İSMAİL HAKKI BEY (Muallim)
(1866, İstanbul - 30 Aralık 1927, istanbul) Bestekâr.
Balat'ın Molla Aşkî Mahallesi'nde doğdu. Hanende Raşid Efendi'nin oğludur. Musiki kabiliyeti küçük yaşta fark edildi. Henüz 13 yaşındayken mahalle camiinde ezan okuyuşunu duyan bir hünkâr müezzininin önerisiyle Muzıka-i Hümayun'a öğrenci olarak alındı. Latif Ağa'dan Türk musikisi, Zati Arca'dan Batı notası, Guatel-li Paşa'dan da Batı musikisi öğrendi. Başarılı bir eğitim döneminden sonra kısa zamanda "hünkâr müezzini" oldu, "serha-nende" sıfatıyla saray fasıl heyetinin başına getirildi. Sanat faaliyetlerini yalnız saray içinde değil, halka açık konserlerle İstanbul'un çeşitli mekânlarında da sürdürdü. Şehzadebaşı'ndaki Fevziye Kıraatha-nesi'nin(->) üstünde açtığı Musiki-i Osma-ni Mektebi, Türk musikisi öğretim tarihine geçen başlıca kurumlardan biri oldu. Darü'l-Elhân'da(-0 hoca, icra heyeti reisi, müdür ve tasnif heyeti üyesi olarak görev aldı. Karaköy'de, tramvayda geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü. Eğrikapı Mezarlı-ğı'na gömüldü.
ismail Hakkı Bey, Türk musikisi tarihinin en verimli bestekârlarından biridir. Dini ve dindışı beste şekillerinin hemen hepsim kullandığı 2.000 civarında eser bestelemişti. Eserlerindeki makam ve usul zenginliği alışılmışın dışındadır. Kabına sığmayan bestekârlık uğraşı Türk musikisi alanının dışında fokstrot, vals, Arap tarzı raks parçası, polka, çoksesli marş, kanto, mazurka ve operet türlerinde eser vermesiyle de kendini belli eder.
ismail Hakkı Bey, çoğu içli fakat hareketli, lirik bir üslubun altında yer yer yaşama sevincinin hissedildiği; kimi zaman .musikiyi bir ilan-ı aşk vasıtası haline getiren, kimi zaman da aşk duygusunu tabiat dekoruyla kaynaştıran şarkıların bestekârıdır. Birçok eserinde, Bektaşî muhibbi o-luşunun da etkisiyle, hayata alabildiğine rintmeşrep bir bakışla yaklaştığı hissedilir. Bu türden eserlerinde en yalın aşk konularını bile en rindane duyuşlarla işler. Özellikle istanbul tabiatı, şarkılarının değişmez dekorudur. Bazı eserlerinde halk ağzını ustalıkla kullanır, köyü, çobanların hayatını yansıtan pastoral bir kimlikle ortaya çıkar. Öğüt vermek için didaktik bir üsluba başvurduğu da görülür. Marşları, kahramanlık duygularını ustaca dile getiren, etkileyici eserlerdir. İsmail Hakkı Bey ö-zellikle II. Abdülhamid'e sunduğu "methi-ye'leriyle bu türün de önde gelen temsil-cilerindendir. "Besteli dua" tarzını da denedi. Yaşadığı dönemin toplumsal hayatını canlı bir şekilde yansıtan eserleri de vardır. Bu tür parçalarında, balo, dans, o-tomobil, doktor, tiyatro, sinema gibi gündelik somut hayatla ilgili konulan uçarı, nükteli ve eğlendirici bir dille işler. Kâr-ı nâtıktan oyun havalarına, Arapça ve Farsça güfteli ilahilerden marşlara kadar hemen her beste şeklini değerlendiren bestekârın geniş ufuklu ve renkli bir musiki anlayışı vardır. Eserlerinde aşk, tabii gü-
İsmail Hakkı Bey
Gönül Paçacı arşivi
zellikler ve ulusal duygular dışında ilgi çekici özel konuları da işlemiştir. "Sarhoş", "Atlı", "Arap Dansı", "Koşma", "Çengiler", "Atlı Haydutlar", "Hürriyet", "Şehla", "Laz Oyun Havası" gibi başlıklar taşıyan saz eserleri, tasviri musikiye duyduğu ilgiyi yansıtır. Zirkeşîde makamının günümüzdeki tek örneği de onun bir "cumhur ila-hi"sidir.
2.000 dolayında eserinin birçoğunda istanbul, semt semt, tabii ve mimari güzellikleriyle, eğlence âlemleriyle, aşkların doğal mekânı olan köşeleriyle, en sanat-kârane biçimde kullanılmıştır. "Mehtabda güzel olur Boğaziçi âlemi", "Çırpıcı, Kâğıthane bu mevsimde ne âlâ", "Çamlıca" nın yolu ince", "Seyre çıkmışsın bugün Kâğıthane'yi", "Ne safa-âver olur bak bu güzel Çamlimanı", "Kâğıthane'ye gidelim yalnız", "Kız kulesi yakut küpe takındı", "Söz birliği edelim Tarabya'ya gidelim", "Dün Fener'de gördüm ol nazik teni", "Kadıköyü'nün âb ü havası ne güzeldir", "Göksu'nun sû-yi latifinde güzeller munta-zır" ve "Kestane suyunda yine mestane bir afet" gibi şarkılarında istanbul konuları a-na tema olarak kullanılmıştır. "Ey esir bir milleti yok eden" güfteli "Teşrîfiye" marşını da Atatürk'ün İstanbul'a gelişi için bestelemiştir.
ismail Hakkı Bey musiki hayatı boyunca sayısız öğrenci yetiştirdi. Hafız Yaşar, Hasan Tahsin Parsadan, Âmâ Nazım Bey, Nuri Halil Poyraz, Ali Rıza Şengel, İzzettin Hümai (Elçioğlu), Fehmi Tekçe, Hayri Ye-nigün, Nigâr Galip Hanım, Fahri Kopuz, Faize Ergin, Vecihe Daryal, Zeki Arif Ata-ergin, Eyyubi Mustafa Sunar ve Ali Rıza Sağman öğrencilerinden bazılarıdır.
ismail Hakkı Bey, Şehzadebaşı'ndaki Yeni Ferah Tiyatrosu'nda "istanbul Opereti''^ kurmuş, orkestrasını bizzat yönetmiş ve operet tarzının yerleşmesi bakımından öncü bir rol oynamıştı. Bestelediği 15 operet, "Kaşıkçılar", "Yedekçi", Lale Devri", "Bülbül", "Nurü's-sabah", "Falcı", "Emel", "iyi Saatte Olsunlar", "Kiracılar", "Tutkun", "Ve-mine'1-garaib", "Macun Hokkası", "Ge-lin-Kaynana", "Gazanfer" ve "Damat ib-
rahim Paşa" adlarını taşır. Librettoları Mu-sahibzade Celal, Sezai Bey, Faik Bey, Enver Bey ve Aram Efendiye ait olan bu operetlerin çoğu, icra edildikleri tarihlerde istanbul halkının büyük ilgisini toplamıştı.
ismail Hakkı Bey'in bugün TRT Müzik Dairesi Arşivi'nde bulunan, binlerce eserin notasını içeren elyazısı nota koleksiyonu, Türk musikisinin önemli repertuvar kaynaklarından biridir. Bestekâr kendi e-serlerini yayımlamaya başlamış, fakat 4 fa-sikülden sonra bu yayına devam edememiştir. Solfej yahut Nota Dersleri, Usûlât, Solfej, Makamat ve İlaveli Nota Dersleri, Mahzen-i Esrar-ı Musiki yahut Tegan-niyat-ı Osmani adlı eserleri vaktiyle çok yararlanılmış kitaplardı.
Bibi. inal, Hoş Şada; Ezgi, Türk Musikisi, V; Ergun, Antoloji, II; M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, İst., 1960; M. N. Özalp, TürkMusikl-si Tarihi, Ankara, 1989; Öztuna, BTMA, I.
MEHMET GÜNTEKİN
İSMAİL MAŞUKÎ (Oğlan Şeyh)
(.1508, Aksaray -1529, istanbul) Melamîliği 16. yy'ın başlarında İstanbul'un gündelik hayatına sokan mutasavvıf. "Çelebi Şeyh" veya "Oğlan Şeyh" olarak da tanınır.
Babası Melamî Kutbu Pir Ali Aksarayî' dir (ö. 1529). Bayramî Melamîliğinin kurucusu Ömer Sıkkını (ö. 1475) halifesi Bün-yamin Ayaşî tarafından kendisine "ismail" adı verildi. Hayatı hakkındaki bilgiler oldukça sınırlıdır. Pir Ali Aksarayî'nin isteği üzerine tarikatı yaymak amacıyla istanbul'a geldi. Ayasofya ve Bayezid camilerinde verdiği vaazlarla dikkatleri üzerine çekti. Kısa sürede etrafına esnaf ve bürokrat tabakadan kalabalık bir zümre toplamayı başardı. Fakat aşırı vahdet-i vücutçu görüşleri ve Batınî eğiliminden dolayı, medrese ile saray çevresinin yoğun baskılarıyla karşılaştı. Bunun üzerine İstanbul' dan ayrılarak Edirne'ye gitti. Burada ne kadar kaldığı bilinmemektedir. Tekrar İstanbul'a dönerek faaliyetlerine devam etmek istediyse de, şeriata karşı geldiği gerekçesiyle tutuklandı. 25 Ağustos 1529'da Şeyhülislam Ibn Kemal'in başkanlığında oluşturulan ve aralarında daha sonra şeyhülislamlık makamına getirilecek Ebussu-ud Efendi ile Mevlânâ Şeyhî Efendi'nin de bulunduğu bir kurul tarafından sorgulandı. Aleyhinde şahitlik yapan Derviş Meh-med bin Abdülganî, Şeyh Alâeddin bin Nasûh, Muhyieddin, Hacı Durak, Mevlânâ Hayreddin bin Karaca, Hasan bin Abdullah, Musliheddin bin Ahmed ve Beh-lül bin Hüseyin'in verdikleri ifadeler doğrultusunda suçlu bulunup 12 müridiyle birlikte Atmeydanı'nda boynu vurularak i-dam edildi. Müstakimzade, bu olay üzerine "Oldu İsmail Kurbân-ı tarîk (9357 1529)" şeklinde tarih düşürmüştür. Gençliği ve güzelliği nedeniyle halk arasında "Oğlan Şeyh" lakabıyla tanınan İsmail Ma-şukî'nin İstanbul'da iki ayrı mezarı vardır. Bunlardan ilki idam edildiği Sultanahmet'teki Çukurçeşme'de müritlerinden Irakîzade Hasan Efendi'nin inşa ettirdiği, ancak günümüze gelemeyen Üçler Mesci-
di ve Namazgâhı'nın bulunduğu yerde i-ken, 1865 Hocapaşa yangınında mescitle beraber tahrip olmuş, 1880'de Kasene Hanım adında bir hayırsever tarafından Bektaşî taçlı bir mezar taşı dikilmek suretiyle yeniden yaptırılmıştır. Diğeri ise Rume-lihisarı'ndaki Kayalar Mescidi haziresinde-dir. Her iki mezar, taşı da 19. yy'a aittir.
İsmail Maşukî, Melamî hilafetini babası Pir Ali Aksarayî'den almıştır. Tarikat silsilesi Aksarayî aracılığıyla Bünyamin Ayaşî ve Bayramî Melamîliğinin kurucusu Bıçakçı Ömer Dede olarak da tanınan Ömer Sıkkınî'ye (ö. 1475), ondan da Hacı Bayram Veli'ye (ö. 1429) ulaşır. Pir Ali Aksarayî, Anadolu'da "Mehdilik" iddiasıyla ortaya çıkan ve bu yüzden merkezi yönetimin yakından izlediği bir mutasavvıftır. Oğlundan çok kısa bir süre önce vefat e-den, fakat mezar taşı kitabesinde "şehit" olduğu belirtilen Pir Ali Aksarayî'den sonra Melamî kutupluğu ismail Maşukî'ye geçmiştir. İstanbul'a Yakub Helvaî Efendi (ö. 1588) ile beraber gelen Maşukî'nin Melamîliği yayma faaliyetleri, heterodoks a-kımların merkezi yönetimi siyasi açıdan tehdit ettiği kritik bir döneme rastlar. 1527' de patlak veren Kalender Şah isyanı ile aynı yıl Molla Kabız'ın istanbul'da başlattığı şeriat karşıtı faaliyetler, saray tarafından önlenmekle birlikte siyasi otorite bu dönemde Sünnî inanç dışındaki hareketlere karşı oldukça duyarlıdır. İsmail Maşukî böylesine hassas bir dönemde Melamîliği, istanbul'un esnaf ve bürokrat tabakaları arasında yaymaya çalışmış, özellikle tarikatın Sipahi Ocağı bünyesinde örgütlenmesini sağlamıştır. İsmail Maşukî tarafından esnaf-bürokrat koalisyonuna dayanan bir toplumsal zemin üzerinde yaygınlaştı-rılan Melamîlik(->), 17. yy "da Idris-i Muh-tefî(-») ile daha çok bir esnaf örgütü kimliğine bürünmüş, 18. yy'da ise üst bürokrasinin kilit noktalarındaki devlet adamlarını kendine bağlayan yarı resmi bir kurum görüntüsü almıştır.
ismail Maşukî'nin idamından sonra o-nun tasavvuf anlayışını arkadaşı Yakub Efendi, Helvaî Tekkesi'nde(-0 Bayramî-lik(-») şemsiyesi altında sürdürmüştür. Maşukî'nin temsil ettiği, babadan oğula geçen geleneksel şeyhlik kurumunu esas alan Anadolu Melamîliği bu tekkede 17. yy'ın ortalarına kadar gücünü korumuş, fakat tarikatın İstanbul'daki asıl yaygın örgütlenmesi Hamza Bâlî (ö. 1561) ve Idris-i Muhtefî (ö. 1615) ile başlayan Hamzavî-lik akımıyla gerçekleşmiştir.
Maşukî'nin idamına neden olan ve Melamîliği istanbul'da gizli bir örgütlenmeye yönelten suçlamaların kaynağında, onun Islamiyetin fıkhı hükümlerini dışlayan düşünce sistemini görmek mümkündür. 25 Ağustos 1529'daki sorgulamasında aleyhinde şahitlik yapanların verdikleri ifadelerde Maşukî'nin şeriat tarafından haram olarak kabul edilen her türlü dünyevi zevki helal saydığı, İslamiyetin ibadet esaslarım dikkate almadığı ve Tanrı'nın gerçekte insanın kendisi olduğu şeklindeki aşırı vahdet-i vücutçu tasavvuf anlayışım temsil ettiği anlaşılmaktadır. Ancak bu suç-
lamaların, Maşukî'ye muhalif kişiler tarafından dile getirilmesi ve kendisinin yaptığı savunmanın ise bu sorgulama tutanağında bulunmaması, hakkında ileri sürülen eleştirilerin doğruluk derecesini tartışmalı kılmaktadır, ismail Maşukî'nin eserlerinden yalnızca 5 gazeli ile l mesnevisi günümüze gelebilmiştir. Bu şiirlerinde kullandığı dil, son derece yalın olup onun vahdet cezbesini bütün açıklığıyla yansıtmaktadır.
Bibi. istanbul Şer'iyye Sicilleri, Evkaf-ı Hümâyûn Müfettişliği Sicili, no. 4/2, s. 35; Sarı Abdullah, Semeratü:l-Fuad, ist., 1288, s. 249; La'lîzade Abdülbakî, Sergüzeşt, İst., ty, s. 27-29; Evliya, Seyahatname, I, 456; Atayî, Hadaiku'l-Hakaik, 89; Ayvansarayî, Hadîka, I, 34, II, 125; Gölpınarlı, Melamîlik, 48-54; F. Köprülü, Türk Edebiyatında tik Mutasavvıflar, Ankara, 1984, s. 348; A. Mumcu, Osmanlı Devletinde Siya-seten Kati, Ankara, 1963, s. 128; M. Akdağ, Türkiye'nin içtimai ve İktisadi Tarihi, II, ist., 1979, s. 64-66; S. Eyice, "Atmeydanı'nda İki Mezar veya Kaybolan Bir Eski Eserin Hikâyesi", TAÇ, 1/4 (Aralık 1986), s. 7-12; A. Yaşar Ocak, "Kanunî Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı Resmî Düşüncesine Karşı Bir Tepki Hareketi: Oğlan Şeyh Ismail-i Maşukî", OA, X (1990), s. 49-58.
EKREM IŞIN
İSMAİL PAŞA YALISI
Üsküdar İlçesi'nde, Beylerbeyi'nde, Yalı-boyu Caddesi üzerinde, Beylerbeyi Camii' nin yanındadır. 1983'te yanan yalı, Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmektedir.
Yalı, II. Abdülhamid döneminin (1876-1909) Debre Mebusu İsmail Hakkı Pa-şa'ya aittir. Daha önceleri bu yalının yerinde III. Selim dönemi (1789-1807) sadrazamlarından Damat Melek Mehmed Pa-şa'nın yalısının yer aldığı bilinmektedir.
1890'a tarihlendirilen ismail Paşa Yalı-sı'nın mimarı A. Vallaury'dir(->). iki kadı yapı, simetrik ve iki ekserdi bir plana sahiptir. Toplam yirmi iki odası vardır. Sırt sırta gelmiş iki tane, üç kollu merdiveni bulunur. Kaynaklarda bahçe yönünün harem, deniz yönünün selamlık olarak kullanıldığı yazılıdır.
Yalının büyük sofaları dış cepheye cumba şeklinde yansımıştır. Doğu cephesinde, ikinci katta sütunlu bir balkon vardır, iki kat bir kornişle ayrılmıştır. Cumbalarda yuvarlak kemerli pencereler yer alır. Kemerler pilastrlara oturmaktadır. Yalının diğer pencereleri dikdörtgendir. Alt kat pencereleri demir parmaklıklıdır. Saçak altında ve pencerelerin üzerinde dişli bir korniş yer alır. Yalının denize bakan cephesinde basık kemerli kayıkhane girişi vardır.
Yalının içinde, tavanlarda yaldızlı bir dekorasyon hâkimdir. Geometrik desenli bordürlerin arasında, manzara ve mimari konulu resimler yer alır.
Bibi. O. Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, II, ist., 1993, s. 327-329; ISTA, V, 2675; N. Özgü^ "Boğaziçi Yalılarının Dünü ve Bugünü", (iTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, basılmamış yüksek lisans tezi), ist., 1985.
EMİNE ÖNEL
İSMAİL PAŞA YALISI
Üsküdar îlçesi'nde, Kandilli'de yer almaktaydı. Güneyinde Abud Efendi Yalısı, kuzeyinde Kıbrıslı Yalısı bulunur. Bahçesindeki büyük havuz nedeniyle "Havuzlu Yalı" olarak da tanınmıştır.
ismail Paşa Yalısı, 1853'te Abud Efendi Yalısı'nın da mimarı olan Garabet Balyan tarafından inşa edilmiştir. Yalı tarih içinde birçok kez el değiştirmiştir. Yalı-
İSMAİL PAŞA YALISI
216
217
İSPANYA ELÇİLİĞİ YAZLIĞI
sonra, önce Edirne'de irşatla görevlendirilmiş, daha sonra istanbul'a gelerek, Babıâli'deki Gümüşhanevî TekkesiOO ile beraber Halidîliğin istanbul'daki en önemli merkezlerinden biri olan tekkesini kurmuştur.
ismet Efendi'nin nüfuzlu bir şeyh olduğu, Abdülmecid'le ve devlet ricali ile olumlu 'ilişkiler kurduğu, mensupları arasında, dönemin ileri gelen devlet adamlarının bulunduğu bilinmektedir. Abdülmecid, Sultan Selim Camii'nin avlusunda inşa ettirdiği türbesinin girişinde cuma (perşembeyi cumaya bağlayan geceler) Şeyh ismet Efendi ile on kadar dervişi tarafından "hatm-i hacegân" denilen hafî (sessiz) zikir usulünün icrasını vasiyet etmiş, bu vasiyetin gereği ismet Efendi'nin vefatından sonra da tekkesinde postnişin olanlar tarafından tekkelerin kapatılmasına (1925) kadar yerine getirilmiştir. Aynca II. Abdül-hamid'in de ismet Efendi'ye büyük değer verdiği ve arada tekkesine gelerek kendisi ile görüştüğü rivayet edilmektedir. Ne var ki adı geçen hükümdar, şeyh efendinin vefatından 4 yıl sonra tahta geçmiştir. Eğer bu rivayet tarihi bir gerçeği yansıtıyorsa ya bu ziyaretle II. Abdülhamid'in şehzadelik yıllarında cereyan etmiş veya padişah ile İsmet Efendi'nin halefi arasında bu tür bir yakınlık doğmuş olmalıdır.
îstinye'deki ismail Paşa Yalısı'nın deniz cephesi çizimi. Eldem, Boğaziçi Yahlan
da sırasıyla, Şam Kethüdası ibrahim Bey' in vârisleri, Hacegândan ibrahim Bey, Kazasker Şeyda Efendi, Anadolu Kazaskeri Hasan Rafet Efendi, Rafet Efendi'nin oğlu Anadolu Kazaskeri ibrahim Edhem Efendi oturmuştur. Daha sonra yalı matbaacı olarak tanınan, II. Abdülhamid'e (hd 1876-1909) yakın biri olan Osman Bey'in mülkiyetine geçmiştir. Osman Bey'in yalının bahçesini düzenlettirdiği ve bir kayıkhane yaptırdığı bilinmektedir. Osman Bey 1892' de ölünce yalı, kızı Fikriye Hanım ve damadı Süreyya Paşa'ya kalmıştır. Fikriye Hanım, Süreyya Paşa öldüğünde Ferik İsmail Paşa ile evlenince, yalı, tamir işlerini de yaptıran ismail Paşa'nın adı ile anılmaya başlanmıştır.
Üç katlı olan yalının Abud Efendi Yalı-sı'na bitişik olan kısmı harem, Kıbrıslı Ya-lısı'na bakan kısmı da selamlık olarak kullanılmıştır. Zemin katın üzerinde yer alan iki kat, çıkmalardan dolayı daha geniş ölçülere sahipti. Harem ve selamlığı ayıran bahçe tarafında, kagir bir çamaşırhane ve mutfak, diğer tarafta bir hamam bulunuyordu. Harem kısmında çift taraflı bir merdiven yer almaktaydı. Zemin katın üzerindeki iki katta birer büyük sofa, etrafında üç oda ve doğu yönünde aydınlığa bakan iki oda vardı. Bahçe girişindeki katta bir tuvalet bulunuyordu. Yalının kuzeyindeki" selamlık kısmına bahçe ve havuz tarafından iki giriş vardı. Merdivenin olduğu giriş katında küçük bir sofa yer alırdı, ikinci katta deniz yönüne bakan bir sofa, üç oda ve bir tuvalet, havuz tarafına bakan iki oda ile bahçeye bakan, güney yönde büyük bir oda vardı.
20. yy'ın başlarında yapılan onarımlar sonrasında yalı art nouveau(~>) üslubunu almıştır. 1972'de yanarak tamamen ortadan kalkan yalının yerinde, bugün bir a-partman bulunmaktadır.
Bibi. O. Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, II, ist., 1993, s. 205-206; C. Kayra - E. Üyepazar-cı, Mekânlar ve Zamanlar: Kandilli, Vaniköy, Çengelköy, ist., 1993; L. Yazıcıoğlu, "Boğaziçi Yalı Yaşamı", TAÇ, II/5 (Nisan 1987), s. 15-32. EMiNE ÖNEL
İSMAİL PAŞA YALISI
Sarıyer tlçesi'nde, Istinye Caddesi üzerinde bulunmaktaydı.
18. yy'ın ikinci yarısına tarihlendirilen ismail Paşa Yalısı, iki katlı, ahşap bir yapıydı. Yalının üst katında merkezi sofalı plan uygulanmıştır. Bu sofanın etrafında bir başoda, üç oda, bir sekilik, bir tuvalet ve bir banyo yer almaktaydı. Başoda, denize ve bahçeye bakardı. Kayıkhanenin ü-zerinde yer alan iki odanın, başoda, bahçeye ve sokağa bakan oda gibi köşelerinin pahlanmamış oluşu, merkezi sofanın plan olarak tamamlanmasını engellemiştir. Merkezi sofa ise sokak, bahçe ve deniz tarafına bakmaktaydı.
Yalının alt katında iki-üç tekne alabilecek genişlikte bir kayıkhane, bir taşlık ve bir kabul odası yer almaktaydı. Taşlıktaki merdivenden üst kattaki sofaya çıkılıyordu. Bu katta, kayıkhanenin yanısıra sandalların yaşanabileceği bir bölüm var-
di. Alt kattaki tek oda sayılabilecek kabul odası, zarif bir rokoko dekoruna sahipti. Yalının pencereleri dikdörtgen, sade pencereliydi.
Bibi. Eldem, Türk Evi, I; S. H. Eldem, Boğaziçi Yahlan, Rumeli Yakası, îst, 1993.
EMiNE ÖNEL
İSMAİL RUMÎ TEKKESİ
bak. KADlRÎHANE TEKKESİ
İSMAİL ZÜHDİ PAŞA (Altunizade)
(1806, istanbul - 16 Ocak 1888, istanbul) Altınvarakçılar kethüdası Hacı Ali Efendi'nin oğludur. Fatih Kurşunlu Medresesi' ni bitirdikten sonra babasının yanında al-tınvarakçılık ve hattatlık yaptı.
64 gemilik bir ticaret filosuna sahip o-lan babası Hacı Ali Efendi 1829'da ölünce işin başına geçti. Bir gün hazineden 30.000 lira alacağını tahsil etmek için komşusu Serasker Hüsrev Paşa ile birlikte II. Mah-mud'un huzuruna çıkan ismail Zühdi Efen-di'ye, uzun boylu ve iri yapısından ötürü, II. Mahmud "vay Altunizade vay" diye gü-leryüz gösterir ve alacağının hemen ödenmesini emreder. II. Mahmud'un bu sözü ferman kabul edilerek İsmail Zühdi Efendi "Altunizade" unvanını alır. Altunizade, padişahın emriyle 2 yıl Enderun'da okur. 1831'de bina eminliğine atanır ve Galatasaray'daki Mekteb-i Tıbbiye binasının yapımıyla görevlendirilir. Bu arada sahibi bulunduğu gemilerden 60 tanesini satarak büyük bir servete kavuşur. Daha sonra "mimar ağalığı" unvanı verilen ismail Zühdi Efendi birçok önemli yapının inşasında sorumluluk yüklenir. Bu yapıların en ünlüleri şunlardır: izmit Hünkâr Köşkü, Kü-çüksu Kasrı, Beykoz Kasrı, Beykoz'daki debbağhane, Paşabahçe şişe, mum ve kâğıt fabrikaları, Zeytinburnu Fişek Dökümhanesi, Defterdar Çuha Fabrikası, Salıpa-zarı'nda Çifte Saraylar, izmit'te Kirazlıde-re'de Çuha ve Fes Fabrikası, Taksim'de Taşkışla ve Dolmabahçe Sarayı.
ismail Zühdi Efendi ayrıca 1858'de Ziraat Meclisi üyeliği, 1859'da Nafıa Meclisi üyeliği, 1860'ta Şûra-yı Askeri üyeliği gö-
revlerinde bulunmuştur. Tüm bu görevleri hiçbir maddi karşılık beklemeden yapan ismail Zühdi Efendi, servetinin büyük bir bölümünü hayır işlerine harcamakla ün kazanmıştır. Altunizade(->) semtinde bir külliye yaptırmış (bak. Altunizade Külliyesi), semtin gelişmesi için çaba harcamıştır. 1851'de Haydar'da Bıçakçı Mes-cidi'ni, 1853'te Çarşıkapı'daki Sinekli Medrese'yi, 1854'te Şehzadebaşı'nda Kadı Hüsameddin Camii'ni, 1855'te Çukur-çeşme Kirimi Camii'ni, 1857'de Şeyh Vefa Camii'ni yeniden yaptırmış, 1865 Hoca-paşa yangınında zarar gören 16 camiyi onartmış ya da yeniletmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda üç tabur askerin tüm masraflarını üstlenmiştir. Bu taburlara ait sancak bugün Altunizade Ca-mii'nde saklanmaktadır. 1878'de Şehza-debaşı'ndaki 30 odalı konağını muhacirlerin barınması için bağışlamıştır. Bu hayırseverliğinden dolayı iane-i harbiye komisyonu ikinci başkanlığı ile muhacirin komisyonu başkanlığı görevlerine getirilmiştir. 1878'de vezir rütbesiyle Ayan üyeliğine atanmış ve paşa unvanı almıştır.
Altunizade'deki köşkünde ölen ismail Zühdi Paşa'nın mezarı Altunizade Ca-mii'nin önündedir.
Bibi Sicitt-i Osmani, I, 387; Gövsa, TürkMeş-hurları, 416; E. T. Taşçıoğlu, "19. Yüzyıl Saraylarının ve Çeşitli Devlet Yapılarının Yapımında Görev Almış Olan Altunizade îsmail Züh-tü Paşa'yla ilgili Belgeler", Milli Saraylar Sem-pozyumu-Bildiriler, ist., 1985, s. 79-84.
TUNA BALTACIOĞLU
İSMET EFENDİ TEKKESİ
Fatih Ilçesi'nde, Çarşamba'da Kâtip Mus-lihittin Mahallesi'nde, ismail Ağa Caddesi, Mercimek Sokağı ve Kara Davut Sokağı' nın kuşattığı arsada yer almaktadır.
Nakşibendî tarikatının Halidî koluna bağlı Şeyh Mustafa ismet Efendi (ö. 1872) tarafından 1270/1853-54'te tesis edilmiştir. Şeyh ismet Efendi, Halidîliğin kurucusu Mevlânâ Halid Bağdadî'nin (ö. 1826) halifelerinden Abdullah Mekkî'ye intisap etmiş, Mekke'de 20 yıl kadar mürşidi ile birlikte kalıp kendisinden hilafet aldıktan
Diğer taraftan t. Gündüz'ün, ismet Efendi' nin mensupları arasında gösterdiği, ulemadan Ahıskalı Ali Haydar Efendi de (ö. 1960) şeyh efendinin vefatında ancak 2 yaşında bulunduğundan doğrudan kendisine intisap etmiş olamaz. Ancak ismet Efendi'nin halifelerinden birine intisap ederek hilafet aldığı muhakkaktır. Zira 19l4'te ismet Efendi Tekkesi'nin mensupları tarafından şeyhliğe seçilmiş, ancak ittihatçıların engellemesi sonucunda 1919'da fiilen meşihat görevini üstlenebilmiş, tekkelerin kapatılmasından vefatına kadar tekkenin harem dairesinde ikamet etmiştir. Cumhuriyet döneminde bakımsızlıktan harap düşen tevhidhane 1960'ta halkın yardımları ile onarılmış ve cami olarak kullanılmaya başlamıştır.
Halic'e doğru alçalan bir yamaç üzerinde yer almasına rağmen, Kara Davut ve Mercimek sokakları boyunca istinat duvarları ile kuşatılarak bir set şeklinde değerlendirilmiş, Kara Davut Sokağı ile ismail Ağa Caddesi'ne açılan birer kapı ile donatılmıştır. Kara Davut Sokağı üzerindeki tevhidhane, geniş bir kemerle birbirine bağlanan, dikdörtgen planlı ve aynalı tonozlarla örtülü iki birimden meydana gelmektedir. Yapıya, kuzeyde yer alan ve nispeten küçük boyutlu olan, kapalı son cemaat yeri niteliğindeki birimden giri-
Şeyh ismet Efendi Tekkesi, mescit-semahane planı.
M. Baha Tanman
lir. Moloz taş örgülü duvarlarda kesme taş söveli pencereler sıralanmakta, yarım daire planlı mihrap cepheden hafifçe dışarı taşmaktadır. Yapının kuzeybatı köşesine 1965'te bir minare eklenmiştir, ismail Ağa Caddesi'ne açılan kapının karşısında, harem ve selamlık bölümlerini barındıran iki kadı ahşap bina yer almakta, Şeyh ismet Efendi ile halefleri, ayrıca mensuplarından eski dahiliye nazırı I. Memduh Paşa (ö. 1925) tekkenin bahçesinde gömülü bulunmaktadır.
Bibi. S. Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, I, ist., 1980, s. 260-261; 1. Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, İst., 1984, s. 248-249; Fatih Camileri, 138, 282.
M. BAHA TANMAN
Dostları ilə paylaş: |