BibL Ayvansarayî, Hadîka, I, 107; Öz, istanbul Camileri, I, 47; ÎSTA, VIII, 4386; Ayverdi, Fatih III, 429; Fatih Camileri, 144.
N. ESRA DİŞÖREN
KASAP İLYAS CAMİİ
Fatih İlçesi, Davut Paşa Mahallesi sınırları içerisinde, Samatya Caddesi üzerinde yer alır. Vaktiyle kendi adı ile anılan bir mahallesinin olduğu bilinmekle beraber, bugün çevresi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin genişletilmesi ile istimlak edilerek yıkılmıştır.
Banisi Fatih'in askerlerinden olup İstanbul'un fethine katılan Kasap İlyas Efen-di'dir. 900/1495'te vefat ederek caminin kıble istikametine gömülmüştür. 900/1495 tarihli vakfiyesine istinaden yapı bu tarihten biraz önce yapılmış olmalıdır. Ayrıca vakfiyeden caminin yanında bir mektep ile imam ve müezzin için altı odanın olduğu anlaşılmakla beraber bunlar günümüze gelmemiştir. Zamanla kıble yönüne mezarların ilavesiyle bir hazire oluşmuştur. 1894 depreminde tamamen yıkılan yapı, eski taşları kullanılarak muhtemelen aynı temel üzerine yemden inşa edilmiştir. 1977'de bir tamir gören yapıda son olarak 1993'te ahşap olan son cemaat yerinin çürümüş olan kaplamaları yenilenmiştir.-
Taş malzeme ile inşa edilmiş kare planlı harim kısmı ile bunun kuzeyinde kesme taş temel üzerine ahşap malzeme ile yapılmış olan kapalı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Harimin kuzeybatı köşesinde minaresi olan yapı, dıştan dört tarafa meyilli kiremit kaplı bir çatı ile örtülü olup içten ahşap tavanlı ve harimin üzeri ahşap kubbelidir.
Kuzeyde eksende üzeri saçaklı, dikdörtgen açıklıklı ve çift kanatlı kapı ile dışa açılan son cemaat yeri çift kadı olarak düzenlenmiştir. Doğuda üstte bir, batıda altlı üstlü birer, kuzeyde ise üstte üç, altta kapının yanlarında birer dikdörtgen açıklıklı pencere vardır. Burada yine eksende yer alan çift kanatlı ve dikdörtgen açıklıklı bir kapı ile harime geçiş sağlanmıştır. Kare planlı harim kısmı kuzeyde iki dikdörtgen; doğu, batı ve güney yönlerde ise kesme taş söveli ve yuvarlak kemerli açıklıkları olan ikişer pencereye sahiptir. Son cemaat yeri üzerinde yer alan mahfil iki ahşap kolonla üçe bölümlenmiş olarak harime açılmakta olup üzeri düz ahşap tavan ile örtülmüştür.
Kapının karşısında yarım yuvarlak niş şeklinde düzenlenmiş olan mihrap bulunmaktadır. Kare kesitli dekoratif sütun ve başlıkları ile yuvarlak kemerli olarak düzenlenen mihrap, iki yanda yine kare ke-sidi dekoratif sütunlarla sınırlanmıştır. Üstteki mihrap ayetinden başka kemer köşe dolgularında kalem işi olarak yapılmış rumî ve palmetli bir süsleme görülür. Nişin içinde üstte iç içe geçmiş yıldız ve rumî motifleri vardır. Altta nişin yarısını kaplayan ve kırmızı, sarı, yeşil renklerin kullanıldığı üç kademeli bir perde motifi bulunmaktadır. Mihrabın ve iki yanındaki sekilerin süpürgelik kısımlarında geç devir Kütahya çinileri vardır.
Caminin yenilendiği döneme ait ahşap minberde devrin süslemeleri görülmektedir. Korkuluk ve aynalarda kıvrık dallar, gül ve papatyalardan oluşan süslemeler var-
dır. Köşede yer alan vaaz kürsüsünün alt kısmı alçıdan oval kaideli olup üzerinde "S" kıvrımlı ajurlu ahşap korkuluk bulunmaktadır.
Yapının içi geç devrin kalem işleriyle süslenmiştir. Hâkim olan san ve mavi renklerden başka gri, kahverengi, beyaz, lacivert, kirli zeytin yeşili renkler kullanılmıştır. Kubbe, ortasındaki "C" ve "S" kıvrımlı ve yaprak motifli göbekten sonra dikey hatlarla sekiz dilime ayrılmıştır. İçlerinde "C" ve "S" kıvrımlı şamdan benzeri birer motif vardır. Kubbe eteğinde ise stilize çiçek motifleri görülür. Yanlarda kare ve dikdörtgenlere bölümlenmiş olan tavanda açık mavi renk hâkim olup "C" ve "S" kıvrımlı girift bidrisel süslemeler görülür. Duvar yüzeyleri panolarla bölümlenmiş olup pano köşeleri, pencere kemer üstleri ve yazı çevreleri kıvrık dallı, rumîli, palmetli süslemeye sahiptir. İki yan pencere arasındaki duvarda büyük bir şemse kompozisyonu vardır. Mahfil tavanında ortada yer a-lan çokgen göbekte "C" ve "S" kıvrımları hâkim olup iç içe geçmiş dallar, yapraklar, rumî ve palmetler görülür. Mahfilin duvar yüzeyleri de panolar halinde bölümlenmiş olup ortalarında şamdan benzeri motifler vardır.
Minare, cami hariminin kuzeybatı köşesinde yapıya dıştan bitişik olarak yer almaktadır. Düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiş olan minare, kare kaideli ve onaltıgen gövdelidir. Şerefe içbükey, dışbükey şekilde oval hareketli olup korkuluklarında geometrik komposizyonlu şebekeler vardır. Sekiz kollu yıldızlardan gelişen kompozisyonda zemin biraz boşaltılmış, desenler kabarık bırakılmıştır. Şerefeden sonra onaltıgen gövde üstte devam eder ve yivli üç boğumlu taş külah ile son-lanır.
Caminin mihrap yönünde yapının bâ-
Kasap İlyas Camii
Nurdan Sözgen/ Onyx, 1994
L..
KASAPLAR
478
479
KASEM AĞA CAMÖ
19. yy'ın sonlarında istanbul sokaklarında dolaşan bir seyyar kasap. Nuri Akbayar arşivi
nişi Kasap Ilyas'ın mezarından başka zamanla ilave edilen mezarlarla bir hazire o-luşmuştur. Kareye yakın bir alan kaplayan bu nazirede çoğu kırık ve devrilmiş birçok mezar taşı vardır. Caminin 1894 depreminden sonra yeniden inşası sırasında yenilenmiş olan baninin mezarında beş satır halinde talik hatla yazılı mezar taşı kitabesi mevcuttur.
Bibi. Ayvansarayî, Radika, I, 175; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 351-353; Ayverdi, Fatih III, 430-431; Öz, istanbul Camileri, I, 85; Fatih Camileri, 145.
AHMET VEFA ÇOBANOĞLU
KASAPLAR Bizans Dönemi
Bizans'ta et, günlük yiyeceğin ayrılmaz parçasıydı. 7. yy'dan itibaren ekmeğin azalmasıyla, süt ürünleri ve etin payı giderek artmıştı. En çok tutulan kuzu eti olup, sığır ve domuz eti de tüketilirdi. Kremona-lı Liutprand(->) imparatorluk sarayında kendisine sunulan yağlı keçi etinden hiç hoşlanmadığını kaydeder. Domuz eti kaba bir et olarak tanımlanır ve fakir halk ta-bakalannca tüketilirdi. Sığır etine ise 12. yy yazarı N. Honiates'in(->) yazmalarında rastlanır. Bu tarihte Konstantinopolis'ten ge-
çen Haçlılar sığır etini bol miktarda tüketiyorlardı.
Konstantinopolis'te kesimlik et genellikle geyik, tavşan ve domuz gibi yabani hayvanların avlanmasıyla ya da beslenen sürülerden sağlanıyordu, imparator VI. lo-annes Kantakuzenos'un(->) (hd 1347-1354) 50.000 domuza sahip olduğu bilinmektedir.
Geç Roma ve Bizans döneminde domuz kasapları, koyun ve sığır kasapları ile et a-lım satımıyla uğraşanlar ayrı ayrı adlandırılmıştır. Sığır kasapları için "makallarios" deyimi kullanılırken, kasaplar loncasının veznedarına "makallerios logarites", domuz kasaplarına da "hoiromageiros" denirdi. 419'da II. Teodosios'un(->) (hd 408-450) bir fermanla sığır ve domuz kasaplarını tek loncada birleştirmesinden anlaşıldığına göre daha önceleri bunlar ayrı loncalarda toplanmışlardı. 10. yy'da başkentteki lonca yaşamına ilişikin önemli bir kaynak olan EparhosKitabı'na. göre, "makallarioi" (kasaplar) ve "hoiremporoi" (domuz tüccarları) iki lonca halinde örgütleniyorlardı ve sığır ya da koyun kasaplarının domuz satın almaları ve onları barındırmaları kesinlikle yasaktı.
Konstantinopolis'teki kasaplar Strategi-
1582 şenliği
dolayısıyla
düzenlenen
esnaf alayında
Nakkaş
Osman'ın
kasapların
geçişini
betimleyen
minyatürü.
Surname-i
Hümayun, 16. yy
TSM Kütüphanesi
on(-t) ve Tauri Forumu'ndan(->) başka yer-lerde çalışamazlardı. Kasapların koyun ve sığır almak üzere Nikomedia (izmit) ya da diğer yakın kasabalara gitmeleri yasak olduğu gibi, o dönemde domuz ticaretinin merkezi olan Nikomedia dışında bir yerden domuz almaları da yasaktı. Buna karşılık kasapların düşük fiyattan hayvan almak üzere Sangarios (Sakarya) Irmağı'ndan öteye geçmelerine, sığır ve koyun açısından çok zengin olan Kapadokya yöresine gitmelerine izin veriliyordu.
Konstantinopolis'te faaliyet gösteren kasaplar et fiyatlanm şehrin eparhos'unun (belediye başkanı-vali) kontrolü altında saptarlardı. Kesilen hayvanların bağırsak, baş ve ayaklarının kasaplar tarafından alı-konmasına izin verilmekte, fakat kanlarının tüketilmesi kesinlikle yasaklanmaktaydı. Kalan ederin saptanan fiyattan halka satılması zorunlu olup, boğulmak suretiyle öldürülen hayvanların etleri yenmezdi.
Kasapların kullandığı mühürlerden çok azı günümüze ulaşmıştır. 8. yy'da yaşamış kasap Anastasios'a ait mühürden anlaşıldığına göre kasapların yönetsel işlevleri de vardı. Günümüze ulaşan bir başka "makallarios" mührü de 10. yy'dan kalmadır.
1320'de, Venedik balyosu Venedikli et ve balık satıcılarının Konstantinopolis'e sokulmamasım kınayan bir protesto notası göndermişti. Bu da söz konusu tarihlerde bazı sorunlann varlığına işaret etmektedir. Kasap loncasının 15. yy'da varlığını sürdürdüğü fakat bu dönemde kasapların başka alanlarda da faaliyet göstermelerine izin verildiği bilinmektedir, çünkü 15. yy'da yaşamış bir kasabın aynı zamanda yün ticareti ile uğraştığına dair belgeler vardır.
Bibi. A. Stökle, Spâtrömische und byzanti-nische Zünfte, Leipzig, 1911, s. 42-45; A. Gra-eber, Untersuchungen zum spâtrömischen Korporationstvesen, Frankfurt, 1983, s. 90-97; Ph: Koukoules, Byzantinon bios kaipolitis-mos, c. V, Atina, 1948-1957, s. 46-66.
AYŞE HÜR
Osmanlı Dönemi
Esnafın henüz yerleşik yapıya geçmediği eski dönemlerde kasaplar, tıpkı ciğerciler gibi omuzlarında, üzerinde etler dizilmiş bir sırık, ellerinde etleri kesecek büyük bir bıçak ve bellerine bağlı bir peştamalla sokaklarda dolaşırlardı. Mallarını satabilmek için de "semiz" ya da "semiz etlerim var" diyerek bağırırlar, müşteri et istediğinde uygun bir yerde keserek verirlerdi. Kasapların mallarını en çok sattıkları yerler, pazar yerleriydi. Her semtte muhtelif günlerde kurulan pazarlarda kasaplar, yine rahat hareket edebilecekleri bir yerde gelip geçenlere et satmaya çalışırlardı.
Evliya Çelebi, Seyahatname'de İstanbul' un dört bir yanında faaliyet gösteren kasapların 999 dükkânda çalıştıklarını, 1.700 kişi olduklarını ve genellikle Yeniçeri Oca-ğı'ndan geldiklerini söylemektedir. Seyahatname'de kasapların burada anlatılan ve Bağdat seferi (1638) dolayısıyla düzenlenen ordu esnafı alayında Karaman, Türkmen, Mihaliç (Karacabey), Bursa, Osmancık bölgelerinden gelen koyunları yüzerek bun-
ların vücutlarına kırmızı boya ve sarı safranla değişik motifler yaptıkları, boynuzlarını da gümüş ve halis altınla yaldızlayarak ellerinde satırları, sarı pirinç kefeli te-razileriyle et tartarak geçtikleri anlatılmaktadır. Evliya Çelebi ayrıca salhaneciler, sığır kasapları, Yahudi kasaplar, ağdalar ve eğirikçilerden de söz eder.
Seyyar kasaplar, Sultan Ahmed Camii' nin duvarı boyunca, Atmeydam'ndaki ağaçların gölgesi altında tıpkı meyve, sebze satıcıları gibi pazar kurarlar ve satış yaparlardı. Üzerine tenteler gerilen tahta sehpalara keçi ve koyun etleri asarlardı. Bu çadırların etrafında da birçok kedi ve köpek nasiplenmek için beklerdi.
Kanunlara göre, ferdi olarak kesim yapmak yasaklanmış, Yedikule ve Çatladıka-pı'daki mezbahalar, kesim için ayrılmıştı. Şehir yaşantısının ve şehirlere yerleşimin artmasıyla birçok esnaf gibi kasaplar da yerleşik düzene geçmiş, dükkân açmış ve gedik usulüne tabi olmuşlardır.
Şehir içinde satılan etler narha tabi tutulmuş, birtakım kasaplar, narha uymadıklarından dolayı cezalandırılmışlardır. 1611' de yayımlanan bir fermanda da bu husus dile getirilmiş, kasapların konulan narha uymaları ve kasaplık yapabilmeleri için kefil göstermelerinin gerekli olduğu belirtilmişti. 1640 tarihli bir Es'arDefteri'nde de İstanbul'da kasapların koyun etini 9, sığır etini 4,5, buzağı etini de 7 akçeye satacakları belirtilmiştir, istanbul'da et fiyatları hayvan bolluğuna ve mevsimlere göre değişirdi. Bu değişiklikler Ihtisab Ka-nunnamesi'yle belirlenmişti.
Kasap dükkânlarının içinde lağımları ve hayvan kesmeye mahsus salhaneleri bulunurdu. Buraların genel hali ve temizliği de
sık sık teftiş edilir, ederin yağlı olarak satılmamasına, zayıf hayvan bulundurulma-masına, etin üzerinde deri parçaları olmamasına, bozuk terazi kullanılmamasına dikkat edilir, bu kurallara uymayanlar cezalandırılırdı.
186l'de etin daha bol ve ucuz olarak temin edilebilmesi için gedik usulü kaldırılarak et ticareti serbest hale getirilmiş, şehremaneti tarafından bu maksaüa Emi-nönü'nde barakalar kurulmuştur. Suriçin-de salhanelerin açılması yasak edilerek Yedikule dışında et kesimine başlanmıştır. Kasap dükkânı açacak olanlara şehrema-netinden ruhsat alma zorunluluğu getirilmiştir.
istanbul'da Müslüman kasapların yanında Yahudilerden de kasap esnafı bulunmaktaydı. Evliya Çelebi, Yahudi kasapların 55 dükkân, 200 nefer olduğunu belirterek Yahudilerin, Müslüman kasapların kestikleri ederi yemedikleri için kendi kasaplarına kesim yaptırdıklarım söylemektedir. 1576'da yayımlanan bir fermanda Yahudilerin gizlice koyun ve sığır keserek fazla fiyatla et satmalarına mani olunması emredilmiştir.
Aksaray'dan Yenibahçe'ye doğru uzayan Yeni Odalar(->) adlı yeniçeri kışlasının önündeki Etmeydam'nda(->) 8 kasap dükkânı bulunmaktaydı. Sur dışındaki mezbahalarda kesilen etler sabahın erken sa-aderinde bu meydana getirilir ve odalara dağıtılırdı.
istanbul et tüketimi bakımından büyük bir merkezdi. 1085/1674 tarihli bir belgede l yılda istanbul'a 199.000 sığır, 3.965.760 koyun ve 2.877.400 kuzu getirilip kesildiği bildirilmektedir. Et tüketimi bakımından saray ve ordu da önem-
li bir tüketiciydi. 1668-1674 arasında ordu için yılda ortalama 100.000, saraylar için de 230.000-250.000 koyun ve kuzu kesilmekteydi.
istanbul'da kasaplar saray ve orduya eti çoğu kez ucuz fiyada sattıklan için devlet "Zarâr-ı Kasâbiyye" adıyla bir vergi koyar ve toplanan parayla kasapların zaran-nı karşılamaya çalışırdı. Toplanan vergiler ve bunların faizleri de kasapların zararını karşılayamadığı için kimse istanbul'da kasaplık yapmak istemezdi.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 555-557; (Ergin), Mecelle, I, 404; (Altınay), Onaltmcı Asırda, 93-94; (Altınay), Onbirinci Asırda, 11-12; (Altınay), Onikinci Asırda, 40-41; Ö. L. Barkan, "XV. Asrın Sonunda Bazı Büyük Şehirlerde Eşya ve Yiyecek Fiyatlarının Tesbit ve Teftişi Hususlarını Tanzim Eden Kanunlar", Tarih Vesikaları, S. 5 (Şubat 1942), s. 329-330; Şehsuvaroğ-lu, istanbul, 218; V. Hiç, "Ayak Esnafı (Kasaplar)", ISTA, III, 1043; M. d'Ohsson, 18. Yüzyıl Türkiye'sinde Örf ve Âdetler, ist, ty, s. 17-19; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 57-58; Y. Özkaya, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumlan ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara, 1985, s. 341-345; W. M. Wiener-R. Schiele, 19. Yüzyılda istanbul Hayatı, ist., 1985, s. 49; Mantom, istanbul, I, 180-183; Y. Yücel, Osmanlı Ekonomi-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak, Es'ârDef-teri (1640 Tarihli), Ankara, 1992, s. 29.
UĞUR GÖKTAŞ
KASIM AĞA CAMÜ
Eski bir Bizans kalıntısından çevrilmiş o-lan Kasım Ağa Camii veya Mescidi, Edirne-kapı'da, Karagümrük semtinde, şimdi stadyum olan eski su haznesinin Haliç tarafında komşusu bulunmaktadır (bak. Aetios Sarnıcı).
Mimarisi ve yapı tekniğinden hiçbir şüpheye yer vermeyecek surette bir Bizans eseri olduğu anlaşılan Kasım Ağa Mescidi' nin, bu semtte varlığı bilmen Bizans manastırlarından birinin kalıntıları olduğu bellidir. Ancak mevcut bina bir kilise planına sahip olmadığından, bunun manastırın mekânlarından biri olduğu tahmin edilir. Kuzeyde pek az ilerisindeki, esasında yine bir Bizans kilisesi, olan Odalar Camii (veya Kemankeş Mustafa Paşa Camii) ile aynı komplekse ait olduğuna ihtimal verilir. Bunların Bizans kaynaklarında adı geçen Petra Manastırı'nın parçalan olması mümkündür.
Hadîka, mescidin kurucusunun Sek-banbaşı Kasım Ağa olduğunu ve mezarının bilinmediğini bildirir. Herhalde çok harap bir halde fetih dönemine erişen Bizans kalıntısı, erken Osmanlı döneminin "viraneleri şenlendirme" politikasının sonucu olarak mescide dönüştürülmüştür. 953/1546 tarihli istanbul Vakıftan Tahrir Defteri'nde "Mescid-i Kasım Beğ bin Abdullah" başlığı ile kayıtlı olup, vakfiyesinin 912 Ce-maziyülevvel evâili/Eylül 1506 tarihli olduğu da belirtilmiştir.
Bu belgeye göre Kasım Ağa Mescidi'nin oldukça zengin evkafı vardır. Bunlar arasında çevresindeki bir bahçeden başka, az ötesinde yer alan yine bir Bizans eseri olan su sarnıcının da "Bodrum der nezd-i bahçe be-kurb-i mescid-i şerif' ifadesiyle gelir kaynağı olarak gösterildiği dikkati çe-
KASIM ÇAVUŞ CAMÜ
480
481
KASIMPAŞA
yapı 1869'da bitirilmiştir. Günümüzde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak kullanılmaktadır. Bugün istanbul Deniz Hastanesi adım taşıyan bina 1838'de yapılmıştır. Kalyoncu Kışlası(->) da Kasımpaşa'nın parlak çağı olan 18. yy yapısıdır.
19. yy'ın ortalarına kadar zengin, debdebeli bir semt olan bu yüzden de hamamlar, mektepler, camiler, çeşmelerle donatılmış bulunan Kasımpaşa'da Aynî Ali Baba Tekkesi(-»), Hüsameddin Uşşakî Tek-kesi(->), Kasımpaşa Mevlevîhanesi(-t), diğerleri arasında önemli tekkelerdir.
Diğer eski istanbul semtleri gibi Kasımpaşa da çeşitli defalar büyük yangınlar geçirmiş, 1821 yangınından sonra ise bir daha eski görkemine kavuşamamıştır.
Kasımpaşa yangından önce yüksek rütbeli denizcilerin, tersane eminlerinin, bir kısım ulemanın köşklerinin, kasırlarının, konaklarının bulunduğu bir semt iken 19. yy'ın ortalarına ve sonrasına doğru bahriyeye mensup orta sınıf kişilerin, esnafın a-ğırlık kazandığı bir bölge olmuş, 20. yy'da
Kasım Ağa Camii
Yavuz Çelenk, 1994
ker. Ayrıca Edirnekapı, Karagümrük, Ba-lat, Ayasofya, Hayrabolu yakınındaki Ok-lağuli Köyü, Edirne ve Galata'da mescidin evkafı arasında çok sayıda ev ile dükkân bulunuyordu. Bunlar dışında Zilkade 943/ Nisan 1537, Safer 946/Haziran-Temmuz 1539'da, Rebiyülevvel 938/Ekim-Kasım 1531'de, Cemaziyülevvel 951/Temmuz-Ağustos 1544'te, Şevval 922/Ekim-Kasım 15l6'da çeşitli kişiler tarafından mescide bağışlar yapıldığı ve bunların her birinin vakfiyeleri olduğu görülür.
II. Bayeziddöneminde (1481-1512) mescide dönüştürülen bu eski Bizans yapısı, 1894 depreminde büyük ölçüde zarar görmüş, bazı duvarları ile çatısı çöktüğü gibi, mimaresi de pabuç kısmına kadar yıkılmıştır. Bu felaketten az sonra, çevrede geniş ölçüde tahribat yapan 1919 Karagümrük yangım da Kasım Ağa Mescidi'nin etrafını boş bir arazi haline getirmiştir.
Kasım Ağa Mescidi bu durumda 1950 li yıllara kadar kaldı. Bu tarihlerde etrafındaki arazi parsellenerek, yapılaşma başlamış, arkasından da harabenin içine gecekondular yerleşmiştir. Kısa süre içinde bu gecekondular, ayakta kalan duvarları kemirirken, binanın kalıntıları da ortadan kaybolmaya başlamıştır. 1953'te İstanbul Fetih Derneği, fethin 500. yıldönümünü kutlama programı çerçevesi içinde şehrin çeşitli yerlerine kitabeler koydururken, mescidin kıble duvan önüne de Kasım Ağa' nın hatırasına sembolik bir mezar taşı diktirmiştir.
Kasım Ağa Mescidi hemen hemen kaybolmuş durumda iken, 1975-1977'de Fatih'in Eski Eserlerini ihya ve Koruma Derneği tarafından ele alınarak içi ve etrafı temizlenmiş ve bütünüyle ihya edilmiştir. Bir hayır sahibi tarafından da 1989'da minaresi tamamlanmıştır. Yok olmakta olan bir eski eserin cami olarak ihyasından bazı dış çevrelerin rahatsızlık duymaları ise şaşırtıcıdır.
Kasım Ağa Camii kareye yakın biçimde muntazam olmayan planlı bir yapıdır. Sol (kuzey) tarafında çıkıntı halinde küçük bir mekân vardır. Değişik kalınlıklarda cilan duvarlar taş ve tuğla hatdlı olarak örülmüştür. Giriş kısmına bir son cemaat yeri ilave edilmiş, Türk yapı tekniğine sahip kıble duvarına bir mihrap ile Türk üslubunda pencereler açılmıştır. Orijinal mihrabı tuğladan mukarnaslı olarak yapılmıştı. Binanın üstü, kiremit kaplı bir ahşap çatı ile örtülüdür. Solda olan gövdesi ve şerefesi 1988'de taş olarak tamamlanan minarenin orijinal kürsü ve pabuç kısımları Fatih ve Bayezid dönemlerinin karakterinde uygun olup gövdeye geçişte yayvan baklavalar işlenmiştir. Aslında Kasım Ağa Mescidi' nin evkafından olan eski sarnıç ise içi tamamen doldurulmuş haldedir (bak. Karagümrük Sarnıcı).
Bibi. Ayvansarayî, Hodîka, I, 160; Schneider, Byzanz, 30, 65; Eyice, istanbul, 72, no. 102; Janin, Eglises et monasteres, 421-429; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 406-408; Ayverdi, Fatih III, 431- 432; S. Eyice, "istanbul'un Ortadan Kalkan Bazı Tarihî Eserleri", TD, S. 27 (1973), 67-178; Müller-Wiener, Bildlexikon, 164; Th. F. Mathews, Tbe Byzantine Churches of istanbul, Pennsylvania, 1976, s. 186-189; Fatih Camileri, 145-146.
SEMAVi EYİCE
KASIM ÇAVUŞ CAMÜ
Eyüp İlçesi'nde, Eski Yeni Caddesi ile Balıkçı Bakkal Sokağı'nm birleştiği yerdedir. "Eski Yeni Camii" adıyla da anılır. Eyüb Sultan vakfından olan cami yine aynı caddede bulunan Eski Hamam'm III. Murad zamanında 1582'de yenilenip Yeni Hamam adını almasıyla beraber mahalle Eski Yeni adını alınca cami de bu adla anılmayla başlamıştır.
îlk banisi olan Kasım Çavuş 1597'de vefat ederek buradaki hazireye gömülmüştür. Yanında Sofular Mescidi banisi olan kardeşi Ali Çavuş da gömülüdür. 1239/
Kastın Çavuş Camii
Yavuz Çelenk, 1994
1823'te Sadrazam Galip Paşa, neredeyse tamamen yok olmuş camiyi imar ettirmiştir. 1863'te Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa tekrar tamir ettirmiş, 1948'de Vakıflar Genel Müdürlüğü büyük çaplı son tamiratı yaptırmıştır.
Yapı, yüksek çevre duvarları ve yolun yükselmesi nedeniyle çukurda kalmıştır. Avluya giriş iki ayrı sokaktandır. Son cemaat yeri dört mermer sütunun taşıdığı saçakla örtülüyken sonradan camekânla kapatılmıştır. Son cemaat yeri mihrabı iki dikdörtgen pencere arasında yer alır. Basit bir niş şeklinde olup birkaç sıra iri mukarnas ile nihayetlendirilmiştir. Harime giriş kapısı eksenden batıya kaydırılmıştır. Giriş kapısı kesme taştan bir yay kemer içindedir. Kapı kanatları ahşaptır. Cami kare planlıdır; duvarlan iki farklı teknikte örülmüştür. Üstteki pencerelerin altı kesme taş, üst kısmı ise moloz taş örgülüdür. Giriş cephesi üzerinde çift kadı olarak teşkilatlanan pencere düzeni mevcuttur. Alttakiler dikdörtgen üsttekiler ise sivri kemerlidir. Diğer cephelerde de ikişer pencere vardır.
Caminin minberi L Mahmud zamanının (1730-1754) kasapbaşısı Ali Ağa tarafından konulmuştur. Mermer vaaz kürsüsü yakın bir tarihte yaptırılmıştır. Mihrap beş sıra mukarnaslı bir niş şeklindedir. Kadınlar mahfili giriş kapısının sağındadır. Mahfil ahşap ve yeşil boyalıdır. Minare kesme taştan yapılmıştır. Caminin haziresi çevre duvan ile kıble duvarı arasında yer alır.
Avluda camiyi gölgede bırakacak bir yükseklikte lojman binası yapılmıştır. Ayrıca avluda Bizans dönemine ait bir sütun başlığı bulunmaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 265; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 10-11, no. 33; Öz, istanbul Camileri, I, 85; Ayverdi, Fatihin, 432; Has-kan, Eyüp Tarihi, II, 59.
ESRA GÜZEL ERDOĞAN
KASIM ÇAVUŞ MESCİDİ
bak. AĞACAYIRI MESCİDİ VE TEKKESİ
KASIM PAŞA CAMÜ
bak. GEZERİ KASIM PAŞA CAMÜ
KASIMPAŞA
Halic'in kuzeydoğu kıyısında, sahilde Atatürk Köprüsü'nün kuzeyinden ve Haliç Tersanesi havuzlarından başlayarak Has-köy'e kadar uzanan; kuzeydoğuda karaya doğru Dolapdere sırtlarına tırmanan; güneydoğuda Azapkapı(-»), doğuda Şişhane, Tepebaşı(->), Ömer Hayyam, kuzeyde Hacıhüsrev(-t), kuzeybatıda Piyale Paşa, Okmeydanı(->) Aynalıkavak semt ve ma-halleleriyle çevrili, Beyoğlu İlçesi(-») sınırları içindeki semt.
Osmanlı dönemi istanbul'unun Beyoğlu yakasındaki en eski yerleşmelerinden biri ve eski istanbul'un en önemli semtle-rindendir.
Bizans döneminde "Pegai" (Kaynaklar) olarak bilinen bu yörenin Bizantion-lu Dionisios'un(->) "Krenides" (Çeşmeler) diye adlandırdığı yer olması büyük olasılıktır. Daha sonraki kaynaklarda, "Pegai Psihra Hidata" (Soğuk Sular) olarak da ad-
landırılmıştır. Bütün bu adlar bölgenin sulak olduğunu, kaynakların, derelerin bulunduğunu düşündürmektedir.
Pegai'de I. Basileios(->) (hd 867-886), bir yazlık saray, saraya ek olarak da dört şapel yaptırmıştır. Sarayın 921'e kadar kaldığı, bu tarihte bir Bulgar kuşatması sırasında Bizans ordulan yenilgiye uğradığı sırada yandığı, bazı kaynaklara göre bir süre sonra yeniden onarıldığı nakledilmektedir. 968 tarihli bir kaynak II. Nikeforos Fokas'ın (hd 963-969) Pegaf deki sarayda birkaç hafta kaldığını yazar. Sarayın bu sahildeki yüksek bir tepenin üstünde olduğu sanılmaktadır.
istanbul'un fethi sırasında, II. Mehmed' in (Fatih) gemilerini Halic'e Kasımpaşa Deresi yoluyla indirdiği sanılmaktadır. Kozluca Deresi diye de bilinen bu dere günümüzde bütünüyle kapanmıştır.
İstanbul'un fethinden başlayarak Kasımpaşa'nın Haliç sahili ve çevresi, bugün de olduğu gibi kalyoncuların, denizcilerin, bahriyenin merkezi olmuş; bugünkü Haliç Tersanesi bölgesinde İstanbul Tersanesi kurulmuş, burada gemi yapımı için Lazistan ve Karaman'dan gemiciler getirtilmiş, azepler denen deniz erleri için, daha güneyde bir Azepler Kışlası kurulmuştur (bak. tersaneler). 15l6'da Gelibolu Tersanesi buraya taşınmış; bu sırada gemi inşası için Gelibolu'dan, İzmir'den getirilen nüfus bu bölgede iskân edilmiştir.
Kasımpaşa'nın bu adla anılmasına da neden olan gelişmesi, I. Süleyman (Kanuni) dönemine (1520-1566) rastlar. Kanuni, sadrazamlarından Ayaş Paşa'yı, Ferhad Pa-şa'yı, Kaptan-ı Derya Piyale Paşa'yı ve Güzelce Kasım Paşa'yı bölgenin imarı, tersanelerin ve bahriyenin güçlendirilmesiyle görevlendirmiş; semt sonradan burada ö-nemli imar hareketleri, cami vb binalar yaptırmış olan Vezir Kasım Paşa'nın adıyla a-nılmaya başlanmıştır (bak. Güzelce Kasım Paşa Camii).
17. yy'da Kasımpaşa İstanbul'un en mamur ve önemli semtlerinden biri olmuştur. Evliya Çelebi bu yüzyılda semti anlatırken, başta gemi yapımı için bölgeye iskân edilen "ehl-i zanaat"ın semtin çeşitli mahallelerine dağıldıklarını, Bingazi ve Mısır'
Kasımpaşa kıyılarının 19. yy'ın sonlarındaki görünümü. Nazım Timuroğlu arşivi
dan getirilmiş kalafat ve sal yapanların Zin-danarkası'na, demirci Ermenilerin Yeniçeş-me'de Ermeni mahallesine, demir işleyen, halka yapan Çingenelerin Çürüklük ve daha yakanlara yerleştirildiğini, Türk ve Müslüman mahallelerinden başka 10 Rum mahallesi, l Ermeni mahallesi olduğunu, Yahudilerin burada dükkânları olmakla birlikte evlerinin Kasımpaşa'da bulunmadığını yazar. Yine Evliya Çelebi'ye göre, bu dönemde Kasımpaşa'da bağlar, bahçelerle çevrili binlerce hane vardır.
Kasımpaşa 16-18. yy'larda önemli dinsel yapılarla donatılmıştır. Cami-i Kebir diye anılan Güzelce Kasım Paşa Camii, Kaptan-ı Derya Piyale Paşa Camii, Sinan Paşa Camii, Küçük Piyale Paşa Camii, Kulaksız Mescidi, Cezayirli Hasan Paşa Camii(->) bu dönemlerin yapılandır.
Kanuni döneminde kaptan paşalar için Fatih döneminde yapılan mescidin çevresinde inşa edilen divanhane, sonraki dönemlerde çeşitli defalar yenilenmiş, Bahriye Nezareti binası(->) olarak bilinen son
Kasımpaşa iskelesi ve çevresinin denizden görünümü (solda) ve semtin ahşap yapılarını koruyan sokaklarından biri. Hazım Okurer(sol), Turgun Erkişi, 1994
L,
Dostları ilə paylaş: |