T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliğI (cmk'nın 250. Maddesi İle Yetkili)



Yüklə 14,15 Mb.
səhifə1321/3060
tarix03.01.2022
ölçüsü14,15 Mb.
#49683
1   ...   1317   1318   1319   1320   1321   1322   1323   1324   ...   3060
CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (00:00 – 00:20) Anca ortaklaşmaya götürdüğünü söylemiştir komünist topluma bu tip anlayışlara sahiptir.. (anlaşılmıyor) O yüzden bu, efendim

X1 ERKEK : (00:20 – 00:38) Şey şimdi çokeşli düşünürsek(anlaşılmıyor)



CİHAN DENİZ ZARAKOLU : (00:38 – 02.36) Şimdi bi başka şey de yıllık aylık sınıflandırma yöntemi de, Agör Atritiy Ansen Tonsen inceleme yöntemidir. Bu tarihe baktığımız vakit, şu şekilde muhtemeldir sınıflandırma tarihi, İlkönce bir Taş Çağı sonra bir bronz, sonra bir demir çağı daha sonra bu taş çağı da kendi içinde dönemler yetiştirir, birincisi, paleitik, mezolitik, neolitik, işte bu en kabaca bir yontma taş devri, klasik taş devri diye, ilk taş çağı bu da yeni taş çağı, bu da aradaki mezolitik eski taş çağı yani buna yontma taş deriz, buna ne dendiğini ben de hatırlamıyorum şimdi, bu cilalı taş devri, bu son taş şu şekildenmiştir. Aynı zamanda kendisi müzecidir Bu hem şifahi örnektir, aynı zamanda müze düzenlemedir. Yani Ozalt, bu 1800 lerin ortası, 1850’ler o civarlar yaşamış olması lazım. Bissürü dünyanın dört bi yanında İngiliz Emperyalizmi veya bütün emperyalistler gittikleri bütün ülkelerde yeraltındakileri, arkeolojik şeyleri kendi metropollerine getirdiler, kendi ülkelerine. İşte Tomsenin yaptığı hem tarihe bir bakıştır, hem güzara. Ve bununla beraber neye göre sınıflandırılacak, şeye yönlenmiştir Tomsen, kullanılan aletlerin nelerden yapıldığına bakarak bir sınıflandırma yapalım demiştir. O yüzden taştan yapılan aletleri bi yerde sınıflara ayırmıştır, sergiler, bronzları bi yerde, demirleri bi yerde, onlar çok kabaca anlatıyorum, taşlara bakar, taşları tapar olduğunu görürsünüz.

X1 ERKEK: (02:36 – 02:38) Bu devrin yontma taş devri olabileceğini söylüyor

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (02:38 – 02:43) Hayır yontma değil, yontma değil diye biliyorum yani

Y BAYAN ŞAHIS: (02:43) Neolitik Düzen.

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (02:44 – 02:45) Neolitik düzen mi?

Y BAYAN ŞAHIS: (02.45) Yani.

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (02:46 – 04:00) Sonra şeye bakar bir kısmı toprağa doğrudan fazla üzerinde oynama yapılmamış sadece vurularak, kırılarak yapılmış olduğunu görür. Onları bi yerde (anlaşılmıyor), Ondan sonra bazılarının cilalandığını, bazıları başka şekilde yapıldığını görür ve bu şekilde bir sınıflandırmaya gider. Ve bu büyük oranda hala kabul görüp devam etmektedir. Ve Morgan dediğimiz kişi de aslında şey yani Marks’ın ve Engels’in kitaplarından birazcık okumuş olanların da aşina olacağı bir diğer isimdir Morgan. Bu, Morgan bir antropologdur. O da 1800’lerde yaşamıştır. Kızılderililerde bir tane kabilenin arasında yıllarca yaşar ve onların yeteneklerini gözlemleyerek bir işte devletsiz toplumlarda, doğal hayat doğal toplumlardaki yaşamın nasıl olduğunu, neye göre aile ilişkilerinin nasıl olduğunu, oradan nasıl devlete geçildiğini anlatan onu bir kuram haline getiren düşünürdür. O üç tane temel bölüme böler tarihi, birincisi; vasilik dönemi olarak, yani ok ve yayın kullanılmasından önceki dönem.

X2 ERKEK: (04: 00 – 04:04) Bu karanlık dönemin diardanal döneme mi denk geliyor?

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (04:04 – 04:07) Vasilik bilinmeyen dönem.

X2 ERKEK: (04:08) Ha bilinmeyen dönem.

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (04:09 – 06:28) Ha evet tabi tabi. Ha barbarlık, daha doğrusu bizim bugünkü terminolojimizle konuşacak olursak bu vasilik dediğimiz dönem neolitik öncesi dönem. Bütün neolitik öncesi dönemin hepsini kullanıyor. Çünkü bu döneme göre barbarlık dediğimiz şey başlatılması tarım ve hayvancılık, yani işte neolitikle birlikte tarıma geçişle, hayvancılığa geçişle birlikte barbarlık evresine geçiliyo, barbarlıktan da uygarlığa geçiliyor. Yani o bizim şehir devletleri iktidarı, hiyerarşi tam(anlaşılmıyor) geçiliyor. Şimdi bu tahlil çözümlemede genel olarak bunları yerleştirirsek bir mitolojik dönem, insanlar içinde yaşadıkları dönem her an içinde yaşadıkları dünyaya anlam vermeye çalışmışlardır. Neden orda bulunduklarını, niye orda bulunduklarını, nereye gideceklerini ve ilişkilerin insanlar arası ilişkilerin nasıl olması gerektiğine dönük sürekli kafalarını yormuşlardır. Bu insanın özellikle ilk ortaya çıktığı andan itibaren başvurup yaptığı en temel insanı insan yapan özelliklerden biridir. İşte bu paleorafisel olarak baktığımız vakit şu aşamalardan geçmiştir. İlk önce bir mitolojik dönem nedenini yazmıştık, sonra bir zihinsel dogmatik dönem bir bilimsel dönem vardır, metafizik bir yöntem vardır, diyalektik materyalist yöntem vardır, sonrası en sonunda kısaca değinelim bizim hakikatlerimiz. Şimdi mitolojik yönteme baktığımız vakit, özellikle neolitik dönemde ve kent devleti, devletlerin ortaya çıktığı döneme kadar ki süreyi kapsayan bir devredir bu üçüncü saydığımız, doğanın canlı ve ruhlarla doğru olarak değerlendirilmesi söz konusudur. İlk insan ortaya çıktığı vakit kendisindeki doğayla birleşip kulağıyla ona anlam vermeye çalışır ve kendisi gibi doğanın da canlı olduğunu, önce onun bir ruhu olduğunu ve kendisi dışındaki maddelerin, yani canlı veya cansız hepsinin aslında bir ruhu olduğu canlı olduğu inancına sahip, çünkü burada totem anlayışı da ortaya çıkar ve genelde totem vardır ve onun aslında bir ruhu olduğu ve klanı kabileyi koruduğu öngörülür.

06:28 (Bayanın konuşması anlaşılmıyor)

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (06:29) Ha, hangisi,

06:30 (Bayanın konuşması anlaşılmıyor)

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (06:30 – 08:09) Ha, tamam, tabi. Bu anlamıyla da çevresiyle doğayla barışık bir sistemdir, Doğayı alt etmeyi veya doğayla insan arasında bir mücadeleyi den ziyade doğayla bir arada yaşamayı savunan bir anlayıştır. Kaderci olmasından dolayı da, özgürlüğe demin de söylediğim gibi doğayla uyumlu bir yaşama anlayışına sahiptir. Efsane, destan, sözlerle işte o anlamlanıyor. Özellikle bu son dönemine daha tekabül eden niteliktedir mitolojik yöntemin. İlk yani ahilik ortaya çıktığında anında mitolojilerle ortaya çıkmıyo, insanlar yaşadıkça, anlamlandırdıkça artık efsaneler ve destanlar üretiyo, ve en önemli özelliğimizde mitolojik yöntemin anaerkil yöntem, anaerkil yönetime veya anaerkil döneme ait bir kavram olmasıdır. Yani burda mitolojik yöntemden bahsettiğimizde aslında ağırlıklı olarak kadının toplumun merkezinde yer aldığı, şimdi burda aslında arkadaş ben hazırlamadım, yönetim diyoda yönetimi orda biraz daha soru işaretli alalım, çünkü aslında bizim yönetim dediğimiz vakit bir hiyerarşiden bahsederiz. Yönetim dediğimiz vakit bir iktidar ilişkisinden bahsederiz. Ama doğa toplumunda açtığımız çözümlemelerde gösterdiğimizde, baktığımızda doğa toplumunda öyle bir hiyerarşik anlayışın olmadığını daha insanların bir arada yöneten veya yönetilen ayrımı olmaksızın bir arada yaşadığını düşünüyoruz veya onu o şekilde görüyoruz, o yüzden de yönetimden ziyade daha kadın merkezli bir topluma;

KEMAL SEVEN : (08:09 – 08:14) Nasıl adlandırmak lazım o zaman kendiliğinden organizasyon mu demek lazım?

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (08:14 – 08:24) Hayır orda yönetim dediğimiz vakit, mesela bu şeylerde de var hani hiyerarşik bir toplum değildir doğa toplumu

Y2 BAYAN ŞAHIS: (08:24 – 08:25) Hocam söylemeyin.

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (08:25 – 08:33) Anaerk derk(anlaşılmıyor), camiada, yani ona erkil demeli miyiz, dememeli miyiz?

Y2 BAYAN ŞAHIS: (08:33) Yani kadınsı demeliyiz hocam.

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (08:33 – 08:39) Evet, yani kadın merkezli bir dönem, daha şey oluyo, çünkü anaerkil dediğimiz vakit

Y2 BAYAN ŞAHIS: (08:39 – 08:40) Sentezli değil eksenli (Bayanın konuşması tam anlaşılmıyor)

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (08:40 – 08:52) Eksenli, tabi buyurun. Anaerkil dediğimiz vakit orda erk devreye giriyor, yani şu an tartışt kendis kuralın kendisinde de tartışılıyo,

Y2 BAYAN ŞAHIS: (08:52 – 08:54) Hocam, ... (Bayanın konuşması tam anlaşılmıyor)

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (08:55) Evet, (anlaşılmıyor)

Y2 BAYAN ŞAHIS: (08:55 – 08:57) (Konuşmaya devam ediyor ve konuşması anlaşılmıyor)

X4 ERKEK: (08:58 – 09:56) ama orda bir gerçeklik var, kadın belirleyicidir, kadın belirleyicidir tamam tartışılır bunun çabaları olmuştur kadın aynı zamanda belirleyici olmasından kaynaklı dışlayıcıdır da, yani orda ben bu kadının kalkıp zeki olup, neyse o mağarada yerleşim yerinde yapıda uyum sağlamayan bir yaban şeyi de var, bugün toplumların ortak olarak şekillenmesinde klandan kabileye kabileden aşirete geçiş süreci içerisinde(anlaşılmıyor) olmuş, o yüzden dışlananlardır. Başka yapılara gidip orada köksüz anlamında bu ana, analitik dönemle analitik dönemle bu süreçten boş (anlaşılmıyor). Kadının terbiyesi aynı zamanda kişiliğidir. Şeyi burda da görüyoruz. (bu cümle tam anlaşılmıyor)

CİHAN DENİZ ZARAKOLU: (09:58 – 20:05) Bu konuları daha ziyade tartışıcaz, bu sair yöntemle ilgili buradan burayı geçiyorum. Şimdi dinsel ve dogmatik yönteme gelirsek, mitolojik anlayıştan dogmatik dinsel anlayışa geçiş büyük bir aşamayı temsil etmektedir. Dünyayı anlaml, Dünyaya verilen anlamın şey değişmiş, şekli değişmiştir. Toplumda hiyerarşi ve sınıflaşmaya dayalı bir dönüşümün zihinsel anlamda istifadesiyle yakından bağlantılı, yani dinsel ve dogmatik alana geçiş aslında insanın neolitik ve doğal toplumdan hiyerarşik sınıflı devletli topluma geçişi ile paraleldir. Hükmeden ve sömürülen ilişkisi sorgulanamaz, dogmalara ihtiyaç vardır. Yani şu vardır arkadaşlar onu söyliyim bu her zaman aklınızda olsun. Artık şeyden doğal toplumdan bahsetmiyorum. Ondan sonraki toplumlardan bahsediyorum. O yüzden devamlı yani doğal olarak almayın, hiyerarşik düzen içindeki bir toplum. Şimdi bu her zaman ikiye ayrılmıştır. Bir yönetenler vardır, bir de yönetilenler vardır. Şimdi yöne, yönetenler iki şekilde yönetirler;



1. Zorla; bu aralarındaki ilişki her zaman zor ve iktidar üzerinden olmuştur. Ama tarih şunu göstermiştir, hiçbir yönetim, hiçbir yöneten zümre, kişi sadece zor kullanarak insanları yönetemez. On gün yönetir, bir yıl yönetir, üç yıl yönetir, beş yıl yönetir ama uzun ve kurumsallaşmış bir ilişki olarak sadece zora başvurarak hiç kimseyi yönetemezsin. Her zaman bir iktidara girmesi gereken insanlar vardır. Tabii ki belirli kısmı tamamen zorlayabilebilirsiniz ama toplumun tamamını siz zorla yönetemezsiniz. En basit yani diktanın rejimi bile toplumun önemli bir kısmını ikna etmiştir, ikna etmek zorundadır, çünkü sonuç olarak atmış milyonu yönetecekseniz atmış milyonun atmışının milyonunu da siz zorla yönetemezsiniz. Atmış milyonun en az kırk milyonunu sizin ikna etmeniz, taraflaştırmanız, politika rejimine itmeniz gerekir. İşte bu dikta her zaman söz konusu bir durumdur. Yani insanlık şeye geçtiği andan itibaren topl, hiyerarşik bir yapıya geçtiği andan itibaren zorun yanında her zaman ikna edilmesi gerekmiştir insanın, yani yönetilenlerin yönetilmek zorunda olduklarının bilincine vardırılması gerekmektedir ve yönetilenlerin yönetme isteğinin olmaması gerekmektedir. Kim sizi yönetebilir. E bu neyi gerektirir, bireyin ikna edilmesini gerektirir. Siz nasıl ikna edeceksiniz? İlk dönemde o günden itibaren, din bunun, dinsel dogmalar bunun önemli yanını teşkil etmektedir. Bu kendisi dinin mutlaka görücez dinin çıkışı böyle olmuştur diğil ben özellikle üç kitaplı din açısından hepsinin çıkışına baktığımız vakit, mevcut yapıya bir isyan veya mevcut yapıya bir karşı çıkışla ortaya çıkmıştır ama bu daha çok dinsel dogmatik dediğimiz ilk Sümerlerdeki varlıklardan da başlayarak, hükmeden sömrülen ilişkisini sorgulayan o dogmaların ihtiyaç göstermesiyle ortaya çıkmıştır. Efenim burda herhalde yine zamanımız olursa Teridgin küskün(anlaşılmıyor) var okaliptik agresif görmüş olanlar vardır, orda çok net görüyosunuz eğer o dinsel dogmaların insanların yönetilmesinde nasıl bir rol oynadığı, artı o dinsel dogmalarla doğa toplumdaki insanın bakış açısı arasında nasıl farklılık olduğunu, hep nasıl insanın doğa toplumundaki insanların bu dinsel dogmalar karşısında büyük bir şaşkınlık, hayrete düştüğünü eğer zamanımız olursa görüp onbirde görücez. Şimdi dogmalara kutsallık, tanrı sözü dokunulmazlığı gelip tabu değerler bahşedilmesi, gizledikleri ve meşruiyet sağladıkları hiyerarşik kamusal çıkarları sömüren iktidara ilişkin yani dogmalarla birlikte bu iddia nerden alıyo, dinsel dogmalardan alıyo. Yani diyelimki yöneten kralın tanrı olduğu Müfit şeyde olduğu gibi Mısırda olduğu firavun gibi doğudan tanrı tanrının oğlu olduğu gibi ve ona karşı çıkmanın Tanrılara karşı çıkmak olduğu gibi bissürü dogmalar üretiliyo ve bu dogmalarla yönetilenler boyun eymeye devam ediyo. Yani bir söz(anlaşılmıyor) olarak bir anlayışta ne keder katı hüküm varsa orada zorbalıkla sömürü gizlidir. Yani bir özellikle çıkış itibari ile bir dogmada ne kadar katıysa ne kadar hatta ket(anlaşılmıyor) emrediyosa, ne kadar insanları baskı altına alıyosa o aslında çok büyük bir zorbalığın gizli olduğunu görüyoruz biz. Şimdi yaşamın hedefi gerçeğe ulaşmanın yolu doğadan ve toplumdan aşkın, mesela burda bunların altını çizelim, aşkın derken doğanın içinde olmayan bizim içimizde olmayan bizi dışımızda aşan bir varlık olarak ilahlara atfedilen söze göre hareket esastır. Şimdi burda artık geçen bir mitolojik anlayışta görmüştük, bir o anlayış doğrudan doğaya dan yola çıkıyodu. Buradaysa doğanın dışında var olduğu düşünülen bir ilahın sözlerine göre insanlar mesela kendilerini düzenliyorlar ve burda çok tipik bir örnek şeydir, Tevrat’ın birinci kitabı Yaradılışta vardır, pardon bunu özür diliyorum, bu yaradılış değil dördüncü İncil’in dördüncü kitabı, ha lukka matta, Lukka olması lazım, onun birinci sözüdür. Başlangıçta söz vardı ve tanrı ve söz tanrı ile birlikte idi. Diye başlar mesela İncil’in dördüncü kitabı ve tanrı ne yaptıysa sözle yaptı gibi devam eder yani burda aslında şey çok o çok simgesel olarak göstermektedir. Sözün aslında ne kadar önemli olduğunu ve sözün bu andan itibaren toplumun dışında onu aşan bir varlıktan gelen sözün toplumun tüm yaşamını düzenlediğini, onun her şeyine yön verdiğini göstermesi açısından bu önemlidir. Şimdi dinsel yönde tabi belirli, aaa, artık belirli şeyler yaratmış, dinsel bir zihniyet alışkanlığı yoluyla gelenekler, görenekler ve bir boyun eğme kültürü de yaratmıştır. Bu şimdi bahse konudaki en olumsuz tarafı, canlı, canlı kendi kendine evrimleşen doğa anlayışı yerine edilgen ancak yüce buyruğun dıştan emirleriyle haraket eden dıştan bir yolu insanlık önüne dayatmasıdır. Yani biz demin şey demiştik mitolojik yönteme ilişkin olarak, kaderci değildir, daha çok özgürlüğe açılan bir kapısı vardır. İşte bu açıdan o yol, mitolojik anlamda özgürlüğe giden kapı kapatılmıştır ve doğudan kaderci bir anlayış geliştirilmiştir. Bir diğer yani o zaman bu birinci akım olumsuzluk yanı ise ikincisi dünya geçici bir yaşam durağı iken kalıcı ereti idare eden esas yaşamın biçimi olarak bahsederiz yani şu var, yani bu tarih sadece şeyde değil dinde değil ondan öncede sürekli siz bu dönem burda çileyi çekin öbür tarafta derken mısırlılarda da vardır bu öldükten sonra Cennete gidince burda çektiğiniz bütün çilenin misliyle karşılığını alacaksınız ve bu ama aslında iknanın başka yoludur. Siz bugün dünyada yönetenlere itaat edin bu zaten tanrının da emridir eğer siz bu şekilde itaat ederseniz öbür tarafta bunun ödülünü alacaksınız. Ve tabi bu arada bunun bir başka olumsuz yanı ki bu hani hiyerarşinin de iyice sağlamlaşmasını sağlamıştır, dogma ve kliş, klişeler için kim en çok biliyorsa o alim sayılmış ve en üstün mertebeye oturtulmuştur. Görücez, bunu nerde görücez, devletli topluma geçişte, doğal toplumdan hiyerarşik topluma geçişte şamanın rahibin o dini adamın önünde o çok önemli bir şey olucak, önemli bir nokta olarak karşımıza çıkacak. Tabi hiçbişey, tabi şunu da söyleyelim, hiçbişey sadece olumsuz bi yandan veya sadece olumlu bir yandan ibaret değildir. Yani hayır karşılaştığımız her şey her zaman iki yanlıdır. Bir olumlu yanlar varken olumlu yanların bir nedeni vardır veya olumsuz yanlar varken mutlaka olumsuzluğun içinde olumlu bir yanlar da barındırmaktadır. Hani en önemli şeyse ahlak noktasında büyük bir nokta aldırmaktadır. Yani çünkü ahlak yani bir toplumda neyin yapılması neyin yapılmaması gerektiğini, bir arada nasıl birbirimize zarar vermeden yaşayabiliriz, ancak ahlakla olabilir ve bu anlamıyla da ahlak olmadan, yani belirlenmiş kurallar, yani bugün şeye baktığınızda, en bugün şeyden, mesl kapitalist moderniteden en uzak toplumlara baktığımızda bile yaşayışlarını belirleyen kurallar vardır ve bu anlamda da ahlak hepsinde vardır. Ama dinsel dogma, bu dinsel dogmatik yöntemin en önemli özelliği, bu ahlaki kuralları yerleştirmiştir, kalıcılaştırmıştır, bir nesilden diğerine aktarılmasını kolaylaştırmıştır. Şimdi mesela bunun en tipik örneği şeydir Sokrat tır. Buyurun;

X5 ERKEK: (20:06 – 20:33) Arkadaşları selamlıyorum saygıyla, yönetilen var bir de yöneten var hocam yani bugün baktığımız zaman hani bugün baktığımız zaman neden peki oradaki kurallar yani etkin kılınmış toplumda ama yöneten yönetilen kesim için bu söylenebilir mi? Ama neden kılınmış ahlak değerler kabuklaştırılmış toplum içinde, dogmatik dinsel toplum için şu var,




Yüklə 14,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   1317   1318   1319   1320   1321   1322   1323   1324   ...   3060




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin