5.1 Güç Bir İş: Aleviliği Tanımlamak
Aleviliğin kamusal alana taşınmasında Hamburg Alevi Kültür Merkezi'nce Mart 1989 da yayınlanan Alevilik Bildirgesi önemlidir. Bu bildiri daha sonra Rıza Zelyut’un kitabında ve Cumhuriyet gazetesinin Alevilik dizisinde yayınlanmıştır. Alevilik Bildirgesi’de Alevilik tanımı, sorunları ve talepleri kamuya duyurulmuştur. Bildiri’nin Aleviliğın tanımının da yapıldığı ‘gerçekler’kısmında yeralanların bazıları şunlardır:
"Türkiye’de 20 milyon Alevi yaşıyor… Alevilik de, Sünnilik gibi İslam inancının bir koludur... Ana kaynak İslam olmakla beraber, Sünni İslam ve Alevi İslam arasında, hem öğretide, hem de pratik yaşamda belirli farklar vardır... Diyanet İşleri, İslam’ın sadece Sünni kolunu temsil ediyor... Alevi varlığı yok sayılıyor... İnanç ve anlatım özgürlüğü bir insanlık hakkıdır... Aleviler Atatürk devrimlerini hep desteklediler.. Aleviler, her zaman Atatürk devrimlerinin, laik güçlerin yanında olmuşlardır..." (Cumhuriyet 15 Mayıs 1990).
Bildiri’nin istekler kısmında yer alanların bir kısmı şöyle özetlenmiştir:
"Aleviler üzerinde baskı olduğu kabul edilmelidir... Aleviler çekinmeden “ben Aleviyim” diyebilmelir... Sünni aileler, Alevilik hakkındaki düşüncelerini değiştirmelidir... Aydınlar Alevi varlığını, insan hakları bağlamında savunmalıdır... Türk basını, yayınlarında Alevi kültürüne yer vermelidir... TRT, Alevi varlığını da dikkate almalıdır... Okullarda Alevi öğretisi de tanıtılmalıdır... Aleviler, laik devletin güvencelerinden biridir..." (Cumhuriyet 15 Mayıs 1990).
Bildiri de yansıtılanlar dikkatle incelendiğinde insan hakları, Atatürk devrimlerine destek ve en önemlisi laik güçlerin yanında olmak temel prensiplerinin Alevilik söylemiyle bütünleştirildiğini görüyoruz. Bu Soysal’ın (1997) kimliğin bir insan hakkı olduğu küresel söyleminin birçok grup tarafından polika yapmada kullanıldığı, grupların kamusal alanda taleplerini bu söyleme göre yeniden şekillendirdikleri argümanını desteklemektedir. Aleviler de bu küresel söylemi kullanarak Alevilik tanımı, talepleri ve sorunlarını yeniden formule etmişlerdir. Bir Alevi lideri bunu açıkça ortaya koymuştur:
"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki maddeler Hz. Ali’nin sözlerinden farklı değildir. İnsan haklarının babası Ali’dir… Aleviliği yok Alevilik Zerdüştlükdür, Alevilik Şamanizmdir, yok Alisiz Alevilik diye tanımlayarak sapmalar yapmaları bizi üzüyor..."[10]
Bildirge’de yer alan Alevilik tanımlaması şu anda kamusal alanda var olan onlarca Alevilik tanımından sadece biridir. Aleviliğin ne olduğu Alevilerin taleplerinin neler olduğu üzerine ne Alevi dernekleri ne de yazarları arasında bir konsensus olmaması ve buna ek olarak Alevilik alanında etkin rol oymaya çalışan çok sayıda aktör bulunması, ortaya hayli tartışmalı ve hatta çatışmalı bir alan çıkarmıştır. Alevi dernekleri, aydınları çatışan ve çelişen Alevi tanımları ortaya koymuş, hatta zorunlu din dersleri ve Diyanet'in konumu gibi temel konularda dahi ortak tavır alınamamıştır. Alevi dernekleri arasındaki ortak hareket etme, dayanışma ortak eylem düzenleme derneklerin Aleviliği nasıl tanımladığı ve talepleri ne şekilde ortaya koyduğu bazında oluşmaktadır.
Alevi dernekleri kabaca üçe ayrılabilir. İlk grup ABKB çatısı altında yer alan Alevi dernekleridir. Bu çatı altında PSAKD, HBAKV, HBVKTD, ABEKV, Şahkulu, Karacaahmet Dergâhları, Almanya, Fransa, Avusturya, Avustralya, Belçika, Danimarka Alevi Birlikleri Federasyonları gibi yaygın Alevi dernekleri bulunmaktadır. ABKB içindeki dernekler Diyanet ve zorunlu din derslerinin kaldırılması laiklik ilkesi gereğince kaldırılması gerektiğini savunurlar. ABKB’ye göre Alevilik “Anadolu’nun otantik ögretisi”dir. Ancak, Aleviliği bu şekilde tanımlamak ABKB’yi oluşturan Alevi dernekleri arasındaki farklılıkları çok ince bir örtü ile kapatmaktadır. Alevilik İslamın içinde midir, dışında mıdır konusunda ABKB’nin üye dernekleri arasında ortak bir görüş olmamakla birlikte, Aleviliğin Anadolu’nun otantik öğretisi olarak tanımlamak, aradaki farklılıkları bir nebze gizleyerek birlikteliği sağlamıştır. Biraz daha yakından bakılırsa HBAKV’nin daha geleneksel ve Aleviliği İslam içi tanımlayacağı, Aleviliği Muhammed sonrası halifelik mücadelesine bağlayacağı ancak PSAKD’nin Aleviliği bu şekilde tanımlamayı kolay kolay kabul etmeyecegi tahmin edilebilir.
İkinci grup İzzettin Doğan’ın başında oldugu Cem Vakfı’dır. Bu grup Aleviliği İslamın özü ve İslamın Türk yorumu olarak tanımlar. Cem Vakfı’nın lideri İzzettin Doğan medyada Alevilik yerine, Alevi-İslam kavramını kullanır. Zorunlu din derslerinin seçmeli olmasını, bu derslerde Alevilikten de bahsedilmesini istemektedir. Diyanet’e karşı değildir ancak Alevilerin de bu kurumda temsil edilmesi gerektiğini savunur.
Üçüncü grup, Ehl-i Beyt Vakfı Aleviliği İslamın özü olarak tanımlar; ancak diğer Alevi derneklerinden farklı olarak İran’ın Şiiliğine çok yakın durmaktadır. Ehl-i Beyt Aleviliğin temelinin “Ehl-i Beyt, Kuran ve Muhammed’i sevme” oldugunu savunurken eğer Aleviler Muhammed’i ve Ali’yi seviyorlarsa, onlar gibi yaşamalılar yani İslamın şartlarına uymalılar fikrini savunur. Ehl-i Beyt üyelerinin ne kadar İslami kuralları takip ettikleri pek bilinmemekle birlikte, bu vakfın en açık ve kesin tavrı sola karşıdır. Liderleri, Fermani Altun, medyada sık sık Ehl-i Beyt’in sola karşı olduğunu açıklar, solun Alevilik geleneğini erozyona uğrattığını ileri sürer.
Hem İzzettin Doğan hem de Fermani Altun İslamcı basının “tercih ettiği” Alevi toplumunun temsilcileridir. Aleviliği İslamın özü olarak tanımlamakla ve Alevilerin Kuranılerim’e Muhammed’e inandıklarını vurgulayarak Cem Vakfı ve Ehl-i Beyt İslamcı gruplara yakınlaşırken birinci grup Alevi derneklerinden uzaklaşmaktadırlar.
Alevi dernekleri arasındaki gerek Aleviliğin tanımında gerekse taleplerin neler olduğu konusundaki görüş ayrılıkları Alevilere yönelik politikalar geliştirmeye çalışan hükümetlerce de eleştirilmiştir. DSP milletvekili Süleyman Yağız’in mecliste yapmış olduğu konuşma bunu açıkça dile getirmiştir:
"DSP olarak biz, Alevilerin de, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda temsil edilmesi görüşünü savunuyoruz; ancak, bu konuda, önce Alevi vakıf ve derneklerinin kendi aralarında, sonra da siyasi parti grupları arasında mutabakat sağlanması gerekiyor; çünkü, bildiğim kadarıyla bazı Alevi derneklerinin temsilcileri, yöneticileri, Alevilerin de Diyanette temsil edilmesi görüşüne katılmıyorlar; dahası, Diyanetin cemaatlere bırakılmasını istiyorlar; fakat, biz, irtiça riskinin, belli ölçelerde de olsa, sürmesi nedeniyle, Diyanetin devlet kurumu olarak devam etmesinden yanayız…"[11]
Alevi dernekleri farklı Alevilik tanımlamaları yaparken Alevi aydınları da yazdıkları kitaplar ve makalelerle, medya da açıklamalarıyla değişen ve çelişen tanımlamalar sunmaktadır. Örneğin Nejat Birdoğan Aleviliğin İslamın dışında olduğunu ileri sürerken (Aktüel (1995) 172: 19-20), onun bu tanımına birçok Alevi lider ve aydın karşı çıkmıştır (Aktüel (1994) 173: 24-25). Alevi arastırmacı yazarların Alevilik üzerine yazdıkları kitaplar Aleviliğin gizillikten kamusala geçişinde yani Alevilik sırrının çözülmesinde büyük önem taşımaktadır.
Dostları ilə paylaş: |