T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə16/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   47

4. Tanrı’nın Birliği


Daha önce belirttiğimiz gibi, Alevilikteki üçlü ile Hıristiyanlıktaki “üçleme” inancı arasında bir ilişkinin olmadığına tevhit anlayışı da işaret etmektedir. Tevhit; Allah’ı birlemek demektir ve “lâ ilâhe illallâh/ Allah’tan başka ilah yoktur” cümlesinde açıklandığı şekilde, ondan başka hiçbir ilah tanımamaktır. Alevilik teolojisindeki üç sünnetten birincisi, dilden birleme/tevhit kelimesini bırakmamaktır.290 Hacı Bektaş’ın, besmelenin yorumunu yaptığı eserinde de, birleme cümlesinin anlam ve önemi açıklanmaktadır.291 Tevhidin farzlar içerisinde değil de sünnetler içerisinde yer alması, sünnet ve farz kavramlarının hukuksal olarak ifade ettiği Hz. Muhammed’in söz, fiil ve onamalarına dayanan veya Allah’ın kesin olarak emrettiği şeyler anlamında olmayıp; lügat olarak ifade ettikleri bir şeyi adet haline getirmek ve bir şeyin zorunluluk ifade etmesi anlamındadır. Dolayısıyla Allah’ı birlemenin sünnetler içerisinde yer alması, onu anmanın bir davranış olarak benimsenmesi anlamındadır. Birlik sıfatının karşıtı olarak çokluk yer aldığından, birden çok ilah kabul etmek veya bazı tanrısal filleri Allah dışındaki varlıklara vermek, şirk olarak isimlendirilmektedir.

Tanrı’nın birliğini konu alan İhlas suresi, pek çok Alevi ereninin nefeslerinde ve buyruklarda konu edinilmektedir.292 İhlas suresi, ana tema olarak Tanrı’nın birliğini konu aldığından, bu surenin Tevhit suresi olarak isimlendirilmesi, bu temayı ifade etmesi açısından daha uygun olur. Allah’ın niteliklerinin yer aldığı İhlas suresinde, onun birliği, diğer niteliklerinden önce açıklanmış, diğer nitelikler, birlik niteliğini pekiştirici olarak sunulmuştur. Bu surede, bilinmeyen bir varlığa işaret etmek için kullanılan “O” adılı293 ile Allah’a işaret edilmiş ve onun tek/bir olduğu belirtilmiştir. “O”’nun daha belirgin bir açılımı olarak, O’ndan başka bir varlığa isim olarak verilmeyen “Allah” olduğu belirtilmiş, Allah’ın da hiçbir şeye ihtiyaç duymayan dolgun bir kaya/samed olduğu vurgulanmıştır. Başka bir şeye ihtiyaç duymak, ihtiyaç duyulan başka varlık ile birlikte birlik bozulmakta ve çokluk oluşmaktadır. Doğurma ve doğrulma, kendisi için üremenin gerekli olduğu canlı varlıklar için geçerli olduğundan, üreme ile birlik, çokluğa dönüşmektedir. Üreme, bir varlık türünün birden çok sayıda ferdini meydana getirmektir. Üreyen varlıklar kendi denklerini meydana getirdikleri halde, O, tek olduğundan, başka bir varlığın O’nun dengi olması da söz konusu değildir. Bu nedenle bu niteliklerin karşılığı olan, başka bir varlığa ihtiyaç duymak, üremek ve denklik gibi nitelikler, birliğin karşıtı olarak çokluğu meydana getirmektedir.

Tanrı düşüncesinin olgunluğu açısından “O”ndan başkasına kulluk etmek ve zihinsel olarak eğilim göstermemek, Virânî’nin görüşlerinde ortaya çıkmaktadır. O, “hak birdir, mabud birdir, maksud birdir. Haktan başka birini mabud edinen “her mabud, maksuttur ve her maksut da mabuddur” hadisine göre her hangi bir nesneye kast eden için o nesne onun mabudu olur”294 derken, tek olan bir ilaha inanmanın gerekliliğini ve ondan başka varlıklara tanrısal eylemleri yüklemenin tevhidi ortadan kaldıracağını açıklamaktadır. Hacı Bektaş’a göre, her şeyde onun tek olduğunu kanıtlayan bir işaret vardır.295 Birliğe vurgu yapan bu işaret, varlıktaki düzende ortaya çıkmaktadır. Kelamcıların, Allah’ın birliğini kanıtlamak üzere Kur’an “yerde ve göklerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, onların düzeni bozulurdu296 ayetinden aldıkları ve engelleme/temanu’ delili olarak isimlendirdikleri delili çağrıştırmaktadır. Çünkü varlıktaki düzen, Tanrı’nın varlığı ile birlikte birliğinin de en açık delilidir.

5. Tanrı’yı Anmak/Zikr


Teoloji ekolleri, Allah’ın sıfatlarının zatının aynısı veya başkası olduğu tartışmasında odaklaşmış oldukları halde, tasavvufta bu tartışma önemli bir yer tutmamakta; Hakk’ı anmak, bu tartışmalara öncelenmektedir. Allah’ı anma fiili ile ilişkili olarak kullanılan zikr, tesbih ve tefekkür eylemleri mistik düşüncede önem kazanmakta, bu fiiller insanı arındıran ve yücelten fiiller olarak kabul görmektedir. Anmak, Arapça zikir terimiyle ifade edilmektedir. Bu terim, sözlük olarak anmak ve hatırlamak anlamına gelmektedir. Terim olarak ise, Allah’ın isimlerini sözlü olarak ifade etmek anlamına gelmektedir. Düşünme (tefekkür) ise, Allah’ın zatını değil de, yarattığı varlıklara etki eden onun fiillerindeki hikmeti kavramaya çalışmaktır. Düşünme bir konuda olur ki, bu da, yaratılan varlıkların düşünülmesi ile onları yaratan Allah’ı hatırlamaktır. Hacı Bektaş, düşüncenin Tanrı’nın zatı ile değil de, nimetleri ve yarattığı varlıklar ile olduğunu, yaratıcı hakkında akıl yürütmenin en aşağı evresinde beceriksizlik göstermenin akıl yürütme (idrak) ile aynı olduğunu ifade etmektedir.297 Alevi-Bektaşi düşüncesinde, Allah’ı isimleriyle anmak, önemli fiillerden birisi olarak kabul edilmektedir. Hacı Bektaş Veli, Allah’ı anmanın üç çeşidinin olduğunu, bunların da dil ile anmak, kalp ile anmak ve sır ile anmak olduğunu söylemektedir.298

Tefekkürün de Alevi-Bektaşi inancında önemli bir yeri vardır. Hacı Bektaş, “bir saat düşünme, bir yıl boyunca yapılan ibadetten hayırlıdır” şeklindeki bir hadise atıfta bulunarak, insanın kendi yokluğu kuşkusuyla düşünceli geçen bir saati, kendi varlığı içinde geçen bir yıllık ibadetine yeğdir” demekte ve “unuttuğun zaman Tanrı’yı an299 ayetini de, bu bağlamda zikretmektedir.300 Düşünmenin, ibadetten bu derece üstün olması, düşüncenin insanı Tanrı’nın varlığı ve yüceliğini bilmeye götürmesindendir. İbadet ise, ancak Tanrı bilgisinden sonra değer kazanmaktadır.

Anma eylemi, bir şeyin zihinde veya dilde ortaya çıkmasıdır301 ki, o şey, zihinde bilgi ve dilde de söz olarak varlık bulur. Mistik düşüncedeki Allah’tan başka her şeyden uzaklaşma düşüncesi, organların Allah ile ilişkili olarak eylemlerini gerekli kılmaktadır. Kur’an’da, Allah’ı isimleri ile anma eyleminin istenildiği görülmektedir. Nitekim “En güzel isimler Allah’ındır. O’nu o güzel isimleriyle çağırın ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır302 ayetinde, Allah ismi ile birlikte diğer isimlerin de Allah için kullanılmasının uygunluğuna ve aynı zamanda insanın kendi durumuna uygun düşen bir ismiyle onu çağırmasına işaret edilmiştir. Bağışlanmak isteyen bir insanın Allah’ın “rahîm”, “ğafûr”, “tevvâb” isimlerini kullanması, kişinin eylemine uygun düşecektir. Anma eylemi diğer bir şekilde de, insanda doğru eylem bilincini oluşturmayı hedeflemektedir. Örneğin, “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar303 ayetinde, insanın çalışma, dinlenme ve uyumak için uzanma eylemleri sırasında Allah’ı anmalarını istenmektedir. Bunun anlamı, insanın günlük hayatını ilahi ve insani ilkeler doğrultusunda biçimlendirmesidir.

Bir eylem biçimi olarak Allah’ı tespih etme, dar anlamda O’nu anmaya ve noksanlıklardan soyutlamaya304 işaret ettiği gibi, geniş anlamda ilahi ilkelere uygun davranış geliştirmeyi ima etmektedir. Bu bağlamda, “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız305 ayetinde yer, gökler ve içerisindekilerin Allah’ı tespih ettikleri bildirilmektedir. Bu ayette yer alan yer, yedi gök ve içerisindekiler ile yaratılmış bütün varlıklara işaret edildiğinde şüphe yoktur. İnsan dışındaki diğer varlıkların Allah’ı tespih etmeleri, ancak onların kendileri için yaratılmış fiziksel kanunlara uymaları ile açıklanabilir. Bu anlamı, “Göklerde ve yerde kim varsa, isteyerek veya zoraki olarak kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a boyun eğer306 ayetindeki, uymak ve boyun eğmek anlamındaki secde sözcüğü de desteklemektedir. Bu durumda, insanın Allah’ı tespih etmesi, insan tarafından da doğruluğu ve yararlılığı bilinen ilkelere uyması olarak yorumlanabilir.

İnsanın “düşünen varlık” olarak yaratılması, varlık ve olayların neliğini düşünmesini gerektirmektedir ki, bu eylem biçimi tefekkür sözcüğü ile ifade edilmektedir. Tefekkür, “eşyanın gerçekliğine ulaşmak amacıyla yapılan inceleme ve araştırma”307 olarak tanımlanmaktadır. Bu bakımdan düşünme, ancak bir konuda olur. Kur’an, hakkında düşünülmesini istediği konuları ilahi sözler,308 varlığın yaratılışı,309 nesnelerin yaratılış amacı,310 insanın kendisi,311 tabiat olayları312 vs. şeklinde belirlemektedir. Bu anlamıyla tefekkür, insanın yeryüzünde yaratılış amacını da açıklamaktadır. Kur’an, düşünme eyleminin öneminden ötürü insandan düşünmesini; olayların ve varlıkların neden ve sonuçlarını çözümlemesini istemektedir. Varlık ve olayların çözümlenmesinden sonra, teoriler ve kanunlar üretmek mümkün olacaktır.


Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin