Osmanlı-Rus Savaşı1



Yüklə 8,72 Mb.
səhifə164/193
tarix27.12.2018
ölçüsü8,72 Mb.
#87611
1   ...   160   161   162   163   164   165   166   167   ...   193

46 “Devletlü Efendim Hazretleri, Petric Kazasına muzaf Agomençe Karyeli Yako Veledi Grozden ve Yuvan Veledi Yuvançev nam şahıslar hakkında Selanik İdare-i örfîye Divan-ı Harbinden tanzim ve kumandanlığı vekaletinden ba-tahrirat irsal olunup buradaki İdare-i örfîye Divan-ı Harbine havale kılınan mazbatada…” 6 Kanun-ı Evvel 1300 (16 Aralık 1884) tarihli Sadaret tezkeresi, BOA, YA Res. kart. 26, bel. 57.

47 BOA, İR. Askeriye, No. 176, 26 Şevval 1327.

48 Örneğin, 1963 yılında “Türkiye’de Sıkıyönetim (Örf-i İdare) Rejimleri ve Sebepleri” başlıklı bir makale neşr eden emekli hakim Tuğamiral Fahri Çoker, 2 Ekim 1877 (20 Eylül 1293) tarihli İdare-i örfîye kararnamesi ile bu rejime dair ilk düzenlemenin yapıldığını, ancak ilk tatbikatın 31 Mart Vak’ası sebebiyle İstanbul’a gelen Mahmut Şevket Paşa’nın 25 Nisan 1909 tarihinde İstanbul ve havalisinde sıkıyönetim ilan etmesiyle başladığını ileri sürmüştür. Cumhuriyet, 27 Haziran 1963.

49 “Selanik Vilayetine, Pek müstacel, … mukaddema dahi kumandanlara tebliği kılındığı üzere Darü’l-Harp dahilinde bulunan her fırka-i askeriye nezdinde İdare-i örfîyeye mahsus olmak üzere erkan ve ümera-i askeriyeden başkaca Divan-ı Harplerin teşkiline… 20 Temmuz 1293 (1 Ağustos 1877) ” Gnkur ATASE Arş. , ORH, kutu. 99, göm. 39, bel. 39/1.

50 Gnkur ATASE Arş. , ORH, kutu. 16. , göm. 167, bel. 167/1.

51 BOA, YA Res. , kart. 14, bel. 1.

52 Aynı arşiv, kart. 55, bel. 6.

53 Resmo’da olduğu gibi Hanya’da da İdare-i örfîye ve Divan-ı Harb-i örfî teşkili hakkında 20 Temmuz 1305 (2 Ağustos 1889) tarihli Meclis-i Vükela Mazbatası sureti ve İrade-i Seniyye, BOA, Ya Res. , kart. 14, be. 1.

54 BOA, İr, Askeriye, No. 16, 18 Rebiülahir 1313.

55 Gnkur ATASE Arş. , BH, klas. 96, dos. 1, fih. 1/2.

56 BOA, İr. Askeriye, no. 11, 13 Rebiülahir 1327.

57 Aynı arşiv, İr. Askeriye, no. 45, 29 Rebiülahir 1327.

58 Aynı arşiv, Ir. Askeriye, no. 220, 24 Zilhicce 1327.

59 Hatta bu uygulama Anadolu’da Kurtuluş Savaşı sırasında da devma etmiştir. Bkz. Rahmi Apak, İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, 129-131; Mustafa Balcıoğlu, Milli Mücadelede Merkez Ordusu, 285-286; Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, I-II/161, 480.

60 16 Ramazan 1327/14 Eylül 1325 tarihli Kanun-ı Muvakkat, Düstur, II. tertip, I/757-765.

61 27 Şaban 1328/19 Ağustos 1326 tarihli Kanun-ı Muvakkat, Düstur, II. tertip, II/668-674.

62 Konuyla ilgili İaşe Encümeni reisinin yazısıyla Harbiye Nazırının arzı ve padişahın irade-i seniyesi için bkz. BOA, DHKMS, dos. 55/3, bel. 2.

63 Gnkur ATASE Arş. , BDH, klas. 2329, dos. 38, fih. 1/3.

64 Türk-Ermeni ilişkileri ve tehcir olayıyla ilgili birkaç eser ve yayınlanmış belge koleksiyonu: Ermeni Komitelerinin Amal ve Hareket-i İhtilaliyesi, Matbaa-i Amire, İstanbul 1916; Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983; Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987; Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1983; Sadi Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 1967; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Ermeni Belgeleri Özel Sayıları, Sa. 1-5. , Gnkur ATASE Başk. Yay.; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arş. Gen. Müd. Yay. , Ankara 1994.

65 Özellikle konuyu tehcirin de ötesinde ve etnik ayrım yapmaksızın “Hıristiyan Kırımı” olarak niteleyip bir çok Türk Milliyetçisi asker ve sivilin yargılanması talebinde bulunan İngiliz ileri gelenlerinin bu istekleri için bkz. N. Bilal Şimşir, Malta Sürgünleri, s. 32 vd.

66 BOA, MVM, def. 213, bel. 60. 11 Aralık 1918 (11 Kanunıevvel 1324) tarihli Meclis-i Vükela kararı.
67 Aynı arşiv, def. 213, bel. 62.

68 Takvim-i Vekayi, no. 3424, 21 Kanunıevvel 1334. Mahkemenin ikisi, diğer ikisi adliye mensubu, dört üyesi ise şunlardı: Ustruma Kolordusu Eski Kumandanı Mirliva Ali Nadir Paşa, Mülga 27. Nizamiye Fırka Kumandanı Mirliva Süleymaniyeli Mustafa Paşa, asli vazifeleri baki kalmak üzere Dersaadet İstinaf Mahkemesi azasında Şevket ve Artin Mesdaryan Efendiler.

69 8 Kanunısani 1335 tarihli kararname, Takvim-i Vekayi, no. 1345.

70 Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, Belge No. 265.

71 Bu ifadeler 23 Nisan 1336 (1920) tarihli Divan-ı Harb-i örfîlerin Teşkilat ve Vezaifi Hakkındaki Kararname’nin 3. maddesinde aynen yer almıştır: “Divan-ı Harb-i örfîler tehcir, taktil… bilcümle ceraim ashabını muhakeme eyleyerek kabil-i temyiz olmamak üzere ita-yı hükm eylerler” TV, no. 3837, 9 Şubat 1337.

72 Bu mahkemenin gördüğü bazı davalar ile karar (hüküm) suretleri Takvim-i Vekayinin muhtelif sayılarına ek olarak neşredilmiştir. Örneğin bkz. Mamuretülaziz Taktili Muhakemeleri, TV. , no. 3771, 9 Şubat 1337; İttihad ve Terakki Katib-i Mesullerinin Muhakemesi, TV, no. 3772, 10 Şubat 1337.

73 BOA, İr. Askeriye, no. 220, 24 Zilhicce 1325.

74 “… Kavanin-i Mer’iyeden olduğu ve mukaddema dahi kumandanlara tebliği kılındığı üzere darülharp dahilinde bulunan her fırka-i askeriye nezdinde idare-i örfîyeye mahsus olmak üzere erkan ve ümera-i askeriyeden başkaca divan-ı harpler teşkiline, mezkur divanların verecekleri hükümler ne kadar şedid mücazatı havi ve şahs-ı mahkum hangi milletten olur ise olsun kavanin-i umumiyenin müsait olduğu ve ahval-i hazıra ilcaatından bulunduğu ve bu babda mahsusan kaleme alınan talimatta izah olunduğu üzere derhal kumandanların cümlesine mezuniyet itaası… 12 Temmuz 1293 (25 Temmuz 1877) ” Gnkur ATASE Arş. , ORH, kutu. 18, göm. 121, bel. 121/1.

75 Gnkur ATASE Arş. , BDH, klas. 2329, dos. 38, fih. 4.

76 “Harbiye Nezareti Celilesine, Devletlü Efendim Hazretleri, İpek Şehriyle kazasına mahsus olmak üzere İdare-i örfîye ilanıyla bir Divan-ı Harp teşkili hakkında Dahiliye Nezaret-i Celilesinin işarı üzerine Meclis-i Vükela kararıyla tanzim ve takdim kılınan irade-i seniye lahiyası imza-yı hümayun-ı cenab-ı padişahi ile tasdik buyurularak… 26 Nisan 1328 (9 Mayıs 1912), Sadrazam Said” Gnkur ATASE Arş. , BH, klas. 96, dos. 61, fih. 1/2.

77 Aynı arşiv, ORH, kutu. 2, def. 10, bel. 847.

78 BOA, YA Res. , 11/15.

79 Aynı arşiv, 55/6.

80 Hukuk literatüründe kısaca “müsellah çeteler hakkındaki kanun” olarak da bilinen 27 şaban 1328/19 Ağustos 1326 tarihli Kanun-ı Muvakkat, Düstur, II. Tertip, II/668-674.

81 Heyet-i Tahkikiyenin ilk uygulaması 31 Mart Vak’ası müsebbiblerini yargılamak üzere kurulan mahkemede görülmekte ise de kanun o sırada henüz yürürlükte bulunmadığından tamamen asker üyelerden oluşan bu heyetleri bir istisna saymak gerekir.

82 Kanun-ı Muvakkat, mad. 8.

83 Rumeli Vilayetinde Şekavet ve Mefsedetin Men’i ve Mütecasirlerinin Tedip ve Takibi Hakkındaki Kanun-ı Muvakkat, Düstur, II. Tertip, I/357-365.

84 24 Ramazan 1294 tarihli İdare-i örfîye Kararnamesine müzeyyel 22 Zilhicce 1337/18 Eylül 1335 tarihli Kararname, TV, no. 3653, 29 Teşrinievvel 1335.

85 İlgili madde aynen şu hükmü taşıyordu: “Divan-ı harp, erkan ve ümera-i askeriyeden bir reis ile dört aza-yı askeriyeden teşekkül eder. (mad. 2).

86 Kararnamenin altıncı maddesi devredilen davalar dışında “adi cünha ve cinayet işlerinin adli mahkemelerde rü’yetine” devam edileceğini açıkça göstermektedir.

87 Esrar-ı askeriyeyi ifşa, casusluk ve hıyanet-i harbiye hakkında-askeri ceza kanunına müzeyyel-Kanun-ı Muvakkat, Düstur, II. Tertip, IV/1261.

88 “Tarik-i amda nükut ve eşya ve hayvanat ahz u gasp ettikleri bilmuhakeme sabit olan Karaçadır, Şimar aşiretinin Ercihan karyesinden Ali bin Halef ve Mehmed bin Ahmed’in tarih-i tevkiflerinden itibaren… dair Musul Divan-ı Harb-i örfîsinden verilen karar tasdik olunmuştur. 29 Mart 1332 (11 Nisan 1916) ” BOA, DUİT, dos. 79/1, bel. 53.

89 “Ekle gayr-i salih olarak asker içün tabh ettikleri ekmeklerden ihtikarlıkta bulundukları iddiasıyla maznun-ı aleyhima olan… haklarında cereyan muhakemede… 17 Eylül 1330 (30 Eylül 1914) ” Gnkur ATASE Arş. , BDH, klas. 2305, dos. 23, fih. 6/136.

90 Seferberlikte erkan, ümera ve zabitan ve efrad ve mensubin-i askeriyenin zevcat ve meharimine taarruz edenlerin merci-i takip ve muhakemesi hakkında 28 Şevval 1333/26 Ağustos 1331 tarihli Kanun-ı Muvakkat, Düstur, II. Tertip, VII/716-717.

91 Bu konudaki bazı tereddütleri gidermek için Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın 24 Ağustos 1332 (6 Eylül 1916) tarihli tamimi, Gnkur ATASE Arşivi BDH, klas. 2329, dos. 38, fih. 50.

92 “Dersim’in Mazgirt, Nazmiye, Çarsancak cihetlerinde hükümet-i seniyyeye karşı bilfiil isyan ve tahrip ve nehb ü garet ve katl-i nüfus gibi cinayet-i azimeye cüret eyleyen… dair Elaziz Divan-ı Harb-i örfîsinden verilen karar tasdik olunmuştur. 15 Ağustos 1332 (28 Ağustos 1916) ” BOA, DUİT, dos. 79/3, bel. 5.

93 24 Aralık 1334 (1918) tarihli Meclis-i Vükela kararı, BOA, MVM, def. 213, be. 62.

94 İdare-i örfîye cari olan mahallerde her nevi kütüp ve resail ve evrak-ı matbuat-ı mevkute ve gayr-i mevkute hakkındaki 5 Şubat 1335 tarihli kararname, Düstur, II. Tertip, XI/117-118.

95 Divan-ı Harb-i örfî talimatı, mad. 11. Talimatın sureti için bkz. Gnkur ATASE Arş. , ORH, kutu. 85, göm. 10, bel. 1.

96 Zanlının muhakemeye celp edilemediği durumlarda muhakemesi gıyabında yapılır, ancak verilen karar kesinlik taşımaz.

97 Buradaki ekseriyet mutlak ekseriyet yani yarıdan bir fazlasının oyuyla sağlanan çoğunluktur. Ancak bazı durumlarda nitelikli ekseriyetler de öngörülmüştür.

98 Divan-ı Temyiz-i Askeriyenin teşkilat ve vezaifi hakkında kanun-ı muvakkat, Düstur, II. Tertip, IV/393-397.

99 Divan-ı Harb-i örfîce verilen kararların tabi-i temyiz olmadığına dair 15 Cemaziyelahir 1332/28 Nisan 1330 tarihli kanun-ı muvakkat, Düstur, II. Tertip, VI/658-659.

100 “İrade-i Seniyye, … dair Aliye Divan-ı Harb-i örfîsinden verilip IV. Ordu Kumandanlığınca infaz edilen karar tasdik olunmuştur. 1 Haziran 1332”, BOA, DUİT, dos. 79/2, göm. 39.


Yenileşme Sürecinde

Osmanlı Ordusu

Prof. Dr. Musa ÇADIRCI

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi / Türkiye

1. Tanzimat Öncesi

Düzenlemeler

1.1. III. Selim Dönemi’nde Ordu

Osmanlı İmparatorluğu’nda çağın gereklerine uygun yeni bir yapılanma, 19. yüzyılın başlarında kaçınılmaz olmuştu. Devletin bütün kurum ve kuruluşlarında açıkça görülen çöküntü, dönemin gereksinmelerine cevap verememe olgusu, son kertesine varmıştı. Özellikle devletin iç ve dış güvenliğini korumakla yükümlü olan ve ülke yönetiminde etkin rol alan ordunun içinde bulunduğu durum hiç iyi değildi. Merkez ordusu iken zamanla taşrada da örgütlenen, belli başlı merkezlerde garnizonlar oluşturan Yeniçeri Ocağı, fonksiyonunu yitirmiş, gelişme dönemindeki etkinliği kalmamıştı. Geleneksel bir anlayışla varlığını sürdürmekte olan bu kuruluşu ıslah etmeye yönelik çabalar sonuçsuz kaldığından III. Selim Devri’nden I. Meşrutiyete kadar geçecek sürede Osmanlı ordusunda yapılan yeniliklerle çağın gereklerine uygun, bütünüyle yenileşmiş bir ordu kurulmuştur. Dar bir çerçevede bu alanda yapılanları ayrıntılarıyla ele alma olanağımız bulunmadığından ancak belirli aşamaları vurgulamakla yetineceğiz.

Osmanlı ordusunda çağa uygun bir yapılanmayı gerçekleştirme girişimlerinin ilk önemli başlangıcı “Nizam-ı Cedit” askeri birliklerinin kurulmasıdır. III. Selim kendisine yapılan önerileri göz önünde tutarak Yeniçeri Ocağı dışında bir askeri birlik kurma kararını aldırtmış, ön hazırlıklar tamamlandıktan sonra 1792 baharında İstanbul’da Levent Çiftliği denilen yerde (İstanbul’un 12 km. kadar kuzeyinde) yeni askeri birlikler eğitim ve öğretime başlamıştı. Bununla birlikte mevcut ocakların ıslahı için çaba gösterilmiş, yeniçerilere ise dokunulmamıştı. Humbaracı, Lağımcı ve Topçu ocaklarının dönemin gereksinimlerine göre yenileştirilmesine çalışılmış, Fransa, İngiltere ve İsveç’ten mühendisler ve ustalar getirtilerek Tophane’de önemli düzenlemeler yapılmıştı. Topçu askerinin eğitim ve öğretimine de önem verildi. Donanmaya el atılarak kısa denilebilecek bir sürede önemli gelişmeler sağlandı. Öyle ki III. Selim Devri’nin sonlarında deniz kuvvetleri Avrupa’nın sayılı güçleri arasında yer alabildi.

Temeli Levent Çiftliği’nde atılan Nizam-i Cedit Ocağı hızla gelişince Üsküdar’da Selimiye kışlası inşa edilerek burada da Nizam-ı Cedit birlikleri kuruldu. Yasal düzenlemeler yapılarak başlangıçta 1602 kişilik bir birlik olarak eğitime başlayan ve o sırada tepki çekmemesi için “Bostancı Tüfenkçisi Ocağı” diye adlandırılan bu birliğin dışında Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinde olanaklara göre 800 veya 1500’er erden oluşacak birlikler oluşturulması yasada yer aldı.1 Yasada Eğitim-öğretimin nasıl yapılacağı, er ve subayların uyacakları kurallar ve bunlara verilecek ücretler gibi konulara ayrıntılarıyla yer verilmişti.

Yeni birliklerin giderlerini karşılamak amacıyla İrad-i Cedit Hazinesi kurulmuş, önemli gelir kaynakları buraya ayrılarak kısa sürede giderleri karşılayacak para sağlanmıştı. Mayıs 1797 tarihinde İstanbul’da Nizam-ı Cedit askerinin sayısı 2500’ü aşmış 1801’de ise 10.000 kişiye yaklaşmıştı.2

Nizam-ı Cedit Ocağı’nın belirgin bir özelliği de İstanbul dı-

şında Rumeli ve Anadolu’da da 1802-1803 yıllarından itibaren benzer nitelikte birliklerin oluşturulmasıdır. Tımar sisteminin bozulması ve taşrada tımarlı sipahinin etkinliğinin kalmamış olması, böylesi bir düzenlemeyi zorunlu kılmıştı. Bu düzenleme için ayrı bir yasa çıkarılmış, her sancak merkezinde 12 “bölük”ten oluşacak birer “orta” teşkili öngörülmüştü. Bölükler 100’er erden oluşturulacak, altışar bölüklü iki gruba ayrılacak her grubundan (ortasından) bireri bölük bir ay süreyle sancak merkezinde eğitim öğretim görecek, nöbet tutacaktı. Bu dönem sonunda erler izinli sayılarak işlerinin başına döneceklerdi. Yıl boyunca bu uygulama sürdürülmesiyle, hem tarım ve ziraat engellenmeyecek hem de kent merkezlerinde güvenliğin sağlanmasında bu askerden yararlanılacaktı. Taşradaki birlikler sıra ile yılda bir defa yaz aylarında Büyük Talimler için bağlı oldukları Üsküdar ya da Levent Çiftliği kışlalarında eğitim göreceklerdi.3

Anadolu ve Rumeli’nin birçok kentinde Nizam-i Cedit kışlaları yapılarak birlikler oluşturulmuş, halk gönüllü olarak katkıda bulunmuş, asker yazılmak için birbiriyle yarışmıştır. Özellikle araç-gereç sağlanması, kışla yapımı, talimler için fişek imali gibi işlerde artış olmuş, ticaret ve ekonomi bu vesileyle de olsa canlanmıştır. Ne var ki Kabakçı İsyanı sonucu Padişah’ın tahttan indirilmesi ve öldürülmesi (1807) bu olumlu girişimin de sonu olmuştur. İstanbul’daki Nizam-i Cedit birlikleri dağıtılmış, taşradaki kışlalar yıktırılarak kuruluş tarihe gömülmüştür.

1.2. II. Mahmud’un Askerlik

Alanında Yaptığı Yenilikler

II. Mahmut Dönemi’nin ilk yıllarında Bayraktar Mustafa Paşa’nın kısa süren sadrazamlığı sırasında Nizam-ı Cedit örneğinde “Sekban-i Cedit” birliği oluşturulmuşsa da kısa süre sonra çıkan isyan sonucunda Bayraktar yenik düşerek öldürülmüş, oluşturduğu birlikler de dağıtılmıştır. Bilindiği gibi 1826 yılına kadar geçen sürede önemli bir düzenleme yapılamamış, Yeniçeri Ocağı merkezde ve taşrada tek egemen askeri güç olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak, bu Ocağa bağlı bulunanlar askerlik mesleğinin gereğini yerine getiremiyorlar, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir eğitim yapmaktan kaçınıyorlardı. Adam kayırma, rüşvet ve benzeri yollarla Yeniçerilik belgesini ele geçiren ve başka işlerle uğraşanların sayısı, bu sıralarda kışlalarda bulunan askerden fazla idi ve bunlar her üç ayda bir ellerindeki belgeleri kullanarak hazineden aylık almakta idiler. Başta İstanbul olmak üzere garnizonlarının bulunduğu merkezlerden esnaftan ve halktan haraç alıyorlar, açtıkları kahvehane ve benzeri işyerlerinde haksız rekabetle servet ediniyorlardı. Çıkarlarının zedeleneceğini bildiklerinden başta askerlik olmak üzere devletin kurum ve kuruluşlarında yapılmak istenen bütün düzenlemelere karşı çıkmayı gelenekselleştirmişlerdi. Ulemayı da yanlarına alarak “din elden gidiyor” sloganına sarılıyorlar, yoksul, cahil halkı da kandırarak yanlarına alıp dilediklerini hükümete yaptırıyorlardı. 1826 yılına gelindiğinde Ocağın bu yapısıyla ayakta kalmasının mümkün olmadığı iyice anlaşılmış, II. Mahmud’un direktifiyle Yeniçerilere eğitim yaptırılmasının yanı sıra “Eşkinci” adıyla yeni birliklerin kurulması kararlaştırıldı. Yeniçeriler bu kararlara karşı çıkmakta gecikmediler. Et Meydanı’nda toplanarak kendilerine önerilen talimi kafir işi olduğu için kabul etmediklerini ilan ettiler (15 Haziran 1826). Bunun üzerine II. Mahmut bu kez kamuoyunu ve ulemayı da yanına alarak Yeniçeri Ocağını kaldırma kararını aldırtmış ve ayaklanma bastırılmıştı.4

Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adı altında yeni bir ordu kurulmuştur. Öncelikle bir “Kanunname” hazırlatılmış, bu yasaya göre kısa sürede gerekenler yapılmıştır. Başlangıçta 12.000 kişilik olması düşünülen Asakir-i Mansure, 1500’er erden ibaret ve “Tertip” denilen 8 birliğe ayrılmıştı. Her birliğin komutası binbaşı rütbesinde bir subaya veriliyordu. Kuruluş geliştikçe değişiklikler yapılmış, 1828’de “Tertip” yerine “Alay”, “Kol” yerine “Tabur” ve “Saf” yerine de “Bölük” terimleri benimsendi. Her alayın üç taburdan kurulması uygun görüldü. Alay komutanına “Miralay” taburunkine “Binbaşı” denildi. Bir süre sonra alaylar, “Hassa” ve “Mansure” olmak üzere ikiye ayrılarak komutaları “Ferik” (Tümgeneral) rütbesindeki subaylara verildi. 1832’de Feriklikler “Müşirliğe” tahvil edildi ve askeri rütbeler bu biçimiyle uzun süre kullanıldı.5

Asakir-i Mansure-i Muhammediye, çağın gereklerine uygun bir yapıda oluşturulmak istenmişti. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi askerlere düzenli eğitim-öğretim yaptırılıyor, giyim-kuşam, araç-gereç ve silahlar da yenileştiriliyordu. Özellikle ciddi ve sağlıklı bir eğitimi gerçekleştirmek amacıyla Prusya’dan piyade, süvari ve topçu subaylar getirtilmiştir. Öte taraftan sağlık sorunlarına çözüm aranırken Askeri Tıp Okulu açılması kararlaştırılmış ve bu kurum kısa sürede faaliyete geçmiştir (1828). Subay yetiştirmek amacıyla da 1834 yılında Harp Okulu açılmıştır.

Yeni ordunun giderlerini karşılamak için “Asakir-i Mansure Hazinesi” kurulmuş, önemli gelir kaynakları buraya aktarılmaya başlanmıştı. Ne var ki Osmanlı-Rus

Savaşı’nın çıkması ve diğer ekonomik zorluklar yüzünden kısa sürede asker sayısını istenilen düzeye çıkarmak mümkün olamamıştı. Bütün çabalara karşın 1834 Kasımı’nda düzenli asker sayısı sekiz piyade livası (tugayı), iki bağımsız piyade alayı, iki süvari alayı ve bir Mühimmat-ı Harbiye taburu olmak üzere toplam asker sayısı 36.386 idi.6 Bu kuvvetlerin geniş sınırlara sahip İmparatorluğu yeterince koruması mümkün değildi. Kaldı ki iç güvenliği sağlayacak taşrada yerleştirilmiş hiçbir birlik bulunmamaktaydı. Askerlik için süre belirtilmemesi ve asker alımında da eski kurallara göre hareket edilmesi, halkın asker olmasının önünde büyük bir engel olarak durmaktaydı.

1.3. Redif Askeri Teşkilatının

Kuruluşu

Asakir-i Mansure, İstanbul’da kurulmuş, merkezi, düzenli, sürekli bir ordu idi. Kısa sürede taşrada aynı nitelikte birlikler oluşturmak mümkün değildi. Bu sıralarda valilerin kendi olanaklarıyla besledikleri ve genel olarak kapı halkı diye adlandırılan askerlerle iç güvenliği sağlamak çok zordu. Bunların hem sayıları az hem de donanımları oldukça yetersizdi. Kaldı ki sefer sırasında gerekli yararlılığı uzun süreden beri gösteremiyorlardı. Eyalet ve sancak merkezlerinde sürekli asker bulundurmak, sefer esnasında bunlardan yararlanmak ve bu askeri, çağın gereklerine uygun olarak oldukları yerde eğitmek tek çıkar yol olarak görülmekteydi. Bunun için denenmiş ve kısa sürede başarılı sonuçlar alınmış olan Nizam-i Cedit birliklerine benzer nitelikte yeni bir düzenleme yapılması en uygun yol olarak görülüyordu.Yapılan görüşmeler ve tartışmalar sonunda bir yasa hazırlanmış II. Mahmut’un buyruğuyla yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur.7 Taşrada “Redif-i Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adıyla birliklerin oluşturulması Mart 1834’te gündeme alınmış, hazırlıklar tamamlandıktan sonra Ağustos 1834 tarihinde uygulamaya geçilmiştir. Bunlar, başlangıçta yedek askeri güç olarak düşünülmemiş, nöbetleşe kent merkezlerinde eğitim görmeleri ana kural olarak benimsenmişti. Halktan toplanacak erler belirli sürelerle kent merkezlerinde eğitim gördükten sonra işlerinin başına dönecekler, başka bir grup onların yerini alacaktı. Böylece hem ziraat ve ticaret işlerinde aksama olamayacak hem de kent merkezlerinde güvenliği sağlayacak, nöbet tutacak, gerektiğinde sefere katılabilecek hazır asker bulundurulmuş olacaktı.

Redif askeri, piyade ağırlıklı olmakla beraber kuruluşundan itibaren süvari birlikleri de oluşturuldu. İki yıl boyunca uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve aksaklıklar görüldükten sonra Haziran 1836’dan başlanarak kuruluş ve işleyişinde önemli düzenlemeler yapıldı. İmparatorlukta, redif birliklerinin konumu göz önünde bulundurularak yeni eyaletler oluşturuldu. Valilik unvanı müşirliğe dönüştürülerek müşirlere Redif alaylarının başkumandanı olma yetkisi verildi.8 Bu düzenleme ile Redif askeri taşra ordusu olma niteliğini pekiştirdi. Kalelerin ve Boğazların korunması işi de bunlara bırakıldı. Kordon ve karakollarda da görev aldılar. Redif giderlerini karşılamak amacıyla Redif-i Mansure adıyla yeni bir hazine kuruldu. Erlere eğitim ve nöbette iken aylık ödenmekte, giyim-kuşam, barınma, silah ve donanımları devletçe karşılanmaktaydı. İzinli olarak memleketlerine gönderildiklerinde silahları alınıyor, giysileri de toplanıyordu. 1839 yılında aylık olarak ödenen düşük ücret için yapılan harcamaların daha çok tuttuğu gerekçe gösterilerek maaş verilmesine son verildi.9 Bu yapılanma ve işleyiş Tanzimat’ın ilanına kadar sürdü.

2. Tanzimat’tan Meşrutiyete

Osmanlı Ordusu

2. 1. Abdülmecit Dönemi’nde Ordu

Gülhane Hatt-ı Hümayu’nun ilanı ile (3 Kasım 1839) başlatılan Tanzimat Dönemi’nde başta memleket idaresi olmak üzere birçok alanda önceki dönemlere kıyasla kalıcı ve köklü değişiklikler yapıldı. Fermanda askerlik sorununa dokunulmuş, vatan borcu olduğu anlayışından hareketle herkesin bu görevi belirli bir süre için yerine getirmekle yükümlü olduğu vurgulanmıştı. Bu görüş doğrultusunda askerlik ve ordu alanında başlatılmış olan çağdaşlaştırma girişimi, uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve görülen eksiklikler dikkate alınarak sürdürüldü.

Abdülmecit, askerlik alanında yapılacak düzenlemeleri belirlemek üzere görevlendirdiği Müşir Rıza Paşa, konuyu ilgililerle görüştükten sonra Bab-ı Ali’de oluşturduğu Geçici Meclis’e (Meclis-i Muvakkat) havale etti. Burada alınan kararlar Padişah tarafından onaylanarak 8 Eylül 1843 günü törenle açıklandı.10

Yapılan yeni ve kalıcı olacak bu düzenleme ile Osmanlı toprakları, coğrafi durumu ve genişliği dikkate alınarak beş büyük ordu bölgesine ayrıldı. Ordulardan ikisinin merkezi İstanbul olacaktı. İlki “Hassa Ordu-yı Hümayun Dairesi”, ikincisi ise “Dersaadet Ordu-yı Hümayun Dairesi” diye adlandırıldı. Hassa Ordusu’na Bursa, Aydın, Balıkesir, Biga, İzmit, Menteşe, Karahisar-ı Sahip, Hamid, Teke ve Alanya yöreleri bağlandı. Ankara, Kastamonu, Edirne, Konya, Amasya, Bolu, İçel, Viranşehir, Büyük ve Küçük Çekmece, Kartal,Gebze bölgeleri ise Dersaadet Ordusu’na ayrıldı. Diğer üç ordu, Anadolu, Rumeli ve Arabistan orduları adını aldılar.

Anadolu ordusunun merkezi başlangıçta Sivas olarak belirlendiyse de kısa süre sonra Harput’a aktarıldı. 1848 yılında Bağdat merkez olmak üzere altıncı ordu “Irak ve Hicaz Ordu-yı Hümayunu” adı ile oluşturuldu. Böylece İmparatorluğun yıkılışına kadar geçerli olacak esas düzenleme gerçekleştirilmiş oldu.

Bu orduların her biri yalnız adını taşıdığı bölgeyi korumakla yükümlü değildi. Gerektiğinde diğer bölgelerde görev alabiliyorlardı. Hassa Ordusu, aynı zamanda Serasker (Harbiye Nazırı karşılığı) bulunan paşanın komutasında idi. Diğerleri müşir rütbesinde subayların idaresine verilmekteydi. Birinci ve üçüncü ordular yirmişer alaydan kurulmuştu. Alayların yedisi piyade, yedisi talia, beşi süvari ve biri de topçu idi. İkinci, dördüncü ve beşinci ordular 17’şer alaylı idi. Alayların altısı piyade, altısı talia, dördü süvari birisi de topçuydu. Piyade alayları üçer taburlu, süvari alayları altışar bölüklü, topçu alayları ise on ikişer bataryalı idi. Piyade taburları bölüklere, bölükler mangalara ayrılmıştı.


Yüklə 8,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   160   161   162   163   164   165   166   167   ...   193




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin