Türk edebiyatının islamiyet'ten önce ve îslamî dönem genel tasnifi içinde; Türk Halk Edebiyatı kendine has yerini almaktadır. Bu edebiyat



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə18/34
tarix12.12.2017
ölçüsü1,6 Mb.
#34567
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   34

-Gidin yahu, ben altı aylık yoldan bu devlerin size eziyet ettiklerini duydum. Ben bunları temizlemeğe geldim. Siz bana bîr haftalık arpa verin.

Bir hafta eşeğe arpa yediriyor, eşek zehir gibi oluyor. Devler de çıkıp geliyorlar, harp istiyorlar. Diyorlar ki:

-Ya harp edeceğiz, ya da sizler bu köyden çıkıp gideceksiniz. Hem de filan adam kardeşim bize verecek.

Bu Keloğlan, devler laflarını bitirmeden bir gürültü, bir alametle eşeği devlerin arasına salıveriyor. Devler f ellik fellik kaçıyorlar. Devin birisinin ayağı kırılıyor, oradaki çalıların arasına girip saklanıyor. Eşek gidip oraları kokluyor, ağzını havaya kaldırıyor. Epeyce dolandıktan sonra gidiyor. Bu dev çalıların arasından çıkıyor, topallaya to-pallaya öteki devlerin arasına gidiyor. Diyor ki:

-Arkadaş ben oraya düştüm, bu öldü mü kaldı mı demediniz mi? Ordu bozan yanıma geldi, eğildi bu yer hakkı için, bir de doğruldu bu gök hakkı için sizin bir tanenizi koymayacağım diye dünya kadar yemin etti. Gelin biz gidip bunlara yalvaralım, bir de senet yerelim, bütün malımız onların olsun. Bize karışmasınlar.

Bu baş dev geliyor, köylülere diyor ki:

-Biz artık sizin maiyetiniz altına girdik, biz sizinle barışacağız. Size senet verelim, biz çalışalım, siz yiyin, tek bize karışmayın.

223

Keloğlan araya girip bunları barıştırıyor. Bu müslümanlar ordu bozanı bize sat diye tutturuyorlar. Keloğlan:



-Ben ordu bozanı size satarsam ben ne yaparım. Ben daha çok memleketler kurtaracağım, çok kahramanlıklar yapacağım.

-Bu devler sen gidince gene bize sataşırlar. Ordu bozanı bize verir-sen onun korkusundan bir şey yapamazlar.

-Bunun pahası olmaz, bunu satarsam bana ne vereceksiniz?

-Götürebildiğin kadar altın götür.

Bu Keloğlan, koynuma koysam az olur, cebime koysam az olur diye şalvarını çıkartip paçalarım bağlıyor, içerisine altın dolduruyor. Elini kulağına atıyor türkü söyleye söyleye koyunun yolunu tutuyor. Karısı türkü sesini duyup dışarı çıkıyor Keloğlanı karşılıyor. Keloğlan:

-Gel, yüküm ağır, gel yardım et. Kadın bakıyor hep altın. Keloğlan:

-Karı bak sen bana akılsız dedin. Ben bir karga yüzünden seni milyon sahibi ettim. Gel otur da çatla. Yiyip içip muratlanna geçiyorlar. 26S

4. Atasözleri

"İlk söyleyenlerini belirleyemediğimiz atasözleri hayat prensibi olacak fikir ve düşünceleri, din, ahlak, hukuk, iktisad, terbiye, gelenek-görenek ile tabiat olaylanndan, teknikten vb. çıkacak kuralları somuttan soyuta giden bir yolla söz ve yazıyla nesilden nesile aktarılan hikmetli cümlelerdir."

