Örnek dava : tapu iptal ve tescil davasi, keşİF, BİLİRKİŞİ İncelemesi olay



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə6/14
tarix28.07.2018
ölçüsü0,97 Mb.
#60807
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

Sövmede ispat hakkı yoktur. İspat hakarette vardır. 5273/TCK 125, “hakaret” başlığı altında, yürürlükten kalkan 765/TCK’dan farklı olarak hakaret ve sövmeyi aynı maddede (hükümde) düzenlemiştir. Ancak, ispat hakkı yönünden sonuçta bir değişiklik yoktur.


12) HABERİ CAZİP KILMAK VE OKUYUCUNUN DİKKATİNİ ÇEKMEK İÇİN BU TÜR İFADELER KULLANILMASININ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KAPSAMINDA OLDUĞU SAVUNMASI YAPILMAKTADIR. BU SAVUNMA HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ NELERDİR ?


Haberin cazip kılınması ve okuyucunun dikkatinin çekilmesi, kişilik haklarına saldırının gerekçesi olamaz.
13) MAHKEME, OLAYDA, “DAVACININ KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI TEŞKİL EDECEĞİ YÖNÜNDEKİ İDDİANIN KANITLANAMADIĞI” GEREKÇESİ İLE DAVAYI REDDEDEBİLİR Mİ ?

Hayır. Bu konuda ispat yükü davalılara aittir.


14) DAVANIN SEBEBİ OLAN VAKIA NEDİR 141 ?

Davanın sebebi olan maddi olgular, yazıda davacı hakkında getirilen iddialara konu maddi olgular ve kişiliğine yönelik yapılan nitelemelerdir.



  • DAVA DİLEKÇESİ


ANKARA ASLİYE HUKUK


YÜKSEK YARGIÇLIĞINA

Davacı : Hikmet Siyaset, Milletvekili Konutları B Blok No : 6 Ankara

Avukatı : Av. Mehmet Sökeralır, Tazminat Sokak 12/2 Sıhhiye-Ankara

Davalılar : 1. Asparagas Gazetecilik AŞ (Ticaret Merkezi : Rüzgarsız Sokak No : 5 Ankara

2. Salih Siyasetçisever, aynı adrestedir.


Dava : 10.000 YTL manevi tazminatın davalılardan ortaklaşa ve dayanışmalı (müştereken ve müteselsilen) alınmasıdır.
Olaylar :
I. UYUŞMAZLIK KONUSU EYLEM :
1. Davalı Asparagas Gazetecilik AŞ’nin sahibi olduğu Asparagas Gazetesinin 02.10.2006 günlü sayısında, davalı Salih Siyasetçisever, “Yüz karasının bir yalanı daha” başlıklı yazıyla, davacının “onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunacak biçimde” ve “bizatihi kendisi sövme suçunu oluşturan” bir beyanda bulunmaları ve bu beyanı yayınlamalarıyla, … Bakanı ve … Milletvekili Hikmet Siyaset’in “kişilik değerleri” ağır biçimde çiğnenmiştir.
2. 02.10.2006 günlü Asparagas Gazetesinde, yukarıda belirtilen yazıda ;

a. Yazının başlığında “Yüz karasının bir yalanı daha” denilmektedir.

b. Bu yazıda, “Türk siyasetinin içte ve dışta yüz karası olan adam..”, “Ben de yüz karası adamın ne olduğunu bildiğim için radyoda ..”, “Somut bir bilgi yoktu elimde. Ama komşu ülkelerde darbe yaptıran, kendine özel çete kurduran birinin bunları söylerken samimi olmayacağını hissediyor, biliyordum”.

c. Yazıda devamla, “Hikmet Siyaset. Benim hayatta affetmeyeceğim tek insan Hikmet Siyaset’tir herhalde. Ciddi ciddi vatan haini, çok bayağı... Bak yine sinirleniyorum işte..” denilmektedir.

ç. Yazının bir yerinde, “Muhalif partiden .. milletvekili Refet Muhalefet’in, bir gazetenin muhabirine bir görüşmelerinde, “Hikmet Bey’ muhaliflerini susturmak için her yolu dener. O ve çevresindeki ahlaksızlar muhalifler hakkında dosya toplamaya çalışır, açıklarını ararlar. Hikmet bey, muhalifleri susturmak için onlara kadın bile gönderiyor. Bana da gönderdi ama ben sağduyulu davrandım. Bu oyuna çok şükür gelmedim” dediğini..” belirtmiştir.

Görüldüğü üzere, davalı Salih Siyasetçisever’in, yazısında davacı hakkındaki nitelemeleri ve iddiaları, sövme suçunu da oluşturan hukuka aykırı bir beyandır. Yine diğer davalının, sövme suçunu da oluşturan bu niteleme ve iddiaları yayınlaması ve yayınlayış biçimi de hukuka aykırıdır 142.



II. OLAYDA MANEVİ TAZMİNATLA SORUMLULUĞUN KOŞULLARI


TAM OLARAK OLUŞMUŞTUR :
1. DAVA KONUSU YAZININ YAZILMASI VE YAYINLANMASI İLE, EYLEM (FİİL) UNSURU OLUŞMUŞTUR.
Davalılar, belirtilen iddiaları ve niteleri taşıyan yazıyı yazmaları ve yayınlamalarıyla, davacının kişilik değerlerine saldırıda bulunmuşlardır. Olayda “eylem” öğesi oluşmuştur. Eylem, yayın yoluyla “saldırı durumuna” dönüşmüştür. Böylece, bu yolla saldırı daha da ağırlaştırılmış, katlanılmaz boyutlara ulaştırılmıştır.
2. DOĞRU VE GERÇEK OLGULARA DAYANMAYAN İDDİA VE AŞAĞILAYICI, KÜÇÜLTÜCÜ NİTEMELER TAŞIYAN YAZININ YAYINLAMASI VE HABERİN VERİLİŞ BİÇİMİ HUKUKA AYKIRIDIR 143.
Gerçekten, davalılar, yukarıda açıklanan eylemleriyle, sadece bizim toplumumuzda değil, tüm uygar toplumlarda muhatabını zedeleyen, onu aşağılayan “ağır yakıştırmalarda” bulunmuşlardır. Bu yakıştırmalar, yukarıda davacıyla ilgili olarak alıntı yapılan beyanlardır. Söz konusu “komşu ülkelerde darbe yaptıran”, “özel çete kurduran”, “muhaliflerini susturmak için onlara kadın gönderen” ve “yüz karası”, “vatan haini”, “çok bayağı” gibi iddia ve nitelemeleri, bu şekliyle TCK 125. maddesindeki sövme suçunu 144 oluşturmaktadır 145. Davalıların sövme suçunu oluşturan olay ve değer yargısı 146 taşıyan açıklamaları ile yaptıkları suçlamaları ve aşağılamaları hukuka aykırıdır 147. Çünkü, her suç, aynı zamanda birer haksız eylemdir.
A. ELEŞTİRİ NİTELİĞİNDE OLSUN VEYA OLMASIN, DÜŞÜNCENİN AÇIKLANMASI ÖZGÜRLÜĞÜ, İFADESİ SUÇ VEYA HUKUKA AYKIRILIK OLUŞTURAN DÜŞÜNCE AÇIKLAMALARINI KAPSAMAZ
Kuşkusuz, her kişinin, herkesle ilgili ve her türlü konu ve faaliyetle ilgili olarak, düşüncesini açıklama özgürlüğü vardır. Düşüncenin açıklanması özgürlüğü, temel bir insan hakkıdır ve liberal/demokratik toplum düzenlerinin olmazsa olmaz temel özgürlüklerinin en başında gelenidir. Düşüncenin açıklanması özgürlüğü sınırsız değildir. Nitekim, “Çağımızda bireysel/kamusal bir değer olan düşüncenin açıklanması özgürlüğünün sınırsızlığının söz konusu olduğu bir hukuk düzeni yoktur” 148 149.
Gerçekten, ifadesi suç oluşturan, örneğin ifadesinde şiddeti araç kılan, suçu öven ve toplum (halk) arasında kin ve düşmanlığı tahrik, hakaret ve sövme oluşturan, müstehcenlik taşıyan veya hukuka aykırılık oluşturan örneğin kişilik değerlerine saldırı oluşturan düşünce açıklamaları, düşünce özgürlüğünün kapsamı içinde değildir. Bu nitelikteki düşünce açıklamaları, düşüncenin açıklanması özgürlüğünden yararlanamazlar. Kişilerin, ifadesi suç oluşturmayan veya hukuka aykırı bulunmayan, örneğin başkalarının kişilik değerlerine saldırı oluşturmayan her türlü düşünce açıklamalarında hukuka aykırılık söz konusu olmaz.
Davalı Salih Siyasetçisever, yazısında, davacıya ilişkin düşüncelerini, onunla ilgili iddia ileri sürme ve onun kişiliği hakkında nitelemelerde bulunma yoluyla açıklamıştır. Davalı, davacı hakkındaki “suç oluşturan veya hukuka aykırı olan” değer yargılarını ve düşüncelerini, ya aklında tutmalı, açıklamamalı, ya da açıkladığı düşünce ve değer yargıları, davacının kişilik değerlerine saldırı, hatta bunun da ötesine geçip “sövme suçu” oluşturan bir nitelikte olmamalıdır 150. Açıkçası, davalı, suç veya haksız eylem oluşturacak nitelikteki düşüncelerini aklında tutmalıdır, yazmamalıdır 151 ; yazarsa, sonuçlarına katlanmalıdır.

a) KİŞİLERİN SALT “KİŞİLİĞİ” DEĞİL, SADECE İŞLEMLERİ/EYLEMLERİ ELEŞTİRİ VE DÜŞÜNCE AÇIKLAMASININ KONUSU OLABİLİR.
Davalı, yazılı basının üyesi ve vatandaş olarak, davacının, kamusal görevleri nedeniyle, sadece işlemlerini ve eylemlerini, sert, ağır ve acımasız bir biçimde eleştirebilir. Ancak, davalı, davacının salt “kişiliğine” ilişkin suç veya hukuka aykırılık oluşturan bir “nitelemede” bulunamaz 152. Çünkü, hiçbir kişinin salt “kişiliği” bir eleştiri ve düşünce açıklamasının konusu yapılamaz ; bir kişinin, sadece işlemleri/eylemleri eleştiri ve düşünce açıklamasının konusu olabilir. Belirtilen nedenle, davalının, davacının, işlemlerini/eylemlerini eleştirme dışında, davacının doğrudan doğruya kişiliğine yönelik bir beyanda bulunma hakkı olmadığı gibi, davacıya sövme gibi bir özgürlüğü de yoktur.
b) DÜŞÜNCENİN AÇIKLANMASI ÖZGÜRLÜĞÜ = SÖVME ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİLDİR. ELEŞTİRİ, HAKARET VE SÖVME İLE BİRLİKTE BULUNAMAZ 153.

Hiç kimsenin bir başkasına karşı eleştiri veya diğer biçimlerde düşünce açıklamaları hakkını kullanma görüntüsü altında, başkalarına sövme özgürlükleri yoktur. Kişilerin hangi amaçla olursa olsun, başkalarına, örneğin siyasilere “sövmek” gibi bir hakları söz konusu değildir. Sert eleştiri yapma ile, kişilere sövme arasında bir ilgi bulunmamaktadır 154.


Davalı gazetecinin, bir siyasiye karşı “komşu ülkelerde darbe yaptıran”, “özel çete kurduran”, “muhaliflerini susturmak için onlara kadın gönderen” ve “yüz karası”, “vatan haini”, “çok bayağı” gibi iddiada ve nitelemede bulunması, sövmedir, eleştiri değildir. Bu nedenle, dava konusu edilen niteleme ve iddiaların, davacı siyasinin eleştiri alanının genişliğiyle bir ilgisi yoktur, bu niteleme ve iddialar, doğrudan doğruya davacının eleştiri alanı dışında kalan salt “kişilik alanına” bir saldırıdır. Oysa, gazeteci, bu şekilde niteleme ve iddiada bulunmaksızın eleştirisini yapacaktır. Gazeteci, en sert şekilde eleştirecek, ancak sövmeyecektir. Eleştiri adı altında kişilere söverse, yargı yolu ile bu sövmesine uygulanacak yaptırımlara da katlanacaktır 155.
B. YAZILI / GÖRSEL BASININ ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRSIZ DEĞİLDİR
Yazılı / görsel basının ve üyelerinin, çeşitli yollarla, “haber alma/değerlendirme/yayma”, “yöneticileri işlemlerinden ötürü eleştirme” ve “kamuoyunu aydınlatma” hakları156 bulunmaktadır. Basının bu haklarını kullanması sırasında kuşkusuz bu yayınlara doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konu olan bazı kişilerin kişilik hakları da zarar görebilecektir 157. Bu yönüyle, basın özgürlüğü, demokratik toplumun en önemli güvencelerindedir.
Gerçekten, basın özgürlüğü, bir yandan haber verme veya kamunun haber alma hakkını içerirken, öte yandan, kamunun ve kamusal kimlik taşıyan kişilerin eylem ve işlemlerinin eleştirilmesi, yani kamusal usullerle değerlendirilmesi hakkını da içermektedir. Böyle olunca, basın özgürlüğü sadece haber vermekten ibaret olmamakta, aynı zamanda eleştiri yapmaktan da ibaret olmaktadır.
Kişilik hakları, mutlak ve temel insan haklarının en başta gelenlerindendir. Bu insan hakkı da aynen basın özgürlüğü gibi insanlığın binlerce yıllık süreci içinde oluşmuş temel insan değeridir. Kişilik haklarına saygı gösterme sorumluluğu, basın üyeleri için sıradan insanlara göre daha fazladır 158.
Gerçekten, “..haber verme (ve eleştirme) hakkı, gerçeklik/kamu yararı/ ve toplumsal ilgi/güncellik/konu ile ifade arasında düşünsel temel kuralları ile sınırlıdır. Eğer bir yazı bu temel kurallardan birisine ters düşerse, bu takdirde hakkın hukuka uygunluğundan söz edilmesi mümkün olmayacaktır”159. Kişilik haklarına el atılması konusunda, saldırının etkisi bakımından basının sorumluluğu daha ağırdır. 160.
Haberin doğru olması veya gerçeğe uygun olması esastır. Eleştiri gazetecinin öznel görüşüdür. Ancak, gazetecinin öznel görüşü eleştiri hakkının sınırları içerisinde kalmak zorundadır. Eleştiri hakkının sınırlarının aşılması hukuka aykırılıktır. Eleştiri hakkının sınırı iki şekilde aşılmaktadır. İşlem değil de bizzat kişi değerlendirmenin konusu yapıldığında değerlendirme kişinin onuruna dokunur nitelikte olduğunda eleştiri hakkının sınırı aşılmaktadır.
Öte yandan, eleştirilen eylem ve işlemin gerçekte olduğundan farklı gösterilerek eleştirinin doğru olmayan veya gerçek olmayan bir olguya (vakıaya) dayandırılması durumunda da eleştiri hakkının kullanılmasından değil hakkın kötüye kullanılmasından söz edilmektedir. Hakkın kötüye kullanılmasını hukuk korumaz. Böyle olunca, gazetecinin öznel düşüncesini gerçek olmayan olgulara dayandırması durumunda hakkın kötüye kullanılması söz konusu olmaktadır. Bu durumda, öznel düşünce hukuka aykırıdır. Kimse öznel düşüncesine sığınarak bir başka kişiye hakaret etme hakkına sahip değildir.

C. İSTER “HABER YAZISI” OLSUN İSTER “ELEŞTİRME / DEĞERLENDİRME / YORUM YAZISI OLSUN, BİR SUÇU İSNAT ETMEDE 161 OLDUĞU GİBİ, DOĞRU VE GERÇEK OLMAYAN BİR OLGUYA DAYALI YAPILAN HER ÇEŞİT OLAY AÇIKLAMASI VEYA DEĞER YARGISI, HER ÇEŞİT DÜŞÜNCE AÇIKLAMASI (İFADE), HUKUKA AYKIRIDIR 162 VE SORUMLULUĞU GEREKTİRİR.
Gerçekten, “.. “gerçeklik”, olayın varlığının gerçek olması anlamına gelir” 163. Yayına konu olgunun mevcut olmaması durumunda, zorunlu olarak, ortada yayın sırasında olayla ilgili duruma uygunluk anlamına gelen gerçeklik de söz konusu olmaz 164. Ayrıca, doğru ve gerçek olmayan olgulara dayalı haber, yorum ve değer yargılarının yinelenmesinin de gerçeklikle bir ilgisi yoktur 165. Dolayısıyla, doğru ve gerçek olmayan olgulara dayalı bir yorumun (değer yargısının), sert eleştiri ile de bir ilgisi bulunmamaktadır. Nitekim, “Eleştirinin söz konusu olabilmesi, yazının gerçek olgulara dayanması(na) .. bağlıdır” 166”.
Davalıların, davacıyla ilgili olarak, “komşu ülkelerde darbe yaptırması”, “özel çeteler kurdurması” gibi olay ve değer yargısı taşıyan “basın açıklamaları” ile yaptıkları suçlama ve niteleme “hukuka aykırıdır”. Çünkü, davacının, iddia edildiği üzere, “komşu ülkelerde darbe yaptırması”, “özel çeteler kurdurması”, “muhaliflerini susturmak için onlara kadın göndermesi” gibi bir olgu (vakıa) mevcut değildir, bu olgular tümü ile gerçek dışıdır, doğru değildir. Nitekim, davalı da yazısında, iddialarıyla ilgili olarak, elinde somut bir bilgi olmadığını belirtmektedir 167.
Davacının kişilik değerleri konusunda ifadesi sövme suçunu oluşturan beyanı, “en basit dikkat ve özeni göstermeksizin”, eleştirme/haber verme görüntüsü altında yazmak ve yayınlamak, daima hukuka aykırıdır.
a) ESASEN DOĞRU VE GERÇEK OLMAYAN, YANİ UYDURMA BİR OLGUNUN, GÖRÜNÜR GERÇEĞİ OLMAZ. UYDURMA HER ZAMAN UYDURMADIR.
Basın yoluyla kişilik haklarına el atma iddiasıyla açılan manevi tazminat davalarında “görünür gerçeklik” kavramı, aslında var olan bir olgunun (vakıanın) / durumun / eylemin / olayın yayın sırasında tüm unsurlarıyla birlikte bilinememesi nedeniyle, mevcut gerçekliğin ancak bilinebilen kısmına bakarak haberin yazılmasıdır. Görüldüğü üzere, “görünür gerçeklik”, tüm unsurlarıyla ortaya koyulamamış olmasına karşın, “mevcut / evrende var olan” bir olgunun / durumun / eylemin / olayın haber konusu yapılmasıdır.
Yoksa, haber yazısında “görünür gerçeklik”, “mevcut olmayan / evrende var olmayan” bir olgunun / durumun / eylemin / olayın haber konusu yapılması demek değildir. “Mevcut olmayan / evrende var olmayan” bir olgu / durum / eylem / olay, doğru ve gerçek değildir, yani “uydurmadır”. Böyle bir olgunun / durumun / eylemin / olayın haber konusu yapılması ise, doğru ve gerçek olmayan, yani “uydurma” bir olguya / duruma / eyleme / olaya dayalı olarak haber yazısının yazılması ve yayınlanması demektir.
Ancak, insanlık, bu durumu Ortaçağ’da ilmi simyacıların bakırdan altın yapma iddialarıyla ilgili olarak yaşamış, bakırdan altın yapılamadığını öğrenmiş, Rönesansla başlayan “akıl çağında” ise Lavoisier’in “maddenin sakınımı yasasını” bulmasıyla birlikte, hiçbir şeyin yoktan var edilmeyeceğini, var olan hiçbir şeyin yok olamayacağını öğrenmiştir. Böyle olunca, uydurma bir olgu da her zaman uydurmadır. uydurmaya gerçeklik işlemi yapılamaz, yapılırsa “gülmece” (mizah) ortaya çıkar.
b) SOMUT BİR BİLGİ VE BELGEYE DAYALI OLMAYAN İDDİALAR DA BULUNULMASI, DEDİKODU NİTELİĞİNDEKİ İDDİALARLA EŞ DEĞERLİDİR.
Gerçekten, davalıların, doğru/gerçek olmayan olayları ve “dedikodu”168 niteliğindeki bazı iddiaları, eleştiride bulunma görüntüsü altında yayınlamaları, fazla satış gibi ticari bir amaç 169 taşısın veya taşımasın, “tek başına” hukuka aykırılığın ve davalılarının sorumluluklarının kanıtıdır 170. “Açıklayanın olayın gerçekliğini hiç araştırmaması (BGE 43 II 637), bazı dedikoduları gerçek olaylar gibi açıklaması (BGE 48 II 60), özen yükümlülüğünün ağır ihlalidir”171. Olayda, davalılar, en küçük bir denetim ve özenli davranışta bulunmamışlardır.
Doğru ve gerçek olmayan iddialar da bulunulması, dedikodu niteliğindeki iddialarla eş değerlidir 172. Bilindiği üzere, “.. isbat edilmemiş olan bir vakıa ile mevcut olmayan bir vakıa eş değerdedir (Idem est non esse et non probari = non esse et non probari sunt unum et idem)” 173. Bu nedenledir ki, “Haberin “naklen” veya “iddiaya göre” gibi sözlerle verilmesi gazetecinin gerçeği ve doğruluğu arama görevini ortadan kaldırmaz” 174.
c) DAVACI, HAKKINDAKİ İDDİALARI TAŞIYAN YAYINLARA KARŞI, İHTAR, CEVAP VE DÜZELTME HAKKI VEYA DAVA YOLU İLE, BU İDDİALARI KABUL ETMEDİĞİNE İLİŞKİN İRADE AÇIKLAMASINDA BULUNMUŞTUR. DAVALILAR, DAVACININ İDDİALARI ZIMNEN KABUL ETTİĞİNİ İLERİ SÜREMEZLERLER.
ç) SÖVMENİN YAYINLANMASINDA KAMU YARARI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR
Diğer davalıların, sövme suçunu oluşturan bir beyanı yazması ve yayınlanması ile, davacının kişilik değerlerine saldırıda bulunulmuş ve bu beyan, geniş halk kitlesine ulaştırılmıştır. Ne Anayasa ne de Basın Kanunu, “komşu ülkelerde darbe yaptıran”, “özel çete kurduran”, “muhaliflerini susturmak için onlara kadın gönderen” ve “yüz karası”, “vatan haini”, “çok bayağı” gibi bir beyanı, yazmayı ve yayınlamayı, basının eleştirme ve haber verme hakkı olarak düzenlememiştir. Sövmenin yayınlanmasında doğal olarak bir kamu yararı da söz konusu olamaz. Böyle olunca, davalıların, ifadesi suç oluşturan bir beyanı bilerek ve isteyerek yazmış ve yayınlamış olmaları hukuka aykırıdır. Sövme bir suçtur ve her suç bir haksız eylemdir ve sövmenin yöneldiği kişilerin kişilik haklarına ağır bir saldırıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir “hukuk devletidir” (Anayasa m.2) ; bir basın devleti değildir. Basının kişilere sövme yolu ile kişilik haklarına saldırıda bulunmak gibi bir hakkı bulunmamaktadır, yani davalıların basın üyesi/gazeteci olarak yazı yazdığı basın yayın organı olan Asparagas Gazetesi’nde davacı Hikmet Siyasetçi’ye sorumlu olmaksızın sövme özgürlükleri yoktur.



d) HABERİ CAZİP KILMAK “TİCARİ DEĞERİ” TEMEL BİR İNSAN HAKKI OLAN “ONUR DEĞERİNE” ÜSTÜN KILINAMAZ.
Gazetecinin haberini ilgi çekerek okuyucunun okumasını sağlamak için habere konu kişinin bir insan hakkı olan “onur değeriyle” (MK 23,24) oynamaya hakkı yoktur. Haberi cazip kılmak “ticari değeri” temel bir insan hakkı olan “onur değerine” üstün kılınamaz. Gazetecilik tekniği kişilik haklarına saldırının aracı değildir. Gazetecilik tekniği, bir kişiye suç isnat etmenin hiçbir şekilde aracı değildir. Gazetecilik tekniği, kişilik haklarına saldırı tekniğine dönüşürse gazeteci sorumlu olur. Nitekim, Yargıtay’ın bir kararında, “Okunması istenilen bir haberin masum sınırları içinde cazip bir başlık altında sunulması yadırganamaz..” 175 denilmektedir.
Ç) YAZILI / GÖRSEL BASIN, KİŞİLERİN “POLİTİK KİŞİLİK PORTRESİNİ” 176 KAMUYA KARŞI BOZAMAZLAR
Davalılar, davacıyı, kamuoyuna, “komşu ülkelerde darbe yaptıran”, “özel çete kurduran”, “muhaliflerini susturmak için onlara kadın gönderen” ve “yüz karası”, “vatan haini”, “çok bayağı” bir kişi olarak tanıtamazlar, tanıtırlarsa, sonuçlarına da katlanırlar. Bu haber, ortalama bir okuyucu üzerinde, davacıyı, suça bulaşmış bir insan olarak göstermiştir 177.
Gerçekten, hiç bir hukuk düzeninde, hiç kimse, diğer bir kimse hakkında doğru ve gerçek olmayan 178 haksız bir şüphe uyandıracak bir davranış ve söylemde bulunamaz 179. Nitekim, “Bir kimseyi katillikle180, ..vatana ihanetle181,..casuslukla182 .. itham etmek hukuksal şeref ve haysiyete saldırı teşkil eder”183.
Politikacıların doğru ve gerçek olgulara dayalı olarak en sert ve en geniş biçimde eleştirilmesi / yerilmesi başkadır, doğru ve gerçek olmayan, yani uydurma olgulara dayalı olarak politikacılar hakkında haber yazısı başkadır. Doğru ve gerçek olmayan, yani uydurma olgulara dayalı olarak haber yazısı, aynen yargıçlarda, diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi politikacılar için de kişilik haklarına saldırı oluşturur. Diğer söylemle, uydurma olgulara dayalı haber yazılarının muhatabı olma konusunda herkes eşittir. uydurma olgulara dayalı haber yazısı politikacıların kişilik haklarına haksız saldırı oluşturur.
Açıkçası, basın, politikacı diye bir insana doğru ve gerçek olmayan, yani uydurma olgulara dayalı haber yazısı yazamaz, bunun basın özgürlüğü ile bir ilgisi yoktur. Çünkü, kimsenin, doğal olarak basının da insanların kişilik değerlerine saldırıda bulunma şeklinde bir özgürlüğü yoktur. Politikacı olmak, tek başına basının uydurma olgulara dayalı haber yazısını yazmasını gerektirmemektedir. Kısacası, basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki hukuki ölçütler herkes için olduğu kadar politikacılar için de geçerlidir.
Bir görüşe göre, hukuk asgari ahlaktır. Buna göre, aslında, “kendin için yapılmasını istemediğin bir şeyin, başkasına da yapılmasını istememe” temel ahlak kuralı, basın için de, yargıçlar içinde geçerlidir. Bu nedenle, “ülke yönetiminde söz sahibi olan politikacıların bu türlü yorumlara ve eleştirilere açık olmaları, hoşgörüyle karşılamaları, toplumun gelişmesinde ve kamuoyunun oluşmasında önemli bir görevi bulunan ve demokrasinin vazgeçilmez öğelerinden olan basın özgürlüğünün bir gereğidir” şeklindeki savunmaları, görüşleri ve karar gerekçeleri, ne yazık ki, doğru ve gerçek olmayan, yani uydurma olgulara dayalı haber yazıları için geçerli değildir. Bu gerekçenin, uydurma bir olguya dayalı haber yazısı için hukuken kıymeti harbiyyesi yoktur.

3. DAVALILAR, BİLEREK VE İSTEYEREK (KUSURLU OLARAK) DOĞRU / GERÇEK OLMAYAN OLGULARA DAYALI İDDİALARI VE DAVACININ KİŞİLİĞİNİ AŞAĞILAYAN NTELEMELERİ TAŞIYAN YAZIYI YAYINLAMIŞTIR.
Davalıların, sorumlusu oldukları yazıyı yazmadan ve yayınlamadan önce, davacıyla ilgili iddiaya konu olgunun doğru / gerçek olup olmadığını araştırmaları ve elde ettikleri bilgiyi denetlemeleri gerekirken, bu görevlerini yapmayıp, davacı hakkında doğru / gerçek olmayan haber vermeleri, niteleme yapma ve yayınlamaları, ağır kusurlu bir davranıştır 184.

Bakanlık yapmakta olan bir siyasiye ve milletvekiline, anılan “komşu ülkelerde darbe yaptıran”, “özel çete kurduran”, “muhaliflerini susturmak için onlara kadın gönderen” ve “yüz karası”, “vatan haini”, “çok bayağı” gibi sövme suçunu oluşturan” bir beyanda bulunan ve bu beyanı yazıp yayınlayabilen ve kendileri de basın üyesi olan davalıların amacı, sövmek ve aşağılamaktır. Dolayısıyla, bu yolla davacıyı, milletvekili olarak görev yaptığı TBMM ve seçmenleri, Bakan olarak başta görev yaptığı Bakanlık çalışanları ve Genel İdare ve yakın çevresi ile toplum içerisinde küçük düşürmeye çalışmak 185 ve özel bir çaba ile davacının kişilik portresini kamuya karşı bozmak 186 ve zarar görmesini sağlamak 187 ve özellikle Bakan ve milletvekili olarak Türk vatandaşlarının görev verdiği davacı hakkındaki değer yargılarını bozmak amacı ile yazı yayınlanmıştır.


4. Davacı, sayılan doğru / gerçek olmayan olgulara dayanan iddiaların yazılması ve yayınlanması ile ağır manevi zarara uğramıştır. Davacının manevi zararı, doğru / gerçek olmayan olgulara dayanan yazının yayınlanmasının uygun neden - sonucudur.
III. DAVALI HAKSIZ EYLEMİNİN SONUCU OLARAK MANEVİ TAZMİNATLA SORUMLUDUR.
Davalıların hukuka aykırı eylemleri sonucu, davacının kişilik değerlerinde uğranılan objektif değer eksilmesi 188 ve duyulan üzüntünün kısmen azaltılması maksadıyla davacı için 10.000 YTL manevi tazminatın davalılardan ortaklaşa ve dayanışmalı (BY 51) 189 alınmasına karar verilmesi isteminde bulunmaktayız. Davalıların, hukuka aykırı, kasıtlı ve doğru / gerçek olmayan olgulara dayalı yazıyı yayınlayarak, davacının kişilik değerlerine saldırıda bulunması ve bu haksız eylemin işleniş biçimi dolayısıyla, manevi tazminatın yanı sıra “kararın gazete ile yayınlanmasını” (BK 49/III) istem gerekmiştir.
Kanıtlar:

1. Dava konusu habere ilişkin Asparagas Gazetesinin 02.10.2006 tarihli sayısı aslı (Ek-1).

2. BK 49/II gereğince, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılması.

a) Davacının, “İstanbul, Fatih-Karagümrük’te bulunan, 1/2 payı kendisine ait olan 100 m2 lik işyeri binası” ve ekte tapu senetleri verilen çeşitli tapulu taşınmazları ve bazı şirket ortaklıkları ve milletvekili aylığı geliri bulunmaktadır.

b) Davalı Salih Siyasetçisever’in aylık gelir durumunun ne olduğunun Asparagas Gazetecilik AŞ (Rüzgarsız Sokak No : 5 Ankara)’den sorulması.

c) Asparagas Gazetecilik AŞ’nin son bilançosunun, Asparagas Gazetecilik AŞ (Rüzgarsız Sokak No : 5 Ankara)’den istenilmesi.

3) Her türlü diğer kanıt.

Yanıt Süresi : On gündür.

Son İstem : Yukarıda belirtilen olay ve hukuksal nedenlerle;

1. 10.000 YTL manevi tazminatın davalıdan alınmasına,

2. 02.10.2006 tarihinden geçerli olarak yasal faiz uygulanmasına,

3. BK 49/III gereğince, karar özetinin, gideri davalıdan alınarak, ülkede satışı en yüksek günlük iki gazetede yayınlanmasına,

4. Yargılama giderleriyle avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine,

Karar verilmesini saygı ile dilerim. 25.10.2006



Davacı Avukatı

Av. Mehmet Sökeralır 190


  • DAVAYA YANIT DİLEKÇESİ

Davaya yanıt dilekçesinin hazırlanması öğrencilere ödev olarak verilmiştir. Öğrenciler, davaya yanıt dilekçelerini hazırlamışlardır. Denetlenen dilekçeler gerekli açıklamalarla birlikte öğrencilere verilmiştir.




  • OLASI YANITA YANITLAR :

Hem dedikodu niteliğindeki doğru ve gerçek olmayan iddiaları, yazıp yayınlayacaksın, bilerek ve isteyerek, kişilerin kişilik haklarına açıktan saldıracaksın, hem de, bu eylemi, “olumsuz bir düşünce açıklaması”, sert bir eleştiri olarak niteleyerek, hukuka aykırı bu eyleminden dolayı sorumlu olmak istemeyeceksin, böyle bir anlayışın, hiç bir yerde, hiç bir dönemde yeri yoktur. Doğru ve gerçek olmayan iddiaları yazıp ve yayınlayarak, kişilerin kişilik haklarına saldıranlar, her yerde, her dönemde manevi tazminatla sorumlu tutulurlar. Bu nedenle, davalıların basın özgürlüğüne sığınmaya çalışmaları ile davacının kişilik değerlerine yapılan saldırının hukuki sonuçlarından kurtulmak mümkün değildir.


Eleştiri ve hakaret ile sövme bir arada bulunmaz, sövmeye kalkışan bunun sonuçlarına katlanır. Temiz toplum, şeffaf yönetim ilkelerinin takipçisi, demokratik çizgide bir davranış içerisinde olan bir basın organı, görevini yaparken, kamusal kişiliği olan Hikmet Siyasetçi’nin işlemlerini sert, ağır ve acımasız bir biçimde eleştirerek, basın özgürlüğünü “gereği gibi” kullanır, saydığı nitelikleri taşıyan bir basın organı insanlara açıktan sövmez.
Gerçekten, sövmenin kendisi haber yapılamaz, yani sövme = haber olmaz. Sövmeyi oluşturan bir beyanın, yani sövmenin kendisinin haber yapılması demek, yeniden, ilkinden bağımsız ve basın yolu ile ikinci bir sövme eyleminde bulunulması, yani yeni bir sövme eylemi ile suç işlenmesi demektir.

25.09.2006 1. DERS GÜNÜ NOTLARI :


  • ÖRNEK DAVA : 1


İKİ HAKLI İHTAR NEDENİYLE TAHLİYE DAVASI


  • HUKUKİ DÜZENLEME

Kiracının kira borcunu kira sözleşmesinde belirtilen sürelerde yatırmaması durumu, BK 260 ile 6570 sayılı “Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun”un 7/e maddesinde 191 farklı biçimde düzenlenmiştir. 6570/7-e’nin konuluş amacı, kiracının, otuz gün sürelerde kira ödemek suretiyle, BK 260’deki düzenlemeyi etkisiz kılmasının önlenmesidir 192. Buna göre, kira parasının süresinde ödenmemesi konusunda, 6570/7-e, genelde özelin düzenlenmesidir.


6570/7-e nedeniyle kiralananın tahliyesi, a) sözleşmenin süreli olması 193, yani başlangıcı 194 ve sonu bilinen bir sözleşme olması 195, b) kiracının kira bedelini sözleşme süresinde ödememesi, c) kiralayanın aynı bir yıl içinde sözleşme süresinde ödenmeyen kiralar için kiracıya yazılı iki haklı ihtarı tebliğ etmesi, koşullarının birlikte bulunmasına bağlıdır.
6570 sayılı Kanun 7/e’deki dava hakkı, kiralayana tanınmış bir haktır 196. Bilindiği üzere, kira sözleşmesi, malik olmayan kişi tarafından kiralayan sıfatıyla yapılabilir. 6570/7-e’ye konu ihtarı kiralayan çekebilir, malikin bu konudaki ihtarının hukuki değeri yoktur. Örneğin, malik eş, kiralayan eşin çektiği ihtarlara dayanarak, kiralananın tahliyesini isteyemez 197.
Sözleşmenin devamı sırasında kiralananın mülkiyetinin el değiştirmesinde,

a) yeni malik tapuda resmi senet veya yazılı sözleşmeyle kiralayanın haklı ihtarlardan doğan haklarını devralmışsa, iki haklı ihtarı tamamlayacak olan ihtarı çekebilir ve/ya iki haklı ihtar varsa dava açma hakkını kullanabilir 198,

b) yeni malik kiralayandan önceki ihtarlara konu hakları devralmamışsa, önceki ihtarlara göre hak ileri sürülemez, yeniden usulüne uygun iki haklı ihtarın varlığı gerekir. Yeni malikin mülkiyet değişikliği ile birlikte kiranın kendisine ödenmesine ilişkin ihtarı, ilk haklı ihtar değil, mevcut hukuki durumun kiracıya bildirilmesi (ihbarı) niteliğindedir 199. Yeni malik, haklı ihtarlarını ancak bu ihbarından sonra süresinde ödenmeyen kiralar için kullanabilir.


  • HAKLI İHTAR

İhtar, muhatabına ulaşması (tebliği) gereken irade beyanıdır 200. 6570/7-e’ye konu haklı ihtar, kira parasının, ihtarın 201 tebliğinden sonra ödenmesi ile gerçekleşir 202. İhtarın tebliği ile ödemenin aynı gün yapılmasında, kiracıdan yana yorum ilkesi gereğince, ödemenin tebliğden önce yapıldığı kabul edilmektedir. Bu durumun aksini, yani ödemenin ihtarın tebliğinden sonra yapıldığını ispat yükü, kiralayana düşer 203. İhtarların saatli olarak tebliğinin istenilmesinde yarar vardır 204. Kira borcu, alacaklının ikametgahında ödenmesi gereken bir borçtur. Kiranın postaya verilmesi veya banka aracılığıyla gönderilmesi ödeme değildir, kiranın kiralayana ödenmesi veya hukuki egemenlik alanına (ör. banka hesabına) geçirilmesi gerekir 205.


Sözleşmede kiranın peşin ödeneceği kabul edilmiş, ancak, ödeme tarihi kararlaştırılmamışsa, kökleşen yargısal görüşe göre, ödemenin her ayın üçü akşamına kadar yapılabileceği ve ayın üçünden önce çekilen ihtarların haklı ihtar oluşturmayacağı kabul edilmiştir 206.
Mahkeme, ihtarın usulüne uygun tebliğ edilip edilmediğini resen araştırmalıdır 207. Mahkeme, ihtar tebliği ile ödeme aynı günde olmuşsa, haklı ihtarın nasıl oluştuğunun gerekçesini göstermelidir, soyut biçimde ihtarın tebliğinden sonra ödeme yapıldığını kabul edemez 208.
6570/7-e’deki bir yıl, takvim yılı değil, kira yılıdır 209. Kanunen bir yıl içinde iki haklı ihtarın oluşması için, ihtarların aynı yıl içinde ve sözleşme süresinin bitmesinden önceki tarihte tebliği gerekir 210. Bir yıldan fazla süreli kira sözleşmelerinde, iki haklı ihtarın aynı bir yıl içinde oluşması gerekir 211, ayrı yıllarda gönderilen ihtarlar geçerli olmaz 212. Diğer bir söylemle, bir yıldan çok kira döneminde farklı yıllarda gönderilen iki ihtar, 6570/7-e’ye konu iki haklı ihtarı oluşturmaz.
Aynı kira dönemi için iki ayrı ihtar çekilmesi, örneğin senelik peşin ödenmesi kararlaştırılan kira 213 214 ve/ya tahakkuk etmiş birden fazla ay kirası, örneğin Haziran ve Temmuz ayı kiraları için Temmuz ayında her ay için ayrı ihtar çekilmesi suretiyle iki haklı ihtar oluşmaz 215. Çünkü, bu durumda, tek bir ihtara konu tahakkuk etmiş kira söz konusudur 216. Kiralayan, süresinde ödenmeyen her kira için ihtarları zamanında çekmelidir.
Bir yıl içinde ayrı aylara ait ayrı zamanlarda, örneğin Mayıs ayı için Mayısta, Haziran ayı için Haziran ayında gönderilen, fakat, aynı tarihte tebliğ edilen ihtarlar ayrı hukuki sonuç doğurur. Burada, birden farklı ihtarın tek ihtar sayılması durumu söz konusu değildir217. İki haklı ihtar oluştuğunu ispat yükü kiralayana düşer, kira parasının ödendiğini ispat yükü kiracıya düşer.



  • HAKLI İHTARIN BİÇİMİ VE İÇERİĞİ :

Kanuna göre ihtarın yazılı olması gerekir, sözlü ihtar geçerli değildir 218. Yazılı ihtarın belli bir biçimi yoktur. İhtarın noterden, iadeli taahhütlü posta yolu veya telgrafla gönderilmesinde ispat kolaylığı açısından yarar vardır. Ayrıca, icra takibi sırasında gönderilen ödeme emri de yazılı ihtar yerine geçer 219.


6570/7-e’ye göre kiralananın tahliyesi için ihtarın, maddi hukuka ilişkin ödenmeyen kira ayı ile kira miktarının belirtilmesi 220 koşulların yanında, a) yazılı olması, b) ödemenin zamanında yapılmadığını belirtmesi yeterlidir. Kira parasının, sözleşmeye uygun ödenmesi iradesini taşıyan irade beyanı, bir dilek, bir uyarma niteliği taşır. Bu nitelikteki irade beyanını taşıyan bir ihtar, teknik anlamda, ihtar değildir 221. Teknik anlamda ihtar, kira parasının süresinde ödenmemesinin sonuçlarına ilişkin irade beyanıdır. Haklı ihtarda süre verilmesi gerekmez 222.

  • DAVA AÇMA SÜRESİ

6570/7-e nedeniyle tahliye davasının açılması süresi, 6570 sayılı Kanunda düzenlenmemiştir. Bu konudaki kanun boşluğu yargıcın hukuk yaratması yolu ile (MK 1) tamamlanmıştır 223. Bu konudaki yerleşik yargısal görüşle, bu tahliye davasının sözleşmenin bitimi tarihinden itibaren bir aylık süre içinde açılması kabul edilmiştir 224. Bu süreden sonra açılan dava usulden reddedilir.



1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin