Bu ikinci sedden geçe bilecek kimdir? Gelin bu ikinci seddi kırın. İki üç kimse demiyorum halktan bir deste demiyorum çünkü bu durumda olmuyor, bu kumun ayrıcalıklarının fazlaca olduğunu söylemeliyiz. Şimdi Kum, bu ikinci seddi bu ikinci toprak yığınını yıkmaya karar vermelidir. Şamdanlık terk edilmeli! Pahalı aynalar terk edilmeli! Altın getirip götürmek durdurulmalı, vazgeçilmeli! Başörtüsü ve bunun gibiler terk edilmelidir. Ve böylece kumdan başka yerlere dağılsa ve sonuçta İslam camiası özlenilen yere varsın ki işte biz o zaman inkılap eden kimseleriz deyin. Evliliğin ikinci toprak yığınını kırdık deyin.
Adamın biri imam Bakır (as)'ın hizmetine geldi imam buyurdular: karın var mı? Hayır dedi. Buyurdular: eğer bütün dünya ve içinde olanları bana verseler ve bir gece kadınsız kal deseler kabul etmem. Sonra buyurdular; evli kadın veya erkeğin kıldığı iki rekat namaz, bekarın gece sabaha kadar yapmış olduğu ibadetten ve gündüz tuttuğu oruçtan daha hayırlıdır.
(muradım şudur): imam Bakır ona yedi dinar verip git evlen dediler. Yedi dinar yedi misgal altındır. Oda yirmi dört nohut olan her misgal değil on yedi nohut olan şer-i misgal ve takriben beş misgaldir. Yedi dinarla olan bu evlilik şimdi yetmiş dinarla oluyor. Hatta fazla ve öyle bir noktaya varıyor ki önce evini satmalı ki düğün meclisi kurabilsin. Allah beğenmiyor. Peygamberi Ekrem (sav) ashabıyla oturmuş idiler, bir hanım perdenin arkasına gelerek; Ey Allah'ın resulü ben koca istiyorum bana koca ver dedi. Peygamberi Ekrem ashabına dönerek kim kadın istiyor dedi biri kalkarak ben istiyorum dedi. Peygamber efendimiz buyurdular: mehir için neyin var? Hiç dedi bu giydiğim gömlekten başka hiçbir şeyim yok. Hazret buyurdular: Kuran ezberinde var mı? Evet dedi bir sureyi biliyorum vakıa suresini biliyorum. Hanıma dönerek bu mehiryle evlenmeye hazır mısın? Dedi, evet dedi ve nikahları okunmuş oldu.
Peygamber efendimizin istediği buydu işte bu kullar niye böyle demiyorum! Niçin esirler diyorum. Niçin hepimiz esiriz? Mollası, pazarcısı, çiftçisi, köylüsü, şehirlisi, zahit olanı, gayri zahit olanı herkes esir. Bahaneciler ve zahitler daha çok esirler, özellikle yaptıkları istiharelerle ve sonuçta bu bahaneler, götürüp getirmeler seddir zincirdir. Nikah masasına oturan damadın aklı fikri altınların borcunu ne zaman ödeyeceğinde? Nasıl ödeyeceğinde? Olacak mı acaba? Niçin bu sedler olsun? Altın olmayınca güç olan ne? Kesin olarak inanın ki sonra Allah inayet ediyor. Birinin Allah için iş görmesi ve Allah'ın onu mükafatsız bırakmasının bir anlamı yoktur. Siz normal insanlar için bir iş yaptığınızda her fırsatta size teşekkür ederler. Bu halde siz Allah için iş yapacaksınız da Allah size inayet etmeyecek mi?
Hanımefendi altın sonra da bulunur, kızını sevecek bir damat peşinde ol. İmam Sadık (as)'ın dediği gibi sevmese bile dini zulmetmesine izin vermez. Eğer altını olmadığını görür ve alabilme imkanı olursa onu da alır ve halkın diliyle eğer isterse baştan ayağa altına boyar. Seddler yapman lazım değil, nikahtan önce onun his ve muhabbetine darbe indirmen gerekmez. Bir cümle söylemek istiyorum o da şudur: hiç değilse bırakın ne varsa olsun artık fazlalaştırmayın. Bir zamanlar yanlış bir töre düşmek üzere (bırakılmak üzere) uygulanıyordu. Yani bir miktar meyve bir ceket ve pantolon damat için gönderiliyordu. Sonradan fazlalaştı tatlı da gerekiyor dediler, yoksa acıdır. Tatlı da eklendi böylece. Şimdi de damat için gönderelim annesine göndermeyelim olmaz onun için bir şey göndermeliyiz, iyi, varı olanlar gönderiyor, olmayanlar ise borç almaları gerekir, bir öğünlük ekmeğe muhtaç olan zavallılar, bir kilo salatayı karısı ve çoğu için şimdiki durumuyla satın alamayan zavallı, bir kilo marulu karısı ve çocuğunun iftarı için satın alamayan bu zavallı adam şimdide damadın annesi için bir şey koyması lazım ki ilk baştan oda hoşnut olsun. Hayır eğer damadın annesi kötüyse hiçbir zaman hoşnut olmayacaktır. Eğer iyiyse de her zaman hoşnuttur. Bu gibi şeylerle muhabbet getirilmez biz yanlış ediyoruz, hayal ediyoruz, biz duanın deliğini kaybettik.
Mesnevi diyor biri tuvalete gitmişti ve abdest alınırken okunan duayı orada okuyordu abdest aldığı zamanda tuvalette okunan duayı okuyordubiz muhabbetin geline fazla altın götürmede olduğunu sanıyoruz. Biz muhabbetin gelini boydan boya altına boğmakla olduğunu sanıyoruz, ama hayır, bunlar esaretten başka bir şey değil, muhabbeti Allah'ın vermesi gerekir ve Kuranı Kerim muhabbeti bunlara vereceğini söylüyor.
Buyuruyor eğer kızının muhabbetinin damadının kalbine dökülmesini istiyorsan ve sen ey damat eğer gelinin kalbinde muhabbet yeşermesini istiyorsan, Allah ile rabıtan muhkem olmalı Allah'ın ne istediğini görmelisin. Sizi Allah'a yemine veriyorum içinizden bir kalkıp cüretle bu evliliklerden Allah'ın ve imam zamanın razı olduğunu söyleyebilir mi? Şunu söyleyebiliriz: bizim bu evliliklerimizle, bizim bu seddlerimizle, bizim bütün bu engellerimizle, İslam razı değil, Peygamber (sav) razı değil, Hz. Veliyi asr razı değil, Hz. Zehra (sa) razı değil gelin bu ikinci seddi kıralım.
3- AĞIR MEHİRLER:
Bir musibet olan üçüncü sedd ise mehir hakkındadır. Bir zamanlar inkılap din ve bunun gibi şeylerle alakası olmayan kimseler, bir milyon, iki milyon, üç milyon diyorlardı. Şimdi yavaş yavaş kendine inkılabi bir renk aldı diyorlar yüz yirmi dört bin peygamberin adına yüz yirmi dört bin sikkei azadi!! Malumunuzdur ki bu zavallı evlilik gibi bir sorumluluğun altına girmeyecektir. Bazı vakitler gülünç bir şey daha ekliyorlar kumda bu hurafeyi uygulayanlar arasında geliyor, süt parası diye adlandırılıyor. Süt parasının ne olduğunu biliyor musunuz? Hurafe bir iştir. Kötü bir iştir süt parasının manası şudur: ben bu kıza süt verdim o yüzden sizden bir miktar daha para almam lazım güya anneye verilecek ama onu da baba yiyor ama süt parası ünvanıyla, süt parası nedir? Meğer kızını satıyor musun ki para istiyorsun? Süt parası yani kızını satmak, fakihlerin bir çoğu mehirlerin şer-i yönden sakıncalı olduğunu söylüyorlar yani hiçbir şeyi olmayan bir kimse bir milyonluk bir borç altına girmeyi kabul eder mi acaba etmez mi? Fakihlerin bir çoğu, bir şeyi olmayan bir kimsenin bir milyonluk bir zimme altına giremeyeceğini söylüyorlar. Bazı fakihler, başta sizin mercei taklidiniz olmak üzere buyuruyor; zimme geniştir, şimdi onun bir milyonu olmadığına göre, hiçbir zamanda ondan alamayacaklarına göre, şimdi onun zimmesine geldi. Rivayetlerde okuyoruz kızın uğursuzluklarından biri mehirsinin çok olmasıdır. Muhabbet olmadıktan sonra mehir ne yapabilir? Sizler fazla mehir ile oğlanın kıza bağlılığını sağlamlaştırmak istiyorsunuz. İyi eğer bu oğlanın sevgisi olmasa Allah korusun uyumsuz olursa, sizin kızınızı harcama ve ihtiyaç yönünden çok iyi idare eder, gidip gelme yönünden çok iyi ve hatta sizin muvafık olduğunuz şekilde davranır, ama evin içinde şişer, konuşmaz birinci gün, ikinci gün, onuncu gün derken bu ev kızın için bir zindan olur ki bütün zindanlardan daha kötüdür. Dövmüyor ki Müslüman değil diyesiniz, sövmüyor ki Müslüman değil diyesiniz ama kızınızla konuşmuyor, suratını asıyor, bir yıl geçmiyor, bu hanım kız mehrimden vazgeçtim diyor, vazgeçtim, bütün varlığımı veriyorum, ne kadar çeyizim varsa onu da veriyorum. Halkın diliyle mehrim helal canım özgür. Mehir de kocanın ayağını bağlayamayacağına göre evet bunu da arz edeyim bazı diğer inkılabi işlerde muvafık değilim mehirsiz de olmaz bu da doğru değildir. Bir cilt kuranı kerim mehirsi! Beş tane cumhuriyet sikkesi! Bununla da muvafık değilim, ne ifrat ne tefrit. Bir milyonluk iki milyonluk mehir, bir milyarlık iki milyarlık mehir ifrattır İfrat ve tefritte olandan başkası cahil görünmez . Her ikisi de yanlıştır peki ne olmalı? Orta halli mu'tedil olmalı kızın durumuna oğlanın durumuna muraat etmeli, bakalım bu kızın bu oğlanın durumu ne kadardır? Birçok damatlar ve birçok damat aileleri ve gelin, hemen o gece evlilik senedinin eşiğinde birbirleriyle kötü oluyorlar yani sevgilerine darbe inmiş oluyor. Zannediyor ev satmak istiyor. Bu ev ne kadar? Diyorlar bir milyon diyor! Rica ederim biraz az bir iki kimse o taraftan, bir iki kimse bu taraftan ve sonuçta evi bir yere vardırıyorlar! Şimdi görücüye gitmek istiyor evlilik senedine gitmek istiyor. Kaç kimse o taraftan kaç kimse bu taraftan geliyor onlar, beyefendi kaça diyorlar? Bir milyar diyor! Fazladır indir diyor! Bazen şöyle möyle oraya varıyor ki kırıcı sözler öne geliyor, dil yaraları öne geliyor küsmeler darılmalar öne geliyor, o vakit muhabbetler darbe yemiş oluyor, muhabbet şişe gibidir, “Kırık şişeyi bitiştirmek çok zordur. “ Artık bu damadın annesi ömrü boyunca bu geline düşmanlık duyar ve bu gelinin annesi ömrü varoldukça damadına karşı düşman olur ve kendisinde anlaşmazlık olan evliliklerin vay haline.
4- HESAPSIZ VELİMELER:
Dördüncü sedd velime seddidir. İslam’da velime iyidir ama kime? İslam’da olan velime şudur ki peygamberi Ekrem (sav) Hz. Zehra’nın düğününde velime verdi. Bir koyunu kesip Medine’nin fakirlerini davet ettiler Medine’nin et yiyemeyen fakirleri o etten yediler. Geri kalanınıysa peygamber efendimiz gelemeyen veya gelmek istemeyen fakirlere dağıtılmasını emir verdiler. Bu velimeyi verdiler ve sonra da kızı kocasının evine götürdüler. Ama şimdiki velimeler, bunlar baş ağrısı, musibet olmaktan başka bir şey değiller baba ve gelin için. Babanın kızını kocaya vermek istemediğini görünce, kalbini açıp kulak veriyoruz görüyoruz ki velime verebilecek durumda bir adam değil velime veremeyecek durumda olduğu içinde bahaneler ediyor, kızı yirmi yirmi beş yaşlarında evde kalmış, çünkü velime veremiyor. Bu velimeler yanlıştır, bu velimeler bedbahtlıktır ve size söyleyeyim zerre kadar sevabı yoktur. Velimeyi düğünün mübarek olması için veriyoruz ama bu velimelerle düğün mübarek olmadığı gibi belki namübarek oluyor. Yanlış işlerden biri de matemlerde verilen yemeklerdir. Bazı vakitler görüyoruz ki birinin babası ölmüş ama o babasını düşünmüyor bile, düşündüğü musibet öğlen yemeği, akşam yemeğindedir ki halka akşam yemeği vermeli hem de bu halka durmadan baş sağlığı için geliyorlar, gel, git, otur, ye bazen görüyoruz iki yüz bin tümen üç yüz bin tümen (yirmi milyon, kırk milyon) veya evini satıyor babasının mateminin masrafı karşılansın diye halbuki İslam diyor ki: Bir kimsenin babası öldüğü zaman üç gün yemek pişirmesine izin vermeyin, ona yemek götürün, evinde bırakmayın kendi evinize götürün, evine yemek yemeye gitmeyin orada yemek yemek mekruhtur. Çay içmek mekruhtur.
Birkaç gün önce genç biri yanıma gelmişti, babam öldü yetmiş bin tümen (on dört milyon) borç aldım çok harcadım buraya vardı.
Babası ölüyor ilk musibet öğlen ve akşam yemeği vermelidir ki hafta tamamlansın. Kendisi de cahildir bir hafta vermen gerekmiyor diyorlar, pancarı ki toprak altı etmediler diyor. Pancarı toprak altı etmediler de ne demek? Bu zavallı adam senin borcundan kabirde inliyor, lanet ediyor sana bu hurafatları çıkardığın için ve lanet ediyor öğlen ve akşam yemeği için gelenlere ve kızının karısının üzülmelerinden dolayı üzülüyor.
Eğer gerçekten velime vermek istiyorsan, velime, fakir ve şerefli insanları düşünmendir. Diyorlar bir kadın her hafta devamlı bir kazan helva pişirip oğluna veriyor ve mezara götür orda halk biraz biraz alsınlar diyordu. Uzun zamandır bu işi yapıyordu. Bir gün oğlan acıkmıştı canı helva çekiyordu. Annesi helvayı verdi ve mezarlığa götür dedi. Ama mezarlığa gideceğine yalnız bir yere bir yere gitti ve bütün helvaları yedi. Gece rüyasında kocasını gördü çok mutluydu, dedi ki: Bir seneden beri verdiğin helvadan bana bir şey ulaşmadı ama dünkü helvan bana ulaştı ve çok tatlı ve lezzetliydi.
Ölenin çocuklarını düşünmeliyiz, onun kadın ve çocuklarını düşünmeliyiz. Eğer gerçekten velime verme durumumuz varsa ve iş yapmak istiyorsak, fakirleri düşünmeli, zayıfları düşünmeli, çaresizleri düşünmeliyiz. Kendi akşam yemeğini yiyebilecek durumda olanları değil. Öğlen yemeğini yiyebilecek durumda olanları değil. Bizim ona ağırlık olmamız doğru değil, davet edelim borçlanalım, yağını bir taraftan, pirincini bir taraftan, eti bir taraftan ve sonunda borç üstüne borç. Sonra da onun borcundan dilenelim ve kendimiz ölelim. Düğün velimelerimiz yanlıştır, matemlerimiz öğlen ve akşam yemekleri yanlıştır. Bu hurafatların kaldırılması gerekir. Allah razı değil, peygamber razı değil, tahir imamlarımız (as) razı değiller. Hz. Begiyyetullah veliyi asr razı değil.
Beşinci Oturum
İkinci Bölüm
5. Ağır Çeyizler
6. Mesken
Kıskançlık Ve Rekabet
Bahsin Özeti
5- Ağır Çeyizler:
Beşinci hurafe özellikle bizim zamanımızda olan evliliklerde görülmekte olan çeyizlerdir. Bu çeyizler yani rekabet halinde olan bu çeyizler şeriatın hilafınadır. Yani gösteriş ve hurafat olan çeyizler. Bunlar evliliğin engelidir. Kız otuz yaşında evlenmiyor çünkü komşunun kızının götürdüğü çeyizleri götüremiyor. Babası kızının büyüdüğünü ve görücülerin görüyor ama devamlı mazeret getiriyor, çünkü eğer evet dese çeyiz veremeyeceğini görüyor. Özellikle şimdiki zamanda normal çeyiz dahi hazırlanamıyorken insanın belini kıracak türden çeyizi nasıl hazırlayacak. Çeyizlik olmalıdır ama nasıl çeyizlik? Eğer çeyizliği kendisi verecek durumdaysa vermelidir ama eğer kendisi veremeyecek durumdaysa İslam devleti karşılamalıdır ve eğer İslam devleti veremiyorsa, bütün halkın vermeleri vaciptir çünkü yaşamın zaruretlerinden biridir. Hz. Peygamber efendimizin Hz. Zehra’ya verdiği çeyizlerdir.
Hz. Zehra’nın kocaya varması kararlaştırıldığında, peygamber efendimiz iki erkekle bir kadını Hz. Zehra’nın çeyizini almaları için pazara gönderdi on yedi cins getirdiler ve kıymeti altmış üç dirhemdi o zamanlar para birimi dirhemdi, bu on yedi cins: bir çarşaf, ama bizim verdiğimiz çarşaflardan değil, giyinince kadının şahsiyetine zarar dokunduran çarşaflardan değil, utanç verici çarşaflardan, bedeni gösteren çarşaflardan değil, normal bir çarşaf bir baş örtüsü bir elbise ve o elbiseyi de Hz. Zehra fakire verdi ve günlük giyindiği eski elbiseyle kocasının evine gelin gitti. Ertesi gün babası gelip elbise nerde? Diye sordu. Allah yolunda verdim dedi, neden eski elbiseni vermedin? Çünkü Allah buyuruyor: infak ettiğiniz zaman sevdiğiniz şeylerden infak edin. Ben elbisemi Allah yolunda verdim. Sergi olmak üzere bir koyun derisi, içi hurma liflerinden hazırlanmış bir kat yatak. Çamurdan yapılmış birkaç tabak çamurdan bir testi, çamurdan bir bardak, öyle bir miktar idi ki peygamber bu çeyizlere bakınca şevkli bir şekilde ağladı.
Hepinizden özellikle hanımlardan rica ediyorum bu çeyize bir bakın.
Sora buyurdu: Allah’ım çoğu çamurdan olan bu çeyizi mübarek kıl. Hz. Zehra’nın zaruri yaşamına yetecek çeyiz, çeyiz olmalıdır ama yetecek kadar. Bu hurafalarla ne yapalım? Bu rekabetlerle ne yapalım? Bunun için eğer sandık dolu olmazsa gelinin annesi için sanki kabir gecesinin ilk günü artık ne musibetler damadın annesinin başına. Sandığın dolu olmadığını görünce feryadı yükselir. Hatta bazen iş oraya varır ki hayasızlık ederek çeyizi geri gönderirler. Artık bu hurafa bırakmıyor kız koca evine gitsin, evliliğe engel oluyor. Ey mutemedin efendi ! Ey mutemekkin efendi ! Benim bir ricam var, eğer çeyiz vermek istiyorsan ver ama bu hurafeleri körükleme. Bir zamanlar frizer ve mobilya adet değildi ama paralı ahmağın biri geldi frizer de için içine girdi, hiç değilse Allah hatırı için gelin eteğinizi ateşe vurmayın eteğinizi bu hurafelere vurmayın. Kızına bir şey verme demiyorum, kızın kocasının evine gidince, kimse anlamadan, onun adına bir ev yap, varlığını ona ver. Ama diyorum ki fakirin yapamayacağı bir iş görme ki kızı evde kalsın, bu hurafadır, şeriatın hilafınadır. Ve bu mübarek de değil. Siz bu evliliklerin, bu çeyizlerin mübarek olduğunu mu zannediyorsunuz? Böyle değil genellikle bu çeyizlerin hayrı yoktur özellikle gelin cimri olursa kesinlikle hakları yoktur el vurmaya onun eşyalarına. Damadın eski eşyaları kullanılmalı eğer çeyizlerine el vurmak isteseler feryadı yükselir antika eserler olduğunu zannediyor. Yüz iki yüz sene kalmalıdır.
6- MESKEN:
Altıncı hurafe meskendir. Bizim şimdiki durumumuz hatta köylüler bile öyle bir noktaya vardılar ki müşterek yaşamı kabul etmeye hazır değiller. Yani kaynana gelini kabul etmeye hazır değil, gelin kaynanasıyla birlikte yaşamaya hazır değil. Kiralık dahi olsa ayrı bir evin hazırlanması lazım ve bu gençlerin evlenmesini engelleyen büyük müşkilatlardan biridir. Onun aylığı masrafını karşılamayacak durumda olmadığı halde şimdide ev kiralamalı veya ev sahibi olması gerekir, oda ev almayana kadar evliliğe hazır değil. İlk sordukları soru eviniz var mı yok mu?
Dini var mı yok mu ? Diye sorsalar, ahlakı var mı yok mu diye sorsalar, eğer dini olmazsa, ahlakı olmazsa, o ev gelin için zindan olur. Manası şudur ki (سلول ) var mı yok mu? Ve bu mesken olayı da müşkül bir mesele oldu. Geçmişte böyle değildi. Bir adamla karısı etraflarında dört gelinleri vardı. Beş odalı bir evi vardı birinde kendisi diğer dördündeyse gelinleri oturur müreffeh ve hoş bir yaşama da sahiptiler. Şimdi bu mesken durumunun müşkül olması halkın rahat talep olmalarından kaynaklanmaktadır. İran’ın müşkülatlarından biri budur.
İsfehan’ın büyük alimlerinden biri diyor ki bir oğlan yanıma geldi ve annem beni evlendirmiyor babam bana kız almıyor, bunlar senin müridlerin gel bunlarla konuş söyle ben kız istiyorum evlendirsinler beni bu alim diyor ki bir gün sabah oraya gittim bana çok ihtiram ettiler, evlerine gitmeme şaşırdılar. Kahvaltıdan sonra başladım (kendi sözüyle) bu hanım için bir minber okudum söyledim, söyledim sonunda benim bir saatlik hutbem bitti sonra bir kelimelik cevap verdi: Hacı efendi, ben yaşadığım sürece bu eve gelin gelemez, diyor bende delikanlıya dönerek o zaman dua et annen çabuk ölsün dedim. Durum buraya varmıştı ki, hanımefendi gelinini kabul etmeye hazır değil. Aynı şekilde gelin hanımda kaynanasını kabul etmeye hazır değil.
Müşkilatlardan biri de kızın ve oğlanın ders okuması özellikle oğlanın ders okumasıdır. Firdovs, yazdığı efsanede diyor ki: Rüstem yedi handan geçti birinci devi öldürdü, ikinci devi öldürdü, üçüncü devi öldürdü ve sonunda neticeye ulaştı. Şimdi eğer bir genç bu söylediğim yedi hanı, bu yedi müşkili bertaraf ederse, bu toprak yığınlarını birbirinin ardınca kenara atar da kız kocasının evine gelirse, müşkil bitecek mi acaba? Hayır, birbirinin ardınca kenara attığı bu toprak yığınları, birinci toprak yığını ikinci toprak yığını ve sonunda yedinci toprak yığını ittiğinde bitecek mi? Hayır.
KISKANÇLIK VE REKABETLER:
Önce ten tene kavga, önce çekişme, kadınla koca arasında başlar ne çekişme ama ! Lüks yaşam, gözde yaşam ve rekabetin gerekliliği ayrıcalık koymaktır. Aslında gözde ve rekabet içinde yaşamın tabiatı çekişmedir. Karı koca arasında geçen çekişmelerin sebebini araştırdığımızda yüzde sekseni lüks yaşam ve rekabete dönmektedir. Gelin koca evine geliyor ilk günler bir çeşit kıyafet giyiniyor ikinci gün bir çeşit kıyafet daha ve üçüncüyü de istiyor. Yani bir toplantıda aynı kıyafeti giymeye hazır değil. Eğer bir toplantıda bu kıyafeti giydiyse bir daha ki toplantıda başka bir kıyafet giyme gereğini görüyor ve olmadığı için de hemen buradan başlıyor. Oğlan diyor , iyiyse baban versin, kız diyor hayır babam verdi sen almalısın. Daha ilk ayda kocasından elbise istiyor, daha ilk sene de altın istiyor, daha ilk aydan yavaş yavaş iş o yere varıyor ki diyor nikah senedimi ver elbise almak istiyorum nikah senedimi ver altın almak istiyorum nikah senedime hakkım var vermelisin. Lüks içinde yaşamak istiyorum. Zannetmeyin ki eğer bu yedi hanı geçerse muradına erecek, hayır, eğer rüstem maksadına eriştiyse, biz ilk ihtilafa eriştik. Derde ne edelim ne edelime vardık.
O adamın söylediği gibi genç, karısı olmadığı müddetçe külahsız adama benzer, kadın aldığı zaman da iyi bir külah başına konmuş olur. Bizim yaşam durumumuz buraya varmıştır ki eğer kız alsa veya kocaya varsa, başına ne tuhaf bir külah konduğunu görür. Ve keşke kocaya varmasaydım keşke, kız almasaydım diyor. Dün ve bu gün ne söylediysem içtimai dertlerdir ki, çirkin bir yara ve toplumun kanseridir.
Ama onların tedavisi kolaydır. İlaç bir kuran ayetidir ki eğer İslam toplumu ona amel ederse, bütün bu dertler, bütün bu engeller bertaraf olur. Ten tene kavga dahi, ilk altı hurafi müşkiller gibi bertaraf olur. Okuma yazma müşkili usuli bir mesele idi ki bertaraf oluyor. Kuranı kerim mümin hakkında buyuruyor: O çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler kendilerine laf attığında (incitmeksizin) “selam” derler (geçerler). Ve onlardır ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Mümin harcama yapmak istediklerinde israf etmeyen kimselerdir. Gözde ve rekabet içinde yaşamları yoktur. Lüks yaşamların da yoktur, ama cimride değiller, belki mutedildirler, Eğer insan lüks düşüncesinde olmayıp sade yaşarsa, eğer insan lüks yaşam ve rekabeti kenara iterse bu hurafeler bertaraf olacaktır. Hatta bir genç hem üniversiteye gidip hem de evli olabilir. Eğer gencin üniversiteye gidiyor ve evli olamadığını görüyorsan bunun sebebi hurafelerin ardı ardına topluma sarma sarmasındandır. Çünkü gözde yaşam ve rekabet, lüks yaşam ve kuranı kerimin deyişiyle, ifrat içinde yaşam toplumu sarmıştır. Yoksa eğer lüks yaşam olmazsa, harcama ve masraf olmazsa üniversiteye de gidebilir, dersini de okuyabilir.
YAŞAMDA CİMRİLİK:
İslam buyuruyor: harcama ve masraflarda cimri olmayınız. Cimri kimseyi de pek ezmiştir. Kuran buyuruyor: İnkar edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlar ancak, günahlarını artırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
Mallarını kadın ve çocuklarına vermeyen kadın ve çocuklarını refah içinde tutmayanlar, iyi iş yaptıklarını zannetmesinler, bunlar kötü iş yapıyorlar sonra buyuruyor: bu mallar kıyamet günü demirden halkalar olarak boyunlarına geçirilecek ve bu halkalarla, utançla mahşer safına gelecekler. Lakin kuran cimriliğin yanlış olduğunu buyuruyor. Bir kimse karısı ve çocuklarını refah içinde yaşatabilir ama yaşatmazsa, bir şeyim yok, bir şeyim yok, virdi zebanı olursa, hanımının her istediğine yok derse, çocuğu isteyince yok derse, eğer yavaş yavaş yok lafzını adet edinirse ona imanın var mı yok mu deseler oda yok diyecektir. Kuran cimrilik yapmayın diyor. Eğer cimrilik hakkında rivayetimiz olmasaydı, ayetimiz olmasaydı, okuduğumuz bu ayet evde cimri olmamamız için yeterlidir, toplumda cimri olmamamız için ve başkalarına da yetişebilmemiz için yeterlidir. Ne büyük utançtır ne zordur kıyamet günü evi, biriktirdikleri paralar, ateşten bir halka olarak boynuna asılmış ve bu utançla mahşer safına gelsin.
Cimrilik yanlıştır ama diğer taraftan, israf, ayyaşlık, gözde yaşam ve rekabet, lüks yaşam da yanlıştır ki kuran buyuruyor: toplum yok olur, toplum fesada çekilmiş olur. – Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına (iyilikler) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük ederler, böylece o ülke helake müstehak olur bizde orayı darmadağın ederiz. -
Ayyaş olan milletler, gözde ve rekabet içinde yaşayan milletler yok olmaya mahkumdurlar. Ve yok olmasını mesela bir selin gelmesi veya bir depremin sarsıntısıyla bir defada yeraltına girmek olduğunu zannetmeyin. Hayır, şu anda dünya için, gözde yaşam adına rekabetli yaşam adına lüks yaşam adına öne gelmiş bu nükbetli durum, bütün sel ve depremlerden daha büyüktür, bütün belalardan daha müşküldür, sizi Allah’a yemine veriyorum, bu tür yaşam, şimdiye kadar söylediğim hurafelerin depremden daha beter değil, hangisi Saddamın roketinden beter değil? Kuran buyuruyor: gözde ve rekabet içinde yaşam insanın büyük günah işlemesine sebep olur. “ Solcular; ne yazık o solculara ! İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde kapkara dumandan bir göle altındadırlar, ki ne serindir nede hoştur çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı.
Yani sol elin ashabı uğursuzdur, ne kadar uğursuzdur bunlar cehennemdeler. O dertli azaplarıyla buyuruyor, onlardır ki gözde ve rekabet içinde yaşıyorlardı, lüks içinde yaşıyorlardı sonra buyuruyor, bunlar o kimselerdir ki lüks yaşam, onları büyük günah, günah üstüne günah işlemeye vadar etmiştir.
Kuranı şerif buyuruyor: Bırakmadılar peygamberler yollarını gitsinler, kimler bırakmadılar? Ayyaşlar, kendi lüks yaşamlarını tehlikede görenler, bu ayeti kerimenin buyurduğu gibi : Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kimseleri, “biz size gönderilmiş olan şeyi inkar ediyoruz. “ Dediler.
Dostları ilə paylaş: |