Eski Türkçede atasözünün karşılığı; "sav, mesel, darb-ı mesel, söz, haber, mesaj, nutuk, şöhret, şey anlamlarına gelen sab kavramıydı. Sab, Divanü Lugati't-Türk'te; "mektup, hikaye, tarihî hadise, atalardan kalma öğüt" vb. anlamlarıyla açıklanır. Aynı yüzyılda Kutadgu Bilig 'de atasözü için sab kelimesinin yanında mesel kelimesi de kullanılır. Kelime bu şekliyle durüb-i emsal, darb-ı mesel biçimleriyle 20. yüzyıl başlarına kadar kullanılmıştır. Bugün atasözleri, atasözü, atalar sözü biçiminde yaygın olan kavram halk ağzında da deyişet gibi değişik biçimde de adlandırıldığı olur.

Atalar sözü; batı Türkleri dışında kalan Türk dünyasında da değişik adlar aldığı görülür: Yakutlar xohono, Tobollar takmak, Tuvalar ülgercomak, Sagaylar takpak; Kaş, Kızıl, Koyballar'da söpsek, diğer Türk boylarında eskiler sözü, tabma, makal, nakil, çomak, samah vb. adlar alır.

Normal olarak atasözlerinin bir görünen anlamı, bir de bu görünen anlamım zihnimize aktarmak suretiyle elde ettiğimiz ikinci anlamı vardır. Nazım, nesir veya her iki şekil birden olabilir. Bir de atasözleri; teşbih, mecaz,

224

kinaye, tezat vb gibi edebî sanatların kudretinden de yararlanılır Atasözlerinin asıl hedefi de bu ikinci anlamdır. Mesela "Ağaç yaş iken eğilir." atasözünde ilk anlam açıktır. Taze bir fidanı eğmek kolaydır. İkinci anlam ise çocuğun küçük yaşlarda daha kolay terbiye edilebileceğinin ifadesidir.



Atasözlerinin en büyük özelliği komprime sözler oluşudur. Ne bir kelimesi değiştirilebilir, ne de bir kelime eklenip çıkarılabilir niteliktedir.

Atasözü örnekleri

/. Acıkan doymam, susayan kanmam sanır.

2. Ağaca balta vurmuşlar, 'Sapı bedenimden' demiş.

3. Ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter.

4. Ağustosta beyni kaynayanın zemheride kazanı kaynar.

5. Akar su çukurunu kendi kazar.

6. Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.

7. Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır.

8. Baş yarılır börk içinde, kol kırılır kürk içinde.

9. Bıçak yarası onulur, dil yarası onulmaz.

10. Bir baş soğan kazanı kokutur.

11. Bir sürçen atın başı kesilmez.

12. Boş çuval ayakta durmaz.

13. Çanağa ne doğrarsan, kaşığında o çıkar.267

Atalar Sözü Destanı

Tut atalar sözün, kalbi selim ol Gönülden gönüle yol var demişler Gider yavuzluğun tab'ı halîm ol Sert sirke kabına zarar demişler

Aldanma sakın cihanın varma Düşmeyegör anın ah ü zanna Bugünkü işini koyma yarma Yar yıkıldığı gün tozar demişler

Çoktur bu alemde boşa yetenler Kande bilenler ile bilmeyenler Eskiden adettir, dağdan gelenler Bağda olanları kovar demişler

225


Dediler bu pendi sordumsa kime Tuz, ekmek bilmece müşkilin deme Kül kömür ye, namert lokmasın yeme Gün olur basma kakar demişler

Abestir her vara yoğa koşanlar Gahi doğru gahi eğri aşanlar Ağlamak ne demek kendi düşenler îki gözden bile çıkar demişler

An. eyle bu pendi kendi özüne Dost addetme her güleni yüzüne İncinme dostun doğru sözüne Doğru söz insana batar demişler

Adet-i Hak budur ezel ü ebed Kul kula sebeptir ey dil-i naşad Boya268 geda hizmet etmekten murad Bal tutan parmağın yalar demişler

Kanaat halkasın bırakma elden Elinden çıkmasın der isen dümen Deve, ahu gibi boynuz isterken iki kulaktan da çıkar demişler

Güneş balçık île sıvanmaz ey dil Bt-zebdn da olsa bellidir kamil Kendüden gayriyi beğenmez cahil Kendü çalar kendü oynar demişler

T&lib-i ma 'rifet çekerse emek Yüğrük at artırır yemin giderek Şaire ses ile saz ü söz gerek Yalınız taş olmaz duvar demişler

Hiyleyi irtikap etme, kıl hazer Desinler sana: Bir er oğlu er Sen ilin kopuşun kakarsan eğer il de senin kapun kakar demişler

Kuy-ı dil-araya eylersen akın Zinhar gafil olma etrafa bakın Karda yürü izin bildirme sakın îl oğlu ariftir duyar demişler

8 Bay: Zengin, varlıklı.

226

Levnî nasihati pirlerin böyle Durüb-ı emsalden nazm ile söyle Meydan-ı hünerde ağırlık eyle Ağır bassa yeğni ağar demişle^69 Levnî



5. Bilmeceler

Bilmeceler, tabiat unsurlarıyla bu unsurlara bağlı hadiseleri; insan, hayvan ve bitki gibi canlıları; eşyayı, akıl, zeka veya güzellik nevinden mücerret kavramlarla dini konu ve motifleri vb. kapalı bir şekilde yakın-uzak münasebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhakeme ve dikkatimize aksetürerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmış sözlerdir. Bu sözler, birtakım eğlence, lugaz, muamma ve bulmacalarda görülen ve dinleyiciye sorulunca ondan halli istenen

"bil bakalım" veya

"ol nedir ki" ifadelerinin bir bakıma geniş tarifidir. 270

Diğer anonim türlerinde olduğu gibi bilmece türünün de çok eskilere giden bir geçmişi vardır. Yazılı hale getirilmedikleri için zaman itibariyle eski bilmecelerle bugünkü bilmeceler arasında bir bağlantı kurmak zor olmaktadır. Dilimizde yaşayan bilmeceler ise hiç şüphe yok ki bu eski bilmecelerin mantığı ile türemiştir.

Yazılı edebiyatımızda bilmece ile ilgili ilk kaydı Kaşgarlı Mahmut'un sözlüğüne aldığı;

"Ol mene söz tabuzdı" - O bana bilmece söyledi. "Tabuzug tabızdı" - Bilmece sordu. Sözleridir.

Kavram olarak tab- (bul-) fiil kökünden gelmektedir. Türk dilinin diğer şivelerinde de tab- fiil kökünden gelen ve bugünkü bilmecenin karşılığım veren kavramlar ifade edilmektedir.

Azerbaycan ve Kırım Nogaylannda tapmacık

Başkurtlarda yomatgar

Özbeklerde tapışmak

Altay yöresinde tabıskak, tahkir, tavısak

Abakan Tatarlannda tabcan

Kırgızlar tabcang-nımah

Türkmenler matal

Kazak, Karakalpaklarda cumbak, yumak"1

29 Köprülü, M. F., Türk Saz Şairleri, s. 426-429; Dilçin, Dehri; Edebiyatımızda Atasözleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, İstanbul 1945.

"r Elçin, Şükrü, Türk Bilmeceleri, İstanbul 1970; Başgöz, İlhan-TietzeAndreas , Türk Halkınım Bilmeceleri, Ankara 1999.

227

Bilmecelerin Tasnifi



îlk çağlardan zamanımıza kadar bir çok milletin halk ve aydın çevreleri ile çocuk topluluklannda vakit geçirmek eğlenmek; devlet adamları arasında gizli haber ulaştırmak; bir bakıma bilgide, zekada, muhakemede, hafızada, dikkatte sürat-i intikalde üstünlük yanşması olarak söylenen ve yazılan bilmeceleri halk edebiyatı mahsulü veya ferdi eser olmak üzere iki kolda incelemek mümkündür. Bilmeceleri iki grupta toplayabiliriz. Onlar da:

a. Anonim Mahsuller

Diğer halk edebiyatı ürünlerinde olduğu gibi bilmecelerin arasında da söyleyeni belli olmayan bilmeceler bulunmaktadır. Anonim bilmecelerin iki çeşidi vardır. Bunlar da:

aa. Manzum Bilmeceler

Manzum bilmeceler, vezin kafiye ve nazım hususiyeti gösteren eserlerdir. Bunlarda kullanılan vezin, Türk dilinin bünyesinden çıkan hece veznidir. Bu vezin, bilmecelerde ve onların mısralarında tam olarak intizam göstermez; türlü sebeplerle vezin aksaklıkları görülür. Duraklı, duraksız; az veya çok heceli muntazam veya gayrı muntazam mısralarla örülen bilmecelerde kafiyeler, Türk halk nazmında görülen aliterasyon, redif, yarım, tam, cinaslı ve zengin kafiyelerdir. Bazen kafiyesiz bilmecelere de rastlanır.

Bilmecelerde şekil, Türk halk nazmından ölçüye teşkil eden bir nusralık bütünden hareketle genişleyerek 2, 3, 4, 5, 6 veya daha çok mısraları içine alan bir kalıptır.

Örnekler:

Bir kalbur boncuğum var Altı tahta üstü tahta Akşamdan atarım içinde bir kanlı softa Sabahtan toplarım (Kaplumbağa, 8 heceli)

(Yıldızlar. 7-6-6 heceli)

Alaca mezar Alçacık boylu Dünyayı gezer Kadife donlu

(Göz, 5 heceli) (Patlıcan, 5 heceli)

ab. Mensur Bilmeceler

Mensur bilmeceler, düz cümle halinde konuştuğumuz şekilde olan ve çoğu zaman seci karakteri gösteren mahsullerdir. Bu mahsulleri bazı durumlarda manzum bilmecelerden ayırmak mümkün olmaz. Tekerlemeleri andıran ve az da olsa atalar sözü ile duygu ve fikir alışverişinde bulunan eserleri de

228


bu grupta toplayabiliriz. Mensur bilmecelerin vezin ve kafiye gibi unsurlardan mahrum bulunuşu hafızalarda yaşamasını zorlaştırdığından manzum bilmecelere oranla sayılan azdır.

Dal üstünde san oğlan. (Ayva) istanbul'da bir tane, izmir'de iki tane Ankara'da hiç yok. (i harfi) Doksan dokuz cemaat iki müezzin bir imam. (Teşbih)

b. Ferdi Eserler

Ferdi eserler, edebiyat mahsulleridir. Belli şairler ve yazarlar tarafından söylenen ve yazıya geçirilen örneklerdir. Saz şairleri (aşıklar)nin hece vezni ile vücuda getirdikleri bilmeceler dışında, dîvan edebiyatımızda görülen mahsulleri muamma ile /«^azlardır. Bunlar aruz vezni ile kaleme alınmışlardır. Okumuş muhitlerde bilinmektedirler. Bu bilmecelerden bazıları, meddahların, aşıkların, manicilerin, masalcıların, seyyahların, okulların ve aile çevrelerinin etkisiyle anonim eser haline gelmişlerdir.

Aynı yollardan anonim bilmecelerin ferdî eser haline gelmesi, bir dil, sanat ve üslup kazanması mümkündür.

Prof. Dr. Pertev Naili Boratav ise bilmeceleri söyleyiş özelliklerine göre dört gruba ayırır.

1. Başlangıçları kalıplaşmış olanlar:

a) metel metel; mesel mesel; bilmece bildirmece, tap tapmaca gibi türün adı anılarak başlayanlar.

b) "Benim bir oğlum var; benim bir kızım var." sözleriyle başlayanlar.

c) "Bir acayip nesne gördüm." diye başlayanlar.

d) "Ol nedir kimi " soruşu ile başlayanlar.

2. Sorulan ses taklidine sınırlanan bilmeceler:

Vınnn... vit. - bunu bilmeyen it. (Sapan tası)

3. Kelime oyunlanna dayanan bilmeceler:

a) Bir kelimeyi hecelere bölerek şaşırtıcı bir soru çıkarmakla elde e-dilenler:

Tiren gelir IS diye, makinist vurur TAN diye, kömürcü anahtarı kaybetmiş, kondüktör bağırır BUL diye. (İstanbul)

b) Kelime oyunu, bir kelimenin iki anlamlı olmasına dayanır; soruyu çözümleyecek olanı bu durum şaşırtır.

Bu yıl yulaf kıtlığı olacak öküzler göğe çekilecek.

Bu bilmecede "gök" kelimesinin ikinci anlamı olan çayır, otlak sorulmaktadır.

229


c) îki anlamlılık kelimelerden değil de tanımlamanın kendisinden gelir; çözüm tanımlamanın ilk akla getirdiği (çoğu kez ayıp) şeyden tamamıyla başka bir nesne ya da olaydır.

ç) Soru kaşıdı vurgu, ya da duraklama yanlışlıkları yapılarak olmayacak şeyleri olmuş gibi söyleme biçiminde konulmuştur.

Han kapısından sığmaz, findik kabuguna sığar.

Bu bilmecede sorulan han kapısından sığmadığı halde, fındık kabuguna sığan nesne değil; "han" ve "findik" kelimelerinin özne olarak kullandıkları cümlenin kendisidir.

4. Aynı bir nesneyi olumlu ve olumsuz -çelişkili- önermeler ile tanımla-narak çözümü güçleştirilen bilmeceler:

Soluğu var canı yok, kaburgası var kanı yok. (Körük) 272

Prof. Dr. îlhan Başgöz ve A. Tietze 1974 yılında yayınlanan "A carpus of Turkish Riddies" adlı eserde273 dört ana vasfa göre değerlendirmektedir.

1. Bir kavramı bilmeyecek şekilde tasvir eden ve umulmayan, kesin bir cevabı olan bilmeceler.

2. Bir hukuk, aritmetik, vs. gibi bir problemi koyarak ve doğru cevabı vererek bilgi ve ustalığı sınayan bilmeceler.

3. Belirli bir şeyin kendisin! değil de, adım, hece ve harflerinden kurulu bir kelimeyi tasvir eden bilmeceler.

4. Bilmecenin, kendisi ile alay eden ve bu yüzden gerçek bir cevabı da olmayan bilmeceler.274

Aynca P. N. Boratav bilmeceleri muhtevaları bakımından dört maddede tasnif etmiştir.

1. Alfabenin belli harflerinin ya da işaretlerinin bulunmasını isteyen bilmecelerin çoğunluğu Arap harflerine denktir.

Bende var, sende var; alemde yok ademde yok.

(N harfi)

2. Bir bilmecede birkaç nesneye değin soru bulunan tiplere örnekler:

Tarlası beyaz, tohumu siyah, elle dikilir dille biçilir.

(kağıt, mürekkep, yazı)

3. însan vücudunun çeşitli yerleri, çözümünün bulunmasını güçlendirmek için karikatiirümsü bir anlatımla tanımlanır.

230


Yedi delikli tokmak Bunu bilmeyen ahmak

(Baş)


4. Soyut bir kavramı soran bilmecelere örnek.

Şıpıl şıpıl sudan geçtim.

Şıpırtısını duymadım.

Yeşil çimen üstünde kumaş biçtim.

Kıpırtısını duymadım (Rüya)275

ba. Bilmecelerin Oluşumu

Bilmecelerin ilk yaraücısımn kim olduğunu bilmek imkansızdır. Çünkü bir bilmece söylenip halk içinde yayılmaya başlar başlamaz sahipsizlik onun bir niteliği olmuştur.

Bilmecenin oluşumu üç ayn olguya dayanır.

1. Aşık tümüyle yeni bir bilmece kurar.

2. Halk içinde yaşayan bir bilmeceyi kendi üslubuyla nazma çeker.

3. Aşık, bir halk bilmecesinin öğeleriyle halk edebiyatın»! başka türle-rinden (aşık şiirinden, atasözlerinden, türkülerden) alınan öğeleri bir araya getirerek yeni saydığı bir bilmeceye şekil verir.

Bugün ben bir nesne gördüm bok etrafı kırmızı Nefesi var, canı yoktur akar kanı kırmızı

Bu bilmeceyi Aşık;

"Oldur beni elin hatır kanıma Ko desinler ağ elleri kırmızı"

şiirinden yola çıkarak oluşturmuştur.276

bb. Bilmecelerin Sorulması

Halk bilmecesinin bir usulü ve geleneği vardır, îlk önce bilmece soran karşısındakine az veya çok bir düşünme, çözme payı bırakır. Bilmeceyi soran isterse karşısındakine sorular sordurulabilir; "Canlı mı, cansız mı; yenir mi, yenmez miT' gibi. Bilmeceyi soran kişi nazla "evet veya hayır" der. Bunlara rağmen bilmece çözülmezse pazarlık başlar. Bilmece soran ondan bir şehir veya memleket ister. Genellikle istanbul, Ankara, îzmir gibi büyük şehirler verilir. Bunun üzerine bilmeceyi soran cevabı açıklar. Karşılıklı bilmece sormalar devam eder.277

Kerkük Türklerinde de buna benzer olarak bilmece sorulur: Tapmaca yaşça büyük kişiler tarafından sorulur. Kerkük bölgesinde 'Tab nedi, tapış

231

nedi?" (Bul nedir, buluş nedir?) biçiminde halk ağzında kalıplaşmış bir deyimle sorulur. Bunu duyanlar bilmece sorulacağım anlayarak pür-dikkat kesilirler. Yine olduğu gibi ipucular istenir. Yine bilmececi tarafmdan şehir istenir ama burada çocukların bildiği Kerkük ve Bağdat istenir. Cevap söylenir ve başka tapmacalara geçilir.278



bc. Bilmecelerin Çözümlenmesi

Bilmeceleri, çözümleri kolay ve zor olmak üzere iki şekilde inceleyebiliriz. Zor bilmecelerin önceden öğrenilmesinde fayda vardır. Aksi taktirde karşımızdakinin, aklın kabul edemeyeceği manasız ve zevksiz cevaplanna katlanmak gerekir. Zor bilmeceye Avrupalı yazarlar Sphinx'in Oedipus'a sorduğu bilmeceyi örnek verirler. Sabahları dört, öğleleri iki ve akşamları üç bacak üstünde yürüyen şey nedir? (insan)

Kolay ve zor bilmecelerin çözülmesi için mana, duygu, şekil, madde, renk, ses, harf, hece, kelime, kafiye, seci gibi unsurlardan doğan ipuçları bir bakıma ananevi tedbirler, anahtarlardır. Her şeyden önce hiyeroglif mahiyetindeki bu hususî tabirlerin manasım kavramak lazımdır. Bu işte, zeka, muhakeme ve süratli intikal ile umumi bilgi, zevk ve merakın payı da büyüktür.

Halk bilmecelerinin basit şekilleri, cinas ve mana ikilikleri, akıl ve mantığa aykırı görüşleri alışılmış ve tabiî bir görünüşten hareket ederek çözümleri çoğu zaman imkansız hale getirir.279

6. Fıkralar

Çok küçük hikayelerdir. Bir tabiat ve topluluk gerçeği, cemiyetteki aksaklıklar, hatalı davranan kimseler çeşitli tipleri ve cemiyetin dikkat çekici her türlü görünüşü bir vak'a çerçevesinde nükteli bir şekilde anlatılır ve tenkit edilir. Güldürücü ve düşündürücü olan fıkralar, küçük mizah ve hiciv hikayeleridir. Nasreddin Hoca, Bektaşi ve İncili Çavuş fıkraları bunların en meşhur olanlarıdır.

Allah Versin

Hoca birgün kan-ter içinde evinin damım aktanyorken aşağıdan güm güm kapı çalınmış. Hoca bakmış, bir adam. Seslenmiş: -Ne istiyorsun? Adam: -Biraz, demiş, aşağıya iner misin? Hoca ahlaya puflaya sokak kapışma inmiş, kapıyı açmış, bir de bakmış ki karşısında bir dilenci: -Allah rızası için bir sadaka! demiş. Hoca: -Yukarıya gel de öyle, diye cevap vermiş, tkisi birlik kan-ter içinde dama çıkmışlar, Hoca dönmüş ve şöyle demiş: -Allah versin!

232

İçinde Ben Olsaydım



Hoca nin, yıkanı? kuruması için bahçeye asılan mintanım rüzgar yere düşürmüş. Bunu gören Hoca hanımına: "Hanım, demiş bize kurban kesmek şart oldu!" "Neden?" diye sormuş kansı şaşkın şaşkın. Hoca, yerdeki mintanı göstererek: "Maşallah, demiş, ya şunun içinde ben olsaydım!"281

Susuz musun. Uykusuz mu?

Misafir kaldığı bir evde Hoca ya sormuşlar:

-Hocam, susuz, musun uykusuz, mu? Şu cevabı vermiş rahmetli:

-Buraya gelirken bir pınar basında uyumuştum!282

Oğlak


Hoca bir gece tıkırtılara, ayak seslerine uyanmış. Kulak kabartmış, birileri şöyle konuşuyormuş: -Hocanın evine girip öldürelim, karışım kaçıralım, oğlağım kesip yiyelim, malını-mülkünü çatalım! Birkaç kere öksürünce adamlar kaçıp gitmişler. Karışı: -Efendi, demiş, sanırım korkudan öksürdün. -Sana göre bir şey yok, demiş, kendimle bizim oğlak için öksürdüm!283

Ortaklık


Büyük bir tarlası olan baba erenler (Bektaşi) bostan dikerken iyi mahsul alabilmek için:

-Ey gani Allahım, bu sene bu bostanlara ortağız, der. Karpuzlar o sene o kadar güzel gelişirler ki her biri on beş, yirmi kiloluk olur. Bektaşi'nin keyfi yerinde. O akşam yatağına sırt üstü yatar, türlü türlü hayaller kurar. Allah 'la ortaklığım bozar.

O akşam bir dolu, her biri ceviz büyüklüğünde. Bütün karpuzları patlatır. Arkasından bir sel, tarlada hiçbir şey bırakmaz. O sırada bir yıldırım çakar. O zaman erenler dayanamaz:

-Daha çakmağım çakıp neye bakıyorsun, işte ne bostan kaldı, ne de tarla! der. w

Yarabbi Sen de mi Çocuklara Uydun

Bektaşi'nin biri güpegündüz sokakta oruç yiyormuş. Bunu gören mahalle çocukları babayı taşlamağa başlamışlar. Bîçare kaça kaça memlekettens dışarı çıkıp çocukların elinden kurtulmuş.

233

O sırada hava kararıp ani olarak dehşetli, iri taneli bir dolu yağmağa başlamış. Zavallı baba hem doludan kaçar hem de havaya baka-rak şöyle dermiş:



-Yarabbi, sen de mi çocuklara uydun? 28S

Evliyada Gönül Kibir Olmaz

Bektaşilerden birine sormuşlar:

-Evliya nasıl olur?

-Nasıl olacak? Senin benim gibi bir adam.

-Sen evliya mısın?

-Evliyayım ya.

-Bir keramet göster.

-Ne istersiniz?

-Şu karşıki ağacı yürüt, buraya getir.

-Yürü ya ağaç, y uru ya mübarek! dediyse de ağaç yürümez. Baba olduğu yerden kalkarak ağaca doğru gider.

-Evliyada gönül, kibir olmaz; o gelmezse biz gideriz! der. 286

7. Tekerlemeler

Tekerlemeler şekil, konu, muhteva ve işlevleri bakımından sınırları tam ve kesin olarak çizilememiş halk edebiyatı ürünleridir. Bu durum, müstakil bir tür özelliğinden ziyade bilmece, aşık şiiri, masal, ninni, oyun halk hikaye-si, halk tiyatrosu gibi pek çok ürünün içinde yer almasından kaynaklanmaktadır. Diğer türlerle karmaşık ilişkisine rağmen şekil, muhteva ve anlatım özellikleri gibi birtakım özellikleriyle de onlardan ayrılmaktadır.

Tekerleme kavramına kaynaklarda "Masallara başlarken söylenilen yan anlamlı yan anlamsız sözler."; "Saçma sapan mukaddime. Masal tekerleme-si. "; "Çoğunlukla masalların basında bulunan kafiyeli giriş sözleri, saz şairleri arasında yapılan deyiş yansı, orta oyununda özellikle Kavuklu 'nün kullandığı sözler."; "Karşıdakini yanıltı? başka şey şöylemesine yol açacak biçimde düzenlenmiş söz."; "Süratle söylenirken yanılmaması güç olan tabir ki, bilmece gibi oyun şeklinde söylenir." gibi anlamlar yüklenmiştir.287

Tekerleme ile ilgili verilen bu anlamlarda dikkat çeken özellikler şunlardır: Anlamsız, yan anlamlı-yan anlamsız, veya saçma sapan sözlerden oluşması; ağırlıklı olarak masalların girişinde yer almaşı, bununla birlikte saz şiiri ve orta oyununda da görülmesidir.

234

Tekerlemelerin temel özelliklerim şu başlıklar halinde toplamak mümkündür:



1. Tekerlemeler belirli bir konudan yoksundur. Bağlı oldukları türle ilişkileri itibariyle anlamından ziyade fonksiyonu önem arz eder.

2. Tekerlemeler, mısra başı ve mısra sonu kafiye, aliterasyon ve secilerle sağlanan ses oyunlarıyla ve çağrışımlarla birbirine bağlanmış, belirli bir nazım düzenine kavuşturulmuş, birbirini tutmayan hayal ve düşüncelerin sıralanmasından meydana gelmiştir.

3. Tekerlemede duygu, düşünce ve hayaller tezat, mübalağa, şaşırtma, tuhaflık, veya güldünneye dayalı birtakım söz kalıpları içinde art arda sıralanır ve yuvarlanır.

4. Diğer halk edebiyatı ürünlerinden farklı olarak muhteva daha kaypak, kararsız ve tutarsızdır. Bir yerde şekil ve fonksiyon muhtevanın önüne geçmiştir.

5. Bazı tekerlemeler karşılıklı soru-cevap biçiminde zincirleme diyalog halinde gider.288

Bir terim olarak ise tekerlemeyi "Aşık şiiri, masal, ninni, oyun halk hi-kayesi, halk tiyatrosu gibi halk edebiyatı ürünleri içinde yer alan; vezin, kafiye, aliterasyonlardan yararlanılarak duyguların, düşüncelerin, hayallerin abartma, tahaflık, zıtlık, benzetme, güldürü, kısa tanım yahut çağrışımlar yoluyla ortaya konulduğu manzum nitelikli basma kalıp sözler." şeklinde tarif etmek mümkündür.

Tekerlemeler muhtevalanna bağlı olarak şu ana başlıklarla tasnif edilebilir:

A) Belirli Bir Oyun, Tören veya Metne bağlı Tekerlemeler

a) Çocuk Oyunları Tekerlemeleri

b) Tören ve inanç Tekerlemeleri

c) Halk Edebiyatı Türlerine Bağlı Tekerlemeler

ç) Seyirlik Oyunlar ve Halk Sporlanna Bağlı Tekerlemeler

B) Yazılı veya Gelişmiş Edebiyat Tekerlemeleri

C) Diğer Tekerlemeler

235

Tekerleme Örenkleri:



Ağrı veya Sanlık Kesme Tekerlemesi:

Sızı seni bağladım Kanatlarım yağladım Dağdan dağa yolladım Yılan yılan çayında Akrep akrep ayında Şahin eti, kurt eti Çık da seni keseyim Kızl yel isen ohruç Kara yel isen ohruç Kafdağının arkasında yatan Perilerden isen ohruç Sitemden, hasetten, nazardan Her nereden geldin isen Bu sızıyı bırakıp gitmez isen Yetmiş iki buçuk milletin Günahı seni tutsun Ohruç, ohruç, ohruç!290


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin