Tevhid nediR İnsanin üSTÜn yaratilmasinin sirri nedir müRŞİD-İ kamil kiMDİR


BİR SALİK HİCAPLARININ AÇILABİLMESİ İÇİN NASIL HAREKETETMELİDİR



Yüklə 0,51 Mb.
səhifə9/9
tarix22.01.2018
ölçüsü0,51 Mb.
#39955
1   2   3   4   5   6   7   8   9

BİR SALİK HİCAPLARININ AÇILABİLMESİ İÇİN NASIL HAREKETETMELİDİR

Tasavvuf, kişilerde ilim, itikat ve edep ile ahlak güzelliklerini sağlıyorsa, o doğru yoldur. Bunlar eksik veya yoksa o yol ilmi ledün diye Kur-an ı Kerim in bahsettiği sır veya esrar yolu değildir. Bir büyüğümüze farzdan önce farz nedir diye sormuşlar, o da farzdan önce farz ilimdir buyurmuş. Farz içindeki farz nedir diye sorduklarında da, farz içinde farz da ihlâstır buyurmuşlar. Görüldüğü gibi ilim olmazsa menzile doğru ilerleyen bir kişi, patika yola sapabilir. İlimden gaye de itikat, edep ve ahlak güzelliklerini elde edip ahiretin bahçesi olan dünyada çok güzel mahsül ve meyvaları yetiştirmek, ahirette de refah ve mutluluk içinde ebedi olarak yemektir. Onun için her nefesteki kalbi zikri, saat gibi kurmaya çalışmalıdır. Kurduktan sonra kalp mutmain olmuş demektir. Kalp zikirle mutmain olunca ircii hitabına mazhar olan salik mürşidi kâmilinin himmeti ile tevhidi efal mertebesi kendisine telkin olundukta, artık hissiyle tefekkür etmeye başlıyacaktır. Kalbiyle daimi zikrini devam eden salik hissiyle de rabıtayı kullanmak suretiyle kendinde ve kendisi dşındaki varlıklarda fiilleri şuhut etmeğe başlayacaktır.


Kulağın duyduğuna gözle şahitlik yaparsak işte o zaman kalbimiz o fiili tasdik eder. Yoksa kulağın duyduğunu göz görmez ise şüpheden kurtulamadığı için kalp o olayı tasdik etmiyecektir. Kalbin tasdiki her bir olayın şahitliği ile zuhur eder. Ondan sonra kalp bütün sıfatlara komut vererek onun kabullenmesini ister. Dolayısıyla da her fiilin failini kişiye veya mazhara nisbet şekliyle değil, Hakka nisbet ederek müşahede başlamış olur. Bir fiilin görünmesine şuhut diyoruz. Kalp tasdik ettikten sonra bütün sıfatların kabullenişi ile görmeye de daimi olduğu için müşahede diyoruz. Bir kişi bu daimi zikri kalbiyle yaptığı gibi hissiyle de daima rabıtasını mertebelerde kullanırsa işte o zaman hicaplar açılmaya başlayacaktır.


Nasıl daimi zikri yapamayan bir kişi kendisini zorluyarak zamanla o zikre alışkanlık meydana getiriyor, aynen onun gibi, enfuste ve afakta hissiyle rabıtayı kullanmayı arzu eden bir salikte elbette hicaplar kendiliğinden açılacaktır. Daimi zikirle birlikte devamlı rabıtayı kullanmıyanlarda bu hicap açılmayacaktır. Bir kişi Tevhid mertebelerinden hangisinde olursa olsun daimi zikrini saat gibi kurduktan sonra mertebesinin rabıtasını da mutlaka hissiyle kullanmalıdır. Yoksa idrak ve gönül aynasında bu niyetle bakmadığı için hicaplar açılmıyacaktır. Malumunuz hicaplar ikidir.

1 - Zulmani perdeler

2 - Nurani perdeler

Zulmani perdeleri açmak için ilim ve irfaniyetle faili, mevsufu ve mevcudu iyi bilmek ve Hakka nisbet etmek lazımdır. Bu irfaniyetten sonra da her mazhar kendinin istidat ve kabiliyetine göre Hakkı açığa çıkardığını ve varlıkların cins, renk ve vasıfları ne olursa olsun onun vahdaniyet tecellilerini perdeleyemeyişine nurani perdeler denmektedir. Hicap perde demektir. Zulmani perdelerin açılması daimi zikir ve hissimizle rabıtayı kullanmak suretiyle bunu daimleştirmeli, akıl nimetiyle de kendimizi yakın takibe alarak daima kontrolde bulunmalıyız.


Bir salik ne kadar sohbetlerde bulunursa bulunsun, irfaniyetini ilim yönüyle geliştirirse geliştirsin’ daimi zikirle birlikte, hissiyle mertebesindeki rabıtayı kullanmaz ise hicapları açılmıyacaktır. Hicabı açılmıyan salikte her varlığı ve fiilleri ayrı ayrı kendisine nisbet ederek ihtilaftan ve ikilikten kurtulamadığı için hem mutsuz olacak, hem de ilmin ötesine geçemiyecektir.


Allaha gönül verenler yalnız ilimde kaldılarsa o kadar bir gönül verisi var demektir. Yoksa ilim amil olmak için elde edilmelidir. Bunu böyle kabul edenler, edebinde, ahlakında daima kendilerini bu yolda kontrol ederler. Hem kendileri hem de bütün insanlar, Hz. Muhammet A.S. a Muhammedi emin dediği gibi onlara da emin derler ve onlardan memnundurlar.

YUSUF SURESİ VE HZ.YUSUF KISSASI

Yusuf suresi, bir gün müşriklerin reisi Resulullah Efendimize Yakup A.S. ın Şam dan Mısır a ne için göç ettiğini ve Yusuf kıssası nedir? diye sorduklarında nazil olmuştur.

Bir gün Yusuf babasına Babacığım ben rüyamda onbir yıldızla ay ve güneşi bana secde ederlerken gördüm dedi. Onbir yıldız kardeşleri idi. Yani enfusumuzda :

1 - İşitmek

2 - Görmek

3 - Koklamak

4 - Tatmak

5 - Dokunmak

duyguları ile, batındaki



1 - Hissi müşterek

2 - Hayal

3 - Vehim

4 - Hafıza

5 - Haset

6 - Gazap tır.

Ay ise Yakub un eşi olan nefsi, güneşte Babası Yakup A.S. dır. Yusuf rüyasında kardeşlerini yıldız suretinde, babası Yakub u güneş suretinde, Yakub un eşini de ay suretinde görmüştür. Bunların cümlesinin Yusuf a secde etmeleri, ileride Yusuf un cümlesine sultan olacağına işarettir. Çünkü Ruh veya can Yusuf u zaten vücut mülkünün sultanıdır. Fakat kemale gelmeden bunu idrak etmesi mümkün değildir. Babası Yakup Oğulcuğum rüyanı biraderlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar, çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır (Yusuf suresi ayet 5.) dedi.


Babası Yakup Yusuf un rüyasından sonra onun külli bir istidada sahip olduğunu görünce, Peygamber varisi olacağını anladığı için diğer kardeşlerinden fazla sevmeğe başladı. Kardeşleri de bunu gördükleri için tuzak kurdular. Babalarına gelerek dediler ki: Ey babamız sen bize Yusuf u neden inanmıyorsun, onu bizimle kıra gönder de bol bol yesin oynasın. Şüphesiz ki biz onun koruyucularıyız dediler. Yakup dedi ki onu götürmekle hem beni tasaya düşürürsünüz hem de gafil bulunurken onu kurda yedirmenizden korkarım dedi. Zira Yakup bir gün rüyasında dağın başında Yusuf u da sahrada gördü. On kurt birden Yusuf a hücum ettiler. Yusuf un aralarında kaybolduğunu gördü. Onun için onlara kurt yemesinden korkarım dedi.


Elbette bir kişi nefsin isteklerine uyarsa, nefsi emmare olan kurda kaptırmış olur. Kardeşleri Yusuf u kıra götürdüler. Ve kuyuya attılar. İşte bizlerdeki can Yusuf unun bu beden kuyusuna atılmasıyla, esfeli safilin olan bu dünya bataklığından, Hak ve hakikat ticareti yapan İnsan-ı Kâmil in himmetiyle, Tevhit kervanından bir sucunun kuyudan su çıkarması sonucu vesile olarak kardeşleri tarafından kervancı başına satılması zuhur etmiştir.


Yusuf kuyuya atılınca Cebrail hemen ona bir beyaz gömlek giydirmek suretiyle gömleğin yardımı onu boğulmaktan kurtarmıştır. Bu gömlek İbrahim A.S. ı Nemrut tarafından ateşe atıldığında ateşten koruyan tevhid gömleği idi. Beden varlık kuyusuna atılan can Yusuf u kervancı başı olan Mürşid-i Kâmil e pul olup satılmıştır. Mısır ülkesine doğru, kervanda yol alan bir köle olarak yolunda ilerleyen oldu. Hasan Basri Hz.leri Yusuf kuyuya atıldığında tam 12 yaşında idi. Babası ona 40 sene sonra mülaki olmuştur buyurmuştur.


Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde Yusuf u kardeşleri 8 cevize sattılar buyurdular. Yani 8 sıfatı subutiyenin nefsi emmare tahakkümünden mürşidi kâmil emrine bir anlaşma ile verilmesi demektir. Kervanla Mısır ülkesine varıldığında maliye nazırına köle olarak satılması ile Züleyha ile karşılaştı. Züleyha bir padişahın kızı idi. Rüyasında çok güzel bir erkek gördü. Sen kimsin dedi’ o da ben Mısır padişahıyım dedi. Uyanınca Züleyha bu rüyanın tesirinde kaldı. Onun bu halini görenler bu aşık diyorlardı’ kendisine evlenmek için talip olanların da bütün tekliflerini ret ediyordu. Bir gün Mısır padişahının yanına gitti. Rüyasında gördüğünün o olmadığını görünce üzüldü. Gaipten bir ses gelerek üzülme kızım günü gelince o gördüğüne kavuşacaksın dendi. İşte o zaman şükür secdesi yaptı. Yusuf la karşılaşınca rüyasında gördüğünün o olduğunu anlayıp onun güzelliğinden mütevellit ona sahip olmak istedi.

Çok diller döktü sahip olamayınca da gömleğini arkadan yırttı. Gömleğin önü ruh tarafı, arkası da nefis tarafını remzeder. Tevhid gömleğinin arka tarafından yırtılması nefsin onu yırttığını gösterir. İşte kul Allah a tam yönelinceTevhid gömleği arka tarafından yırtılır. Sad suresi ayet 83 de Şeytan dedi ki: Ya Rabbi izzetin hakkı için kullarının hepsini saptıracağım, yalnız onların içindeki muhlis kulların müstesna demiştir. İşte şeytan Yusufu yolundan saptıramamıştır. Züleyhanın karşısına o anda kocası çıkınca Züleyha yalan söyleyerek efendisine bu köle benim nefsimden murat almak istemiştir dedi. Gömleğin arkasından yırtılmasını gören efendisi de durumu anlamıştır.


Züleyha nın Mısır kadınlarına imtihanı ise, şehirdeki bir kısım kadınlar azizin karısı kölesi olan Yusuf un nefsinden murat almak istediğini söylentisini duyunca: Bu kadın apaçık bir sapıktır dediler. Şehirdeki kadınlar nefsin kuvveleridir. Burada Yusuf ruhu, yani Allah ın emirlerine itaatı ve yasaklardan kaçınmayı’ Züleyha da dünya ve nefsi, şehvet ve arzuları remzetmekte Mısır azizi de dünyaya meyyal olan Züleyha lara söz geçiremeyen dünya adamlarını remzetmektedir. Züleyha şehirdeki bütün kadınları topladı ve her birine tabak içinde elma ile bıçak verdi. Yusuf a da o anda karşılarına çıkmasını söyledi. Karşılarına çıkan Yusuf u görünce bütün kadınlar Yusuf un güzelliğinden kendilerini kaybederek önlerindeki elmaları kesecekleri yerde ellerini kestiler. Bu bir insan değil sanki bir melektir dediler. Ruhun nurunu görenler elbette fiillerin failini Allah a nisbet ederek kendilerine nisbetleri kesilecektir. Yusuf u dedikodular kesilinceye kadar zindana attılar. Zındanda 2 arkadaşı vardı. Onlar Yusuf a rüya gördüklerini söyleyerek tabir yapmasını istediler. Biri ben rüyamda şarap olacak şırayı sıktığımı görüyorum dedi. Diğeri de rüyamda başımın üzerinde ekmek taşıdığımı ve bu ekmekten kuşların yediğini görüyorum dediler. Yusuf rüya tabirinde, biriniz efendisine yine şarap sakiliği yapacak, diğeri ise zindandan çıkınca asılacak ve kuşlar başından yiyecek dedi. Yani şarap aşktır. Vehbi ilimle fenafillah olup Hakka vasıl olacağını ve padişah olan ruha hizmet edeceğini bildiriyor. Diğeri ise kesbi ilimle efal, sıfat ve vücudun ifna olmasını beka kuşu olan kâmilin de onun gayriyetlerini yiyerek Hakka kesbi bir ilimle vasıl olacağını söylüyor. Çünkü padişaha aşk şarabını içiren şarapcıdır. Diğeri ise nefisten ayrılmayan beden şehrinin ekmekcisidir.


Yusuf şarapcıya, hapisten çıkınca sahibinin yanında beni hatırlat, demesiyle Yusuf 7 sene daha zındanda kaldı. Ruh makâminda vücudu talep etmek elbette 7 sıfatı subutiyeden zuhura gelesiye kadar zındanda kaldı demektir. Çünkü bu mertebede kul batın Hak zahirdir. Ruh Yusuf u sıfatlanmadan kendini isbat edemez.



Mısır melikinin rüyası ve Hz. Yusuf un tabiri:

Padişah ben rüyamda 7 semiz sığırı 7 zayıf sığırın yediğini ve yeşil 7 başağın da 7 kuru başağa sarılıp galip geldiğini gördüm dedi. Yusuf bu rüyanın tabirinde’ adetleriniz üzerine 7 sene tohum ekersiniz, mahsulün ancak yiyeceğiniz kadarının az miktarından maadasını başaklarında terk ediniz. Sonra bolluk senelerinden sonra şiddetli 7sene kıtlık gelecektir. Şiddetli kıtlık senelerinden sonra da bereketli bolluk seneleri gelecektir dedi. Yani normal bir kişinin nefsi doğrultusunda 7 sıfatı subutiyesini kullanması bidayette bolluk yıllarıdır. Mürşidi kâmile gelip 7 semiz nefis sıfatlarının, Ruh sıfatları olan zayıf 7 sığırın yediğini görecektir. 7 yeşil başak olan Ruhani yeşil başakların yani sıfatların kendine nisbet edip zayıflamış ve kurumuş olan başağı ihata ettiğini, onun artık hakikat deryasında hiçbir sözünün geçmediğini görecektir.


İşte bir salikin Ruhaniyet yönünün nefis yönününe galip gelmesi ve kuvvetlenmiş olan Ruhaniyet yönünün nefis kuvvelerini daima bağlamış bir vaziyette tutmasıdır. Yusuf un beratından sonra melikin tahtına oturup, biz onu yeryüzünde halife kıldık dediği gibi kavseyin makâmina oturup hazinelerin de tasarrufunu eline aldı. Yusuf un Mısır a zahire almak için giden kardeşlerini can Yusuf u elbette onları hemen tanıdı. Nefis olan kardeşleri ise hiçbir zaman Yusuf u bilemezler. Yusuf onları tanıyınca babanızdan olan kardeşinizi de bana getiriniz dedi. Yani kuvveyi akliyeyi veya tefekkürü getirmezseniz bir daha bana yaklaşamazsınız demek istedi.
Yakup A.S. oğullarına bir kapıdan girmeyiniz, ayrı ayrı kapılardan giriniz diye tenbihatta bulundu. Yani kalp şehrine vahdet ve kesreti ile giriniz veya hakikat ve şeriat kapılarından giriniz dedi. Yakup A.S. ilim sahibidir. Şuhut ve ayan sahibi değildir. Kemalat akıldaki ilimden ibaret değildir. Havvas sahipleri aklı külün ilmini bilmezler. Aklı maaş ve aklı miadı bilirler. Yusuf kardeşlerinin içeriye girdiğini görünce Bünyâmin e doğru ilerleyerek onu kucaklayıp bağrına bastı. Gizlice kulağına da’ ben senin kardeşinim, diğerlerinin bize yapmış olduğu ihanet sebebiyle sen mahzun olma dedi. Altın tas olan ilim ve irfaniyet kuvvelerini Bünyâmin in yüküne koydurdu. Sonra ey kafile durunuz siz hırsızsınız diye bağırıldı. Çünkü kalbin istidadı altın tasdır. Yusuf un kuyuya atılması ile Yakup A.S.ın gözleri görmez olmuş, Yusuf un makam ve kemalatı idrak edememekle şuhutsuz kaldı. Sonunda Yusuf bu gömleği babama götürün de babâmin gözlerine sürün’ o artık bundan sonra rahatlıkla görmeye başlar. Sonra bütün ailenizle birlikte bana gelin dedi. Yusuf un gönderdiği gömlek tevhitteki kemalatın cemal nurlarıdır. Bununla gözleri görmeyenlerin körlükleri izale olur. Yakup ailesiyle birlikte Mısır a vardığında onları Yusuf karşıladı ve birbirlerine sarıldılar. Babasını ve annesini tahtının üzerine oturttu. Hepsi hürmetle eğildiler.

Yusuf dedi ki işte daha evvel gördüğüm rüyam tahakkuk etti. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla bilen tam hikmet sahibi olan ancak odur. Ve 40 sene sonra Yakup Yusuf una kavuşmuş oldu. 23 sene daha beraber yaşadılar.


Şu halde Yusuf kıssası, bir salikin mürşidi kâmile gelip meratibi ilahiyeyi tahsil edinceye kadar bütün safhalarını tek tek anlatarak bizlerin üzerinde derin derin tefekkür etmemizi gerektiriyor. Yusuf suresi 111. Ayette Muhakkak ki Yusuf A.S. ve kardeşlerinin kıssalarında tevhid ehline sayılamayacak kadar ibretler vardır. Bu uydurulabilecek bir söz değildir. Her şeyin tasdiki ve tafsilinin izahıdır. İman eden bir cemaat için bir hidayet ve rahmettir o denilmektedir. Resulullah efendimize ilk defa bu sure kıssa olarak indirilmiştir. Başka surelerde çeşitli vakalardan ve peygamberlerden bahsedildiği halde bu Yusuf suresinde başka hiçbir vaka ve peygamberden bahsetmeden yalnız 1 inci ayetten 111 inci ayete kadar Yusuf vakasından başka bir olaydan bahsetmemektedir.
Bu da gösteriyor ki tevhid ehilleri buna çok dikkat etmeleri gereklidir. Çünkü meratibi ilahinin bütün safhaları ayrı ayrı şifreli olarak izah edilmiştir. İster nefsinizden ruhunuza kadar bir enfüsü tahsil mekanizmasında değerlendirme yapın, isterse tevhid ilmine yeni dâhil olan bir kişinin mürşidi kâmili ile arasındaki münasebetleri mütala edin, enfusu ve afakı aynıdır. Rabbim bütün sohbetlerde bu kıssayı tekrar tekrar işlemek ve onunla yaşama geçmek nasip etsin. Âmin...


TERAVİH NAMAZI NE DEMEKTİR

Ramazanda Teravih namazları ne için henüz oruç başlamadan evvel kılınmaktadır? Ramazan ayı demek bir kişinin bütün nisbiyetlerini yakıp yok eden, cehaletini ifna eden, bütün günah ve şirklerini ateşte yakarak fena eden anlâmina gelmektedir. Teravih ise tervihten gelme olup, rahatlatan, feraha kavuşturan, dinlendiren anlamlarına gelmektedir. Teravih namazı oruca ait değildir. Ramazan ayına aittir. Her Ramazan ayına çıkan bir mümin bazı hastalık gibi nedenlerden orucunu tutamıyorsa Ramazana çıktığı için müekkede sünnet olan teravih namazını kılmalıdır. Kameri aylardan Şaban ayının son günü, ikindiden sonra bittiği için henüz sahura kalkmadan bir gün evvel teravih namazlarını kılarız. Gecesinde de sahura kalkarız. Sahurda imsak vaktine kadar yer içeriz.


Aynen bunun gibi batında da mürşidi kâmilimizin sohbetlerinde orucun mahiyetini, ikilikten birliğe yüselmenin ilmlerini öğrenmek sahurdaki yemek içmek gibidir. Onun için saliklerin sohbetlerde bulunmaları çok önemlidir. Resulullah Efendimiz sahura kalkınız sahurda çok bereketler vardır buyurmuşlardır. Nasıl sahurda bereket olmaz. Batın yönündeki bütün müşküllerimizi sahurlarda elde ediyoruz.


Bu yeme içme ne zamana kadar devam edecektir. Beyaz ipliğin siyah iplikten ayırt edilmesi olan imsak vaktine kadardır. İşte ikilikten birliğe geçinceye kadar bu sohbetlerimize devam edeceğiz.

Bir salikin her nefeste zikir etmesi Allah la alışverişidir. Tecelli efali şuhut etmesi onun kendine nisbet ettiği fiillerin Allah ın olduğunu görmesiyle siyah iplik olan cehalet karanlığı bitmiş, beyaz iplik olan hakikat fiil tecellisinin görünmesi zuhur etmiştir. Böylece oruca girildi demektir. Fail, mevsuf, mevcud tecellileri onun birliğe geçişi olacağından hakikattaki orucu böylece tutmuş olacaktır. Recep ayında fiillerin failini, Şaban ayında sıfatların mevsufunu şuhut etse bile Ramazan ayındaki vücudun vücudullah oluşunu idrak edemediği için Recep ve Şaban aylarında tutacağı oruçlar şirkle olacağından Melamiler bedensel ve ruhsal oruclarını yalnız Ramazan ayında bir ay tutarlar. Bunun haricinde tutanlar varsa onlar taklit ve şirk olarak tutmuş olurlar. Orucun da zahir ve batınını bilerek tutmak lazımdır. Yalnız zahir ve yalnız batın oruç eksiktir. Beden ruhsuz ayakta duramadığı gibi ruhta bedensiz kendini isbat edemez. Onun için tek taraflı orucun olabileceğini savunanlar lafla kılıf bularak kendi kendilerini aldatanlardır. Oruçlu olan bir kişi birlik içinde akşamı ettiğinde, Fail, Mevsuf, Mevcudu kendi vücut ülkesinde birlediğinde sıfatlarından tecelli etmesi ona vacip olmuştur. İftarını açmıştır. Nasıl sabahtan akşama kadar aç olan beden gıdasını almak için iftara hak kazanmıştır. Kişinin Ruh birliğinin idrakı da sıfatlarında kendini göstermek suretiyle iftarı olacaktır. Onun için Resulullah Efendimiz Sahuru mümkün mertebe geciktirin. İftarda ise acele ediniz buyurmuşlardır. Ruhun sıfatlardan tecellisine de hakikatta iftar denilmiş oluyor. Elbette acele etmek lazımdır. Tevhit mertebelerinin hepsinde ayrı ayrı zat ve sıfat vardır. Bir makamda 7 meratibin mertebeleri de mevcuttur. İşte Teravih bir kabın içindeki malzemeyi boşalttığımızda tekrar o kabın içine bir malzeme koyasıya kadar geçen zamana tervih yani dinlenme, dendiği gibi bir kişinin de kendine nisbet ettiği varlıkların Cenabı Allah a ait olduğunun idrakı zuhur ettiğinde bir dinlenme, selamete çıkma, külfet ve günahlardan kurtulduğu için o mutluluk hâline Teravih denmiştir.


Teravih namazının aslı her namazın aslı gibi iki rekâttır. Fakat Resulullah Efendimiz bir gün iki rekât kılmış. Bir gün 4 rekât kılmış,bir gün de 8 rekât kılmıştır. Hiçbir zaman 20 rekât kılmamıştır. Yalnız Hz. Ömer in cemaatla kıldığı 20 rekâtlık teravih namazına hiçbir şey söylememiştir. Tabi ki 2, 4, 8 ve 20 rekâtın da Tevhitte zevki ve manası vardır. Bu Âlem hüvviyet ve enniyet yüzü ile iki rekâttan ibarettir. Bu zevk ve müşahede ile iki rekât kılanlar Hüvviyet ve enniyet yönü ile zevkidar olanlardır.

4 rekât olarak kılanlar ise bu zevke sahip olamadığı için vücut ülkesinde 4 anasırı unsuriyesi olan toprak, su, hava, ateş tecellilerini zevk edebiliyorsa o da teravih namazını 4 rekât kılabilir. Resulullah Efendimizin bilhassa fazlaca devam ettiği 8 rekât teravih namazıdır. O da 8 sıfatı subutiyenin tecellilerinin müşahedesinden ibarettir. Hz. Ömer in 20 rekât olarak kıldığı teravih namazının hesabını Muhiddin-i Arabi Hz. leri şöyle yapıyor. Zahir ve batın on duygu ile vahdet ve kesretteki Cenab-ı Hakkın tecellilerinin zevki demiştir. Allah daima teravih kılmak, sahura kalkmak ve oruc tutmak nasip etsin. Taklitlerin ötesinde bunların tahkiklerini nasip ederek zevkine erdirsin. Müşahedelerini nasip edip bütün ihvan kardeşlerimize bu yolda şevk ve zevk versin. Âmin.



VEL ASR SURESİ

Cenabı Allah asra yemin ederek insanın hüsranda olduğunu bildiriyor. Asr ne demektir. 100 yıla bir asr denir. Resulullah Efendimiz bir hadislerinde de Dehre küfretmeyiniz. Çünkü Dehr Allahtır Buyurmuşlardır. Dehr zaman demektir. Zaman ise Allahtır. Bu nasıl olur. İşte senelerde aylar, aylarda günler, günlerde saatler, saatlerde dakikalar, dakikalarda saniyeler, saniyelerde saliseler, saliselerde de an vardır. An ise zaman demektir. O da Allahtır. Bu saydığımız bütün tecellilerin efal ve sıfat zuhuratına mazhar olan Zat ise yüz yılda bir gelen müceddittir. Yani yenileyicidir. İşte ona iman edip bu Âdem ve Âlemdeki Cenab-ı Hakkın tecellilerini göremiyenler zarardadırlar. Çünkü ayeti kerimede İnsanlar hüsrandadır. Yalnız iman edip salih amel işleyenler, Hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna buyurulmuştur. İşte bu 100 yılda bir gelen müceddit, zatiyun veliullah olması nedeniyle Allahın bu mukayyet olan Âlemde canlı bir Kur-an dır. Ancak ona inanmak ve ondan tevhid tahsili yapmakla kişi salih amel işlemiş olur. Salih amel ise ihlâs, katkısız, saf, temiz amel demektir. O İnsan-ı Kâmil e inanmıyanlar bunu elde edemezler. Çünkü Allah ın senelerden an a kadar sergilediği bütün efal, sıfat tecellilerini bir ağacın bütün yaprak, dal ve gövdesinin yekün sırlarını çekirdekte cem ettiği gibi bu efal ve sıfat tecellilerinin bütün kemalat sırlarını zatiyun veli olan o İnsan-ı Kâmil de cem etmiştir.


İşte bu tecellilerden habersiz olanlar hep hüsrandadır. Yalnız ona iman edip kendi diye bildiği varlığın Hakkın varlığı olduğunu anladığında salih amellere kavuşmuş olacaktır. İşte bunlar müstesna olanlardır. Elbette ilmel yakınlıkları nedeniyle Hak ve hakikata vakıf olduklarından hem Hakkı tavsiye ederler, hem de sabrı tavsiye ederler. Çünkü onlar fenafillah oluncaya kadar gayriyetten kurtulup Hakkın tecellisinden başka tecelli göremiyecek hale gelmişlerdir. Hakkı tavsiye etmek budur. Bunlar sabrı da tavsiye ederler. Zira bu saliklerin bekabillah olduklarında Cenabı Hakk ın her an ayrı bir şanda tecellisine sabretmek ,çok ama çok zordur. Her babayiğidin harcı değildir. Onun için sabrı da tavsiye ederler. Sabır iki çeşittir.


1- Başkalarından gelen her türlü kötülüklere tahammül etmek,


2- Mülkünde Haktan gayri kalmayınca her an nereden ve nasıl bir tecelli ile karşılaşacağını bilmediğin için sabrederek gaflete düşmeme halidir.

Buda çok zordur. İşte yüz yılda bir gelen müceddit bu yenileyici İnsan-ı Kâmil e inananlar ondan gördükleri Tevhid tahsili sonucu zaten sıfatlarından fiilleriyle tecelli edişini bilirler ve bu da sabit olan haktır. Onun için vahdet deryasından tecellilerinin hepsinin Hakkın bir zuhuru olduğunu tavsiye ederler. Zira Hakka vuslat kolaydır. Fakat bekada Hak üzere kullukta sabretmek çok zordur. Bu sure üç ayetten ibarettir. Zira Allahın üç yüzü olan efal, sıfat, Zat yüzlerinin kemalatını sergilemekte, bunlara vakıf olanlar kurtulanlar, vakıf olmayanlar ise hüsranda kalanlardır buyurulmuştur. 



TEVHİDDERYASI 1  - KİTAP SONU

                     Ahmet ARSLAN: 1999
Yüklə 0,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin