AHUDUDU (Rubus idaeus)
Alm. Himbeere (f), Fr. Framboise Common, İng. Rasberry bush. Familyası: Gülgiller (Rosaceae). Türkiye’de yetiştiği yerler: Ege, Marmara, Karadeniz bölgeleri.
Ağaç çileği ve sultan böğürtleni olarak tanınır. Haziran-temmuz ayları arasında beyazımtrak renkli çiçekler açan, 30-150 cm boyunda, çok senelik, dikenli, çalı görünüşünde bir bitkidir. Dağlık mıntıkaların orman ve korularında tesadüf edilir. Gövdesi dallı, dikenli ve yatıktır. Yaprakları 3-5 parçalı, sivri uçlu, yaprak sapı kıvrık dikenlidir. Çiçekler ekseriya dalların ucunda 5-10 çiçekli salkım halindedirler. Meyvesi etli ve birçok eriksi tipli meyvelerin biraraya gelmesi ile meydana gelmiş, küre biçiminde, kırmızı renkli ve güzel kokuludur. Meyveleri temmuz ve ağustos aylarında olgunlaşır. Çoğu çeşitleri bahçelerde yetiştirilir. Umumiyetle sonbaharda 1-1,5 m aralık bırakılmak suretiyle dikilir. Ahudutları her 6-7 senede bir yenilenmelidir.
Kullanıldığı yerler: Kullanılan kısmı, meyve, çiçek ve yapraklarıdır. Meyveler tamamen olgunlaştıkları zaman toplanır. Yapraklarında tanen, meyvelerinde ise organik asitler (malik asit, sitrik asit vs.) şeker, pektin, uçucu ve sabit yağlar bulunmaktadır. Yaprakları boğaz hastalıklarında gargara için kullanılır. Çiçeklerinden romatizma ve nikris (gut) hastalıklarında faydalanılır. Taze olarak, şeker ve böbrek hastalıklarında perhiz yiyeceği olarak istifade edilir. Halk arasında ishal ve ateşli hastalıklara karşı tavsiye edilir.
AIDS
Alm. Aids (n), Fr. Aids, İng. Aids. Zamanımızın henüz çare bulamadığı korkunç hastalık. Kazanılmış bağışıklık yetersizliği hastalığı manasına gelen kelimelerin baş harflerinden meydana gelmiş olup, HIV (İnsan immun yetmezlik virüsü) denilen bir virüsle meydana gelir. İlk meydana gelişi ve halen en mühim bulaşma şekli ve yolu homoseksüel ilişkiler olmakla beraber gayrimeşru bütün cinsi münasebetler de bu hastalık için aynı riski taşımaktadır. Uyuşturucu müptelalarında (iğneyle zerk yapanlarda), ortak enjektör kullananlarda, kan ve kan ürünlerinin naklinde (bilhassa faktör 8 alan hemofili hastaları için) daima hastalık riski olduğu iyi bilinmelidir. Ayrıca hasta olan anneden bebeğine gerek rahim içinde plasentayla, gerekse doğumdan sonra emzirmeyle hastalık geçmesi mümkündür.
Hastalık son on yıl içinde teşhis edilmeye başlanmış olup sür'atle sayısı çoğalmaktadır. Hastaların çoğunluğu Amerika’da olup, bütün dünyaya buradan yayılmaktadır. Müslüman memleketlere çok sonra girmiş ve daha zor yayılma imkanı bulabilmektedir.
Dünya Sağlık Teşkilatı WHO'nun resmi açıklamasına göre, son on yılda (1993) AIDS'ten ölenlerin sayısı 366.455 olup, bunların 217.729'u Amerikalı, 92.922'si Afrikalı, 51.914'ü Avrupalı ve 1080 kişisi Asyalıdır. ABD'de AIDS'ten ölenler, Vietnam Savaşında ölen ABDasker sayısından fazladır. Dünya Sağlık Teşkilatının tahminlerine göre, 10 yıl sonra AIDS'ten yılda on milyon kişinin ölmesi muhtemeldir (1993).
Oldukça öldürücü seyreden Aids hastalığına yakalananların % 80’i teşhis konulduktan sonraki iki yıl içinde eklenen çeşitli kanserlerden veya enfeksiyonlardan dolayı ölmektedir. Hastalığın kuluçka dönemi de çok uzundur. Bu durum teşhisin de çok geç konulabildiğini göstermektedir. Virüsün alınmasından hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasına kadar 2-5 yıl kadar bir süre geçmektedir. Hastalığın vücutta meydana getirdiği en mühim değişiklik, bağışıklık sisteminin gittikçe bozulmasıdır. Vücut, gerek mikrobik ajanlara, gerekse kanser hasıl olmasına karşı immun sistemini çalıştıramamakta yani müdafaa ve mukavemet edememektedir. Bunun sonucu menenjit, zatürre, dizanteri, beyin iltihabı (ansefalit), mantar enfeksiyonları ve çeşitli kanser türleri ortaya çıkarak tabloyu ağırlaştırmaktadır.
Hastalığın kendisine has şikayet ve bulguları yoktur. Enfeksiyon ve kanser türlerine göre değişik belirtiler olabilir.
Ateş yükselmesi, gece terlemesi (3 aydan uzun süreli), kilo kaybı, halsizlik ve aşırı yorgunluk, yaygın beze büyümeleri (kasıkta ve en az 2-3 değişik yerde), öksürük ile birlikte bütün kan hücrelerinde (akyuvarlar, alyuvarlar, trombosit) azalma ile kendini belli eder.
Hastalığın kendisine mahsus kan testleri olup, bunlarla (ELİSA testi ve elektron mikroskobu ile) HİV antijeni ve Aids virüsü tesbit edilerek kesin teşhis konulabilmektedir.
Henüz virüse etkili bir ilaç veya koruyucu bir aşısı bulunamamıştır. Tedavi, eklenen enfeksiyonlara ve tümörlere karşı olmakta, dolayısıyla şifa meydana gelmemektedir.
Hastalıktan korunma çok daha önemlidir. Bunun için;
1) Kan nakillerini tedaviyi aksatmamak şartıyla en aza indirmeli, gereksiz kan nakillerinden kaçınmalı, kan ve kan ürünleri ihtiyacını yurt içi kaynaklardan temin edip, virüsün çok daha yaygın olduğu -gayri meşru ve gayri ahlaki cinsi münasebetlerin çok olduğu- ülkelerden ithali durdurulmalıdır. Zaruri durumlarda ise bu ürünlerde Aids taraması mutlaka yapılmalıdır.
2) Yurtdışından yeni gelmiş ve geldikleri ülkelerde uzun süre kalmış olanlar da (özellikle hastalık riski çok yüksek olan Amerika, Avrupa ve Afrika ülkelerinden gelenlerde) Aids taraması yapılmalıdır.
3) Zerk yoluyla yapılan tedavilerde disposıbıl (yani bir defalık kullanıma mahsus olan) enjektör, iğne ve diğer malzemelerin kullanımını mecburi hale getirip bu husus iyi denetilmelidir.
4) Uyuşturucu maddelerin takibi iyi yapılmalı; bu gibi kimseler ve bunlarla teması olanlardan kan almaktan kaçınmalıdır.
5) Keza homoseksüeller, fahişeler ile mesleği, adı ve ünü ne olursa olsun gayri meşru ve gayri ahlaki bir hayat düzeni olma ihtimali olan zümrelerden de kan almamalıdır. Bunun için kan alınacak (donör) kimselerin (özellikle gönüllülerin) daha önceki yaşayışları iyi tetkik edilmelidir.
6) Ahlaksızlık yuvaları kapatılmalı, gizli olanları takib edilmelidir.
7) Halka meşru münasebetin (yani evliliğin) faydaları anlatılmalı ve uyuşturucu maddelerle ilgili dini ve tıbbi eğitim yapılmalıdır. Keza, Aids sebepleri dürüst bir şekilde tam olarak duyurulmalıdır. (Bkz. Zührevi Hastalıklar)
Dostları ilə paylaş: |