KAYIŞDAĞI CADDESİ
Kadıköy İlçesi'nde, aynı adı taşıyan ve ana arterlerden birini oluşturan cadde ve yollar. Halk arasında "minibüs yolu" olarak bilinir.
Yerleşmenin iç kısımlarında yer alan ve Kadıköy-Bostancı arasında uzanan ana u-laşım aksının Hasanpaşa ile Sahrayıcedit Mahallesi kavşakları arasında kalan yaklaşık 3,6 km'lik kısmı ile Kozyatağı'nda II. Çevre Yolu-Ankara yolu kavşaklarından i-tibaren Kayışdağı Mahallesi'ne kadar uzanan yaklaşık 4 km'lik güzergâh, Kayışda-ğı Caddesi adını taşır.
Genel olarak doğu-batı yönünde uzanan Kayışdağı Caddesi Hasanpaşa-Sahra-yıcedit arasında, I. Çevre Yolu'nu bir köprüyle aştıktan sonra sırasıyla Zühtüpaşa (Kızıltoprak)-Eğitim (Fikirtepe semtinin bir kısmı), Eğitim-Feneryolu ve Merdiven-köy-Göztepe mahallelerinin arasında sınır oluşturarak doğuda Sahrayıcedit Kavşağı' na ulaşır. Bu güzergâh boyunca, Fahrettin Kerim Gökay Caddesi adını almıştır. Buradan itibaren yol başlıca iki güzergâha ayrılır. Yaklaşık dik bir açıyla güneydoğuya yönelen güzergâhtan, burada Şemsettin Günaltay Caddesi ayrılır. Doğu istikametinde ilerleyen yol Atatürk Caddesi (Yelkenli Değirmen Sokağı) ve güneyde ona paralel İnönü Caddesi (Üsküdar-İçeren-köy yolu) ile Sahrayıcedit Mahallesi'ni kat ederek II. Çevre Yolu'na ve Kozyatağı Kav-şağı'na ulaşır.
Atatürk Caddesi, II. Çevre Yolu Kozyatağı Köprülü Kavşağı'ndan itibaren Ankara yolu kuzeyinde, tekrar Kayışdağı Caddesi adını alır. Buradan itibaren önce İçe-renköy-Küçükbakkalköy arasında sınır oluşturarak doğu yönünde oldukça düz bir hat izler ve yaklaşık 2,7-2,8 km kadar sonra yine ikiye ayrılarak kuzeye doğru bu kez Küçükbakkalköy-Kayışdağı mahalleleri sınırını oluşturur ve burada önce Kayışdağı-Dudullu, daha sonra Dudullu Caddesi adını alarak devam eder. Ayrışma noktasından doğuya Kayışdağı Caddesi o-larak Kayışdağı Mahallesi'nin güneyinde sona erer. Kayışdağı Caddesi adım taşıyan bu güzergâhın uzunluğu Kayışdağı-Dudullu Caddesi'nden ayrıldığı dörtyol ağzından itibaren yaklaşık 2 km'dir. Kayışdağı Cad-desi'nin Küçükbakkalköy'de Kayışdağı ile Dudullu kavşakları arasındaki 2.200 m'lik kısmı, 1985-1988 döneminde 30 m genişlikte çift gidiş geliş olarak düzenlenmiştir.
Kayışdağı Caddesi, bazı yerlerde de Kayışdağı Yolu adını taşıyan güzergâh zaman içinde oluştukları ve parça parça düzenlendikleri için değişken bir enkesite sahiptirler. Yollar bazı yerlerde, ortada gidiş ve geliş yönlerini ayıran geniş bir refüjün yer alabileceği şekilde genişlerken, bazı yerlerde ancak her iki yönde toplam dört şeridin yer alabileceği kadar darlaşmaktadır.
Bugün Kayışdağı Caddesi adını taşıyan güzergâhın İstanbul ve Anadolu yakasındaki en eski yollardan biri olduğu düşünülebilir. 1776 tarihli Kauffer Haritası ve daha sonra bu harita esas alınarak üretilen benzerlerinde, Kadıköy merkezinden doğuya doğru Mandıra Yolu adında bir yol görülmektedir. Her ne kadar günümüzde hemen hemen aynı mevkide bu isimle ayrıca bir cadde bulunmaktaysa da bu yolun güzergâhının günümüz Kayışdağı Caddesi'nin-kine oldukça yakın olduğu görülmektedir. 19. yy'ın başına ait bir başka haritada da yaklaşık bugünkü Bağdat Caddesi gü-zergâhıyla birlikte Kadıköy merkezinden, Mandıra (bugünkü Merdivenköy) ve İçe-renköy'ü geçerek Kayışdağı'na ulaşan bir yol oldukça net bir şekilde okunabilmek-tedir. 19. yy'ın ortalarından itibaren aşağı yukarı bugünkü güzergâhına oturan Kayışdağı Caddesi, Bağdat Caddesi ile birlik-
te günümüzde Kadıköy İlçesi'nin en önemli karayolu arterlerinden birisidir. Özellikle Kadıköy merkezi ile çevre yerleşmeler arasında bağlantıyı sağlayan pek çok top-lutaşıma aracı ve hattının bu caddeyi kullanması önemini daha da artırmaktadır. Kadıköy'deki dolmuş minibüslerinin ağırlıklı olarak Kayışdağı Caddesi üzerinde hizmet vermelerinden ötürü halk arasında "minibüs yolu" veya "minibüs caddesi" o-larak da tanınmaktadır.
Kadıköy'ün iç kısımlarında yer almasından dolayı Kayışdağı Caddesi çevresi oldukça geç ve yavaş bir yapılaşma süreci yaşamıştır. 1880lere kadar bağ ve bahçelerin arasından geçen güzergâh çevresinde bu tarihlerden sonra geniş bahçeli köşkler belirmeye başlamıştır. Yaklaşık 1950" lere kadar varlığını sürdüren bu yerleşme deseninden günümüze cadde çevresinde çok az sayıda örnek ulaşabilmiştir. Göztepe'deki Fahrettin Kerim Gökay Köşkü ile kendi adıyla anılan mevkideki Ziver Bey Köşkü bu dönemden günümüze ulaşabilmiş nadir örneklerdendir. 1950'lerden itibaren müstakil yapılar, yerlerini daha küçük parseller üzerinde 3-4 katlı apartman türü yapılara bırakmaya başlamışlardır. 1970' lerden itibaren Kızıltoprak-Bostancı arasında emsal esasına dayalı bir yapılaşma anlayışının uygulanması ve artan spekülatif baskılar sonucu eski müstakil evler ve az katlı yapılar süratle ortadan kalkmış, yerlerini yüksek apartmanlardan oluşan yoğun bir yapılaşma deseni almıştır. Bu süreç, günümüzde de devam etmektedir.
Kayışdağı Caddesi, Ziverbey-Sahrayıce-dit arasında çoğunlukla orta ve orta-üst gelir gruplarının ikamet ettiği yoğun konut alanları ve yüksek konut yapılarıyla çevrelenmiştir. Bu kesimde yükseklikleri 10 katı aşan yapıların sayısı hızla artmaktadır. Bununla birlikte, aynı kesim perakende ticaret faaliyetleri açısından da önemli bir yoğunluğa ulaşmış bulunmaktadır. Özellikle motorlu araçlar ve beyaz eşya gibi dayanıklı tüketim malı ticareti Ziverbey-Sahra-yıcedit arasında kalan kesimin önemli karakteristiklerinden biri haline gelmiştir. Marmara Üniversitesi Kampusu ve SSK Göztepe Hastanesi, Kayışdağı Caddesi'nin Zi-verbey-Sahrayıcedit kesimindeki en önemli kamu kullanımlarıdır.
M. RIFAT AKBULUT
KAYMAK MUSTAFA PAŞA CAMÜ
Üsküdar'da Ayazma civarındadır. Cami, batı tarafından Kaptan Paşa Sokağı, doğu tarafından ise Aziz Mahmud Hüdai Sokağı i-le sınırlanan, meyilli bir arsa üzerindedir. Cümle kapısı üzerinde yer alan Şair Re-fet tarafından hazırlanan dört satırlık talik kitabesine göre Kaptan Paşa Camii, Ham-za Fakih (Hacı Hamza bin Kasım) isimli bir hayırsever tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra Kaymak Mustafa Paşa, camiyi yeniden yaptırmışsa da 1305/1887'de yanan cami, Şerife Nefise Hanım tarafından 13087 1890'da tamir ettirilmiştir. Yapı "Kasımoğ-lu Hacı Hamza" ve "Kaptan Paşa" adlarıyla da anılmaktadır.
KAYMAKÇI TEKKESİ
506
507
KAYNAK SULARI
Kaymak Mustafa Paşa Camii
Banu Kutun, 1994
Kesme taş ve tuğladan inşa ettirilen cami, kareye yakın dikdörtgen planlı ve tek kubbelidir. Kare mekâna geçiş yarım kubbelerle sağlanmıştır. Cami mekânı yanlarda ve mihrap cephesinde açılan pencerelerin yamsıra kubbe eteğinde de açılmış cilan bir sıra yuvarlak kemerli pencere ile aydınlanmaktadır. Bu pencereler alt sırada dikdörtgen söveli, mihrap cephesinde sivri, yan cephelerde ise yuvarlak kemerlidir.
Caminin, giriş cephesi ve yan cephelerinin giriş cephesine yakın olan bölümleri hariç, içi zemin kat pencere seviyesine kadar Tekfur Sarayı çinileriyle kaplıdır. Yangından harap olan bölümler ise çinilerin desenlerine göre boyanmıştır. Kalem işi süslemeler yapının tamamında görülmekteyse de bunlar yakın zamanda yapılmış çalışmalardır.
Minber mermerdendir. Korkulukları dairelerin kesişmesinden oluşan geçme motifle ajur tekniğinde işlenmiştir. Yanda ise rumî motifleriyle bezeli bir madalyon yer alır. Köşk korkuluklarında da ajur tekniği ile işlenmiş yıldız motifleri mevcuttur. Minberin kapısında ise rumî ve palmet dizimi altında yer alan mukarnas sırası ve tek satırlık kitabe vardır.
Ahşap vaaz kürsüsü kündekâri tekniğinde yapılmıştır, iki sütunun taşıdığı kadınlar mahfilinde de planı dairevi olmayan üç adet kubbe bulunur. Asıl mahfil girişi minare girişi ile aynı olmasına rağmen sonradan öne eklenen bölümden mahfile ayrı bir giriş açılmıştır.
Caminin Kaptan Paşa Sokağı tarafında ve Aziz Mahmud Hüdai Sokağı tarafında birer avlu girişi mevcuttur. Kaptan Paşa Sokağı tarafındaki yay kemerli avlu kapısının hemen solunda, 4 adet sivri kemerli aynalığı, ikisi duvara bitişik olmak üzere 6 adet sütunun taşıdığı saçağı ile bir abdest bölümü ve tuvaletler bulunur. Aynı kapının sağ tarafında ise mermer gövdesi ile bugün artık kullanılmayan bir su teknesi vardır. Bu teknenin üzerinde sivri kemerler içine yerleştirilmiş rozet çiçekleri ile belirlenen musluk yerleri mevcuttur.
Caminin tam karşısında ahşap imam meşrutası bulunmaktadır, fakat bugün aynı amaçla caminin doğusundaki hazirenin yanında sonradan yaptırılmış betonarme bina kullanılmaktadır. Caminin Aziz Mah-
mud Hüdai Sokağı'na bakan kısmında hazi-re bulunur. Caminin inşası ve onarımına katkıda bulunanların mezarları da buradadır. Düzgün kesme taş minare, son yularda büyük bir onarım görmüştür. Kaptan Paşa Camii'nin Aziz Mahmud Hüdai Sokağı' na açılan avlu girişinin sol tarafında, de-posuyla birlikte bir çeşme yer alır. Bugün bir bölümü yol seviyesi altında kalmış çeşmenin üzerinde altı beyitlik bir kitabe yer alır. Sivri kemerli aynalığı olan çeşmenin kemer boşlukları rozet çiçekleri ile bezelidir.
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 59; Ay-vansarayî, Hadîka, II, 227; Rajf, Mir'at, 61-63; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 45, 177-178; Yüksel, Bâyezid-Yavuz, V, 271.
REZAN ÇELEBİ
KAYMAKÇI TEKKESİ
Üsküdar Ilçesi'nde, Ahmediye-Ağahama-mı arasında, Hayrettin Çavuş Mahallesi'n-de, Gündoğumu Caddesi (eski Menzilha-ne Yokuşu), Kabile Sokağı ve Pırnal So-kağı'nın kuşattığı arsada yer almaktaydı.
"iskender Baba Tekkesi" ve "Kaymak-çızade Tekkesi" olarak da anılan bu tesis I. Süleyman (Kanuni) döneminin (1520-1566) yeniçeri efendilerinden Mehmed Efendi (ö. 1548) tarafından mescit olarak inşa ettirilmiş, tekke ise Celvetî tarikatından Kay-makçızade Şeyh el-Hac Mehmed Efendi' nin (ö. 1769) bu mescide 18. yy'in ortalarında meşihat koydurması suretiyle kurulmuştur. Tekkenin bünyesindeki türbede gömülü olan ve bu kuruluşa adını vermiş bulunan iskender Baba adındaki şeyhin ne zaman yaşadığı, hangi tarikata mensup olduğu tespit edilememekte, söz konusu mes-cit-tekke ile ilişkisi de bilinmemektedir.
Kaymakçı Tekkesi, âsitanesi (merkezi) Üsküdar'da bulunan ve faaliyetlerini daha ziyade şehrin bu kesiminde yoğunlaştıran Celvetîliğe bağlı olarak tesis edilmiş, tekkelerin kapatılmasına (1925) kadar bu tarikata hizmet etmiştir. Kaymakçızade Mehmed Efendi'den sonra tekkenin postuna oğlu el-Hac Abdurrahman Efendi (ö. 1808) geçmiş, kendisinden sonra bu görevi oğlu Şeyh Ali Efendi'nin oğlu olan Şeyh Hafız Mehmed Sadık Efendi (ö. 1846) devralmış, bu zatın vefatı üzerine, Celvetîliğin Ha-şimî kolunun âsitanesi olan Haşim Efendi Tekkesi(->) Postnişini Seyyid Mehmed Galib Efendi'nin (ö. 1831) halifelerinden
Kaymakçı
Tekkesi'nin
doğu
cephesinden
bir görünüm.
İAM, Encümen
Arşivi
Seyyid Mehmed Şakir Efendi (ö. 1862) Kaymakçı Tekkesi'ne şeyh olmuş, böylece tekke Haşimî koluna bağlanmıştır. Bundan sonraki şeyhler M. Şakir Efendi'nin oğlu Mehmed Şerefeddin Efendi (ö. 1892), hacda vefat eden Ahmed Safî Efendi (ö. 1895) ve Haşim Efendi Tekkesi postnişinlerin-den Küçük Mehmed Galib Efendi'dir (ö. 1911). Ayin günü çarşamba olan tekkede, Dahiliye Nezareti'nce 1301/1885-86'da düzenlenen istatistik cetvelinde üç erkek ile üç kadının ikamet ettiği kaydedilmekte, Maliye Nezareti'nin 1325/1910 tarihli Ta-amiyeve Tahsisat Defteri'nde yılda 1.200 kuruş tahsisatı olduğu belirtilmektedir.
Cumhuriyet döneminde kısa bir müddet mescit olarak kullanılan yapı daha sonra kaderine terk edilmiş, zamanla harap düşerek ortadan kalkmış, günümüze ancak kagir türbe kısmı ile yanındaki küçük ha-zire intikal edebilmiştir. Encümen Arşivi'n-de bulunan 1944 tarihli fotoğraflarda Kaymakçı Tekkesi'nin, malzemeleri ve yükseklikleri farklı olan üç kattan meydana geldiği gözlenmektedir. Güney yönünde, dikdörtgen planlı, moloz taş duvarlı ve beşik çatılı türbe, bunun doğusunda, biraz geriye çekilmiş olarak, ahşap iskeleti! duvarları moloz taşla dolgulanmış, kare planlı, kırma çatılı mescit-tevhidhane yer almakta, dış görünümü itibariyle sıradan bir meskeni andıran iki katlı, ahşap selamlık-harem kanadı, türbe ile mescit-tevhidha-neyi kuzey yönünden kuşatmaktadır. 19. yy'm ortalarında veya ikinci yarısında son şeklini aldığı anlaşılan tekkenin mescit-tevhidhanesi doğuya açılan üç pencere ile aydınlanmaktadır. Ahşap pervazlarla çerçevelenmiş ve demir parmaklıklarla donatılmış olan bu pencerelerden ortadaki sepet kulpu biçiminde bir kemerle taçlandırılmış, yandakiler dikdörtgen açtklık-lı olarak bırakılmıştır. Türbenin de güney cephesinde üç adet basık kemerli pencere sıralanır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 214; Kut, Der-gehname, 233, no. 45; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 36, no. 96; Âsitâne, 14; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 58-59, no. 91, 70-71, no. 125; Münib, Mecmua-i Tekâ-yâ,U; Raif, Mir'at, 89-90; İhsaiyatlI, 21; Zâ-kir, Mecmua-i Tekâyâ, 25; Öz, İstanbul Camileri, II, 38; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 187, 361; H. K. Yılmz, Azîz Mahmud Hüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, ist., 1982, s. 279.
M. BAHA TANMAN
KAYNAK, SADEDDİN
(15 Nisan 1895, İstanbul - 3 Şubat 1961, İstanbul) Bestekâr.
Taşkasap'ta doğdu. Fatih Camii dersiamlarından ve Huzur-ı Hümayun hocası Ali Alâeddin Efendi'nin oğludur. Çocuk yaşta sesinin güzelliği ile dikkati çekti. Hafız Melek Efendi'den ilahi meşk ederek musikiye başladı. Kasımpaşa Küçük Piyale Camii i-mamı Hafız Şeyh Cemal Efendi, muallim Kâzım Uz ve neyzen Emin Yazıcı'dan dersler aldı. Notayı kendi kendine öğrendi. Genç yaşta hafız olduktan sonra Darülfünun İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi. Sultan Selim ve Sultan Ahmed camilerinde başimam-lık ve hatiplik görevlerinde bulundu. Bes-tekârlığa 1926'da başladı. 35 yıllık beste-kârlık hayatında 300'den fazla eser besteledi. Eserleri halk arasında en çok yaygınlaşan bestekârların başında geldi. Dini ve dindışı nitelikli eserler okuyarak doldurduğu plaklarla ülke çapında büyük bir şöhret kazandı. Mardin, Diyarbakır, Elazığ ve Harput'ta geçen askerlik günlerinde halk musikisini; plak doldurmak, konser vermek gibi vesilelerle çıktığı Milano, Paris, Viyana seyahatlerinde de Batı musikisini inceleme fırsatı buldu. Yaşadığı dönemde Türkiye'deki sinema dünyasında geniş bir seyirci kitlesi bulan Arap filmlerini müzik-lendirdi. Çoğunlukla Arap musikisine ait parçaların uyarlanmasına dayanan bu çalışmalar sonunda musiki sanatı açısından olumsuz bir çığır açıldı. Sadeddin Kaynak' m bu türdeki parçalarının kendisinden sonra gelen birçok bestekârca taklit edilmesi de adına bugün "arabesk" denen türün ilk hareket noktalarından birini oluşturdu. Kaynak aslında Türk musikisinin kendine has özelliklerini üzerinde toplayan çok sayıda çizgiüstü eser bestelemiştir. Şedd-i araban şarkısı ("Gecemiz kapkara sakî sun elin nur olsun") gibi rahatlıkla bir başeser olarak değerlendirebilecek eserleri yerine, daha çok kazanç amacına yönelik eserlerinin taklit edilmesi, kendi döneminden sonraki musiki dünyası için bir talihsizlik olarak nitelendirildi.
Türkü tarzım kullandığı eserlerinde de alışılmışın üzerinde bir basan çizgisi tutturmuştu. Eve "Ela gözlerini sevdiğim dilber", gülizar "Tutam yar elinden tutam", muhayyer "Ay doğdu batmadı mı", bayati "Gemim gidiyor baştan", hicaz "Ela gözlerine kurban olduğum", "Benim yarim gelişinden bellidir" ve "Bana yardan vazgeç derler", karcığar "Kara bulutları kaldır aradan", segah "İncecikten bir kar yağar", mahur "Ben güzele güzel demem", hüseyni "Ha-ticem saçlarını dalga dalga taramış" gibi eserleri, türkü tarzını başarıyla yansıttığı parçalardır. Bu tarzı kullanırken özellikle Karacaoğlan, Aşık Ömer ve Emrah gibi Türk halk edebiyatının önde gelen şairlerinin eserlerini besteledi. Şarkılarının büyük bir çoğunluğunda ise İstanbul musikisine güfte şairi olarak çok sayıda eser vermiş olan Vecdi Bingöl'ün şiirleri üzerinde çalıştı. Bestekârlığının ilgi çekici bir başka yönü revüler için de müzik yaz-masıdır. Cemal Reşid Reyle birlikte Ala-
Sadeddin Kaynak (oturan), Selahattin Pınar (sol) ve Yesari Asım Arsoy ile birlikte.
Gözlem Yayıncılık Arşivi
banda adlı oyunun şarkılarını bestelemiştir. Birçok eserinde de aile köklerinin bağlı olduğu Karadeniz ezgilerinin etkileri hissedilir.
Sadeddin Kaynak'm bestekârlık yılları, İstanbul musiki dünyasında büyük zevk değişikliklerinin meydana geldiği bir zamana rastladı. Gazinoların odak noktasını oluşturduğu eğlence dünyasının belirlediği musiki düzeyi, musikide başarının tek ölçüsü haline gelmişti. Kaynak bu ortamın nabzını en iyi tutan musikicilerin başında gelen birkaç kişiden biriydi. Bu şekilde hem musikiciler, hem de halk tarafından en fazla rağbet gören bestekâr oldu. O dönemin İstanbul'unda iz bırakmış çağdaşı bestekâr-larca "lüks sınıf bestekâr" diye nitelendirildi. Ancak, sınırlı bir zaman diliminin geniş ufuklu olmayan bu yargısı Kaynak'm musikide gitgide yozlaşacak olan bir çığırın başlangıç noktalarından biri olduğu iddiasını haklı çıkarmadı.
Sadeddin Kaynak, eserleri plağa en çok okunan bestekârlardan biridir. Bayan Ifa-kat, Hamiyet Yüceses, Bayan Küçük Nezihe, Müzeyyen Senar, Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Şükran Özer, Bayan Neriman, Suzan Yakar, Bayan Mahmure, Radi-fe Erten ve Muala Mukadder gibi Kaynak' la aynı dönemde yaşayan ünlü ses sanatkârları, bestekârları çok sayıda eserini Odeon, Columbia ve Sahibinin Sesi plaklarına okudular. Türk musikisinin en verimli bestekârlarından biri olmasına rağmen, e-serlerinin tam listesi bugüne kadar belirlenememiştir. Eserlerinin en geniş koleksiyonu Alâaddin Yavaşça'dadır.
Sadeddin Kaynak 1955'te bir beyin kanaması geçirerek ömrünün son 6 yılım sol tarafı felçli olarak Kadıköy Koşuyolu'nda-ki evinde geçirdi. Haydarpaşa Numune Has-tanesi'nde öldü. Merkezefendi Mezarlığı' na gömüldü. Bibi. İnal, Hoş Şada; Ergun, Antoloji, II; Öztu-
na, BTMA, I; S. Işık, "Sadeddin Kaynakla Röportaj", Resimli Radyo Dünyası, S. 17 (12 Ekim 1950); R. Kalaycıoğlu, Türk Bestekârları Külliyatı, ist., 1959; M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, ist., 1960; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, II, Ankara, 1989.
MEHMET GÜNTEKİN
KAYNAK SULARI
İstanbul'un çevresinde çok sayıda kaliteli kaynak suyu çıkar. Bunların büyük bir bölümü maslaklarda toplanarak uzun isale haüan ile şehre getirilmiş, camilere, çeşmelere ve evlere dağıtılmıştır. Bunların en ö-nemlileri, Halkalı sularına(->) aittir. Haliç' in kuzeyindeki bölgede de çok sayıda kaliteli kaynak suyu vardır. Bunlardan en ö-nemlisi uzun bir isale hattı ile bölgenin içme suyu ihtiyacını karşılayan Hamidiye Su-yu'dur (bak. Hamidiye Suyu tesisleri). Üsküdar'da ise Çamlıca eteklerindeki kaynakları toplayan 17'si büyük, 17'si küçük isale hattı vardır (bak. Üsküdar suları). Vakıf defterinde hiçbir isale hattına bağlı olmayan ve vakıf çeşmelere akan kaynakların sayısı 300'e yakındır. Sular Müdürü Nâzım Bey'in 1925'te yazdığı İstanbul Vilayeti Şehremanetine Evkaftan Devralan S«/«radlı kitabında bu kaynaklar hakkında verilen bilgiler, şahısların tarlaları, çiftlikleri ile tarif edildiğinden, yerlerini belirlemek bugün imkânsız hale gelmiştir. Kaynakları çeşmelere bağlayan suyolları bozulduğundan 300'e yakın çeşmeden bugün onda birinin dahi suyu akmamaktadır. Burada içme suyu olarak en çok tanınmış o-lan kaynak sulan hakkında açıklamalar yapılmış, diğerleri kısaca tanıtılmıştır. Suların sertlikleri ise Fransız sertliği olarak (0-7 çok yumuşak, 7-14 yumuşak, 14-22 orta yumuşak, 22-30 sertçe, 30-54 sert, 54 ve yukarısı çok sert) verilmiştir. Fransız sertlik derecesi 10 mg/lt CaCO3 esasına göredir. Aşağıda verilen suların sertlik derecelerinden görüleceği gibi çoğunluğu çok yumuşak bölgededir.
Avrupa Yakasındaki Kaynak Suları
Halic'in kuzeyindeki bölgede çok eskiden mevcut olan kaynakların isale hatları şunlardır:
Kumbarahane Suyu: Kâğıthane Dere-si'nin sırtlarındaki kaynak sularını uzun bir isale hattıyla Kumbarahane'ye getiren bu suyolunun künklerinin 1925'te yer yer görüldüğünü S. N. Nirven bildirir. Bugün bu isalenin izine rastlanmamıştır. Nirven bu i-salenin debisinin 250-300 m'/gün olduğunu yazar.
Galatasaray veya II. Bayezid Suyu: Levent Çiftliği civarındaki kaynaklardan toplanan bu suyun isale hattı II. Bayezid zamanında (1481-1512) yapılmıştır. İsale hattı Zincirlikuyu'yu geçtikten ve Taşlıdere' deki bir kaynağı da aldıktan sonra, Şişli' deki Fransız Lape Hastanesi'nin altından geçip Teşvikiye, Harbiye, Elmadağ'dan sonra Taksim'deki maksemin önüne gelir. Burada iki kola ayrılır. Bir kol Sormagir Sokağı ve Cihangir Camii yönüne, diğeri Galatasaray Lisesi'nin duvarı dibindeki çeşmeye ulaşır. İsale hattının Galata Mevlevî-hanesi'ne kadar uzandığı hakkında da ba-
KAYNAK SULARI
508
509
KAYNAK SULARI
" *"-3'!Cİ**tsr-'; '»
zı kayıtlar vardır. Bu isale hattı da bugün tamamen yok olmuştur.
Kâğıthane-Ay azma Suyu: Kâğıthane' deki Ayazma Suyu Abdülaziz döneminde (1861-1876) Yıldız Sarayı'na getirilmiştir. Kaynağı Kâğıthane Köşkü'nün arkasındaki tepenin eteğindeki çayırlığın içindedir. Şimdi tamamen kaybolmuş olan bu su pompalarla Mecidiyeköy'e basılarak oradan Yıldız Sarayı'na akıtılmıştır. Yollan harap olan bu su 50 yıl önce Abide-i Hürriyet Tepesi civarındaki haznede de toplanarak satılırdı. Nirven Mayıs 1937'de aldığı su numunesinde pH'ı 7, sertlik derecesini 3, sürekli sertliği ise 2,5 bulmuştur.
Kanhkavak Suyu: Bugünkü Harp Akademileri ile istanbul Teknik Üniversitesi' nin Ayazağa Kampusu arasındaki derenin civarından çıkar. Bir galeri ile doğuya doğru giden isale hattı, eskiden o bölgede mevcut olan bir çeşmeden sonra ikiye ayrılır. Galerilerin yolları tamamen yıkılmıştır. Nirven sertlik derecesini 3,5 bulmuştur. Nâzım Bey debisini 90 mVgün olarak verir.
tshak Ağa Çeşmesi Suyu: Tarabya asfaltı üzerinde bol suyu olan bu çeşmenin kaynağı sırtın eteğindedir. Bir galeri ile gelir. Yokuşun altındaki maslaktan itibaren 30 m kadar devam eden galerinin üstünde 6 m derinliğinde bir muayene bacası vardır. Galeri bir miktar daha devam eder. Nirven 194l'de yaptığı analizde sertlik derecesini 36 bulmuştur.
Avrupa yakasındaki en meşhur kaynak suları Sarıyer civarındadır. Bu sular volkanik formasyonlardan çıktığı için sertlikleri azdır. Bunlardan batıdaki tepelerden gelenlerin serdikleri 12-18 arasında değişmesine mukabil, daha derinden gelenlerinki 2-6 arasında değişir.
Sanyer Çeşmeleri Sulan: Sarıyer Deresi' nin ilerisindeki tepelerden çıkan kaynaklar maslaklarda tc .lanır ve ikinci maslakta Aralık Suyu da eklenir ve böylece bu suyun debisi 1,5 masura (9,75 m'/gün) olur. ikinci maslaktan sonra font boru ile devam eder ve çeşitli maslaklardan geçerek, yolda diğer bazı sularla da birleştikten sonra iki kola ayrılır. Biri Büyükdere Caddesi'ndeki sütun çeşmeye varır. Diğer kol Ortaçeşme Caddesi'ndeki maslağa ulaşır ve üç kola ayrılır. Buradan Ortaçeşme'ye, Yenimahalle Caddesi üzerindeki çeşmeye ve Yenimahalle Iskelesi'ndeki çeşmeye su verilir.
Çırçır Suyu: Sarıyer sırtlarında Kestane, Gürcüoğlu ve Hünkâr sulan arasından çıkar. Kısa ve küçük boyutlu galerisinden
Çamlıca Subaşı Gazinosu yanındaki çeşmenin 1660 tarihli kitabesi. Kâzım Çeçen
gelen sular bir haznede nihayetlenir. Suyun debisi yaz kış değişmez ve 15 mVgün-dür. Nirven 1943'te yaptığı analizde sertliğini 6,5 bulmuştur. Nâzım Bey debisini 2 mVgün, sertliğim 5 olarak verir.
Kestane Suyu: Membaı Çırçır Suyu'nun karşısında Hünkâr Suyu'nun bulunduğu tepenin çıkış yolu üzerinde, taşocağının kenarındaki ıhlamur ağacının yakınındadır. Galerisinden gelen sular küçük bir hazneye dökülür. Nâzım Bey'e göre debisi 2 m3/ gündür. 1943'te Nirven sertliğini 5 olarak bulmuştur.
Hünkâr Suyu: Kestane Suyu'nun kenarındaki yolun 200 m yukarısında ve aynı tepe üzerindeki 2 rrf'lük bir hazneye akar. Sarıyer ve civarında en fazla beğenilen sudur. Nirven 1943'te yaptığı analizde sertliğini 3,5 bulmuştur.
Fındık Suyu: Kaynağı Çırçır Suyu ile Kestane Suyu arasındadır. Sertlik derecesi 5,5'tir. Nâzım Bey debisini 2 mVgün olarak verir.
Gürcü Suyu: Çırçır Suyu'nun kaynağının 40 m doğusundadır. Nirven, 1945'te yaptığı analizde serdiğini 4,5 bulmuştur.
Fıstık Suyu: Kaynağı Kestane Suyu'nun güneybatısmdadır. Bir tepenin eteğinde taşla örülmüş ufak bir duvara konmuş o-lan borudan akar. Debisi 0,5 mVgündür. Nirven, 1945'te yaptığı analizde suyun toprak kokulu olduğunu saptamış, sertlik derecesini ise 10 olarak bulmuştur.
Sultan Suyu: Abraham Paşa Korusu karşısında Büyükdere şosesinin solundaki tepelerden birinin eteğinde, büyük bir ağacın dibinden ince bir boruyla dışarı a-kar. 1943'te Nirven tarafından yapılan analizde sertliği 4 bulunmuştur. Nâzım Bey debisini 2 mVgün olarak verir.
Kocataş Suyu: Büyükdere sırtlarındaki membalar toplanarak Boğaz sahiline getirilmiştir. Sertlik derecesi 2'dir. Nâzım Bey debisini 2 mVgün olarak verir.
Büyükdere Suyu: Büyükdere'nin sırtlarındaki membalardan çıkan bu su, Büyükdere iskelesi karşısındaki çeşmeye akar. Sertlik derecesi 2'dir.
Kefeliköy Suyu: Büyükdere Fidanlığı karşısındaki tepelerden çıkan su, bir künkten akar. Kurak mevsimlerde berrak, yağışlı mevsimlerde bulanıktır. Nirven, 1943'te aldığı numunede sertliğini 3 bulmuştur.
Kılıçfnnar Suyu: Mahmud Muhtar Paşa arazisinden çıkan bu su Bahçeköy'den Kilyos'a giderken yolun sağ tarafındadır. Nâzım Bey debisini 2 mVgün olarak verir.
Avrupa yakasında daha batıdaki sulardan Sanyer, Kemerburgaz, Alibeyköy Deresi ve Bakırköy civarındaki sular hakkında Nâzım Bey aşağıdaki bilgileri verir:
Keçe Suyu: Eyüp ile Küçükköy arasında bulunan bu membaın sertliği 4,5'tir. Nâzım Bey debisini 30 mVgün olarak verir.
Kâğıthane Memba Suyu: Kemerburgaz ve Ayazağa vadilerindedir. Sertliği 5,4' tür.
Valide Katması Suyu: Küçükköy'dedir. Sertliği 5,9'dur. Nâzım Bey, debisini 100 mVgün olarak verir.
Bunlardan başka Aksu, Çınar Suyu ve Çobançeşme adlı membalar Bakırköy'dedir. Bu sular bölgedeki diğer sular gibi sert sulardır.
Dostları ilə paylaş: |