Encümenler (Uzmanlık Komisyonları)
Encümenler, 1920 yılında kabul edilen 7 sayılı Nizamname-i Dahili Hakkında Hey'et-i Umumiye Kararı ile 21 sayılı Şube ve Encümenlerin Suret-i Teşekkülü Hakkında Hey'et-i Umumiye Kararına dayanılarak kurulmuştur.87 İlk kurulan Encümenlerin ihtisas alanlarıyla İcra Vekilleri Heyeti’ni oluşturan vekâletlerin ihtisas alanları ve bu nedenle adları arasında bir denklik vardır.88 Kanun lâyiha (tasarı) ve tekliflerini tetkik ederek Meclise sunmakla görevli Encümenler hem yasama faaliyetini hızlandırmakta hem de kanunların üzerinde daha çok tartışılmasını ve iyi bir şekilde düzenlenerek Meclise gelmesini sağlamaktadırlar.
Büyük Millet Meclisi’nin bir devrim meclisi olması ve kuvvetler birliği esasına dayanması nedeniyle Encümenlerin ve Meclisin Encümenler vasıtasıyla çalışmasının normal zamanlardaki yasama faaliyetine kıyasla ayrı bir önemi olmuştur. Büyük Millet Meclisi’nin Encümenler vasıtasıyla çalışmak konusundaki ısrarı ve bu ısrarın İcra Vekilleri Heyeti kurulduktan sonra da ciddi tartışmalara neden olması söz konusu önemi kanıtlamakla birlikte, Encümenlerin devrim meclisinde ayrı bir işlev üstlendiklerini de göstermektedir. Bu işlevin anlaşılması için, Büyük Millet Meclisi’nin Konvansiyon Meclisi’ne benzetilmesi gibi,89 bu encümenler de 1792-1795 yılları arasında Fransa’da faaliyet gösteren Konvansiyon Komitelerine benzetilebilir.90 Hatta encümenler, yasama ve yürütme faaliyetini tek elde toplayan bu komitelerden bir adım öteye geçerek, yargı işlevini de üstlenmişlerdir. Bu durum, millet iradesini elinde toplayan Meclisin, yetkilerini vekillerine devretmeden kendisinin icra etme talebinin sürekli gündemde tutulmasını sağlamış ve İcra Vekilleri Heyeti ile Meclis’in görev, yetki ve sorumluluklarının paylaşımında yaşanan şiddetli tartışmaların zeminini oluşturmuştur.
1921 yılında Adliye Encümeninin yürüttüğü faaliyetler ve Encümen üzerinden yapılan tartışmalar, devrim meclisinde Encümenlerin üstlendiği işlevleri ve bunun yarattığı gerilimi anlamak için iyi bir örnek oluşturur.
29 Nisan 1920 yılında Meclis’te kabul edilen Hıyaneti Vataniye Kanunu’nun 8.maddesinde “İşbu kanuna tevfikan mahakimden sâdır olacak mukarrerat katîolup Büyük Millet Meclisince badettâsdik mahallerinde infaz olunur. Tasdik edilmediği takdirde Meclisçe ittihaz edilecek karara tevfiki muamele olunur” denilmektedir. Kanunun icrasına da, 1921 yılında Adliye Vekilliği de yapan Refik Şekvet Bey’in (Saruhan) itirazı üzerine Adliye ve Dahiliye Vekilleri yerine Büyük Millet Meclisi memur edilmiştir.91 Bu nedenle, Adliye Encümeni, Büyük Millet Meclisi’ne gelen kararların tetkik merci olarak iş görmeye başlamıştır. Mahkemelerden gelen kararlar önce Adliye Encümeni’ne gitmekte, burada tetkik edildikten sonra Adliye Encümeni mazbatası ile Meclise sunulmaktadır. Meclis, mahkeme kararlarını, Adliye Encümeni mazbatasını kabul ederek tasdik edebildiği gibi, yine Adliye Encümeni mazbatasına göre ref’edebilmekte veya başka bir cezaya tahvil edebilmektedir. Dolayısıyla, Adliye Encümeni’nin, Meclis’in Heyeti Umumiye Kararı ile aldığı tasdik, ref’ veya tahvil kararları öncesinde adli tetkik yaptığı söylenebilir. 1921 yılında alınan Heyeti Umumiye Kararlarının % 30’unu bu kararların oluşturduğu göz önüne alındığında, Büyük Millet Meclisi’nin önemli bir yargısal işlev üstlendiği ve bu işlevin Adliye Encümeni eliyle gerçekleştirildiği görülebilir. Adliye Encümeni’nin bu işlevi önemli tartışmalara neden olmuştur.
3 Ocak 1921 tarihinde Meclise sunulan İdam Cezalarının Meclisçe Tetkikine dair kanun teklifi, idam kararlarının Meclis tarafından tetkik ve tasdikini gündeme getirmiştir. Teklif, Meclis’in hem devlet başkanının yetkilerini kullanarak onay yapabilmesine hem de Temyiz Mahkemesinin yetkilerini kullanarak adli tetkiki gerçekleştirebilmesine ilişkindir. Meclis’in, riyaseti vasıtasıyla bir onay mercii haline gelmesi istenirken; Adliye Encümeni vasıtasıyla da bir adli tetkik mercii olması önerilmiştir.
4 Temmuz’da 131 sayılı Şûrayı Devletin Memurin Muhakematına Mütaallik Vezaifinin Sureti İfası hakkında Kanun’un kabulüyle kurulan Memurin Muhakemat Encümeni ve Memurin Muhakemat Heyeti, Meclis’in yargı yetkisini doğrudan kullanma konusunda ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir. Bu Kanunla birlikte, Şûrayı Devlet’in idari yargı yetkilerini kullanmak üzere onun yerine kaim olacak iki encümen oluşturulmuştur. Meclis kendi içinde bir adli teşkilât oluştururcasına, eski Şûrayı Devlet teşkilâtlanması da göz önünde bulundurarak, bu encümenlerden birine Heyet adını vermiş ve onu kanunun heyeti umumiyesine ait vazifelerden sorumlu tutmuş; böylelikle, Heyet ve Encümen arasında hiyerarşik bir ilişki tesis etmeye çalışmıştır. Heyet ve Encümen kararlarının Meclis’in tasdikine tabi olmaması yönündeki hüküm ile de Kanun, bu encümenlerin yetkilerini arttırmıştır.
Daimi Encümenler yanında kurulan Muhassas [Özel] Encümenler / Encümeni Mahsuslar da, Meclis’in işleyişi içinde önemli bir yer tutmuştur. Belirli bir süre ve konu ile sınırlı olan bu Encümenler, Meclis’in teşri, icrai ve adli yetkilerini sürekli ve süratli bir şekilde kullanmaya çalıştığını gösterir. Özel olarak ise, Meclis’in icrai yetkilerini devretmemek, bir başka deyişle, icracı bir organ gibi çalışma konusundaki ısrarı bu Encümenlerin kuruluşuna yansımıştır. Her ne kadar, bu Encümenlerin kuruluşu, Meclis’in, fevkâlade koşullarda yönetimini daha etkin kılmak için bütün mebusları karar alma sürecine katabileceği veya genel kurul dışındaki karar alma süreçlerini daha etkili şekilde kullanabileceği bir idari usul arayışı olarak gerekçelendirilmişse de, Meclis’in bu arayışı, icrai yetkilerini İcra Vekilleri Heyeti ile paylaşmama, bir başka deyişle, İcra Vekilleri Heyeti’nin görev ve yetkilerini tahdid etme konusundaki arayışı ile çakışmıştır. 4 Ocak’ta kurulmasına karar verilen Kadro Encümenleri, vekâletlerin merkez ve mülhakat kadrolarının tespitinden sorumlu kılınmıştır. Kadro Encümenlerine vekâletlerden katılım yolu açılmışsa da, vekâletlerin görev alanına giren kadro belirleme işi Meclis’in murakebe işlevini de aşarak doğrudan Meclis’e bırakılmıştır. 30 Ocak’ta Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey’in teklifi ile Teşkilâtı Esasiye Kanunun 7. maddesi uyarınca Heyeti Vekilenin vazife ve salâhiyetlerini tesbit etmek üzere Kanunu Mahsusa ilişkin tekliflerin incelenmesi için bir Encümeni Mahsus kurulmasına karar verilmiştir. Bu Encümeni Mahsus, Meclis ile İcra Vekilleri arasındaki görev, yetki ve sorumluluk paylaşımı çatışmasının en güç noktaya çıkmasının bir aracı ve göstergesi olacaktır.
İsyanlar, Fırkalar ve Gruplar
Meclis dışında meydana gelen isyanlar, Meclis içinde ve dışında kurulan fırka ve grupların her biri iç savaşın bir ayağını oluşturur. İsyanlar, iç savaşın bir parçası olarak Büyük Millet Meclisi’nde merkezileşen siyasal iktidara bir başkaldırıdır. Fırka ve gruplar ise, Büyük Millet Meclisi’nin içinden bir iktidar arayışı olarak yorumlanabilir.
Ocak Ayı: Ethem Bey ve Halk Zümresi
1921 yılı Ocak ayı, önemli bir iktidar mücadelesine sahne olmuştur. Söz konusu iktidar mücadelesinin birçok boyutu ve tarafı olmakla birlikte, karşı tarafı tekleştirici ve netleştirici bir özelliği olduğu; merkezi iktidarı lider, yönetsel organ, siyasal ve ideolojik doğrultu konusunda belirlediği söylenebilir.
İktidar mücadelesinin tarafları 1921 yılı Ocak ayında tasfiye edilen kişi ve kurumlarda kendini gösterir. Mücadelenin en güçlü tarafı Birinci Kuvayı Seyyare Kumandanı Ethem Bey’dir.92 Ethem Bey, en önemli iktidar kozunu askeri birliklerini düzenli orduya, yani Büyük Millet Meclisi ordusuna katmayı reddederek kullanmaya çalışmıştır. 2 Ocak’ta Büyük Millet Meclisi ile temasının son bulduğunu bildiren Ethem Bey kuvvetlerine karşı, aynı gün Garp Cephesi Birlikleri askeri harekât başlatmıştır. Ethem Bey, aynı zamanda, 1920 yılında kurulan Yeşil Ordu Cemiyeti’nin üyesidir. Ethem Bey kuvvetlerine karşı askeri harekâtın başlatıldığı 2 Ocak’ta daha önceden Yeşil Ordu Cemiyeti’nin yayın organı olan Yeni Dünya Gazetesi’nin matbaası, komünizm propagandası yapmak ve Ethem kuvvetleri üzerine asker sevkine engel olmak için bildiri basmak gerekçesiyle tahrip edilmiş; gazetenin sahibi Arif Oruç tutuklanmıştır.93 Ethem Bey kuvvetlerine karşı başlatılan harekâttan hemen sonra, 8 Ocak’ta bir ay kadar sürecek komünist tevfikâtı başlatılmıştır. Büyük Millet Meclisi içinde faaliyet gösteren Halk İştirakiyun Fırkası üyesi dört kişi 8 Ocak’ta tutuklanmıştır.94 Komünist tevfikâtının başladığı gün, Mustafa Kemal Paşa, Ethem Bey, kardeşi Tevfik Bey, kardeşi Saruhan Mebusu Reşit Bey, Diyarbekir Mebusu Hacı Şükrü Bey’in Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve ordusuna karşı giriştikleri isyana dair Meclis’te beyanatta bulunmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın beyanatının hemen ardından 88 sayılı Heyeti Umumiye Kararı ile Saruhan Mebusu Reşit Bey'in mebusluğu, Ethem Bey ve Tevfik Beyle ortak davranarak vatana ihanet ettiği gerekçesiyle ekseriyetle düşürülmüştür. Ethem Bey kuvvetlerinin isyanı 22 Ocak’ta bastırılmıştır. Aynı gün, Meclis’in gizli oturumunda komünizm sorunu tartışılmaktadır. Tartışma, Halk İştirakiyun Fırkası üyesi de olan Tokad Mebusu Dr.Nazım Bey ve Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi’nin komünizm propagandası yaptıklarına dair Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin Paşa’dan gelen telgraflar üzerinden yaşanmıştır. 1 Şubat’ta Dr.Nâzım Bey ve Afyon Mebusu Mehmed Şükrü Bey, Hakimiyeti Milliye Gazetesi’ne gönderdikleri yazıda Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nın çalışmalarını durdurduklarını açıklayacaklardır. Mebusluğu düşürülecek Dr.Nâzım Bey, Hükümet'in dağıtma emrine rağmen Yeşilordu Cemiyeti'ni devam ettirmek, gizli bir komünist örgüt yönetmek, Hükümet'i devirmeye teşebbüs etmek ve Ethem Bey ile işbirliği yapmak suçlarından yargılanmak üzere 12 Nisan’da Ankara İstiklâl Mahkemesi tarafından tutuklanacak ve 9 Mayıs’ta cezası kesinleştirilecektir. Ankara İstiklâl Mahkemesi kararını, taklibi hükümet (hükümeti devirme/değiştirme) maddesine dayandırmıştır.95 Bu karardan anlaşıldığı üzere Ethem Bey ve onunla işbirliği içinde olduğu iddia edilen Halk Zümresi’nin isyanı, Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne karşı görülmüştür.
Ethem Bey ve Halk İştirakiyun Fırkası tasfiye edilirken, 11 Ocak’ta Mustafa Suphi ve Ethem Nejat, Anadolu’ya geçmek için Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Paşa ile görüşmekte ve Anadolu’ya geçiş yolu aramaktaydı. Meclis’te komünizm sorununun tartışıldığı 22 Ocak günü, Halk İştirakiyun Fırkası ile gizli Türkiye Komünist Fırkası birlikte değerlendirilmekte ve Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa Paşa’nın Mustafa Suphi için gereken tedbirleri aldığını söylemekteydi. Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı, Sovyetler Birliği’ne gitmek üzere Trabzon’dan ayrıldıkları sırada öldürüleceklerdir.
Ocak ayı tasfiyeleriyle birlikte Mustafa Kemal Paşa reisliğini güçlendirmiş; Büyük Millet Meclisi ülkede milli mücadelenin tek hâkim gücü olduğunu göstermiş ve siyasal-ideolojik doğrultusunu biraz daha netleştirmiştir. Büyük Millet Meclisi’nin siyasal ve ideolojik doğrultusunun içinde Bolşevizan unsurların olmayacağı kesinleşmiştir.
Enver Paşa ve Halk Şûralar Fırkası
Eski Harbiye Nâzırı ve İttihat Terakki Fırkası’nın en önemli isimlerinden Enver Paşa’nın ve Büyük Millet Meclisi’nde Enver Paşa’yı destekleyen eski İttihat ve Terakki Fırkası üyesi âzaların 1921 yılı içinde önemli bir iktidar odağı oluşturdukları görülür. Belçika’nın İstanbul temsilcisi Michotte de Welle, 24 Mayıs 1921; İngiliz Yüksek Komiser Vekili Mr.Frank Rattigan ise, 8 Haziran 1921 tarihli raporlarında İttihatçıların bir Hükümet darbesi girişiminde bulunduklarını, ancak bu girişimlerinde başarılı olamadıklarını iletmişlerdir. De Welle, Bekir Sami Bey’in Hariciye Vekâletinden istifasını, bu girişimin başarısızlığı ile ilişkilendirmiştir. Mustafa Kemal Paşa da, raporların sunulduğu bir dönemde, 22 Mayıs’ta Kâzım Karabekir Paşa’dan Enver Paşa’nın Anadolu’ya geçişine dair tedbir almasını istemiştir. 24 Mayıs’ta 904 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararıyla, Trabzon’da bulunan Küçük Talat Bey ve Sarıkamış’ta bulunan Azmi Bey’in sınırdışı edilmesi kararlaştırılmıştır. Enver Paşa’nın eniştesi Şark Ordusu Kurmay Başkanı Kâzım Bey de, Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine 10 Kasım’da görevinden alınmıştır.
Büyük Millet Meclisi’nde yansımasını bulan iktidar arayışının en önemli ayağını 5 Eylül’de Batum’da Enver Paşa’nın öncülüğünde toplanan Halk Şûralar Fırkası Kongresi oluşturmuştur. Kâzım Karabekir Paşa Paşa’nın, 5 Mayıs’ta Bolşevizm esaslarına göre oluşturulduğunu ilettiği 85 maddelik Halk Şûralar Fırkası Programı, Kongre’ye hazırlık amacıyla basılmış ve Anadolu’da dağıtılmıştır. 8 Eylül’de sona erecek Kongre'nin, Anadolu halkına yayımladığı bildiride devrim olmazsa yok olmanın kaçınılmaz olduğu belirtilmiş ve "Yaşasın fakir halk egemenliği, Yaşasın Şûra Türkiyesi" denmiştir. Kapanışında, Fırkanın İslam İhtilâl Cemiyetleri İttihadı'nın Türkiye temsilcisi olduğu ve temsilciliğe eski Tokad Mebusu Dr.Nâzım Bey'in atandığı belirtilmiştir.
Halk Şûralar Fırkası Kongresi ve Sakarya Savaşı paralelinde, Anadolu’da anti-Bolşevik bir havanın esmeye başladığı görülür. Bu yeni rüzgarın nedeni, Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin’in 10 Ekim tarihli notasında anlaşılır. Büyük Millet Meclisi Hükümeti, içerde bir iktidar değişikliğinin ötesinde Sovyetler Birliği ile farklı unsurların temasından rahatsızdır. Çiçerin’in notası, bundan rahatsızlık duyulmaması gerektiğini şu sözlerle ifade eder: "Size danışmadan Yunanistan ile görüşmeyi bile reddettik. Kendimizi savunmak için sürdürdüğümüz savaş, bütün ezilen halkların da savaşıdır. Doğu halklarına yardım etmeye devam edeceğiz. Rusya'da Türkiye Hükümeti aleyhine çalışan hiç kimseye yardım etmedik. Ve etmeyeceğiz. İç işlerinize karışmayız. Buna uymayan temsilcileriniz olursa cezalandırırız. Fransa ile yaptığınız gizli görüşmeler hakkında bilgi vermenizi bekliyoruz."
Sakarya Savaşı’nın kazanılmasının ardından, Enver Paşa’yı destekleyen İttihatçıların gücü kırılmaya çalışılmıştır. Bu mücadelenin aktığı mecra Trabzon Müdafaai Hukuk Cemiyeti Merkez Heyeti’nin tasfiyesi olacaktır. Süreç, 8 Haziran 1922 tarihinde görüşülen istizah takriri sırasında, İskele Hükümeti namıyla Trabzon merkezli bir Hükümet içi Hükümet kurma girişimi olarak izah edilecektir.96 Görüşmelerde, Merkez Heyet, Müdafaai Hukuk Cemiyetleri hukukuna uygun davrandıkları gerekçesiyle savunulacak; Büyük Millet Meclisi’nin cemiyetlerin işleyişine karışamayacakları belirtilecek ve tartışmalar Büyük Millet Meclisi-Müdafaai Hukuk Cemiyetleri ilişkisi üzerine yoğunlaşacaktır. Merkez Heyeti üyesi Kayıkçılar Kâhyası Yahya başta olmak üzere Merkez Heyet, Büyük Millet Meclisi Hükümeti dışında vergi tarh ve tahsil hakkı kimseye verilmemişken Müdafaai Milliye vergisi adı altında bir vergi toplamakla suçlanacaktır. Süreç, 23 Ekim’de Kâzım Karabekir Paşa Paşa’nın, Sami Sabit Bey'i Trabzon'daki 13.Fırka Kumandanlığına ataması ve Trabzon Valisi Ebubekir Hazım Bey’in, Trabzon kayıkçılarının taşıyacağı yük ve insan için bir tarife tespit etmesi ile başlamıştır. Merkez Heyeti hakkındaki soruşturma, 20 Aralık’ta başlayan Cemiyetin hesap defterleri incelemesine dayandırılmıştır. 31 Aralık’ta Trabzon Müdafaai Hukuk Cemiyeti Merkez Heyeti istifa etmiştir. Yahya Kâhya da, 12 Ocak 1922 tarihinde teslim olacak; ancak, yargılanamadan 3 Temmuz 1922 tarihinde öldürülecektir.
Enver Paşa, Ekim 1921’de Sovyetler Birliği’nden ayrılarak Buhara’ya geçmiştir.97 Enver Paşa’nın Buhara’ya geçiş tarihinin Sovyetler Birliği tarafından verilen notaya yakın bir tarihe rastlaması dikkat çekicidir. Sovyetler Birliği’nin, Büyük Millet Meclisi Hükümeti yanında bulunduğunu çift taraflı olarak deklare ettiği veya ima ettiği anlaşılmaktadır. Sovyetler Birliği, 18 Mayıs 1922 tarihinde Enver Paşa’nın da içinde bulunduğu Buhara’daki Sovyet karşı harekete karşı bir askeri harekât başlatacak ve bu harekât esnasında Enver Paşa, 4 Ağustos 1922 tarihinde öldürülecektir.
Anadolu ve Müdafaai Hukuk Grubu
İcra Vekilleri Heyeti, 22 Mart’ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin ihya ve ıslahına karar vermiştir. Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa Paşa'ya yazdığı şifrede Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin ihya ve ıslahı hakkında Heyeti Vekile'nin 21/22 Mart 1921 gecesi aldığı karardan bahsetmekte ve bu konudaki tamimin kendilerine sunulacağını söylemektedir. Şifrede, Büyük Millet Meclisi'nin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kongresi, Divan-ı Riyaset'in de Heyet-i Temsiliyesi olduğu hatırlatılarak, muhtelif zihniyetteki kişilerden oluşan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin memleket dahilinde kafa karışıklığına yol açtığı, "milletin efkâr-ı umumiyesini salim mecrada tutabilecek milletin içinde bir teşkilâtın muhafazası" için merkezlerin vatanperver kişilerden oluşması gerektiği belirtilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa başkanlığında, 10 Mayıs’ta Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu (Birinci Grup) kurulmuştur. Grup, ilk iki toplantısını 10-11 Mayıs 1921 tarihinde Ankara Darülmuallim'de yapmış; gizli oylama ile İdare Heyeti'ni seçmiştir. Edirne Mebusu Şeref Bey ile Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Bey de, grup başkan vekili olmuştur. İlk Genel Kurul'da (o gün itibariyle Meclis çoğunluğunu oluşturan) 133 mebus yer almış ve Mustafa Kemal Paşa'nın grubun kuruluş amacını açıklamasından sonra, grup nizamname-i dahilisi (içtüzük) tasarısı tartışılarak kabul edilmiştir. Grubun amacı, içtüzük tasarısının program olarak kabul edilen esas maddesinde, "Grup, Misak-ı Milli esasatı dairesinde memleketin tamamiyetini ve milletin istiklâlini temin edecek sulh ü müsalemeti istihsal için, milletin bilûmum kuva-yi maddiye ve maneviyesini icap eden hedeflere tevcih ve istimal edecek ve memleketin resmî ve hususî bilûmum teşkilât ve tesisatını bu maksad-ı esasiye hadim kılmaya çalışacaktır. Grup, devlet ve milletin teşkilâtını, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu dairesinde şimdiden peyderpey tespit ve ihzara sâyedecektir." şeklinde belirtilmiştir.98 Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'nin şubeleri de Grup'a bağlanmıştır.
Müdafaai Hukuk Grubu’nun kuruluşu başka Erzurum Müdafaai Hukuk Cemiyeti olmak üzere, ülke genelindeki muhalif görüşlere karşı gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle, Kâzım Karabekir Paşa Paşa’nın 11 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa'ya Erzurum Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ne ilişkin çektiği telgraf Grub’un kuruluşuna ilişkin görüşleri de içermektedir. Kâzım Karabekir Paşa'in cevabında, Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun tespit etmiş olduğu şekl-i hükümete ait esasatın yürütülmesinde ortaya çıkabilecek güçlükler nedeniyle bir fıkra programı halinde kalmasını ve Mustafa Kemal Paşa'nın da bitaraflığını korumak için Müdafaai Hukuk Grubu'nun dışında kalmasını faydalı bulduğunu dile getirmiştir. Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nu savunan kişilerin, "yeni bir inkılâb-ı idaride memleket mukadderatına amil olmak hevesinde" olduklarını belirtmiş ve devlet biçiminde böylesi önemli ve tarihsel bir değişiklik yapılırken "memleket mukadderat-ı hayatiyesinde, mes'ul ve müşterek olan rical-i askeriye ve mülkiyeden ve Müdafaai Hukuk merkezlerinden" görüş alınması gerektiğini söylemiştir.99 Mustafa Kemal Paşa, 20 Temmuz’da cevaben, Teşkilâtı Esasiye Kanunun yürürlüğüyle ilgili kanunlarında da yine Kanunun gayesine ve halkçılık esasına uygun olacağını dile getirmiştir. Hilâfet, saltanat ve cumhuriyetçilik diye bir meselenin mevzubahis olmadığını, asıl meselenin hükümdarın hukukunu tayin ve tahdid olduğunu; ancak, bunun şekline ilişkin henüz kesin bir düsturun olmadığını belirtmiştir. Kâzım Karabekir Paşa Paşa'nın Müdafaai Hukuk Grubu'nun dışında kalmasına ilişkin görüşüne dair ise, hükümet mahiyetindeki bir meclisin icrai reisi olarak ekseriyet fırkasının mensubu bulunmasının elzem olduğunu söylemiştir. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Kâzım Karabekir Paşa Paşa’nın görüşlerine, "fevkalâde bir meclis olduğunu unutmuş gibi görünüyor. Böyle bir meclisin vazettiği kanuna, hem de Teşkilât-ı Esasiye Kanununa, muarız bulunduğunu ima ediyor."100 şeklinde bir yorum getirecektir.
Müdafaai Hukuk Grubu’nun kuruluşla birlikte, hem ülke genelinde merkezileşme konusunda önemli bir adım atılmış hem de Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun kabul edilmesiyle belirginlik kazanan Meclis içi va dışı muhalefete karşı bir iktidar grubu meydana getirilmiştir. Müdafaai Hukuk Grubu’nun kuruluşu, Temmuz 1922’de İkinci Grup olarak adlandırılacak yeni bir grubun doğuşuna neden olacaktır.101
Koçgiri İsyanı
1921 yılına damgasını vuran isyan, 5/6 Mart’ta Sivas’ın İmranlı ve Ümraniye kasabalarında başlayan Koçgiri Aşireti İsyanı olmuştur. İsyan, bölgesel ve etnik bir iktidar arayışı olarak karşımıza çıkar. Sivas-Divriği dolaylarında yerleşik bulunan Koçgiri Aşireti'nin ileri gelenleri, 11 Mart ve 8 Nisan’da Ankara Hükümeti’ne çektikleri iki telgraf ile bölgede mümtaz bir vilayet kurulmasını, vali olarak da yerli Kürtlerden birinin atanmasını istemişlerdir. Mesele Meclis’e geldiğinde Dersim mebusları tarafından Dersim meselesi olarak adlandırılacaktır.102 Dersim sancağı başta olmak üzere, Londra Konferansı esnasında gönderilen bağlılık telgrafları dışında Kürt illerinin Büyük Millet Meclisi'ne ademi itimatlarını bildirip bildirmedikleri, bölgedeki idaresizlik ve bölgenin etnik yapısı 3 Ekim’de Meclis’te tartışılacaktır.
Koçgiri Aşireti İsyanı’na, isyan Meclis Genel Kuruluna gelmeden İcra Vekilleri Heyeti Kararları ile müdahale edilmiştir. 10 Mart’ta Koçgiri isyanı nedeniyle Elâzığ vilayeti, Erzincan sancağı ve Sivas vilayetinin Divriği ve Zara livalarında İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile idarei örfi (sıkıyönetim) ilan edilmiş; 13 Mart’ta yine İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile Koçgiri isyanını bertaraf etmek için Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin Paşa’nın yetkileri arttırılmıştır. 14 Mart’ta Merkez Ordusu seferberlik ilan etmiş ve Nureddin Paşa, yayımladığı gizli bir emir ile isyancılara 48 gün mühlet tanımış ve Sivas’ta bir Divanı Harp kurulduğunu haber vermiştir. İsyanın şiddetlenmesi üzerine Sivas vilayeti de örfi idare kapsamına alınmıştır. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin Paşa, 11 Nisan’da Koçgiri Aşireti birliklerine karşı askeri harekât emri vermiştir. Askeri harekât, Başkumandanlık, Müdafaai Milliye Vekâleti ve Erkânı Harbiye Riyaseti’nin bilgisi dahilinde gerçekleştirilmiştir.103 Nureddin Paşa, 24 Mayıs’ta Erkânı Harbiye Riyaseti’ne verdiği bilgi notunda İmranlı tenkil hareketinin bitmek üzere olduğunu, 500 isyancının öldürüldüğünü bildirmiş ve Koçgiri Aşireti’ne bağlı köylerin tehcir ettirilmesi önerisini dile getirmiştir. Ayaklanmanın önderlerinden Haydar Bey'in kardeşi Alişir Bey ve 32 arkadaşının 17 Haziran’da teslim olması ile Koçgiri İsyanı bastırılmış ve teslim olan 500'den fazla kişi yargılanmak üzere Sivas'a gönderilmiştir.
Koçgiri İsyanı, Ağustos ayında Meclis’in gündemine gelmiştir. 11 Ağustos’ta Karahisarı Şarki Mebusu İsmail Şükrü Bey ve Erzurum Mebusu Durak Bey başta olmak üzere mebuslar, Koçgiri Aşireti isyanına yapılan müdahale ve sonrasında Dersim'e gönderilen heyeti tahkikiyenin şeklini eleştirmişlerdir. 3 Ekim’de Erzincan Mebusu Emin Bey, Ümraniye'de yapılan mezalimin Büyük Millet Meclisi namına yapıldığını ve Meclis'te tartışılması gerektiğini belirtmiştir. Tartışmalar neticesinde, Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin Paşa'nın, asayişsizliğin ve yapılan kanunsuz işlerin kaynağı olarak görevden alınması istenmiştir. Ancak, Mustafa Kemal Paşa, Nureddin Paşa’nın görevden alınmasının İcra Vekilleri Heyeti’ne karşı bir ademi itimat olacağını ve Büyük Millet Meclisi’ni harice karşı güç duruma düşüreceğini ifade ederek böyle bir kararın alınmaması gerektiğini belirtmiştir. 6 Ekim’de Koçgiri İsyanını araştırmak amacıyla Dersim’e beş kişiden oluşan bir heyetin gitmesine karar verilmiş ve aynı gün Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey'in verdiği takrir kabul edilerek, Koçgiri hâdisesinin sebeblerini incelemeye gidecek Heyetin gönderilmesine kadar Divanı Harb ve İstiklâl Mahkemelerince hiçbir muamele yapılmamasına karar verilmiştir. Tahkik Heyeti’nde görev üstlenmenin ağırlığı nedeniyle mebusların âzalığı kabul etmemeleri ve edenlerin de istifa etmesi nedeniyle, Tahkik Heyeti’nin belirlenmesi uzun müddet almıştır. 20 Ekim’de üçüncü intihab sonucunda Bolu Mebusu Yusuf İzzet Paşa, Amasya Mebusu Ragıb Bey, Karahisarı Sahib Mebusu Hulûsi Bey, Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemâli Bey ve Sinob Mebusu Hakkı Hami Bey Tahkik Heyeti âzalığına seçilmiştir. 12 Kasım’da Tahkik Heyeti Sivas’a varacaktır.
Dostları ilə paylaş: |