2. YAKIN ANLAMLI CÜMLELER: Söyleniş ve anlam bakımından farklılıklar gösteren ancak düşünce doğrultusu aynı olan cümlelerdir.
Eleştirmen, geleneksel anlayışın dışına çıkabilmeli; yepyeni tatlar bulabilmelidir.
Eleştirmen, alışılmış güzellikler yanında yeni güzelliklere de yer vermelidir.
Büyük sanatçı, kendi görüşlerini bize, doğrudur diye kabul ettirebilendir.
Başarılı sanatçılar, anlattıkları konu üzerinde okuyucuyu düşünmeye yönlendirir.
Büyük acılar kadar insanı olgunlaştıran bir şey yoktur.
İnsan acı çekmedikçe hayata gerçekçi bir bakışla bakamaz.
3. YARGI (HÜKÜM):Doğruluğu ve yanlışlığı söz konusu olabilen her cümle bir yargıdır.
a. ÖZNEL YARGI: Doğruluğu kişiden kişiye değişen yargıdır.
Öznel yargılarda kişisel görüşler, duygu, düşünce, beğeni ve yorumlar söz konusudur. Bunlar kanıtlanamayan yargılardır.
Yazarın bu kitabı da diğerleri gibi yaşama sevinci veriyor insana.
Dilimizin yalınlaşması yolunda özverili çalışmaları var.
Dünyayı yaşanılır kılmak hepimizin ortak amacı olmalıdır.
Güzel bir şiirin bizi bambaşka dünyalara götürdüğünü hiçbirimiz yadsıyamayız.
Edebiyat toplumsal faydayı değil, güzelliği amaçlamalıdır.
“Eylül” psikolojik roman türünün başarılı ilk örneğidir.
Bu eseri okuyup da etkilenmeyecek kimse yoktur.
İzmir, tarihî ve doğal güzellikleriyle eşsiz bir şehrimizdir.
Nedim, Türk aruzunun en usta şairidir.
Çatık kaşları, yaralı yüzüyle insanı ürküten bir havası vardı.
Şair söyleyiş güzelliğiyle türkü tadında bir şiir sunuyor bize.
Konferansa katılanların saçma sapan fikirleri beni iyice sıkmıştı.
Yazar, sürükleyici anlatımı ve ilginç betimlemeleriyle okuyucuyu olayın içinde yaşatıyor.
b. NESNEL YARGI: Doğruluğu ve yanlışlığı herkes için aynı olan yargıdır.
Nesnel yargılarda kişisel görüşler (yorum) yoktur. Bunlar kanıtlanabilen yargılardır.
Turizm gelirleri geçen yıla oranla yüzde 5’lik bir artış göstermiştir.
Dört perdeden oluşan bu oyunda yazar, aile bireyleri arasındaki sorunları anlatır.
Bu köyde halk hayvancılıkla geçinir.
En fazla satılan romanı ilk romanıydı.
Olaylar İstanbul’un bir kenar mahallesinde geçiyor.
Iğdır’da da kayısı yetişmektedir.
Eser kuşak çatışmasını konu edinmektedir.
Hikâyenin iki kahramanı var.
4. TANIMLAMA: Bir kavramı bütün ögeleriyle eksiksiz anlatmaktır.
Tanım “… nedir?” sorusunun cevabıdır.
Öykü, yaşanması mümkün olayların anlatılmasıyla oluşur. (tanım değil, açıklama)
Öykü, yaşanması mümkün olayların anlatılmasına dayanır. (tanım değil, açıklama)
Öykü, yaşanması mümkün olayların anlatıldığı kısa yazıdır. (tanım )
Zamir, ismin yerini tutan sözcüktür.
Atasözlerinin söyleyeni belli olan kısmına vecize denir.
5. GÖZLEM: Parçada gözleme yer verilip verilmediği sorulur. Buna görmeyle ilgili ayrıntılar göz önünde bulundurularak cevap verilir.
Balkan Savaşları’na da katılan Ömer Seyfettin’in yüzünde bu savaşın getirdiği acılar ve saçlarında aklar vardı.
6. AŞAMALI DURUM BİLDİREN CÜMLELER: Bir durumun iyi ya da kötü aşamalı biçimde değiştiğini bildiren cümlelerdir.
Çocuk gün geçtikçe zayıflıyor.
Hayat pahalılığı her geçen gün artıyor.
Uçak giderek gözden kayboldu.
Tarımsal üretim yıldan yıla azalmış.
Günler gitgide kısalmakta.
Okuyordum, okudukça bilgileniyordum, bilgilendikçe dünyaya bakışım değişiyordu.
*Borsa endeksi her gün değişiyor. (aşama yok)
*Hastanın günü gününe uymuyor. (aşama yok)
7. KARŞILAŞTIRMA: İki varlık ya da iki durumun benzer ya da zıt yönlerden karşılaştırılmasıdır.
Karşılaştırma cümlelerinde ya iki varlık ya da ikinci varlığa işaret eden bir sözcük bulunmalıdır.
Sevgiyle büyümüş çocuklar daha başarılı oluyor.
Dünkü yarışmada en uzun boylusu birinci oldu.
“Ünlü mahpushanelerinde Anadolu’mun
En çok Çukurovalılar mahpustur.”
Bisikletim benden çok senin işine yaradı.
Maupassant klasik hikâyede öncü sayılırken Çehov modern hikâyede öncü sayılmaktadır.
*Ben çalışkan bir insanım. (karşılaştırma yok)
*Bu oda geniştir. (karşılaştırma yok)
8.YORUM: Cümleyi söyleyenin sözünü ettiği konu hakkında kendi görüşlerini ortaya koymasıdır. (Yorum öznel niteliktedir.)
“Öyle mahzun ve esrarlı gözlerin,
Yanık türkülerin, kınaların…”
“Rüzgâr uyuyan suları uyandırırken
Yüce dağlarda farklı bir metanet var.”
Dağlarca büyük soluklu şairlerden biridir.
O, yorgun değil atik; gösterişli değil büyüktür.
Çok fakir olmasaydı ekmek kuyruğuna girer miydi?
“Bir ince bahara uzanırız
Hatıranın güneşli balkonundan”
“Koymuştu kılıcını içine kınının,
Yürüyordu arasında sevgili halkının.” (99-ÖSS)
“Nedense küçük istasyonlar bana
Buruk yalnızlıklar yaşatır.”
“Bu küçük istasyonlardan yaz kış
Ayrılmayan bir memur vardır.”(yorum yok)
9. DEĞERLENDİRME: Bir sanat eserinin, sanatçının ya da herhangi bir durumun iyi ya da kötü yönlerini ortaya koymaya veya özelliklerini belirlemeye değerlendirme denir.
*Değerlendirme, belli bir varlığa yöneliktir; genel kural niteliği taşımaz.
*Değerlendirme öznel de olabilir, nesnel de.
Aklına gelen her şeyi söyleyen insanların sonu budur işte.
Yazarın anlatımında bir tekdüzelik ve kuruluk görülüyor.
Yazar, sürekli gerilimler yaratarak okurun ilgisini hep canlı tutuyor.
Sanatçının başkalarını taklit etmesi eserlerinin özgünlüğüne gölge düşürmüş.
Tevfik Fikret, çocuklar için yazdığı şiirlerinde heceyi başarıyla kullanmıştır.
Saçlarımızı ağartan zaman, onun sanatını ve kalemini çok daha işlek ve verimli hâle getirdi.
Şiirde hiçbir kural tanımaması şiirlerinin hiçbir şeye benzememesine yol açıyor.
İlgi alanına giren her konuda yazı yazmaktan çekinmemesi, yazılarının tuhaf bir hâle gelmesine neden oluyor.
Maddi çıkar sağlamayı düşünmediğinden bütün yazıları sanatın lezzetini taşıyordu.
Fuzuli’nin şiirlerinde de aruz kusurlarına rastlıyoruz.
Öyküde gencin başından geçenler abartılı bir üslupla anlatılmış.
*Herhangi bir gazetede çalışmadığı zamanlarda bile çeşitli yayın organlarına yazılar yazdı. (değerlendirme yok)
*Romancı toplum değerlerini göz ardı etmemelidir. (değerlendirme yok)
10. ELEŞTİRİ (TENKİT): Bir olay, durum, varlık ya da kişi hakkında olumlu ya da olumsuz görüş bildiren cümlelere eleştiri cümleleri denir.
Eleştiri öznel de olabilir nesnel de.
Filmdeki bazı uzun diyaloglar filmin güzelliğine gölge düşürmüş. (Olumsuz Eleştiri)
İşini bu şekilde titiz yapması başarılı olmasını sağlıyor. (Olumlu Eleştiri)
Bu gidişle bir yere varamazsın. (Olumsuz Eleştiri)
Yazar, eserinde yabancı sözcüklere yer vererek eserin anlaşılmasını engellemiş. (Olumsuz Eleştiri)
O, giyimiyle, konuşmasıyla, cömertliğiyle dört dörtlük bir insandır. (Olumlu Eleştiri)
Burnu havada biri olduğu için herkesi küçümserdi. (Olumsuz Eleştiri)
Ödevlerini yine baştan savma yapmışsın. (Olumsuz Eleştiri)
Yazar, son romanında anlatım bozuklukları yapmış. (Olumsuz-Nesnel )
11. OLASILIK-TAHMİN: Bir durum ya da olay hakkında tecrübeye ya da gözleme dayalı akıl yürütmedir.
Sesler kesildi, ders zili çalmış olmalı.
Belki de sanatçılar gelecekte aynı şeyleri yazmayacak.
Genç öykücüler yetkin ürünler ortaya koyamayabilir.
Müzikle çok uğraşmaktan olmalı, her şeyde müzikal bir yön arıyor.
İki gün sonraki toplantıya katılamayabilirim.
Ferit bugün işe gelmedi, herhâlde hastalandı.
Bu kitabı okursan sınavda başarılı olabilirsin.
Galiba sen de hastalanmıştın.
Duygu, arkadaşlarıyla oynamaya gitmiş olmalı.
Annem meraktan patlıyordur şimdi.
*Sezgiye dayalı tahmin cümleleri de vardır:
Bu olayın böyle sonuçlanacağını ben çok önceden anlamıştım. (1990 ÖSS)
Nasıl bir mutluluk içinde bulunduğunu gözlerinden okuyordum. (1990 ÖSS)
Bu konuyu, onun yanında rahatça konuşabileceğimi sanıyorum. (1990 ÖSS)
Paraya düşkün biri olduğunu konuşmalarından çıkarmıştım. (1990 ÖSS)
Bu durum, burada eski bir Zeus Tapınağı’nın bulunduğu yolundaki düşünceleri daha da güçlendiriyor. (2000 ÖSS)
Bu hafta yağmur yağacağı içime doğmuştu.
Onun bu havada kaza yapacağını size söylemiştim.
Hareketlerinden işlerin yolunda gitmediğini hissetmiştim.
Davranışlarından bu soruyu hiç bilmediği çok belli.
Onu görür görmez renkli bir kişiliğe sahip olduğunu anlamıştım.
Onun, günün birinde ünlü bir gazeteci olacağı içime doğmuştu.
Eşinin çekilmez biri olduğunu konuşmalarından çıkarmıştık.
12. VARSAYIM: Gerçekleşmemiş bir işin ya da durumun bir an için gerçekleştiğini düşünmektir. Cümlelere varsayım anlamı “tut ki, diyelim ki, varsayalım ki, mesela, farz edelim, bir an için düşün” gibi sözlerle kazandırılır.
Diyelim ki aracınız otoyolda arızalandı.
Varsayalım ki akşama kadar durmadan çalıştınız.
Adamı buraya kadar getirdiğimizi düşünelim.
Bir an için sınava giremediğini düşün.
Bizi seninle görüşmüş say.
13. NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİ: Bir eylemin hangi nedenle yapıldığını bildiren cümlelerde neden-sonuç ilişkisi vardır. (Bunlar gerekçenin de belirtildiği cümlelerdir.)
Sorumsuzca davrandığından son işinden de atıldı.
Kendimi kötü hissettiğim için biraz uzanmak istedim.
Sinirimden gözüm kimseyi görmüyordu.
“Her gün gönlüm ister seni görmeyi,
Korkarım arada söz olur diye.”
Oda sıcak olmalı ki pencereyi açmışlar.
Gevezeliğinden dolayı sınıftan atıldığı için ağlıyordu.
Hastalandığından okula gelememiş.
Matbaanın bulunmasıyla okuma yazma oranı artmış.
Hediye almadık diye bize kızmış.
Sinemaya gidemeyince çok sinirlendi.
Okumayı çok severdim, haftada en az bir kitap okurdum. (1.cümle neden, 2.cümle sonuç)
Aldığım hiçbir ödülün üzerimde şaşırtıcı bir etkisi olmadı. Hepsi bilinçli olarak yaptığım çalışmaların sonucuydu. (2.cümle neden, 1.cümle sonuç)
14. AMAÇ-SONUÇ İLİŞKİSİ: Eylemin hangi amaçla yapıldığını bildiren cümlelerde amaç-sonuç ilişkisi vardır.
Ulusal zevki bulmak için halka yönelmişlerdi.
Yazılıya çalışmak üzere kütüphanede buluştular.
Bu çiçekleri ortam güzelleşsin diye dizdim.
Bu, bizi birbirimize düşürmek maksadıyla söylenmiş bir sözdür.
Her gün balık tutmaya geliyorum buraya.
Yemek yapmak için erkenden evine gitti.
15. KOŞULA (ŞARTA) BAĞLILIK: Eylemin gerçekleşmesinin bir şarta bağlanmasıdır. Şart anlamı genellikle -se/-sa ekiyle sağlanır.
Bana yardımcı olursanız büyük işler başarabileceğime inanıyorum.
Çözüm üretmezsek problem daha da büyür.
Ameliyat olmazsa sakat kalırmış.
Her insanda bir kusur bulursan çevrende kimsenin kalmadığını görürsün.
*Şart anlamı -se/-sa eki olmadan da sağlanır.
Yarın erkenden burada olmak kaydıyla şimdi gidebilirsin.
Kalemimi iade etmek üzere almıştı.
Parayı veren düdüğü çalar.
Planlı çalışılmadıkça başarı elde edilemez.
Ödevlerini yapacaksın, maça öyle gideceksin.
Arkadaşlarınla sen de gidebilirsin ama eve erken döneceksin.
Güneş doğsun da gidelim.
16. SAPTAMA (TESPİT) CÜMLELERİ: Bir nesnenin, bir durumun ayırıcı özellikleriyle tanınması ya da bir konunun gözleme veya ölçüye dayalı ayrıntılarla belirlenmesidir. Başka bir ifadeyle mevcut bir durumla ilgili tespitte bulunulmasıdır.
*Tren istasyonları bu sanatçının romanlarının ayrılmaz bir parçasıdır.
*Batı dünyasında özellikle trajediden sonra filozoflar sayesinde yazarlık bir meslek hâline geldi.
*Ülkemizde son yıllarda ahşap yapı sayısında bir artış gözlenmektedir.
*Bu dergide anne sütünün çocuk üzerindeki etkilerini bulabilirsiniz.
*Ergenlik döneminde kişilerin geçirdiği bunalım veya bocalamalar, meslek seçimini de olumsuz yönde etkiler.
*Eskiler, ebru için yağmur suyu kullansa da artık genellikle saf su tercih edilmektedir.
*Özdemir Asaf, okuyucusuna yoğun bir duyarlılıkla, çarpıcı sözcükler seçtiğini sezdirmeden küçük dizeler hâlinde şiirler sunar.
*Çevremizde bulunan her malzeme ancak ustasının elinde değer kazanır.
*Günümüz okuru, çok satılan kitaplara ilgi gösteriyor; kitapların değerini kaliteleri değil, satış miktarları belirliyor.
17. ÇIKARIM CÜMLELERİ: Bir yargıdan hareketle başka bir yargıya varma, başka bir yargıyı çıkarma işidir.
*Bugün çok mutsuz görünüyor, demek ki dün gece yine kavga ettiler.
*Yazar beş yılda sekiz kitap çıkardı, bu da onun üretici kişiliğini gösteriyor.
*Şair son eserinde sanatlı ve ağdalı bir anlatım kullanmış ve 30.000 satmıştır; o hâlde sanatlı anlatım yapan yazarlar çok satmaktadır.
*Yapıtları üzerine yazılmış inceleme yazılarının sayısı, onun nitelik açısından ciddi bir okur kitlesine sahip olduğunu gösterir.
18. YAKINMA CÜMLELERİ: Şikâyet eder bir tavırda anlatma, sızlanma anlamındadır. Yakınma, daha çok başkalarına ve çevreye ait davranış ve gelişmelerle ilgilidir. Bir kişiden duyulan rahatsızlığı başkasına anlatmaktır.
“Söyleyin, söyleyin, kim anlar derdimden
Kim alır yarı yolda kalmış selamımı?” (1999-ÖSS)
Yıllarca yunusların sürü sürü gözlerimin önünden geçtiğini, zamanın hepimizi, az rastlanan anların son tanıklarına çevirdiğini nasıl anlatabilirdim onlara?(2005-ÖSS)
Başlığı ile içeriği birbirine uymayan yazılar bizi çok zorluyor.
Bir haftadır hasta yatıyorum, kimse bana nasılsın, diye sormadı.
Boş boş geziyor, hiçbir işe elini sürmüyor.
Çevreyi koruma konusunda büyükler küçüklere iyi örnek olmak yerine kötü örnek oluyor.
Hadi perdelerimizi açtık diyelim; masraflarımızı çıkaramıyoruz, destek görmüyoruz ki devam edelim.
Her defasında en zor işi bana veriyor.
Kurallara uyan yok, herkes bildiğini okuyor.
Ne yazık ki pek çok eleştirmen, sanatçıya ha babam vurmayı hüner sayıyor.
Nice ünlü yapıtı okumamış aydınlar var.
Onlar benim sözlerime kulak asmazlar ki.
Sanki şimdiye kadar, gerektiği gibi çalıştı da.
Ders çalış diye ne kadar söylediysem de dinletemedim ki!
Çevresindeki arkadaşlarıyla sürekli kavga ediyor.
Çocuğunuz verilen ödevlerin hiçbirini yapmamış.
Odasını toplamaktan bıktım artık!
Bu kadar dağınık bir çocuk görmedim.
Bir de aklına gelince çekip gitmese.
Bir türlü asfaltlanmayan caddeler bize çok güçlük çıkarıyor.
19. SİTEM CÜMLELERİ: Birine karşı duyulan kırgınlığı belirten cümlelerdir. Bir kişiden duyulan rahatsızlığı kişinin kendisine söylemektir.
Hadi gelmedin, bari bir telefon etseydin.
Hani bana karşı dürüst olacaktın.
Yemekten bana niye ayırmadınız?
Bir yudum mutluluğu çok gördünüz bize.
Buraya geldi de hasta babasını ziyaret etmedi.
Her hafta sonu toplanıp kıra gidersiniz de beni çağırmazsınız.
İnsan, kendisine bunca emeği geçen insanı bir kere de olsa arayıp sorar.
Söz verip daha sonra da sözünü unutuyorsun.
Derste sürekli konuşup dersin akışını kesiyorsun.
Nedense beni davete çağırmadın.
Kendi görevini bana yaptırdığı için toplantıyı kaçırdık.
Bir gün olsun beni aradın mı, durumumu sordun mu?
20. KİNAYELİ SÖYLEYİŞ: Alaylı söyleyiştir. Bir gerçeği vurgulamak için sözün imalı olarak tam karşıt anlam verecek şekilde kullanılmasıdır.
Pazar tezgâhındaki malı beğenmeyip de gittiğinizde arkanızdan açılan ağızların iltifatını hiç duymayın.
Arkadaşınızın ciddiyeti derste sakız çiğnemesinden belli oluyor.
Bu adamın başarısına diyecek yok, baksanıza nasıl batırdı çalıştığı şirketi.
Eh, bu hızla gidersek okula belki yarın sabah varırız.
21. DOĞRUDAN ANLATIM: Bir başkasının sözlerini olduğu gibi aktarmaya doğrudan anlatım denir. Başkasına ait cümle genellikle tırnak içinde verilir.
Hasan “Ben başka insanlara benzemem.” dedi.
Arkadaşım “Bu kitapta zor sorular var.” diyor.
Napolyon, “imkânsız” aptalların sözlüğünde bulunur, diyerek insanın isterse her şeyi yapabileceğini belirtir.
Spiker “Hava sıcaklıkları bu hafta azalmaya başlayacak.” dedi.
22. DOLAYLI ANLATIM: Cümlede başkasına ait sözlerin biçimce değiştirilerek aktarılmasıdır.
Hasan, kendisinin başka insanlara benzemediğini söyledi.
Arkadaşım, bu kitapta zor soruların bulunduğunu ileri sürüyor.
Napolyon, ‘imkânsız’ın aptalların sözlüğünde bulunacağını ifade etmiş.
Spiker hava sıcaklıklarının düşeceğini belirtti.
İdare, deneme sınavı yapılacağını açıkladı.
23. HAYIFLANMA: Kişinin yapmadığı işten ya da kaçırdığı bir fırsattan dolayı üzüntü duymasıdır.
Keşke önceden bildirseydin bu durumu bize.
Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım?
Yaz göç ediyor, ne yazık, yine güz.
“Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız
Hatırası bile yabancı gelir
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da ayrıldı yollar bir bir
Gittikçe artıyor yalnızlığımız”
24. ÜSLUP (BİÇEM): Üslup sanatçının yazım tekniği, anlatım biçimidir.
Dili iyi ya da kötü kullanma, yabancı sözcük kullanıp kullanmama, cümleleri devrik ya da düz kurma, uzun veya kısa cümleyi tercih etme; akıcılık, yalınlık, duruluk, anlatımın sağlamlığı, kelime seçimindeki titizlik gibi kavramlar üslupla ilgilidir.
Yazıda içerik (konu) ayrı, üslup ayrıdır.
İçerik(konu) “Ne anlatılıyor ?” sorusunun cevabıdır.
Üslup ise “Nasıl anlatılıyor ?” sorusunun cevabıdır.
25. ÖZ ELEŞTİRİ: Yazarın kendini eleştirmesidir.
Başarısızlığımızın en önemli nedeni, yapıtlarımızı oluştururken kendimizi toplumdan soyutlamamızdır.
Geleneksel şiir anlayışımızdan bütünüyle bağımsız şiirler yazdığımdan, şiirlerim okur tarafından benimsenmedi.
O zamanlar, içinde bulunduğum koşulları değerlendiremediğim için çok yakınımda olan mutluluğu göremez, onu çok uzaklarda arardım.(1997-ÖSS)
26. ÖZGÜNLÜK: Yazarın kendi üslubunu oluşturması, kimseyi taklit etmemesi ve kimseye benzememesidir.
*Yazdıklarına damgasını vurmasıdır.
*Eserlerinde güçlü sanatçıların rüzgârlarının esmemesidir.
*Herkesten farklı şeyler söylemesidir.
*Apayrı bir hava oluşturmasıdır.
27. KANIKSAMA: Çok tekrarlamak yüzünden tepki vermez duruma gelmektir.
*Asla olmaz denilen şeylerin zamanla olabilir olması karşısında alışır hâle gelinmesidir. Bir çeşit kabullenme ve duyarsızlaşma durumudur.
“Burası Türkiye kardeşim, olur böyle şeyler.”
“Gevezelikleri bizi etkilemiyor artık.” cümlelerinde kanıksama anlamı vardır.
**Aşağıdaki cümleleri işittiğimizde biz kanıksıyoruz bu durumları.
Yaşlı, normal giyimli bir kadın, elinde poşet, pazar çöplerinin arasından işe yarayabilecek yiyecekleri seçiyor.
Yine bir kadın, çocuğu kucağında, gecekondusunun çatısına çıkmış, yıkıma gelen panzerlerle karşı karşıya, dehşet içerisinde...
“Esenler’de Katliam” diye başlıyor televizyondaki haber. Karısına kızıp tüm ailesini öldürmüş biri.
Yine bir genç Boğaz Köprüsü’nün parmaklıklarına tutunmuş, öfkeli ve çaresiz, bir şeyler bağırıyor, etrafına toplanan kalabalık seyrediyor: ha atladı ha atlayacak...
28. SAYIP DÖKME ANLAMI: Fr. Enumération (Söz sanatı terimi)
Bir işin türlü hâllerini, bir şeyin bütün parçalarını zihne çarpacak şekilde art arda sıralayıp söylemedir. (Eş görevli kelimeleri peş peşe sıralamaktır. )
“Bir mühendisi, bir şairi, bir doktoru, hatta ismini bile ömrünüzde işitmediğiniz herhangi bir mesleğe mensup birini, hiç anlamadığınız bir işten dolayı beğenir gibi olunuz, derhâl...” - Ahmet Haşim.
(2012 KPSS ) Her şeyi göze alanlar, aysız bir gece vakti yalnız kabı kacağı, tası tarağı, yatağı yorganı değil; ellerindeki nasırı, soludukları dağ kokusunu, içlerindeki sesleri, dedelerinin anlattıkları göç hikâyelerini, yaşayıp biriktirdikleri ne varsa güçleri yettiğince yüklediler kamyona. Ama kamyona yüklediklerinden daha çoktu geride bıraktıkları. İnsan ne kadarını sırtlanıp nereye kadar sürükleyebilirdi ki çocukluk vatanını?
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Değişik duyulara seslenen ayrıntılardan yararlanılmıştır.
B) Sayıp dökmelere yer verilmiştir.
C) Karşılaştırmaya başvurulmuştur.
D) Öyküleyici anlatım yeğlenmiştir.
E) Kişileştirme yapılmıştır. CEVAP: E
(2011 LYS) İstanbul’un İstiklal Caddesi. Eski adıyla “Cadde-i Kebir” yani “Büyük Cadde”. Ortasında tramvay yolu, cadde boyunca dizili dükkânlar, pasajlar, sinemalar, hanlar. İstiklal Caddesi’ne paralel olarak uzanan Beyoğlu'nun arka sokakları… Niye “arka sokaklar” diye biliniyor? Ne bileyim, belki de itilmişleri, kakılmışları barındırdığı için böyle anılıyor. İşte eskicilerle, antikacılarla, film şirketlerine kostüm, aksesuar kiralayan dükkânlarla dolu bir han. Artistler, figüranlar sık sık gelir giderlerdi bu dükkânlara. Hanın çaycısı, artistlerin çoğundan imzalı fotoğraf almış, çay ocağının derme çatma panosuna asmıştı.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Soyutlamaya başvurulmuştur.
B) Eksiltili cümleler kullanılmıştır.
C) İkilemeden yararlanılmıştır.
D) Sayıp dökmelere yer verilmiştir.
E) Yalın bir dil kullanılmıştır. CEVAP: A
(2012 LYS TÜRKÇE)15. Masmavi suları, dipdiri palamudu, lüferi ve levreği olan bir ülkede, elbet deniz de Orhan Veli gibi bir şair de çıkacak karşına; sakın şaşırma! Üç yanı denizle çevrili bu ülkede, şaşıracaksan sandalla denize açılıp da oltayla balık tutma zevkini tatmamış birini görünce şaşır.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Eksiltili cümle kullanılmıştır.
B) Senli benli bir havası vardır.
C) Sayıp dökmelerden yararlanılmıştır.
D) Pekiştirmeli sözcüklere yer verilmiştir.
E) Öznellik söz konusudur. CEVAP: A
29. YİNELEME: Anlatımın etkisini güçlendirmek için bir sözcüğü ya da sözcük grubunu art arda tekrarlamaya tekrir denir.
Tekrir sanatı, eğer, soru anlamı taşıyan sözcüklerle yapılırsa istifham, ünlemlerle yapılırsa nida adını alır. Örnekler:
Hadi uyan,
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın,
İlkyazlar sıcağı biriksin.
Yoksul olsan da uyan,
Garip olsan da uyan,
Mademki güzelsin, güzeli yaşatmak için,
Mademki iyisin, iyiliği yaşatmak için,
Mademki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
*********
Sular gene o sular, kıyı gene o kıyı...
Gene çamlar dinliyor uzaktan bir şarkıyı .
*********
Bir candır bu, bir andır bu.
Giden gelmez, bir handır bu.
Dağ taş değil, insandır bu.
Gelsen de bir gelmesen de.
*********
Akşam yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam
30. SESSEL YİNELEME: Kelime sonunda harflerin (eklerin) tekrar edilmesidir.
Sesleriyle, renkleriyle, bakışlarıyla…
Nehrin suları baharda coş(ar) ve bazen yatağına sığmaz, taş(ar) ama yazın durul(ur),dingin ak(ar). Bereketli ovaların toprağı onun sularıyla coş(ar).Suyunu içir(ir), insanları serinlet(ir) ve elektrik ol(ur),kenti aydınlat(ır).
Dostları ilə paylaş: |