MüSLÜmanin ahlâKI



Yüklə 1,06 Mb.
səhifə17/29
tarix09.01.2019
ölçüsü1,06 Mb.
#94126
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   29

İktisat Ve İffet

İslam, müslümanların şahsî halleri ile ilgili birçok prensip getirmiştir. Bunlarla müslümanların ruhî ve bedeni sorunlarını tanzim etmeyi kasdetmiş ve bunları esaslı bir şekle sokmuştur. Bu prensipler, kişinin yiyecek, giyecek, mesken ve hayatında karşılaştığı çeşitli meselelerdir. Bu esasları çözmek için batmış bir ruhbanlık veya insafsız bir maddecilik ile başarıya ulaşılamaz. İslam bu esasları i'tidal ve tevassut üzerine ikamet ettiği için onlar kolay tatbik edilebilirler. İslam, eğitiminde bedenin hem maddî hem de manevî ar­zularını esas bilip birinin diğerine galebe çalmasını ön­lemiştir. İslam, bedenin maddi ve manevi ihtiyaçlarının kar­şılanmasını insana dünya ve ahiret ile ilgili görevlerini ifa etmede ona yardımcı olarak kabullenir.

Dünyanın ortaya koymuş olduğu felsefe ve ilahi ni­zamlardan uzak durdukları için ve gölgelerine sığınmak gayesi ile saçmaladıkları diğer doktrinler insanların bedeni ve ruhî ihtiyaçları ile dünya ve ahiret saadetlerini te'min etme hususlarında başarılı olamamıştır.

Bunlardan bazıları, ruh başıboş bırakılmadığı takdirde yü­celikleri seyrân edemez, iddiasıyla cismi yok etmeye kal­kışırlar. Diğer bazıları da zevkin peşine düşüp bundan başka bir varlığa inanmazlar.

İslâm'da insanı dar çerçeveye sıkıştıran ruhbâniyet dü­şüncesi olmadığı gibi o, her şeyi keyfü safa'da bilen haytvanvâri bir hayat biçimini de benimsemez. Bu hususta şu kesin gerçeği bilmemiz gereklidir:

Ahiret'e inanan bir mü'minin hayatı, yaşadığı dünya ha­yatını, ilk ve son hedef ve tek gaye bilen, bulunduğu anı dünya ve ahiret kabul eden bir kafirin hayatı gibi ol­mamalıdır, iffetlerini yitiren arzularının peşine düşen ve eğlenmek için yaşayanların çoğu, vasıflarını saydığımız ikinci kısmı teşkil ederler. Veya onlar tevbe edip Rablarına dön­medikleri takdirde en sonda varacakları sınıf kafirler sınıfı olacaktır. Allah (c.c.) bunlar hakkında şöyle der:



"Muhakkak ki Allah'a iman edip salih ameller iş­leyenleri altlarından ırmaklar akan cennetlere ko­yacaktır. Kafir olanlar ise zevklenmeye bakarlar. Hay­vanlar gibi yerler içerler. Halbuki cehennem onların yeridir"386

"Kafirler azabı gördükleri zaman çok kere keşke Müslüman olsaydık” diye temenni edecekler. O ka­firleri bırak yesinler, dünyalıkları ile zevk etsinler, emel kendilerini oyalaya dursun, sonra bilecekler"387

Mü'min ise arzu ve emellerini dünya ve ahiret için taksim eder. Hayrı hem bugün hem de yarın için taleb eder. Kur’an her iki dünyada nimet ve saadet istemeyi Allah'a (c.c.) ya­pılan zikir çeşitlerinden olduğunu bizlere haber verir. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurur:

"Hac ibadetlerinizi bitirince cahiliyet devrinde hac­dan sonra toplanıp atalarınızı anarak övündüğünüz gibi daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. Çünkü in­sanların kimi: Ey Rabbimiz! Bize nasibimizi dünyada ver der. kimsenin ahirette bir nasibi yoktur. Kimi de: Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyi hal ver. Ahirette de merhamet ihsan et. Ve bizi cehennem azabından koru der. Onların kazandıkları hayır ve duadan nasipleri vardır. Allah bütün mahlukatın hesabını çabuk gö­rendir"388

Kur'an-ı Kerim'de Karun'a nasihat yapılırken, iki dünya hayatı için çalışma emrediliyor. Muhakkak dünya ahiret için vesiledir. Esas maksada varmak için vasıtanın sağlam olması gerektiği gibi arzu edilen hedefe gitmek için de ön tedbirleri almak gerek. Bunun için Allah (c.c.)'ın Karun'a yaptığı na­sihate tüm bu mânâları ihtiva etmektedir.



"Allah'ın sana verdiği (maldan) harcayıp ahiret yur­dunu ara, dünyadan nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara (sadaka) vererek ih­sanda bulun. Yeryüzünde fesad arama. Çünkü Allah fesatçıları sevmez."389

Tüm bu kaidelerden anlaşılıyor ki İslam, kişiye sadece mi­desi için çalışma, gayesiz ve hedefsiz olarak dünyada yiyip dolaşma sofrasında çeşit çeşit yemekler toplama arzu et­tiğini bulduğu zaman sevinme, bulamadığı zaman da öf­kelenip renk atma ve kaderin kendisine küstüğüne inanma gibi hasletlerden kaçınmasını tavsiye eder. Muhakkak ki tek gayeleri doymak ve mide doldurmak olup lezzet ve taamlar için her vesileye başvuranlar, büyük işleri göremezler... On­ların sönük gayeleri onları ne fedakârlığa ne de cihada şev­ke der...

Resuli Ekrem'den (s.a.v.) şöyle rivayet edilir: "Dünyada en fazla tok olanlar ahirette en çok aç olacaklardır."390 Kötü hastalık ve fena illetlerin çoğunun, midenin gücü dışında olan fazla yemeklerden kaynaklandığını biliyoruz. Bunun için hadiste şöyle denilmiş:

"Ademoğlu mideden daha kötü bir kabı doldurmamıştır."391

İnsanın fazla yemekten kurtulması mücerred zühd iddiası veya manasız bir şekilde dünyadan imtina etmekle elde edi­lemez. Bunun için en sıhhatli yol, kişinin himmetini büyük bir hedefe yöneltmesi ve onu elde etmekle meşgul olmasıdır. İşte bu yol onu lehv ve değersiz lezzetlerden alıkor. Resulullah (s.a.v.) bir kafiri misafir edinip ona bir koyunun sa­ğılmasını emreder. Koyun sağılır o da sütünü içer. Bir başka koyunun sağılmasını emreder. Derken yedi koyunun sütünü içer. Sabah olunca kafir İslam'ı kabul eder. Resulullah ona bir koyunun sağılmasını emrederse de müslüman olan sahâbi bu defa bunu içemez. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:



"Şüphe yok ki, mümin bir bağırsakla, kafir de yedi ba­ğırsakla yer."392

Bunun manası şudur: Cahiliyyet karanlığından İslâm'ın nuruna intikal eden bu adamı tefekkür ihata edip Rabbına karşı durumunu kavrayıp, dininin emir ve yasaklarını, ahiretin hesabını anlayınca eski yaşayışından olan daha yüce bir hayatı ikame etme arzusu içine doğdu.

Şu inkar edilemez bir hakikattir ki dünya metaı ve lezzetli yiyecekler, görmüş olduğumuz gibi asrımız insanını kendine taparcasma bağlamış ve bu vesileyle kötü bir manzara oluş­turmuştur. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Ademoğlunun yediğinin misali dünyadır. Ona ne kadar değer verip ayıbını örtmeye çalışsa da, sen, onun sonrada nasıl bir durum al­dığına bak."393 Bir başka rivayet de şöyledir: "Allah (c.c.) insandan çıkan (pisliği) dünyaya misal kılmıştır." Bu ha­dislere kısır görüşlü biri bakıp, manasını anlamada hataya düşebilir. Hatta bu hadisleri, müslüman'ı hayattan uzak­laştırma, nîmet ve güzellikleri terketmeye teşvik şeklinde de yorumlayabilir. Oysa İslâm bunlardan hiçbirini istememiştir. Çünkü helâli haram kılmak, haramı helâl kıl­mak kadar büyük bir cinayettir. Allah'ın müslüman üzerindeki bir hakkı da sabırsızlık gösterip haram işlememesi ve şükrünün, Allah'ın helal (nimetlerinden) dolayı az ol­mamasıdır. Mü'min yaşama ve yaşamada hayırlı olan (ni­metlerden) yararlanma konusunda herhangi bir şüphesi yok­tur. "İman edip sâlih ameller işleyen üzerine bundan böyle sakındıkları ve güzel işlere devam ettikleri, sonra takva ve imanlarında kökleştikleri, daha sonra bu takva ile beraber güzel işlerle meşgul oldukları tak­tirde önceden (haram kılınmazdan evvel) tattıkları şeylerde üzerlerine bir günah yoktur. Allah iyilik ya­panları sever."394

İbrahim'in (a.s.) misafirlerine yaptığı ikramı bilmeyen yok­tur. Onlar, beklemeden ve birşey de sormadan hemen semiz bir dana kesip sofrada takdim etti. "Hemen bir bahane ile ailesine giderek bir semiz dana (kesip etini) getirdi de onu önlerine koydu. Yemeğe buyurmaz mısınız? dedi."395

Resulullah (s.a.v.) ve onun ashabı hayatlarında şu âyeti tatbik ederlerdi: "Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı nimetlerin temiz ve hoşlarını kendinize haram kılmayın aşırı da gitmeyin; çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez."396 Bedenin bazı ihtiyaçları vardır ki akıl erbabı bunları yerine getirmemede büyük zararların olacağı hususunda ittifak etmişlerdir.

Bu ihtiyaçlardan yüz çeviren zühd ve tasavvuftan İslam beridir. İslâm'ın maddeciliğe olan hücumundan maksat, israfçıların tıka basa yemeleri, şehvetlerine düşkün mideperestlerin şişerekten yemeleridir.

İsim elbise konusunda da orta yolu benimseyerek insanın elbisesiyle övünmesini ve kibire düşmesini yasaklamıştır. İslam güzel kıyafeti erkeklik şartı ve güzel ahlak belirtisi olarak kabul etmez. Elbiseleri bir dirhem bile edemeyen nice insanlar vardır ki şahsiyetleri yığınlarca gümüş ve altından daha değerlidir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Nice da­ğınık saçlı, yırtık elbise toza bulaşmış (mü'min) insan vardır ki Allah (c.c.) namına yeminde bulunsalar Allah (c.c.) onları yeminlerinde doğru çıkarır. "397 Bir gencin insanlar görsün diye kıyafetiyle ortada gezmesi şurada, burada dikkatlerini üzerine celbetmesi hamakattan doğmaktadır. Nice genç var­dır ki saatlerce vakitlerini evde makyajla öldürürler. Bunlar, bu vakitlerini ilmî çalışmaya veya dînî konularda de­rinleşmeye ayırsalardı epey mesafe kateder ve arkadaşlarını geride bırakırlardı. Onlar yüceliği, sadece bedene elbise giy­dirmede biliyorlar. İslam bu durumu çirkin görüp Müs­lümanları ondan vazgeçirmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle bu­yurur: "Kim dünyada şöhret elbisesini giyerse kıyamet gününde Allah (c.c.) ona zillet elbisesini giydirir ve ateşte yakar."398 Şu bir geçektir ki nasibsiz erkek ve kadınlar şahsi noksanlıklarını şöhretli elbiselerle kapatmaya ça­lışırlar... Heyhat...

Ebu Büreyde anlatıyor: "Aişe'nin (r.anha.) yanına gittim. O, bize yamalı bir elbise ve Yemen malı bir kumaş gösterip; Allah'a yemin ederim ki Allah'ın Resulü (s.a.v.) bu iki el­biseyle dünyadan göçtü, dedi.''399

Cabir (r.a.) diyor ki: "Ali (r.a.) ile Fatıma (r.anha) dü­ğününde hazır bulunduk. Ondan daha güzel bir düğüne tevafuk etmemiştik. Yatakları hurma kabuğundandı. Bizlere hurma ve kuru üzüm takdim edildi. Biz de onları yedik. Fa­tıma (r.anha)'nın gerdekteki yatağı bir koyun postundan ibaretti."400

İsraftan kaçınmak ve zarurî olan ihtiyaçlarla yetinmek ahlâkın yüceliğindendir.401




Yüklə 1,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin