KASIMPAŞA MEVLEVÎHANESİ 482
483
KASIMPAŞA MEVLEVÎHANESİ
t
Kasımpaşa
istanbul Ansiklopedisi
ise tersane, bahriyeye ait kuruluşlar semtin özellikle Haliç sahiline yakın kesimlerine damgasını vurmuş ve Kasımpaşa giderek bir yoksullar, işçiler semti, zaman zaman kimi mahallelerinde, yankesicilik türünden suçların sıkça görüldüğü bir yer haline gelmiştir.
20. yy'ın ortalarına kadar semtin, ku-zey-kuzeybatı doğrultusundaki önemli bir yol olan ve kuzeyde Piyale Paşa Camii'n-de sona eren Kasımpaşa-Zincirlikuyu Cad-desi'nin iki yanı çok geniş bostanlar ve bağ-bahçelerle kaplıydı. Kasımpaşa bostanları meşhurdu. Günümüzde buralar yerleşim
ve bağlantı yolları bölgesidir. Semti kuzey--de Piyale Paşa Bulvarı ve Dolapdere Cad-desi'ne bağlayan Bahriye Caddesi (1930' lardan önce Uzun Yol veya Kasımpaşa Caddesi'ydi) eskiden olduğu gibi günümüzde de semtin güney-kuzey doğrultusundaki ana arteridir. Bu cadde küçük bir meydancıkla Kasımpaşa îskelesi'ne açılır. İskelenin yanında Cezayirli Gazi Hasan Paşa Parkı düzenlenmiştir. Parkın önünden, daha sonra da Haliç Tersanesi havuzlarının arkasından geçerek Şişhane'ye çıkan Yolcuzade iskender Câddesi'ne kavuşan Evliya Çelebi Caddesi geçer. Kasımpaşa İskelesi'nin kuzeybatısında Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası olarak kullanılan Bahriye Nezareti binası vardır. Daha kuzeyde Hasköy'e doğru Taşkızak Tersanesi ve Camialtı Tersanesi(->) görülür. Semt, bu bölgede Kulaksız Mezarlığı ve Zindanarkası Mezarlığı'nda sona erer. Mezarlığın güneydoğu köşesinde Seferikoz (Sivri Koz) Mescidi bulunur.
Semt günümüzde, çok yüksek olmayan 3-5 katlı kagir binalann düzensiz bir şekilde yer aldıkları; çok sayıda küçük a-tölye, dükkân, işyerinin bulunduğu; orta-alt sosyoekonomik katmanların oturdukları ve çevre yollarından Piyale Paşa Bulva-rı'nı izleyerek semte giren, buradan Şişhane veya Atatürk Köprüsü yoluyla Halic'in güney yakasına geçen yoğun trafiğin hareketlendirdiği bir görünümdedir.
İSTANBUL
KASIMPAŞA MEVLEVÎHANESİ
Beyoğlu İlçesi'nde, Kasımpaşa'da, Suru-ri Mehmet Efendi Mahallesi'nde, güneyde Keramet Sokağı, batıda Kasımpaşa Mevlevihane Sokağı ile sınırlı olan arsada, Su-ruri îlkokulu'nun yanında yer almaktaydı.
İstanbul'daki Mevlevî kuruluşları içinde tesis tarihi bakımından, Galata ve Ye-nikapı mevlevîhanelerinden sonra üçüncü sırada yer alan Kasımpaşa Mevlevîhanesi 17. yy'ın ikinci çeyreğinde, 1623-1631 arasında Fırıncızade Şeyh Sırrî Abdî Dede Efendi (ö. 1631) tarafından inşa ettirilmiştir. Bilindiği kadanyla Abdî Dede, 16. yy'ın ikinci yansında bir müddet boş kalarak harap olduktan sonra önce Halvetîlerin denetimine geçen, sonra da medrese olarak kullanılan Galata Mevlevîhanesi'nin(-») tekrar Mevlevîliğe bağlanmasını sağlamış, ancak bu olaydan kısa bir süre sonra Kon-ya'daki Mevlânâ Âsitanesi Postnişini Bostan Çelebi tarafından Galata Mevlevîhane-si'nin şeyhliği Mesnevî Sarihi Ankaralı İsmail Rusûhî Dede'ye (ö. 1631) tevcih edilince bu görevden ayrılmak zorunda kalmış, Kasımpaşa'da sahibi olduğu bostanın içinde, muhiplerinin yardımları ile, kendi de bizzat çalışarak tekkesini kurmuştur. Bu ilk tesisin, mimari programı kısıtlı, mütevazı bir zaviye niteliğinde olduğu tahmin edilebilir.
Zaman içinde harap düşen mevlevîha-ne farklı dönemlerde çeşidi onarımlara ve yenilemelere sahne olmuştur. Bu meyan-da 1144/1731'de Hasan Ağa adında bir kişi tarafından tamir ettirildiği, bu onarıma i-
lişkin keşfin de dönemin hassa başmima-n Kayserili Mehmed Ağa (ö. 1742) tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmektedir. Ayrıca 18. yy'ın sonlarında Mihrişah Valide Sultan (ö. 1805) ile Mevlevî muhibbi cilan oğlu III. Selim (hd 1789-1807) tarafından yeniden inşa ettirilen Kasımpaşa Mev-levîhanesi'nin, pazar gününe rastlayan 6 Rebiülevvel 1210/1795'te parlak bir törenle açılışı yapılmıştır. Bu arada bazı hayır sahiplerinin mevlevîhanede mevlit ve mi-raciye okunması için vakıflar tesis ettikleri bilinmektedir. Kaptan-ı Derya Çengeloğ-lu Tahir Paşa (ö. 1851), muhtemelen 1832-1834 arasında mevlevîhaneyi onartmış, ayrıca civardaki bazı evleri satın alarak tesisin alanını genişletmiştir.
Nihayet Kasımpaşa Mevlevîhanesi 12507 1834'te II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından son şekliyle ihya edilmiş, 1842'de tekrar bir onarım geçiren yapı II. Mahmud döneminde aldığı son biçimiyle tekkelerin kapatıldığı tarihe (1925) kadar gelebilmiştir. Cumhuriyet döneminde semahane mekânı bir müddet Kasımpaşa Güreş Ku-lübü'nün müsabaka yeri, geriye kalan bölümler de ilkokul olarak kullanılmış, bu sırada esas binanın kuzeyindeki müştemilat, avludaki şadırvan ve nazire tarihe karışmış, ayrıca arsanın çiçek bahçesi olan doğu kesimine Sururi İlkokulu inşa edilmiştir. Daha sonra güreş kulübü ve ilkokul fonksiyonlarım yitiren esas bina Vakıflar İdaresi tarafından oda oda kiraya verilmiş, sonuçta bir sefalet yuvasına dönüşen mev-levîhane, hızla harap olarak kısmen çökmeye başlamış ve 1979 ilkbaharında çıkan bir yangında tamamen ortadan kalkmıştır. Günümüzde Kasımpaşa Mevlevîhane-si'nden arta kalanlar cümle kapısı, esas binanın bodrum katına ait duvar kalıntıla-n, arsadaki istinat duvarları ile hazireye ait bir-iki kırık mezar taşından ibarettir. Son yıllarda cümle kapısının üzerindeki II. Mahmud tuğrası da Osmanlı eserlerine musallat olan hırsızlarca çalınmıştır.
Ayin günü pazar olan Kasımpaşa Mev-levîhanesi'nin postuna geçen şeyhlerin listesi Zâkir Şükrî Efendi'nin Mecmua-i Te-kâyâ'smda şu şekilde verilmiştir: 1) Sırrî Abdî Dede (ö. 1631), 2) İbrahim Dede (ö. 1638), 3) Kasım Dede (ö. 1641), 4) Abdî Dede'nin oğlu Halil Fazıl Dede (ö. 1677), 5) Halil Dede'nin oğlu Seyyid Mehmed Dede (ö. 1718), 6) Mehmed Dede'nin oğlu Seyyid Halil Sadık Dede (ö. 1722), 7) Daha sonra Yenikapı Mevlevîhanesi'ne(->) şeyh olan Safî Musa Dede (ö. 1732), 8) Safî Musa Dede'nin oğlu Mehmed Şemsed-din Dede (ö. 1760), 9) Neyzenbaşı Arab-zade Ali Dede (ö. 1767), 10) Midillili Hekim Ali Dede (ö. 1776), 11) ölümünden bir yıl önce dedeliği ref olunan (kaldırılan) Selim Dede oğlu Mehmed Sadık Dede (ö. 1778), 12) 1197/1782'de dedeliği ref olunan Selim Dede oğlu Musa Dede, 13) Edirne Mevlevîhanesi Şeyhi Semahat Ömer Dede (ö. 1786), 14) ikinci kez Musa Dede (1202/1787'de dedeliği ref olundu), 15) Erzincan Şeyhi Mevlânâzade Seyyid Mehmed Dede (ö. 1796 Şam'da), 16) Seyyid Mehmed Dede'nin oğlu Seyyid Ali Dede
. Kasımpaşa Mevlevîhanesi' nin semahanesi. m, 1961
(ö. 1827), 17) Seyyid Ali Dede'nin oğlu Seyyid Mehmed Şemseddin Dede (ö. 1858), 18) Seyyid Mehmed Şemseddin Dede'nin oğlu Seyyid Ali Rıza Dede (ö. 1906), 19) Seyyid Ali Rıza Dede'nin oğlu Seyyid Mehmed Şemseddin Dede (ö. 1909). Ayrıca gerek Hadîkdda gerekse de Mir'at-ı istanbul'du mevlevîhanenin şeyhleri hakkında oldukça ayrıntılı bilgi sunulmaktadır. Zâkir Şükrî Efendi'nin listesinde yer almayan son postnişin ise Galatasaray Sultanîsi mezunu olan, ayrıca bahriye çarkçılığı ve gümrükte manifesto memurluğu yaptığı bilinen Seyfeddin Dede'dir.
