Her ne kadar hukukun devletin ürünü, devlet yapımı kurallar oldu- ğunu söylüyorsak da, devlet ve hukuk ilişkisi, yapan-yapılan ilişkisi kadar basit de- ğildir. Zira hukukun yaratıcısı olarak devleti kolaylıkla teşhis edebilmemize karşın, döngüsel bir şekilde, devletin de hukuk tarafından yaratıldığını gözlemleriz. Eğer devlet bir iktidar örgütlenmesi ise bu örgütlenme doğal olarak kurallara, yani hukuka dayanır. Örgütlenmenin biçimi, sınırları, yetkileri ve gücü, tümüyle hukuk tarafı ndan belirlenir. Öte yandan hukuk, yine bu örgütlenme tarafından üretilmektedir. Dolayısıyla hukuk ve devlet sürekli olarak birbirlerini yaratmaktadır.
Her ne kadar hukukun devletin ürünü, devlet yapımı kurallar oldu- ğunu söylüyorsak da, devlet ve hukuk ilişkisi, yapan-yapılan ilişkisi kadar basit de- ğildir. Zira hukukun yaratıcısı olarak devleti kolaylıkla teşhis edebilmemize karşın, döngüsel bir şekilde, devletin de hukuk tarafından yaratıldığını gözlemleriz. Eğer devlet bir iktidar örgütlenmesi ise bu örgütlenme doğal olarak kurallara, yani hukuka dayanır. Örgütlenmenin biçimi, sınırları, yetkileri ve gücü, tümüyle hukuk tarafı ndan belirlenir. Öte yandan hukuk, yine bu örgütlenme tarafından üretilmektedir. Dolayısıyla hukuk ve devlet sürekli olarak birbirlerini yaratmaktadır.
‘Hukuk kuralı’, ‘merkezi siyasal iktidar’ veya ‘devlet’ ifadelerinin taşıdığı zorunlu bir anlam, ‘örgütlü yargılama’dır. Yargılama, herhangi türden bir kuralın varlığında kendiliğinden ortaya çıkar. Yargılama, bir eylemin bir kurala uygun olup olmadığını belirlemedir. Bu açıdan ahlak kuralları söz konusu olduğunda kişinin kendi eylemleri hakkında yaptığı değerlendirme bir yargılama, kişi de bu durumda kendisinin yargıcı olduğu gibi, diğer insanların değerlendirmesi de yargılamadır. Ancak hukuktan ve devletten bahsettiğimizde, bu yargılama örgütlenmiş, kurumlaşmış, egemenlik alanının tamamında etkin, sürekli ve düzenli bir şekilde karşımıza çıkar.
Devletin örgütlü yargılama faaliyetinde ilk olarak göze çarpan, mahkemelerdir. Mahkemeler, devlet tarafından yaratılan hukuk kurallarına fiilen uyulup uyulmadığını belirler. Mahkemelerin bir kısmı, suç adı verilen ihlallerle ilgilenir. Suç, iktidarın önemli gördüğü kural ihlalleridir ve bir eylemin bu türden bir ihlal olduğu mahkemece tespit edilirse, mahkemenin diğer görevi, hukukun öngördüğü çerçevede bir cezaya karar vermektir. Suç oluşturduğu kabul edilen eylemlerde devlet, aynı zamanda davacı konumundadır. Dolayısıyla suç işlediği düşünülen kişinin mahkemece yargılanması süreci, yine devlet tarafından yönetilir.
Devletin örgütlü yargılama faaliyetinde ilk olarak göze çarpan, mahkemelerdir. Mahkemeler, devlet tarafından yaratılan hukuk kurallarına fiilen uyulup uyulmadığını belirler. Mahkemelerin bir kısmı, suç adı verilen ihlallerle ilgilenir. Suç, iktidarın önemli gördüğü kural ihlalleridir ve bir eylemin bu türden bir ihlal olduğu mahkemece tespit edilirse, mahkemenin diğer görevi, hukukun öngördüğü çerçevede bir cezaya karar vermektir. Suç oluşturduğu kabul edilen eylemlerde devlet, aynı zamanda davacı konumundadır. Dolayısıyla suç işlediği düşünülen kişinin mahkemece yargılanması süreci, yine devlet tarafından yönetilir.
Söz gelimi Türk hukuku, suç mağdurlarının, mesela eşyası çalınan bir kişinin, bizzat dava açması- na izin vermez. Kabaca ‘bir başkasının malını, izinsiz olarak kendi menfaati için almak’ şeklinde tanımlanabilecek hırsızlık, hukuk düzeni tarafından önemli bir kural ihlali olarak görülür. Hırsızlık eyleminden şikayet veya ihbar gibi bir yolla haberdar olan devlet görevlisi, yani savcı, gerekli hazırlığını yaptıktan sonra, ceza mahkemesinde zanlı (şüpheli) aleyhine dava açar. Mahkeme, hukukun öngördüğü yargılama kuralları çerçevesinde, yargılanan kişinin, yani sanığın, gerçekten bu eylemi yapıp yapmadığını araştırır. Eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiği kanaatine varıldığı takdirde, mahkemece bu eylem için bir cezaya hükmedilir.
Söz gelimi Türk hukuku, suç mağdurlarının, mesela eşyası çalınan bir kişinin, bizzat dava açması- na izin vermez. Kabaca ‘bir başkasının malını, izinsiz olarak kendi menfaati için almak’ şeklinde tanımlanabilecek hırsızlık, hukuk düzeni tarafından önemli bir kural ihlali olarak görülür. Hırsızlık eyleminden şikayet veya ihbar gibi bir yolla haberdar olan devlet görevlisi, yani savcı, gerekli hazırlığını yaptıktan sonra, ceza mahkemesinde zanlı (şüpheli) aleyhine dava açar. Mahkeme, hukukun öngördüğü yargılama kuralları çerçevesinde, yargılanan kişinin, yani sanığın, gerçekten bu eylemi yapıp yapmadığını araştırır. Eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiği kanaatine varıldığı takdirde, mahkemece bu eylem için bir cezaya hükmedilir.
Mahkemelerin bir kısmı ise bireyler arasındaki suç oluşturmayan uyuşmazlıkların giderilmesiyle ilgilenir. Bir eşyanın veya taşınmazın kullanımıyla, ailevi ilişkilerle veya ticari ilişkilerle ilgili uyuşmazlıklar, mahkemeler tarafından hukukun öngördüğü çerçevede sonuca bağlanır.
Mahkemelerin bir kısmı ise bireyler arasındaki suç oluşturmayan uyuşmazlıkların giderilmesiyle ilgilenir. Bir eşyanın veya taşınmazın kullanımıyla, ailevi ilişkilerle veya ticari ilişkilerle ilgili uyuşmazlıklar, mahkemeler tarafından hukukun öngördüğü çerçevede sonuca bağlanır.
Eşyanın kimin mülkiyetinde olduğu, taşınmazı kimin kullanacağı, verilen zararın nasıl tazmin edileceği, çocuğun babasının kim olduğu, bozuk mal satın alan kişinin satıcıdan neler talep edebileceği gibi uyuşmazlıklar, bu mahkemeler tarafından karara bağlanır. Bu uyuşmazlıklarda da çeşitli hukuk kuralları ihlal edilmişse de, devlet bu ihlalleri cezalandırmaya gerek görmez.
Hangi olaylara ve uyuşmazlıklara hangi mahkemelerin bakacağı, yargılama sürecinin nasıl başlatılacağı, yargılama sürecinde taraşarın ve yargılama makamlarının hangi kurallara uyacağı hukuk kuralları tarafından belirlenmiştir.