Bu süreç yalnız üretim ve ticaretteki tekelleşme ile de sınırlı değil. Hizmet sektörü de tekelleşiyor ve bu alandaki tekelleşme de dünya ölçeğine uyarlanmış durumda. Yineliyorum, artık bütün bir dünya pazarı, tekelleşmede temel kıstas durumunda.
Son dönemde tekelleşme dev uluslararası şirketlerin birbirlerini yutmasıyla ilerliyor. Yani tekelleşme sadece rakibini pazardan eleme olarak işlemiyor. Resmen borsada rakiplerini satın alarak, mümkünse en büyüklerini yutarak, tekellerin hacmi genişletiliyor. Eskiden genellikle tekeller fiyat kırarak bir pazara giriyor, kazanılan mevzilerden hareketle rakiplerini iflasa sürüklüyorlardı. Şimdi bir tekel rakibini satın alarak, böylece onu çok kaba bir tarzda yok ediyor.
Bu sürecin dinamikleri Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun dağılmasının öncesinde de mevcuttu. Sistem kilitlenmek üzere idi. Sovyetler Birliği’nin dağılması kapitalist sisteme biraz nefes aldırttı, ona yeni bir pazar açıldı. Bu pazar Doğu Avrupa ülkeleri ve Sovyetler Birliği şahsında, genellikle hammadde kaynaklarına ve yeni tüketime yönelikti. Ama sonuçta görüyoruz ki, bu nefes pek öyle uzun vadeli değil. ‘90 yılını çıkış noktası kabul edersek, yalnızca sekiz yıllık bir zaman kazanılmış oluyor.
Buradan şu sonuç çıkarılabilir: Demek ki kapitalizmin krizi ‘90 öncesi süreçte öylesine ileri bir düzeye ulaşmıştı ki, birkaç yıllık zaman içerisinde yeni açılan pazar olanakları da, krizin(16)dinamiklerinin dengelenmesine yetmedi. Kafkaslar’da ve Orta Asya’da uçsuz bucaksız hammadde kaynakları açıldı. Sovyetler Birliği’nde yine aynı açılımlar sözkonusu. Doğu Avrupa ülkeleri birer taşeron konumuna düştüler, bir kısmı iktisadi ve mali açıdan adeta sömürgeleşti. Kısacası kapitalist sisteme binbir türlü olanak aynı anda açıldı. Fakat bu olanaklar bile günümüzde açığa çıkan krizin patlamasını engelleyemedi. Bu demektir ki, kapitalizmin daha önceki durumu hiç de parlak değildi, yıkılışlar ona bir parça nefes aldırttı, buna rağmen aradan daha 8 yıl bile geçmeden soluğu yeniden tükendi. Sonuçta sistem bugün büyük ölçüde kilitlenmiş bulunuyor.
Üretimin yanısıra finans alanında da dev boyutlarda bir tekelleşme sözkonusu. Dünyada dev bir finans sermayesi dolaşıyor. Ve kapitalizmin esas motor gücünü günümüzde mali sermaye oluşturmaktadır. Önümde bazı rakamlar var. Mesela ‘90’lı yılların ortalarında, dünya borsalarında, günde ortalama 1.5 trilyon dolar el değiştiriyordu.
Sermayenin etkinlik alanındaki değişimin diğer bir göstergesi, istihdam alanında yaşanan evrimdir. Hizmet sektöründeki istihdam ile sanayi sektöründeki istihdam arasındaki farkı kıyaslarsak, sanayinin ne kadar geri plana düştüğünü görürüz. Mesela, 16 OECD ülkesinde hizmet sektörünün istihdamdaki payı, 1870 verilerine göre ortalama %24’tür. Bu oran 1950 yılında %38’e, ‘73 yılında %53’e, ‘87 yılında da %63’e çıkmıştır.
Sonuç olarak, spekülasyonla uğraşan mali sermaye tüm iktisadi yaşamı belirliyor bugün. İktisadi yaşam tümüyle borsaya endeksli olarak ilerliyor.
Dev mali sermaye birikiminin kaynağı nedir?
Bunu tek cümle ile tekellerin sömürünün dozunu görülmemiş ölçülerde arttırmış olmaları olarak özetleyebiliriz. Sağlanan kârların(17)bir bölümü yeniden yatırıma dönüşüyor. Ama sözkonusu kârlar o kadar yüksektir ki, onun yeniden yatırıma dönüşen payı gittikçe düşüyor. İkincisi, tekellerin bir de süreç içinde oluşan kendi finansman kaynakları mevcuttur. Bunların kârları normal yatırıma dönüştürmeleri gereken miktardan çok daha fazla düzeyde gerçekleştiği için, önemli bir bölümü mali spekülasyona yönlendirilen finans sermayesi olarak iş görüyor.
Bunun dışında, özellikle ABD’de ve son yıllarda da Batı Avrupa ülkelerinde yaygınlaşan özel fonlar vardır. Özel fon sermayesi, işçi ve emekçilerin ücretlerinden emeklilik ödenekleri, sigorta, ek sigortalar vb. için yapılan kesintilerden oluşmaktadır. ABD’de kamu sigorta sistemi olmadığı ve herkes özel fonlara para yatırarak özel sigorta yapmak zorunda bırakıldığı için, bu fonlar aracılığı ile dev bir sermaye birikimi gerçekleşmektedir. Ancak bu dev sermaye birikimi yatırıma dönüşmemekte, istihdam olanağı açmamaktadır. Çünkü kapitalizmin krizi, yani aşırı üretimin sistemi bir noktadan itibaren kilitlemesi sonucu, üretime yatırım yapmayı gereksizleştiriyor. Üretici sanayi yatırımından elde edilen kâr oranı daha az olduğu için, bu durum spekülatif sermayenin daha büyük bir hızla birikimine yolaçıyor.
Böylece sürekli biriken spekülatif bir finans sermayesi dünya piyasalarında dolaşıp durmakta, borsalar üzerinden kendisine pazar aramaktadır. Aranan pazar vurgun vurma pazarıdır. Fon işletme kurumları bir ülkeye giriyorlar, orada zinde gördükleri bir şirketin rakiplerini batırıyorlar. Böylece hisselerini ellerinde bulundurdukları şirketin değeri, yani kendi kârları artıyor. Eğer o ülkeye ilişkin başka hesapları yoksa, hedef seçtikleri şirketleri batırdıktan sonra geri çekiliyorlar. Ama batırdıktan sonra, eğer bu ülkenin hükümeti bir özelleştirme programı açıklarsa, orada bekliyorlar ve bir de özelleştirme vurgunundan faydalanıyorlar. Böylece mali sermaye dünya ölçeğinde başlı başına bir sömürü mekanizması oluşturuyor.(18)
Bu kendine özgü spekülatif mali sermayenin bileşimi sigorta şirketleri, fonlar ve banka sermayesinden oluşuyor. Genelde sıralaması böyle. Bu sıralamada ilk sırayı sigorta şirketleri alıyor. İkincisini fonlar, üçüncüsünü bankalar alıyor. Ama, ABD’de bu sıralama değişiyor. İlk sırayı fonlar alıyor, ikincisini sigorta şirketleri, üçüncüsünü bankalar. Mali sermaye bileşiminin sıralamasında birinci ya da ikinci ağırlıklı yeri tutan sigorta şirketleri sermayesinin bu konumu, ilk bakışta biraz tuhaf görünüyor.
Sorunun anlaşılabilmesi için bir-iki somut örnek vereceğim. Örneğin, Fransa’da kiracısınız; ev sahibi dayanıyor kapıya, sigorta yaptırdınız mı? diye soruyor. Yaptıracağım diyorsunuz. Bir ay sonra tekrar geliyor, yaptırmadıysanız evden atıyorum diyor. Daha bu aşamaya gelmeden, yeni eve taşındıktan sonra mahalle karakoluna gidip adresinizi değiştirmek istiyorsunuz. Polis sizden kira sözleşmesinin aslını, son kira makbuzunun aslını ve ev sigortası yaptırdığınıza dair bir belge istiyor. Sigorta şirketine gidiyorsunuz, sizin en ufak bir pazarlık hakkınız yok, tarifeyi dayatıyor. Yoksa ev sahibi sizi evden atmakla tehdit ediyor, adresinizi değiştiremiyorsunuz, sonuçları tahmin edilebilir yığınla idari işleminiz kilitleniyor ve devletle karşı karşıya bir konuma düşüyorsunuz.