Mevlevî kültürünün İstanbul'daki gelişiminde Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nin Galata, Yenikapı ve Beşiktaş (daha sonra Bahariye) mevlevîhaneleri kadar önemli bir yer işgal etmemiş olduğu söylenebilir. Söz konusu mevlevîhanelere oranla buraya hanedan, saray ve yüksek bürokrasi mensuplarının daha az rağbet ettiği, Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nde, diğerlerinde özellikle 18. yy'in sonlarından itibaren gözlenen aristokrat ve elitist (seçkinci) üslup yerine halk kültürüne daha yakın bir hayat tarzının egemen olduğu anlaşılmaktadır. Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nde son dönemlerde daha ziyade Bektaşî meşrepli Mevlevî-lerin toplandığı, buradaki dedegânın ve
muhibbânın birtakım dini yasaklara pek riayet etmeyerek "kalenderâne" bir hayat sürdükleri bilinmektedir. Bazı Bektaşîlerin, tarikatlarının yasaklandığı ve tekkelerinin kapatıldığı Vak'a-i Hayriye'den (1826) sonra -belki de yukarıda değinilen özelliğinden ötürü- Kasımpaşa Mevlevîhanesi' ne sızmış oldukları tahmin edilebilir. Dahiliye Nezareti'nin 1301/ 1885'te hazırlattığı istatistik cetvelinde Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nde 26 erkek ile 11 kadının yaşadığı, burasının İstanbul'daki en kalabalık tarikat tesislerinden birisi olduğu görülmektedir. Diğer taraftan Maliye Nezareti'nin 1325/1910 tarihli Taamiye ve Tahsisat Defteri'nde mevlevîhanenin yıllık tahsisatı, 348 kuruş olarak belirtilmiş, günde 4 çift ekmek ile 6 okka et, Kurban Bayramlarında da 8 adet koyun istihkakı olduğu kaydedilmiştir.
Mevlevihane, Kasımpaşa Deresi'nin o-luşturduğu vadinin orta kesiminde, Beyoğ-lu'na doğru yükselen sırtta yer alır. Osmanlı dönemi boyunca, hattâ 1950'lere kadar vadinin bu kesiminde arazinin büyük bir kesimi bağlar, çiçek bahçeleri, bostanlar ve bahçeli meskenlerle kaplı bulunmaktaydı. Abdî Dede'nin mevlevîhaneyi buradaki bostanı içinde tesis etmesi, mevlevîhanenin yakınında, Evliya Çelebi'nin "De-
KASIMPAŞA MEVLEVÎHANESİ 484
485
KAŞGAKÎ TEKKESİ
Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nin kuzey cephesi.
MSÜArşivi
de Bostanı Mesiresi" olarak zikrettiği bir mesirenin yer alması ve tekkelerin kapatılmasına kadar mevlevîhane arsasının önemli bir bölümünün çiçek bahçesi olarak kullanılmaya devam etmesi, çevrenin • özgün karakterini canlandırabilmek açısından önemlidir. Tanzimat'tan sonra gelişmesi hızlanan Beyoğlu'nun bir kanadı mev-levîhanenin bulunduğu sırta kadar ilerlemiş, sonuçta bu tesis, yeşil alanların ve ahşap evlerin meydana getirdiği geleneksel Türkjnahalle dokusu ile ağaçsız, dar sokaklar boyunca sıralanan, Levanten üslubunda kagir binaların oluşturduğu Batı kökenli yerleşimin sınır taşı niteliğini kazanmıştır.
Arsanın kuzeybatı köşesinde, Kasımpaşa Mevlevihane Sokağı üzerinde yer alan cümle kapısının iç yüzü, tuğla hatıllı kesme taş sıraları ile, dış yüzü kesme küfeki taşı ile örülmüştür. Pilastrlar ile kuşatılmış olan dikdörtgen açıklıklı girişin üzerinde, mev-levîhanenin II. Mahmud tarafından 12507 1834'te yemlendiğini belgeleyen ta'lik hatlı manzum kitabe yer alır. Kitabenin metni Ahmed Sadık Ziver Paşa'ya (ö. 1862), hattı ise Yesarîzade Mustafa izzet Efendi' ye (ö. 1849) aittir. Kapının cephesi, giriş açıklığı ile kitabenin üst hizasından geçen silmelerle yatay bölümlere ayrılmış, beyzi bir madalyon içerisinde II. Mahmud'un tuğrasını barındıran üçgen bir fronton (a-lınlık) ile taçlandırılmıştır.
Mevlevîhanenin hemen bütün bölümlerini (semahane, selamlık, dedegân hücreleri, harem, hünkâr dairesi, matbah-ı şerif, somathane) barındıran, kagir duvarlı kısmi bir bodrum üzerine oturan iki katlı ahşap bina dış görünümü itibariyle II. Mahmud dönemine ait, ampir üslubunda bir konağı andırır, istanbul'da geç döneme ait ahşap tarikat yapılarının en büyüklerinden olan bu bina iki kanat halinde düzenlenmiştir. Doğu yönünde bulunan ve ileri doğru çıkan kanadın bodrumunda bir miktar dedegân hücresi ile helalar ve ab-dest muslukları, bunların üstünde, ortada iki kat yüksekliğindeki semahane, semahanenin batısında hünkâr dairesi, doğusunda da selamlığın küçük bir bölümü yer alır. Geriye çekilmiş olan batı kanadının bodrumu ardiye olarak değerlendirilmiş, zemin kata ve birinci kata harem ve se-
lamlık bölümlerine ait mekânlar ile matbah-ı şerif yerleştirilmiştir.
Semahanenin dikdörtgen açıklıklı girişi doğudaki kanatta, kuzey cephesinin ekseninde, iki yandan merdivenlerin kuşattığı, küçük bir kırma çatı ile örtülü sahanlığın arkasında yer alır. Sahanlığın üzerine oturduğu beşik tonozlu geçidin sonunda bodrum katının girişi bulunmaktadır. Bodrum katı 5 adet dedegân hücresi ile 6 adet helayı ve bir sıra abdest musluğunu barındırır. Semahane kapısının üzerine, metni Seyyid Mehmed Pertev Paşa'ya (ö. 1837), ta'lik hattı Melek Paşa Hafidi Ali Haydar Bey'e (ö. 1870) ait 1250/1834-35 tarihli manzum bir kitabe yerleştirilmiş, yangında harap olan kitabe Galata Mevlevîhanesi'nin (Divan Edebiyatı Müzesi'nin) avlusuna taşınmıştır. Kareye yakın dikdörtgen bir alanı (18x17 m) kaplayan semahanenin ortasında asıl semaya ayrılmış olan kesim, köşeleri 45° pahlanmış 10x10 m boyutlarında bir karedir. Sema alanını çepeçevre kuşatan iki katlı mahfillerin sınırında kare kesitli ve Dor başlıklı ahşap direkler sıralanmakta, direklerin arasında torna işi ahşap korkuluklar uzanmaktadır. Zemin kattaki mahfillerin zemini bir seki ile yükseltilmiş, bu mahfillerin doğu kanadına fevkani mahfile çıkan bir merdiven, batı kanadına da bodrumdaki dedegân hücrelerine inen diğer bir merdiven yerleştirilmiş, fevkani mahfilin kuzey kanadında, mihrabın karşısına gelen ve mıtrıba tahsis edilen kesim kavisli bir çıkma ile genişletilmiş, hünkâr dairesine komşu olan batı kanadının orta kesimi de aynı türde bir çıkma ile donatılarak ve iki yandan duvarlarla kuşatılarak hünkâr mahfiline dönüştürülmüştür.
Doğu ve batı duvarları sağır olan semahane, girişin bulunduğu kuzey duvarında ve yarım daire planlı mihrabı barındıran güney duvarında sıralanan pencerelerle aydınlanır. Batı duvarının ekseninde bulunan kapı hünkâr dairesinin zemin katına, doğu duvanndaki iki kapıdan birisi şerbet-haneye açılmaktadır.
Semahanenin, tekne tavan niteliğindeki üst örtüsünde II. Mahmud döneminin ampir üslubu ile barok üsluptan bazı etkileri yansıtan ilginç bezemeler gözlenir. Tavanı çevreleyen bağdadi sıvalı içbükey
kuşağın alt kesimine, eşit aralıklarla, ikili gruplar halinde küçük ahşap konsollar yerleştirilmiş, bunlann üzerine de alçıdan akantus yaprakları kondurulmuştur. Bunların arasında kalan yüzeylere de kalem işi tekniği ile, kartuşlar içinde, "S" ve "C" kıvrımlarına oturan kaideler üzerinde antik "urne"lere benzeyen vazolar resmedilmiştir. Tavanın ahşap kaplaması üzerine branda gerilmiş ve bu yüzey yağlıboya nakışlarla süslenmiş, tavanın ortasına da Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nin en ilginç bezeme öğesi olan bir süsleme grubu yerleştirilmiştir. Sıradan bir tavan bezemesi olmaktan öte birtakım sembolleri içeren ve II. Mahmud dönemindeki sosyokültürel gelişmeleri yansıtan bu süsleme grubunun merkezinde ahşaptan oyma küçük bir göbek görülür. Bunun etrafında Mevlevî musikisinde kullanılan aletlerden bazıları (9 adet farklı türde ney, bir çift kudüm, iki çift halile, bir def, bir rebab, bir ud), bir ayin cöngü veya nota defteri ile bir sikke görülmektedir. Bunlardan sonra 8 adet sancak, soldan sağa doğru (sema yönünde) döner şekilde sıralanmaktadır. Sancak direkleri, alternatif olarak hilaller ve mızrak uçları ile son bulmakta, merkezden dağılan ışınlar şeklinde yerleştirilmiş olan neylerin sancaklar ile iç içe yer aldığı dikkati çekmektedir, iki sıra halinde düzenlenmiş dalgalı, püsküllü ve kordonlu perde motifleri kompozisyonun çerçevesini o-luşturur. Osmanlı tarihinde, II. Mahmud ile yoğunluk kazanan Batılılaşma hareketinin bir yan ürünü olarak, Batı'daki örneklerin taklidi sonucunda ortaya çıkan Osmanlı armaları ile bu "Mevlevî armasının" aynı zihniyetin eseri oldukları söylenebilir. Aynca bu armada, Mevlevîliği temsil e-den musiki aletlerinin çevresinde, Osmanlılığı temsil eden sancakların sema edercesine sıralanması da kökleri Osmanlı Dev-leti'nin kuruluşuna, hattâ daha eskilere uzanan devlet-tarikat dayanışmasını, dönemin zevkine uygun bir biçimde ifade etmektedir. Bilindiği gibi halk kitleleri üzerinde derin nüfuzu olan Bektaşîliği lağvetmekle, Osmanlı düzeninin temelindeki bu geleneksel dayanışmayı büyük ölçüde zedeleyen II. Mahmud, 1826'dan sonra, bu konuda bozulan dengeleri tekrar kurabilmek amacıyla diğer tarikatları ve özellik-
le Bektaşî-yeniçeri cephesine karşı bir Mevlevî-Nizam-ı Cedid cephesi kuran selefi III. Selim'in izinden yürüyerek Mevlevîliği bütün gücüyle desteklemiştir.
Arsanın kuzeyinde yer alan, ince uzun dikdörtgen planlı (8x34 m) ahşap binanın dedegân hücrelerini barındırdığı, hiçbir i-zi kalmamış olan şadırvanın da kagir bir temel üzerinde yükselen, sekiz adet ahşap direğin taşıdığı, sekizgen piramit biçiminde ahşap bir çatıdan ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
Bibi. Evliya, Seyahatname, l, ty, 291-292, II, 96; Ayvansarayî, Hadîka, II, 10-12; Çetin, Tekkeler, 589; Aynur, Saliha Sultan, 36, no. 108; Âsitâne, 6; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 24-25, no. 51; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 8; Raif, Mir'at, 532-536; Ihsaiyat II, 19; Vas-saf, Sefine, V, 269; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 40-41; S. Abaç, Kasımpaşa'nın Tarihçesi, ist., 1935, s. 15; "Abdi Dede", ISTA, I, 25; Aşçıdede Halil ibrahim, Hatıralar, îst, 1960; Öz, istanbul Camileri, II, 37; E. Yücel, "istanbul Mev-levihaneleri", Hayat Tarih Mecmuası, V/ll (Kasım 1965), s. 28-33; ay, "Kasımpaşa Mev-levihanesi", Türk Edebiyatı, 29 (1974), s. 39-43; Tarih-i Cevdet, Üçdal Neşriyat, VI, 299; M. Erdoğan, "Mevlevi Kuruluşları Arasında istanbul Mevlevihaneleri", GDAAD, 4-5 (1975-1976), 15-46; M. Sertoğlu, "Kasımpaşa", Hayat Tarih Mecmuası, 5 (Mayıs 1977), s. 48-53; E. Yücel, "Kasımpaşa Mevlevihanesi", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 1/3 (Aralık 1979), s. 76-88; ay, "Kasımpaşa Mevlevîhanesi", TTOK Belleteni, 67/340 (1981), 38-42; Gölpmarlı, Mevlevilik, 339.
M. BAHA TANMAN
KASIMPAŞA SPOR KULÜBÜ
1921'de adını taşıdığı semtte bulunan Al-tıntuğ Kulübü ile Kasımpaşa Terbiye-i Bedeniye Kulübü'nün birleşmesiyle kuruldu. Kulübün lacivert-beyaz forma renkli futbol takımı 1923-1924 sezonunda resmi maçlara Altıntuğ adıyla çıktı. 1924-1925 sezonunda katıldığı istanbul liginde ise Kasımpaşa adını kullandı. Bu sezon sonunda 2. kümeye düşen futbol takımı bu kümede Altıntuğ adıyla yer aldı. 1938-1939 sezonunda 1. kümeye yükseldikten sonra adı 1942' de bir daha değişmemek üzere Kasımpaşa'ya çevrildi. 1944-1945 sezonunda sonuncu olarak 2. kümeye düşen futbol takımı, 1945-1946 sezonunda yeniden 1. lige döndü. Kasımpaşa 1952'de kurulan istanbul 1. Profesyonel Futbol Ligi'nde ve 1959-1960'tan başlayarak da 1. milli ligde yer al-
dı. 1963-1964 sezonu sonunda sonuncu olarak mahalli profesyonel lige düşen futbol takımı, daha sonra katıldığı 2. milli ligde de tutunamayarak 3. lige düştü. 1993-1994 sezonunda 3. lig 7. grupta mücadele ediyordu.
Futbol dışında boks ve güreş dallarında faaliyet gösteren kulüp, özellikle güreş alanında basan elde etti. Gazanfer Bilge, Mehmet Oktav ve Ahmet Kireççi (Mersinli Ahmet) gibi güreşçiler uluslararası turnuvalarda birincilikler kazandılar. Bu yüzden kulübün armasında ay-yıldız kullanmasına izin verildi.
CEM ATABEYOĞLU
KASTELLİON
Bugünkü Karaköy Kemankeş Mustafa Paşa Camii yakınına rastlayan bir mevkide var olmuş, kare prizma şeklindeki Bizans burcu (hisarı).
Bizans döneminde, şehre saldıracak yabancı gemileri durdurmak amacıyla, Halic'in ağzına gerilen demir zincirin Galata' daki ucunun raptedildiği mevkide, 35x35 m boyutlarında bir zemin üzerinde yükseliyordu. Kastellion'un, imparator I. Tibe-rios döneminde (578-582) yapıldığı iddia edilmekteyse de, II. Tiberios dönemine (698-705) ait bir yapı olması daha büyük olasılıktır. Hisara ve ona bağlanan demir zincirin adına ilk kez, 717-718'de başkenti kuşatan Arap birliklerinden söz eden güvenilir kaynaklarda rastlanmıştır. Sözcük, "hisar", "kale", ortaçağda "şato" anlamına gelen Latince "castellum"dan gelmekteydi (Kastellion tou Galata) (bak. Haliç). Zincirin diğer ucu ise bugünkü Eminönü güneyindeki Kentanairos burcuna bağlıydı.
Kastellion, Galata'nın(->) erken dönem surlarına bitişik olmalıdır. Fakat, 1267'de buraya yerleşmelerine izin verilen Cene-vizlilere(->), Galata surlarını yıkmaları şart koşulduğundan, sadece Kastellion ayakta kalabilmiş ve 1352'de Cenevizliler tarafından yeniden yükseltilen Galata surlarıyla birleşerek adeta o surların bir burcu haline gelmişti. Zincirin son kez gerildiği 1453' te kentin Osmanlılara geçmesiyle kısmen tahrip edilen burcun, sonraki tarihlerde o-narıldığı bilinmektedir. Bugün Yeraltı Ca-mii(-0, Kastellion'dan arta kalan duvarları kapsamaktadır.
Kasımpaşa
Spor Kulübü
Futbol Takımı
toplu halde,
1957.
Cengiz Kahraman
arşivi
Bibi. Janin, Constantinople byzantine, 460-
461; A. Berger, Untersuchungen zu den Pat-
ria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 689-691.
ALBKECHT BERGER
KAŞGARÎ TEKKESİ
Eyüp'te, İdrisköşkü mevkiinde, Hüsam Efendi Sokağı ile Karyağdı Sokağı'nın a-rasında yer almaktadır.
Nakşibendîliğe bağlı olan Kaşgarî Tekkesi "Mürteza Efendi Tekkesi" ve "Kaşgarî Şeyh Nidaî Abdullah Efendi Tekkesi" adları ile de tanınmakta, Haliç manzarasına hâkim olan yapı, son yıllarda onarım geçirmiş bulunmaktadır. Nakşibendîliğe bir hac yolculuğu sırasında Mekke'de Ahmed Yek-dest tarafından dahil edilen Şeyh Yekçeşm el-Hac Mürteza Efendi (ö. 1753) tarafından 1158/1745-46'da tesis edilmiştir. Gerçek adı Ahmed Carullah Cüryanî olan Ahmed Yekdest'in Mekke'de Nakşibendîliğin Müceddidî kolunu temsil eden Hintli şeyhlerden olduğu bilinmekte, dolayısıyla Kaşgarî Tekkesinin, yine Eyüp'te bulunan Şeyh Murad Tekkesi ile beraber Müceddidî kolunun istanbul'da bellibaşlı yayılma merkezlerinden olduğu anlaşılmaktadır. Tekkeyi kuran Mürteza Efendi'nin önemi inkâr edilemez ise de, Kaşgar'dan 17. yy'da istanbul'a gelen, istanbul'daki faaliyetlerinin başlangıcında Müceddidî koluna mensubiyeti şüpheli olan ve tekkeye adını veren Şeyh Abdullah Nidaî Kaşgarî (ö. 1760) asd kurucu olarak kabul e-dilebilir. Önceleri Eyüp'teki Kalenderha-ne Tekkesi'nin(-0 şeyhliğini üstlenen Abdullah Nidaî, kalender hayatının katı kurallarına, özellikle de mücerredlik (bekârlık) erkânına uymak istemediği için bu görevden ayrılmak zorunda kalmıştır. Doğu Türkistan kökenli olduğundan istanbul'a gelir gelmez aynı bölgeden olan dervişlerin toplandığı Kalenderhane Tekkesi ile bağlantı kurduğu anlaşılmaktadır.
Kalenderhane Tekkesi ile Kaşgarî Tek-kesi'nde birbirinden oldukça farklı tasav-vufi telakkilerin egemen olduğu hemen fark edilir. Kalenderhane Tekkesi Nakşibendîliğin Kalenderîlikle karışmış bir biçimini, Kaşgarî Tekkesi ise aynı tarikatın sıkı kurallarla donatılmış dinamik bir yorumunu temsil edegelmiştir. Zâkir Şükrî Efendi, Kaşgarî Tekkesi'nin, kuruluşundan tarikat faaliyetlerinin yasaklandığı 1925'e kadar postuna geçen şeyhlerin listesini vermektedir. 19. yy'ın sonlarında tekkenin şeyhliğini üstlenen Mehmed Aşir Efendi'nin (ö. 1903) Meclis-i Meşâyih'in üyelerinden olduğu bilinmektedir. Zâkir Şükrî Efendi'nin verdiği listeye Şeyh Bahaeddin Efendi (ö. 1918) ile Cumhuriyet döneminde tekkenin harem dairesinde ikamet etmeyi sürdüren Seyyid Abdülhakim Arva-sî'yi (ö. 1943) eklemek gerekir. Aslında ilmiye sınıfından olan, Güneydoğu Anadolu kökenli Abdülhakim Arvasî 1919'dan itibaren Süleymaniye Medresesi'nde tasavvuf dersleri vermiş, 1931'de, Menemen Ola-yı'nın üzerine, tekkede gizli ayinler tertip ettiği gerekçesi ile polis tarafından tutuklanmış, ancak kısa bir süre sonra beraat etmiştir. Hayatı ve fikirleri, mensuplarından
KAŞGARÎ TEKKESİ
486
487
KAŞEKADASI
olan Necip Fazü'ın (ö. 1983) eserlerine konu teşkil etmiştir.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 260-262; Kut, Dergehname, 233, no. 51; Çetin, Tekkeler, 587; Aynur, Saliha Sultan, 34, no. 2; Âsitâne, 2; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 10-11, no. 22, no. 24 ve no. 35; Münib, Mecmua-i Tekâ-yâ, 15; thsaiyat II, 19; Zâkir, Mecmua-i Tekâ-yâ, 50-51; Öz, istanbul Camileri, I, 107-108; M. M. Koman, Eyüp Sultan Loti Kahvesi Çevresi, ist., 1966, s. 5; H. Algar, "A Brief History of the Naqshbandî Order", Naqshbandis. Chemine-ments et Situation Actuelle d'un Ordre Mys-tiqueMusulman, ist.-Paris, 1990, s. 18; K. Kre-iser, "Kasgari Tekkesi-ein Istanbuler Naksban-dî-Konvent und sein Stifter", ae, s. 331-335; T. Zarcone, "Histoire et croyances deş der-viches turkestanais et indiens â istanbul", Anatolia Modema (Yeni Anadolu), 2 (1990), s. 164; ay, "Leş Nakşibendî et la Republique turque: de la persecution au repositionnement theologique, politique et social", Turcica, XXIV (1992), s. 133-151; N. F. Kısakürek, O ve Ben, ist., 1990, s. 90-97.
THIERRY ZARCONE
Mimari
Tekkenin yaklaşık iki dönümlük arsası doğuya (Halic'e) ve batıya (Bülbülderesi'ne) doğru alçalan sırtlar üzerinde yer alır. Arazinin eğiminden ötürü doğu sınırım oluşturan Karyağdı Sokağı ile batı sınırını oluşturan Hüsam Efendi Sokâğı'na paralel istinat duvarları inşa edilerek setler meydana getirilmiş, en yüksekte kalan set, şadırvan avlusu olarak değerlendirilmiş, kuyu-
ların da yer aldığı bu avlunun güneyine ca-mi-tevhidhane, harem, selamlık ve mutfak bölümlerini barındıran ana bina ile Şeyh Isa Geylanî Türbesi, doğusuna Kaşgarî Abdullah Efendi Türbesi ile hazire, kuzeyine günümüzde mevcut olmayan derviş hücreleri ile bunlara bağlı birtakım mekânlar yerleştirilmiş, arsanın güneybatı kesimi harem bahçesine tahsis edilmiştir. Tekkenin, doğu ve batı yönlerindeki
Kaşgarî
Tekkesi'nin
şadırvan
avlusundan
cami-
tevhidhaneye
bakış.
Yavuz Çelenk,
1994
Kaşgarî
Tekkesi'nin
planı.
M. Baba Tanman
sokaklara açılan iki adet avlu girişi vardır. Her ikisi de son yıllarda yenilenmiş olan, dikdörtgen açıklıklı bu girişlerden batıda-kinin üzerinde, tekkenin mensup olduğu tarikatı (Nakşibendîlik) ve adını belirten ta' lik hadi, tarihsiz bir kitabe bulunmaktadır. Kitabenin üst kesiminde, üç ayaklı bir sehpa üzerine konmuş ve kıvrımlı dal motifleri ile kuşatılmış Nakşibendî tacı kabartması dikkati çeker.
Tekkenin en önemli bölümlerini bünyesinde toplayan ana binanın, cami-tev-hidhaneyi barındıran güneydoğu kesimi tek kadı, diğer bölümlerin yer aldığı batı kanadı ise iki kadı olarak tasarlanmış, arazi verileri ve manzara faktörü hesaba katılarak yapıyı oluşturan mekânlar farklı doğrultularda gelişen gruplar teşkil edecek şekilde yerleştirilmiştir. Cephelerindeki o-ranlarından ve mimari ayrıntılarından 19. yy'ın ikinci çeyreğinde yenilendiği anlaşılan cami-tevhidhane kıble ekseninde, daha geç bir döneme (19. yy'ın ikinci yansına) tarihlendirilebilen harem-selamlık-mut-fak kanadı ise cami-tevhidhane ile yaklaşık 45°'lik açı teşkil edecek şekilde kuzey-güney doğrultusunda uzanmakta, bu yüzden söz konusu kanatlar arasında üçgen planlı taşlıklar, belirli hiçbir geometrik tanıma girmeyen sofalar ve yamuk planlı sofalar teşhis edilmektedir. Bodur minare ile küçük hamam birimi dışında kalan bütün bölümler ahşaptır. Cami-tevhidhane, her i-kisi de dikdörtgen planlı olan bir harimile kapalı bir son cemaat yerinden meydana gelir. Selamlık sofası ile bağlantılı olan son cemaat yerinin üstü kadınlar mahfili olarak değerlendirilmiştir. Organik ve asimetrik planı dışında, sıradan bir mesken niteliğinde olan harem-selamlık kanadında, birbiriyle ittihadı sofaların çevresine yerleştirilmiş ve çoğu yüklüklerle donatılmış odalar ile hela-abdestlik birimleri bulunur. Selamlığa ait olan ve tek bir birimden oluşan küçük hamamın yanında soğukluk türünde bir oda vardır. Sivil mimari ile bütünleşen geç dönem tekke mimarisinin günümüze ulaşabilmiş nadir ve ilginç bir örneğini oluşturan bu yapının kısmi zemin katı mutfağa, kilere ve ardiye birimlerine tahsis edilmiştir.
Eski fotoğraflardan, derviş hücrelerinin, şadırvan avlusunun kuzey sınırı boyunca gelişen ahşap bir kanat teşkil ettiği, önlerinde ahşap dikmelere oturan bir sundurmanın uzandığı, bu hücre dizisi ile Kaşgarî Abdullah Efendi Türbesi'nin arasında, misafirhane olması muhtemel iki kadı bir bölümün mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Avlu kotuna göre çukurda kalan Kaşgarî Abdullah Efendi Türbesi, yamuk planlı, moloz taş duvarlı ve kırma çatılı, basit bir yapıdır. Kaşgarî Abdullah Efendi ile oğlu Şeyh Ubeydullah Efendi'nin Türkistan geleneğine bağlanan, yarım silindir biçimindeki lahideri dikkat çekicidir. Tekkenin üçüncü postnişini Şeyh Isa Geylanî (ö. 1790) için III. Selim'in yaptırmış olduğu diğer türbenin zemini avludan bir miktar yükseltilmiş, girişin yer aldığı kuzey cephesinin önüne, merdivenle çıkılan, ince ahşap dikmelerin taşıdığı bir sundurma yerleştirilmiştir. Girişin barok üslupta bir bileşik kemer şeklinde yontulmuş olan üst söve başlığı, türbede gömülü olan şeyhin kimliğini açıklayan, metni "Zihnî" mahlas-lı bir şaire ait, talik hatlı kitabe ile taçlan-dırılmıştır.
Sekizgen haznesindeki barok bezemelerden tekkenin ilk inşa dönemine ait olduğu anlaşılan şadırvanın, zamanında bir camekânla kuşatılmış olduğu tespit edil-
Kaşgarî
Tekkesi'nde
şadırvan
avlusu ile îsa
Geylanî
Türbesi.
Encümen Arşivi,
1942
mektedir. Avludaki mermer kuyu bileziklerinden birinde görülen talik hatlı kitabe 1290/1873'te Sürre Emini Hacı Ahmed Bi-can Paşa'nın ruhu için vakfedildiğini belirtir. Bunlardan başka doğu ve batı yönlerindeki istinat duvarlarında kitabesi olmayan birer çeşme yer almaktadır.
M. BAHA TANMAN
Dostları ilə paylaş: |