Allah’i arayan genç



Yüklə 0,69 Mb.
səhifə1/37
tarix26.04.2018
ölçüsü0,69 Mb.
#49047
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37

ALLAH’I ARAYAN GENÇ


Vaktiyle Bâbil ülkesinde İbrahim adında bir çocuk yaşarmış. Zeki, sevimli iyi huylu imiş İbrahim. Kırları, yeşil tepeleri, serin gölgeli ağaçları, çiçekleri ve kuşları çok severmiş. Bu ülkenin insanları Allah’a değil de putlara taparlarmış. Tapınakları boy boy, irili ufaklı heykellerle doluymuş.

İnsanlar, kimi taştan, kimi ağaçtan yapılmış bu yalancı tanrıların önünde diz çöker, yalvarır, ibadet ederlermiş. İbrahim’in aklı bu işe bir türlü yatmaz, putlara yalvarıp tapmazmış. İbrahim’in babası tanınmış bir put ustasıymış. Bu yüzden İbrahim hergün tapınakta gezermiş. Kendileri fakir olduğu halde putlara yemek sunan insanları görür, onların aklına şaşar kalırmış.

Aradan birkaç yıl geçmiş. İbrahim büyüyüp delikanlı olmuş. Ama o yine putlara tapmıyor, daha yüce bir ilah arıyormuş. Yine birgün kırlara açılmış. Renk renk kelebekler, burcu burcu kokan çiçekler ona hep bunların bir yaratanı olması gerektiğini söylüyormuş. Bu şekilde geç vakitlere kadar dolaşmış durmuş.

Eve dönerken biraz yorgun, biraz dalgınmış. Yaşlı bir meşe ağacının altına oturup sarı çiğdemleri, kırmızı laleleri, beyaz papatyaları seyrederek dinlenmeye başlamış. Yanlış da olsa, herkesin inandığı bir ilâhı var, benim de bir ilâhım olması gerekmez mi diye düşünerek uyuya kalmış. Akşam olmuş, gece siyah elbiseleri giyinmiş, kuşlar yuvalarına, böcekler ağaç kovuklarına çekilmiş. Akşamın taze serinliği yüzünü okşarken uyanmış. Gözüne ilk çarpan çoban yıldızı olmuş.

Hah işte buldum! diye sevinmiş. Benim ilâhim bu olmalı. Öteki yıldızların hepsinden büyük benim ilâhım! demiş.

Çoban yıldızı gözünden kayboluncaya kadar, derin bir heyecanla onu seyretmiş.

Yıldız batınca üzülmüş. Sonra;

- Hayır, demiş. Böyle gelip geçici şeyler benim Rabbim olamaz?

Kalkıp üzgün üzgün yürümeye başlamış. Bir yamaçtan aşağı doğru inerken Ay, bütün güzelliği ile karşısına çıkmış.

Birden şaşıran İbrahim:

- Rabbimi buldum ! diye sevinçle haykırmış.

Ay, bir gelin gibi süzülüyor, tatlı tebessümü ile İbrahim’e öpücükler gönderiyor gibiymiş. Bir müddet sonra ay da batınca, İbrahim derin bir kedere gömülmüş.

Hayır, böyle doğup batan şeyler benim ilâhım olamaz, diye söylenmiş. Ertesi sabah erkenden uyanmış. Dem çeken bülbülleri, hû hû diye öten kumruları, güvercinleri dinlemiş. Derken güneş, yakıcı oklarıyla karanlıkları kovalayarak ufukta görünmüş. O zaman İbrahim, şimdiye kadar aldandığını, asıl İlâhın güneş olması gerektiğini düşünerek kollarını sevgiyle açmış:

- İşte Rabbim.... işte benim Rabbim ! diye seviniyormuş.

Akşam ile birlikte güneşin tepelerin ardından kaybolduğunu görünce:

- Hayır, hayır, diye söylenmiş İbrahim.

Bunların hiçbiri benim ilâhım olamaz. Ayı da, güneşi de, yıldızları da, yeryüzünü, gökyüzünü, her şeyi yaratan birisi ancak Rabbim olabilir. İşte ben O’na tapıyorum! Ben bütün kalbimle, Allah’ın bir olduğuna inanıyorum. O’ndan başka ilah yoktur.

- Allah’ım! Sana tapıyorum! diyerek yere kapanmıştı. Böylece İbrahim, uzun aramalardan sonra gerçek Rabbini yani Allah’ı bulmuştu.


MÂŞİTE HÂTUN VE ÂSİYE VÂLİDEMİZ


Mâşite Hâtun, Firavun’un kızının hizmetkarıydı.

Birgün Firavun’un kızının saçlarını taramak için tarağı alırken “Bismillah” dedi. Kız da bunu duydu ve hemen koşup babasına haber verdi.

Firavun derhal Mâşite Hâtun’u yanına çağırtıp hesap sordu. O da Firavun’a içindeki iman heyecanıyla cesûr bir şekilde:

- Sen de bizim gibi bir fânîsin! Nasıl olur da ilah olabilirsin?!. dedi.

Firavun çok öfkelendi:

- Demek sen de Mûsâ’ya iman ettin; O’na tâbi oldun, öyle mi?!. dedi.

Ardından yavaş yavaş Mâşite Hâtun’a işkence etmeye başladı. Fakat Mâşite Hâtun, her şeye rağmen tevhîd akîdesinden dönmüyordu.

Bunun üzerine beş yaşındaki kızını O’nun önüne getirdiler:

- Eğer Firavun’un tanrılığını kabul etmezsen, kızının gırtlağını keseceğiz!… diye tehdîd ettiler.

Mâşite Hâtun, yine imanından dönmedi. Nihayet kızını gözünün önünde katlettiler ve kanlarını da Mâşite Hâtun’un yüzüne sürdüler. O hâlâ büyük bir aşk ve vecd içinde:



- Allah birdir! Allah birdir! Mûsâ O’nun Rasûlü’dür! diyordu.

Firavun ve adamları, iyice sinirlendiler. Bu sefer O’nun üç aylık çocuğunu getirdiler. Annesine doğru uzattılar. Çocuk, süt emmek için annesinin göğsünü aramaya başladı. Hemen geri çektiler ve:

- Eğer yine dâvândan vazgeçmezsen, bu çocuğu da fırına atacağız! dediler.

Mâşite Hâtun, bu acıya da sabrederek imanından vazgeçmedi. Sonunda üç aylık yavrucuğunu da fırına attılar. Rivâyete göre çocuk ateşlerin arasında dile gelerek şöyle dedi:

- Anneciğim, sakın imanından vazgeçme; sabret! Cennet ile senin aranda bir adım mesâfe kaldığını görüyorum!…

Bu sözü duyanların çoğu Hazreti Mûsâ’ya iman ettiler.

Nihayet Mâşite Hâtun da şehid edildi. O da cennete yavrularının yanına gitti.

Âsiye Vâlidemizin Şehîd Edilmesi

Mâşite’ye yaptığı zulümden sonra Âsiye vâlidemiz, Firavun’a kızdı, öfkelendi ve hattâ tavır koyarak hakâret etti. Bunun üzerine Firavun, Âsiye vâlidemizin de Mûsâ’ya iman ettiğini anladı. Âsiye vâlidemiz de, bu hakîkati artık saklamadı ve ikrâr etti:

- Evet, ben de Mûsâ’nın Rabbine iman ettim! dedi.

Firavun, Âsiye’yi dört direğe bağlattı. Sırtüstü yatırdı. Üzerine bir değirmen taşı koydurdu. Çeşitli zulüm ve işkence ile zulmetti.

Bir defasında Mûsâ aleyhissalam işkence yapılan yerden geçerken Âsiye Vâlidemize çok ağır işkenceler yapıldığını gördü. Âsiye Vâlidemiz, ısdırabını ifade etmek için Hazreti Mûsâ’ya işaret etti. O da duâ etti. Bundan sonra Âsiye Vâlidemiz, acı ve ızdırap duymaz oldu.

Diğer bir rivayete göre Âsiye Vâlidemiz, kızgın bir çöle bırakılmıştı. Melekler kendisine gölgelik yapıyorlardı. Nihâyet Âsiye Vâlidemiz bu şekilde şehîd oldu. Kur’an-ı Kerim’de kendisinden övgüyle bahsedilir:

Allah, inananlara Firavun’un karısını (Âsiye’yi) misâl gösterdi. O: - Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap! Beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar! demişti. (Tahrîm sûresi, 11. ayet)

Âsiye Vâlidemiz, bu duâyı kendisine işkence edilirken yapmıştı. O esnada kendisine:

- Başını kaldır! diye ilham olundu.

O da başını kaldırıp göğe baktığında, gözünden perdeler kaldırılmış ve O’na cennette kendisi için yapılmakta olan beyaz incili köşkü gösterilmişti. Artık O, tebessümlerle köşkünü seyrediyor, hiçbir acı duymuyordu. Şehadet şerbetini de içmiş bulunuyordu.



Yüklə 0,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin