Toplumsal sistem gerçekliĞİ


SİSTEM NASIL OLUŞUYOR, KENDİSİNİ NASIL ÜRETİYOR



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə6/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   133

SİSTEM NASIL OLUŞUYOR, KENDİSİNİ NASIL ÜRETİYOR..

Şu ana kadar yapılan açıklamalardan çıkan sonucu özetlersek: İnsan bilişsel bir varlıktır. Yani bilgi üretir. Sonra, ürettiği bu bilgiyi tekrar üreterek-üretirken kendi varlığını da üretmiş-gerçekleştirmiş olur. O, bütün bunları bir toplum yaratığı olarak yapar. Bu arada, üretim süreci içinde diğer insanlarla kurduğu üretim ilişkileriyle de içinde var olduğu toplumu yaratmış olur.


O halde: Bir sistem gerçekliği olarak toplumsal varlığı belirleyen temel etken, o toplumun kendisini nasıl ürettiğidir. Doğa’da hazır bulduğu şeyleri toplayarak mı üretiyor, avcılık yaparak mı, yoksa hayvanları ehlileştirip çobanlık yaparak mı, ya da tarımsal faaliyette bulunarak mı, belirleyici olan budur. Çünkü, bu işi yaparken insanlar arasında kurulan üretim ilişkileridir ki, o toplumu birarada tutan bağları oluşturan da bunlardır.
Örneğin, hayvanları ehlileştirmeyi öğrenmiş, çobanlık yaparak kendini üreten bir toplumu ele alalım ve İnformasyon İşleme Teorisi açısından bu durumu inceleyelim. Bütün üretim faaliyetinin ve dolayısıyla da bütün toplumsal var oluşun özünü oluşturan esas unsur nedir burada? Hayvanları ehlileştirmeye yönelik BİLGİ değil midir? Yapılan bütün o üretim faaliyetlerinin esası, çevreden alınan ham maddeleri bu bilgiyle değerlendirip-işleyerek gerçekleştirmek-üretmek değil midir? Ne yapıyorsun, çevreden (doğa’dan) alınan madde-enerjiyi-informasyonu (ham maddeyi) sahip olduğun bilgiyle işleyerek (processing) ürünü oluşturuyorsun. İşte toplumsal informasyon işleme sürecinin esası budur.
Peki, toplumsal olarak ürettiğin ve sonra da sahip çıkarak kendini üretme sürecinde kullandığın bu BİLGİ-bilgiler- nasıl muhafaza ediliyorlar sistemin içinde? Önce, toplumsal sistemin elementi olarak insanın-insanların- beyninde, nöronal ağların içinde tabi. Ama olay sadece bununla kalmıyor! Çünkü insanlar sahip oldukları bilgilere göre sadece bireysel olarak maddi yaşam koşullarını üretmekle kalmıyorlar, onlar, aynı zamanda, üretim faaliyeti içinde kendi aralarında kurdukları ilişkilerle içinde yaşadıkları toplumu da yeniden üretmiş oluyorlar. Bu nedenle, üretim faaliyeti esnasında kurulan ilişkiler (üretim ilişkileri), o an varolan topluma ve bu toplumun elementi olarak bireylere ait bilgilerin maddi temelini oluşturuyor. Üretim faaliyeti esnasında insanların bilincinde yansıyan-ve kayıt altında tutulan bilgiler, toplumsal maddi hayatın içinde, insanlar arasında kurulan üretim ilişkileriyle maddeleşmiş oluyorlar.
Bu o kadar önemli bir sonuçtur ki biraz açalım: Böyle bir toplumda, informasyon işleme birimi olarak faaliyet gösteren, örneğin çobanlık yapan bir insanı ele alalım (tek bir insanı). Hayvanları ehlileştirmeye yönelik bütün bilgilerin birey olarak onun beyninde bulunan nöronal ağ’larda kayıtlı olduğunu söyledik. Nasıl çalışıyor bu durumda mekanizma? İnsan, çevreden (doğa’dan) alınan ham maddeyi beyninde kayıtlı olan bu bilgilerle işliyor ve sonra da hazırlanan nöronal modeli uygulanması için “motor sistemine”9 veriyor. Ve “çobanlık” yaparak ürünü-output’u oluşturuyor. Burada, o insanın dışarıya-çevreye karşı “çoban” olarak tanınan-gerçekleşen varlığı, onun-sistem olarak kendi içinde, beyniyle diğer organları-“motor sistem”- arasında kurulan ilişkilerin bir sonucudur. Ham maddeyi işlerken beyinle organlar arasında kurulan ilişkileri biz “çobanlık” olarak ifade ediyoruz. Ve bu fonksiyon o kişinin üretim faaliyeti esnasında gerçekleşen varlığı olarak ortaya çıkıyor. Aynı durum toplum söz konusu olduğu zaman da geçerlidir. Hayvan yetiştiricisi toplumda, üretim faaliyeti esnasında kurulan ilişkiler “hayvan yetiştiriciliğine” yönelik bilginin (maddi temeli) gerçekleşme biçimi oluyor. Toplum bu bilgiyle örgütlenmiş bir sistem olarak karşımıza çıkıyor.
Konuyu iyice açmak, somutlaştırmak için, daha basit bir sistem olarak bir atom’a dönelim. Üçüncü çalışmada[3] bir atomun içindeki informasyon işleme sürecini bütün ayrıntılarıyla incelemiştik. Nasıl işliyordu burada mekanizma? Örneğin, bir Hidrojen atomuna dışardan foton şeklinde bir informasyon10 geldiği zaman mekanizma nasıl işliyordu? Önce, gelen informasyonun sistemin içindeki bilgiyle değerlendirilerek-işlenmesi sonucunda bir reaksiyon modeli oluşturuluyor, sonra, elektronun bir üst kuantum seviyesine çıkışıyla da bu gerçekleştiriliyordu. “Sistemin içindeki bilgi” nedir peki burada? Atomun yapısını biliyoruz. “Atomun içindeki bilgi” ne oluyor burada? Cevap: Atom çekirdeğiyle elektron (elektronlar) arasındaki elektromagnetik ilişki-bağlaşım, belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir atomun içindeki bilgiyi temsil eden sistemin hafızasıdır. Atom, ancak bu bilgiye uygun düşen bir informasyonu işleyebilir. Örneğin, “dışardan” her “gelen foton” atomu bir üst kuantum seviyesine çıkaramaz vs.
Aynı şekilde, henüz tarımı keşfetmemiş, tarımsal faaliyetin nasıl yapılacağını bilmeyen (dolayısıyla da bu türden üretim ilişkilerinin oluşmamış olduğu) bir toplum da bu işi (yani tarımsal faaliyeti) yapamaz. Bilgi, üretim ilişkilerini oluşturur, bu ilişkilerde kristalize olur ve toplum da, ham maddeyi bu ilişkilerle bir sistem olarak işleyerek üretir.

YARATICILIK (kreativität) VE BİLGİ ÜRETİMİ

“Bilgi üretimi” deyince iki şey akla gelir. Birincisi, daha önceden üretilmiş olan bir bilgiyi maddi hayatın içinde yeniden üretmektir. İkincisi de, yeni bilgiler üretmek. Birincisini gördük. Yani bilginin kendi kendini nasıl ürettiğini biliyoruz. Peki yeni bir bilgiyi nasıl üretiyor insanlar, yani “yaratıcılık” (Kreativität) nedir? Olmayan bir şey nasıl “yaratılıyor”? Örneğin, barbarlığın orta aşamasında bulunan insanları ele alalım. Bunlar henüz tarımsal faaliyetin ne olduğunu bilmiyorlardı. Nasıl oluyor da, bu insanlar günün birinde bu bilgiyi üretiyorlar, onu keşfediyor-lar? Olayı daha yakından inceleyelim:



Ne yapıyor burada insanlar, yazın yaylalara çıkıyorlar, otlaklarda hayvanlarını güdüyorlar, bahar gelince de bu hayvanlar yavru yapıyor, çoğalıyorlar. Ama sonra kış geliyor! Kışın ne olacak bu hayvanlar peki, ne yeyip ne içecekler? Üstelik yaylalar da soğuk! Soğuktan korunmak da zor. Mecburen aşağılara, dağların tepelerinden aşağılara inecek bu insanlar ve sürüler. Ama ne yapsalar, yeteri kadar yiyecek yok kışın buralarda da. Öyle olmalıydı ki, insanlar daha kış gelmeden hayvan sürülerinin yiyeceğini üretip depo ederek kışı geçirebilmeliydiler! Yaşamsal bir problemdi bu, insanların önüne çıkan. Ve çözülmesi gereki-yordu. İşte, insanın bilişsel (yani bilgi üretebilen) bir varlık olması gerçeği burada kendisini gösteriyor. Ve insanlar önlerine çıkan problemi çözmek için çaba sarfederek, çözerek, çözebildikleri oranda ilerliyorlar.
Yaşam kavgasının dayattığı zorunluluk, “ya bu problemi çözersin, ya da yaşama veda edersin” koşulu insanları düşünmeye zorluyor. İnsanlar çevreye (doğa’ya) bu gözle bakmaya başlıyorlar. Problemi çözmek için doğa’da ipuçları arıyorlar. İnformasyon işleme sürecini geriye doğru işleterek (bir tür “Backwardsprocessing” yaparak) istenilen sonucu elde etmek için ne yapmaları gerektiğini araştırıyorlar. İnsanları tarımı keşfetmeye götüren sürecin özü budur.
Yaratıcılık (Kreativität) bireysel bir olay değildir. Evet, sonunda yeni bir bilgiyi üreten görünüşte bir insandır. Bilgi o insanın beynindeki informasyon işleme sürecinin ürünüdür. Ama, o insan da bunu içinde yaşadığı toplumun bir elementi olarak yapmaktadır. Çalışma belleğinde problemi ortaya koyan, informasyon işleme sürecini geriye doğru çalıştıran, hep insanın toplumsal varlığıdır.
Peki neden bir hayvan yaratıcı olamıyor da insan olabiliyor? Yaratıcılık bilişsel bir faaliyet olduğu için mi? Ama sadece bilişsel faaliyetle, yani plan yapıp problem çözmeyle yaratıcı olunamaz ki! Tarımsal faaliyeti keşfeden çobanlar bu sonuca sadece “plan yaparak mı” ulaşmışlardır! Plan yapmak ve problemi çözmek için önce neyin planını yapacağını bilmen gerekir. Tarımsal faaliyetten hiç haberi olmayan insanlardan bu türden bir çaba beklemek fazla olurdu! İşte, tam bu noktada, informasyon işleme sürecinin iki mekanizmasının üstüste çakışması, biribirini tamamlayarak gelişmesi gerekiyor. Birincisi “duygusal deneyim”, ikincisi de bilişsel faaliyet (cognitive processing). Açıklayalım:
Çalışmabelleği’nde geriye doğru işlem yapıldığını söylemiştik. Bu durumda, yaratıcı olabilmek için önce ne istediğini, neyin olması (output) gerektiğini bilmen gerekiyor. Bu olmadan yaratıcılık da olmaz. Ama bunun için de önce o şeyin bir problem olarak hayatın içinde karşına dikilmiş olması gerekir. Zaten, yaratıcı olma fonksiyonunu üstlenecek olan nefsin ortaya çıkması da, bu, “problemi çözme isteğiyle” birlikte gerçekleşmektedir. Burada, “problemi çözme isteği” olarak karşımıza çıkan instanz, Çalışmabelleğinde “yaratıcı olma” fonksiyonunu üstlenmeye hazırlanan benliğe ilişkin nöronal etkinlikten başka birşey değildir[2].
Bütün bunlar, yani, çözülmesi gereken probleme ilişkin nöronal modelle, bu problemi çözmek iddiasıyla bir reaksiyon olarak ortaya çıkan nefse ilişkin nörolan etkinlik Çalışmabelleği’nde biraraya gelirler. Problemin çözümü, istenilen sonuca nasıl varılacağına ilişkin bilgilerin bulunmasıyla gerçekleşecektir (bilişsel bilim dilinde bunlara “Algoritm” deniyor). İşte, bu durumdayken, daha önceden hafızada kayıt altına alınmış olan deneyimleri de Çalışmabelleğine indirerek, bunlardan da yararlanan (bunları da sürekli gözönünde tutan) nefs-self (“Executiveinstanz”), “duygusal deneyimlerle” çevreyle etkileşme sürecinde bir arayış sürecinde iken, günün birinde (bu tesadüfen de olabilir) bir buğday tanesinden başakların nasıl oluştuğunu “farkediverir”! Aslında o bu olayı daha önce de görmüştür, ama “farkında değildir”! Bu farketme, ya da çözüm anı, bilişsel anlamda birden “jetonun düşerek” devrenin kapanması anıdır! Çünkü, bilişsel mekanizma ancak o andan itibaren çalışmaya başlamaktadır; ve istenilen sonuca ulaşmak için nelerin yapılması gerektiği bulunur.
Dikkat edilirse burada, hem “duygusal deneyim”, hem de bilişsel faaliyet mekanizmalarının ikisi de aktif haldedir. Yani sadece duygusal deneyim yoluyla yeni bilişsel bir bilgi üretilemez. Görürsün, duyarsın, onunla çeşitli şekillerde (bir hayvan gibi) etkileşirsin, bütün bunlar “duygusal deneyimler” ve bu deneyimlere ilişkin bilgiler olarak hafızada kayıt altına alınırlar; bunlardan daha sonraki yaşam sürecinde yararlanırsın da, ama sadece bu türden bilgilerle insanı niteliksel olarak bir durumdan başka bir duruma taşıyacak yeni bir bilgi seviyesine ulaşılamaz. Mutlaka bütün bunların bilişsel faaliyetle bütünleşmesi de gerekir.
Yaratıcılık ve bilişsel anlamda yeni bilgiler üreterek bunlara sahip olmak devrimci bir faaliyettir. İnsanlar ancak bu türden faaliyetlerin sonunda yeni bilgilere sahip olarak bir durumdan daha ileri başka durumlara geçebilirler. Her yeni durum, maddi hayat koşullarını üretme mücadelesinde, insanların kendi aralarında kurdukları kendine özgü üretim ilişkileriyle karakterize olunur-gerçekleşir. Böylece, toplumlar-ve insanlar- bir durumdan bir başka duruma geçerlerken, bir üretim ilişkileri sisteminden başka bir üretim ilişkileri sistemine geçmiş olurlar.

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin