İSPANYA ELÇİLİĞİ YAZLIĞI
Sarıyer llçesi'nin Büyükdere Mahallesi'nde, Piyasa Caddesi üzerinde, Surp Boğos Ermeni Katolik Kilisesi'nin batısındadır. Günümüzde ispanya Başkonsolosluğu yazlık konutu olarak işlevini sürdürmektedir.
18. yy'ın son çeyreğinde, yabancı ülke temsilcilerinin ve Levantenlerin gözde semti olan Büyükdere'de ispanya Elçiliği' nin de bir yazlığı vardır. Piyasa Caddesi' nin sahile ulaştığı yerde bulunan bu büyük yalı, Melling'in, Büyükdere'nin baü bölümünü gösteren gravüründe betimlenmiş-tir. Üç katlı olan bu yapının deniz cephesinde, küçük tepe pencereli taş bir zemin kat üzerindeki ahşap iki katta furuşlarla desteklenmiş şaşırtmak geniş çıkmalara yer verilmiştir. Zemin duvarında açılmış yuvalara yerleştirilmiş taşkın üç dikme birinci kat ortasındaki cumbayı destekler. Kat silmeleri ve köşe pervazlarıyla çerçevelenmiş üst kat cepheleri sıvalıdır. Deniz cephesinde ahşap kepenkli dikdörtgen pencerelerin sıralandığı yapının batısında ağaçlı bir bahçe ve yolun karşısında yine elçiliğe ait bahçe içinde tek katlı sahil köşkleri vardır.
Bugünkü bina, yanmış olan önceki yalının yerinde 1850'İi yıllardan sonra yaptırılmıştır. Rus Elçiliği'nin inşaatı için 1837' de istanbul'a gelen ve burada Hollanda, Avusturya ve Iran elçilikleri için projeler hazırlayan Gaspare Fossati(~0 ve kardeşi Giuseppe'ye 1854'te ispanya Elçiliği i-çin bir proje hazırlatılmış ve bu çalışma sonucu Gaspare Fossati'ye "Ordine America-no di İsabella la Cattoİica" nişanı verilmiştir. Ancak bu tasarımla ilgili çizimler henüz tespit edilemediği gibi ispanya Elçiliği arşiv malzemesi de tasnif edilememiş ve Fossati'lerin, mevcut yapının mimarı oldukları kesinlik kazanmamıştır.
Denize dik konumda, dikdörtgen şeklinde, 10.476 m2'lik geniş ve bakımlı bir bahçenin güneyinde yerleşmiş, yaklaşık kare planlı bir tabana oturan, toplam 1.135 m2 büyüklüğünde, kagir bir bodrum üzerine iki katlı ahşap bir yapıdır. Yapının ortasında, çatı içinden yükselmiş, köşeleri 45° kırık dikdörtgen planlı bir çatı katı ile bunun da üzerinde daha küçük ölçülerde bir teras yer alır. Yazlık konutun deniz cephesinin ortasında, her iki katta, dörder dikmeye taşıtılan yarım daire ke-
İSTANBUL
218
219 İSTANBUL ANSİKLOPEDİLERİ
İstanbul Ansiklopedisi, "her şeyden evvel, bu büyük beldenin üzerindeki Türk damgasını belirtir" cümlesi ile amacını a-cıklayan R. E. Koçu, istanbul hakkındaki önceki kitaplardan ayn bir programı olduğuna işaret etmişti. Ansiklopedide tamamen alfabetik bir düzen takip ederek şu konuları maddeler halinde takdim edeceğini de belirtmişti: Cami, mescit, tekke, türbe, kilise, ayazma, çeşme, sebil, saray, yalı, konak, köşk, han, hamam, tiyatro, kahvehane, meyhane gibi bütün yapılar; devlet adamı, âlim, şair, sanatkâr, işadamı, hekim, muallim, hoca, derviş, papaz, keşiş, meczup, hanende, sazende, çengi, köçek, ayyaş, derbeder, pehlivan, tulumbacı, kabadayı, kumarbaz, hırsız, serseri, dilenci gibi şehrin bütün şöhretleri; dağı, bayırı, suyu, havası, mesire yerleri, bahçeleri, bostanları vb bütün tabiat güzellikleri ve coğrafyası; sokakları, mahalleleri, semtleri; yangınları, salgınları, zelzeleleri, ihtilalleri, cinayetleri ve dillere destan olan aşk maceraları; halkının dönem dönem âdet, anane, giyim ve kuşamı; istanbul argosu; İstanbul'a ait resimler, şiirler, kitaplar, romanlar, seyahatnameler, istanbul'a gelmiş yabancı şöhretler. Bu uzun liste, Koçu'nun, İstanbul Ansiklopedisi''nde neleri maddeler halinde işlemeyi tasarladığı hakkında bir fikir verir. Bu listedeki maddelerin yazılmasında Koçu, kendine yardımcılar bulmuş olmakla beraber, birçok maddeyi de
merli beş açıklıklı galeriler bulunur. Bu mekân, zemin katta, metal korkuluklu merdivenlerle ulaşılan' ana girişi oluştururken, üst katta geniş bir balkona dönüşür.
Deniz cephesindeki ana girişten başka, diğer cephe akslarında da bahçe ile bağlantıyı sağlayan girişlere yer verilmiştir. Dört girişin belirlediği birbirine dik iki eksenin kesiştiği yerde, yapının merkezini vurgulayan bir orta sofa vardır. Çatı katı formunu da belirleyen köşeleri kırık bu merkezi dağılım mekânından köşe salonlarına giriş, aynalı tonozla örtülü geçitlerle sağlanmıştır. Kadar arası bağlantıyı sağlayan daire planlı merdiven, gizlenmek istenircesine kuzeybatı köşesindeki kare planlı mekânda çözülmüştür. Salonların iç tezyinatında freskler, manzara resimleri ve kraliyet armaları kullanılmıştır.
Deniz cephesinde, galerinin iki yanında bulunan ve kanat etkisi veren hacimler, akroterli alınlıklarla vurgulanmış, köşeler pilastr şeklindeki kolonlarla tutulmuştur. Kemer aynalarında madalyonlara yer verilen galerinin gerisindeki pencereler yuvarlak kemerli, diğerleri dikdörtgendir. Birinci kat döşeme seviyesindeki taşkın kat silmesi binayı boydan boya çevreler. Yapının dış mimarisi, ampir ve Rönesans üsluplarındaki bu düzenlemelerle, neoklasik bir görünüm sergiler. Bakım o-narım hizmetleri düzenli olarak yerine getirilmektedir.
Bibi. Melling, Voyage; Eldem, Boğaziçi Anılan, 218; L. Yazıcıoğlu, "Boğaziçi Kıyı Yapıları", (İstanbul Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi yayımlanmamış doktora tezi), 1980, s. 167-169; F. İrez-H. Aksu, Boğaziçi Şefaret-haneleri, 1992, s. 49-50; N. Arslan, Gravür ve Seyahatnamelerde İstanbul, 1992, s. 234.
CENGiZ CAN
İSTANBUL
bak. STAMBOUL
İSTANBUL AĞASI
Kentin odun gereksiniminden ve bir o-randa da güvenliğinden sorumlu Acemi Ocağı(->) amiri.
Yeniçeri Ocağı'mn büyük subayların-
İspanyol Elçiliği yazlık binasının ön cephesi. Cengiz Can fotoğraf arşivi
dan olan istanbul ağasının asıl görevi Acemi Ocağı'ndaydı. Buradaki devşirme ve pençik oğlanlarının eğitim ve disiplinini sağlayan ağa, ocağa yeni gelen acemileri "Türk yanına" verir; sırası gelenleri "be-dergâh" edip Yeniçeri Ocağı'na gönderirdi, istanbul ağası unvanını taşıması, amiri bulunduğu Acemi Ocağı'mn suriçi istanbul'da olmasmdandı. iki yardımcısı Anadolu ağası ve Rumeli ağasıydı. Yeniçeri Ocağı'mn büyük subaylarından sayılan istanbul ağası, rütbe sıralamasında zağar-cıbaşımn üstünde, sekbanbaşının altındaydı. Yeniçeri ağasının başkanlığında toplanan ağa divanının üyesiydi. Yeniçeri ağası Divan-ı Hümayun'a giderken yanında yürümesi kanundu. Üniforması, sekbanba-şınınki gibi, kadife cüppe, sorguçlu külah, sarı mest ve pabuçtu.
Acemi Ocağı bireylerinin İstanbul'a dönük günlük hizmetlerini planlayan istanbul ağası, yeniçeri ağası ve yeniçeriler sefere gittiklerinde, acemioğlanlarından seçtiği gençlere yeniçeri keçe külahı giydirerek istanbul muhafızlığı görevini üstlenirdi. Bu görevi gereği sıra koluna çıkar, istanbul kaymakamının divanına katılır, divana giderken üsküf keçeli acemiler ö-nünce yürürdü (bak. sadaret kaymakamı). 30 akçe gündeliği olan istanbul ağasına saray fırınından her gün 15 çift fodla verilirdi. Emekli olunca yayabaşı zeameti bağlanırdı.
Saraya ve kente dönük bir görevi ise o-dun sevkıyatını ve dağıtımını düzene koymaktı. Odun eminlerinin Karadeniz kıyılarındaki hatab iskelelerinden mavnalarla getirdikleri odunların, kentin odun iskelelerine boşaltılması ve buradan, öncelikle sarayın gereksinimi karşılandıktan sonra istanbul'un her semtine dağıtılması i-çin önlemler alırdı. Sepetçiler Kasrı ile Yalı Köşkü'nün hizmetine bakan, Karaköy Kapısı dışındaki istanbul Ağası Ocağı'na kayıtlı ve Eski Odalar'da(->) barınan acemioğlanlarından ve yeniçerilerden emrindeki askerleri bu işe koşardı. Evliya Çelebi, istanbul ağasının, cümle acemileri hizmete koyup sarayın, köşklerin ve istanbul' un odununu "nizamına ve narhına göre"
dağıttırdığını yazmaktadır. Bu işle görevli acemioğlanları, başlarına turfa destar sarıp nefti dolama giyerek ayaklarında siyah tombak ve kırmızı pabuçlar olduğu halde kayıklara binmekte, Boğaz'ın Karadeniz çıkışında odun gemilerini çevirmekteydiler. Gemilerden "kol akçesi" aldıktan sonra bunları odun iskelelerine yanaştırır-lardı.
Yeniçeri Ocağı'mn kapatılmasıyla (1826) istanbul ağalığı da kaldırıldı, bu görev th-tisab(-+) Nezareti'ne verildi ve salt odun işleri için hatab emini sanı verilen bir görevli atandı.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 433; Tarih-i Cevdet, XII, 200; Uzunçarşılı, Kapıkulu, I, 43 vd, 415; Pakalın, Tarih Deyimleri, II, 92-93.
NECDET SAKAOĞLU
İSTANBUL ANSİKLOPEDİLERİ
Bir istanbul ansiklopedisi yayımlama düşüncesi ilk olarak Reşad Ekrem Koçu(->) tarafından ortaya konulmuştur, istanbul' un çeşitli konuları hakkında pek çok eser vermiş olmakla beraber, bu büyük şehrin her şeyini alfabetik bir sıralama ile veren, kendi ifadesine göre bir "kütüğünü" meydana getirmeyi 1940'lı yıllarda aklına koyan R. E. Koçu, Cemal Çakı adında bir tüccarın maddi desteği ile bu projesini 1944'te gerçekleştirdi. Ondan önce istanbul'un tarihi ve çeşitli eski eserleri hakkında birkaç kitap yayımlanmıştı. Avusturyalı Joseph Hammer(->), Constanti-nopolis und der Bosporos Örtlicb undge-schichtlich beschrieben (Pesth, 1822) adlı 2 ciltlik eseri ile istanbul ve Boğaziçi'ni anlatmıştı. Bunun içinde Osmanlı Devle-ti'nin başkentinin tarihi yanında çeşitli eski eserleri gibi tavernaları, kahvehaneleri, sokakları, çarşıları, sarayları, çeşmeleri, hanları, vb değişik tesisleri hakkında da bilgi verilmesine çalışılmıştı. Hammer'den yıllar sonra Skarlatos Bzantios'un(-») Kons-tantinoupolis heperigraphi, topographiki arkhaiologiki kaiperionumotakis mega-lopoleos başlıklı 3 büyük cildi dolduran kitabı basıldı (Atina 1851-1869, 2. bas. Atina 1890). Bu eserin yazan bir Rum olmakla beraber, üçüncü cilt bütünüyle İstanbul' un Osmanlı dönemine ayrılmıştı. Fakat bu da bir ansiklopedi değildi.
R. E. Koçu, istanbul Ansiklopedisi 'nin ilk fasikülünü 1944 'ün îkinciteşrin'inde (kasım) yayımladı. Bu fasikül büyük boyda 25x32 cm ölçülerinde 32 sayfa olarak basılmış, içine bir tane de metin dışı renkli resim röprodüksiyonu konulmuştu. Maddeleri süsleyen resimler ise, çok güzel bir yol tutularak Nezih Izmirlioğlu adında, son derecede usta bir ressamın çizimleriyle sağlanmıştı. Koçu, eserini tanıtan reklam broşüründe bunun "yıllarca sürmüş bir e-meğin eseri" olduğuna işaret etmişti, istanbul sergisinde dağıtılan küçük el ilanında da "Türk tarihinin-hazinesi, Türk vatanının ziyneti, Türk milletinin gözbebeği olan büyük ve güzel istanbul, bir ömrün mahsulü olan bu eserde, layık olduğu ihtişam ile mütalaa edilmektedir" dedikten sonra eserinin 24 cilt olacağını bildiriyordu.
bizzat kendisi, yıllardır Osmanlı kronikleri ile eski gazete koleksiyonlarını taramak suretiyle derlediği notlarla yazmayı üstlenmişti, istanbul Ansiklopedisi'nin fasi-küller halinde yayımlandığı yıllarda, İstanbul hakkındaki Türkçe eserlere dair yazdığı bir tanıtma yazısında, kendisi de bir İstanbul tarihi ve arkeolojisi uzmanı olan Prof. Dr. A. M. Schneider (1896-1952), bu eserin geniş okuyucu kitlesine hitap eden bir yayın olduğu için bazı maddelerin sohbet üslubu ile yazıldığını, ancak içinde pek çok bilinmeyen ve başka yerde bulunması zor ve hattâ imkânsız bilgi olduğundan, ilim âleminin de bu eserden faydalanacağım vurgular. Schneider bunun arkasından "Türkische Literatür zur Geschihch-te und Topographic Konstantinopels" başlıklı söz konusu makalesinde (Der islam, XXIX, Berlin, 1950, s. 305-306), 960 sayfa tutan A-Ay maddelerinin konulara göre tam bir istatistiğini yapmaktadır. Çizgi resimleri de beğenen yazar, bu girişimin başarılı bir sona ulaşmasını temin eder.
İstanbul Ansiklopedisi, kapaklarında devamlı belirtilen maddi sıkıntıların iyice artması sonunda, 1088. sayfada, 4. cildin ortalarında "Bahadır Sokağı" maddesi ile 1951 başlarında 34. fasikülün basımından sonra yayımını durdurmuştur.
R. E. Koçu İstanbul Ansiklopedisi'ni yeniden yayımlamaya, bu defa Mehmet Ali Akbay adlı bir tüccarın desteğiyle 1958'
; REŞAD EKREKf;İKÖÇU
NSİKLOPEDİSİ
Reşad Ekrem
Koçu'nun
birinci
yayımım
1944'te
gerçekleştirdiği
İstanbul
**«şâr;A»iıww;,jeiî«'^^^feS^^^H'-
Ansiklopedisi 'nin
ilk fasikülü.
Nuri Akbayar arşivi
de girişti. Sermayeyi sağlayan Akbay bu defa bütçeyi sıkı tutmaya ve ansiklopediyi 15 ciltte bitirmeye kararlı görünüyordu. Bu yeni baskıda fasiküller daha ufak ölçüde tutulmuş (20x27 cm) ve 15 günde 3 formalık fasiküller halinde satışa çıkarılması tasarlanmıştı. Tekrar baştan başlandığından ilk fasiküller hızla çıkabiliyordu. 15 Temmuz 1958'de çıkmaya başlayan yeni istanbul Ansiklopedisi'nin 576 sayfalık ciltler halinde basımı oldukça intizamla yürütülürken, 1970'e doğru ortaklardan M. Ali Akbay'ın ayrılması ile fasiküllerin basımı ağırlaştı ve nihayet 1973 sonunda 11. ciltte, 173. fasikülde "Gökçınar" maddesi ile ikinci defa olarak durdu. Bundan sonra R. E. Koçu yeni bir girişimde bulunamadı ve ansiklopediyi sürdüremedi.
İstanbul Ansiklopedisi'nin yarım kalmasının başlıca sebeplerinden biri de tarihe geçecek derecede önemi olmayan kişilere uzun sayfalar ayırması, bunların yazdıkları veya onlar için yazılmış birtakım manzumelerin tamamına yer vermesidir. Bazı hikâye ve romanlardan uzun özetler ve parçalar da aynı derecede sayfaları doldurmuştur. Bunlar ansiklopedinin bir dergi gibi okunmasına yardımcı olmakla beraber, işin ciddiyetini biraz kaçırmış, bu a-rada bu esere etraflı surette girmesi gereken önemli bazı maddeler de R. E. Koçu' nün garip kaprisleri yüzünden birkaç satırla geçiştirilmiştir.
İstanbul Ansiklopedisi'nin kalan fasi-küllerinin stoku ile maddelerin arşivi R. E. Koçu'nun vefatı ile evlatlığı Mehmet Koçu' ya kaldı. Bu gencin bunları parça parça sattığı görülüyordu. Arada, bu ansiklopedinin sürdürüleceği yolunda haberler duyulmasına rağmen ciddi bir girişimde bulunulmadı. 1982'de Tercüman gazetesi Recep Ekicigil başkanlığında, çok kalabalık bir kadro ile yeni bir İstanbul ansiklopedisinin yayımına başladı. Bu defa İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi başlığı ile çıkan bu ansiklopedi Tercüman gazetesinin her günkü sayısında bir sayfanın katlanması suretiyle toplanıyordu. Alfabetik olarak sıralanan maddelerde imza yoktu. En başta adları yazılan danışma kurulu üyelerinin bu ansiklopedide ne dereceye kadar payları olduğu da zaten anlaşılamaz. Gerçekte bu ansiklopedinin Ekicigil'den başka Niyazi Ahmet Banoğlu, Kemal Elker ve Şinasi Akbatu tarafından hazırlandığı bilinir.
Maddeler, eski gravürlerden veya yeni çekilmiş fotoğraflardan renkli röprodük-siyonlar ile resimlenmişti. Çok yanlış yazılmış bibliyografyalar ile maddelere ilmi bir görünüş sağlanmasına çalışıldığı da fark ediliyordu. Aralarına tamamen hayal ürünü bazı resimler de katılmıştı. Fakat, üçüncü hamur gazete kâğıdının en kötü kalitesine basılan bu ansiklopedinin toplanması, katianması ve ciltlenmesi bir problem teşkil ediyordu. İçindeki yeni bilgiler ve resimlerin değerleri azımsanamayan bu ansiklopedi, birçok hatalı tarafına karşılık, araştırma ürünü, dolgunca maddelerle de dikkati çekiyordu.
C-Ç harflerinden itibaren maddelerin
İSTANBUL ANSİKLOPEDİLERİ 220
Ç O C U K GAZETE SATICILAR
Ahmed Telli Çocuk; Kumkapı 1940 (Resim: Sahiha Bozcalı)
Istanbulda çocukların gazete satıcılığı yapması Birinci Cihan Harbi mütarekesinden sonra îstanbulun düşman işgaali altında bulunduğu yıllarda, 1918-1919 arasında başlamıştır; Istanbulda çıkan türk gazeteleri işgal kuvvetleri kumandanlığının sansürü altına konmuş idi; sansürün neşrini yasak ettiği haberleri ve makaaleleri istanbul halkına duyurmak ve okutmak isteyen gazeteler, kapanmayı göze alıp bunları yayınlar iken, müvezzi olarak da cezaî ehliyeti olmayan çocuğu kullandılar; büyük şehrin ayak takımı arasından seçüen ko-şarlı, sırım gibi pırpın oğlanlar, delikanlı ve olgun yaşdaki müvezzilere nisbetle hem korkusuzdu, hem de işgal zabıtası önünden çok daha kolaylıkla kaçıyorlardı, yakalandıkları zaman da çocuk oldukları için, yakayı birkaç tokatla kurtarıyorlardı.
Sâdece rivayete istinad ederek kaydediyoruz, çocuk mü-vezziler eli ile dağıtılan ilk gazete, "Hadisaf'ın Süleyman Nazif tarafından yazılmış "Karagün" başlıklı ma-kaaleyi ihtiva eden nüshasının işgal zâbıtasınca toplanmasından sonra kaçak yayınlanan ikinci baskısıdır.
ilk adımı vatan hizmeti yolunda böylece atılarak, Istanbulda çocukların gazete satması, o günden zamanımıza kadar devam edegelmiştir (B.: Gazete satıcıları, Müvezzîler).
Gazete satan çocukların büyük çoğunluğunu istanbul doğumlu çocuklar teşkil eder; ve hemen hepsi, dar gelirli ve ayak takımı ailelerin ev--lâdlan, mahalle çocuklarıdırlar; bu işe en küçük olarak 12-13 yaşlarında atılırlar; bir kısmı kendine tamamen iş edinir, bir kısmı hem okula gider, hem gazete satar. Gazeteleri, baş bayilerin dağıldığı ikinci el bayilerden alırlar ve velinimetleri olan o adama karşı hesablarında gaayetle doğruluk üzere hareket ederler, bayiin itimadını sûistimal eden müvezzi çocuk bin içinde bir bile çıkmaz. Çoğu yetimdir, dul anası ile, bâzan bir veya iki kız kardeşi ile yaşadıkları dar gelirli aile yuvasına bir gelir temini için bu yola atılmıştır, kitab, kalem, defter gibi kendi okul masraflarım karşılamak, ve esvab, pabuç, ile kılık kıyafetinin tanziminde aileye yük olmamak endişesi bir çocuğu gazete satmaya sevk eden başlıca se-bebler arasındadır; fakat hem gazete satan hem de okula giden çocuklar . arasından bir orta okulu bitirenler ender çıkar; lise talebesi olup da gazete satan çocuklar da binde bir, yok gibidir. Gazete satan çocukların hayatını belki sekiz on çocuğun üzerinde uzun ve yakın tedkiklerle tesbit olan R. E. Koçu, müşahedelerini ayakdaşları arasında "Tazı" lâkabı ile anılan Ali Salâhaddin isimli bir çocuğun hayat hikâyesinde kalem diline vermişdir (B.: Ali, Tazı).
Bu çocukların bir kısmı büyük ana caddeler üzerinde, bir kısmı, gazete okuyan, alan semtlerin kendilerince benimsenmiş, müşteri peylenmiş sokaklarında, bir kısmı meydanlarda, bir kısmı da günün her saatinde gazete alıcısı bulunan köprünün vapur iskelelerinde, Sirkeci ve Haydarpaşa garlarında ve Rumeli yakası ara trenin diğer istasyonlarında do-
MÜVEZ2İLER
(aşırlar, bulunurlar; yolcularını almaya başladığı andan hareketlerine kadar vapura ve trene girerek kamaraları, vagonları çıngıraklı sesleriyle dolaşırlar, biri gider, öbürü gelir.
Gazete isimlerini benimseyerek keşfettikleri dil kaadileri-ne uyarak bağırırlar, meselâ 1938-1940 arasında, îstanbulun en çok satan üç akşam gazetesinden "Haber", "Akşam", "Son-Posta"nın isimlerinde, kısa ve hafif heceli Haberin adı, isme kuvvet verebilmek için iki defa tekrar edilir: "Haber.. Haber!..." derler; Akşam adı ise, "ş" den sonra bir "y" ilâvesi ile uzatılarak kuvvetlendirilir, bu gazetenin adı "Akşıyam..." diye bağırılır. Çok heceli Son-Postaya gelince, ismin ikinci parça-sındaki "p", yerini kuvvetli "b"ye bırakır, îstanbulun gazeteci çocukları: "Son Boşta!" derler; her üç gazetenin adı birlikte söylenecekse, başa, kısa ve hafif heceli Haber geçer, sonra çok heceli Son-Posta kalır, artık ne ortadaki akşam adını uzatmaya, ne de "p"yi kuvvetlendirmeye lüzum vardır, isim zinciri: "Haber Akşam Son-Posta!" diye bağırılır.
Gazeteler, gazete matbaalarından alınan kalın matris kâğıdından bir kap içinde sol koltuk altında taşınır ve sağ omuzdan atılmış bir kayış ile de bu yüke mesned temin edilir; bir gazete satıcısı çocuğun işe çıkacağı sıradaki yükü en az 5 kilonun üstündedir; müşterisi bol bir gazeteci çocuğun taşıdığı gazete ve dergilerin ağırlığı 10 kiloyu bulur.
Yakın zamanlara kadar gazete satan çocukların çoğu, yazın yalın a-yak dolaşırlardı; ekseriya başları açık, saçlar püskül püskül, eğer yüz nakışları güzel ve vücutları da atlet yapısında olursa koşarlı çıplak ayakları ile bu pırpırı oğlanlar bir ressam için, Istanbulu temsil edecek bir resim konusu, modelidir (B.: Ataaykut, Murad).
Yukarıda da kaydettik, gazete satan çocuklar, îstanbulun çok dar gelirli ve hattâ ayak takımından aileleri içinden çıkarlar; günlük hayatlarında, müşterilerden gayrı temas ettikleri kimseler, yine o tabakaların adamları ve hattâ serserilerdir, çoğu da cinsî sapık adamlardır; güzel bir çocuk için gazete müvezziliği bu yönden tehlikeli bir yoldur, çok dikkatli davranması gerekir; unutmamalıdır ki, bilhassa vapur iskelelerinde-ki çocuklar, işleri icabı, evlerine çok geç, gece yarısına yakın dönerler, eğer şehir kenarı, tenha bir semtin çocuğu ise, ırzlarından başka küçücük keselerindeki paraya tamah edecek bir alçağın pençesinde hayatları bile tehlikeye düşebilir. Esrara, eroine, alkollü içkilere alışmaları daima mümkindir.
Istanbulda gazete bayiliği zengin iş, hele serbâyilik bir nevî patronluktur, hepsinin büyük servetleri vardır, ve çoğu da çocukluk çağlarında istanbul sokaklarında koşarlı çıplak a-yakları ile gazete sata. sata, fakat iffet ve istikaametden ay-rılmayarak yükselmişlerdir: Mehmed Ağabey, Remzi, Yusuf Ağabey gibi.
R. E. Koçu, istanbul Ansiklopedisi, VIII, 4074-4076
hacimleri daralmaya başlamış, bibliyografyalar ortadan kalkmış, bazı maddeler başka yayınlardan, hattâ istanbul Ansik-lopedisi'nden aynen alınmışken kaynak gösterilmesine veya atıf yapılmasına lüzum görülmemişti. Böylece ciddiyetini iyice kaybeden ansiklopedi, 3. cildini "Gürpınar" maddesiyle tamamladı. 1984-1985' te çıkan 4. cildin fasiküllerinde birdenbire maddelerin hacimlerinin daraldığı, birçok maddenin adandığı, maddelerin resimlenmesinden kaçınıldığı dikkati çekti. Bu durumda 4. cildin sonuna (s. 2455), "Ozan-soy" maddesine gelindi ve bu ansiklopedi de, az bir gayretle 5. ciltte tamamlanacak iken, bitirilmeden burada kaldı.
Bunlardan çok farklı, fakat bir ansiklopedi biçiminde düzenlenmiş önemli bir eser ise, Almanca olarak, Alman Arkeoloji Enstitüsü üyelerinden (bir süre istanbul bölümü müdürü) Prof. Dr. W. Müller-Wie-ner (1923-1992) tarafından hazırlanmıştır. Büdlexikon zur Topographie Istanbuls (Tübingen, 1977) adı ile yayımlanan, bu resimli kalın cilt, istanbul'un antik çağdan, 17. yy "in başına kadar olan tarihini ve eski eserlerini cinslerine göre sıralamak suretiyle anlatmakta ve haklarında bibliyografya vermektedir.
Her ne kadar eserin adı bunun bir ansiklopedi, resimli bir sözlük (bildlexikon) olduğunu ifade etmekte ise de, kitap yalnızca, istanbul'un eski eserleri ve tarihi topografyası üzerinde çalışan uzmanlara hitap etmektedir. Bu bakımdan içinde mimari eser ve kalıntılar dışında hiçbir konuya yer vermediği gibi, Türk dönemi de sadece I. Ahmed dönemine (1603-1617) kadar getirilmiş, bu sınır aşılnıamıştır.
R. E. Koçu'nun ve Tercümariın ansiklopedileri, madde seçimindeki kararsızlık ve metinlerdeki ölçüsüzlük yüzünden bitirilememiş, diğerleri ise zaten tam bir ansiklopedi hüviyetine kavuşamamıştır.
SEMAVi EYİCE
İSTANBUL BULAŞICI HASTALIKLARLA SAVAŞ DERNEĞİ
1970'te istanbul Sağmalcılar'da ortaya çıkan parakolera salgınında, şehrin ileri gelenleri ile bazı hekimler tarafından kurulmuştur, ilk yıl kolera tehlikesi sırasında faaliyet göstermiş tehlike geçtikten sonra sesi duyulmamıştır. 1978'de dernek başkanı Prof. Dr. Ekrem Şerif Egeli'ydi. Aynı yıl derneğin kapatılma önerisine, bulaşıcı hastalıkların Türkiye'de önemini kaybetmediği gerekçesiyle karşı çıkılarak 2. başkanlığa Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat getirildi. 1979-1989 arasında bilimsel toplantılar yapan dernek bunları yayımlayarak kamuoyunu aydınlatmaya çalıştı. Tartışmalı bilimsel toplantıların ilki bit salgını dikkate alınarak 25.1.1979 tarihinde "insan Sağlığı Bakımından Bitler ve Bunlarla Savaş" a-dı altında düzenlendi. Dernek, istanbul'da köpeklerin çoğaldığı dikkate alınarak 2.3.1979 tarihinde "Köpeklerle ve Köpeklerden Bulaşan Hastalıklarla Savaş" konulu bir açık oturum; kış mevsimde beliren bulaşıcı hastalıklara karşı alınacak önlem-
leri belirlemek üzere de 22.2.1980 tarihinde "Kış ve Bulaşıcı Hastalıklar" toplantısını düzenledi.
12.9.1980 tarihinden sonra Sıkıyönetim Komutanlığı'nca bütün derneklerin faaliyetinin durdurulması üzerine bir süre çalışamayan derneğin faaliyetine 20.2.1981 tarihinde yeniden izin verildi. Bundan sonra, "Gebelik ve Doğum Sırasında Anneden Çocuğa Geçen Bulaşıcı Hastalıklar" ve "Gazlı Kangren" konularında toplantılar yapıldı.
Dernek 1985'te, Pasteur'ün kuduz aşsı-nın insana uygulanmaya başlanmasının 100. yılı dolayısıyla yurdumuzda kuduz savaşında başarıyı engelleyen faktörleri ve bunlara karşı alınabilecek önlemleri saptamak üzere bir toplantı düzenlemiştir.
Dışkının, özellikle insan dışkısının çevreyi kirletmedeki önemini hatırlatmak a-macıyla, çevre sağlığı sorunları bakımından en karmaşık ilimiz olan istanbul'u ele alarak, 15.10.1986 tarihinde "istanbul'da Dışkı ile Bulaşan Hastalıklar Sorunu"nu ele almıştır.
Uzun süre, derneğin başkanlığını yapan Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat, 1987'de bu görevinden ayrılmış, dernek tarafından, bulaşıcı hastalıklarla savaş ve derneğin faaliyetlerinin sürdürülmesi konularındaki etkin hizmetlerinden dolayı kendisine şeref başkanlığı görevi verilmiştir. Dernek bundan sonraki toplantılarında, sağlık hizmetlerinde sterilizasyonun ve de-zenfeksiyonun bugünkü durumu, Türkiye'de aşı sorunu, istanbul'da süt ve yoğurt sorunu, Türkiye'de bazı bulaşıcı hastalıkların yok edilmesi sorunu ve istanbul'da köpek, kedi, fare ve böcek sorunu gibi şehir halkını yakından ilgilendiren konularda toplantılar düzenleyerek bu sorunları derinlemesine incelemiş ve sonuçlarını yayımlamıştır.
Derneğin başlıca yayınları: Türkiye'de Kuduz Sorunu (istanbul, 1985), Hastane Artıklarının Tehlikesiz Hale Getirilmesi Toplantısı (istanbul, 1986), istanbul'da Dışkıyla Bulaşan Hastalıklar Sorunu (istanbul, 1987), Sağlık Hizmetlerinde Steri-lizasyon ve Dezenfeksiyon (istanbul, 1988), Türkiye'de Aşı Sorunu (istanbul, 1989), istanbul'da Süt ve Yoğurt Sorunu (istanbul, 1990), Türkiye'de Bazı Bulaşıcı Hastalıkların Yok Edilmesi Sorunu (istanbul, 1993), BU ve insan (istanbul, 1993), istanbul'da Köpek, Kedi, Fare ve Böcek Sorunu (istanbul, 1993). Bibi Yücel, Bulaşıcı Hastalıklar: Prof. Dr. Ekrem Unat, ist., 1989, s. 9-15.
NURAN YILDIRIM
Dostları ilə paylaş: |