Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 84; Raif, Mir'at, 373; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 40-41, no. 164; Öz, istanbul Camileri, II, 34; ISTA, III, 1487.
N. ESRA DİŞÖREN
KADIKÖY
Kadıköy İlçesi'nin(->) tarihsel çekirdeğini meydana getiren, bugün de merkezi durumunda olan semt.
Marmara sahilleri boyunca Haydarpaşa'dan Bostancı'ya dek kuzeybatı-güney-doğu doğrultusunda oldukça uzun bir sahil şeridine sahip olan Kadıköy'de kıyı şeridi ve buna paralel uzanan ana ulaşım
Selime Hatun Camii olarak da bilinen
Kadı Mescidi.
Nurdan Sözgen/Onyx, 1994.
güzergâhlarının yerleşme yapısını belirlediği, daha geride yer alan Ankara Yolu' nün (eski E-5) ise yerleşmeyi bir anlamda sınırladığı söylenebilir. Her ne kadar Ankara Yolu'nun kuzeyinde yer alan Kü-çükbakkalköy, İçerenköy gibi yerleşmeler günümüzde gerek idari, gerekse ekonomik anlamda Kadıköy İlçesi'nin bir parçasını oluşturuyorlarsa da Kadıköy geniş anlamda kuzeyde Ankara Yolu'na, güneyde Marmara Denizi'ne kadar kıyıda ise Haydarpaşa Koyu ile Bostancı arasında kalan bir alan içinde düşünülebilir. Kadıköy'deki yerleşmenin başlangıcını oluşturan tarihsel çekirdek, Haydarpaşa Koyu çevresi ile Moda Burnu'nun oluşturduğu alanda yer almaktadır. İlçeye adını veren yerleşme merkezi ve asıl Kadıköy semti kabaca kuzey ve kuzeydoğuda demiryolu, doğuda Kurbağalıdere (Kuşdili Deresi) ve Kalamış Koyu, batıda ise Marmara Denizi ve Haydarpaşa Koyu'nun sınırladığı bir alan olarak düşünülmelidir. Bugün bu alan Kadıköy Çarşısı, Yeldeğir-meni ve Moda gibi tarihi yerleşme alanlarını da içeren Rasim Paşa, Osman Ağa ve Cafer Ağa mahallelerinden oluşmaktadır. Günümüzde bütünüyle kentsel alan içinde kalan ve yapılaşmış bulunan Kadıköy, Bostancı'ya kadar uzanan semt ve mahalleleri ile ancak 19. yy'da sürekli iskân sahası haline gelip kentle bütünleştiğinden, İstanbul'un diğer tarihi semtlerine nazaran şehir tarihi içinde oldukça genç bir yerleşme olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte geçmişi İstanbul'dan çok daha eskilere uzanmaktadır.
İstanbul çevresinin paleolitik çağın ardından iskân edildiği sanılmakla birlikte, bilmen en eski bulguların buzul çağlarında ortaya çıkan paleolojik devrin çeşitli evrelerine ait olduğu görülür. Karadeniz ve Marmara çevresinde son buzul çağı ile MÖ 6000 arasına ait oldukça yoğun iskân izlerine rastlanmasına karşın Boğaziçi çevresinde herhangi bir iz görülmemesini, bu dönemde deniz yüzeyi ve topografyanın bugünkünden farklı olmasıyla açıklamak mümkündür.
İstanbul ve çevresinin günümüzdeki doğal görünümü ve kıyı çizgisi MÖ 5500 yıllarında tamamlanmıştır. Bu dönemde İstanbul çevresindeki vadi ağızlarında koylar meydana geldiği gibi Kurbağahde-re'nin(-») ağzından da Kalamış Koyu oluşmuştur. MÖ 3000 yıllarında ise deniz yüzeyi bugünkünden 3 ila 5 m daha yükseğe ulaşır.
MÖ 5000-3000 arasında İstanbul çevresinde ilk insan yerleşmelerinin ortaya çıktığı söylenebilir. Anadolu yakasında yontma taş devrine ait ilk el baltaları İçerenköy'de bulunmuştur. Yine Pendik'te denize bakan bir tarlada 1940'ta kalkerden bir el baltası, 1959-1962 arasında yine Pendik'te bir açık hava konak yeri olduğu sanılan yontma taş aletler saptanmıştır. Aynı dönemlere tarihlenebilecek diğer buluntu yerlerine Ümraniye ve Dudullu çevresinde de rastlanmıştır. Burada açık hava konak yerleri olduğu anlaşılan 13 buluntu yeri tespit edilmiş ve bu alanlarda çoğunlukla çakmaktaşı ve kuvarsitten aletler bulunmuştur. Yine Dudullu'nun 250 m kadar batısında İstanbul'un ilk üretimciliğe geçiş evresini yansıtabilecek en eski "akeramik köy" yerleşmelerinden biri saptanmıştır.
Anadolu yakasında ve belki tüm istanbul çevresinde tarih öncesine ait en önemli yerleşme alam Fikirtepe kültürüdür(->). Kapalı bir havza özelliğine sahip Marmara ve Karadeniz'in Akdeniz ile birleşerek, tatlı sularının önce acılaşması sonra da tuzlulaşması dönemine ait olan Fikirtepe yerleşmesi, bu ekolojik değişimden büyük ölçüde etkilenmiş olmalıdır. Zira burada azman tatlı su ve acı su balıkları ile az miktarda tuzlu su balığına rastlanmıştır. Bu dönemde kıyı çizgisinin de bugünkünden çok daha geride olduğu, denizin Fikirtepe önlerine kadar uzandığı sanılmaktadır. Fikirtepe İstanbul'un bilinen en eski çanak çömlekçi neolitik kültürüdür. Tek bir kültür evresine rastlanması tarih-lendirmeye kesinlik kazandıramamıştır. Fikirtepe kültürü muhtemelen L Troya öncesine ve MÖ 4000'den 3000'e geçiş devresine ait olmalıdır.
MÖ 1000 yılları civarında Fenikeliler tarafından Fikirtepe'de çeşitli kaynaklarda Harhadon adıyla anılan bir ticaret kolonisi oluşturulduğu bilinmektedir. Bu dönemde Kuşdili Deresi bir haliç şeklindedir ve kıyı çizgisi de bugüne göre hâlâ çok içeride, Fikirtepe-Hasanpaşa arasında olmalıdır. Daha sonra bu ilk yerleşmenin karşısında Moda Burnu ile Yoğurtçu arasında Halkedon (Bakır Ülkesi) adıyla ikinci bir yerleşme daha oluşur. Kimi kaynaklar Halkedon'un Harhadon'un devamı niteliğinde bir Fenike yerleşmesi olduğunu belirtirken, bazı kaynaklar da buranın bir Grek kolonisi olarak kurulduğunu ifade etmektedirler. Halkedon deniz kıyısında ve dönemin önemli bir suyolu üzerinde kurulmuş olmasına karşın tarımsal karakteri ağır basan bir yerleşme olmalıdır. MÖ 680'de Trakya üzerinden gelen koloniza-törlerin yerleştiği Halkedon bu tarihten sonra büyüyerek Moda Burnu'na yayılır. Halkedon kısa sürede Kocaeli Yarımada-
KADIKÖY
330
331
KADIKÖY
Kadıköy
İstanbul Ansiklopedisi
sı üzerinde Gebze'ye kadar uzanan bir devletin de merkezi haline gelir. Yeni ko-lonizatörlerle birlikte Halkedon'un kültürel karakteri de önemli ölçüde değişikliğe uğramış ve Fenikelilere özgü Doğulu özellikler büyük ölçüde ortadan kalkmış olmalıdır. Halkedon bu dönemde Apol-lon Tapınağı ile ün salar. Öyle ki bu tapınağın kehanetleri Delphoi'deki tapmağın kehanetlerinden hiç de geri kalmaz. Haydarpaşa Çayırı ise Halkedonlular tarafından at yarışları için kullanılır.
istanbul ve Marmara çevresi ile Kuzey Ege'deki kimi yerleşmelerle ticari ilişkiler içinde bulunan ve kendi parasına sahip olan Halkedon MÖ 7. yy'da Sarayburnu' nda Bizantion'un(->) kurulmasının ardından önemini yitirmeye başlar. Delphoi' deki kâhinlerin tavsiyeleri doğrultusunda, Megaralılarm, Sarayburnu'nun son derece uygun özelliklerini değerlendirmeyip karşı kıyıda yerleştikleri için "Körler Ülkesi" olarak adlandırdıkları Halkedon'un karşısında Bizantion'u kurmaları ve stratejik konumunun da yardımıyla ticarete dayanan bu yeni kentin önemli bir ağırlık kazanmasıyla, çevredeki diğer yerleşmeler gibi Halkedon da geri plana düşer. Halkedon MÖ 6. yy'm sonlarında Perslerin Trakya'yı istilaları sırasında Pers egemenliğine girerse de Pers İmparatoru Darius' un Tuna'yı geçmesinin ardından, Bizanti-on ve Perinthos'la birlikte başkaldırır. Ancak Darius'un geri dönüşünden sonra Trakya'da bırakılan bir Pers ordusu bu kıyı kentlerini tekrar ele geçirir. Pers savaşlarının ardından istanbul çevresindeki şe-
hirler Atina önderliğindeki Delos Birli-ği'nin üyesi olurlarsa da MÖ 431-404 arasında Peloponnesos Savaşlarından başlayarak çevre şehirlerle birlikte bağımsızlığını kazanmaya çabalarlar. Halkedon'a oldukça pahalıya mal olan bu mücadeleler sırasında, Alkibiades komutasındaki Atinalılar şehri ele geçirirlerse de kısa süre sonra püskürtülürler. Daha sonra MÖ 133'te Bitinya ve Pontus Kralı Mithrada-tes şehri kuşatarak ele geçirir. Şehir kısa süre sonra Bergama Devleti'nin ve nihayet MÖ 74'te Roma'nm hâkimiyetine girer.
Bizans Dönemi
Roma hâkimiyeti, Bizantion'un, çevresindeki diğer yerleşmelere nazaran önemini iyice artırdığı bir süreci de başlatır. Bizantion'un imparator Septimius Severus ile Constantinus tarafından MS 2. ve 4. yüzyıllarda büyük ölçüde yeniden imar ve inşa edilmelerine karşın Halkedon önemi gittikçe azalan bir yerleşme olarak varlığını sürdürür. Ancak imparatorluğun kuzey sınırlarında baskısını hissettiren barbar saldırılarından etkilenir ve MS 258'de Karadeniz'den gelen Got akınlarında yağmalanır. Bunu iskit akınları takip eder. Aynı yüzyıl içinde zaman zaman şiddetini artıran Hıristiyan kovuşturmalarından Halkedon da nasibini alır. Diocletianus'un Hı-ristiyanlara karşı giriştiği sert sindirme hareketleri sırasında sonradan adına imparator Constantinus tarafından bir kilise inşa edilecek olan Ayia Eufemia(->), 49 askerle birlikte Halkedon'da katledilir. Apol-lon Tapınağı'nın yerine yapılan ve adını taşıyan ilk kilise zaman içinde yıkılmış,
daha sonra 1830'da çarşı içinde aynı adı taşıyan ikinci bir kilise inşa edilmiştir (bak. Eufemia [Ayia] Kilisesi). MS 4. yy'in başında Halkedon Roma'daki iktidar mücadelelerine sahne olur. Constantinus ile Li-cinius arasındaki bu mücadelelere son noktayı koyacak nihai karşılaşma 17 Eylül 324'te Halkedon yakınlarında gerçekleşir ve Constantinus, Licinius'u Üsküdar ile Kadıköy arasında cereyan eden bir deniz ve kara savaşıyla yenilgiye uğratarak ertesi günü sezar olarak Bizantion'a girer.
Constantinus, Bizantion'un kaderini değiştiren stratejik bir kararla başkenti Ro-ma'dan Marmara kıyılarına taşır. Bir söylenceye göre Constantinus başkent olarak önce Bizantion'u değil, Halkedon'u seçer. Ancak şehrin imarı için inşaat faaliyetleri başlayacağı sırada iki kartal gelerek inşaat halatlarını işçilerin elinden kapıp Bizantion'a taşırlar. Böylece yeni başkentin Bizantion'da kurulmasına karar verilir. Bundan sonra Bizantion'un Konstantino-polis adıyla dünya şehri kariyeri başlarken Halkedon da yavaş yavaş bir çöküş sürecine girer, imparator Valens (hd 364-368) şehir surlarını yıktırarak taşlarıyla Bozdoğan Kemeri'ni(->) yaptırırken I. Theodosius da Halkedon'daki çeşitli tapınakları, taşlarını başkentteki kamu inşaatlarında kullanmak üzere yıkar. Arta kalan taşlardan bir kısmı da I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) Süleymaniye ve Mihrimah Sultan (Edirnekapı ve Üsküdar) camilerinin yapımında kullanılır.
Halkedon 451'de piskoposluk merkezi olur ve burada aynı yıl Ayia Eufemia
Kilisesi'nde 4. Evrensel Konsil toplanır, ilk konsiller arasında en büyüğü ve en iyi belgelenmişi olan Halkedon Konsili'ne(-») 520 dolayında piskopos ve piskopos temsilcisi katılır. Genel olarak Hz İsa'nın insani ve tanrısal iki doğası olduğu yolundaki görüşlerin onaylandığı konsilden, bir anlamda en kârlı çıkan, yine Konstantino-polis olur. Papa Aziz Leon'un temsilcilerinin itirazlarına rağmen Konstantinopolis ve Kudüs patriklik olarak ilan edilir ve kendilerine özel yetkiler tanınır.
Halkedon bundan sonraki yüzyıllarda bir dizi kuşatma ve saldırılara maruz kalır. 608'de şehri kuşatan Sasaniler, 6l6'da şehri ele geçirerek yakıp yıkarlar. Şehir 668' de Emevi, 718'de ise Abbasi ordularınca kuşatılır. 1080'de kısa süre için Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından Anadolu Selçuklu topraklarına katılan şehir 1097' de bu kez Geodefroi de Bouillon komutasındaki ilk Haçlıları görür. 1203'te de Bizans'a karşı Latin saldırısında Venedik Do-ju Enrico Dandolo kuvvetleri ve IV. Haçlı şövalyelerine üs görevi görür. 14. yy'dan başlayarak Halkedon çevresinin Osmanlı akınlarına sahne olduğu görülür. Mayıs 1331'de Orhan Gazi ile III. Andronikos a-rasında Maltepe yakınlarındaki savaşın ardından Osmanlı ilerlemesi hız kazanır. 1352-1353'te de Halkedon çevresi büyük ölçüde Osmanlı denetimine girer. Bu süre içinde Osmanlılar, Geyikli Baba'nın öğrencilerinden Gözcü Baba, Eren Baba, Kartal Baba, Sarı Gazi gibi savaşçı din adamları ve öğrencilerini başta Göztepe Merdi-venköy olmak üzere yörede kurdukları tekkelere yerleştirirler. Böylelikle askeri ilerlemeyi pekiştirecek toplumsal ve kültürel bir taban yaratma uğraşına da girerler. İstanbul'un fethi sonrası II. Mehmed (Fatih) Halkedon'u ilk istanbul kadısı Hızır
E-5 Karayolu
ve Haydarpaşa
ilave limanı
inşaat
halindeyken
Kadıköy ve
çevresi, 1955.
M. Rıfat Akbulut
koleksiyonu
Bey'e verir. Buna izafeten yerleşme adının da Kadıköy olarak değiştiği söylenir.
Bizans dönemi boyunca Konstantinopolis karşısında yavaş bir gerileme yaşayan Halkedon'un bu süreç içinde kentsel karakterini yitirerek küçüldüğü ve çevresiyle birlikte sayfiye ve tarımsal özellikleri öne çıkan mütevazı boyutlarda bir yerleşme, bir kasaba haline dönüştüğü söylenebilir.
Haydarpaşa'da Constantinus'a ait bir sarayın varlığı kesin değildir. Ancak ortaçağda Halkedon çevresinin Bizans imparatorları ve yöneticilerinin rağbet ettikleri seçkin bir sayfiye; kaliteli şarap, meyve ve sebzeleriyle ünlü; bağ, bahçe ve bostanlarla kaplı bir yer olduğu bilinmektedir. Özellikle Fenerbahçe(->) çevresi bu dönemde gözde bir sayfiye yeri olmuştur.
Fenerbahçe ile Moda arasında yer alan Kalamış Koyu'nun eski adı Eutropo'dur. Eutropo nüfuzlu birisiydi ve Arkadios döneminde (395-408), idam edilen bakan Ru-finos'un buradaki sarayını ele geçirmişti.
Daha ileriye doğru önemli bir yapı grubu da Caddebostan'da görülür. Burası muhtemelen Arkadios'un bakanlarından Ru-finos'un daha sonra imparator sarayına dönüştürülecek olan yazlık köşkünün bulunduğu yerdi ve buna izafeten Rufinian-de olarak adlandırılıyordu. Aziz Piyer ve Paul'e adanmış bir kilise, Aziz Hypace, Aziz Mihail ve bir Latin manastırı ile bir iskele, bu çevredeki önemli yapıları oluşturur. Semavi Eyice'nin ifadesine göre 1940' lı yıllarda Şaşkınbakkal'da denize doğru inen dik sokaklardan birinin deniz tarafında bir inşaat kazısı sırasında yapı temellerine rastlanır.
Daha doğuda yer alan Bostancı(->) ve Maltepe'ye(~») doğru olan sahalar da bu dönemde önemli yerlerden olmalıdır. Bos-
tancı, şehir valisinin, imparatoru Anadolu'daki seferlerden dönüşte karşıladığı yerdir ve 718'de Arap donanmasının sığındığı bir limana sahiptir. Daha ötede Maltepe'ye doğru olan saha, Kadıköy sınırlarının dışında olsa da Bizans döneminde Kadıköy'den itibaren tüm sahile yayılmış bulunan sayfiye yerleri ve yazlık saraylar, kilise ve manastırlar, bağ ve bahçelerden oluşan yerleşim bölgesinin bir parçası olduğundan anılmaya değer yerlerdir. Burada yer alan en önemli yapı, günümüze temelleri ulaşabilmiş olan Brias Sarayı(->) olmalıdır. 9. yy'da inşa edilmiş, Aziz Igna-tios'un adını taşıyan bir manastır ile yine bir liman, buradaki diğer dikkate değer yapılardır.
Tüm bu çevrenin merkezini oluşturan ortaçağ Halkedon'undan günümüze herhangi bir fiziksel iz ulaşabilmiş değildir. Haydarpaşa ve Kalamış koyları arasındaki tepelik burun üzerinde yer alan yerleşmenin surları, bugüne göre Altıyol, Sakızağacı, Mühürdar ve Söğütlüçeşme arasında yaklaşık 500-650 m uzunluğunda kabaca bir dikdörtgen oluşturacak şekilde uzanıyordu. Muhtemelen Altıyol civarında bir kapı vardı ve şehrin Kalamış Koyu'na bakan kesiminde de mezarlıklar yer alıyordu. Şehrin iki limanından -ki bir tanesi muhtemelen bugünkü Kadıköy Meydanı'nın yerinde, diğeri de Söğütlüçeşme civarındaydı- tiyatro, hipodrom, Constantinus Sarayı, Ayia Eufemia ve Ayios Yeoryios kiliseleri ile çeşitli yapılardan bugüne herhangi bir iz kalmamıştır. Ancak bu yüzyılın başlarında Altıyol civarı ile 1970'li yıllarda Osman Ağa Camii yakınlarında yapılan çeşitli inşaat kazılarında pişmiş toprak ve mermerden su künkleri ile sur duvarlarına ait oldukları tahmin edilen sur temelleri ve duvar taşlarına rastlanmıştır.
KADIKÖY
332
333
KADIKÖY
rusal sokaklar açılır ve çarşı içinde yapı adalarının köşelerinin kmİması yoluyla bugün de mevcut olan meydancıklar oluşturulur. Plan bu açılardan özellikle 1856 Aksaray yangını sonrası İtalyan Luigi Sto-kari'nin yaptığı planı hatırlatmaktadır. Yangın sonrası Kadıköy fazla bir büyüme gösteremese de daha düzgün bir yol strüktürü içinde çabuk gelişir. O dönemde bir Avrupalı seyyah da bu duruma işaret ederek şöyle der: "Kadıköy kısa bir süre önce tamamen yanmışken şimdi tıpkı bir Avrupa kenti gibi yeniden inşa edilmekte ve gözle görülür bir biçimde, her u-lustan insanın barındığı İstanbul'un en gözde semti olarak gelişmektedir."
1860'ların başından 1880'lere kadar çeşitli düzeltmelerle yayımlanan Stolpe Haritası yerleşmenin Abdülaziz dönemindeki (1861-1876) durumunu göstermektedir. Haydarpaşa Askeri Hastanesi(-0, Kadıköy" ün bir anlamda kuzey sınırını çizmektedir.
Bir kartpostalda Kadıköy iskelesi, 19. yy sonlan.
TETTV Arşivi
Osmanlı Dönemi
II. Mehmed (Fatih) istanbul'u fethettiğinde Kadıköy bugünkü çarşı civarında toplanmış köy görünümlü bir kasabadan daha fazlası değildir ve yerleşmedeki hane sayısı birkaç yüzle sınırlı olmalıdır. Çokluk tanm ve balıkçılıkla uğraşan yoksul Rumların yaşadığı Kadıköy'de fetihten sonra da uzunca bir süre önemli bir Türk nüfus yoğunlaşması görülmez, ilk Türk mahalleleri bugün Osman Ağa Camii'nin bulunduğu çevrede gelişmiştir. Burada San Kadı Mehmed Efendi tarafından bugünkü Osman Ağa Camii'nin olduğu yerde bir mescit yaptırılmıştır. Bu mescit yerine 1612' de Babüssade Ağası Osman Ağa tarafından bugünkü cami yaptırılır. Bir diğer cami ise III. Mustafa'nın (hd 1757-1774) çarşı içinde yaptırdığı iskele Camii'dir (bak. Mustafa III Camii).
Osmanlı döneminde Kadıköy çevresi Roma ve Bizans döneminde olduğu gibi, üst düzey yöneticilerin rağbet ettiği gözde bir sayfiye ve mesire yeridir. Bunun yanında önemli bir tarımsal üretim alanı olmaya devam eder. Haydarpaşa(-0, Kuşdili Deresi (Kurbağalıdere), Çamlıca yamaçlarına doğru Acıbadem ve Koşuyolu ile Fenerbahçe, önde gelen çayır ve mesire alanlarıdır ve Bostancı'ya kadar uzanan geniş saha içinde yer yer sultan ve üst düzey yöneticilere ait köşk, sahilsaray ve bahçeler ile daha iç kısımlarda köyler yer almaktadır. Keza I. Süleyman'ın (Kanuni) Fenerbahçe'deki sahilsarayı ve bahçesi de yörenin yönetici sınıf arasındaki cazibesini gösteren bir diğer örnektir ki, II. Bayezid döneminde (1481-1512) yaptın-lan bu saray Tezkiretü'l-Bünyan'a göre Mimar Sinan tarafından esaslı bir onarım görür.
16. yy'm sonlarında III. Murad (hd 1574-1595) tarafından yöre nüfusunun artırılması yönünde girişimlerde bulunulur. Buna karşın 18. yy'a ait çeşitli kaynaklar Kadıköy'de bu yüzyılda çoğu balıkçılıkla uğraşan Rumlardan oluşan 100-120 aile-
nin olduğundan söz eder. Ancak daha içerilerde Merdivenköy, Erenköy ve îçeren-köy taraflarında bağ, bahçe tarımıyla geçinen ve önemli bir Türk nüfusa sahip köyler yer almaktadır. Kızıltoprak'tan Bostancı'ya kadar olan saha istanbul'un meyve ve sebze ihtiyacının bir kısmını karşılarken, Merdivenköy ve Göztepe dolaylan aynı zamanda istanbul için süt, peynir ve yağ üreten bir mandıra yeridir. Öyle ki burada saraya ait bir mandıra bile kurulur.
18. yy, özellikle Lale Devri boyunca Kadıköy çevresinin mesire yeri olarak öneminin arttığı bir dönem olur. Haydarpaşa Çayın, Kuşdili ve Yoğurtçu çayırlan, Moda Çayın ve Uzun Çayır halkın rağbet ettiği gezinti alanlandır. Ancak bunlardan Haydarpaşa, Kuşdili çayırlan ve Uzun Çayır aynı zamanda saray ve devlet büyüklerinin atlan için olduğu kadar ordu atlan i-çin de otlak vazifesini görmektedir. Haydarpaşa Çayın'nda aynı zamanda adı birlikler eğitilirken, Yeldeğirmeni ve Talimhane de yaya birliklerinin eğitim alanıdır. Hattâ I. Abdülhamid döneminde (1774-1789) bugünkü Yeldeğirmeni mıntıkasında saray ve şehrin un ihtiyacının karşılanması için 4 yeldeğirmeni inşa edilir ki, 1903'te bu değirmenlerin son kalıntılan da yıktınlır. 1776 tarihli Kauffer Haritası 'na göre Kadıköy bugünkü iskele ve çarşı çevresinde az çok belirginleşmiş birkaç yapı adasından ibarettir. Geride îbrahimağa'ya doğru mezarlıklar, çevrede ise geniş bağ ve bostanlar bulunmaktadır. Acıbadem yönüne uzanan Hadım Haydar Paşa'mn bağ-lannın yamsıra, güneyde Moda Burnu'na kadar da bağlar vardır. Bunlardan Mühürdar kesiminde III. Mustafa'nın paşalann-dan Moldavanî Ali Paşa'mn mühürdarı Ahmed Efendi tarafından 1770'te oluşturulmuş bağlardan dolayı yöre önceleri Mühürdar Bağlan, daha sonraları da kısaca Mühürdar olarak anılır. Bahariye(-0, yeniçeri ve bostancı askerlerine yazlık elbiselerin dağıtıldığı ve muhtemelen, hıdrellez şenliklerinin yapıldığı bir yerdir. Do-
ğuda Söğütlüçeşme civarında iki anayolun varlığı görülür. Mandıra yolu bugünkü Kayışdağı Caddesi'ne yakın bir güzergâh üzerinde boş alanların içinden geçerek Göztepe-Merdivenköy yönüne uzanırken, izmit yolu da günümüzün Bağdat Cadde-si'ni andırır bir çizgi üzerinde önemli bir kervan yolu olarak doğuya uzanmaktadır. Bugünkü Altıyol'un ilerisinden Fenerbahçe'ye doğru Kızıltoprak, varlığını yakın zamanlara kadar sürdürmüş, oldukça geniş bir açıklık ve çayırdır. 1782'de bu çevrede kurulan bir tuğla atölyesinin ardından çevrede tuğlacılık başlar. Bundan dolayı bu yöreye uzun süre Tuğlacıbaşı da denir. Kalamış Koyu kıyılan yer yer bataklık ve sazlıklarla kaplıdır. Kimi yazarlar Kalamış isminin "kamış" anlamında kıyıdaki bu sazlıklardan geldiğini söylemektedir.
18. yy'da o zamana kadar Türklerin ve
Rumlann yaşadığı Kadıköy'e Ermenilerin
de yerleşmeye başladığı görülür. Muhte
melen ilk Ermeni kilisesi 1720'de bugünkü
Surp Takavor Kilisesi'nin yerinde yapıl
mış olmalıdır.
19. yy'm başlarında Kadıköy İskelesi
ve çarşı çevresindeki mahalle büyüklüğü
nü korumaktadır. Moda Burnu'nun Kala
mış Koyu'na bakan yamaçlan ile Söğütlü-
çeşme ve Kızıltoprak arası, 1228/1813 ta
rihli Konstantin Kaminar Haritası 'na gö
re kesif yeşillikler, sınırlan belirtilmiş bağ
ve bostanlarla kaplıdır. Kroki özelliğine sa
hip bu harita üzerinde Merdivenköy ve iz
mit yakası seçilebilmekte, Fenerbahçe'de
ise birkaç yapı ve ağaç kümeleri görül
mektedir.
19. yy'ın özellikle ilk yansı, Kadıköy ve çevresinde temel karakteri mevsimlik kullanımlar oluşturmasına karşın, çökmekte olan imparatorluğun durumuyla doğru o-rantılı olarak askeri faaliyetlerin de etkisini hissettirdiği bir dönem olur. 1806'da başlayan Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusların müttefiki ingiliz donanmasının ani olarak İstanbul önlerine gelmesi, Harem ile Fenerbahçe arasında kıyı tahkimatı yapılmasını gerektirir. Keza, 1833'te Kâ-valalı Mehmed Ali Paşa'mn isyanında Mısır ordusu Kütahya'ya geldiği zaman Kadıköy civarında da tahkimat yapıldığı gibi, 1838'de Fenerbahçe'de yarımadanın gerisindeki geniş bir alan büyük talim sahası haline getirilir. Kırım Savaşı sırasında İngilizler ordugâhlarını Haydarpaşa Çayın'nda kurarken bu alan da gittikçe daha çok askeri talimlerin yapıldığı bir yer olur. 1872'de Haydarpaşa-îzmit demiryolu hattı yapılırken Feneryolu ile Fenerbahçe Burnu arasına bir hat döşenir. Özellikle I. Dünya Savaşı'nda askeri amaçlı kullanılan bu hattan 1934'te Fenerbahçe'ye(->) yapılan cephaneliğe nakliyat için arada sırada, fakat artık sadece askeri amaçlar için yararlanılır ve nihayet hat 1970'te sökülür.
Kadıköy ve çevresi kararlı bir gelişme gösterebümek için 19. yy'm ikinci yansını beklemek durumundadır. Kadıköy'ün 19. yy'm ikinci yansından sonra gösterdiği gelişmede özellikle iki olgunun yadsınamaz önemi olmuştur: Şehir içi vapur iş-
letmeciliği ve Haydarpaşa-İzmit demiryolunun açılması. İstanbul'da 1840'lardan sonra önce Marmara, daha sonra Boğaziçi hatlarında başlayan düzenli vapur sefer-leri ile şehrin iç bütünlüğü daha yoğun sağlanırken, şehir çevresinde yer alan ve o zamana- kadar şehir yaşantısından soyutlanmış olan Üsküdar, Kadıköy, Adalar ve Boğaziçi köyleri gibi denizaşırı banliyölerin de merkezle ilişkileri artar, yaz kış o-turulan sürekli yerleşmeler haline gelmeye başlar. Demiryolu ise, Kadıköy örneğinde, tüm 19. yy kentlerinde görüldüğü şekilde, yerleşmenin önce hat boyunca istasyon çevrelerinde noktasal olarak saçaklanma-sına, ardından da yeni oluşan ya da mevcut hat boyu yerleşmelerinin kalabalık-laşıp büyüyerek birbirleri ve merkezle i-lişkilerinin artmasına, nihayet esas yerleşmenin birer semt ve mahallesi haline dönüşmelerine neden olur.
Kırım Savaşı arifesinde Kadıköy sınırları bugünkü AltıyoPa kadar uzanmaktadır. Bahariye ve Moda'da ise geniş yeşillik ve açık alanların yamsıra bahçe içinde seyrek evler vardır. 19. yy'm ortasında Kadıköy dört mahalleden oluşmaktadır. Bunlar merkezde yer alan Osman Ağa, Kızıltoprak tarafında Tuğlacı, Moda'da Cafer Ağa ve Koşuyolu ile Selimiye'ye kadar geniş bir alam kaplayan İbrahim Ağa mahalleleridir. Aynı yıllarda Kadıköy merkezini oluşturan Osman Ağa ve Cafer Ağa mahallerinden ilki, 882 ev, 290 dükkân, 676 parça ekili araziye diğeri ise 885 ev, 205 dükkân, 29 parça ekili araziye sahiptir. 1860' lar civarında Kadıköy çevresinde bazı noktasal gelişmeler görülmeye başlar. 1860'ta mevcut mahallelere ilaveten, Merdivenköy, Erenköy ve Erenköy'den ayrılarak İçerenköy de mahalle niteliğini kazanır böylece mahalle sayısı 7'ye yükselir. Aynı yıl Abdülmecid'in Acıbadem'e yaptığı bir ziyaret sonrası yörede devrin önde gelenlerince cami, çeşme ve köşkler yaptırılır. Bu arada Moda çevresinde de varlıklı gayrimüslim ve Levantenler yoğunlaşmaya başlamışlardır. 1859'da Moda'da Fransız ve Latin Katolik kiliseleri ile Anglikan kilisesi açılır.
Bu tarihlerde Kadıköy bazı kaynaklarda 1856, bazılarında 1860 olarak gösterilen büyük bir yangına maruz kalır. Bu yangın Kadıköy'ün gelişiminde önemli bir dönüm noktası olur. istanbul suriçinde-ki büyük yangınlarla karşılaştırıldığında mütevazı görülebilecek bu yangın yine de henüz yeni yeni gelişmeye başlayan kasaba büyüklüğündeki bir yerleşmede çok etkili olmalıdır. Merkezde 250 yapıyı kül eden yangın, o tarihlerde iskele meydanı çevresinde güney ve kuzeye doğru birkaç yapı adasını ancak kaplayan ve bugünkü Altıyol'da sona eren mütevazı büyüklükteki bir yerleşmenin neredeyse tümünde etkili olur. Yangının ardından Kadıköy için aynı dönemde İstanbul'un başka yerlerinde de görülen yangın sonrası planlardan farklı olmayan bir ızgara plan uygulaması yapılır. Dönemin anlayışına uygun olarak, çağdaş bir kent formu elde edecek şekilde yer yer 8-10 m genişliğinde doğ-
Yüzyıl başında Kadıköy çarşısı içindeki Muvakkithane Caddesi'nin bir görünümü (üstte) ve bugünkü haliyle Kadıköy çarşısı. TETTVArşivi (üst), Nazım Timuroğlu
Ancak daha öteye Kadıköy'e doğru boş araziler uzanmaktadır. Kadıköy merkezi de henüz Yoğurtçu yakınlarına kadar bü-yüyebilmiştir. Haydarpaşa Koyu'nu çevreleyen yol üzerinde tek sıra halinde yapıların belirmeye başladığı; daha geride İb-rahimağa'da ise bir yerleşme nüvesinin ortaya çıktığı görülmektedir. Yakınında 1876' da yapılmış olan ve Sultan Murad Çiftliği olarak da bilinen V. Murad'ın av köşkü vardır. Mühürdar yönünde sahilde iki köşk görülmektedir. Bunlar Serasker Rıza Paşa ve Gazi Ahmed Muhtar Paşa'ya ait olmalıdır. Küçük Moda'ya doğru birkaç yapı dışında tüm çevre, bağlar ve yeşiliklerle kaplıdır. Daha doğuya Kızıltoprak yönüne doğru yine bağ ve bahçeler devam etmektedir.
1870'ler boyunca iki önemli olay Kadıköy'ün gelişmesine ivme kazandırır. Anadolu yakası ile İstanbul arasında 1857'de başlayan sürekli ve düzenli vapur seferle-
Dostları ilə paylaş: |