1.4KENTİN ULAŞIM AĞINDAKİ YERİ
Tekirdağ ilinin kara, deniz ve demiryolu ulaşımı açısından önemli bir konumu bulunmaktadır. Karayolu ulaşımı açısından İstanbul’un ve Türkiye’nin batıya ulaşım bağları olan E-5, D-100 ve D-110 karayolları il sınırları içerisinden geçmektedir.
Kentin demiryolu ulaşımı açısından İstanbul ili ile bağları geliştirilmiştir. Özellikle Çerkezköy ve Çorlu İlçeleri banliyö hatlar ile İstanbul iline bağlanmışlardır.
Denizyolu ulaşımı açısından Tekirdağ Limanı sürekli olarak geliştirilmekte ve İstanbul’daki limanlara alternatif liman olma özelliği taşımaktadır.Karayolu, denizyolu ve demiryolu sistemlerinin Türkiye ve İstanbul ile ulaşımı kolaylaştırmış olması, ilin erişilebilirliğinin yüksek olmasını sağlamaktadır. Diğer yandan İstanbul metropolüne komşu olması bu ulaşılabilirlik ile birleştiğinde metropolün turistik, rekreasyon ve çalışma alanı ihtiyaçlarının bu bölgeye kaymasında belirleyici olmuştur.
ŞEKİL 4 DOĞU TRAKYA ULAŞIM AĞI VE TEKİRDAĞ'IN KONUMU
1.5KENTİN MEKANSAL OLUŞUMU 1.5.1TARİHSEL GELİŞİM
Tekirdağ ilinin en eski adı ilk çağdan itibaren kullanılan Rodosto' dur. Rodosto adı Ortaçağ'da da kullanılmıştır. Osmanlılar tarafından XIV.yy.da ele geçirildikten sonra Rodosto adı Rodosçuk olarak değiştirilerek kullanılmıştır. XVIII. yy.a kadar kullanılan Rodosçuk adı sonraları Tekfurdağı adıyla anılmaya başlamıştır. Cumhuriyetten sonra 1927 yılında il ünvanı kazandığı zaman ismi Tekirdağ olarak değiştirilmiştir.
Bölge yazılı dönem öncesi dönemlerden başlayarak Anadolu ve Balkanlar, daha geniş bir açıyla bakıldığında ise Ortadoğu ve Avrupa kültürleri arasında birleştirici yada ayırıcı bir geçiş öğesi olarak dikkat çekmektedir. Bölgede öneminin büyüklüğüne karşın, araştırma ve kazı çalışmaları az ve yetersiz olarak gerçekleşmektedir.
Anadolu kültürlerinin Trakya'ya etkisi ilk Tunç çağı dönemleridir. Bu dönemde Tekirdağ kıyıları yoğun yerleşmelere sahne olmuştur.
Tekirdağ ili içerisinde bulunan en eski yerleşmeler; Toptepe yakınlarında ilk Tunç çağından kalma, Trakya kültürü taşıyan Şerefli Çiftlik yerleşmesi, İl merkezi doğusundaki Menekşe Çatağı yerleşmesi ve Hayrabolu-Malkara arasında bulunan iki düz yerleşmedir. Ayrıca Marmara Ereğlisi Umurca Çiftlik yöresinde bulunan madeni bir orağın tarih öncesi devirlerden kaldığı sanılmaktadır.
Bu dönemlerde kıyı yerleşmelerinin kuzey-batı Anadolu kültürleri ile ilişkisi gözlenirken, içerde kalan eski yerleşmelerin Balkan kültürü etkisi altında olduğu gözlenmektedir.
Orta Tunç ve Son Tunç çağı dönemlerinde ise Trakya kıyılarında yerleşme sayılarında ve Ege kültürlerine kapalı olan yerleşmeler, bu çağlar ile benzer özellikler taşımaya başlamışladır.
Pers İmparatoru I. Dareios tarafından topraklarına katılmışlardır. Baskı altında yaşayan Trak beyliklerinden Odrisler sonraları başkaldırarak zamanla bütün Trakya'yı ele geçirmişlerdir. Odrislerin bu üstünlüğü ise Makedonyalı İskender'in Persleri istilası sonucu sona ermiştir. Bölge Büyük İskender tarafından ele geçirilmiştir. Büyük İskender'in ölümünden (İÖ III.yy) sonra Trakya'nın egemenliğini zaman zaman Trak beylikleri zaman zaman da Makedonya eline geçirmiştir. Daha sonra Anadolu'dan gelen Galat akıncıları egemenliğine geçen Trakya'da Galatlar tarafından Tilis Krallığı adıyla bir devlet kurulmuştur. İÖ 277'de Makedonya akınları sonucu Tilis Krallığı çökünce bölge tekrar Makedonlara geçti. İÖ 190'larda Selökid Krallığı egemenliğine geçen bölge İÖ 168'de Makedonya Krallığı Romalılarca yıkılınca Roma egemenliğine geçmiştir.
Romalılar önceleri Trakya'yı doğrudan işgal etmişler; İÖ 30'larda Tuna kıyılarından gelen Bastarna oymaklarına karşın Trakyalı prenslerden Kotislerden yardım isteyerek karşılığında Roma uydusu olan bir Trak devleti kurulmasına izin vermiştir. Sonraları ikiye bölünen devlet bir süre daha Roma'ya bağlılığını sürdürmüş ancak bölgede yaşanan huzursuzluklar nedeni ile İS 19'da tekrar Roma himayesine girmiştir.
235'te Trakya'daki Roma askerleri tarafından Trakya kökenli köylü bir komutan Roma İmparatoru ilan edilmiş ve asker Roma imparatorluğu dönemi başlamıştır.
286'da Trakya kuzeyden Gotların istilasına uğramışlar ancak III. yy sonlarında Gotlar tarafından kovalanan Bastarnalar Roma İmparatorluğu'nca Trakya'ya yerleştirilmişlerdir.
286-305 yılları arasında Roma imparatorluğu, sivilleştirme çalışmaları nedeni ile 12 bölgeye ayrılmıştır. Bu 12 bölgeden biri de Trakya'dır. 322'de tekrar istilaya kalkışan Gotlar Trakya'yı tümüyle ele geçirmişlerdir. 379'da Roma Gotlara karşı bölgede bir kez daha üstünlük sağlamıştır. Bu dönemde Roma imparatorluğu Doğu ve Batı Roma İmparatorlukları olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
IV.yy.da İzavra (Isparta) yöresi halkı imparatorlukça Tekirdağ ve çevresine yerleştirilmişlerdir. VII.yy. başlarında bölge, Avar ve Slav akıncılarınca istila edilmişlerdir.
Tekirdağ, Emeviler döneminde iki kere Arap ordularınca istila edilmiştir. 661 ve 680 yılları arasında Tekirdağ ve Ereğli Emevilerce yağmalanmıştır. Ancak İstanbul'u alma girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Emevilerin ikinci İstanbul seferi 715-717 yılları arasında olmuştur. Tekirdağ ve Ereğli'yi üs edinen Arap donanmaları bu ikinci denemelerinde de başarılı olamamışlardır.
VIII.yy. başlarında Bulgarlar İstanbul'u istila için bölgeye gelmişlerdir. Tekirdağ ve çevresini yağmalamışlar ancak İstanbul'u istila edememişlerdir. IX.yy.da tasvir kırıcılık yanlısı Pavlikionlar Tekirdağ ve çevresine yerleştirilmişlerdir.
XII.yy.da Tuna'yı geçerek Makedonya ve Trakya'yı alan Peçenkler Bizans ordularını her yerde yenilgiye uğratmışlardır. Sonradan Peçenklerin Bizans ordusuna dahil edilmeleri ile tehlike ortadan kaldırılmıştır (1122).
1204'te Venedikliler Bizans başkentini ele geçirmişlerdir. Haçlılarla bir anlaşma yaparak başkentin 3/8'i, Kallipolis(Gelibolu), Rhaidastos(Tekirdağ) ve Heraklia (M.Ereğlisi)'ya sahip olmuşlardır. Venedikliler daha Romalılar döneminden beri bir tahıl ambarı durumundaki Tekirdağ'a büyük önem vermişlerdir. Böylece başkentin ekonomik yaşamını denetim altında tutmayı amaçlamışlardır.
Uzunca bir dönem taht kavgaları ile geçen zamanda, tahtı ele geçirmek isteyen Kantakuzenos başta Aydınoğulları sonrada Osmanlılardan yardım alarak tahta geçmiştir.
Osmanlılar 1346'da Kantakuzenos ile Edirne'yi almışlar ancak sonradan karşı saflarda yer almışlardır. Kantakuzenos Osmanlılara karşı haçlı seferi düzenlemede çalışmalarına başlamıştır. Zaman zaman karşı saflarda olmalarına rağmen zaman zamanda dayanışma içerisinde bulunmuşlardır. Bunun sonucu olarak 1352'de Gelibolu Osmanlılara teslim edilmiştir.
Trakya'ya yerleşen Osmanlılar dikkatleri üzerlerine çektikleri için çok kısa bir sürede Trakya topraklarını genişletmek amacıyla Tekirdağ ve çevresini ele geçirmişlerdir.
Bizans merkezindeki karışıklıktan yararlanmak isteyen Osmanlılar, önce Malkara ve Keşan'ı, 1357'de Burgaz ve Çorlu'yu ele geçirmişlerdir.
Dönemin Osmanlı padişahı Orhan Bey'in yaşlılığı nedeniyle barış arayışlarına girmesi sonucu Çorlu ve Tekirdağ tekrar Bizanslılara bırakılmıştır. Orhan Bey'den sonra padişah olan Şehzade Murat Trakya topraklarının elden gideceğini sezinleyerek toprakları korumaya başlamış ve saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar sonucu 1359'da Çorlu tekrardan Osmanlıların eline geçmiştir. Çorlu'dan sonra Edirne'yi elde etmek için Misini, Lüleburgaz, Babaeski ele geçirilmişlerdir. Ardından Malkara, İpsala ve Dimetoka alındıktan sonra 1361'de Edirne ele geçirilmiştir.
Uzunca bir dönem barış içinde yaşayan Tekirdağ, zor durumda kalan Macarların Osmanlılara sığınması ile Macarlara Tekirdağ ve çevresinde yerleşme imkanı sağlanmıştır.
Uzunca bir süre Osmanlı himayesinde kalan Tekfurdağı Sancağı XIX.yy.da Rus işgaline uğramıştır. İlk işgalde Tekfurdağı'nda büyük hasarlar oluşmuştur. 1847'de Edirne eyaleti merkez livaları içinde Tekfurdağı bulunmaktaydı. 1867'de Edirne vilayeti beş sancağından biri Tekfurdağı idi. Bu tarihte Tekfurdağı'nın yedi kazası ise Ereğli, Çorlu, Lüleburgaz, Saray, Vize, Midye ve Silivri idi. 1892'de Edirne vilayeti Tekfurdağı sancağının kazaları Merkez, Malkara, Çorlu ve Hayrabolu idi. 1916'da ise Tekfurdağı sancağı kazaları Merkez, Saray, Malkara, Çorlu ve Hayrabolu idi.
XX.yy. başlarında Trakya ve Tekirdağ, Cumhuriyet dönemine kadar yoğun bir mücadele süreci geçirdi. Bu sürecin başlangıcı 1912'deki Balkan savaşları ile başlamıştır. 1912 yılında Osmanlıların gücünü yitirmesini fırsat bilen Balkan ulus ve toplulukları bir Balkan Birliği kurdular. Dışarıdan Rusya, İngiltere ve Fransa’dan destek gören birlik 30 Eylül 1912’de seferberlik ilan ettiler. Seferberliğin ardından Ekim ayında Bulgar birlikleri saldırıya geçtiler. 1913 başlarında Bulgar birlikleri Çatalca’ya kadar tüm Doğu Trakya’yı ele geçirdiler. 30 Mayıs 1913’te Balkan Birliği ile Osmanlılar arasında yapılan anlaşma gereği Girit, diğer bütün Ege adaları ve Edirne yitirildi. Balkan Birliğinin elde ettikleri toprakları kendi aralarında paylaşamayarak başlayan iç savaşlardan faydalanan Osmanlılar saldırıya geçerek 13 Temmuz'da M. Ereğlisi, Tekirdağ kıyılarını tekrar ele geçirmişlerdir.
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi sırasında Edirne vilayetine bağlı Tekfurdağı sancağının Merkez, Saray, Malkara, Çorlu ve Hayrabolu olmak üzere beş kazası bulunmakta idi. Bu dönemde Merkez kazanın nüfusu 35.000 dolaylarında idi. Mondros Mütarekesi ile İtilaf devletleri Trakya’yı adım adım ele geçirmeye başladılar. İtilaf devletleri de Trakya topraklarının paylaşımında anlaşmazlıklar yaşamaya başlayınca Milli mücadele hareketi Trakya’da çok rahat kuruldu ve gelişti.
İtilaf devletleri arasındaki anlaşmazlıktan yararlanan İzmir yakınındaki Yunan birlikleri saldırıya geçerek Marmara Denizi güney kıyılarına dek ilerlediler. Yunanlıların 20 Temmuz 1920’de Marmara Ereğlisi’ ne çıkarma yaparak başlattıkları saldırı sonucunda Lüleburgaz, Hayrabolu, Muratlı Yunanlıların eline geçmiştir. 10 Ağustos 1920’de Yunanlılarla yapılan anlaşma sonucunda Doğu Trakya yitirilmiştir.
30 Ağustos 1922’deki Büyük Taarruzun ardından 11 Ekim 1922’de yapılan anlaşma sonucu Yunanlılar Doğu Trakya’yı terk ettiler. Saray ve Çerkezköy 30 Ekim’de, Çorlu 1 Kasım’da, Muratlı 2 Kasım’da, Tekirdağ 13 Kasım’da, Malkara ve Hayrabolu 14 Kasım’da, Şarköy’de 17 Kasım’da Türk egemenliğine geçmiştir.
1927 yılında Tekirdağ il statüsünü kazanmıştır.
1931’de Tekirdağ’da Tekel fabrikası açılmıştır.
1957’de Muratlı ilçe statüsü kazanmıştır.
1958’de Çerkezköy ilçe statüsü kazanmıştır.
1973’de Tekirdağ Limanının ilk ünitesi olan Tekirdağ İskelesi hizmete girmiştir.
1987’de Marmara Ereğlisi ilçe statüsü kazanmıştır.
Tekirdağ Merkez yerleşimi Marmara Denizi kıyısında bulunan bir yerleşimdir. Kent diğer bir çok kıyı yerleşimi gibi kıyı boyunca lineer bir yapıda gelişmektedir. Yerleşimin kıyı boyunca yaklaşık genişliği 27,5 km olup kara içine doğru en geniş yeri 9 km dir.
Tarihsel gelişimin kent merkezinin Yavuz, Ertuğrul, Eskicami ve Ortacami mahalleri çevresinde gelişmeye başladığı bilinmektedir. Bu gelişimin önceleri liman çevresi ve gitgide kıyıdan derinlemesine bir şekilde oluştuğu, özellikle 1980 sonrası ikinci konut alanlarının gelişimi ile kentin İstanbul yönünde kıyı alanlarında lineer olarak genişlediği görülmektedir.
1.5.3TARİHSEL ÇEVRE
RÜSTEM PAŞA KÜLLİYESİ: 1553 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde cami, hamam, bedesten, medrese ve kitaplığı ayaktadır. Geçmişte kervansaray ve imaret bölümlerinin olduğu kayıtlarda bildirilmektedir. Külliyenin cami, bedesten ve kitaplığı günümüzde de işlevlerini sürdürmektedir. Külliye Tekirdağ merkez ilçe Ertuğrul mahallesinde bulunmaktadır.
ORTA CAMİ: Kapısı üzerinde bulunan kitabede 1854-55 tarihinde Kürkçü Sinan Ağa tarafından eski caminin yerine yaptırıldığı bildirilmektedir.
ESKİ CAMİ: 1830 yılında Tekirdağ’lı Zahire nazırı Ahmet Ağa tarafından yaptırılan caminin mimarı bilinmemektedir.
HAMAMİ MEHMET PAŞA TÜRBESİ: 1675 yılında yaptırılmıştır. Evliya Çelebi’yi Tekirdağ ziyareti sırasında misafir eden kişi olarak bilinmektedir.
KIRKLAR VE SAÇLI BABA TÜRBESİ: Rumeli’ye Süleyman Paşa ile birlikte salla geçen kırk kişiden biridir. Burada şehit olmuştur.
YALI HAMAMI: Yaptıranı ve yapım tarihi bilinmemektedir. Çiftlikönü mahallesindedir.
1944 yılında belediye tarafından satın alınarak tamir ettirilmiş ve kullanıma açılmıştır.
İNECİK HAMAMI: İnecik köyünde bulunmaktadır. Yapım tarihi hakkında kesin veriler bulunmamaktadır. Geçmişte yapılan onarım çalışmaları nedeni ile bir çok özelliğini yitirmiştir. Halen kullanılır durumdadır.
RAKOCZİ MÜZESİ: Macar prensi II. Frenc Rakoczi’ nin 1720’de gelip 1735 yılında ölümüne dek ikamet ettiği evdir. 17.yy.a ait bir Türk evidir. 1932 yılında Macar hükümeti mülkiyetine geçen yapı müzeye çevrilmiş, Rakoczi’ nin ve aile fertlerinin kullandığı eşyaların sergilenmesi amacıyla günümüzde kullanılmaktadır.
1.5.4KENT KİMLİĞİ, ESTETİĞİ VE KENTSEL İMAJ
Tekirdağ ili coğrafi konumu itibariyle İstanbul’un komşularından biri oluşu, doğal ve tarihi özellikleri, fazla sanayileşmemesi ve 133 km uzunluğundaki Marmara Denizi sahili nedeni ile İstanbul halkının sayfiye yeri olarak kullanılmaktadır. Ayrıca İstanbul ilinin batıdan ulaşım yollarının Tekirdağ ili sınırları içerisinden geçmesi ve Trakya ile Anadolu’nun aralarındaki bağlantı yolları üzerinde olması nedeni ile bölgenin en önemli durak yerlerinden biri konumundadır.
Tarih boyunca, topografyasının az engebeli oluşu, zengin doğal özellikleri ve İstanbul’a yakınlığı nedeni ile bir çok ulusun ve milletin öncelikle elde etmek istediği alanlar arasında olmuştur. Tarih boyunca bir liman kenti olarak kullanılan kent sınırları içinde bulunan tüm ilçe merkezleri tarihi yerleşme dokusuna veya kalıntılarına sahiptir.
Tekirdağ ili genelinde ve Merkez ilçede geleneksel mimari doku Osmanlı-Türk kültürü özelliklerini taşısa da Batı Trakya kültürü izlerine de rastlanmaktadır. Geleneksel mimari yapılar, Türk evlerine benzer planlara sahiptirler. Bu yapılar iki yada üç katlı ahşap karkas yapılardır. Orta katları cumbalı, iç sofalı planlara sahip bu yapıların giriş katları genellikle taşlık, depo veya ahır işlevi gören mekanlar olarak kullanılmaktadırlar. Tarihi dokudan günümüze kalan değerler günümüzde kentsel sit alanı kapsamına alınarak korunmaktadır.
Merkez ilçe az engebeli topografyası, verimli toprakları ve tarıma elverişli iklimi nedeni ile yapılan tarım hizmetlerinden dolayı yeşil bir görünüme sahiptir. Özellikle Doğu Trakya’nın karasal manzaralarında önemli bir yeri olan ayçiçeği, Tekirdağ Merkez ilçe yerleşik sınırı ve çevresinde de doğal bir güzellik olarak dikkat çekmektedir.
Merkez ilçede yerleşik alanları iki kategoride incelemek gerekmektedir. Merkezin çekirdeğini oluşturan kısımda daimi ikamet etmekte olan halk bulunmaktadır. Diğer yerleşik alanlar ise Marmara Denizi boyunca sahil şeridine kurulmuş olan, büyük çoğunluğu İkinci Konut tarzında olan yapılarla doludur. Bu alanlarda ise Tekirdağ’ı sayfiye amaçlı kullanan, daimi ikamet etmeyen halk bulunmakta olup büyük bir çoğunluğunu İstanbul’da daimi ikamet etmektedir.
Tekirdağ iline genel olarak bakıldığında belirli bir fonksiyonun öne çıkıp kent kimliğini oluşturmadığını, çeşitli bütünleyici fonksiyonların birarada bulunduğu görülmektedir. Kent tarih boyu liman kenti olarak faaliyet göstermiş bulunduğundan dolayı ticaret yapısı merkezde oluşmuştur. Bununla birlikte kent içinde bulunan üniversite alanı, sanayi alanları kentin sosyo-kültürel kimliğini oluşturan ögelerdir. Üniversitenin açılması sosyo-kültürel bakımdan gelişmiş genç nüfusu şehre çekmiştir.
Merkez ilçe verimli tarım toprakları ile Türkiye ekonomisinde önemli konumlara sahiptir. Trakya’nın özdeşleşmiş bitkisi ayçiçeği, bölgenin en önemli tarım mahsullerinden biridir. Bağcılıkta ise geçmiş yıllara göre azalma görülse de önde gelen kaynaklarımızdan biri konumundadır. Türkiye’deki ilk “Milli Koleksiyon Bağı” Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü tarafından kurulmuş olup 1000’e yakın üzüm çeşidi ile zengin kaynaklarımız arasında bulunmaktadır.
Merkez ilçe sınırları içerisinde, 1931 yılında kullanıma açılan Tekel İçki ve Şarap Fabrikası, kendi ürünleri olan Tekirdağ şarabı ve özellikle Tekirdağ rakısının ününü global ölçeklere taşıyarak kentsel imaj değerlerinden biri haline getirmiştir.
Tekirdağ ili ekonomik yapısının diğer bir özelliği olan İkinci Konut olgusu ile güçlenen turizme dayalı ekonomik yapıdır. Özellikle merkezde turizm sektörünün ağırlığı hissedilmektedir. Turizm sektörünün en büyük geliri ise gıda sektöründen sağlanmaktadır. Özellikle ünü global boyutlara ulaşmış olan Tekirdağ köftesi kentin kentsel imaj değerleri içerisinde yer almaktadır.
Dostları ilə paylaş: |