110 - Müşteki İbrahim DİRİCANLI 24/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1985 yılında evlendiğini, evlenme cüzdanında ve nüfus cüzdanında eşinin eşarplı olarak görüldüğünü, 1995 yılından sonra inanç ve sosyal yaşantıya müdahale başladığını, Deniz Kuvvetleri Donanma Komutanlığı bünyesinde kendilerinin daha vatansever olduklarını iddia eden grubun irticanın PKK'dan daha tehlikeli olduğu konusunda sürekli seminerler düzenlediklerini, dini inanç ve değerlere saygı gösteren kişilerin sürekli baskı altında tutulduğunu, kendisinin görev yaptığı Gölcük Deniz Hastanesine eşi ve çocuklarının muayene için gelemediklerini, çok acil durumlarda ambulansla götürdüğünü, Mayıs 1999 da komşusu ve arkadaşının amca çocuğu Hava Üsteğmen İsmail DEMİRCAN'ın Kabar Dağında şehit edildiğini, ailesinin bando ve slogan istemediğinden dini gerekçelerle defin istediğinden irticacı olarak adledildiğini, onun cenazesinde ve ailesinin yanında bulunmasından sonra evine takip için bilmediği kişilerin sosyal yaşam yapısını komşulardan sorduklarını, Temmuz 1999 da izne ayrıldığını, 08 Ağustosta göreve başladığını, 17 Ağustosta Gölcük depremini yaşadığını, 28 Kasım 1999 tarihinde Amiral lojmanlarında kalorifer dairesinde intihar eden bir işçinin Donanma Savcısı ile birlikte ölü muayenesinin yapılarak Adli Tıp'a gönderildiğini, patoloji teknisyeni olması nedeniyle ölü muayenesine katıldığını, ihraç nedeninin disiplinsizlik değil tamamen Batı Çalışma Grubunun bir çalışması olduğu kanaatinde olduğunu, buna gerekçe olarak ilişiğinin kesildiği tarihte 1. ve 2. sicil amirleri Deniz Tabip Kıdemli Yüzbaşı A. Ş. Deniz Tabip Yarbay O. T.'nın sözlü olarak ifade ettiklerini, 1. sicil amiri Deniz Tabip Kıdemli Yüzbaşı Alptekin'in muayenehanesine giderek sicilinin bozulması telkininde bulunan Sağlık Yüzbaşı T. Y. ile yanında bulunan 2 binbaşının "sen bunu kabul etmezsen biz tutanak yazarız" dediklerini A. isimli Yüzbaşıdan öğrendiğini, başta Yüksek Askeri Şura görevlileri ile tutanak tutan askeri görevliler hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (113 klasör, sayfa 220-221)
Yüksek Askeri Şuraya Sevk yazısında belirtilen "Refah Partisi (Fazilet Partisi)'nin ideolojileri yönünde propaganda yaptığı, nakşibendi şeyhlerinden Reşit EROL'u ziyaret etmek için Adıyaman'a gittiği, Raşit EROL grubu Nakşibendi tarikatına mensup şahıslarla irtibatlı olduğu, mevcut düzeni yerici konuşmalar yaptığı, Silahlı Kuvvetlerin laik düşünce yapısının zaman zaman dini duygularını baskıladığını ifade ettiği, izinli olarak Alaca/Çorum'da bulunduğu dönemlerde PKK'yı övücü konuşmalar yaptığı, Alaca İlçesine bağlı Kürt-Alevi ve Kürt-Sünni köyleri hakkında araştırmalar yaptığı, bu nedenlerle tutum ve davranışları ile yasa dışı görüşleri benimseyip bu faaliyetlerde bulunduğu, düzenlenen sosyal toplantılara iştirak etmediği, eşinin siyasal islamın simgesi olan tesettür kıyafeti kullandığı ve aile bilgi formunu 'bizi fişleyecekler' diyerek doldurmak istemediği, aile planlamasına ve kadınların çalışmasına karşı olduğu, çevresinde başörtüsünün serbest olması gerektiği ve içkinin haram olduğu şeklinde konuşmalar yaptığı, türban konusunda alınan önlemleri eleştirici konuşmalar yaptığı" şeklindeki iddialarda müştekinin suç olarak değerlendirilebilecek bir faaliyetinin ortaya konamadığı, ileri sürülen iddiaların askerlik görevi dışında, suç teşkil etmeyen, toplum içerisindeki özel yaşamı konusundaki tercihleri ile ilgili olduğu, bunların ne şekilde askerlikle ilgili disiplinsizlik oluşturduğunun açıklanamadığı halde TSK’dan atılmasına gerekçe yapıldığı, "tutum ve davranışları ile yasa dışı görüşleri benimseyip bu faaliyetlerde bulunduğu, PKK'yı övücü konuşmalar yaptığı" iddiaları ile ilgili ise hiçbir belge ve bilgi bulunmadığı, doğruluğunda suç olarak değerlendirilebilecek bu şekildeki iddialarla ilgili hiçbir adli soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olmasının iddiaların gerçek dışı olduğu kanaatine götürdüğü anlaşılmaktadır. (113 Klasör, sayfa 206)
111 - Müşteki Osman SUKÜT 24/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılabilecek bir darbe ve ihtilalde kendilerine karşı koyacakları ya da engelleyebilecekleri düşüncesiyle eşinin başörtülü olması nedeniyle dindar olduğu düşüncesinden hareket ederek eşinin çağdaşlığa aykırı kıyafet giydiğinden bahisle kendisine baskı uygulayıp savunma alıp oda hapsi verildiğini, birden fazla verilen disiplin cezaları sonucu Askeri Şurada 1999 da görevine son vermeye neden olan tutanakları ve disiplin cezalarını uygulayan komutanlar Tank Kurmay Yarbay M. S., Tank Kurmay Yarbay İ. Ü. hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (113 Klasör, sayfa 215)
Müştekinin şikâyet dilekçesi ekinde sunmuş olduğu belgelerin incelenmesinde, 10 Kasım 1998 tarihinde Tabur Komutanı İ. Ü. tarafından takdir belgesi ile ödüllendirildiği anlaşılmıştır. (63. klasör, sayfa 43)
112 - Müşteki Abdullah KAPLAN 24/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Batı Çalışma Grubunun faaliyetlerine katılmadığı, kurumsal vazife dışında hiçbir vazifeyi kabul etmediği ve örgütün yasa dışı faaliyetlerini engelleyeceği düşüncesiyle namaz kılması, eşinin başörtülü olması nedeniyle Birlik Komutanının kendisini çağırdığını, Albay M. K'nın odasına çağırdığını, "sen Türk Silahlı Kuvvetlerine mi kafa tutuyorsun, eşini çağdaş bir kıyafete büründürüp karşıma getireceksin" diye emir verdiğini, kendisinin de eşinin devlet memuru olmadığını, askeri bir görevinin de bulunmadığını, verilen emrin kanunsuz bir emir olduğunu ifade ettiğini, bunun üzerine "senin defterini dürer kaydını silerim" şeklinde tehdit ettiğini, hakkında Batı Çalışma Grubu elemanları tarafından düzmece istihbarat raporları tanzim edildiğini, sicilini bozmak amacıyla çeşitli uydurma cezalar verildiğini, 1999 Yüksek Askeri Şura ile görevine irticai faaliyetten dolayı son verildiğini, bu raporları tutan Genelkurmaya gönderen ve Yüksek Askeri Şurada hakkında karar veren ilgili komutanlar hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (113 Klasör, sayfa 399-400)
Müştekinin şikâyet dilekçesi ekinde sunmuş olduğu belgelerin incelenmesinde 13/07/1998 tarihinde takdir belgesi ile ödüllendirildiği,
İmza kısmı ve bazı bölümleri kapatılmış istihbarat raporu başlıklı belgede müşteki hakkında " irticai nakşibendi tarikatı nurculuk kolu Fethullah GÜLEN grubu mensubu olması, tutum ve davranışlarıyla yasa dışı irticai görüşleri benimsemesi, ikaz edilmesine rağmen bu tutumunu ısrarla sürdürmesi" şeklinde ifadelere yer verildiği,
Yine müşteki hakkındaki imza bölümü ve bazı bölümleri kapatılmış Yüksek Askeri Şuraya sevk yazısında " Fethullah GÜLEN nurcu grubu mensubu olduğu, ikaz edilmesine rağmen bu tutumunu ısrarla sürdürdüğü, bu nedenlerle tutum ve davranışlarıyla yasa dışı görüşleri benimseyip bu faaliyetlerde bulunduğu, disiplinsiz davranışından dolayı; 10.09.1998 tarihinde 3 gün oda hapsi cezası ile tecziye edildiği görülmüştür... disiplinsiz davranışından dolayı 22/11/1997 tarihinde 7 gün oda hapsi cezası ile tecziye edildiği görülmüştür" şeklinde ifadelere yer verildiği anlaşılmıştır. (63. klasör, sayfa 6-8)
Yüksek Askeri Şuraya Sevk yazısında belirtilen "sakıncalı sağ personel kategorisinde olduğu, Hizbullah örgütü Menzil grubu mensubu olduğu, örgütün görüşlerini yaşam tarzı olarak benimsediği ve aile fertlerini de aynı biçimde örgütlediği, çevresinde aynı görüşü benimseyen erbaş ve erleri seçme temayülünde olduğu ve beraberinde bulunan erleri örgütlediği, örgütlediği erbaş ve erler vasıtası ile birlik dışında sivil şahıslarla temasını sürdürdüğü, Aralık 1995 Y.A.Ş. Kararı ile T.S.K.'nden ilişiği kesilen Hizbullah örgütü Menzil grubu mensubu (E) P.Yzb. Kadir UĞURLU ile ilişkisini devam ettirdiği, çeşitli zamanlarda mesai saatleri içerisinde camide namaz kılmak bahanesiyle izin talebinde bulunduğu, ancak camide namaz kılmak amacı ile izin taleplerinin örgütsel buluşmaya yönelik olduğu, ders dokümanı hazırlamamak suçundan 22.10.1993 tarihinde 1 gün göz hapsi cezası, izinsiz er görevlendirmek suçundan 22.4.1996 tarihinde 1 gün göz hapsi cezası, disiplinsizlik suçundan Tugay K.lığınca 14.6.1996 tarihinde tevbih cezası, Kolordu Komutanı ve Ordu Komutanının 'Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun değildir' şeklindeki sicil üstlerinin kanaatlerine katıldıklarına dair yazıların bulunduğu," şeklindeki iddialardan bir kısmında müştekinin suç olarak değerlendirilebilecek bir faaliyetinin ortaya konamadığı, ileri sürülen iddiaların askerlik görevi dışında, suç teşkil etmeyen, toplum içerisindeki özel yaşamı konusundaki tercihleri ile ilgili olduğu, bunların ne şekilde askerlikle ilgili disiplinsizlik oluşturduğunun açıklanamadığı halde TSK’dan atılmasına gerekçe yapıldığı, "Hizbullah örgütü Menzil grubu mensubu olduğu, Hizbullah örgütü Menzil grubu mensubu (E) P.Yzb. Kadir UĞURLU ile ilişkisinin devam ettiği" iddiaları ile ilgili ise hiçbir belge ve bilgi bulunmadığı, müştekinin yasa dışı suç örgütü ya da terör örgütü adına faaliyet gösterdiğine dair delil bulunuyorsa suç olarak değerlendirilebilecek bu şekildeki iddialarla ilgili hiçbir adli soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olmasının iddiaların gerçek dışı olduğu kanaatine götürdüğü anlaşılmaktadır. (113. klasör, sayfa 402)
113 - Müşteki Tansel Cavit KULAK 25/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Deniz Subayı olduğunu, Harp Okulundan beri namaz kılan ve orucunu tutan biri olduğunu, en doğal hakkı olan ibadetlerini herhangi bir siyasi kaygı taşımadan özgür iradesiyle kimseden gizlemeden yaptığını, TCG Taşkızak Gemisinde yapmış olduğu başarılı görevler nedeniyle Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından üstün hizmet ödülü ile ödüllendirildiğini, ancak gemide bulunan BÇG grubunun bir üyesi olduğunu tahmin ettiği astsubay tarafından başlatılan karalama kampanyası ile basit bir el yazısı kullanılarak sakıncalı ve şüpheli personel grubuna alındığını, o dönemde gemide başçarkçı olan Yüzbaşı Z. A. tarafından Zaman Gazetesi okuduğunun belirtildiğini, bir Deniz Subayı olarak her türlü gazeteyi okuma hakkının tartışmasız bir gerçek olduğunu, söz konusu gemide yapmış olduğu başarılı çalışmalar nedeniyle ve lojistik destek gemileri komodorunun şahsını bizzat tanıması nedeniyle bu oyunun bozulduğunu, o dönem hakkında başka bir işlem yapılmadığını, ancak sonra tayin olduğu BCG Samsun gemisinde söz konusu oyunun tekrar devreye sokulduğunun, bunu bizzat eski komodorunun kendisini odasına çağırarak söylediğini ve dikkatli olması gerektiğini tembihlediğini, gemideki komutanının bizzat evine geldiğini, eşinin tesettürlü olup olmadığını kontrol ettiğini, tesettürlü olduğunu görünce "sen başarılı bir deniz subayısın, senin gibi subaylara ordunun ihtiyacı var hiçbir şey yapamıyorsan, eşine peruk tak orduda kal" diyerek kendini ikna ettiğini, kendisinin ve eşinin yaşam tarzlarının araştırıldığını,
Aynı dönemde eşinin eski işyerine gidilerek kendisinin Moskova'ya görevli olarak gönderileceğinin söylenerek güvenilir biri olup olmadığının sorulduğunu, eşinin eski patronunun da güvenilir, dindar, vatansever biri olduğunu söylediğini, hatta 5 vakit namaz kıldığı, anne ve babasının da dindar olduğunun teyid edildiğini, aynı dönemde babasının evinin karşısındaki bakkala gidilerek babasının evi gösterilip akşamları bu evde içki içilip havaya ateş edildiğinin söylendiğini, komşusu bakkalın da savunma içgüdüsü ile anne ve babasının dindar olduğunun tespit edildiğini, Batı Çalışma Grubunun bu oyunlarla elde edemediği bilgi ve belgeleri daha sonra aynı grup üyesi olan diğer subay ve astsubaylar tarafından sanki ispat edilmiş ve delillendirilmiş suç unsurları gibi gösterilerek hakkında ayırma işleminin yapıldığını,
8 yıllık meslek hayatının her yılında takdir ve üstün nitelik belgesi almış, bunun karşılığında bir tek savunması bile bulunmayan bir subayın düzmece belgelerle YAŞ kararı ile ayrılmasının sağlandığını, TCY Samsun gemisinde başarılı çalışmalar yürüttüğünü, gemi komutanının kendisini tanıması ve Deniz Kuvvetlerinde kalmasının faydalı olmasını düşünmesi nedeniyle gemiye başka bir gemi komutanı atadığını, yeni atanan gemi komutanı Murat Yüzbaşının kendisine "bana bak başçarkçı senin dünyanın en iyi başçarkçı olman beni ilgilendirmiyor, sk.cen, içki içecen o zaman iyi adam olursun, öbür türlü seni bu bahriyede yaşatmam" dediğini, gemi komutanının çoğu zaman gemiye geceleri zil zurna sarhoş gelip bütün mürettebatı kaldırıp hakaret ettiğini, geminin bütün imkânlarını kendisi ve karısının emirlerine seferber eden BÇG üyesi bir şahsiyet olduğunu, bu gemide festival nedeniyle gittikleri Karadeniz Ereğli Limanındayken hakkında ayırma mesajlarının gelmeye başladığını, o dönemde Yunanistan ile aramızda çıkan Saros Körfezi krizi nedeniyle ayırma işleminin yapılmadığını, geminin kırmızı alarmla Ege'ye doğru yola çıktığını, ancak kriz sona erince gece saat:02:00'da Gölcük Limanına geri döndüğünü, limana döndüklerinde kapıda bekleyen 2 inzibatın eşliğinde mayın filosu karargâhına götürülerek hakkında YAŞ kararının tebliğ edildiğini, askeri kimlik ve sağlık karnesinin tutanakla teslim alındığını, filo başçarkçısının kararı tebliğ ederken üzgün olduğunu, durumun kendisi ile ilgili olmadığını, bir tek kendisinin gemisi denizdeyken rahat uyuduğunu ve elinden bir şey gelmediğini söylediğini, o dönemde BÇG üyesi olduğu duyumlarını aldığı şahıslar ve olayın başını çeken Çevik BİR olmak üzere diğer ayrılma kararına imza atan subaylardan askeri vesayet altında kalıp delilleri istememe acziyetinde bulunan dönemin Savunma Bakanı İ. S. ve dönemin Başbakanından ve bütün bu olaylara çanak tutan dönemin Cumhurbaşkanından şikâyetçi olduğunu, kesinlikle uzlaşmak istemediğini belirtmiştir. (113 Klasör, sayfa 225-227)
114 - Müşteki Mehmet KOÇULU 26/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1998 yılında Sinop İl Jandarma Komutanlığına atandığını, burada 21 gün görev yaptıktan sonra Alay Komutanı M. Ç’nin kendisini denetlemeye geldiğini, bir olağan denetleme olmadığını, sadece kendisine yönelik olduğunu, eşinin başörtülü olduğunu, M. Ç’nin kendisine hitaben "sana emir veriyorum, eşinin başörtüsünü açtıracaksın" dediğini, kendisinin de "sayın komutanım bana hizmete dair olmayan kanunsuz emir veremezsiniz" dediğini, onun da "senin dünyadan haberin yok, çok cahil bir uzman çavuşsun, 1997 de 28 Şubat kararları alındı, bunun içerisinde hükümetin Başbakanı olan ERBAKAN'ın partisini kapattırdık" dediğini, kendisinin de asker olduğunu siyasetle ilişkisinin olmadığını, görevini yaptığını söylediğini, hiddetle ayağa kalkarak İç Hizmet Kanununun 35. maddesini kendisine okuttuğunu, eşinin başörtüsünün açılması konusunda yazılı emir verilmesini istediğini, ancak onun da kendisine verilen emrin de yazılı olmadığını, yazılı emir veremeyeceğini söylediğini, ardından teğmen E. S.'yi içeri çağırdığını, kendisini kastederek "bu herif kafayı yemiş, elini kolunu bağlayıp içeri atın" diye emir verdiğini, teğmenin de kendisini alarak Sinop İl Jandarma Komutanlığının bodrum katında bulunan nezarethaneye kapattığını, 38 gün burada kaldığını, buraya tıkılırken itilerek götürüldüğünü, kendisinin bunu fiziki işkence olarak algıladığını, ayrıca diğer meslektaşlarından da vebalı muamelesi gördüğünü, yani hem maddi hem manevi işkence gördüğünü, yıprandığını, mesleğini ve itibarını kaybettiğini, bu sebeplerle 28 Şubat kararlarını uygulayanlar hakkında, M. Ç. ve Karakol Komutanı Astsubay Z. G. ile E. S. hakkında haksız yere hakkında sicil düzenlemek suretiyle, meslekten atılmasına sebep oldukları için, 38 gün özgürlüğünden yoksun bırakılması nedeniyle şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (113 Klasör, sayfa 264)
Müştekinin Genelkurmay Başkanlığında bulunan şahsi dosyasından temin edilen belgelerin incelenmesinde, TSK'dan ayırma işlemine karşı Askeri Yüksek İdare Mahmekesinde açmış olduğu davanın mahkemenin 28 Aralık 1999 tarihli 1999/502-1303 Esas karar sayılı kararı ile reddedildiği,
24 Eylül 1998 tarihinde kimlik kartı, sağlık cüzdanı ve personel bilgi formlarındaki personel ve eşinin kıyafetleri, ayrıca çağdaş olmayan inkılap kanunlarına aykırı siyasi veya dini bir akım ve ideoloji belirleyen kılık ve kıyafette olmaması Atatürk İlke ve İnkılaplarına aykırı davranmaması konusunda ayrıntılı bilgi ve emir verildiği, bu emri yerine getirmediği, askeri konuları bilmesi gereken prensibine uymayarak sivil kişi ve kurumlara konunun saptırılarak aktarıldığı iddiasıyla 21 gün oda hapsi cezasıyla cezalandırıldığı, 07/10/1998 tarihinde 3 gün oda hapsi cezası ile cezalandırıldığı, 28 Ekim 1998 tarihli gizli tebligat konulu yazıda müştekinin çalışma, tutum ve davranışları dolayısıyla uyarıldığı, uyarı yazısında hangi tutum ve davranışlarından dolayı uyarıldığının net olarak anlaşılamadığı, 05/11/1998 tarihinde 7 gün oda hapsi cezası ile cezalandırıldığı, 04 Nisan 1996 tarihinde 7 gün görev yerini terketmeme cezası ile cezalandırıldığı, 23/09/1998 tarihinde 7 gün oda hapsi cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmıştır. (113 Klasör, sayfa 237-260)
115 - Müşteki Ahmet HÜSÜK 25/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Dönemin 21. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı Özel Harekât Grup Komutanı C. Ç., Birlik Komutanı G. Ş. ve Tim Komutanı M. K.'nın birlik içerisinde emirlerindeki bir çok personeli gerek istifaya zorlama yoluyla gerekse disiplin tutanakları tutma yoluyla TSK'dan uzaklaştırmak için kanuni kılıflarla atılma işlemlerinin hazırlığını yaptıklarını, o dönemde başarılı, disiplinli, takdir belgesi verilen örnek personellerden birisi olduğunu, bu olaylardan sonra ilişiğinin kesildiğini ve usulsüz bir şekilde yargılama olmadan TSK'dan ihraç edildiğini, daha sonrasında yüksek tansiyon hastası olan annesinin beyin kanaması geçirdiğini, tüm bu nedenlerden dolayı bahsettiği kişilerden davacı ve şikâyetçi olduğunu belirttiği, 03/05/2012 tarihli dilekçesinde ise, 26/08/1996-30/09/1998 tarihleri arasında TSK'da görev yaptığını, 1996,1997,1998 yılları arasında sürdürülen yurt içi ve sınır ötesi yapılan bütün operasyonlara katıldığını, bu görevlerden başarı ve takdir belgesinin bulunduğunu, 1998 yılı kış aylarında çıktığı terör operasyonlarından birinde çatışma sırasında üzerindeki sırt çantası ve çelik yeleğin ağırlığından dolayı dik ve kayalık tepeden aşağıya yuvarlandığını, Ankara GATA ortopedi ve spor hekimliğince 2 ay süre ile doktor gözetiminde egzersiz yapması ve ağır sportif faaliyetlerden kaçınması konusunda rapor verildiğini, ileriki tarihte de M.R filmi çekimi ve kontrol için çağırıldığını, birliğine döndüğünde M. K.'nın hastanenin sahte ve asılsız rapor düzenlediğini iddia ederek rapora itibar etmediğini, Özel Harekât Grup Komutanlığına yeni atanmış olan Birlik Komutanı G. Ş.'yi yönlendirerek kendisine karşı hissi ve yanlış kararlar almasına neden olduğunu,
Raporlu olduğu süre içerisinde rahatsızlığı devam ederken Birlik Komutanı tarafından operasyona götürüldüğünü, bacaklarındaki rahatsızlığın devam ettiği ve arttığı için sarp engebeli arazide yürüyemediğini, birliğin arkasında kaldığını, korucuların sırt çantasını ve mühimmatlarını alıp koluna girmesiyle yürüyebildiğini, M.R çekim ve kontrolü için gönderilmediğini, operasyona gidemediği için Birlik Komutanının teklifi ile Özel Harekât Grup Komutanı C. Ç.'nin kendisine 14 gün oda hapsi cezası verdiğini, oysa kendisinin operasyondan sakatlandığını, bu hal ve davranışın Birlik ve Tim Komutanı tarafından yalancılık ve sahte rapor olarak değerlendirilerek diğer cezanın bitiminde 7 gün daha oda hapsi cezası verildiğini, devamında da operasyon dönüşlerinde çantasında bulunan dürbününün objektif kısmında hafif bir toz bulunması nedeniyle 5 gün daha oda hapsi cezası verildiğini, başka bir gün hazır kıta nöbetindeyken Tim Komutanının kendisini askeri araçla şahsi işi için birlik dışına gönderdiğini, ertesi gün de hazır kıta nöbetini terketti diye 7 gün oda hapsi cezası verdiğini, 1 yıl içinde 30 günü aşan hürriyeti bağlayıcı cezanın yaptırımının sözleşmenin feshini gerektirdiğini, keyfi cezalarla bu süreyi tamamladıklarını belirtmiştir. (113 Klasör, sayfa 271-281)
Müştekinin dilekçesi ekinde sunmuş olduğu belgelerin incelenmesinde 16 Ağustos 1997 tarihinde Jandarma Asayiş Komutanı A. T. tarafından takdir belgesi, 31/12/1997 tarihinde 2. Brl.Komutanı G. Ş. tarafından takdir belgesi, 26/06/1997 tarihinde Özel Hr.Gr. Komutanvekili E. Y. tarafından takdir belgesi ile ödüllendirildiği anlaşılmıştır. (113 Klasör, sayfa 268-270)
116 - Müşteki İsmail KAPLAN 08/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
2000 yılı Ağustos ayında kâğıt üzerinde disiplinsizlik olarak belirtilen gerekçe ile TSK'dan ilişiğinin kesildiğini, soyut ve delillere dayanmayan bir gerekçe ile ordudan atıldığını, sonrasında çok mağdur olduğunu, 1997 yılından itibaren tüm TSK'da olduğu gibi o tarihte görevli olduğu Kıbrıs'taki TSK mensuplarına da meslekle ilgisi olmayan tamamen özel hayatla ilgili bilgi toplama sonrasında uyarma gibi işlemlere başlandığını, somut olarak yaşadığı bir olayda Kıbrıs'ta görev yaptığı askeri birliğe Genelkurmay 2. Başkanı Çevik BİR'in denetlemeye geldiğini, denetlemeleri sorunsuz atlattıklarını, ancak denetlemenin yapıldığı tank atış alanında bütün personeli toplattığını, subay, astsubay sıra ile aile eş ve özellikle eşlerin başörtülü olup olmadığı konusunda sorular yönelttiğini, buna benzer uygulamaların alt düzey komutanlar tarafından da yapılmaya başlandığını, kendisine bu kapsamda 28. Zırhlı Alay Komutanı Albay tarafından tebligat yapıldığını, tebligat içerisinde bir kısım subay ve astsubay eşlerinin siyasal ideoloji simgesi olan başörtüsünü taktıkları bunun TSK'nın ideolojisine aykırılık teşkil ettiği, kendisi ve eşinin kışla içi ve dışı davranışlarının izlendiğini, bundan sonra bu davranışların devam ettirilmesi halinde hakkında yasal işlem yapılacağının belirtildiğini, aynı Alay Komutanının 14 rütbeli personeli toplayarak sözlü olarak da beyanlarını tekrarladığını, özetle artık eşlerini başörtülü görmek istemediğini, gördüğü takdirde kendilerini rezil edeceği yönünde sözler söylediğini,
Bir çok arkadaşının eşlerinin başlarını açtırmak zorunda kaldıklarını, ancak kendisi ve 3 arkadaşının buna riayet etmediklerini, Gaziantep'e tayininin çıktığını, burada 3 yıl görev yaptıktan sonra 2000 yılı Ağustos şurası ile ilişiğinin kesildiğini, o tarihlerde TSK'nın mevcut hiyerarşisi dışında Batı Çalışma Grubu adı altında paralel bir örgütlenme oluşturulduğunu, kendisinin görev yaptığı birliklerde normalin dışında anlattığı ekipler tarafından yürütülen bir istihbarat faaliyetinin bulunduğunu, bunların 28 Şubat 1997 yılında post modern darbe ile sonuçlandığını, mağdur edildiğini belirtmiştir. (113 Klasör, sayfa 300-301)
Müştekinin sunmuş olduğu 28. Zh.A. Komutanı M. K. B. imzalı 07 Haziran 1997 tarihli gizli tebligat konulu belgede müştekiye hitaben "son yıllarda bir kısım Sb. ve Astsb.ları kadın giysisi konusunu dinsel grupların belirleyicisi ve hatta siyasal idelojilerinin simgesi olarak kullandıkları gözlenmektedir. Eşinizin giysileri ve kendisi gibi olanlarla grup halinde hareketi dikkat çekmektedir. Atatürk ordusu mensubu bir astsubayın çağdaşlık, bilimsellik ve akılcılığı rehber edinmesi gerektiği açıktır. En yakınınız olan eşinizin tavırları, sizin ideolojiniz konusunda da kuşku yaratmaktadır. Gerek mesleki gerek özel yaşamınızda, eşiniz gibi ilkel giysili bir takım kişi ve grupların size yaklaşımlarını ideolojik olacağını bilin ve dikkatli davranın. Sizin ve ailenizin kışla içi ve kışla dışı tavır ve davranışlarınız tarafımdan izlenmektedir. Konuya ilişkin emir ve görüşlerimi sizinle yaptığım toplantıda söyledim. Bundan sonraki tavır ve davranışlarınızla kuşkularıma son vermediğiniz takdirde hakkınızda yasal işlemin yapılacağının bilinmesini rica ederim." denildiği anlaşılmıştır. (113 Klasör, sayfa 299)
117 - Müşteki Hilmi YÜKSEL 02/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
14 Ağustos 2002 tarihinde Yüksek Askeri Şura kararı ile disiplinsizlik nedeniyle ordudan ihraç edildiğini, ihraç edildiği tarihte Piyade Astsubay olarak görev yaptığını, her ne kadar disiplinsizlik olarak gösterilse de altında yatan nedenin irticai faaliyetlerde bulunduğu iddiası olduğunu, herhangi bir yargı kararına dayanmaksızın ihraç edildiğini, bu nedenlerle dönemin Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Başbakan Yardımcıları, Cumhurbaşkanından şikâyetçi olduğunu belirttiği,
04/07/2012 tarihli dilekçesinde de 1. P.Tug.3.P.Tb.Muh.Vs.Bl. Kandıra Kışlasına tayin olduktan sonra 1998 yılı Ekim ayı itibariyle eş fotoğrafı verme, komutan eşlerinin düzenlediği çay partilerine eşini özellikle çağırma, askeri gazinoda düzenlenen eğlencelere katılma zorunlulukları dayatma, şeklinde üzerine gelinmeye başlandığını, bölük komutanı Yüzbaşı M. A. tarafından şahsına kasıtlı psikolojik taciz uygulandığını, sürekli tahrik edildiğini, şahsın "askeri hastanelerden faydalanan eşleriniz de askerdir, emirlerime uyacak, Silahlı Kuvvetlerde bir personeli karalamak ve harcamak çok kolaydır" şeklindeki sözlerle tahrik ettiğini, vermediği emirleri yapmadığını iddia edip cezalar verdiğini, diğer personelden daha fazla mesai uygulayarak kasıtlı olarak görevini zorlaştırdığını, disiplinsiz gösterip sicilinin bozulmasını sağlamaya çalıştığını, diğer personele de benzer uygulamalar yapan bu şahıs hakkında şikâyet dilekçeleri verdiğini, o dönemki 15.Kor.K. H. T.'nin şahsına özel gönderdiği ordudan ilişiğinin kesilmesi için gerekli işlemlerin başlatılmasına dair emir sonrası şahsına karşı davacısı olmayan üste fiili taarruz ve verilmeyen eş fotoğrafı konusunda emre itaatsizlikte ısrar suçlarından davalar açıldığını, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ve beraat kararları aldığını,
Dostları ilə paylaş: |