Ünden bugüN


KAIİÇECİ HASAN MESCİDİ 400



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə101/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   140

KAIİÇECİ HASAN MESCİDİ 400

401

KALYONCULAR

na bağlı Kuzey Deniz Saha Komutanlığı tarafından kullanılmaktadır. Bibi. A. Arel, 18. Yüzyıl istanbul Mimarisinde Batılılaşma Süreci, ist., 1975; N. Arslan, Gravür ve Seyahatnamelerde istanbul, ist., 1992; M. Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, ist., 1971; Cezar, Beyoğlu.

AYŞE YETİŞKİN KUBlLAY

KALYONCULAR

Deniz seferleri dışındaki zamanlarını istanbul'da geçiren, önceleri bekâr odalarında kalırlarken, 18. yy'ın sonunda Kalyoncu Kışlası'na(->) yerleşen ve kalyon tipi yelkenli gemilerde görev yapan deniz erleriydi.

Lachaise'den bir kalyoncu tiplemesi. Costumes de l'empire türe, avec deş notes explicatives, Drisesen 1817-1818, 1819-1820, Paris, 1821 Galeri Alfa

leri ile bezenmiş, sütun başlıklarının arasına istiridye kabuğu kabartmaları kondu-rulmuştur. Kademeli pilastrlar ile çeşmeden ayrılan ve barok üsluba özgü bileşik kemerlere sahip olan sebil pencerelerinin ö-nünde yatım daire planlı çıkmalar bulunur. Sebil pencerelerinin altında, beyzi madalyonlar içinde dörder tane abdest musluğu sıralanmakta, tevhidhanenin doğu cephesini bütünüyle kaplayan bu grup, biri sebil pencerelerinin ve çeşmenin üstünden, diğeri sebil pencerelerinin altından geçen silmeler ile kuşatılmıştır.

M. BAHA TANMAN

KAIİÇECİ HASAN MESCİDİ

Eminönü İlçesi'nde, Beyazıt-Çarşıkapı'da, Kara Mustafa Paşa Medresesi yanında, Yeniçeriler Caddesi ile Gedik Paşa Cadde-si'nin kesiştiği köşede yer alır.

Yapıyı, Halıcı (Kaliçeci) Hasan Ağa yaptırmıştır. Hasan Ağa'nın 1519'da vefat ettiği bilindiğine göre, mescit bu tarihten önce yapılmış olmalıdır. Mescit, çeşitli tahribata uğramış ve onarımlar geçirmiştir. Ge-dikpaşa yangınında yanmış, daha sonra Sadrazam Mustafa Paşa tarafından 1751'de yeniden yapılmıştır. Tekrar zaman içinde harap olmuş ve yapının giriş kapısı üzerinde yer alan kitabeye göre 1868'de Muha-kemat-ı Maliye Komisyonu üyesi olan Mustafa Rıfat Efendi tarafından üçüncü kez inşa olunmuştur, îlk binanın özelliklerinden günümüze hiçbir şey kalmamıştır. Hadî-ka'da. 1751 tarihli, dört satırlık bir kitabenin varlığından bahsedilir. Bugün bu kitabe mevcut değildir. Yapının minberini Tes-terecizade Mehmed Efendi koydurmuştur. Bugün caddeye açılan kapının üzerinde yer alan kitabede Mustafa Rıfat Efendi'den caminin ikinci banisi olarak söz ediliyorsa da bu kişi üçüncü bani olmalıdır. Yapının civarında Halıcı Hasan Mektebi de bu-lunmaktaymış, fakat günümüzde yeri bilinmemektedir.

Yapının doğu cephesindeki kapısı, kapalı bir giriş bölümüne açılır. Burada tuvalet ve abdest almak için musluklar vardır. Daha sonra kuzeyde açılmış olan dikdörtgen şeklindeki kapı ile son cemaat yerine girilir. Kapının iki yanında birer tane sivri kemerli dikdörtgen pencere vardır. Son cemaat yerinin sağ ve sol taraflarının zeminleri bir seki ile yüksek tutulmuştur. Son ce-

maat yerinin doğu duvarında bir pencere, batısında ise kadınlar mahfiline açılan bir kapı bulunmaktadır. Yapının son cemaat yeri ile halimini ayıran duvarda ortada kapı, onun sağında ve solunda diğer pencerelerle aynı özellik gösteren iki tane pencere yer alır. Karimde doğu ve batı duvarlarının iç düzenlemesi simetriktir. Bu duvarlarda, eşit aralıklarla yuvarlak kemerli pencereler açılmıştır. Batı cephesinde, ayrıca bir kapı yapılmıştır. Güneyde yer alan mihrap, hafifçe çarpık olduğundan yapı halk arasında "Eğri Mihraplı Cami" diye bilinmektedir. Dikdörtgen çerçeveli mihrabın nişi yedi köşelidir. Üzerinde mermerden ayet kitabesi yer alır. Vaaz kürsüsü ve minberi ahşaptır. Üst yapısı son yıllarda yenilenmiş olan mescit betondan düz bir tavanla örtülüdür. Galeri olarak a-çılan kadınlar mahfilini dört tane beton kolon taşımaktadır. Korkulukların sınırlandırdığı kadınlar mahfilinin ortada bulunan ve giriş kapısının üstüne gelen çıkması daha büyüktür. Buranın da tavam beton ve düzdür. Yapı bezemesizdir. Son yıllarda yapılan onarımda birinci pencere hizasına kadar mermer ile kaplanmış, üst kısımlara da badana yapılmıştır.

Yapının dış kapısı yuvarlak kemerli o-lup kemerin ortasında çıkıntı yapan kilit taşı yer alır. Yapının doğu cephesinde pencerelerin alt hizasında bir silme dolaşır. Güney cephesi düz duvar halinde olup, mihrabın olduğu yerde, iki düşey silme bulunmaktadır. Batı cephesi diğer bina ile arada kaldığı için bakımsızdır. Minaresi, kare taban üzerinde, yuvarlak gövdeli o-lup tek şerefelidir. Şerefe korkuluklarında geometrik biçimler vardır. Yapının üstü, kırma çatı ile örtülüdür. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 93; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, l, 44-45, no. 176; Öz, istanbul Camileri, I, 66; Eminönü Camileri, 100. N. ESRA DlŞÖREN



KALUSTYAN, ŞEVORHK

(27Eylül 1913, Yozgat- 7 Mart 1990 Eç-miadzin [Ermenistan]) Türkiye Ermenileri 82. patriği, yazar.

Yozgat'ın tanınmış ve zengin ailelerinden birinin çocuğuydu. 1927'de Kudüs Ermeni Patrikliği'nin ruhban okuluna girerek 1932'de Patrik Torkom Kuşakyan'ın eliyle diakos, 1935'te ise rahip olarak takdis e-

Kaliçeci Hasan Mescidi'nin içinden bir görünüm.

Yavuz 1994

dildi. 1937'de patriklik matbaasının yöneticiliğini ve resmi yayın organı olan Sion dergisinin yazı işleri müdürlüğü görevlerini üstlendi. 20 Kasım 1937'de üstrahip, daha sonra patrikhane yönetim kurulu üyesi oldu. Hayfa Ermenileri dini önderliğinden sonra, 4 Ekim 194l'de Antilias (Lübnan) Katolikosluğu Semineri müdürlüğüne davet edilerek Haziran 1944'e dek bu görevde kaldı. 1945'te Londra, 1948'de Paterson ve Newark, 1952'de Kaliforniya Ermenileri dini önderi oldu.

1955'te Eçmiadzin Başpatriklik Kated-rali'nde episkopos olarak takdis edildi. Dönüşünde istanbul'a uğradı. Eçmiadzin Semineri yöneticiliğine davet edildiyse de bu görevi kabul etmedi. 1956'da Kahire' de toplanan episkoposlar düzeyindeki si-noda katıldı. 25 Mart 1957'de Kudüs Patrikliği hazinesi sorumlu müdürlüğüne seçildi. 1960'ta tekrar İstanbul'a geldi.

22 Haziran 1961'de Patrik Karekin Ha-çaduryan'm(->) vefatı üzerine, 11 Ekim 196l'de Türkiye Ermenileri patrikliğine seçildi. 25 Aralık 196l'de Bakanlar Kurulu tarafından kilise dışında dini kıyafet giyme izninden sonra 27 Aralık 1961'de baş-patriklikçe "başepikoposluk" payesi ile o-nurlandırıldı. 3 Ocak 1962'de Kumkapı' daki Surp Asdvadzadzin Patrikhane Kilise-si'nde yapılan patriklik asası teslimi ve tahta çıkma törenleriyle göreve başladı. Ziyaret amacıyla gittiği Ermenistan'daki Eçmiadzin Başpatrikhanesi'nde kaza sonucu düşerek vefat etti. Naaşı istanbul'a getirilerek Patrikhane Kilisesi'nde yapılan törenlerle Şişli'deki Ermeni Mezarlığı'nın patrikler bölümüne defnedildi. Dini konularda 10'u aşkın Ermenice, l de ingilizce e-seri vardır. Bunların dışında kendi adıyla ve takma adla birçok makale yazmıştır.

istanbul Ermeni patrikleri arasında en uzun süre tahtta kalan patrik olan I. Şı-norhk, 29 yıllık patrikliği boyunca yapıcı etkinlikleri ile dikkati çeker. Bir önceki patrik I. Karekin Haçaduryan döneminde başlayan önemli işler tamamlanır. Bunların arasında Gedikpaşa'daki Surp Mesrob-yan, Kadıköy'deki Aramyan-Uncuyan ve Hasköy'deki Nersesyan okullarının, Gala-ta'daki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi'nin ve Narlıkapı'daki Surp Hovhannes Kilisesi'nin tekrar inşası, bu işler arasındadır, istanbul'daki birçok okul ve Ermeni kilisesi I. Şınorhk döneminde büyük veya küçük onarımlar geçirir.

Patrik I. Karekin döneminde başlayan çocuk dinlenme kampı, Patrik Şınorhk'un döneminde sabit hale getirilir. 1966'da Kı-nalıada'da açılan kamp, günümüze değin işlevini sürdürmektedir. Yine Kınalıada' da Serap Sokağı'ndaki bugüne dek kullanılan Patriklik Yazlığı'nın inşası Patrik I. Şınorhk'un eseridir.

KEVORK PAMUKCıYAN-VAĞARŞAG SEROPYAN

KALVOKORESİS KÖŞKÜ

Büyükada'da, Maden tarafında, Kumsal Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Dimitri Kalvokoresis tarafından yaptırılan köşkün inşa tarihi tam olarak tespit

edilememektedir. Cephe tasarımı ve mimari ayrıntıları Antik Yunan mimarisinden kaynaklanan ampir ve neorönesans üsluplarını yansıtmaktadır. Heybeliada'da, aynı özelliğe sahip Hulusi Bey Köşkü(->) gibi, bu yapının da 1870'lerde italyan veya Rum asıllı bir mimar tarafından tasarlandığı tahmin edilebilir.

iki kadı köşkün kagir duvarları yığma tekniği ile inşa edilmiş, döşemelerinde ve çatısında ahşap malzeme kullanılmıştır. Günümüzde de yazlık konut olarak kullanılan yapının kitlesi, cephelerin eksenlerinde yer alan çıkmalar ve cepheden geri çekilmiş camekânlı balkonlarla hareketlendirilmiş, dikdörtgen açıklıklı ve panjur-lu pencereler üçgen frontonlarla (alınlık) taçlandınlmıştır. Köşeleri çıkıntılı taş örgüleri ile belirlenen cepheler, triglifler (üçüz yiv) ile süslü, kısa bir saçakla son bulmakta, saçağın üzerinde, çatıyı gizleyen bir korkuluk duvarı yükselmektedir.

Dış görünümlerine Batı kökenli üslupların egemen olduğu geç dönem konutlarının büyük çoğunluğu gibi, bu köşkün iç tasarımında da geleneksel şemalardan orta sofalı plan tipi tercih edilmiş, yapının barındırdığı mekânlar, köşkün ekseninde gelişen dikdörtgen planlı sofaların iki yanına sıralanmıştır. Zemin kat salonlara, üst kat ise yatak odalarına tahsis edilmiştir. İkili gruplar halinde tasarlanan kapılar, çubuk demetleri ile bezeli, Dor başlıklı pi-lastrlarla kuşatılmış ve entablement (lento) görünümünde saçaklarla donatılmıştır. Çift kollu bir merdivenle birbirine bağlanan sofaların tavanları, damlalık frizinden ve küçük konsollardan oluşan bir silme ile kuşatılmış, tavan yüzeyleri enli paşalar (çıta) ile baklavalara bölünmüştür. Salonların ve odaların tavanlarında ise, kalem işi tekniği ile meydana getirilmiş, dönemin eklektik zevkine uygun yoğun bir bezemeye yer verilmiştir. Çeşitli üsluplardan derlenmiş bezeme öğelerinin harmanlandığı bu tavanlarda, yuvarlak, beyzi veya dikdörtgen kartuşlar içinde alegorik insan figürleri, şehir manzaraları ve çiçek demetleri göze çarpar.

M. BAHA TANMAN

KALYONCU KIŞLASI

Beyoğlu İlçesi'nde, Kasımpaşa'da, Kap-tan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından 1198/1783'te yaptırılan kışla.

İnşası, III. Selim'in (hd 1789-1807) gerçekleştirdiği reformlar döneminin hemen öncesine rastlar. Bu nedenle, istanbul'da yaptırılan modern kışla binalarının ilk örneğini ortaya koyması açısından önemlidir.

Bahriye'nin devamlı ve ücretli askeri olmayıp, yalnızca donanmanın sefere çıkmasından önce belirli bazı yerlerde görev yapmak üzere toplanan ve "taşralı nefe-rât" adı da verilen kalyoncu askerleri gerekli zamanlarda göreve getirilir, donanmanın seferden dönüşünde ise oturdukları yerlere geri gönderilirler, bir kısmı ise Galata'daki bekâr odalarında kalırdı. Reformlarla birlikte düzenli ordunun oluşturulması sırasında donanma için amaçlanan, taşradan asker toplamaya gerek kal-

17, Vue de rnmirauîe â Kasihı-Padıa.

Yüzyıl başından bir kartpostalda Kalyoncu Kışlası.



Ayşe Yetişkin Kubilay koleksiyonu

madan sürekli bir deniz gücü oluşturmaktı ve bunun için asker sayısının ilk aşamada 5.000'den 8.000'e, daha sonra 12.000'e yükseltilmesi kararı alınmış, böylelikle bekâr odalarında kalan askerler için kışla yapımı gereksinimi doğmuştu. Düzensiz askerlerin disiplinsizliklerinin de etkisiyle Hasan Paşa, harcamaları tamamıyla kendi servetinden karşılanmak üzere kalyoncu askerleri için bir kışla yaptırmıştı.

En fazla 8.700 asker barındırabildiği bilinen kışla daha sonra yapılacak olan kışlalarda görülen ortası avlulu, dikdörtgen planlı klasik şemanın ilk uygulaması olarak karşımıza çıkar. Kagir malzemenin kullanıldığı yapıda avluyu dört bir yandan çeviren 3 kadı koğuşlar dizisi, her katta yinelenen oldukça sade dikdörtgen pencereler ile aydınlanır. Uygulanan bu basit pencere düzeni, yapının cephesinde monoton bir görünüm yaratır. Girişin, iki serbest dört sütunla taşınan bir çıkma şeklinde düzenlenmesi, simetrik ve aksiyal düzen gösteren yapı için aynı zamanda hem hareketlilik hem de ana aksın belirginleştirilmesi ve özellikle vurgulanmasına işaret eder. Avluda bulunan cami ile aynı aksta yer alan girişin pencereleri yine dikdörtgen şeklinde düzenlenmiştir. Avluya bakan pencereler ise, duvara yaslanan iki sütunla taşınan ve kat boyunca uzanan yuvarlak kemerler içine alınmıştır. 1784'te Fransız elçisi ile birlikte istanbul'a gelen Fransız ressam J. B. Hilair'in çizdiği ve 1782-1822 arasında Paris'te basılan kitapta yer alan desende, Kalyoncular Kışlası yer alır ki, yapımından hemen sonrasını gösterdiği için belgesel bir nitelik taşır. Günümüze ulaşması nedeniyle bir karşılaştırma da yapılabilen kışlanın bugünkü görünümüyle ilk halinden pek farklılık göstermediği görülür. Günümüzde girişi taşıyan sütunlar dahil aynı şemayı yinelemekle birlikte zaman içerisinde onarımlar geçirmiştir.

Bugün Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'



403

KALYONCULAR KIŞLASI CAMİt 402

Kalyoncu sınıfı l682'de teşkil edilmiş, 19. yy'da buharlı gemilerin kalyonların yerini almasına kadar devam etmiştir.

Kalyoncular gerek muntazam tahsisat (ödenek), gerek idare tarzında bahriyenin diğer sınıflarından tamamen ayn idiler. Bu nedenle kalyoncular başlıbaşma bir ocak sayılmışlardır. Kalyoncuların elbiseleri de gözleri okşayacak biçim olup, başlarına külah, üstüne de ucu saçaklı puşide (mak-dem) sararlar, arkalarına fermene denilen kolsuz kısa bir salta, bacaklarına şalvar giyerler, bellerine kuşak sararlardı. Bu kuşağın, başlarındaki puşi türünden olması şarttı. Kuşaklarında bir çift tabanca ile biri kısa, diğeri uzun iki bıçak taşırlardı. Gerek tabanca ve gerekse bıçaklar gümüş kaplı ve altın yaldızlı olurdu. Yağmurlukları çuhadan ve bornoz biçiminde idi. Yakadan bir düğme ile iliklenir, genellikle sağ eteği sol omuz üzerine atılırdı. Kalyoncu deyimi sonraları bütün bahriyeliler için kullanılmıştır.

Yelkenli gemi döneminde kalyoncu a-dı altında gemilerde kürek çekmek ve yelken kullanmak üzere alınanlara verilen gündeliğin karşılığı olarak halktan alınan paraya "kalyoncu bedeliyesi" deniyordu. Bu vergi yerine göre dört, yedi, sekiz, dokuz, on eve bir kürekçi hesap edilerek tahsil edilirdi. İstanbul'da Kasımpaşa ve Galata semtlerinde kalyoncuların nöbet tuttukları "kalyoncu kulluğu" denen karakollar vardı. Bu karakolların yerini ve kalyoncu kadrolarım Kasımpaşa ve Galata bölgelerinin zabıta işlerinden sorumlu kaptan-ı derya belirlerdi. Kaptan paşa semtlerin gereken yerlerinde karakolhaneler kurarak yeter sayıda kalyoncuyu kolluk işleriyle görevlendirirdi. Bundan dolayı bu kara-kolhanelere "kalyoncu kulluğu" adı verilmiştir. Günümüzde Beyoğlu'nda Kalyon-cukulluğu denilen semt, adını aynı yerde bulunan eski karakoldan almıştır.

Galata'daki kalyoncu kulluğunun komutanına "Galata başağası", kulluklarda-ki kalyonculara da "kalyoncu çavuşları" a-dı verilmekteydi. Kalyoncu çavuşları, kara kullukçular gibi halka yapmadıkları fenalık bırakmadıklarından, Yeniçeri Ocağı' nın kaldırılmasında, bunların pek çoğu da kullukçuluktan uzaklaştırıldı. Yerlerine Tersane tüfekçi neferleri alındı. Kalyoncu çavuşluğu da yasaklandı. Karakolhanelere Tersane askerleri yerleştirildi.

Kalyoncu çavuşlarının bir kulaç kadar uzun yatağan bıçakları, kendilerine özgü çifte tabancaları vardı. Başlarına ve bellerine lahur şallar sararlar, omuzlarına mevsimine uygun bornozlar atarlardı. Bazen başlarına sırmalı puşi sararlar, sırmalı ve düz kaytandan işlemeli Cezayirkâri (Cezayir işi) fermene ve şalvar giyerlerdi. Ayakkabıları burunları kesik, Galata biçimiydi; üstünden ayak parmaklarının dipleri görünürdü.



BibL Pakalın, Tarih Deyimleri, II, 155; Uzun-çarşılı, Merkez ve Bahriye, 68-69, 529-533; Re-simli-Haritah Mufassal Osmanlı Tarihi, c. III, ist., 1959; Osmanlı Deniz Ordusu, s. 1511-1527.

MEVLÜT OĞUZ



KALYONCULAR KIŞLASI CAMÜ

bak. CEZAYİRLİ HASAN PAŞA CAMİİ



KAMER HATUN CAMÜ

Beyoğlu İlçesi'nde, yeni açılan Tarlabaşı Caddesi'nde, yüksekçe bir set üzerinde yer alan Kamer Hatun Camii, cadde açılmadan önce, kendi adıyla anılan mahallede, İngiliz Konsolosluğu arkasından geçen Arslan Sokağı üzerindeki beş katlı iki apartman arasında, bitişik düzende inşa edilmiş bir durumda bulunmaktaydı.

Konumu nedeniyle giriş avlusu arkada, şimdi yıkılmış olan çok katlı yapılar arasında kaldığından, buraya Arslan Sokağı' na bakan arka cepheden, yapının sağ kenarında kalan üstü kapalı bir geçide erişilmekteydi. Bazı kaynaklara göre 16. yy'ın başlarında I. Selimin (Yavuz) (hd 1512-1520), bazı diğer kaynaklara göre ise 18. yy'ın sonlarında III. Selim'in (hd 1789-1807) sütninesi Kamer Hatun tarafından yaptırılmış olan ilk caminin, muhtemelen 1871 Beyoğlu yangınında yanması üzerine, Evkaf Nezareti bugünkü camiyi 1911-1914 arasında Mimar Kemaleddin Bey'e yaptırmıştır.

Kırma çatılı tek bir kütle ile mihrap duvarına bitişik tek bir minareden oluşan caminin duvarları tuğla ile örülmüş, üst kat döşemeleri ile çatıda ahşap kullanılmış, pencere kemerleri ile minare kesme küfe-ki taşı ile yapılmıştır. İki kat yüksekliğindeki harimin önünde, üç açıklıklı, iki katlı, kapalı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bunun solunda, eskiden Arslan Soka-ğı'nı avluya bağlayan kapalı geçitle, üstte birbirine bağlı üç odadan oluşan bir müezzin evi yer almaktadır. İki kat arasındaki bağlantı son cemaat yeri ile kapalı geçit arasında kalan, "U" biçimli merdivenle sağlanmıştır. Harimin solunda, kapalı geçit boyunca uzanan, ahşap parmaklıklı maksure ile bunun üzerinde kadınlar mahfili bulunmakta, minarenin kapısı maksurenin ucuna açılmaktadır.

Üst katta penci kemerlerle geçilmiş o-lan son cemaat yeri açıklıkları ahşap doğramalı camekânlarla örtülmüş, girişe sonradan ayrıca bir rüzgârlık eklenmiştir. Merdiven kovası tüm yapı boyunca dışarı doğru yuvarlatılarak belirginleştirilmiş-

Kamer Hatun Camii

Yavuz Çelenk, 1994

tir. Eskiden caminin dışarıdan görülebilen tek cephesi olan arka cephenin düzenlenmesine özen gösterildiği belli olmaktadır. Bu cephede, minarenin solunda kalan ha-rim duvarı, ortadaki çıkıntılı mihrap aksına göre simetrik olarak düzenlenmiş, kesme taşla yapılan orta bölüm dışarıya doğru taşırılarak belirlenmiştir.

Yarım sekizgen planlı ve üzeri yarım bir kubbeyle örtülü, kesme taşla yapılmış mihrabın iki yanında, altta dikdörtgen, üstte ise penci kemerli birer pencere bulunmakta, bu kemerli pencerelerden bir tane de müezzin odasına yapıldığı görülmektedir. Üst pencere kemerlerinin köşe-leriyle mihrap üzerindeki panonun içine turkuvaz renkli çiniler döşenmiş, panoların üst kenarlarına Türk üçgeni motifli silmeler geçilmiş, saçak düzeyinde, tüm arka cephe boyunca uzanan mukarnaslı silmenin üzerine, kiremit kaplı çatıyı gözden saklayan palmet motifli bir çatı eteği yerleştirilmiştir. Bu eteğin mihrap üzerine gelen bölümünün tepelik biçiminde yapıldığı dikkati çekmektedir.

Tarlabaşı Caddesi açılmadan önce, yoğun bir yapı dokusu içinde yer alan Kamer Hatun Camii'nin bu eski dokuya göre düzenlenmiş cepheleri, girişleri, kütlesel yapısı ve bitişiğindeki apartmanları aşmayacak biçimde boyutlandmlmış olan minaresi, bu yöredeki yıkımlardan sonra, çevreleriyle bütünleşme özelliklerini yitirmiştir. Bu arada, bir zamanlar caminin çevresindeki apartmanların oluşturduğu, üzeri koyu gölgeli sarmaşıklarla kaplı, sakin avlu da yok olmuştur. Vakıf malı olması nedeniyle yıkılmadan kurtulmuş olan cami, günümüzde, Tarlabaşı Caddesi üzerinde, ters yöne cepheli, ilginç bir I. Ulusal Mimarlık Dönemi yapısı olarak varlığını sürdürmektedir.

Bibi. Yavuz, Mimar Kemalettin, 117-124; Öz, istanbul Camileri, II, 34.

YILDIRIM YAVUZ



KAMER VAPURU

Şehir Hatları İşletmesi vapuru.

Şirket-i Hayriye'nin(->) 59 baca numaralı buharlı yolcu vapuru olarak 1907'de, İngiltere, Newcastle'da Armstrong Shipb. Cop. tezgâhlarında inşa edildi. 328 gros-

Kamer Vapuru

Eser Tutel koleksiyonu

tonluk olup 750 yolcu alıyordu. Uzunluğu 41,2 m, genişliği 7,3 m, sukesimi de 2,9 m idi. Toplam 370 beygirgücünde 2 adet tri-pil buhar makinesi vardı. 50 baca numaralı eşi Rağbet ile birlikte, Şirket-i Hayriye' nin yaptırdığı ilk çift uskurlu 2 vapurdan biriydi. Saatte 10,5 mil hız yapıyordu. 1945' te Denizyolları'na devredildi. 16 Eylül 1964' te hizmet dışı bırakıldıktan sonra 20 Nisan 1967'de sökülmek üzere satıldığında 60 yıllık bir tekneydi.

ESER TUTEL

KÂMÎ

(?, Edirne - 1724, İstanbul) Divan şairi.

Adı Mehmed'dir. Gülşenî şeyhlerinden İbrahim Efendi'nin oğludur. Tahsilini Edirne'de tamamladı. Çocukluğundan itibaren aldığı derin tasavvuf kültürüne rağmen ilmiye mesleğini seçti ve müderris oldu. Bağdat ve Galata kadılıklarında bulundu. Bir ara Kahire kadılığını yürüttü. Son görevi Mekke eminliğiydi. Mezarı İstanbul'da Ka-racaahmet Türbesi karşısındadır.

Kâmî'nin Divan'ı yanında Firuzname, Âsafname, Tercüme-i Salât-ı Mesudî, Ri-yazu'l-Kâsımîn, Tabakât-ı Hanefiye, Ne-fîsetü'l-Uhreviye, Huzmâ-safâ, Tuhfetü'z-Zevrâ, Behcetü'l-Muamma gibi eserleri vardır. Yeri geldikçe bu eserlerinde kendi çağının İstanbul hayatından kesitler aktaran Kâmî, Divan'ındaki rindane gazellerinde de sık sık şehir hayatından bahseder. Boğaziçi'ne olan tutkusu ve mahbubunun Boğaziçi'nde oturuyor oluşu Dâne-i halt bırakmış mürg-i diller saydına /Dam kurmuş perçemin gördüm Boğaziçi'nde ben gibi pek çok beytinde hemen hissedilir. İstanbul'un çeşitli semtleriyle ilgili o-larak Sinede şâb-ı mahabbat kurdu âteş-den otağ/ Tıfl-i dil pervanesin etsin Beşiktaş'da çer ağ gibi gazelleri arasına serpiştirdiği beyitleri yanında İstanbul'daki sosyal hayatı ve eğlence dünyasını anlattığı beyitleri de vardır. Keza ramazan iftarının mevsime göre -mesirelerde yapıldığını da onun bir beytinde görmek mümkündür: Orucu tuttu uykuya acz verme o gül-hû-ya/Çifte kayıkla Göksu'ya ahşama iftara buyur. Manzumelerinde tasavvuf çevrelerinin faaliyetlerine de yer veren (.Dergeh-i aşkında Kâmînazm-ı dilsûzun okut/ Zühre gelsin cünbüşe etsin f elekler de sema) Kâmî için İstanbul, her bakımdan yaşanılacak bir şehir olarak sık sık anılır. Yi-

ne Divan'ındaki kasidelerinde ve bazı tarih kıtalarında da İstanbul'dan eser bulmak mümkündür.



Bibi. Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, III; Osmanlı Müellifleri, II; Sicitti-i Osmanî, IV; Sami, Kamus, V; Çelebi, Divan Şiirinde İstanbul; Di-vân-ıKâmî, İstanbul Üniversitesi Merkez Ktp, Türkçe Yazmalar, no. 485, 5537.

İSKENDER PALA



KÂMİL (Otello)

(1889, Zırnova -1933?, İstanbul) Tiyatro oyuncusu.

Tam adı Kâmil Rıza'dır. Ailesi İstanbullu olmasına rağmen babası Çırağan Ola-yı(-») ile ilgili görülerek sürülmüştü. Kâmil yolda, Drama ile Nevrekop arasındaki Zır-nova'da bir handa doğdu. Sahneye ilk kez, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanını takip eden günlerde, babasının alay kumandanı olduğu Yanya'da, subaylardan kurulu amatör bir toplulukta, Vatan yahut Silistre oyununda Abdullah Çavuş rolünü üstlenerek çıktı. Daha sonra İstanbul'a gelen Kâmil Rıza, Şehzadebaşı'nda Mürebbi-i Hissiyat Dram Kumpanyası'na katıldı. Bu topluluğun dağılmasının ardından, Darü't Tem-sil-i Osmani adıyla kurulan yeni bir topluluğa girdi. İlk olarak Fazıl Reşid ve Hüseyin Kâmi'nin yazdığı Ramses adlı oyunu sahneleyen topluluk yaşamım sürdüre-medi. Kâmil, komik Ali Rıza Efendi'nin kurduğu gezici kumpanya ile Karadeniz turnesine çıktı. Buradan döndükten sonra Burhanettin (Tepsi) topluluğuna katıldı. Tiyatro çevrelerinin dikkatini ilk kez burada, L'Arlesienne oyunundaki Mitifigo rolüyle çekti. Muhsin Ertuğrul'un tiyatro yaşamı da aynı dönemde, bu toplulukta başlamıştır. Kâmil 1913'te Burhanettin topluluğundan ayrıldı. 19l4'te yeni kurulan Da-rülbedayi'nin sınavla kabul ettiği elemanlar arasına girdi. Fakat okulun başlayama-



Otello Kâmil

Nuri Akbayar koleksiyonu

KÂMİL EFENDİ TEKKESİ

ması yüzünden, gezici topluluklardan Gavril'in komedi-dram kumpanyasına katıldı. Selanik, Üsküp, Manastır, İzmir, Tekirdağ, Edirne ve İç Anadolu kentlerinde dolaştılar. Kâmil I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine askere alındı. Önce Çanakkale, ardından Romanya cephesinde çarpıştı. Mütareke'de Anadolu'ya geçip, Kurtuluş Savaşı'na katıldı. II. İnönü çarpışmasından sonra Ankara'da bir tiyatro kurdu ve Anadolu 'da Temaşa adlı bir dergi yayımladı. Ardından Anadolu'da gezici kumpanya ile dolaşmaya başladı. Kendisine "Otello" lakabı bu dönemde, sürekli bu o-yünü oynamasını isteyen tuluatçılar tarafından takıldı. Cumhuriyet'in ilk döneminde sürekli olarak gezici topluluklarda oynadı. Son olarak Bursa'da İhtilâl •&$& piyeste sahneye çıktı. Ardından damar iltihabı nedeniyle bacakları kesildi. Kadıköy'deki evinde öldü. Ölümünden sonra Behzat Bu-tak'm yüzünden aldığı mask bugün Sahne Sanatları Müzesi'nde bulunmaktadır.

Hamlet'in adını ilk kez Otello Kâmil' den duyduğunu belirten Muhsin Ertuğrul, onun oyunculuğuna değer verir. 1908'den sonra Shakespeare'in Türk sahnesine Kâmil Rıza'nın oynadığı Othello ile tanıtıldığını ve bu sayede Shakespeare'in Anadolu içlerine kadar yayıldığını da sözlerine ekler. Kâmil Rıza, disiplinsiz yaşamı, içki ve uyuşturucu tutkunluğu yüzünden sürekli eleştiri konusu olmuştur. Bibi. A. Madat, Sahnemizin Değerleri, I, ist., 1943, s. 20-22; Mekki Sait, "Bir Facianın Son Perdesi. Oynıyan: Otello Kâmil" Yedigün, S. 23 (16 Eylül 1933); 1. Tarus, "Otellonun Ölümü", DoktorMonro'nunMektubu, İst., 1938, s. 120-125.

GÖKHAN AKÇURA



Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   97   98   99   100   101   102   103   104   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin