Bibi. A. A. Adıvar, Osmanlı Türklerinde ilim, îst., 1970, s. 120-135; O. Ş. Gökyay, "Kâtip Çelebi", ÎA, VI, 432-438; ay, Kâtip Çelebi, Ankara, 1986; Kolektif, Kâtip Çelebi-Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Ankara, 1957.
İSTANBUL
KÂTİP KASEM CAMÜ
Yenikapı-Aksaray Bulvarı'mn batısında, Kâtip Kasım Caddesi üzerindedir. Bir ismi de Sofular Mescidi'dir.
Banisi II. Bayezid'in (hd 1481-1512) sır kâtibi olarak bilinen Kasım Bey bin Ab-düllahü'l Kâtip'tir. Vakfiyesi 910/1504'te tanzim edilmiştir. Bu vakfiyeye göre, yaptırdığı cami ve mektebi için 17.000 akçe nakitle birlikte evler ve odalar, bir su kuyusu ve bir hamam bırakmıştır. Vakfiyesinde belirtilen mektep hakkında bir bilgi yoktur. Binanın inşa tarihi belli değildir. Bugün kapısı üzerinde 1500 tarihi yazılıdır. Bazı kaynaklardan l691'de yenilendiği anlaşılmaktadır.
Bugün mevcut olan caminin ise son dönemlerde yenilenmiş olduğu bilinmektedir. Dış ölçüleri ile 6,5x12,50 m olan basit bir yapıdır. Eski binadan ancak pencere üstlerindeki tuğladan basık kemer izleri durmaktadır. Basit ve güdükçe olan minaresi sağda olup, kaidesi kare, gövdesi yuvarlaktır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, 189; Öz, istanbul Camileri, I, 86; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 142; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 272.
I. AYDIN YÜKSEL
Kâtip Kasım Camii
Yavuz Çelenk, 1994
KÂTİP MUSLİHİDDİN MESCİDİ
Aksaray'da Cerrah Paşa Caddesi Kâtip Mus-lihiddin Sokağı'ndadır. Bir adı da Sinek-li Mescit'tir.
Banisi Kâtip Muslihiddin bin Halil Tir-
Kâtip Muslilıiddin Mescidi
Yavuz Çelenk, 1994
ger'dir. Hadîka Sinekli Mescit banisi ile Al-tımermer'de Uzuncaova'daki Kâtip Muslihiddin Camii banisinin aynı şahıs olduğunu söylemekte ve kapıcılar kethüdası o-lup, Koca Mustafa Paşa Camii bina emini bulunduğunu ilave etmektedir. Ancak her iki mescidin ayrı vakıfları olduğu gibi ayrı mahalleleri de vardır, istanbul'daki dört Kâtip Muslihiddin Camii'nin ve banilerinin birbirine kanştığı muhakkaktır. Zikredilen mescidin vakfiyesi 928/1522 tarihlidir. Buna göre, mezra, çayır, 2 ev ve değirmen vakfedildiği görülmektedir. Daha sonraki bir tarihte de, Kâtip Muslihiddin'in karısı ve oğlu Mehmed tarafından evler ve bir miktar nakit bırakılmıştır.
inşa tarihi bazı kaynaklarda 1495 olarak verilen mescidin kitabesi yoktur ve yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Zamanla harap olan mescit, 1977'de halk tarafından kagir ve çatılı olarak yeniden inşa edilmiştir. Son cemaat yeri yoktur. Minare peteği ve şerefe altı tuğladandır. Mihrabı mermer, kürsü ve minberi ahşaptır.
BibL Ayvansarayî, Hadîka, I, 127; Öz, istanbul Camileri, I, 122; Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 329, 379, 418; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, 290. 1. AYDIN YÜKSEL
KÂTİP SİNAN MESCİDİ bak. DALTABAN MESCİDİ
KATİSMA
Konstantinopolis Hippodrom'unda(-») imparator ve maiyetinin yarışları izlediği şeref locası.
Katışma, I. Constantinus(->) döneminde (324-337) Hippodrom ile birlikte inşa edildi ve büyük olasılıkla birkaç kez onarım gördü. Yeri konusunda tartışmalar sürmekle birlikte, Hippodrom'un güneydoğusunda, bugünkü röperlerle Sultan Ahmed Camii'nin bahçesinin güneybatısında olduğu tahmin edilmektedir.
Katisma, dört heybetli sütunun üzerinde yükselen bir platformdaki oturma yerlerinden oluşuyordu. Oturma sıralarının ortasında "Stama" (ayakta durma yeri) ya da "Pi" (Grek alfabesinin tc harfi şeklinde) adını taşıyan bir açıklık bulunuyordu. Tam burada, Katisma'nın altından geçerek Büyük Saray'la bağlantıyı sağlayan bir geçit vardı. 9. yy'da sarayın en çok kullanılan bölümleri güney yakasına kaydığında, Ski-la adıyla anılan bu kapı, Büyük Saray'ın a-na girişi haline gelmişti. Öte yandan Katisma yer seviyesinden başlayan helezonik bir merdivenle platforma çıkan ayrı bir girişe sahipti ve sarayla bağlantılıydı.
Katisma, geç dönemlerde Hippodrom ile birlikte kaderine terk edilmiştir. Fakat 1403'te Konstantinopolis'ten geçen ispanyol seyyah Ruj Gonzales Clavijo(->) tarafından ayrıntılı biçimde tanımlanmıştır. Ka-tisma'dan bugüne kalmış tek bir parça bile yoktur.
Bibi. R. Guilland, "Le Palais du Kathisma", Byzantinoslavica, 18, 1957, s. 39; Janin, Cons-tantinople byzantina, 188.
ALBRECHT BERGER
KATOLİK OKULLARI
Latin, Fransız, ispanyol ve italyan kökenli Katolik kilisesi mensubu rahip ve rahibelerin, 16. yy'dan başlayarak istanbul'da özellikle Galata-Beyoğlu (Pera) semtinde açtıkları ilk ve orta dereceli okullar.
Başta Fransız Katolik misyonerler, Osmanlı Devleti'nin tanıdığı imtiyazlardan faydalanarak istanbul'da Katolik eğitimi için, 19. yy'a kadar 40 kadar okul ve manastır açtılar. Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanları, bu faaliyetlerin daha da artmasına olanak sağladı.
istanbul'a 1220'ye doğru gelen Fransis-kenler(->) I44l'de Galata'da San Frances-co Kilisesi ve Manastırı ile birlikte Latin aile çocukları için ilk Latin Katolik okulunu açmışlardı. Büyükdere ve Beykoz'da da küçük manastır okulları vardı. Uzun bir aradan sonra asıl büyük Katolik italyan okulu, Beyoğlu Santa Maria italyan Okulu a-dıyla Riformati rahiplerince 1892'de açıldı. Yeşilköy italyan Katolik Kız Mektebi ise "Sacre Cour" adı ile ve Fransızların himayesinde faaliyete geçti (1893).
Beyoğlu Sainte Elisabeth Fransız Katolik ilkokulu 1872'den sonra açıldı.
Büyükada'daki Fransisken rahiplerinin 1883'te açtığı Fransız Saint Antonie Katolik Okulu 7 sınıflıydı ve ahlak, Fransızca, okuma, yazma, gramer, güzel yazı, matematik, tabii bilimler, tarih, coğrafya, yabancı dil, resim ve müzik dersleri okutuluyordu.
Dominikenlerin(->) Galata San Pietro italyan Katolik Okulu 1906'da açıldı. Ana^ sınıfı ile 5 sınıflı bir okuldu. Yine aynı mis-yonerlerce Yedikule'de 1884'te açılan okulda ana ve ilk sınıflar vardı. Italyancanın yanında Fransızca ve Almanca da öğretilmekteydi. Bakırköy Sakızağacı'ndaki Katolik italyan Okulu'na, Katolik ailelerin çocukları ile diğer Hıristiyan kiliselerine mensup çocuklar da devam etmekteydi.
Galata'daki Saint Benoît Fransız Lise-
L
KAUFFER, FRANÇOIS
492
493
KAVAFTAN KONAĞI
si(-0 istanbul'a gelen Cizvitlerce 1583'te a-çıldı. Cizvitler tarafından kurulan diğer bir Katolik okulu da Sainte Pulcherie Erkek Koleji olup 1864'te açılan bu okul, 1897'de Lazariste misyonerlerine satıldı. Önceleri Saint Benoît Lisesi şubesi gibi çalıştı. 1919' da Filles de la charite rahiplerine devredildi. Günümüzde burada Sainte Pulcherie Fransız Kız Ortaokulu öğretim vermektedir.
Capucin (Kapusen) rahiplerince istanbul'da açılan Katolik okulları, Saint Geor-ges Okulu (1629), Saint Georges Dil Oğlanları Koleji (1645), Beyoğlu Saint Lou-is Dil Oğlanları Koleji (1629), Beyoğlu Saint Louis Ruhban Okulu'dur (1626).
Bebek Saint Joseph 19. yy'ın ikinci yansında açılan Şişli Nötre de la Paix, Cukur-bostan Saint Joseph, Üsküdar Saint Vin-cent ve Pangaltı yatılı yatısız çırak okulları, öksüz yurtları ve ilkokulları da temelde birer Katolik eğitim kurumuydu.
Kadıköy Saint Joseph Fransız Koleji (1864) ile aynı müessese içindeki Saint Joseph Yüksek Ticaret Enstitüsü (1903) de eskilere oranla laik eğitim veren kurumlardı.
Aynca, yine 19. yy'da Frere'lerin açtığı Kadıköy Erkek İlkokulu, Haydarpaşa Saint Louis Fransız Erkek Koleji, Galatasaray Saint Pierre Fransız Okulu, Taksim St. Jean Baptiste Fransız Okulu, Pangaltı Saint Esprit Fransız Erkek Okulu, Beyoğlu Saint Michel Fransız Koleji, Feriköy Saint Jean
İstanbul'un Katolik okullarından Karaköy'deki Saint Benoît Fransız Okulu (üstte) ve Pangalü'daki Nötre Dame de Sion Okulu. Fotoğraflar Ahmet Kuzik, 1994
Chrysostome, Sainte Jeanne d'Arc Koleji, Nötre Dame de Sion Okulu, Pangaltı Saint Esprit, Kadıköy Nötre Dame de Sion okulları da bu çizgide programlara sahipti.
19. yy'ın sonlan ile 20. yy'ın başlarında açılan öbür Katolik okullan ise Feriköy Gürcü Katolik Semineri (1861), Papazköp-rüsü Saint Joseph ilkokulu, Nötre Dame de Lourdes Kız ilkokulu, Beyoğlu Ağa-hamamı italyan Okulu (1870), Büyükde-re Santa Mana italyan Okulu (1880), Kadıköy italyan Kız Ortaokulu (1912) ile Kum-kapı Sainte Jeanne d'Arc Fransız Okulu, Haydarpaşa Sainte Euphemie Fransız Okulu, Fenerbahçe Sainte irene Fransız Okulu, Moda Latin Kilisesi Fransız Okulu; Üsküdar Immaculee Conception Fransız Koleji, Bebek Gabriel Fransız Okulu, Bakırköy Nötre Dame' du Rosaire Fransız Koleji (1909), Yeşilköy Sacre Coeur Fransız Okulu, Yedikule Saint Theodore Fransız Okulu, Immaculee Conception de Nötre Dame de Lourdes Fransız Okulu (1885) ile Feriköy Giustiniani italyan Okulu'dur (1903).
Bu okulların büyük çoğunluğu Lozan Antlaşması'ndan sonra kapanmıştır.
Bibi. N. Polvan, Türkiye'de Yabancı Öğretim, I, ist, 1952; Komisyon, Özel Okullar Rehberi, 1964; M. H. Vahapoğlu, Osmanlı'dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, Ankara, 1990.
KUTLUAY ERDOĞAN
KAUFFER, FRAJVÇOIS
(?, ? - 1802, ?) Fransız inşaat mühendisi.
Ünlü bir Fransız aristokrat ailesi olan Choiseul'lerin Haute-Marne'daki arazilerinin yakınında oturan bir ailenin çocuğuydu. Yetenekleriyle diplomat ve arkeolog Comte de Choiseul-Gouffier'nin(->) dikkatini çekmiş, kontun yaptığı Yunanistan ve Anadolu gezisine katılarak onun dolaştığı sitlerin planlarını çıkarmış ve 1776'da bir ara İstanbul'a geldikleri zaman Boğaziçi' nin ve büyük bir olasılıkla kentin ilk plan eskizlerini yapmaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra Fransa'ya dönen Kauffer, 1784' te İstanbul elçiliğine atanan Choiseul-Go-uffier'nin sekreteri olarak yine İstanbul'a gelmiş ve ondan sonra kentin planlan ü-zerindeki çalışmalarını sürdürmüştür. 1792' de Rusya'ya giden Choiseul Gouffier'ye katılmayan Kauffer, Prusya Elçiliği'nin himayesinde Osmanlı devlet hizmetine girmiş, o sırada olası Rus taarruzlarına karşı Boğaz'ı korumak için yapılan istihkâm inşaatlarında, diğer Fransız mühendisleriyle birlikte çalıştığı gibi, III. Selim'in emriyle İstanbul'un iaşesine yardım etmek üzere Paşalimanı'nda yaptırılan un depolarının da projesini hazırlamıştır. Büyük bir o-lasılıkla, başka yapıları da projelendirmiş olmalıdır. Kauffer Boğaziçi planlan üzerinde çalışırken yakalandığı bir göğüs hastalığından sonra 1802'de ölmüştür. Kauffer' in yaptığı planların bir kopyası Choiseul-Gouffier'ye gönderilmiş, bir kopyası İstanbul'da kalmıştır. Melling'in Voyages Pittoresque de Constantinople et du Ri-ves du Bosphore adlı kitabında Barbie du Bocage'ın yaptığı daha ayrıntılı eklerle 1819'da yayımlanan bu planlar, 19. yy'ın başında İstanbul ve Boğaziçi yerleşmesinin niteliğini öğrenmemizi sağlayan en önemli belgelerdir. Kauffer kent planlarını "triangulation" yöntemi ile yapmış, Boğaziçi planlarında ona kendisiyle uzun zaman birlikte çalışmış bir diğer Fransız mühendis, Le Chevalier yardımcı olmuş, yönlerin saptanmasında da yine İstanbul'da bulunan astronom Le Brun-Tondu'nün hesaplarını esas almıştır.
Barbie du Bocage, Kauffer'in planı üzerinde Melling'in, sultanın miman olarak, Topkapı Sarayı, Pouquville'in bir süre hapis yattığından iyi tanıdığı Yedikule Hisarı için verdikleri bilgileri ve Mahmud Ra-if Efendi'nin 1798'de yayımlanan Tableau deş Nouveaux Reglements de l'Empire Ot-toman adlı kitabındaki yeni yapılara ilişkin bilgileri kullanarak Kauffer'in planına bunlan eklemiştir. Aynca 1784-1794 arasında tersane inşaatında çalışan diğer bir Fransız mühendis Le Roi'nın verdiği bilgilerle yeni tersane inşaatlanm, Beyoğlu'n-daki elçilik yapılannda ve yeni yerleşilen mahallelerdeki değişiklikleri plana geçirdiğini söyleyen du Bocage, Boğaz tahkimatlarında çalışan başka Fransız mühendislerinin verdikleri topografik ve yapılara ilişkin bilgilerden, Kâtip Çelebi'nin Ci-hannüma 'sının Fransızca tercümesinden, Reben adlı bir Avusturyalı mühendisin Boğaziçi haritasından da yararlandığını söy-
lemektedir. Ayrıca Barbie du Bocage'ın İstanbul'da çalışan oğlu, III. Selim'in kurdurduğu Üsküdar'daki yeni Selimiye Ma-hallesi'nin planlarım da babasına iletmiş ve aynı mahallede kurulan matbaada 1804'te basılan Atlas'tan alınan bilgiler de Kauffer haritasına geçirilmiştir. Kauffer'in özgün harita ölçeğinin 1/17.280 olduğunu söyleyen du Bocage 1.000 m'yi 15 mm olarak gösteren (1/66.666) bir ölçek kullanmıştır. Büyük bir olasılıkla Melling albümündeki harita ve planlar İstanbul'da 1810'lara kadar uzanan yapılaşmaları içermektedir.
Kauffer haritalarının biri suriçi, Pera ve Haliç, Ortaköy-Çengelköy çizgisine kadar Boğaziçi; Fenerbahçe ve Çamlıcalara kadar Anadolu yakasını içerir. Diğeri ise Ri-va-Kilyos arasındaki Karadeniz kıyısını, Alemdağ, Pendik'e kadar Anadolu yakasını, Adalar'ı, Avrupa yakasında da Bakırköy, Davutpaşa ve Cebeciköy'e kadar uzanan bir alanı kapsar. Bu ikinci harita, Melling'in kitabı için 1/100.000'e yakın bir ölçekte hazırlanmıştır.
DOĞAN KUBAN
KAYACIK
Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, eskiden beri meşhur olan Kavacık Mesiresi'nin yer aldığı semt.
Yerleşmenin yoğunlaşmasıyla Anadolu Hisarı Mahallesi'nden ayrılarak 1965'te yeni bir muhtarlık oluşturmuştur. Komşuları Kanlıca, Anadolu Hisan, Çubuklu, Rüzgârlı Bahçe ve Göztepe mahalleleridir.
Kavacık Mesiresi, Kanlıca semtinin bir uzantısı olarak 18. yy'da I. Mahmud'un (hd 1730-1754) nedimlerinden Sadık ve Hüseyin Ağa kardeşler tarafından düzenletilmiş; padişahın sık geldiği bir mesire yeri olmuştur. Suyu ve havuzu ile meşhurdu.
Günümüzde Kavacık Mahallesi çoğunlukla eski yerleşme ve gecekondulardan meydana gelmektedir. Mahalle alanı için-
Kavacık'tan bir görünüm. Banu Kutun/Obscura, 1994
de yer almadığı ve resmen Anadolu Hisa-n Muhtarlığı'na bağlı oldukları halde, Otağ Tepe'ye yapılan komşu villaların mali ve idari işlerine, yakınlık dolayısıyla Kavacık Muhtarlığı bakar. Boğaziçi planına göre Kavacık Mahallesi'nin bir kısmı SİT alanına, bir kısmı da gerigörünüm alanına girmektedir.
Mahallede halen 2 ilkokul, l ortaokul, l özel klinik, l eski cami (Yıldırım Baye-zid Camii), 2 yeni cami (Yeni ve Merkez camileri) vardır.
Eski, havuzlu Kavacık Mesiresi düzenlenerek günümüzde yeni adıyla Orhan Veli Kanık Parkı olmuş; Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün ve Kavacık-Anadoluhi-sarıbağlantı yolunun Kavacık'tan geçmesi semtin arazi kullanımında değişimlere yol açmıştır.
1965'te nüfus sayımına ilk kez dahil olan Kavacık Mahallesi'nin nüfusu yaklaşık 2.000 civarında iken, 1975'te 5.000, 1985'te 8.000, 1990'da 15.000 olmuştur. Muhtarlıktan alınan bilgiye göre 1994 seçimlerinde 8.000 seçmenin varlığı, nüfusun tahminen iki katına çıktığı şeklinde yorumlanmaktadır.
Kavacık Mahallesi'nin SlT alanında yapılaşma yasal olarak kontrol altına alındığı halde, Boğaziçi Yasası ve Plam'na göre gerigörünüm alanına giren yerlerde, özellikle hisse tapulu alanlarda kaçak yapılaşma yoğundur. Kavacık Mahallesi, Boğaziçi'nde yerleşme yoğunluğunun önümüzdeki dönemde daha da artacağı alanlardan birisidir.
ÇİĞDEM AYSU
KAVAFYAN KONAĞI
Bebek'te, Yoğurtçu Zülfü Sokağı'nda İstanbul'un ayakta duran en eski konağı. 1751' de inşa edilmiştir. Bu tarih, yapının altındaki bir kuyu taşında bulunmuştur. Bugün konağın yalnızca harem bölümü ayaktadır. III. Ahmed döneminde (1703-1730) Sad-
razam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın girişimiyle başlayan ve 18. yy'ın ikinci yansında Boğaziçi'nin en uzak köylerine kadar uzanan imar faaliyeti, Bebek'in itibarlı bir yerleşim merkezi olarak gelişmesine neden olmuştu. Bu girişimin bir örneği o-lan Kavafyan Konağı'nm ilk sahibinin kim olduğu bilinmemektedir.
Konak ve bahçesi iki taraftan yol ile çevrilmiştir. Meyilli bir araziye oturan Kavafyan Konağı üç seviyede bahçeye açılmaktadır. Konağın zemin katındaki avlu-bah-çe, taşlık ve cümle kapısı aynı seviyededir. Bina gayet kaliteli bir yapı tekniğiyle inşa edilmiştir. Üç kadı cephe, iki sokak tarafında muntazam kesme taş duvarlı bir kaideye oturmaktadır. Zemin katındaki büyük taşlık, iki oda hariç, konağın altının tümünü kaplar. Ahır, arabalık, seyis ve a-rabacı odalarının yer aldığı anlaşılan bu katta üzerinde konağın inşa tarihi bulunan mermer kuyu taşı vardır. Zemin katın av-lu-bahçeye açılan bölümünde sokağa bakış imkânı da sağlanıyordu. Taşlıktaki ahşap kemerler ve sütunlar üst katı taşımaktadır. Üst kadara çıkan ahşap iç merdiven iki kolludur. Daha yukarıda bu merdiven duvarlar arasında kalmaktadır. Taşlığın tavanı kemerle ayrılmış pasalı tiptedir. Köşedeki iki odanın tavanları ise çapraz şişe taksimatlıdır.
Zemin katındaki avlu-bahçeden üst bahçeye taştan bir dış merdiven ile çıkılmaktadır. Bu merdiven sağda harem kapısının önündeki sahanlığa varmaktadır. Sol tarafta ise ikinci seviyede yer alan bahçe bulunmaktadır. Sokağa açılan bahçe kapısı da buradadır ve birinci kata dışarıdan bu bahçe kapısı yoluyla da girilir. Bahçe kapısının önünde sahanlığa çıkan dış merdiven, bundan sonra konağın en üst katındaki gelin odasının altındaki direkliğin içinden geçerek sola döner ve bir üst seviyedeki bahçeye çıkar. Üst bahçenin meyilli yan sokak boyunca yükselen duvarı üzerindeki izlerden konak selamlığının burada olduğu anlaşılmaktadır. Konağın arka tarafına devam eden ikinci seviyedeki bahçede yer almış olan hamam ve mutfak da yıkılmıştır.
Kavafyan Konağı'nm zemin üzerindeki kat planları merkezi sofa tipindedir. Sofalar, köşeleri pahlı ve ikişer eyvanlıdır. Konağın dört köşesinde köşe odaları yer alırken, daha dar tutulmuş olan ikinci eksen üzerinde eyvanların yerine merdiven ve birer küçük oda yerleştirilmiştir. Üçüncü katta sofanın iki ucundaki eyvanlar sokağa ve bahçeye uzanan çıkmalarla genişletilmiştir. Bu katta evin güney tarafına II. Mahmud döneminde (1808-1839) eklenmiş olduğu anlaşılan bina, eliböğründeler-le taşınan gelin odası dışında, yapıldığı tarihteki durumunu hemen hemen korumuştur.
Her iki katın tavanlan çapraz çubukludur. En üst kat en fazla itibarlı olandır. Burada iki köşe odasının tavanı, diğerlerinden farklı olarak çift şişeli yapılmıştır. Kubbe, duvar, yüklük, resim ve nakışla-nyla dikkati çeken Kavafyan Konağı'nda tavanların tümü, hattâ dış kaplamalarının
KAVAK SARAYI
494
495
KAVAK SARAYI BAHÇESİ
*$$•£ -
yansı özgündür. Özellikle gelin odasının tavanı ve bu odada bulunan bir niş içindeki resimler 18. yy özellikleri taşır. Gelin odasının tavanı bağdadi kubbedir. Bu odayı ilave etmek için bahçe tarafındaki köşe odası bozulmuş ve içinden bir koridor geçirilmiştir. Koridorun ucunda bir merdiven ile yassı kubbeli, ufacık ve loca şeklinde bir balkona çıkılır. Bu sembolik balkonla yeni gelinin odası tamamlanır. Kubbeli oda zamanında son modaya uygun sayılırdı. Kiliseye bakan oda baş o-dadır. Burada tavan çaprazları üç kattır. Diğer üç odanın da yüklükleri eski halleriyle korunabilmiştir. Birçok yerde duvar nakışları ve alçı baş pencereleri mevcuttur.
Bibi. Eldem, Türk Evi, l, 178-189; N. Atasoy, "I. Sultan Mahmud Devrinden Bir Abide Ev", STY, VI (1974), 23-43.
TÜLAY ARTAN
KAVAK SARAYI
Üsküdar'da, bugünkü Harem ve Salacak iskeleleri arasında bulunuyordu. Eski Sa-ray(->) ve Topkapı Sarayı'ndan(->) sonra istanbul'daki üçüncü büyük hanedan sarayı idi. Üsküdar Sarayı olarak da tanınan bu saray kompleksi 16. yy'da inşa edilmiş ve 18. yy'ın sonlannda Nizam-ı Cedid kışlalarının yapımı sırasında ortadan kalkmıştır. Sarayla ilgili bilgi kaynakları olarak bir dizi münferit arşiv belgesi, Osmanlı tarihlerinde bazı kayıtlar, kısa seyyah notları ve
Kavafyan Konağı
Banu Kutun/ Obscura, 1994
birkaç tasvir bulunuyorsa da bunları değerlendirecek sağlıklı araştırma henüz yapılmamıştır. Sarayın adı, yeri, ilk banisi ve kaynaklarda adı geçen Üsküdar Sarayı ile aynı yapı olup olmadığı uzun süre tartışma konusu olmuştur. Tarihi kaynaklar değerlendirilmeden bu konularda kesin bir tanımlama yapılamayacağından görsel ve yazılı tasvirlerinden kalkarak saray hakkında bilinenleri şöylece özetleyebiliriz.
Kavak Sarayı'nm ilk yapılarının L Süleyman (Kanuni) döneminin (1520-1566) erken yıllarında inşa edilmiş olduğu düşünülmektedir. Mimar Sinan'ın burada II. Selim (hd 1566-1574) ve III. Murad (hd 1574-1595) için birer köşk ve üç hamam yaptığı, L Ahmed döneminde de (1603-1617) Kavak Sarayı'nda bir mescit inşa e-dildiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Kavak Sarayı IV. Murad döneminde (1623-1640) gerçekleştirilen onarım ve eklemelerle padişahların daha uzun süre burada kalmalarına imkân vermeye başlamıştı. Bu devirde Topkapı Sarayı'nda olduğu gibi burada da bir revan köşkü yapılması, ahırlar inşası ve burada sürekli nöbetçi o-larak kalan teberdaran dairelerinin onarımı 17. yy'da sarayın önemsendiğine ve sık kullanıldığına işaret etmektedir.
1704'te III. Ahmed (hd 1703-1730) tarafından yaptırılan onarımlar öncesinde hazırlanan bir keşif defterinden burada Mehmed Paşa Kasrı, deryaya nazır ve de-
niz kenarında bulunan münhedim kasırlar, haremde hasoda, büyük şadırvanlı, dehliz-li ve direkhaneli bir divanhane, camekânlı bir hamam, Revan Köşkü, bir bülbül kasrı, Sultan Ahmed Odası, valide sultana a-it bir kış odası ve kaşili bir oda, dehlizli bir soba odası, denize karşı çinili bir şahnişin odası ve efendilere, horendelere ve darüssaade ağasına ait çeşitli odalar ile, kafesli bir köşk ve yakınında bir havuz, bahçe kenarında da bir hasoda bulunduğu anlaşılmaktadır. Adı geçen mahallerden mekân organizasyonu tam olarak anlaşılamasa da Kavak Sarayı'nm tam teşkilatlı bir Osmanlı sarayı olduğu görülmektedir. 1732'de Kavak Sarayı bahçesinde düzenlenen bir arz merasimi, buranın istanbul sarayları içinde ne ölçekte kullanılmış olduğuna dair son bir ipucu olmaktadır. 18. yy boyunca sarayın çeşitli bölümlerinde onarımlar sürdürülmüşse de, bu dönemde saray genel olarak ihmal e-dilmiş, bazı köşkler tamamen bakımsız bırakılmıştı. 18. yy'da Osmanlı padişahları, hanedan ve devlet ricali Boğaziçi'nin Rumeli sahiline ilgi göstermiş, burada hızla yeni sahilsaraylar, köşkler ve biniş kasırları inşa edilirken Anadolu sahilindeki has-bahçeler ve köşkler bir ölçüde terk edilmişti.
III. Selim (hd 1789-1807) burada bir bostancı kışlasının inşasına izin vermiş; 1794 sonrasında saray yıkılarak bazı mermer parçalar kısmen Topkapı Sarayı'na nakledilmiş, bir kısmı da Selimiye Kışlası'mn inşasında kullanılmıştı. 1803 tarihli bir belgeye göre kısa sürede Kavak Sarayı arazisinin büyük bir kısmını askeri yapılar işgal etmişti. Bu yapılar arasında hamamlar, hastane ve subay konakları da bulunuyordu. III. Selim'in tahtan indirilmesinden sonra bu kışla yıkılmış, yerine 1825-1828'de bugünkü Selimiye Kışlası ile çevre binaları inşa edilmişti.
Kavak Sarayı'nı gösteren en önemli görsel kaynaklardan bir tanesi l680'de yayımlanmış olan G.-J. Grelot'nun(->) Rela-tion nouvette d'un voyage â Constantinop-le adlı eserindeki iki gravürdür. Burada saray Üsküdar Sarayı olarak isimlendirilmiştir. 1753 tarihli Üsküdar suyolları haritasında ise Kavak Sarayı resmedilmiştir. Grelot' nün "La ville et le port de Constantinople" adlı gravüründe görülen saray ile bu suyolu haritasındaki tasvir arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Ancak gene Grelot'nun "Veue du grand serrail de Constantinople" adlı gravüründe görülen Üsküdar Sarayı ile hiçbir benzerlik kurmak mümkün olamamaktadır. Fransa Elçisi Choiseul-Gouf-fier'in(->) hazırlattığı Voyage pittoresque de la Grece adlı, 1782-1822'de yayımlanmış albümde yer alan bir gravür ile gene Fransa Elçisi Aubert-Dubayet maiyetinde çalışan mimar Jean-Baptist Lepere'nin 1796-1798 arasında yapmış olduğu kurşunkalem çalışmaları, saray yapısının anlaşılmasında yardımcı olmaktadır. Diğer Osmanlı sarayları gibi birbirinden bağımsız bir dizi tek ya da iki katlı yapının bir araya gelmesinden oluşan sarayın özellikle sahildeki bölümü, görsel kaynaklar aracılığıyla
Kavak Sarayı
C. Gouffier, Voyagepittoresque de la Grece, c. II, Paris, 1822 Cengiz Kahraman arşivi
daha iyi anlaşılmaktadır. Denize inen kayalıklar üzerinde örülmüş bir duvar arkasında çınar, servi ve belki de kavak ağaçları arkasında kıyı hizasında yükselen dört yapı tespit edilebilmektedir. Kuzeyde, muhtemelen Revan Köşkü olarak adlandırılan revaklı bir yapı görülmektedir. Topkapı Sa-rayı'ndaki Bağdat ve Revan köşkleri gibi sekizgen bir plan üzerinde, dört kanat ve bir arka bina ile dikkati çeken bu kubbeli kagir yapı, Topkapı Sarayı'ndaki emsalinden daha büyük ölçekte olmalıydı. Lepere'nin resimlerinde görülen ve yapının aydınlatılmasını sağlayan sekiz adet küçük çatı kulesinin ise Osmanlı mimarisinde başka örneği bilinmemektedir. Bu binanın yanında büyük bir olasılıkla daha eski olan, kuleli ve geniş saçaklı ahşap bir köşk bulunuyordu. Lepere'nin resimlerinde görülmeyen sivri çatılı bir kule ise Cho-iseul-Gouffier albümünde yer alan bir gravürde saray duvarının tam üzerinde resmedilmiştir. Bu kuleye bitişik ve Lepere' nin de resmetmiş olduğu büyükçe ve daha karmaşık bir plana sahip olduğu anlaşılan bir başka yapı bulunmaktadır. Saray duvarına oturan bu son yapıyla birlikte saray güneye dönmekteydi. Manzarasının çok güzel olduğunu tahmin edebileceğimiz bu noktada, bir teras üzerinde kubbeli bir köşk yükseliyordu. Topkapı Sarayı sahilindeki, 1640 tarihli Sepetçiler Kas-rı'nı andıran bu bina, üç yandan sofalarla çevrilmiş, alçak bir kubbe altında bir başoda, kare planlı bir giriş odası ve dört yöne açılan fıskiyeli bir sofadan oluşuyordu. Tam set üstünde duran ve yine dört yöne açılan bir cihannüma ile küçük bir köşk, kubbeli köşkü deniz tarafında tamamlıyordu.
Kaynaklar, bahçe ve park içindeki köşkler ile muhtemelen bugünkü Harem iskelesi çevresinde olan harem ve hizmet binalarının betimlenmesine olanak vermemektedir. Parktaki setler ve iki tarafı ağaçlı yolların düzenini anlamak da olası görülmemektedir. Bu bilgi yetersizliği, bazı Batılı seyyahların Üsküdar civarındaki saraylara neden "Acem" ya da "Iran Sarayı" dediklerim ve Anadolu sahilindeki saray yapılarının birçoğunun hemen her dönem Iran üslubunda olarak tespit edilmesinin aydınlatılmasına da engeldir. Ancak bu adlandırmanın sarayların görünümünden çok fonksiyonuyla ilgili olduğu da tahmin edilebilir.
Örneğin Kavak Sarayı ile tam karşısında yükselen Topkapı Sarayı'nm, Anadolu ve Rumeli hisarları arasındaki ilişkiye benzetilebilir bir ilişki içinde oldukları anlaşılryorsa da, Kavak Sarayı'nm bir idari merkez olmadığı, ancak Beşiktaş Sarayı gibi bir yazlık saray olduğu açıktır. Diğer yandan Davud Paşa Sarayı'nm ordunun Batı seferlerinde üstlendiği işlev gibi, Kavak Sarayı'nm da Doğu, yani Iran seferlerinin başlangıç noktası olduğu görülmektedir, işte bu nedenle ve çoğunlukla Kavak, Üsküdar, Ayazma ve Şere-fâbâd sarayları hep karıştırılagelmiş olduğundan, özellikle Batılı kaynaklarda Acem Sarayı ismi bu yöredeki saraylar için kullanılmaya devam etmiştir.
Dostları ilə paylaş: |