cizre'nin sadece ağaçlık böl­gelerine yağdığını söylüyor.

Baldan ve şekerden daha tatlı olduğu belirtilen helva, sadece meşe ağaçlarının yapraklarının üzerine yapışıyor. Helva, özüne zarar verecek yapraklara yapışmıyor. Helvanın, piyasadaki şe­ker ve tatlılara oranla içerdiği asit, oldukça az.

Biz, bu haber üzerine çalışmalarımızı sürdürürken, Bitlis'in Mutki ilçesine de Kudret Helvası'nın yağdığı haberi geldi. An­cak dağlık ve ormanlık bölgeye ulaşmamız mümkün olmadı.341



Tevrat ve İncil Ne Diyor?

Kudret Helvası, Kitab-ı Mukaddes'te de geçiyor. Hıristiyan­lar Kur'an'ın "Menn" dediği Kudret Helvası'na, "Tornana" di­yorlar. Tevrat'ın (Eski Ahit) Sayılar Bölümü, 11. Babındaki ayette şöyle deniliyor:

"Ve mann, kişniş tohumu gibi idi ve görünüşü ak günlük görünüşü gibi idi. Kavm dolaşır ve onu devşirirlerdi ve yer­lerdi ve tencerelerde haşlar ve ondan pideler yaparlardı ve tadı taze yağ tadı gibi idi. Ve geceleyin ordugâh üzerine çiğ indiği zaman üzerine mann inerdi."

Yine Kitab-ı Mukaddes'in Çıkış bölümünde yeralan ayetler de Mann'ın varlığına işaret ediyor:

"Ve vaki oldu ki, akşamleyin bıldırcınlar çıkıp ordugâhı kapladılar ve sabahleyin ordugâhın etrafında çiğ düşmüştü. Ve düşmüş olan çiğ kalkınca, işte, çölün yüzünde, toprağın üzerinde, kırağı gibi küçük, yuvarlak bir şey vardı. Ve İsrailoğulları görüp birbirine dediler: Bu nedir? Çünkü o nedir bilmediler. Ve Musa, onlara dedi: Bu Rabbin yemek için si­ze verdiği ekmektir."

Kudret Helvası'na Hıristiyanlar ve Museviler en az bizim kadar inanıyorlar. Ancak Kitab-ı Mukaddes'e tabi olduklarını söyleyen Yehova Şahitleri, Mann'm hâlâ yağdığına inanmıyor­lar.

Yaklaşık 10 Hristiyan arasında yaptığımız soruşturmada, hepsinin de "Mann"ı bilmesi ve bize bilgi vermesi dikkatimizi çekti. 'Annemden, babamdan ne gördüysem onu yaparım, ona inanırım. Araştırma yapmam. İnsan araştırınca kafası bulanıyor' diyen ve sadece pazardan pazara kiliseye giden bir Hristiyan bile, bize Mann'ın ne zaman ve nasıl yağdığını anlata­bildi. Oysa, İslâm'a inanmış birçok kimseye "Mann"ı söyledi­ğimizde bize inanmadıkları gibi, "Böyle birşey mümkün ola­maz" cevabını verenler hiç de az değildi.342

Kur'ân'daki Ayetlerin Tefsiri

Müfessirler, "Kudret Helvası"nın (Menn) ne anlama geldi­ği konusunda değişik görüşler ileri sürüyorlar. Ali bin Ebu Talha, İbn Abbas'tan naklederek, "Kudret Helvası, onların üze­rine ağaçlara iniyordu ve onlar bu helvadan istedikleri şe­kilde yeyip besleniyorlardı" diyor. Mücahit ise, Kudret Helvası'nın yapışkan birşey bulduğunu belirtiyor. Süddi, "Onlar, (Ey Musa, burada bu şekilde nasıl olacak, bizim için yiyecek nerede?) dediler. Bunun üzerine Allah Kudret Helvası'nı in­dirdi. O zencefil ağacının üzerine düşüyordu" derken, Katade ise, Kudret Helvası'nın onların bulunduğu yere kar iner gibi indiğini, sütten daha beyaz, baldan daha tatlı olduğunu söylü­yor. Katade ayrıca fecrin doğuşundan güneşin doğuşuna kadar olan sürede helvanın yağdığını kaydediyor.343



Sabah'ta Yayınlanan Bir Mektup

Kudret Helvası'nı araştırmak üzere Cizre'ye giderken, yolda Sabah gazetesi'nin Melodi ekinde yeralan bir mektup dikkatimi­zi çekti. Mektup aynen şöyle:

"Çocukluğumda yaşadığım olayı hâlâ unutamıyorum, o zamanlar Mardin'in Cizre ilçesinde oturuyorduk. 1965 yılı­nın Haziran ayında birdenbire toz şekerine benzeyen birşeyler yağmaya başladı. Cudi Dağı'nın kavak ormanlarına geniş bir alana yağan bu maddeler bir anda meşe ağaçlarını tamamen kaplamıştı. Hepimiz merakla gidip toz şekerine benzeyen şeylerin tadına baktık. Büyükler bunun kutsal helva olduğunu söylediler. Hatta şeker gibi tatlı olan bu maddeleri toplayıp kilo ile satmışlardı. O zamanlar bunun ne olduğunu pek anlayamamıştım. Sadece büyük bir heye­can ve sevinç yaşanmıştı, Fakat büyüdükçe, o zamanlar şahid olduğum bu olayın olağanüstü bir durum olduğunu farkettim..."

Evet... Tüm dünya Kudret Helvası'nm varlığına inanıyor. İn­giliz Bilim Dergisi Nature Ocak 1981 sayılı nüshasında konuyu işlemiş. Bütün bunlara rağmen Kudret Helvası'nm varlığını ka­bul etmeyen ve alay eden birileri var.

Allah'ın Hz. Musa ve kavmine gönderdiği helva hep yağa­cak... O'nu ve Kur'an'ı inkâr edenlerin başına, belki de, Ebabil kuşlarının getirdiği "taş" misali...344

Allah, Geceyi Dinlenme Zamanı Yapmış...




GECE VARDİYASI İNSAN SAĞLIĞINA UYGUN MU?

Op. Dr. Yalkın BEKTÖRE

Teyp, televizyon, video v.s. aldığınız en basit bir cihazın ya­nında dahi, onu yapan firma tarafından konmuş bir kullanma kı­lavuzu (prospektüs) olduğunu ve üzerinde önemle; "Bu Kıla­vuzu Okumadan Cihazınızı Çalıştırmayınız" ibaresini görmüşsünüzdür. Eğer o cihazın kullanılması esnasın­da gerekli prensiplere uyulmazsa, arıza yapacağı veya rantabl çalışmayacağı kesindir. Basit bir cihaz, makine için böyle olur­sa, kul yapısı bu cihaz ve makinelerle kıyaslanamayacak kadar mükemmel, muhteşem, komplike bir yapıya sahip olan insanın da mutlaka bir kullanma kılavuzunun olması gerekir. İşte bu kı­lavuz Kur'an'dır.

"Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gel­mekten sakınanlara yol gösteren Kitab'dır." 345

Eğer Kur'an-ı Kerim'deki emirlere uyulacak olsa, fert ve fer­din teşkil ettiği toplum olarak âzami randıman alınacak hem dünya, hem de âhiret hayatında huzur, mutluluk, saadet buluna­caktır. Aksi takdirde, aynı cihaz ve makinaların yanlış kullanıl­maktan doğan arızaları gibi, fert ve topluma ait bir takım arıza­lar, bozukluklar ortaya çıkacaktır.

İnsanlığın daima huzur ve mutluluğu için prensipler vazeden İslâmiyet, yüce kılavuzunda öylesine muhteşem ikazlarda bu­lunmuştur ki, bunlardan birinin dahi ihlâli, insan için fevkalâde büyük zararlara yol açmaktadır.

"Tan yerini ağartan, Geceyi Dinlenme Zamanı, güneş ve ay'ı vakit ölçüsü Kılandır. Bu Güçlü Ola­nın, Bilenin Nizamıdır." 346

"UYKUNUZU DİNLENME VAKTİ KILDIK. GECEYİ BİR ÖRTÜ YAPTIK. GÜNDÜZÜ, GEÇİMİ SAĞLAMA VAKTİ KILDIK. " 347

Âyet-i Kerimelerinde görüldüğü gibi, Cenab-ı Hakk'ın gece­yi dinlenme zamanı olarak belirlediği apaçık ortadadır. Gelelim geceyi dinlenme zamanı yapmayıp, fazla kazanmak, fazla üretmek, teknolojik yarışta daha ileri gitmek, velhasıl daha fazlaya sahip olmak için, isteyerek veya istemeyerek vardiya yapan veya fazla mesaî gibi çalışmalarla geçinen kişilerin uğrayacağı zararlara:

İnsanın Çalışma Gücü (Fizyolojik ve Psikolojik) 24 sa­atlik bir zaman içinde düzenli birtakım iniş çıkışlar gösterir. Öğleden önce en yüksek seviyeye çıkan güç, yatsıdan itibaren düşerek saat: 03 civarında en alt seviyeye iner.

İnsan vücudunun hayatî fonksiyonları, çalışma gücündeki değişiklikler gibi, 24 saat içinde bazı değişiklikler gösterir. Bu­na "Biyolojik Ritm" diyoruz. Biyolojik ritmdeki değişiklik­ler, organik ve psikolojik birçok fonksiyonlar incelenerek orta­ya konmuştur. Neticede, biyolojik ritmdeki değişiklikler ile ça­lışma gücündeki azalıp çoğalmaların, birbiri ile fevkalâde bir uyum içinde olduğu görülmüştür. İşin dikkat çekici yanı, suni ışıklandırma veya karartma ile insanda bu biyolojik ritmi kesin­likle değiştirmek mümkün değildir. Öyleki, uzun yıllar gece hemşireliği yapmış olanlarda bile önemli bir değişme tesbit edi­lememiştir. Laboratuvar şartlarında, günlük aydınlık ve karanlık sürelerini tersine çevirmek ve biyolojik ritmi de buna uyacak şekilde değiştirmek imkânı, ancak bazı hayvanlarda sağlanabil­mektedir. Meselâ gece kümeslerde ışık yakılarak, tavukların da­ha fazla yumurtlatılması gibi.

Bu ritmin nasıl düzenlendiği veya nasıl yönetildiği henüz aydınlanmamıştır. Spontan bir endojen düzenleyici, bir "iç saat", bir "iç senkronizatör"den söz edilmektedir. Esasında yazı­mızın başında geçen âyet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere, düzenleyicinin "Kim" olduğu bellidir, ancak birçok insan, maalesef o yüce kudretten habersizdir.

Sokaklardaki fotoselli lâmbaların karanlık olunca yanıp, gü­neşin ışımasıyla sönmesi gibi, Yüce düzenleyici de gece ile bir­likte insan organizmasının bütün faaliyetlerini yavaşlatmakta, âdeta rolantide çalışmaya başlatmaktadır.



Geceyi dinlenme ve uyku zamanı olarak değerlendireme­yenler, aşağıdaki zararlara katlanmak zorundadır.

1- Gece çalışmak zorunda kalan kişilerin organizması, gündüz saatlerinde çalışanlardan daha fazla zorlanacak, yedek güçlerine başvurmak zorunda kalacak ve iş sonrası yorgunluk ta o ölçüde artacaktır. Binaenaleyh gece çalışan insanlar, ilmî ola­rak "Bedenlerine ait bütün fonksiyonların en düşük ve en ve­rimsiz olduğu saatlerde çalışmak zorunda kalan mağdur kişiler" şeklinde tanımlanabilir.

2- Biyolojik ritm ile düzenlenen uyku, gece saatlerinde çalışan kişilerde bozulur. Bu durum, daha fazla yorgunluk sebe­biyle zaten artmış olan uyku ihtiyacının giderilmesini daha da zorlaştırır. Uyku bozukluğunda; süre genellikle 4 saate iner. De­rin uyku blokları parçalanmış olur. Ne kadar elverişli şartlarda olursa olsun, gece çalışıp gündüz uyumak zorunda olan kişiler­de bile bu bozukluklar ortaya çıkar.

3- Uyku alışkanlığı, irade veya arzu ile kısa zamanda de­ğiştirilemez. Bu itibarla gece işine başlıyanlar, ilk birkaç gün veya bir hafta, önemli rahatsızlıklarla karşı karşıyadır. Yorgun­luk, hazımsızlık, deprasyon, kusurlu sirkülasyondan dolayı ürpermeler ve üşümeler, iç sıkıntıları görülür. Uzun vâdede ise, müzmin endüstriyel yorgunluk husule gelir ki, bu devrede kişi gündüz uyumasına rağmen müzmin yorgunluk arızaları göste­rir.

4- Sindirim sistemi salgılarının 24 saatlik biyoloji ritmi ile, gece çalışmaları dolayısıyla değişmiş olan yemek saatleri arasındaki uyumsuzluktan, iştahsızlık ve sindirim sistemi bo­zuklukları ortaya çıkar. Gece işinin, ülseri kolaylaştıran risk faktörlerinden biri olduğu kabul edilmektedir.

5- Vücudun bütün fizyolojik fonksiyonları, biyolojik rit­me uyarlar. Buna göre, gündüz saatlerinde çalışan bir vücu­dun aşınma ve yıpranmasına göre tamir işi azdır. Organlar, azamî şekilde fonksiyonlarını ifâ ederler. Gece ise, bu or­ganların âdeta tamir, bakım, regenerasyon faaliyeti başlar. Gece çalışmak suretiyle, organizmanın bu günlük auto-regenerasyon faaliyeti de sekteye uğrayacaktır.

6- Gece çalışmalarında ailevî ve sosyal münasebetlerde zorluklar ortaya çıkar. Aile fertleri, gece çalışmasının yükünü ve zorluklarını birlikte taşımak durumundadır: ya bütün ailenin günlük hayatı buna göre düzenlenecek, ya da aile fertleri arasın­da uyumsuzluk artacaktır. Ayrıca aile dışı sosyal münasebetler­deki zorluklar daha fazla olup, bunların giderilmesi oldukça güçtür. Bu münasebetler, ancak uykudan fedakârlık etmek sure­tiyle sağlanır. Dolayısıyla gece çalışan kişilerin bu münasebet­lere uyum sağlaması imkânsızdır.

7- Gece çalışmalarında dikkat, hissetme ve refleks gibi fonksiyonların yavaşlamasından dolayı (özellikle fabrika ve ulaşım vasıtaları gibi yerlerde) iş kazaları ve riskinin artması kaçınılmaz olmaktadır. Meselâ, bir havagazı fabrikasının gös­tergelerini okumakla görevli işçilerin, 24 saat boyunca yap­tıkları yanlış okumaların grafiği çıkarıldığında, eğrinin ya­zının başında bahsedilen güç eğrisiyle çakıştığı tesbit edil­miştir.

8- Sindirim sistemi hastalığı olanlar, peptik ülserliler, tüberkülozlular, epileptikler, diabetikler, 25 yaştan küçük ve 50 yaştan büyükler, gece kesinlikle çalıştırılmamalıdır. Gece işi, bebek bekleyen ve emzikli olan kadınlar için de sakıncalıdır. Bu konuda birçok ülke, sosyal güvenlik kanun ve mevzuatıyla ted­bir almak gereğini duymuştur. Meselâ; Batı Alman kanunları, işçi kadınların hamileliğinin başladığı dönemden itibaren em­zikli dönemin sonuna kadar gece 20.00 ile 06.00 arasında çalış­tırılmasını yasaklar. İngiltere'de 1937'den beri fabrikalar kanu­nu, kadın ve çocuklara bazı istisnalarla gece işini men etmiştir.

İşte bütün bunlar: "Geceyi bir örtü yapıp uykuyu dinlen­me vakti olarak seçmemenin" neticeleri. Ve ilâhî nizama uyulmamasının, dar akıllarımızla ortaya konan zararları. Peki ya, acaba hikmetine eremediğimiz zararlar ve uğradı­ğımız kayıplar ne ola ki?348



Kaybetmeden Kıymetini Bilemediğimiz Azalarımız





Yüklə 1,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin