Örnek dava : tapu iptal ve tescil davasi, keşİF, BİLİRKİŞİ İncelemesi olay



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə4/14
tarix28.07.2018
ölçüsü0,97 Mb.
#60807
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

KARŞIYAKA


ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ TALİMAT DURUŞMA TUTANAĞI

SAYI


Esas No :2006/13 Tal.

Hakim : ….. - Sicil No ..

Katip : ….. - Sicil No ..
Ankara 2. Aile Mahkemesinin talimatı yukarıda belirlenen D. işler sırasına kaydı yapılmakta :

G.D. 1-Talimatta adı geçen kişinin davetiye ile çağrılarak dinlenmesine 73,

2-Yargılamanın 09.05.2006 günü, saat 9.30’a bırakılmasına karar verildi. 14.04.2006
T.C.

KARŞIYAKA


ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ DURUŞMA TUTANAĞI

SAYI


Esas No :2006/13 Tal.

Hakim : ….. - Sicil No ..

Katip : ….. - Sicil No ..
Tanık geldi, açık yargılanmaya başlandı.

Tanık Rahmi : Haşim oğlu 1958 doğumlu Karşıyaka .. de oturur. Tarafları tanır, davacının teyzesi olduğunu beyan etmekle tanıklık yapmaktan ve yemin etmekten çekinme hakkı hatırlatıldı. Tanıklık yapacağını, yemin edeceğini beyan etmekle takdiren yeminli olarak dinlenmesine karar verildi. Ankara 2. Aile Mahkemesinin 07.04.2006 tarih, 2006/1 esas sayılı talimatı ve ekinde bulunan dava dilekçesi ile cevap dilekçesi okundu. Usulen yemin ihtaratı hatırlatıldı soruldu.

Davacı benim teyzemdir. Taraflar 35 yıllık evlidir. Davacı 10 yıl kadar önce bir trafik kazası geçirdi. Bu trafik kazası nedeni ile değişti. Ruhsal dengesi bozuldu. Bazen çok iyi bazen birden değişiveriyor. Ne konuştuğunu bilmiyor. Kendisi trafik kazası geçirdikten sonra dincilerin arasına girdi. Onlardan rahatsızlığının geçmesi için medet ummaya başladı. Muska yazdırmaya, büyü yaptırmaya gidiyor. Davalı .. müfettiştir. Kendisi çok iyi bir insandır. Aslında davacı da çok iyi insandır ancak yukarıda belirttiğim gibi 10 yıl kadar önce trafik kazasından sonra davacıda yukarıda belirttiğim değişimler meydana gelmiştir. Davalı tarafından davacıya yapılan olumsuz tutum ve davranış söz konusu değildir. Kendisi eve çok iyi bir şekilde bakmaktadır. Davacının kardeşi Sebahattin taraflar arasındaki durumu en iyi bilen kişidir. Ben her yıl taraflarla memlekette görüşüyorum bu nedenle bu durumu biliyorum. Benim bilgim bundan ibarettir dedi. Beyanı okundu yemini yaptırıldı, imzası alındı.
G.D. 1- Burada işi biten talimatın ikmalen mahalli mahkemesine iadesine karar verildi. 09.05.2006

DÖRDÜNCÜ DURUŞMA TUTANAĞINA İLİŞKİN NOTLAR


Yargıç, bu oturumda, kanuna uygun olarak, tanıklara yemin ihtarı vermiş, tanığın beyanını almış, sonra yeminini yaptırmıştır.
Yargıç, bu oturumda, kanuna uygun olarak, taraflardan tanıkların beyanlarına karşı bir diyecekleri olup olmadığını sormuş ve bu konudaki beyanları almıştır. Yargıcın taraflara beyanda bulunmaları için süre vermesi de doğrudur.
Mahkeme, davalı tanığı Rahmi’nin Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesinden alınan ve gönderilen talimat yazısının geldiğini duruşmada açıklamamış ve tutanağa geçirmemiştir. Yargıcın bu davranışı usule ve yasaya aykırıdır. Bu talimat yazısı yukarıda duruşma tutanağının hemen altına alınmıştır.
En önemlisi, yargıç, bir önceki ara kararında duruşmaya gelmesine karar vermesi üzerine duruşmaya gelen davacı hakkında bir işlem yapmamıştır. Oysa, yargıç, davacıyı duruşmaya çağırdığına göre, isticvap etmesi en doğru hareket olurdu. Bu durumda, önceki ara kararının bir anlamı kalmamıştır. Yargıç, davacıyı duruşmada sadece görmüştür, ama, davayla ilgili olarak bizzat dinlemek veya isticvap etmek suretiyle, yüz yüze ve doğrudan bir temasa geçmemiştir. Yargıç, önceki çok doğru olan ara kararına tamamıyla aykırı, olumsuz bir davranışta bulunmuştur.


  • TARAFLARIN TANIK BEYANLARINA KARŞI AÇIKLAMALARI

A) DAVACI TARAFIN TANIK BEYANLARINA KARŞI AÇIKLAMALARI


Davacı taraf, davalı tanığı Rahmi’nin il dışında olup, evdeki olaylardan haberi olmadığını, geçimsizliklerden çok, tarafların iyi olmalarından söz ettiğini, beyanlarını kabul etmediğini açıklamıştır.
Davalı tanığı Sebahattin’in davacının ağabeyi olduğunu, bir süre önce miras nedeniyle davacı ile aralarında husumet doğduğunu, tanığın beyanlarında hissi ve yanlı davrandığını, davanın reddini isteyecek kadar yanlı davrandığını, dini inançlarını davacının aleyhine kullanmaya çalıştığını, tarafların müşterek çocuklarının davalının davacıyı dövdüğünü belirtmesine karşın “.. davalı, davacıyı hiçbir zaman dövmemiştir..” dediğini belirtmiş ve tanığın beyanını kabul etmediğini açıklamıştır.
Davalı tanığı Emine’nin, davalının üç yıldır evin içinde ayrı bir odada kaldığını ve kapısını kilitlediğini, davacıyı dövdüğünü, kitap ve elbiselerini dışarı attığını, davacıya küfrettiğini, temizlik ücretini davacının verdiğini belirttiğini, bu tanığın beyanına itibar edilmesi gerektiğini, çünkü, eve temizliğe geldiği için tarafların gündelik geçimsizliklerine tanık olduğunu açıklamıştır.
Tarafların ortak çocuklarından Tarkan’ın, davalının kendisine ait odada yaşadığını, davacıyı dövdüğünü, evliliğin bittiğini, bir daha yürümesinin imkansız olduğunu belirttiğini, davacının dini inançlarına bağlı olması dışında davacıya bir kusur yüklemediğini belirtmiştir. Ancak, bu tanığın, davacının dini inançlarını geçimsizlik nedeniymiş gibi göstermeye çalıştığını, tanığın aleyhe olan bu beyanlarını kabul etmediğini açıklamıştır.
Diğer ortak çocuk Abdullah’ın taraflarla birlikte kaldığını, bütün geçimsizliklere tanık olduğunu, diğer tanıkların beyanlarının genelde görgüye değil duyuma dayalı olmasına karşın, bu tanığın beyanlarının görgüye dayalı olduğunu ve özellikle bu tanığın beyanlarına itibar edilmesi gerektiğini açıklamıştır.
B) DAVALI TARAFIN TANIK BEYANLARINA KARŞI AÇIKLAMALARI
Davalı tanığı Sebahattin’in davacının kardeşi olduğunu, davacının davalıya karşı evliliğin gereği olarak kendisine düşen görev ve davranışları yapmadığını, evde ayrı odada yaşadığını, tarikatlarla bağlı olduğunu, bu nedenlerle evlilik bağının kalmadığını, hatta şizofren olabileceğini, aile içi sırlarını dahi açıkça konuşabildiğini açıkladığını belirtmiştir.
Tanık Emine’nin tarafların ayrı ayrı iyi insan olduklarını, davacının davalının getirdiği yiyecekleri bunlar okunmuştur diye çöpe attığını, dini bakımdan tutkusunu ve tarafların yıllardır ayrı odalarda yaşadıklarını açıklamıştır.
Tarafların ortak çocuğu Tarkan’ın annesinin katı bir dini anlayışa sahip olduğunu, eşinin ve çocuklarının kendi dini anlayışına göre yaşamaları gerektiği konusunda direttiğini, davacının davalıya karşı evlilik ve eşlik görevlerini yerine getirmediğini, ayrı odada yaşadığını, bir defasında tarafların karşılıklı olarak kavga ettiklerini, davalının yıllardır evliliğin sürmesi için fedakarlıklar yaptığını, annesinin trafik kazası sonucunda dişinin kırıldığını, bu kazadan önce annesinin modern bir yaşamı olduğunu, kazanın annesini inanç açısından katı hale getirdiğini, babasının bunlara dahi anlayış gösterdiğini söylediğini açıklamıştır.

Tanık Rahmi’nin talimat alınan ifadesinde, davacının teyzesi olduğunu, tarafların geçirdiği trafik kazasından sonra davacının ruhi dengesinin bozulduğunu, bunun sonucunda tarikatlara girdiğini, rahatsızlığı için onlardan medet umduğunu, davacının bu olumsuz tavırlarına karşı davalının çok iyi davrandığını ve kendisine çok iyi baktığını ve davacıya yönelik kötü bir tutumu olmadığını söylediğini belirtmiştir.


Tanık Ayhan’ın ise davacının evin dış kapı kilidini değiştirdiğini ve davacıyı eve almadığını ve tarafların ayrı yaşamaya başladıklarını söylediğini belirtmiştir.
Davalı taraf, davacı tanıklarının dövülme olayından söz ettiklerini, ancak, ya çok eski yıllarda olduğunu, ya da zamanını hatırlamadığını söylediklerini, oysa böyle bir olay olmadığını, tarafların daha sonra uzun süre birlikte yaşadıklarını, yani karşılıklı birbirlerini bağışladıklarını (affettiklerini) belirtmiştir.


  • YARGILAMADA DOSYAYA SUNULAN VEYA GELEN BELGELER

A) DAVACI TARAFIN SUNDUĞU SAĞLIK BELGELERİ :


Davacı taraf, duruşmada, Numune Hastanesinin ...2004 tarih .. sayılı İl Kayıt Formu ve Yapılan İşlemleri gösteren bir sayfalık bir belge vermiştir. İlk Kayıt Formunda, davacının adı yazılıdır, şikayetinin ilaç verilmesi olduğu, ilk muayene sütununda “Eşi tarafından yemeğine ilaç konduğunu söylüyor” ve “karın bölgesinde darp izleri mevcut” kayıtları vardır. Acil Dahiliye kısmında psikiyatri kaydı bulunmaktadır. Başkaca bir bilgi, kayıt, bulgu yoktur.
NOT : DAVACI TARAF, BU İKİ BELGENİN DIŞINDA BİR BAŞKA BELGE VERMEMİŞTİR. BU DURUM VE SONUÇLARI KISACA TARTIŞILACAKTIR.
B) DAVACIYA AİT SSK BELGESİ :
Mahkemenin SSK’ya yazdığı yazıya SSK Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü .. 2006 tarih .. sayılı yazısıyla yanıt vermiştir. Bu yazıya göre, “.. sigorta sicil numaralı Nihan’ın .. 1974/..1984 yılları arasında çeşitli işyerlerinde toplam 2720 gün Kuruma bağlı sigortalı olarak çalıştığı ve … tarihleri arasında ise 3150 gün isteğe bağlı prim ödeyerek toplam 5870 gün üzerinden .. yaşlılık aylığı bağlanmış olup, en son 2006 Nisan ayında 509,56 YTL aylık 66,98 YTL sosyal destek ödemesi ve 6,69 YTL sosyal yardım zammı olmak üzere toplam 583,33 YTL aylık ödendiği tespit edilmiştir”.

C) .. BAKANLIĞININ DAVACININ ÇALIŞMASIYLA İLGİLİ YAZISI :


“Genel Müdürlüğümüzdeki kayıtların tetkikinde ; 1475 sayılı İş Kanununa tabi olarak, .. sigorta sicil numarası ile .. 1974 / .. 1979 tarihleri arasında çalışmış olan şahsın .. Nihan .. olduğu tespit edilmiştir. / Ancak adı geçen şahsa ; .. 1979 tarihinde iş akdi’nin fesh’inden dolayı 5 yıl, 5 ay, 8 günlük hizmeti karşılığında toplam 172.587,94 TL kıdem ve ihbar tazminatı ödenmektedir. / Genel Müdürlüğümüz emrinde, 1475 sayılı İş Kanununa tabi olarak 1974 yılında işe giren ve halen çalışmakta olan emsal personelimize Nisan 2006 ayında yaklaşık 1382,75 YTL net maaş ödenmektedir”.
Ç) DAVALININ GELİRİNE AİT YAZI :
Mahkemenin davalının çalıştığı işyerine gelirine ait yazılan yazıya yanıt verilmiştir. Bu yazıda, sonuç olarak davalının 2006 Nisan ayında toplam 1.810,35 YTL aylık net gelir ettiği açıklanmıştır.
D) PSİKİYATRİST A’NIN YAZISI :
Mahkeme, davalı tarafın delil olarak gösterdiği, davacının muayenesini yaptığı belirtilen psikiyatriste yazdığı yazıya yanıt verilmiştir. Psikiyatrist (A), bu yazısında, “Sayın Nihan 16.06.2003 günü tarafımdan muayene edilmiş ve “Psikolojik reaksiyon olasılığı ?” tanısıyla .. ilaçları verilmiş ve kontrola çağrılmış ancak bir daha gelmemiştir”.


  • TARAFLARIN SON DİYECEKLERİ

A) DAVACI TARAFIN DİLEKÇESİ :


Davacı taraf, son diyeceklerini yazılı olarak bildirmiş ve nafaka isteminde bulunmuştur.
Davalı taraf, tanık beyanlarıyla ortak yaşamın çekilmez boyutlara ulaştığını, evlilik birliğinin çöktüğünü, kusurun davalı eşe ait olduğunu, ortak çocuk tanık Abdullah’ın görgüye dayalı beyanının bu durumu en güzel şekilde ortaya koyduğunu, tanık Emine’nin davalının davacıyı dövdüğü ve küfrettiği görgülerinin yanı sıra, davacının kendi emekli maaşıyla ile para biriktirerek bulaşık makinesi almasına dahi tahammül edemediğini ve bunun için dövdüğüne ilişkin beyanının çok manidar olduğunu, davacının ne denli işkencelere uğradığını ve davalının eve bakmadığını kanıtladığını beyan etmiştir.

Nafaka istemiyle ilgili olarak, dilekçede, aynen, “Müvekkilem dava açıldığından beri çevresinden borç para alarak geçimini temin etmiş, davalıdan kolayca boşanabilmek düşüncesiyle nafaka ihtiyacını bu güne kadar ertelemiştir. Ancak gittikçe zorlaşan ekonomik koşullar nedeniyle bu kez nafaka isteme zorunluluğu doğmuştur. davalının ve müvekkilemin ekonomik ve sosyal durum araştırmaları dosyada mevcuttur. Bu bağlamda müvekkilemin almakta olduğu emeklilik maaşı sosyal durumuna uygun bir yaşantı sürdürebilmesi için yeterli değildir. Davalı dosyadan da görüleceği üzere ekonomik olarak çok iyi bir durumdadır. Maaş, ikramiye ve diğer sosyal haklar ile birlikte yaklaşık yılda 20.000 YTL civarında eline para geçmektedir. Müvekkilemin sosyal durumu dikkate alındığında nafaka talebimizin haklılığı da görülecektir. Müvekkilem davalının evinde kaldığından kira ödeme zorunluluğu ile karşılaşmamıştır. Bu nedenle dava tarihinden itibaren aylık 250 YTL tedbir nafakasına, boşanma halinde kira da ödemek zorunda kalacağından, bu nafakanın aylık 500 yoksulluk nafakası olarak devamına karar verilmesini yüksek tensiplerinize sunuyoruz” denilmektedir.


Davacı taraf, ayrıca, son dilekçesinde, “Nafaka yanında maddi tazminat olarak müvekkilenin halen oturduğu evin kendisine verilmesini veya uygun bir ev alabilmesi için 45.000 YTL maddi tazminat verilmesini arz ve talep ediyoruz. .. dava dilekçemizde belirttiğimiz manevi tazminatın da hüküm altına alınmasını arz ediyoruz” açıklamasına yer vermiştir.
B) DAVALI TARAFIN DİLEKÇESİ : Davalı taraf yazılı beyanda bulunmamıştır.
Ankara 2. Aile Mahkemesi DURUŞMA TUTANAĞI (Sayfa 8)

Dosya No : 2006/1

Hakim : ……….. (Sicil nosu)

Katip : ………. (Sicil nosu)

Oturum No : 4

Oturum Tarihi : 15.10.2006


Belli gün ve saatte celse açıldı.

Davacı vekili ile davalı vekili geldi. Açık yargılamaya devam olundu.

Davalı vekili söz aldı : tanıklarımız İhsan, Hayal ve Fatma’nın dinlenmesinden vazgeçiyoruz dedi 74, sözü okundu, imzası alındı.
Davalı Vekili

Son diyeceği davacı vekilinden soruldu : Eski iddialarımız ve beyanlarımızı tekrarla deliller toplandı davanın kabulüne karar verilmesini istiyoruz dedi. Yazılı beyanda bulundu bir örneği davalı vekiline verildi.


Davalı vekili son diyeceğinde : tarafların boşanmalarına, mağdur olan müvekkilim olduğundan mali bu istemlerin reddine, davacının sigortadan emekli maaşı aldığından nafaka ile ilgili değerlendirmede dikkate alınmasını istiyoruz dedi.

Dosya incelendi, yargılama bitirildi.


G.D : Davanın KABULÜNE, TMK. nun 166/1 maddesi uyarınca tarafların BOŞANMALARINA, TMK 169 uyarınca şimdilik dava tarihinden itibaren aylık 150 YTL tedbir nafakasının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazla istemin reddine, tedbir nafakasının kararın kesinleşmesine kadar devamına, kadının yoksulluk nafakası isteminin reddine, kararın kesinleşmesinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 10.000 YTL maddi, 7.000 YTL manevi tazminatın kocadan alınıp kadına verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, eşya ile ilgili davada harç bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına ve kadın yararına vekalet ücreti takdirine ilişkin verilen karar açıkça okunup anlatıldı 15.10.2006


  • GEREKÇELİ KARAR

T.C.


ANKARA

2. AİLE MAHKEMESİ KARAR

ESAS NO: 2006/1

KARAR NO: 2006/85


HAKİM : …………….. (sicil no …)

KATİP : …………….. (sicil no …)

DAVACI : NİHAN ….

VEKİLİ :Av. İHSAN SAVUNMAN -… Sıhhiye - Ankara

DAVALI : HÜSEYİN ..

VEKİLİ : Av. SAVAŞ BARIŞ -… Sıhhiye - Ankara

DAVA : BOŞANMA

DAVA TAR : 06.01.2006

KARAR TAR : 15.10.2006
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan boşanma davasının yapılan açık yargılaması sonunda:

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :

Davacı vekili dava dilekçesi ile ; tarafların 38 yıldır evli olduklarını, üç çocuklarının bulunduğunu, müvekkilinin evlilik birliği içinde üzerine düşen görevleri yerine getirdiğini, müvekkilinin öğretmen okulunda okumakta iken davalının isteği üzerine ayrıldığını, daha sonra İmar ve İskan Bakanlığında görev yaptığını, şu anda bir yerde çalışmadığını, yıllarca kazandığı para ile eşi ile birlikte gayrimenkul ve araç aldığını, davalının ise evlilik birliği içinde üzerine düşen görevleri yerine getirmediğini, müvekkilinin fedakarlıklarına karşılık ona kötü muamele yaptığını, şiddet uyguladığını, müvekkilini öldürmek için çok kereler yemeğine ilaç kattığını, en son 29.4.2004 tarihinde öldürmek kastı ile müvekkilinin yemeğine ilaç kattığını ve onu dövdüğünü, darp ettiğini, müvekkilinin midesinin yıkandığını, davalının son üç yıldır eşi ve çocukları ile ilgisini tamamen koparttığını, hiçbir maddi ve manevi destekte bulunmadığını, evlilik birliğinin çekilmez hal aldığını belirterek tarafların boşanmalarına, … Bölge tapusunda kayıtlı gayrimenkul ile …. plakalı araç üzerine ihtiyarı tedbir şerhi konulmasını, 15 milyar manevi, 15 milyar maddi tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde ; iddiaları kabul etmediklerini, iddia edildiği gibi davacının evin geçimine katkısının olmadığını, zira katkıda bulunabilecek bir gelirin olmadığını, davalının davacı eşini isteğe bağlı olarak primlerini yatırmak suretiyle SSK dan emekli ettiğini, davalının eşine kötü muamele etmediğini, davalının 2003 yılında görevi nedeni ile Manisa’ya gittiğini orada görevi bitip evine döndüğünde kapı kilidinin değiştirilmiş olduğunu, kapıyı çalması üzerine davacının kendisine “seni mahkemeye verdim, evi terk ettim, sen bu eve giremezsin” diyerek eve almadığını, ertesi gün yine evine geldiğinde içeri alınmadığını, davalının evlilik yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının 1987 yılından beri psikolojik rahatsızlığının olduğunu, tedavi gördüğünü, davacının tüm iddialarının asılsız olduğunu ancak evlilik birliğinin sarsılması nedeni ile boşanmayı kendilerini de istediğini belirterek boşanmaya ve diğer taleplerin reddine karar verilmesini istemiştir.

Taraflar arasındaki dava TMK 166/1 maddesi uyarınca evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma davasıdır.

İddia, savunma, dinlenen tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamından ; davacı ile davalının ...1967 tarihinde evlendikleri, ...1968 d.lu Tarkan, ..1971d.lu Gökhan ve ..1977 d.lu Abdullah isimli ortak çocuklarının bulunduğu, değişik zamanlarda davalı kocanın karısını dövdüğünü tam kusurlu davranışları ile evlilik birliğinin sarsıldığının kanıtlandığı, davalıdan naklen anlatılan davalı tanıklarının anlatımlarının hükme esas alınamayacağı, kadının sabit gelirin bulunduğu, yoksulluk nafakası isteminin bu nedenle yerinde bulunmadığı, boşanma sonucu kadının en azından eşinin maddi desteğini yitireceği, mevcut ve beklenen menfaatinin boşanma yüzünden haleldar olacağı ve boşanmaya yol açan olayların kişisel haklarına saldırı niteliğinde olduğundan, eğitim düzeyleri, yaşları, kusur durumları ve tarafların ekonomik ve sosyal durumları ve TMK.nun 4. Maddesindeki hakkaniyet ilkesi gözetilerek boşanmalarına ve makul ve kabul edilebilir düzeyde maddi ve manevi tazminata karar vermek gerekmiştir.


KARAR : Yukarıda belirtilen nedenlerle:

Davanın KABÜLÜ ile, .. ili … İlçesi … Mahallesi cilt : .. Hane : ..’de nüfusa kayıtlı bulunan .. ve …’den olma .. d.lu NİHAN .. ile aynı yerde nüfusa kayıtlı bulunan .. ve …’den olma .. d.lu HÜSEYİN …’nin TMK.’nun 166/1. Maddesi uyarınca BOŞANMALARINA,

Mahkememizin 15.10.2006 tarihli ara kararı ile kadın için verilen aylık 150 YTL tedbir nafakasının kararın kesinleşmesine kadar devamına,

Kadının yoksulluk nafakası isteminin reddine, kararın kesinleşmesinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 10.000 YTL maddi, 7.000YTL manevi tazminatın kocadan alınıp kadına verilmesine 75, fazlaya ilişkin istemin reddine,

Konut ve araçla ilgili davada harç bulunmadığından karar verilmesine yer olmadığına,

Alınması gereken 11.20 YTL harçtan peşin alınan 4.96 YTL harcın indirimi ile kalan 6.24 YTL harcın davalıdan tahsiline,

Davacının yaptığı yargılama gideri ve 350.00 YTL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine ilişkin davacı vekili Av. İhsan Savunman ve davalı vekili Av. Savaş Barış’ın yüzüne karşı, Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 15.10.2006
KATİP HAKİM Sicil No

(İmza) (İmza)

(Mühür)
KESİNLEŞME ŞERHİ : “İşbu hüküm davacı vekiline 16.11.2006 tarihinde, davalı vekiline 18.11.2006 tarihinde tebliğ edilmiş ve süresi içerisinde temyiz edilmediğinden hükmün 03.12.2006 tarihinde kesinleştiği şerh ve tasdik olunur. 04.12.2006

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ HAKİM Sicil No

(İmza) (İmza)

(Mühür)”.




  • GEREKÇELİ KARARIN DEĞERLENDİRİLMESİ 76

Dava, birden çok boşanma nedenine (pek fena muamele, geçimsizlik) ilişkin birden çok maddi olguya dayalı olarak açılmıştır. Tarafların 38 yıldır evli oldukları ve son dönemlerinde aynı evde ayrı odalarda yaşadıkları konusunda bir anlaşmazlık yoktur. Bu özel durumdur, yargıcın bu özel durumu göz önüne alması gerekir.


Yargıç, kararında, davalının tam kusurlu davranışlarıyla her iki boşanma nedeninin gerçekleştiğini kabul etmiştir. Yargıç, özel boşanma nedeninin davalının çeşitli zamanlarda davacıyı dövmesiyle gerçekleştiğini belirtmiş, bu konuda gerekçe göstermiştir, ancak, hangi kanıtların takdiriyle bu sonuca vardığını açıklamamıştır. Sonuç olarak, yargıç, özel boşanma nedenine ait fiili göstermiş, ispatı göstermemiştir.
Yargıç, geçimsizlik nedeninin davalının hangi tam kusurlu davranışlarıyla oluştuğunu ve hangi kanıtlara dayalı olarak bu sonuca vardığını ise hiç açıklamamıştır. Yargıç, genel boşanma nedenine ait, fili ve ispatı göstermemiştir.
Yargıç, kararında, özellikle hangi boşanma nedeninin hangi kanıtlarla ispatlanan hangi maddi olgulara dayalı olarak kabul edildiğini irdelememiş ve gerekçesiyle açıklamamıştır. Bu önemli bir eksikliktir 77.
Olayda üzerinde durulması gereken bir konuda, boşanmada, eşlerin boşanma davasından önceki olaylardan sonra birlikte yaşamaya devam etmeleri durumunda, önceki olayların bağışlanmış sayılacağı ve bu önceki olaylara dayanılamayacağına 78 ilişkin kökleşmiş yargısal kuraldır 79. Tanık beyanlarına göre, a) tarafların arasında boşanma davasından önce de dövme ve geçimsizlik gibi bazı olayların cereyan ettiği ancak eşlerin birlikte yaşama devam ettiği, b) son dönemlerde de geçimsizlik ve davacının dövülmesi fiilinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Yargıcın bu durumu açıkça ele almadığı gözlenmiştir.
Ancak, olayda, taraflar, evliliğin son döneminde aynı evde oturmalarına karşın, birlikte yaşamadıkları, ayrı odalarda yaşadıkları konusunda bir çekişme yoktur. Ayrıca, somut olayda evliliğin son dönemlerinde olduğu gibi aynı çatı altında olup ayrı yaşama olgusu ile eşlerin birlikte yaşamaya devam etme olgusunu birbirinden ayırmak, bu iki farklı olguyu karıştırmamak gerekir 80.
Yargıç, yazılı delilleri ve tanık beyanlarını serbestçe takdir eder 81 82. Deliller önce teker teker, sonra birlikte ve topluca değerlendirilir. Boşanma davalarında yargıcın takdir hakkı diğer davalara göre daha geniştir 83. Bu takdirin keyfilik olamayacağı açıktır. Takdirin denetlenmesi gerekçesine bakılarak yapılacaktır 84. Olayda yargıcın takdir hakkının denetlenmesi için, tarafların yargılamaya getirdikleri maddi olguların ispatı durumuna bakılacaktır 85. Ayrıca, görgüye dayalı tanık beyanı ile yanlı olduğu kuşkusu olan tanık beyanı veya tanığın kişisel görüşünü açıklayan beyan arasında değer farkı vardır 86. Yargıç, tanık beyanlarını niye kabul edip etmediğinin gerekçesini göstermelidir 87. Bu nedenle, “Şahit veyanları karşısında, sadece vicdanı kanatle karar vermek kafi değildir. Her beyana neden itibar edilip edilmediğinin münakaşa edilmesi lazımdır” 88.
A) GEÇİMSİZLİK NEDENİNİN İSPATI VE SONUÇLARI
Davacı, davalının evlilik birliğinin gereklerini yerine getirmediğini, geçimini ve bakımını sağlamadığı olgusuna dayalı geçimsizlik iddiasında bulunmuştur. Davalı, davacının 1998 yılından beri fiilen evde ayrı bir odada yaşamak suretiyle evliliğe kendi istek ve keyfi ile son verdiği olgusuna dayalı olarak geçimsizliğin varlığını kabul etmekte, ancak, geçimsizliğe davacının neden olduğunu iddia etmektedir.
Tarafların iddia ve savunmalarına konu maddi olgular içinde, geçimsizlik nedeniyle bağlantılı diğer maddi olgular vardır. Yargıç, kararında, bu maddi olguları ve ispatları durumunu “nedense” ele alıp inceleme gereğini duymamıştır.

Yargıç tarafından ele alınmayan veya gerek görülmeyen bu maddi olgular ;

a) Davacının psikolojik rahatsızlık içinde olması, ilaçlarını almaması ve doktor kontrollerine gitmemesi,

b) Davacının emekli aylıklarını Kuran kurslarına ve cinci-büyücü tabir edilen bazı kişilere vermesi,

c) Davalının geçici görevli olarak gittiği Manisa Bölge Müdürlüğünden döndüğünde davacı tarafından eve alınmaması ve belirtilen kişilerin davalının evine girmesiyle ilgili olarak, davacıyla görüşmesi ve sorunun çözülmemesi,

ç) Davacının ortak evden ortak eşya kaçırması.


Görüldüğü üzere, geçimsizlikle ilgili olarak, davacının davalının evlilik birliğinin gereklerini yerine getirmediği, bakım ve geçimi sağlamadığı gibi soyut maddi olguya dayalı iddiasına karşın, davalı birden çok somut maddi olguya dayalı savunmada bulunmuştur. Kuşkusuz, tek bir maddi olguya veya birden çok maddi olguya dayalı olarak iddia veya savunmada bulunmak önemli değildir. Önemli olan bu maddi olguların ispatıdır. Yargıç, kararında, bu maddi olguların hiç birisini ele alıp incelememiştir. Acaba, bu maddi olguların ispatı durumuna bakılsa, kararın sonucunda bir değişiklik olabilir mi, yani bu maddi olguların ispatı durumunda geçimsizliğin varlığı ve geçimsizliğe hangi tarafın kusurlu davranışlarıyla bu sonuca neden olduğu sonucunda değişiklik olabilir mi ?
a) Davalının evlilik birliğinin gereklerini yapmaması, bakım ve geçimi sağlamaması olgusunun ispatı durumu ve sonucu
Bu maddi olguyla ilgili olarak, tanık beyanlarına bakılması gereklidir.
Davacı Nihan’ın ağabeyi Sebahattin, tarafların ayrı yaşamaları olgusunu belirtmiştir, buna davacının neden olduğunu, bir ara eşinin kendisine kocalık yapmadığını söyleyerek yanına geldiğini söylemiştir 89.
Tanık Emine, uzun bir süredir ev hizmetlerini yapan kişidir. Tanık Emine, yaklaşık 10 yıldır ayrı yaşama olgusunu açıklamıştır. Tanık Emine’nin geçimsizliğe ait en dikkat çeken açıklaması, “Davalı şu son zamanlarda davacıya ölmüş babanın bilmem neyine diye lazca küfürler yapıyordu. Davacıda ona bağırıyordu, ancak davacının ağzından küfürlü sözler çıktığını duymadım” beyanıdır. Davalı taraf, tanık Emine’nin bu beyanına karşı çıkmamıştır. Davalı gündüzleri işe gittiğine göre, bu olayın iş saatleri dışında mı, tatil gününde mi, davalının işe gitmediği bir zamanda mı olduğunun bilinmesi, tanığın bu beyanının denetlenmesi açısından gereklidir. Bunun için, davalı avukatının veya yargıcın resen, bu tanığa, sözünü ettiği bu olayın ne zaman olduğunun ve kendisinin lazca bilip bilmediğinin, bilmiyorsa söz konusu sözlerin küfür olduğunu nasıl ve kimden duyduğunun sorulmasında yarar vardır. Ancak, bu konuda, davalı avukatı ve yargıç hareketsiz kalmıştır.
Tarafların ortak çocuğu Tarkan, davalının fedakarlıklarına rağmen evliliğin yürümediğini, tarafların ayrı odalarda kaldığını belirtmiştir.
Tarafların halen aynı evde birlikte yaşadıkları ortak çocuğu Abdullah, tarafların sürekli kavga ettiklerini, babasının annesine hakaret ettiğini, annesinin boşanma isteğine mal vermemek için yanaşmadığını, ayrı odalarda kaldıklarını, babasının annesine maddi ve manevi eziyet ettiğini, annesinin tedavisinin sağlanmasına ilişkin sevk kağıdı verilmesini yasakladığını belirtmiştir.
Mahalle bakkalı olan tanık Ayhan, davalının bir gün kendisine eşinin mesaiden eve geldiğinde eve almadığını, kapının kilidini değiştirdiğini söylediğini beyan etmiştir.
Tarafların önceden oturdukları yerden komşuları karı koca olan tanıklar Serpil ve Ayhan, tarafların son üç yıllık yaşantılarını bilmediklerini, tanık Ayhan, aynı yerde oturdukları yıllarda bir ara davacının eşi terk ettiğini tarafları barıştırdıklarını, anlaşmazlığın nedeni sormadığını, tanık Serpil de, davacının zaman zaman geçimsizlikten söz ettiğini, ancak, nedenini sormadığını beyan etmiştir.
Talimatla ifadesi alınan tanık Rahmi ise, davalının davacıya çok iyi davrandığını, evin geçimini sağladığını, teyzesi olan davacının trafik kazasından sonra ruhi durumunda değişiklikler olduğunu söylemiştir.

Tüm tanıkların davalının genel görevlerine ilişkin maddi olguyla ilgili beyanlarına bakıldığında,

a) tanıklar Sebahattin, Serpil ve Ayhan’ın beyanlarından anlaşıldığı kadarıyla tarafların önceki bir zamanda kısa bir süre ayrıldıkları, sonra tekrar birlikte yaşamaya başladıkları,

b) tüm tanıkların tarafların davadan önce en az üç sene gibi uzun bir zaman aynı evde ayrı odalarda yaşadıklarını beyan ettikleri, bu ortak beyanlarla aynı evde ama ayrı yaşama olgusunun varlığının kanıtlandığı,

c) davalının davacı tarafından eve alınmadığı olgusu konusunda sadece bir davalı tanığının davalıdan duyduğuna göre beyanda bulunduğu,

ç) tanık Emine ile tanık Abdullah’ın davalının davacıya karşı hakaret taşıyan sözlerde bulunduğuna ait somut beyanlarda bulundukları, bu beyanlarla davalının davacıya hakaret ettiği olgusunun kanıtlandığı,



d) hiçbir tanığın davacının eşya kaçırma olgusu hakkında beyanda bulunmadığı, yani bu maddi olguya dayalı iddianın ispatlanmadığı, görülmektedir.
Olayda, olağana olarak, tek başına bu maddi olgunun geçimsizliğe neden olduğunun kabulü pek mümkün görülmemektedir.
b) Davacının psikolojik rahatsızlık içinde olması, ilaçlarını almaması ve doktor kontrollerine gitmemesi olgusunun ispatı durumu ve sonucu
Bir eşin psikolojik rahatsızlık içinde olması ve bunun geçimsizliğin kaynağı olması mümkündür. Eşin akıl hastalığının belirli koşullar altında boşanma nedeni olabilmesi karşısında, psikolojik rahatsızlık tek başına boşanma nedeni olamaz. Burada tartışılması gereken konu, psikolojik rahatsızlık içinde olan eşin, bu psikolojik rahatsızlığının tedavisi için gerekli tıbbi (teknik) yardımı almaması / almaktan kaçınması sonucunda eşler arasında geçimsizliğin ortaya çıkabilmesi durumudur. Bu maddi olgunun tesbiti teknik (tıbbi) bir konudur, tanık kanıtıyla bu maddi olgunun tesbiti söz konusu değildir. Tanık Sebahattin’in bu konudaki beyanının değeri yoktur 90. Tanıkların, ancak, varsa, davacının tutarsız davranışları hakkında beyanları olabilir. Ama, tanıkların, psikolojik rahatsızlığın tesbitine ilişkin açıklamaları başkadır, kişilerin davranışlarına ilişkin beyanları başkadır.
Olayda, iddiaya göre, davalı davacıyı bir ruh hekimine götürmüş, ruh hekimince yapılan muayene sonucunda, davalı verilen ilaçları almamış ve kontrollere gitmemiştir. Dosyada mevcut, psikiyatrist (A)’nın yazısı ile bu durum doğrulanmış ve davacının ruh hekimine gittiği, kendisine ilaç verildiği, kontrollere gelmesi istenmesine karşın kontrollere gitmediği olgusu ispatlanmıştır.
Davacı avukatınca duruşmada verilen İlk Kayıt Formunun Acil Dahiliye kısmında psikiyatri kaydı bulunmaktadır. Bu kayıtla, hastanenin aciline getirilen davacının yapılan ilk muayenesinde psikiyatri servisinin görüşünün alınmasına gerek duyulduğu anlaşılmaktadır. Yargıcın, Numune Hastanesinden davacının bu sağlık başvurusuyla ilgili sağlık dosyasını tüm kayıt ve belgeleriyle istemesi gerekirken, bu yolda hiçbir işlem yapmaması, geçimsizliğin bu maddi olgudan kaynaklanıp kaynaklanmadığının tesbiti bakımından önemli, yani davanın esasıyla ilgili bir konudur.
Ayrıca, yargıcın davacının hazır bulundurulması ara kararı üzerine yargılamaya katılan davacıyı isticvap etmemesi veya mahkemede görevli uzmanlarla davacıyı görüştürmemesi veya isticvap sırasında bu uzmanları hazır bulundurmaması, davacı hakkında hiçbir işlem yapmaması baştan sona yanlıştır. Yargıcın bu konudaki araştırma yapmaması eksik soruşturmadır. Davanın esasına ilişkin eksik soruşturma bozma nedenidir.
Yargıcın, bu maddi olguyla ilgili olarak davalının eş olarak kendisine düşen görevi yerine getirdiği, ancak, davacının kendisine düşen yükümleri yerine getirmediğini ve eşler arasındaki geçimsizlikte bu maddi olgunun da bir etmen (faktör) olup olmadığını göz önüne alması gerekir. Yargıcın, kararında, bu maddi olguyu ve buna ilişkin kanıtları ele almaması ve değerlendirmemesi usule ve yasaya aykırıdır.
c) Davacının emekli aylıklarını Kuran kurslarına ve cinci-büyücü tabir edilen bazı kişilere vermesi olgusunun ispatı durumu ve sonucu
Bu maddi olgunun ispatı ve sonucunun tartışılması için kısaca maddi hukukun gözden geçirilmesi zorunludur. Türk toplum / hukuk / devlet düzeninde egemenliğin (hukukun) kaynağı aklidir / akılsaldır, beşeri iradeye dayalı laik bir düzendir. Laik düzende din ve inanç, din, inanç ve vicdan özgürlüğü ile eşitlik ilkeleri temelinde düzenlenmiştir. Davacının din ve vicdan özgürlüğü mutlak haktır, evlilik bu mutlak hakkı kayıtlayamaz. Olayda, davalı, davacının Kuran kurslarına gittiğini iddia etmiştir. Kuran kursları Diyanet İşleri Başkanlığının denetimi altındadır. Bir eşin Diyanet İşleri Başkanlığının denetimi altındaki Kuran kurslarına gitmesi din ve vicdan özgürlüğü kapsamında bir hakkıdır 91. Davalının tanıkları davacının Kuran kurslarına gitmesi konusunda bir beyanda bulunmamışlardır, bu nedenle, bu konuda iddianın ispatı yoktur. Ancak, hemen belirtelim ki, davacının belirtilen bu Kuran kurslarına gitmesi hakkı, her hakkın kullanılmasında olduğu gibi, evliliğine ilişkin yükümlerini olumsuz etkilememelidir. Bu nedenle, davacının bu hakkını kullanması, ölçülülüğü aşmaması, evliliğin gereklerini, örneğin ev işlerini ve eşine olan yükümlerini aksatmaması koşuluyla her zaman mümkündür, bu durum, geçimsizlik nedeni oluşturamaz.
Ancak, olayda, esas getirilen iddia, davacının cinci-büyücü tabir edilen bazı kişilere gitmesi ve emekli aylığını bu yolda harcamasıdır. Tanıklar, bu maddi olguyu davacının tarikatlara gitmesi olarak nitelemiştir. 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Ünvanların Men ve İlgasına Dair Kanun ile, dinin örgün düzenlenmediği, aksine yaygın düzenlendiği Türk toplum / hukuk / devlet düzeninde cemaat, tarikat gibi hukuki inançsal / dini yapılanmalara yer verilmemiş, aksine, bu tür yapılanmalar yasaklanmıştır. Davacının fiili dini / inançsal gruplarla ilişkisi ve bu ilişkinin sonucu, evliliğin başından beri süregelen yaşam tarzını, bu fiili dini / inançsal gruplarından edindiği anlayışlara ve davranışlara göre değiştirilmesini davalı eşinden isteme hakkı yoktur. Davacının iddia edildiği gibi böyle bir davranışı söz konusu ise, bu durum tek başına geçimsizlik nedeni oluşturur. Bu nedenle, bu maddi olgunun ispatı ve sonuçları davanın esasıyla ilgilidir.
Bu genel bilgilerin ışığında, yargıcın, olayda, davalının savunmasına ve tanık beyanlarına konu bu maddi olguyu hiç incelememesi, görmezden gelmesi yanlıştır ve davanın esasına ait bir konuda eksik soruşturma ile hükme gitmesi söz konusudur.
Tanık Sebahattin, davacının 1987’de tarikatlara girdiğini, bundan sonra aklını iyice oynattığını belirtmiştir. Tanık Emine, davacının dinine bağlı bir insan olduğunu ve ibadetini yaptığını belirtmiş, başkaca bir beyanda bulunmamıştır.
Tarafların ortak çocuğu Tarkan, konuyla ilgili olarak, “Annem dindar bir insandır. 1995-1996’lı yılarda Etlik semtine taşındık. Orada komşular ile bu işi daha da ileriye götürdü. Kocasının ve çocuklarının kendi dini anlayışına uygun olarak yaşamaları gerektiğine inandığı için zaman zaman davalının koca olarak gereksinimlerine davacının karşılık veremediğine şahit oldum. Bize de evlatları olarak gereken görevleri yerine getirmekten geri duruyordu. Bunların tamamının sebebi dini değerlere eskisinden daha fazla önem verir hale gelmiş olmasından kaynaklandığı 1998 senesi ve daha öncesinden davalı kendisine ait evin bir odasında yaşıyordu. .. trafik kazasından önce eşler modern yaşam içindeydi. Trafik kazası annemi biraz dini inançlarına sıkı sıkıya bağlı hale getirdi, olaylar bundan sonra başladı. Davalı 2000 yılına kadar davacının dini inancı yönündeki davranışlarına tamamen saygı göstermiştir” beyanında bulunmuştur.
Tarafların aynı evde birlikte yaşadıkları ortak çocuğu Abdullah, bu maddi olguya ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Yargıç ve davalı avukatı bu konuda bu tanığa herhangi bir soru sormamıştır. Özellikle, yargıcın, resen araştırma ilkesi gereğince, bu konuda sorular sorması, aynı evde birlikte yaşayan çocuktan bu durumu öğrenmeye çalışması gerekirdi. Bunun önemli bir eksik soruşturma olduğunu not etmekteyiz.

Tanık Rahmi, davacının trafik kazası geçirmesinden sonra dincilerin arasına girdiğini, rahatsızlığının geçmesi için onlardan medet ummaya başladığını, muska yazdırmaya, büyü yaptırmaya gittiğini beyan etmiştir.


Emekli gelirine sahip bir kişinin gelirini, cinci-büyücü denilen, açıkçası insanların dini inançlarını sömürü konusu yapan kişilere kaptırması, doğru ve akılcı bir yaklaşım olmamakla birlikte, kendisini ilgilendiren, kendi özel yaşamıyla ilgili kendi bileceği iştir. Kişi, bu şekildeki harcamalarının her türlü sonuçlarına kendisi katlanır. Gerçekten, olayda, davacı, sınırlı parasını tamamen veya kısmen bu şekilde harcamaktaysa, artık, davalı eşinden bu harcamaları nedeniyle gelirinde oluşan eksikliği karşılamasını istemesi söz konusu değildir. Bu konu, özellikle nafakanın takdirinde birinci derecede etkilidir. Ancak, yargıç, olayda, bu maddi olguyu hiç ele almamış olmasına karşın, yoksulluk nafakası istemini tamamen reddettiği için, konuyu bu yönü ile ele almamıştır.
Yargıç, bu maddi olguyu inceleme dışı bırakması nedeniyle, tanıkların bu maddi olguya ilişkin beyanlarını irdelememiş, bu nedenle, “davalıdan naklen anlatılan davalı tanıklarının anlatımlarının hükme esas alınamayacağı” şeklindeki yanlış gerekçeyle, geçimsizlik nedenine dayalı kararında kusurun tamamen davalıda olduğu sonucuna varmıştır.
Oysa, tanık beyanlarıyla davacının söz konusu fiili gruplarla teması olduğu ve özellikle emekli gelirinin bir kısmını fiili gruba mensup kişilere belirtilen işler karşılığı harcadığı anlaşılmaktadır. Davacının evliliğin başından beri süregelen yaşam tarzını ve anlayışını belirtilen bu yeni yaşam tarzına göre değiştirmesini istemesi hakkı yoktur. Tanık Tarkan’ın bu konudaki beyanı açıktır. Tanık Sebahattin ile Tanık Rahmi’nin beyanları da tanık Tarkan’ın beyanını desteklemektedir. Tanık Emine’nin, davacının, davalının eve getirdiği yiyecekleri, eşinin ailesinin büyü yaptırdığı kanısıyla attırdığına ilişkin, “Davalı için kardeşleri aile yakınları bunu okuyup üflüyorlar, değiştiriyorlar diye şüpheleniyor. Davacı bunun içinde davalının eve getirdiği yiyecek maddeleri okunup üflendi diye evden geri atıyor” açıklaması da, diğer tanıkların bu konudaki beyanlarını bir başka açıdan desteklemektedir.
Sonuç olarak, davalının bu maddi olguyla ilgili iddiası ispatlanmıştır. Davacının, eşini, evliliklerinin başından beri devam eden yaşam tarzının, kendi dini inançları ve yaşam tarzı doğrultusunda değiştirmesini isteme, yeni bir yaşam tarzına başlanmasını isteme hakkı yoktur. Örneğin, Yargıtay’ın bir kararına göre, “Karı kocanın dini inançta olsun, kıyafette olsun uyum içinde olmaları evlilik birliğinin devamını sağlıyan önemli unsurlardandır” 92. Yargıtay’ın diğer bir kararına göre de, “Kadının, kocasının muhalefetine rağmen, örtünmekte direnmesi, ortak hayatı çekilmez hale getirir. Bu ise, boşanma sebebi olur” 93. Yargıcın bu maddi olguyu görmezden gelmesi, esaslı ve önemli bir eksik soruşturmadır. Bu maddi olgunun geçimsizliğe etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu maddi olguda ise ispatlandığı üzere tam kusurlu olan taraf davacıdır.
Sonuç olarak, olayda, taraflar arasında, MK 166/II’de belirtilen şekilde “.. evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmüne konu olacak şekilde geçimsizliğin bulunduğu, tarafların son dönemde aynı evde fiilen ayrı yaşadıkları, davacının dini anlayışına bağlı olarak önceki yaşam tarzlarını devam ettiremedikleri, kısaca karı koca ilişkisinin ortadan kalktığı, çocuklarının reşit bulunması nedeniyle onlar yönünden evliliğin devamını gerektirecek bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre, yargıcın, sonucu itibariyle, geçimsizliği kabulüne ilişkin takdir hakkına saygı gösterilmesi gerekir. Burada eleştirilmesi gereken konu, yargıcın, gerekçesini ortaya koymaksızın, geçimsizlikte davalıyı tam kusurlu saymasıdır. Oysa, olayda, bu genel boşanma nedeniyle ilgili olarak davalının tam kusurlu olduğunun ispatı söz konusu değildir.
B) CANA KAST VE PEK FENA MUAMELE NEDENİNİN İSPATI VE SONUCU
Davacı, geçimsizlik nedeni dışında, zehirleme şeklinde cana kast ve dövme şeklinde pek fena muamelede bulunma özel boşanma nedenine dayalı iddialarda da bulunmuştur. Davalı, bu iddiaları kabul etmemektedir.
Davacının, davalının yemeklerine zehir katması suretiyle canına kast etmesi iddiası, bu iddiayla kaldırıldığı Hastanede yapılan sağlık muayeneleri ile doğrulanmamış ve tanıkların bu konuda bir beyanları olmamıştır. Davacının, bu iddiası ile bu iddiaya bağlı olan “aynı evi paylaşan davalının, davacı için hayati tehlike oluşturması” iddiası ispatlanmış değildir 94. Tek başına davacının bu konuda böyle bir duygu içinde olması yeterli değildir 95. Yargıç, kararında, bu iddiayı da ele alıp incelememiş, ancak, boşanma kararında bu iddiaya yer vermemiştir. Yargıcın, bu iddiayı zımni red, yani iddiayı açık karara bağlamadan reddetme kalıbında sonuca bağladığı düşünülebilir. Yargılamalarda asıl olan, tarafların tüm iddialarının ve savunmalarının ele alınması ve karara bağlanmasıdır. Ancak, doğru olmamakla birlikte, istisnai olarak zımni red kalıbına yer verildiği de görülmektedir.
Davalının davacıyı değişik sebeplerle değişik zamanlarda birden çok dövdüğü, ona şiddet uyguladığı iddiası ise, tanık beyanları ile kanıtlanmıştır. Davalının son dönemden önceki dövmelerinin bağışlama kapsamında olduğu kabul edilse bile, son dönemdeki dövmesi boşanma sebebidir. Gerçekten, “Kocanın karısını, bir defa bile olsa dövmesi, şiddetli geçimsizliğin varlığına delil sayılır” 96. Yargıcın, bu özel boşanma nedenine ilişkin tanık beyanlarına göre davayı kabulü doğrudur. Bu konuda en çarpıcı objektif bulgu, davacının davalının kendisini zehirlediği iddiasıyla kaldırıldığı Numune Hastanesinde yapılan ilk tedavi sırasında düzenlenen, İlk Kayıt Formundaki ilk muayene sütununda “karın bölgesinde darp izleri mevcut” kaydının yer almış olmasıdır. Bu kayıt tek başına bu konudaki iddiayı doğrulamaktadır. Bu nedenle, ortak çocuk tanık Abdullah’ın bu konudaki beyanı bu objektif tıbbi bulgu ile bütünlük oluşturmaktadır.
Tanık Abdullah, bu olayın dışında bir keresinde babasının annesinin ağzına doğru yumruk attığını hatırladığını bildirmiştir. Diğer çocuk tanık Tarkan ise, “1998 senesinde davalı davacıyı dövdü. Davacıda karşılık verdi. Birbirlerine vurdular. Karşılıklı olarak da hakaretler oldu. Yanlış kelimeler kullanıldı. Ben olay yerinde yoktum” beyanında bulunmuştur. Davalı avukatı bu konuda karşılıklı davranışta bulunma nedeniyle davalının tek başına sorumlu olmaması gerektiğini açıklamıştır. Ancak, davalının, tanık beyanlarına göre, sözü edilen bu olayı başlattığı, şiddete uğrayan davacının doğal olarak, savunma amaçlı karşılıkta bulunduğunun kabulü normaldir. Tanık Emine de, 1995 yılında görgüye dayalı olarak değil, komşu kadının beyanına göre duyuma dayalı olarak, davalının davacıyı dövdüğünü beyan etmiştir.
Yukarıda değinildiği üzere, tanık beyanlarına göre, davalının davacıyı birden çok kez dövdüğü anlaşılmaktadır. Olayda, önceki dövme olayından sonra ve son dönemdeki esaslı ayrılıktan önce tarafların birlikte yaşamalarının, bu dövmenin affedilmesi olarak kabulü gerekir. Ancak, Yargıtay’ın bir kararında 97 vurgulandığı üzere, olayda, davalının dövme eylemine devamı ve son kez şiddet uygulaması boşanma nedenidir.
Sonuç olarak, davacının davalının kendisini dövdüğü, şiddet uyguladığı maddi olgusuyla ilgili iddiası ispatlanmıştır. Davalının, sebebi ne olursa olsun, ister haklı 98, ister haksız bir nedene dayansın, eşine şiddet uygulamasının tartışılır ve kabul edilir bir yönü yoktur. Burada belirtelim ki, 743/TMK ile 4721/TMK’da geçimsizlikte farklı ölçülerle kusur karşılaştırması yapılmış, ancak, pek fena muameleye dayalı boşanma davasında, taraflar arasında bir kusur karşılaştırması yapılmamıştır 99. Davalının bu hareketi yapması boşanma için yeterlidir. Davalının tam kusurlu olmasının önemi yoktur. Olayda bu özel boşanma nedeni ispatlanmıştır. Yargıcın, bu özel boşanma nedenine ilişkin “değişik zamanlarda davalı kocanın karısını dövdüğünü tam kusurlu davranışları ile evlilik birliğinin sarsıldığının kanıtlandığı” tesbiti, tanık beyanlarını takdiri ve kararı doğru ve yerindedir.

09.10.2006 DERS NOTLARI :


  • ÖRNEK DAVA : 3


I. OLAY

Davacı yüklenici (A) ile davalı alıcı (B), yüklenicinin yaptığı inşaattan 2 nolu dairenin 30.000 YTL’ye satımında anlaşmışlar ve anlaşmayı düz bir kağıda yazmışlardır.


Alıcı (B), yüklenici (A)’dan satın alacağı dairede bazı özel imalatlar yapmasını istemiş, 12.000 YTL tutarındaki özel imalatların üç ay içinde yapılması ve teslimi, bu sürede teslim edilmemesi durumunda, gecikilen her ay için 1.000 YTL gecikme cezası ödenmesi konusunda “sözlü” olarak anlaşmışlardır.
Davalı alıcı (B), davacı yüklenici (A)’ya taşınmazın mülkiyetinin tapuda devri işlemi sırasında kararlaştırılan alım satım bedelini ödemiştir. Taraflar tapuda harcı az ödemek amacıyla taşınmaz satım bedelini 10.000 YTL olarak göstermişlerdir.
Yüklenici (A), özel imalatları yapmış ve beş ay sonra alıcı (B)’ye teslim etmiştir. Alıcı (B), teslimden hemen sonra aynı gün, davacı (A)’ya karşı, özel imalatlara ilişkin her türlü haklarını saklı tuttuğunu bildiren bir ihtarı göndermiştir. İhtar usulüne uygun tebliğ edilmiştir.
Davacı yüklenici (A), alıcı (B) taşınmazda oturmaya başladıktan, iki buçuk yıl sonra, alıcı (B)’den alım satım bedeli olarak 20.000 YTL alacaklı olduğu iddiasıyla alacak davası açmıştır. Davalı (B), zamanaşımı itirazında bulunmuş, 30.000 YTL alım satım bedelinin tamamını ödediğini, bir borcu olmadığını savunmuş, ödemeyle ilgili olarak iki tanık göstermiş ve yasal süresi içinde açtığı karşılık davasıyla özel imalatlara ilişkin iki aylık gecikme cezası isteminde bulunmuştur. Davacı / Karşı davalı (A), özel imalatları teslim ettiğini, üç aylık sürede teslim ve gecikme cezası kararlaştırıldığı iddiasını kabul etmemiştir.


II. SORULAR
1. GÖRÜLEN DAVALARDA RESEN ARAŞTIRMA İLKESİ Mİ, YOKSA, TARAFLARCA HAZIRLAMA İLKESİ Mİ GEÇERLİDİR ?
Taraflarca hazırlama ilkesi geçerlidir. Her iki davada iddiaya ve savunmaya konu olguların ve kanıtlarının taraflarca getirilmesi gerekir.
2. DAVALARIN SEBEBİ 100 MADDİ OLGULAR (VAKIALAR) 101 NELERDİR ?
Davacı (A), yazılı anlaşmada yazılı paradan kalan bedelin geri verilmesi isteminde bulunmuş, böylece, davanın sebebi olarak, iddiasını alım satımda ödeme olgusuna (vakıasına) dayandırmıştır.
Öte yandan, davalı yan ise, davaya yanıt dilekçesinde, satıma konu yazılı anlaşmadaki 30.000 YTL bedelin tamamının ödendiğini savunmakta, karşılık davasında ise, eser sözleşmesine (istisna akdi) dayalı olarak gecikme tazminatı isteminde bulunmaktadır. Karşılık davanın sebebi, özel imalatların geç teslim edilmesi olgusuna bağlı gecikme tazminatıdır. Davalı (B), bu savunmasıyla, alım satıma konu bedelin ödendiği olgusuna, karşılık davasında ise, özel imalatların süresinde teslim edilmediği olgusuna dayanmıştır 102.
3. DAVALARDA ÇEKİŞMELİ KONULAR VE ÇEKİŞMESİZ KONULARI TESBİT EDİNİZ ?
MAHKEME, ÖNCELİKLE, ÇEKİŞMELİ KONULARLA ÇEKİŞMESİZ KONULARI AYIRACAKTIR 103 (HUMK 216/II) 104. MAHKEME, ÇEKİŞMELİ KONULARIN SORUŞTURMASINI YAPACAKTIR
Olayda, her iki davada, a) alım satım sözleşmesinin varlığı ve alım bedelinin 30.000 YTL olduğu, b) özel imalatların yapılıp teslim edildiği olguları çekişmesizdir.
Olayda, her iki davada, a) 30.000 YTL alım bedelinin ödendiği, b) özel imalatların teslim süresi ve gecikme cezası kararlaştırıldığı olguları çekişmelidir. Buna göre, mahkeme, çekişmeli olgularla ilgili soruşturma yapacak ve kanıt toplayacaktır (HUMK 238/I) 105.
4. DAVALININ ZAMANAŞIMI DEFİ NE ZAMAN KARARA BAĞLANACAKTIR ?
MAHKEME, ÖNCELİKLE ZAMANAŞIMI İTİRAZINI KARARA BAĞLAYACAKTIR 106.
5) DAVALI (B), ZAMANAŞIMI DEFİNDE BULUNMUŞ, ANCAK, HUKUKİ NEDEN İLERİ SÜRMEMİŞTİR 107. TEK BAŞINA ZAMANAŞIMI DEFİNDE BULUNMAK YETERLİ MİDİR, YOKSA, ZAMANAŞIMININ YASAL DAYANAĞININ GÖSTERİLMESİ GEREKİR Mİ ?
6) MAHKEMENİN ZAMANAŞIMI DEFİNE AİT KARARI NE OLMALIDIR ?
7) TARAFLAR ARASINDA ANLAŞMA OLMASA VE DAVALI DAVAYA YANITINDA TAPUDA SATIŞIN YAPILDIĞINI KABUL ETSE VEYA SADECE SATIM BEDELİNİN ÖDENDİĞİNİ İDDİA ETSE, SONUÇ NE OLUR ?
A) DAVALI, “SÖZLEŞME İLİŞKİSİNİ” KABUL VE İKRAR ETMEKTEDİR
Davalı yan, davaya yanıt dilekçesinde, satım bedelinin ödendiğini savunmakta, böylece, davaya konu ilişkinin, bir “sözleşme” ilişkisi olduğunu kabul ve ikrar etmektedir 108. Örneğin, “davalı, kiracı olduğunu bildirirse, bununla dava konusu gayrımenkulü davacıdan kiralamış olduğu vakıasını ikrar etmiş olur” 109.
B) İKRAR, KESİN KANITTIR (HUMK 236/I) :.
Davalı, davacının dava sebebi olan “alım satım vakıasını” kabul etmiştir ; bu kabul, ikrardır. İkrar kesin kanıttır (HUMK 236/I). Böyle olunca, taraflar arasındaki ilişkinin bir sözleşme ilişkisi olduğu ikrar “kesin kanıtı” ile kanıtlanmış olmaktadır. Gerçekten, davacı yan, dava sebebi olarak, “taşınmaz satımı” vakıasına dayanmıştır. Davalı, yukarıdaki beyanıyla, davacının davasına konu belirtilen maddi vakıayı kabul etmiş, böylece, taraflar arasındaki ilişkinin bir sözleşme ilişkisi olduğunu ikrar etmiştir.
C) TARAFLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ, BİR SÖZLEŞME İLİŞKİSİDİR. SÖZLEŞME İLİŞKİSİNDE ZAMANAŞIMI BK 125’E BAĞLIDIR 110.
8) YAZILI BELGEYE BAĞLANMIŞ BİR BEDELİN ÖDENDİĞİ İDDİASI TANIKLA İSPATLANABİLİR Mİ ? HUMK 288 İLE HUMK 290 ARASINDA İSPAT BAKIMINDAN FARK VARMIDIR ?




III. DAVA KONUSU ANLAŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜLMESİ



A) İDDİA VE SAVUNMA

DAVADA, DAVACI, BİR KISIM BEDELİN ÖDENMEDİĞİNİ, DAVALI İSE, BEDELİN TAMAMININ ÖDENDİĞİ İDDİASINDA BULUNMUŞTUR. KARŞILIK DAVADA İSE, DAVACI / K. DAVALI, ÖZEL İMALATLARIN TESLİM SÜRESİ VE GECİKME CEZASININ BELİRLENDİĞİ İDDİASINI KABUL ETMEMİŞTİR.


B) MAHKEME, DAVADA ÖNCE ZAMANAŞIMI DEFİNİ KARARA BAĞLAYACAKTIR.
TAŞINMAZIN SATIŞI ADİ YAZILI ANLAŞMAYA BAĞLANMIŞ VE TAPUDA SATIŞ YAPILMAK SURETİYLE SÖZLEŞMEYE GEÇERLİK TANINMIŞTIR. TARAFLAR ARASINDAKİ İLİŞKİ, “SÖZLEŞME” İLİŞKİSİDİR. OLAYDA, ZAMANAŞIMI BK 125’E BAĞLIDIR. ZAMANAŞIMI DEFİNİN REDDİ GEREKİR.
C) MAHKEME, İSPAT YÜKÜNÜN KİME DÜŞTÜĞÜNÜ BELİRLEME GÖREVİNİ YERİNE GETİRECEKTİR.
a) Alım bedelinin eksik ödenmesi davası : Olayda, taşınmaz satımının yapıldığı ve bedelinin 30.000 YTL olduğu konusu çekişmeli değildir. Çekişmeli olmayan konuların ispatlanması gerekmez. Davacı (A), 30.000 YTL alım bedelinden 10.000 YTL ödendiğini, 20.000 YTL kalan bedelin ödenmediğini iddia etmektedir. Ödemenin yapılmadığının iddiası, olumsuzun (menfinin) iddia edilmesidir. Olumsuzun (menfinin) ispatı değil, olumlunun (müspetin) ispatı gerekir ; ispat yükü, olumluyu iddia edene düşer. Davalı (B), 30.000 YTL bedelin ödendiğini, yani olumluyu (müsbeti) iddia etmektedir. Buna göre, Davalı (B), 30.000 YTL bedelin ödendiğini ispatla yükümlüdür, ispat yükü davalı (B)’ye düşer.
b) Karşılık dava : Olayda, özel imalatların yapıldığı ve teslim edildiği çekişmeli değildir. Davalı (B), özel imalatların teslim süresinin üç ay olduğunu, teslimin iki ay gecikmeli yapıldığını, gecikme cezasına hak kazanıldığını iddia etmektedir. Davacı / k. davalı (A), davalı (B)’nin bu iddiasına konu olguları kabul etmemektedir. Buna göre, Davalı / K. Davacı (B), özel imalatların teslim süresini, teslimde gecikmeyi ve süresini, gecikme cezasının kararlaştırılmasını ve tutarına ilişkin iddialarını ispatla yükümlüdür, ispat yükü davalı / k. davacı (B)’ye düşer.


Ç) İDDİA KONUSU OLGULARIN İSPATI VE DELİLLER
a) Alım bedelinin eksik ödenmesi davası :
a1) BEDELİN TAMAMININ ÖDENDİĞİ İDDİASININ, YAZILI KANITLA KANITLANMASI GEREKİR (HUMK 290) 111.
Davalı (B), 30.000 YTL bedelin ödendiğini iddia etmektedir. Yazılı anlaşma ile taşınmaz alım satım sözleşmesinin bedelinin 30.000 YTL olduğu kararlaştırılmıştır, yani yazılı belgeye (senede) 112 bağlanmıştır (HUMK 290). Yazılı belgeye ve içeriği konulara karşı yapılan iddialar, ancak yazılı belge ile kanıtlanabilir. Davalı (B), 30.000 YTL bedelin tamamının ödendiği iddiasını, ancak yazılı kanıtla (kesin kanıt) ispatlayabilir, bu iddia sözlü kanıtlarla kanıtlanamaz. Belirtilen nedenle, resmi senede bağlanmış konularda, yani senede karşı senetle ispat zorunluluğu nedeniyle, tanık dinletilemez (HUMK 290) ; çünkü, senede bağlanmış konularda (tanıkla ispat yasağı) vardır 113.
a2) DAVALI (B), “BEDELİN TAMAMEN ÖDENDİĞİ” İDDİASINI YAZILI KANITLA KANITLAYAMAMIŞTIR. ANCAK, DAVALI (B), İDDİASINI İSPATLAMA AMACIYLA, ÖDEME KONUSUNDA KENDİSİNE YARDIMCI OLMAK AMACIYLA İŞLEME TAPUDA HAZIR BULUNAN ARKADAŞI İLE EŞİNİ TANIK GÖSTERMİŞTİR.
a3) DAVACI TARAF, DURUŞMADA, DAVALININ BEDELİN ÖDENDİĞİ İDDİASIYLA İLGİLİ OLARAK TANIK DİNLETMESİNE ONAM GÖSTERMEMİŞTİR (MUVAFAKAT VERMEMİŞTİR) (HUMK 290, 288, 289).
a4) MAHKEME İSE, DAVACININ MUVAFAKATI OLMAMASINA KARŞIN, DAVALI YANIN TANIKLARININ DİNLENMESİNE KARAR VERMİŞTİR.

MAHKEMENİN KARARI YANLIŞTIR. TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİNE AİT BEDELİN ÖDENMESİ 114, HUKUKİ BİR İŞLEMİN BİR UNSURUDUR115, YANİ FİİLİ BİR VAKIA DA DEĞİLDİR. OLAYDA, TANIK DİNLENEMEZ.
a5) MAHKEME, TANIKLARIN BEDELİN TAMAMEN ÖDENDİĞİ BEYANLARINA DAYALI OLARAK, DAVALI (B)’NİN SAVUNMASININ KANITLANDIĞINA VE DAVANIN REDDİNE KARAR VEREMEZ. AKSİ TAKDİRDE, KARAR USULE VE YASAYA AYKIRI OLUR.
b) ÖDEMENİN YAPILDIĞINI İSPAT YÜKÜ KENDİSİNE DÜŞEN DAVALI (B), BU İDDİASINA KONU ÖDEME OLGUSUNU YAZILI BELGEYLE İSPATLAYAMAMIŞTIR. MEVCUT KANIT DURUMUNA GÖRE SORUŞTURMA BİTMİŞTİR.
DAVALI (B), DAVACI (A)’YA YEMİN TEKLİFİNDE BULUNABİLİR. ANCAK, OLAYDA, DAVALI (B), YEMİN TEKLİF HAKKINI KULLANMAMIŞTIR. DAVACI (A)’NIN DAVASININ KABULÜNE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.

b) Karşılık dava : Taraflar arasında yazılı bir anlaşma yoktur. Yapılan özel imalatların tutarı, 12.000 YTL dir. Özel imalatların yapılması, eser sözleşmesidir, eser sözleşmesinin varlığı tartışmalı değildir 116. Buna göre, özel imalatlara ilişkin teslim süresi ve gecikme cezası belirlendiği iddiası, yazılı belgeyle kanıtlanabilir 117. Davalı (B), karşılık davaya konu iddiasını, sözlü kanıtlarla kanıtlayamaz. Olayda, davacı (A), karşılık davaya konu iddiaları kabul etmemiştir. Davalı (B), karşılık davaya konu ispat yükü kendisine düşen iddiasını kanıtlayamamıştır. Karşılık davanın reddine karar verilecektir.


IV. YARGILAMA AŞAMASI VE DURUŞMA TUTANAKLARI :
1) .. Asliye Hukuk Mahkemesi TENSİP TUTANAĞI (Sayfa 1)
T.C.

ANKARA


ASLİYE … HUKUK MAHKEMESİ
TENSİP ZAPTI
SAYI : 2006/1730 Esas

HAKİM : …….. (Sicil No :…)

KATİP : …….. (Sicil No :…)
Davacı … avukatı Av. .. …’nın … tarihli dava dilekçesi ve ekleri incelendi.
G.D.: Davanın duruşmalı yapılmasına, dava dilekçesinin ekleriyle birlikte davalıya tebliğine, davacı avukatı ile davalı adına duruşma günü saatini bildirir açıklamalı davetiye çıkartılmasına, duruşmanın bu nedenle 09.10.2006 günü saat 10.00’a bırakılmasına tensiben karar verildi. 02.09.2006
Katip Hakim …

2) .. Asliye Hukuk Mahkemesi DURUŞMA TUTANAĞI (Sayfa 2)


Dosya No : ………..

Hakim : ……….. (Sicil nosu)

Katip : ………. (Sicil nosu)

Oturum No : 1

Oturum Tarihi : 09.10.2006
Belli gün ve saatte duruşmaya ayrılan salonda oturum açıldı.
Davacı vekili Av. …. ile davalı vekili Av. ….. geldi, yerlerine alındı. Açık olarak duruşmaya başlandı.
Davacı vekilinin vermiş olduğu dava dilekçesi ve ekindeki taşınmaz satışına ilişkin tapu kaydı, resmi senet ve akit tablosu onaylı örneklerini ile taşınmazın satımıyla ilgili yazılı anlaşmanın verildiği görüldü, okundu.
Davacı vekilinden diyeceği soruldu. Davacı vekili dava dilekçesi ile ekleri delillerini tekrarladığını belirtti.
Davalı vekilinin bir cevap dilekçesi ve ekinde vekalet örneği olan göndermiş olduğu görüldü, okundu. Ancak, davalı vekili Av …’nın davaya yanıt dilekçesi ekindeki vekalet örneğinde baro pulunun ve vekalet harcının olmadığı anlaşıldı. Öncelikle vekalet harcı 118 ile Baro pulu eksikliğinin duruşmadan itibaren on gün içinde tamamlatılması, aksi halde vekaletnamenin işleme konulmayacağı hatırlatıldı 119.
Davaya yanıt dilekçesinin bir örneği duruşmada davacı avukatına verildi.
Davacı vekilinden diyeceği soruldu. Davacı vekili davaya yanıt dilekçesini inceleyip, yazılı olarak yanıt vereceğini belirtti.
Davacı vekili ile davalı vekilinden iddia ve savunmalarına konu delillerinin ne olduğu soruldu.
Davacı vekili, delillerini dava dilekçesi ekinde göstermiş olduğunu bildirdi ve davalı tarafın satım bedelinin tamamının ödenmesine ve karşılık davaya ilişkin iddialarının ispatı için tanık dinletemeyeceğini, bu iddia konusu olguların ancak yazılı belge ile kanıtlanabileceğini, tanık dinletmesine muvafakatı olmadığını ve davalının kanıtlarına göre gerekirse kanıt gösterme hakkını saklı tuttuğunu belirtti.
Davalı vekili ise, delillerini vermek üzere süre isteminde bulundu.

G.D. : 1) Taraf vekillerine iddia ve savunmalarına konu delillerinin tamamını bildirmeleri için kendilerine 15 günlük kesin süre verilmesine 120, bu süre içinde delillerinin tamamını bildirmemeleri halinde başkaca delil göstermekten vazgeçmiş sayılacaklarının ihtarına (her iki taraf vekiline ihtar edildi) 121, tarafların delil dilekçelerini ve onaylı örneklerini karşılık birbirlerine tebliğ ettirmelerine,

2) Taraf vekillerinin bildirmiş olduğu deliller arasında başka yerlerden getirtilmesi gerekenler varsa, bu delillerin giderlerinin verilmesine, mahkemece toplanması uygun görülenler 122 için ilgili yerlere bu delillerin getirtilmesi için yazı yazılmasına,

3) Davacı vekiline davaya yanıt dilekçesini incelemesine, verecekse, zamanaşımı defi hakkındaki yanıtıyla birlikte yanıta yanıt dilekçesini vermesine 123,


4) Davalı vekiline vekalet harcının ve Avukatlık Kanununun 27. maddesi hükmüne göre vekaletnamesindeki eksik olan baro pulunu tamamlaması için üç günlük süre verilmesine, aksi takdirde, vekaletnamesinin işleme konulmayacağının ihtarına (ihtar edildi),

5) Davacı vekilinin zamanaşımı defi hakkındaki açıklaması alındıktan sonra zamanaşımı definin gelecek oturum karara bağlanmasına,

Bu nedenlerle duruşmanın 10.10.2006 günü saat 10.00’a bırakılmasına karar verildi. 09.10.2006

Katip Hakim (Sicil nosu)


3) .. Asliye Hukuk Mahkemesi DURUŞMA TUTANAĞI (Sayfa ..)
Dosya No : ………..

Hakim : ……….. (Sicil nosu)

Katip : ………. (Sicil nosu)

Oturum No : 2

Oturum Tarihi : 10.10.2006
Belli gün ve saatte duruşmaya ayrılan salonda oturum açıldı. Davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. … geldi, yerlerine alındı. Açık olarak duruşmaya başlandı.
Davacı vekilinin cevap dilekçesi verdiği, zamanaşımının sözleşme zamanaşımına bağlı olması nedeniyle zamanaşımı definin reddini istediği, dava dilekçesinde belirttiği delilleri dışında başkaca delili olmadığını belirttiği görüldü, okundu, soruldu, beyanını tekrarladığını bildirdi imzası alındı.

Davacı vekili (imza)

Davalı vekilinin delil dilekçesi okundu, tapu kayıtlarını, tanık ve her türlü yasal delili gösterdiği görüldü, vekalet harcını ve baro pulunu tamamlattığı anlaşıldı, soruldu. Davalı vekili delil dilekçesini tekrarladığını belirtti.

Davalı vekili (imza)

Davalının delil listesinin bir örneği duruşmada davacı avukatına verildi.
Davacı vekilinden diyeceği soruldu. Davacı vekili, önceki oturumda belirttiğimiz üzere yazılı belge ile ispat edilmesi gereken maddi olguların tanıkla ispatı mümkün değildir, davalı vekilinin bu konuda tanık dinletmesine muvafakatımız yoktur dedi.
Davalı vekilinden tanıklarını hangi konuda dinleteceği soruldu 124. Davalı vekili, tanıklarımız satım bedelinin tamamının ödendiğini bilen yapan kişilerdir, bu nedenle dinlenmesini talep ediyoruz dedi.
G.D. : 1) Taraflar arasındaki ilişkinin sözleşme ilişkisi olduğunun anlaşılması nedeniyle zamanaşımı definin reddine,
2) Davalı tanıklarının 25 YTL tanıklık ücreti ve davetiye giderleri davalı vekilince verildiğinde davetiye ile çağrılıp dinlenmesine 125,
Bu nedenlerle duruşmanın 30.11.2006 günü saat 09.00’a bırakılmasına karar verildi. ……2006
Katip Hakim (Sicil nosu)

4) .. Asliye Hukuk Mahkemesi DURUŞMA TUTANAĞI (Sayfa ..)


Dosya No : ………..

Hakim : ……….. (Sicil nosu)

Katip : ………. (Sicil nosu)

Oturum No : 3

Oturum Tarihi : 30.11.2006
Belli gün ve saatte duruşmaya ayrılan salonda oturum açıldı. Davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. .. geldi, yerlerine alındı. Açık olarak duruşmaya başlandı.
Davacı vekilinin duruşma öncesinde verdiği bir dilekçe ile tanık dinlenmesine ilişkin ara kararından dönülmesi (rücu edilmesi) 126 isteminde olduğu görüldü, okundu.
Gereği Düşünüldü : Tanık dinlenmesine ilişkin ara kararından dönülmesi istemi yerinde görülmediğinden reddine, hazır bulundurulduğu bildirilen tanıkların dinlenmesine karar verildi.
Davalı tanığı Hülya Söyler : Ahmet kızı, 1958 doğumlu, delil listesinde gösterilen adreste oturur, tarafları tanır, engel hali yok, usulen yemini yaptırıldı, olaya ilişkin bilgi ve görgüsü soruldu.
Tanık Hülya Söyler beyanında : Ben davalının arkadaşıyım. Davalı davacı yükleniciden daire satın aldığını ve anlaşma yaptıklarını, bir süre sonra tapuda satış yapılacağını ve paranın tamamını satış sırasında ödeyeceğini, paranın miktarının çok olduğunu ve böyle bir iş yapmadığını, eşimle birlikte hem paranın korunmasına ve hem de ödenmesine yardımcı olmamı istedi. Eşimle görüştüm kabul etti. Davalının bildirdiği tarihte tapuya gittik, yüklenici geldi, işlem yapıldı ve paranın tamamı huzurumuzda verildi. Davalı, özel imalatların süresinde yapılmaması durumunda her ay için 1.000 YTL ödeneceğini bana söyledi. Bildiklerim bundan ibarettir dedi.

Soruldu : Paranın ödendiğine ilişkin bir belge alınmadı dedi.

Yemini yaptırıldı, beyanı okundu imzası alındı.
Davalı tanığı Hülya Söyler (imza)
Tanık Tarık Söyler beyanında : Davalı eşimin iş arkadaşıdır. Eşim, davalının satım bedelinin tamamını tapuda satış sırasında ödeyeceğini, paranın miktarının çok olması ve ilk kez böyle bir yapması nedeniyle, yardımcı olmamızı istediğini söyledi. Eşimle birlikte tapuya gittik, yüklenici geldi, işlem yapıldı ve paranın tamamı huzurumuzda verildi. Özel imalatlarla ilgili bilgim yoktur, ancak, tapuda satış sırasında davalı yükleniciden bazı vergi ve harçları ödemesini istedi ve yüklenici de kabul etti dedi.

Soruldu : Paranın ödenmesi sırasında herhangi bir belge alınmadı, davalı parayı bankadan almıştı, yüklenici demetler halinde saydı ve aldı dedi.

Yemini yaptırıldı, beyanı okundu imzası alındı.
Davalı tanığı Tarık Söyler (imza)
Davacı vekilinden tanıkların beyanına karşı diyeceği soruldu : Tanık dinlenmesi usule aykırı olduğu için tanıkların beyanını kabul etmiyoruz. Mahkeme, tanıkların beyanını delil olarak kabul edip kararına esas alamaz. Ayrıca, ikinci tanık, karşılık davadaki iddiaya konu maddi olgu dışında bir başka maddi olgu beyan etti. Davalı tarafın tanık dinletme yolu ile karşılık dava sebebini oluşturan maddi olgular dışında bir başka maddi olgu ve talep ileri sürmek sureti ile savunmasını genişletmesine ve bu yolda delil toplatmasına muvafakatımız yoktur dedi, beyanı okundu, imzası alındı.
Davacı vekili (imza)
Davalı vekilinden tanıkların beyanına karşı diyeceği soruldu : Tanıkların beyanına bir diyeceğimiz yoktur dedi.

G.D. : 1) Davacı vekilinin savunmanın genişletilmesi olduğu itirazının ve tanık beyanının delil olarak kabul edilmemesi şeklindeki beyanının esas hakkındaki karar verilirken değerlendirilmesine,

2 Taraflara esas hakkındaki beyanlarını duruşmadan on gün öncesine kadar dosyaya koymaları için kendilerine süre verilmesine 127,

Bu nedenlerle duruşmanın 18.12.2006 günü saat 09.00’a bırakılmasına karar verildi. ……2006

Katip Hakim (Sicil nosu)

5) .. Asliye Hukuk Mahkemesi DURUŞMA TUTANAĞI (Sayfa ..)


Dosya No : ………..

Hakim : ……….. (Sicil nosu)

Katip : ………. (Sicil nosu)

Oturum No : 4

Oturum Tarihi : ………..2006
Belli gün ve saatte duruşmaya ayrılan salonda oturum açıldı.
Davacı vekili Av. … ile davalı vekili Av. …. geldi, yerlerine alındı. Açık olarak duruşmaya başlandı.
Taraf vekillerinin davanın esasına ilişkin son diyeceklerine ait dilekçeleri vermiş oldukları görüldü, okundu.
Davacı vekilinden soruldu : Önceki beyanlarımızı tekrarlıyoruz, göstermiş olduğumuz kanıtlarla, davamız ispatlanmıştır, talebimiz gibi davanın kabulüne karar verilmesini istiyoruz dedi.

Davalı vekilinden soruldu : Önceki beyanlarımızı tekrarlıyoruz, göstermiş olduğumuz kanıtlarla ve özellikle tanık beyanı ile savunmamız, yani davacıya taşınmaz satım bedelinin tamamının ödendiği ve özel imalatlara ilişkin gecikme tazminatı kararlaştırıldığı konusu ispatlanmıştır, haksız davanın reddine ve karşılık davanın kabulüne karar verilmesini istiyoruz dedi.


Dosya incelendi, başkaca yapılacak bir işlem kalmadığı anlaşıldı. Duruşmaya son verildi.
G. D.

1. ihtimal : Davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve avukatlık ücret tarifesine göre takdir edilecek avukatlık ücretinin davacıdan alınması ile davalı avukatına verilmesine,

Karşılık davanın kabulü ile iki aylık 2.000 YTL gecikme tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına ve davalı / karşı davacıya verilmesine, hesaplanacak yargılama giderleri ile avukatlık ücret tarifesine göre takdir edilecek avukatlık ücretinin davacı / k. davalıdan alınması ile davalı / k.davacı avukatına verilmesine,

yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.

2. ihtimal : Davanın kabulü ile 20.000 YTL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasına, hesaplanacak yargılama giderleri ile avukatlık ücret tarifesine göre takdir edilecek avukatlık ücretinin davalıdan alınması ile davacı avukatına verilmesine,

Karşılık davanın reddine, yargılama giderlerinin davalı / k. davacı üzerinde bırakılmasına ve avukatlık ücret tarifesine göre takdir edilecek avukatlık ücretinin davalı / k. davacıdan alınması ile davacı / k. davalı avukatına verilmesine,

yasa yolu açık olmak üzere karar verildi.

Katip Hakim (Sicil nosu)




02.10.2006 DERS NOTLARI :


  • ÖRNEK DAVA : 2


BASIN YAYIN YOLUYLA “KİŞİNİN POLİTİK KİŞİLİK DEĞERLERİNE” EL ATMA NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI


Yüklə 0,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin