Türk edebiyatının islamiyet'ten önce ve îslamî dönem genel tasnifi içinde; Türk Halk Edebiyatı kendine has yerini almaktadır. Bu edebiyat



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə26/34
tarix12.12.2017
ölçüsü1,6 Mb.
#34567
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   34


c. a. 6. Tuyuğ

Yalnız Türk edebiyatında görülen ve aruzun failatün/failatün/failatün/ failün kalıbıyla yazılan dört mısralık millî bir nazım biçimidir. Halk edebiyatındaki maninin karşılığıdır.

Tuyuğ, eski millî nazım biçimi olan dörtlüğün divan şiirine yansımasıyla ortaya çıkmıştır. Buna maninin aruzla söylenmiş biçimi de denilebilir.

Tuyuğ'un kafiye düzeni genellikle mani ve rubaide olduğu gibi a-a-x-a biçimindedir. Ancak x-a-x-a biçiminde olanlar da vardır. Dört mısraı da birbiriyle kafiyeli olan tuyuğlara musarra tuyuğ denir.

Mani ve ruba'îde olduğu gibi tuyuğda da önemli bir düşünce dile geti-rilmeye çalışılır. Bu sebeple zor söylenen şiirlerden olup mahlas kullamimaz. Daha çok Azerî ve Çağatay edebiyatlannda XIV ve XV. yüzyıllarda kullanılmıştır:

Kadı Burhaneddin ve Nesîmî bu nazım biçimüün önemli ustalanndan-dır.

Musarra Tuyuğ

Alemi yüzün gülistan eylemiş Bülbülü sermest ü hayran eylemiş Anbertn zülfün perişan eylemiş Mahını ebrinde pinhan eylemiş

326

Dalmışım, sol bahre kim payanı yok Batmışam sol gence kim hüsranı yok Bulmuşam sol bedri kim noksanı yok Girmişem ol şehre kim viranı yok378



Nesîmî Hakk'a şükür koçlarun devranidur Cümle alem bu demim dayranidur Gün batandan gün doğan yire değin Aşk erinün bir nefes seyranidur

Kadı Burhaneddin

Neva'î

La'lidin canımga odlar yakilur Kaşı kaddimni cefadan ya kilur Min cefdsı va 'desidin şad min Ol vefa bilmen ki ya kilur379



c. a. 7. Terci'-i Bend

Terci'-i bend, hane adı verilen gazel biçiminde kafiyelendirilmiş beş on beyitlik şiir parçalannın vasıta adı verilen ve sürekli tekrarlanan bir beyit ile birbirine bağlanmasından oluşan nazım biçimidir. Terci'-i bendin her şiir öbeğine hane veya terci'hane denir. Terci'hane vasıta beytiyle birlikte bend adım alır. Şair mahlasım son terci'hanede söyler.

Bu nazım biçiminin kafiye düzeni a-a, x-a, x-a... W; b-b, x-b, x-b... W vd. Ancak terci'hanesinin her mısraı birbiriyle kafiyeli bendlerden kurulu terci-i bendler de vardır.

Terci-i bendlerin konuşu felek, Allah'ın kudreti, evrenin sonsuzluğu, hayatın zorlukları gibi konulardan oluşur. Bu türün en önemli ismi Kaygusuz Abdal, Ziya Paşa ve Şeyh Galibedir.

Cennet mekan Şehzade Mahmüd Celaleddin Efendi hakkında Mersiye

Müstefilün/Müstefilün/Müstefilün/Müstefilün/

Şahenşeh-i devran iken Abdulaziz huld-ı can Elvirmedi zalim felek yar olmadı baht-ı siyah

Kalmışdi bir şehzadesi manende-i hurşîd ü mah îtdi ecelde akibet ol goncayı mahv ü tebah

Pek genç iken itdi vefat Mahmüd Celaleddin ah Matem tutarsa ka'inat şayestedir bî-iştibah

Hulkı güzel hüsni güzel bir mah idi ol nev-cihan Güller gibi açılmadan soldurdı ruhsann hazan

327

Hicranı yakdı c&numı yandum aman el-aman Gitdi elümden eylerim bülbül gibi ah ü figan



Pek genç iken itdi vefat Mahmüd Celaleddin ah Matem tutarsa ka'inat şayestedir bî-iştibah

Ey daderim Abdulaziz cennet sana olsun mekan Sen görmedin evladına kıydı nasıl zalim cihan

Aciz kalup dermandan aldı haldman-ı natüvan Buldı y erini akibet Alllah 'in emri bî-güman Pek genç iken itdi vefat Mahmüd Celaleddin ah Matem tutarsa ka'inat şayestedir bî-iştibah

Ey Adile agah ol dünya vü mafiha nedir Lazım olan ehl-i dile meyhanedir peymanedir TSra bu dünyanın sonu bir şey değil viranedir Feryad idendir andelîb süzan olan pervanedir Pek genç iken itdi vefat Mahmüd Celaleddin ah Matem tutarsa ka'inat şayestedir bî-iştibah380

Adile Sultan c. a. 8. Terkib-i Bend

Terkib-i bend, hane adı verilen gazel biçüninde kafıyelendirilmiş beş on beyidik şiir parçalannın vasıta adı verilen sürekli değişen bir beyit ile birbirine bağlanmasından oluşan nazım biçimidir. Terkib-i bendin şiir öbeğine hane veya terkibhdne denir. Terkibhane vasıta beytiyle birlikte bend adım alır. Şair mahlasım son terkibanede söyler.

Bu nazım biçiminin kafiye düzeni a-a, x-a, x-a... W; b-b, x-b, x-b... YY vd. Ancak terkibhaneye uyan bendlerden kurulu (a-a, x-a, x-a.. AA; b-b, x-b, x-b.. BB) terkib-i bendler de vardır.

Özellikle sosyal konular, din, tasavvuf ve felsefe konuları bu nazım bi-çiminde kaleme alınır. Burada Kaygusuz Abdal'ın tasavvufi temleri işleyen terkib-i bend'ini de zikredebiüriz. Bu nazım biçiminin en önemli ustası Bağdatlı ROhî'dir. Buna pek çok nazire yazılmıştır. Bunlardan en ünlüsü ise Ziya Paşa'mnkidir.

Der Şan-ı E'imme-i tsna Aşer Radıyallahu anhüm

Faildtün/ Failatün/ Failün/

Hamd ü minnetle ubüdiyyet ü sena Da'im ü bakî olah Hakk'a seza

Sani ü Halik u Kebîr ü Müste 'an Hafız u Nasır'dır ol zat-ı Huda

328

Kulların her vechie şddan ider Lutfina ihsdnına yok intiha



Hem ol Fahr-ı ka'inat bin saldı Bd'is-i icad-ı eşya mutlaka

Sevgili mahbübudur matlubudur Alenüne rahmet oldur bî-riya

Alinin ashabının yüz bin selam Ola ervahına ihdd da 'ima

Halet-i isna-aşer evlad-ı hem Aşk-ı ta'dadı dile gördi ehem

Hem ikincisi İmam ba-safa Ol Hasan ibni Aliyyü'l-Murtaza

Menba '-ı irfan ü ihsan ü kerem Kurre-i ayn habîb-i KibriyĞ

Hulk-ı hüsnü-veş hüsn kendi Hasen Gelmedi alemde hiç emsal ana

Bağ-ı cennet goncası iken lebi Hokka-i zehr itdi erbab-ı şeka

Bahriar olsa midad-ı eşcar-ı kalem Medh ü vasf-ı şanı bulmaz intiha

îttila-yı şanım eyle kıyas Cdygah-ı düş-ı Fahr-ı Enbiya

Kırk yedi yaşında ol zat-ı sa'îd Rahmet-i Hakk'ı bulup oldu şehîd

•••


Ya îlahî ism-i A 'zam aşkına Nasır u Rahman u Erham aşkına

Zat-ı Mahmüd u Muhammed Mustafa Sevdiğin ol Fahr-ı Alem aşkına

Nuh ü ibrahim ü Musö aşkına Yusuf ü Ya 'kub u Adem aşkına

Ebubekir Faruk Ömer Osman içiln Haydar-ı Kerrar ü Efham aşkına

Ol imam&n-ı sa 'adet menzile! Cümle ashab-ı ekrem aşkına

329


Adile 'yi rahmetinle şad kıl Al ü evlad-ı mükerrem aşkına

Şevk buldukça anlarla erem Aşık u sadıkları göre kerem^'

Adile Sultan

c. a. 9. Rubai

Dörtlü, dörtlük. Klasik edebiyatta ve dinî-tasavvufî Türk edebiyatmda tam bir anlam ifade eden kendine has bir ölçüşü olan dört mısralık bir nazım biçimidir. Halk edebiyatındaki maniye benzer.

Bu nazım biçiminde l, 2,4. mısralar kafiyeli 3. mısra serbesttir: a-a-x-a. Ancak ikibeyitlik kıt'a biçiminde (x-a-x -a) yazılan ruba'îler de vardır.

Ruba'î'nin kıt'a ve nazmdan farkı özel bir ölçüyle yazılmış olmasındadır. Ruba'înin bir başka özelliği yoğun bir fikir örgüsüne sahip oluşudur.

Ruba'iyyat-ı Hazret-i pîr Haşim Baba

Sen seni bilsen eğer alem-i kübrasın sen Menşe'-i feyz-i ezel nüsha-i kübrasın sen Ma.hz.en-i sırr-ı Huda hdne-i kübrasın sen Mazhar-ı emn ü eman mahmel-i kübrasın sen382 Haşim Baba

Hak-i pa-yı Hanedanı eyleyen tütiya. göze Alem-i lahütı bil ki gaybu 'l-ummanı göre Nazar-ı vahidde vahdet közgüsinden alemi An-ı da'imde ezel ahir temaşasın göre383

Haşim Baba

Bu Hatayt bendenün gör halim Kim yalında kaydı baş ü malini Pür-gündhem ta 'na kılma z&hida Bendesinün Hak bilür a 'malini384

Şah ismail Hatayi

Ey gönül gel kendüni sen zevk ararsan bî-niha Çıkma cismün kal'asından anda bul hoş bir sofa Kıl teveccüh hakk'a sırrında görürsün bî-mekan Çün iyondur gün gibi dilde o yar-ı pürvefa385

Ahmed Talibî îrşadî

»1 Aynur Koçak, a. g. e, s. 189-196 (Şiirin tamamı 105 beyit olup 12 İmam hakkındadır.)

3M Asuman ergün, a. g. tez, s. 413.

3" a. g,. tez, s. 414.

384 Adile Yılmaz, a. g. tez, s. 343

"ı" Neslihan Dönmez Aipdoğan, a. g. tez, s. 217.

330

Yine handan olayım bağ-ı fenada gül olup Öteyim hüsnüne karşu o şehün bülbül olup Takilup zülfine Mansür gibi ber-dar olayım Dahi cismüm yakayım savurayım hem kül olup387



Ahmed Talibî îrşadî

Ya İlahî aşk-ı zatun derdüme derman olur Çeşm-i dil görse sıfatın hün île giryan olur Pak olur mir'dt-ı kalbim lutfile kılsan nazar Kurtulup gamdan kudur&tdan gönül şadan olur'88

Ahmed Talibî îrşadî-

Ey mürg feryadına ba'is nedür leyi ü nehar Şimdi sitd eyyamidur sandun mı sen geldi bahar Sabr it hele ey can kuşi küf ad olsun da ot Yokdur sana layık bizüm a 'malimüz ta serteser389

Ahmed Talibî îrşadî

c. a. 10. Muhammes

Muhammes sözlükte beşli, beşlik demektir. Edebiyatta aynı vezinde beşer mısrahk bendlerden oluşan nazım biçimi, îlk bendin 5 mısraı kendi ara-sında kafiyeli sonraki bendlerin son veya son iki mısraı ilk bend ile kafiyeli olur: a-a-a-a-a, b-b-b-b-a... veya a-a-a-a-a, b-b-b-a-a...

Muhammes'ler 4 ila 8 bend arasın değişik uzunluklarda ve hemen hemen her konuda yazılırlar.

Gönül ayinesi olsa mücella îder elbetde Hak andan tecelid Tecelladan hasıl olur tesella Olur çirk&b-ı kesretden müberra Muhakkak beyt-i Hak mir'at-ı ma 'na

Hezarpare olursa ger bu mir'at Görinür her birinde ayn-ı bi'z-zat Müşahiddür mezahirde bu halat Görür aynın iden bu sözi isbat Muhakkak beyt-i Hak mir'at-ı ma'na

Gönül ayinesi olferd ü yekta Zamanun sahibi bî-misl-i hem-ta Zuhür-ı kabe kavseyn ev edna Kuvvası sırndur bu hayfarihi Muhakkak beyt-i Hak mir'at-ı ma'na

387 Neslihan Dönmez Aipdoğan, a. g. tez, s. 217.

388 Neslihan Dönmez Aipdoğan, a. g. tez, s. 218.

389 Neslihan Dönmez Aipdoğan, a. g. tez, s. 218.

331

KemOli Haşimün nutk-ı demidür Dem ile her nefs her ten diridür Kelam-ı her demi sırr-ı Ali'dür Kulüb-ı kalib ider Haydarî'dür Muhakkak beyt-i Hak mir'at-ı ma 'no390 Haşim Baba



Mefa 'üün/Mefa 'tlün/

Bu sözüm eylegil idrak Kesret camesini it çok Gide vahdetle işrak Bir ola cevher ile hak Bir ola yar ü ağyarun

Eğer sen adem olsaydun Yahud insanı bulsaydun Sücüd sırrım bilseydin Me'asiden olurdunpak Giderdi şirk ü inkarun

îrişdi ödeme devrün Niçün zevk olmaya cevriin Hemtn derman ola derdim Cendbetden olagörpak Sal&t ola kamu karım

Gel imdi Haşima her dem Olagör ödeme hem-dem Olursun sırnna mahrem Dinilür sırnna levlak Açar zulmanî env&run391

Haşim Baba

c. a. 11. Müseddes

Sözlükte altılı, altılık demektir. Edebiyatta aynı vezinde altışar mısralık bentlerden oluşan nazım biçimi, îlk bendin altı mısraı birbiriyle kafiyeli, sonraki bendlerin son bir veya iki mısraı ilk bend ile kafiyeli olur: a-a-a-a-a-a, b-b-b-b-b-a... veya: a-a-a-a-a-a, b-b-b-b-a-a... Müseddesler de 5 ila 8 bend arasında değişir ve her konuda yazılabilirler. Ancak felsefe ve tasavvuf konulan daha sık işlenir.

39» Neslihan Dönmez Aipdoğan, a. g. tez, 201-204. 391 Asuman Ergün, a. g. tez, a. 289, 290.

332


Mefa'îliin/Mefa'îlün/Mefa'îlün/Mefa'îlün/

Hakikat talib-i Mevla olan canı ider kurban Eğer hubb-ı siva dilde kalursa bulamaz ihsan Katur çah-ı cehaletde ilişmez ilm île irfan Eğer bu beyt-i ulyanun iderse nakşım seyran Hakikat üzre eşyayı bana bildir eya Fettah Seni görem seni bilem bu hdl ile olam ıslah

Rıza-yı Hak'da ol da'im hilafından hazer eyle Ümidim lutf-ı Hak olsun kamu şeyden güzer eyle Sona dek halka hor bakma kamuyu hoş nazar eyle Bu nutkum can ile ders it muradun mahazar eyle Hakikat üzre eşyayı bana bildir eya Fettah Seni görem seni bilem bu hal ile olam ıslah392

Haşim Baba

c. a. 12. Müfred

Müfred tek, yalnız, ayn. Edebiyatta başka beyitlerle ilgisi olmayan ve bir şiir içinde yer almayan beyte denir. Bunlar genellikle divanların sonunda yer alırlar ve iki mısranın da birbiriyle kafiyeli olması şart değildir.

Mefatlün/ MefailünMefaîlimMefailün/

Sana senden yakındur Hak zahirde Hak batında Hak

Her mekana eyle secde evvelde Hak ahirde Hak Haşim Baba

Fa 'Hatun/ Fa 'ilatün/Fa 'ilatün/Fa 'Hatun/

Arife efal-i tevhid zikr-i Hu 'dür her nefes

Seyre gelmiş işbu mülki cism ü ten ana kafes

Haşim Baba

Mefülü/Mefa'ilün/Mefulü/Mefa'ilün/ Bir dilde di ışk olmaz hiç anda sofa olmaz Bilmez demim adem ol demde vefa olmaz

Haşim Baba

Mefa 'ilün/Mefa •ilün/Mefa'ilün/Mefa 'ilün/ Acebdür herkese arif kamu varın nisar eyler Adavetle bakup münkir münafıkdur firar eyler193

Haşim Baba c. a. 13. Tahmis

Tahmis beşleme demektir. Edebiyatta bir gazelin her beytinin basma başka bir şair tarafmdan aynı vezinde üç mısra eklemek suretiyle meydana getirilen nazım biçimi.

333

Beyit düzeninin bend düzenine dönüştürülmesiyle ortaya çıkan tahmiste, başa eklenen mısralar kafiye yönünden her beytin ilk mısraına uymak zorundadır: a-a-a (a-a), b-b-b (b-a). c-c-c (c-a)...



Tahmiste asıl beyit ile eklenen mısralar arasında bir anlam bütünlüğü oişması zorunludur.

Nutk-ı Hazret-i Nakşî Tahmis-i Hazret-i Pîr Kuddisesirrahu

Hakikat cümle eşyada Huda her dem iyon söyler Kulağun tut kamu Hakk'a işit sanma nihan söyler Ana el'an olan diller ene'l-Hakk'ı heman söyler Eya sen sanma kim senden hu güftan dehan söyler Veya terkîb olan unsur yahüd lahm-i zeban söyler

Seni ol tatma mir'at idüp zarfün-durur eşya Senün nürunla mücella-durur eya esfel a 'la Zuhurun mazhar-ı tamdur vücudun nüsha-ı kübra Seni ol sana bildirmek muradın kasd idüp Mevla Anasırdan giyüp bir ton yüzünden terceman söyler

Mahabbet kenzini ışkı idüp i'lan dil ü canda Biterdi bir seçer güya ola seyran bu meydanda Mefahir cami'-i esma düyip insan bu elvanda Yaratdı cümle eşyayı özin pinhan idüp anda Görinür nice bir yüzden velî kendin nihan söyler

Vesahdan pak idüp cümle me 'adım dilün zerger Neb&tun feyz-i hayevanun hayatidur demün ey er Senün emrünle saridür hüviyyet her işi işler Kimündür bunca cünbüşler kimündür nutk iden gevher özünden olmadın arif ki senden özüne kan söyler

Kelam-ı Haşimî zevkin tuyan aşıklar ey Nakşı Cemal-i hüsnünün seyrin iden aşıklar ey nakşı Hakikat beyninün kasesin tutan açıklar ey Nakşı Sakahüm rabbehüm hamnn içen aşıklar ey Nakşî iren ma'şukına anlar mekandan la-mekan söyler394 Haşim Baba

Tahmis-i Derviş ismet

Alemi yakdı seraser ateş-i bala-yı aşk Şu'le-i nür-ı sofa oldı ziya bahşa-yı aşk Mucîb-ifeyz ü sa 'adetdür bütün ima-yı aşk Oldu zahir şerh-i hubb-ı yar ile ma'na-yı aşk

334


Mihr-i Mevland tağınca evc-i sînemde temam Süznakem şöyle kanün-ı muhabbetde müdam Nalemi tuysa döner Zühre ila yevmü'l-kıyam Ah ü zarım perde perde tutdı Uşşakı makam Dil sema itdi bu demlerde neva-yı nay-ı aşk

Arz-ı ruhsar eyleseydi bir sdbOh ol afîtab Ta'atıyla meclis-i rindan bulurdı ab ü tab Dest-i sakiden idenlerAdile nüş-ı şarab Bende olsam îsmeta ol feyzie mest ü harab Ta kıyamet olur oy müstağrak-ı derya-yı aşk395

Adile Sultan

c. b Halk Edebiyatına Ait Nazım Şekilleri

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı mensupları Divan Edebiyatında olduğu gibi muhteva sabit kalmak üzere Halk Edebiyatında da koşma ve mani tipim tercih etmişlerdir.

a. Koşma 'ya örnek:

Niyazî-i Mısrî'nin şu şiiri bir koşma örneğidir:

Hakk'ı seven aşıkların Halkın arasından çıkar Eğlencesi tevhid olur Tevhidi görse can atar Aşk odina yanıkların Bülbül gibi daim öter Eğlencesi tevhid olur Eğlencesi tevhid olur

Durmaz isim sürer dili Mal u menalin terk eder Sorar müdam doğru yolu Ehl ü iyalin terk eder Gerçek ere diyen belt Hal ile kalin terk eder Eğlencesi tevhid olur Eğlencesi tevhid olur

izinden ayırmaz gözünü Dünya ve ukba perdesin Can ile tutar sözünü Ardına atar cümlesin Görmeğe iver yüzünü Kor masiva eğlencesin Eğlencesi tevhid olur Eğlencesi tevhid olur

Mısrîye uyan kişinin Gider çürüğü işinin içindeki can kuşunun Eğlencesi tevhid olur196

335


b. Mani'ye örnek:

Bir örnek olmak üzere Erzurumlu İbrahim Hakkı Divanındaki manilerden birkaç tanesin! sunuyoruz;

Oldum sema hem-saye Dondandır inci denden Sal üstüme hem saye Park olmaz inci tenden Mihrin versin banafer incitme can gönül yap Her nice ki şems aya incinme incitenden

Dil sende ya bendedir Mahluk ile bil Hakk 'ı Azade ya bendedir Masdar bul ol müştakı Yabanda değil bendedir Evvel O 'dür ahir hem Gümgeşte ya bendedir. Pinhan ayan ey Hakkı397

î-. Dint-Tasavvufî Türk Edebiyatına Ait Nazım Şekilleri:

Aslında tasavvuf düşüncesinde şekilciliğin önem taşımadığı hususunu da göz önüne alacak olursak mutasavvıfların, şiirin dış yapışma pek önem vermediklerim, şiirin bu yönünü ihmal ettiklerim rahatlıkla söyleyebiliriz. Dinî-tasavvufî Türk Edebiyatım^ kendi disiplinine mahsus özel bir nazım şekli yoktur. O, bir yandan Divan edebiyatı nazım şekillerim, diğer yandan da Halk edebiyatı nazım şekillerim hitap edeceği kitlenin durumuna göre rahatlıkla kullanmaktadır.

C. Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatına Ait Türler

Bilindiği gibi bugüne kadar Türk Dili ve Edebiyatının; Türk halk edebiyatı, divan edebiyatı ve dinî-tasavvufî Türk edebiyatı bilim dalları üzerinde yapılan araştırmalarda, genel anlamda nazım şekli, özel anlamda da tür konuşu tatmin edici bir sonuca ulaşmamıştır. Öyle ki özellikle halk edebiyatın-da şekil ile türler, adeta birbirine karıştırılmış, zaman zaman bunlar birbirinin yerine geçer duruma getirilmiştir. Öyle olmuş ki şekil yerine tür, tür yerine şekil temünolojisinin de bazen aynı olarak kullanıldığı görülmüştür.

Özellikle divan edebiyat ile dinî-tasavvufî Türk edebiyatı bilim dalların-da bu nazım şekli ve türlerindeki karışıklığın hala yaşadığı da görülmektedir.

Bu konuya tarihi süreç içinde baktığımız zaman, Türk toplumunun IX. asırdan itibaren geniş bir coğrafyaya yayılışında onların; dil, edebiyat, sanat ve kültürel yapılannda da birçok yenileşme, etkileşme ve gelişme hareketle-rinin olduğu görülmektedir. Bu noktadan hareketle Türk edebiyatında nazım şekil ve tür konulannda da hareketli bir dönemin başlamış olduğu görülecektir.

336

Günümüze kadar, Türk Edebiyaünda nazım şekli ve türlerim ele alan eserler bu konuda; "tarz, şekil, eşkal, nev, teganni.. .vb." gibi terimlerin kul-lanılması teklifinde bulunmuşlardır. Ancak bunlar üzerinde de ittifak sağlanamamıştır. Bu sebeple, bu konudaki karmaşa hala devam etmektedir. Şimdi bu hususdaki görüşleri sırasıyla görelim:



Tür ve şekil meselesi üzerinde duran araştırmacılardan A. Talat 0-nay'ın398 basını çektiği Hikmet îlaydın399 ve Cem Dilçin'in400 de iştirak ettiği görüşlere göre; şekil, şiirin vezni, kafiyesi, mısra ve dörtlük sayışı, duraklar, hece sayışı gibi dış yapı özelliklerim oluşturur.

Tür ise; muhteva itibariyle şiirin üzerinde durduğu, işlediği konuya göre belirlenir. Buradan hareketle bir şiirin şekil olarak aldığı isimle, tür olarak aldığı ismin farklı olabileceğim söylemek mümkündür.

Fuat Köprülü,401 Pertev Naili Boratav,402 Hikmet Dizdaroğlu 'nün403 o-luşturduğu bu ikinci gruba göre ise halk şiirinde şekiller değil, türler vardır. Türler de birbirinden ezgileriyle ayrılmaktadırlar.

Dizdaroğlu, cönklerdeki nazım şekillerinde belirtilen parçaların her zaman aynılık göstermediğim söyleyerek, bir koşmanın bazen 7'li bazen 8'li olarak karşımıza çıktığım belirtmektedir.

Fakat bu görüşün de eleştirilen yanları vardır. Örneğin makamın şekilden ziyade türün belirlenmesinde bir ölçü olabileceği akla daha yatkındır.

Konuya dinî-tasavvufî Türk edebiyatı açısından baktığımızda benzer durumları görmekteyiz. Dinî-tasavvufî Türk edebiyatı, dağdaki çobandan, sa-raydaki devlet başkanına kadar bütün kesimlere hitap edebilen bir karaktere sahiptir. Bazen sanatlı ve allegorik ifadelerle dolu sanat gücü yüksek eserler, bazen de duyguların en yalın bir biçimde ortaya konulduğu eserler de vardır.

Bu edebiyat; şekil ve tür olarak bir yandan klasik edebiyatla diğer yandan aşık edebiyatıyla iç içe girmektedir. Kesin ve net bir sınırlama yapmak mümkün değildir. Fakat, yine de ilnü mülahazalar sebebiyle tasnif yapmamız icap ettiğinde tutulacak en sağlıklı yol Türk edebiyatının bütünlüğüne bir zarar gelmemek kaydıyla- muhtevalardan hareket etmek olacaktır.

Eserin, bu edebiyatın bünyesi içinde kabullenilebilmesi için evvela muh-tevaya bakılmalıdır. Muhteva; dinî, tasavvufî, ahlakî, millî konulan işlemelidir. Bu işleyiş, üslüb ve tarz olarak klasik edebiyatla farklıklar gösterir. Örneğin tevhit, münacat, nazım türleri klasik edebiyatta da vardır. Fakat klasik

337

edebiyatın yaklaşımı ile dinî-tasavvufî Türk edebiyatının yaklaşımı belirgin çizgilerle bazen birbirinden ayrılırlar.



Bilindiği gibi, "manzumelerin konulanna göre aldıkları adlara nazım türü denir. Nazım türünde, belli bir nazım şekline bağlı kalma şartı aranmaz. Ancak, bazı konuların yine bazı nazım şekilleriyle çokça anlatıldığı görülür.404

Nazım türlerinde muhteva önemlidir. Bu bakımdan muhtevası farklı o-lan pek çok konu sebebiyle pek çok tür ortaya çıkmıştır. Bazen aynı türün, manzum ve mensur şekilleri oluşturulmuş, bazen de hiç örneği olmayan orjinal türler ortaya konulmuştur. Dinî, ahlakî, tasavvuf? ve millî özellikler taşıyan manzum ve mensur hikayeler, risaleler, (budalaname, miglatname, pendname elifname, sohbetname, tesbihname besmelename, vb.) Hep dinî-tasavvufî Türk Edebiyatının türleri arasında yer alan mahsuller olarak sayılabilirler.405

Tür ve şekil konusunda; A. T. Onay, H. îlaydın'ın tasniflerinin kanaatimizce daha uygun olduğunu ifade etmek isteriz.

Sonuç olarak diyebiliriz ki; bugün önümüzde duran bu görüşler tam manasıyla oturmuş değildir. Bunlar sadece birer varsayımlar, yaklaşımlardır. Oturmuş bir tanımlama yapmak, ancak yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerin-deki binlerce mecmua ve cönkün, dinî-tasavvufî mahiyetteki eserierinin ince-lenmesi ve bunların mümkünse yüzyıllara göre akraba Türk boy ve topluluk-lanndaki eserlerle de mukayesesinin yapılması suretiyle daha gerçek neticelerin çıkması mümkündür.

îşte biz bu noktalardan hareketle bugüne kadar ciddiyetle ele alınmayan bir konuya el atmayı düşündük. O da, bu konunun bazen divan edebiyatı içinde, bazen da Aşık edebiyatı içinde yüzeysel olarak veya sadece adından bir iki kelime ve birkaç türden ibaretmiş gibi bahsedilen, fakat asıl konuya nedense değinilmeyen, ama gerçek anlamda edebiyatımızın da önemli bir bölümünü teşkil eden dinî-tasavvufî Türk Edebiyatında türleri ele almaya, incelemeye başladık.

Başlangıç mahiyetindeki bu çalışmanuzda elbette ki bazı noksanlanmız olacaktır. Bu noksanlanmızı, ilerde yapacağımız çalışmalanmızla bizzat veya diğer araştırmacıların çalışmaları ve onların değerli katkıları, yapıcı ve şevk-lendirici yardımıyla düzelteceğiz ve tamamlayacağız.

Bilindiği gibi dinî-tasavvufî Türk edebiyatı, türler konusunda406 zengin bir malzemeye sahiptir. Eğer bizler bu malzemeleri hakkıyla değerlendirebi-lirsek, cidden önemli neticelere ulaşabiliriz. Bu cümleden olarak dinî-

4" Kocatürk, V. M., a. g. e., 8. 3-6.

v» Pala, î., a. g. e., a. 107.

338


tasavvuf? Türk Edebiyatındaki türlerin ihtiva ettikleri konulan itibariyle; ana başlıklar altında bir tasnife tabi tutabiliriz. Bunlar da:

7. İtikat: Allah, melekler, kitaplar, peygamberler, ahiret günü, hayır ve şer, kaza ve kader.

2. ibadet: a. Kelime-i şehadet b. Namaz c. Oruç d. Zekat e. Hac

3. Ahlak


4. Dinî inanç ve tasavvufî düşünceler,

5. Din ve tasavvufyolunun büyükleri,

6. Dinî ve tarihî şahsiyetler etrafında teşekkül eden normlar,

7. Millî-manevî şahsiyetler etrafında teşekkül eden normlar,

8. Türk-îslam kültürü etrafında teşekkül eden normlar,

9. Tasavvufî remiz, ve rumuzlar,

10. Dinî-ahlakS eserler ve şerhleri,

11. Dinî-tasavvufî-folklorik eserler,

12. Tabiat bilimleri..... .vb.leridir.

Demek oluyor ki, dinî-tasavvufî Türk edebiyatı alanında binlerce eser-deki türler, genel anlamda konulanna göre değerlendirilecektir. Ancak bu eserler; dînî-tasavvufî-millî normları, millî-manevî-birlik ve beraberlik ülküsünün aslî temalannda belirtildiği konular çerçevesinde işleyeceklerdir.

Ancak biz; çalışmamızın kapsamı itibariyle tür konusunu, şimdilik genel olarak dört ana bölümde toplamayı uygun bulduk. Zira bu, yılların verdiği birikimin bir başlangıcıdır, îşte bu sebeple başlangıçta bu türleri; yalnız başı-na vermekten çok, onlann ihtiva ettiği konulan kendi bünyesinde değerlen-dirmeye çalışırken, dün verilen 3-5 türü değil; bugünkü araştırmalar ve tespitlerle ortaya çıkan pek çok türleri, işledikleri konulan itibariyle aşağıda belli başlı beş ana başlık altında muhtevalanna göre ele almayı uygun bulduk. Onlar da:


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin