1 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,81 Mb.
səhifə4/39
tarix27.12.2018
ölçüsü2,81 Mb.
#87124
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   39

15.12.2011 Tarihli Toplantı




  • Açılma Saati: 14.35

  • BAŞKAN: Mehmet Ali ŞAHİN (Karabük)

  • - -0- - -

  • BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, değerli katılımcılar; Uzlaşma Alt Komisyonu toplantısını açıyorum.

  • Yeşiller Partisinin değerli yöneticilerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeni Anayasa Uzlaşma Komisyonunun Alt Komisyon toplantısında görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz, ben ve komisyon üyesi arkadaşlarım.

  • 12 Haziran Seçimlerinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sayın Meclis Başkanımızın da öncülüğünde yeni bir anayasa yapma süreci başlatıldı. Bununla ilgili olarak Parlamentomuzda bulunan dört siyasi parti grubundan üçer arkadaşımız bu komisyonlarda görevlendirildi. Dolayısıyla Sayın Meclis Başkanımızla birlikte on üç kişiden oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonu olarak çalışmalarımıza başladık. Bu yılın sonuna kadar siyasi partiler, anayasal kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, vakıflar, dernekler ve tabii ki vatandaşlarımız Türkiye için düşündükleri Anayasa önerilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Komisyonumuza bildirecekler ki bildirmeye başladılar.

  • Siz Yeşiller Partisi yöneticileri de bu amaçla buradasınız, biliyorum. Biraz sonra Türkiye için size göre nasıl bir anayasa gereklidir bu sorunun cevabını vereceksiniz. Biz de büyük bir memnuniyetle dinleyeceğiz. Bu çalışmalarımıza farklı siyasi partileri, anayasal kuruluşları dinleyerek biz Komisyon olarak devam ediyoruz. İki ayrı alt komisyon daha var. Onlar da başka sivil toplum örgütleriyle ilgili bu çalışmaları yapıyorlar. Tabii bütün bunlar derlenip toparlandıktan sonra biz Komisyon olarak yeni bir anayasa çalışmasında sizin bu önerilerinizden yararlanacağız.

  • Ben böylece kısa bir açıklama yaptıktan sonra Faruk Bey’in söyleyecekleri olabilir. Komisyon Üyemiz Milliyetçi Hareket Partisi Konya Milletvekili Genel Başkan Yardımcısı Sayın Faruk Bal Bey’e sözü veriyorum.

  • Buyurun.

  • FARUK BAL (Konya) – Değerli arkadaşlar, hoş geldiniz. 12 Haziran Seçimlerinden sonra Sayın Şahin’in ifade ettiği gibi toplumda bir anayasa değişikliği, yeni bir anayasa veya yenilenmiş bir anayasa, nasıl adlandırılırsa, böyle bir beklenti ortaya çıkmıştır. Bu beklentinin hayata geçirilebilmesi ve 21’inci Yüzyılda Türkiye’ye iki darbe, üç muhtırayla şekillenmiş bir anayasadan ziyade Türkiye’nin evrensel değerlerle bağdaşık, toplumun tüm dilimlerinin katkıda bulunabileceği ve nihayetinde toplumsal sözleşme hâline gelebilecek bir anayasa için Sayın Meclis Başkanımızın inisiyatif almasıyla bir Uzlaşma Komisyonu oluşturuldu. Bu Uzlaşma Komisyonu üç alt komisyon hâlinde çalışıyor. Birinci alt komisyon olarak şimdi biz buradayız ve siyasi partilerimizin buna katkılarının ne olabileceğine ilişkin veri toplama, bilgi alma çalışması yapıyoruz ve bu alt komisyonun altında da bir teknik heyet bulunmaktadır. Ben buna verdiğiniz katkıdan dolayı teşekkür ediyor, sunumunuzda başarılar diliyorum.

  • BAŞKAN – Evet, diğer bir Komisyon Üyemiz Barış ve Demokrasi Partisi Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.

  • Ayla hanım, buyurun.

  • AYLA AKAT ATA (Batman) – Bende öncelikle burada olduğunuz için teşekkür ediyorum. Sonuçta herkesin yeni Anayasa konusunda ortaya koymuş olduğu bir çalışma var ve sizlerin de bu çalışmaya ekolojik boyutuyla sunabileceğiniz çok büyük katkı olduğunu düşünüyoruz açıkçası.

  • Herkesi dinliyoruz, yöntem olarak bunu belirledik, yapmış olduğumuz davete icabet ettiğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum ve tekrar hoş geldiniz diyorum.

  • BAŞKAN – Yeşiller Partisi adına ilk sözü Ümit Bey’e veriyorum.

  • ÜMİT ŞAHİN (Yeşiller Partisi) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bizi bu Komisyona davet ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.

  • Ben isterseniz kısaca çalışmalarımızdan bahsedeyim, çok kısa bir giriş yapayım, daha sonra arkadaşlarım ayrıntıları sizlerle paylaşacaklar, daha sonra küçük bir sunumla birlikte de ekolojik anayasa önerimizi sizlere sunmaya çalışacağız.

  • Şimdi, önce belki kısaca Yeşiller Partisinden ve yeşil politikadan bahsetmem gerekiyor çünkü yeşil politika da, Yeşiller Partisi de Türkiye’de nispeten yeni bir siyasi hareket, yeni bir siyasi parti. Bizim Yeşiller Partimiz 2008 yılında kuruldu, işte yaklaşık dört yıla yaklaşıyor kuruluşu ve Avrupa Yeşil Partisinin de bir üyesi olarak kuruluş öncesindeki süreç de dahil olmak üzere uzunca bir süredir Türkiye’de yeşil politikayı tanıtmaya ve hayata geçirmeye çalışıyoruz.

  • Yeşiller Partisi olarak tabii bizim öncelikli çalışma alanımız ekoloji, çevre meseleleri, doğanın korunması ve bu bağlamda da çok sık uğraştığımız enerji politikaları, tarım politikaları, iklim değişikliği, doğa koruma gibi konular öncelikli olarak bizim ilgi alanımız fakat Yeşiller Partisi dünyanın her yerindeki diğer yeşil partiler gibi aslında politik alanın tamamına yönelik, barış için, özgürlükler için, demokrasi için. Bütün insanlığı ve doğayı, bütün diğer canlıları da ilgilendiren, her konuya yönelik olarak bütünsel bir bakışla yani sadece insan açısından değil bütün doğa, bütün dünya, bütün yeryüzü için, bütünsel bir bakış açısıyla ekoloji ile bütünleşik bir şekilde politika üretmeye çalışan bir siyasi parti. Bu açıdan özellikle Avrupa yeşillerinin Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecindeki katkılarını, etkisini sizler de çok iyi bilirsiniz. Bu süreç içerisinde biz de yer almaya çalıştık. Bugün de hâlâ yeşiller belki de dünyadaki en uluslararası nitelikteki hareket sayılabilir. Bu anlamda da çok iç içe çalışmaya devam ediyoruz Avrupa yeşilleriyle ve dünya yeşilleriyle.

  • Bu anlamda yaptığımız anayasa ile ilgili çalışma da hem bu uluslararası yeşil hareketin, akımın, ekolojik düşüncesinin bir uzantısıdır, bir parçasıdır. Bu anlamda, çağdaş anlamda dünyada bugün yeni bazı akımların da belki Türkiye’de ilk defa dile getirilmesi anlamına geliyor. Hem Avrupa Birliği müktesebatı açısından hem dünyanın diğer ülkelerindeki, özellikle Güney Amerika’daki ekolojik anayasa konusuna da biraz sonra onlardan da bahsedeceğiz, yani o anlama geliyor hem de Türkiye’deki konuyla ilgili bütün çevre örgütleri, doğa koruma örgütleri, yerelde bulunan çeşitli hareketler, bütün bunlarla iç içe bir şekilde ve bir kontak hâlinde, bir iletişim hâlinde bu çalışmaları yapıyoruz. Dolayısıyla biraz sonra size ileteceğimiz görüşlerimiz özellikle ekolojik anayasa görüşleri, Türkiye’de sadece partimizin değil aynı zamanda bütün yeşil hareketin, çevre hareketlerinin ortak görüşü sayılabilir büyük ölçüde.

  • Çok kısa bu çalışmayı nasıl başlattığımızı isterseniz söyleyeyim: Ekolojik anayasa çalışmasını biz bu yılın başında başlattık, 2011 başında başlattık. Çeşitli anayasa platformları var, sizler de görüşüyorsunuz, biliyorsunuz. Bu anayasa platformlarında sivil toplum içerisinde meselenin ekoloji, çevre, doğa koruma yanıyla ilgili fazla bir çalışma yürümüyordu. Biz bu eksiği görerek, bunu ön plana alan bir çalışma başlattık ama bu çalışmanın öncülüğünü partimiz yapmakla birlikte ekolojik anayasanın çağrıcıları arasında çok sayıda parti üyesi de olmayan akademisyenler, çevreciler, aktivistler gibi çeşitli isimler vardı. Bu ekip aylarca çalıştı, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde toplantılar yaptı ve en sonunda da 15 mayısta İstanbul’da bir konferans düzenledi, bu ekolojik anayasa konferansında da ekolojik anayasanın içini doldurmak için yani neyi kast ettiğimiz ne gibi önerilerde bulunduğumuza dair bir metin, bir bildirge kaleme aldık. Bu toplantının kitabı da yayınlandı. Bu kitabı sizlere takdim edeceğiz. Bu kitabın içinde de zaten bildirgenin tam metnini bulacaksınız, kitabın en arkasında bildirge metnini bulacaksınız ve diğer tüm konuşmaların da çözümleri vardır.

  • Bizim burada yapmaya çalıştığımız ekolojik anayasada sadece çevrenin korunmasından bahsetmek ya da bu konuda hangi maddelerin yer alacağından bahsetmek değil daha çok meselenin ilkelerinin sınırlarını çizmekti yani biz herhangi bir madde yazmadık, ilkeleri belirleyen bir bildirgeyi biraz sonra sunacağız. Bu arada tabii partimizin sadece ekolojiyle ilgili değil aynı zamanda biz özgürlükçü, sosyal, demokratik, çoğulcu bir anayasa istiyoruz. Kadın haklarını özellikle gözeten, ayrımcılığa karşı mücadele eden bir anayasa istiyoruz. Dolayısıyla anayasanın diğer konularıyla ve yazımı aşamasıyla alakalı olarak da partimizin görüşleri var, arkadaşlarımız onları da size sunacaklar. Ben isterseniz direkt sunumlar için sözü arkadaşlarıma bırakayım. Serkan Bey bizim daha çok yazım süreciyle ilişkili görüşlerimizi aktaracaktır.

  • Teşekkür ederim.

  • BAŞKAN – Teşekkür ederim.

  • Serkan Bey’e sözü vermeden önce Komisyonumuzun diğer bir üyesi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu temsilen Eskişehir Milletvekili Sayın Süheyl Batum Komisyonumuzda bulunuyorlar. Biz temennilerimizi biraz önce arkadaşlarla paylaştık ama siz biraz gecikince başlamak zorunda kaldık, saat 16.00’tıda Komisyon toplantımız var. Sizde birkaç cümleyle konuşmak istersiniz.

  • Buyurun.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir)- Bende sizlere çok teşekkür ediyorum. Bir kere Serkan benim çok uzun süre üniversitede beraber çalıştığım çok değerli bir meslektaşım hatta üniversiteye benimle beraber başladı, akademik hayatına benim yanımda başladı. O bakımdan sizleri yani Yeşiller Partisini gerçekten Türkiye’de sadece bu Komisyon değil çoğu kişi artık önemini anlamış vaziyette, önemsiyor. Anayasada bu yönde bir hükümler olmasını hatta şimdi ona ekolojik anayasa diyorlar, anayasanın ekolojik olmasını zorunlu görüyor çok kişi. O bakımdan bende teşekkür ediyorum. Fakat, maalesef yukarıda son saniyede, bugün Mecliste ziyaretçi yasağı var, ancak sizin gibi özel gelenler girebiliyor ama bir partilimiz geldi, onunla görüşmek zorunda idim, biraz geç kaldım, ama bir şey kaçırmadım. Sizin konuşmanızın tam ortasında gelebildim, sizden çok özür dilerim ama devam edelim. Hoş geldiniz efendim.

  • BAŞKAN – Serkan Bey, buyurun.

  • SERKAN KÖYBAŞI (Yeşiller Partisi) – Sayın Başkan, bizi Komisyon olarak ağırladığınız için görüşümüze başvurduğunuz için tekrar teşekkür ediyoruz. Şöyle bir belge var sunumumla ilgili, sizlere dağıtılması lazım, takip etmeniz açısından kolay olur.

  • Ben partimizin yazım süreciyle ilgili yani yeni anayasa yazım süreciyle ilgili şu anda mevcut düşüncelerini aktaracağız. Ekolojik anayasayla ilgili özel düşüncelerimizi de Mahmut Boynudelik aktaracak.

  • Öncelikle 1982 Anayasasını tümden değiştirilmesi konusundaki çalışmaları takdirle karşılıyoruz çünkü ne kadar 1995, 2001 ve 2004’te kapsamlı değişikliklere uğramış olsa da bir darbe sonucu adını alan bir Anayasa ve kabul aşamasında da çeşitli antidemokratik uygulamalara yol açmıştı. O yüzden biz şu andaki çalışmayı takdirle karşılıyoruz ve umuyoruz olumlu bir şekilde sonuçlanır.

  • Yöntem konusunda bizim asli amacımız aslında ya da talebimiz bir barajsız seçimle kurulan ve yüzde 50 kadın kotasının uygulandığı anayasa meclisidir. Ancak bunun olmaması hâlinde mevcut çoğulcu demokratik komisyon çalışmalarını da aslında takdirle karşılıyoruz ve bu uzlaşmacı çoğulcu yapının devam etmesini istiyoruz. Aksi takdirde maalesef sonuç olarak çok verimli bir neticeye ulaşamayız diye düşünüyoruz.

  • Uzlaşmanın hukuksal temele kavuşturulması gerekiyor. Şu anda çoğulcu ve demokratik yapı, uzlaşmacı yapı devam ediyor ancak bunun bir hukuksal temelinin olmaması bazı riskleri de doğuruyor. Bu uzlaşmacı tavırdan gün gelip vazgeçildiği zaman bu sürecin çökmesi endişesini taşıyoruz. O yüzden bunun mümkünse anayasal olmadığı kanuni bir alt yapıya kavuşturulması öncelikle talebimiz.

  • Sivil toplumun şu ana kadar katılması için teşvik edilmesi süreci gayet başarılı yürütüldü bizim açımızdan ama bu sürecin hem artırılması hem de sivil toplumun Uzlaşma Komisyonuna yaptığı görüş aktarımlarının takip edilebilir olması gerektiğini düşünüyoruz yani görüşlerini aktaran sivil toplum kuruluşları bu görüşlerinin nasıl değerlendirildiğini veya değerlendirilmediyse gerekçelerini öğrenebilmeliler.

  • Yeni anayasa yazım sürecinin sağlıklı işleyişi için bir yol temizliği yapılması gerektiğini düşünüyoruz. İfade özgürlüğünün tam olarak sağlanamadığı bir ortamda yeni anayasa için sağlıklı bir görüş alınamayacağını düşünüyoruz. O yüzden şiddete çağrı yapmayan ve şiddet içermeyen bütün ifadelerin serbestleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

  • Demokratik katılım yollarının açılması, eğer mevcut yollar tıkalı ise bunlara yenilerinin eklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin, demokratik katılımdan kastımız, okuma yazma bilmeyenler veya bir şekilde internet ulaşımı olmayan, sivil toplumda olmayan, örgütlü olmayan halk kesimlerinin de bir şekilde yeni yollarla -Güney Afrika’da örneği görülen- tiyatrolarla, çizgi filmlerle ve reklâm kampanyaları ile sürece katılmasının sağlanmasını düşünüyoruz.

  • Hükümsüz cezalandırmaya dönüşen uzun tutukluluk sürelerinin maalesef son bulması gerektiğini çünkü bunun anayasa yazım sürecindeki ifade özgürlüğü başta olmak üzere çeşitli demokratik katılım yöntemlerini engellediği kanaatindeyiz.

  • Bunun yanında her gün arttığını gördüğümüz polis şiddetinin de keyfi hâle gelen kimlik yoklamaları ve göz altıların da bir an önce sona erdirilmesi sağlıklı bir anayasa yazım süreci yaşanması için gerekli kanaatindeyiz.

  • Toplumun yarısının dahil edilmediği yeni anayasa yazım sürecinin demokratik bir sonuca götürmeyeceğini düşünüyoruz. Bu yüzden toplumun yarısını oluşturan kadınların temsilinin her aşamada -Anayasa Komisyonu dahil- atama ve seçilmeyle gelinen bütün makamlarda yüzde 50 olarak öngörülmesi gerektiği kanaatindeyiz.

  • Yeni anayasa ile ilgili ekolojik olmayan taleplerimize gelince: Bunlar tabii ekolojizm içerisinde ve bağlantılılar ama herkesin görüşünün olduğu alanlarda örneğin vatandaşlık tanımında, ulus devlet gereğince “Türk” kelimesinin yani Anayasanın vatandaşlık tanımında “Türk” kelimesine gönderme yapılması ulus devlet bağlamında etnisiteye gönderme yapmıyor olarak düşünülebilinir, bir üst kimlik olarak düşünülmüş olabilir ama 1982’den beri uygulamanın bu yönde olmadığı ve çok büyük toplumsal kesimlerin mağdur edildiği çok açık. O yüzden uygulamanın mağduriyet yaratması nedeniyle bu tanımın artık değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

  • Yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi ve merkezi yapının terk edilmesi, ülkenin yeni demokratik düzeninin teminatı olacaktır. Bu da önemli bir konu.

  • Vicdani reddin anayasal bir hak olarak Anayasada yer alması düşünülmelidir çünkü aslında 1982 Anayasasının 72’nci maddesi her ne kadar buna açık kapı bırakıyorsa da şu ana kadarki uygulama maalesef Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bayatem ve Erçek kararlarına rağmen hatta şu anda düzenlenmeye çalışılan kanunda dahil olmak üzere maalesef vicdani ret hakkını vatandaşlara tanımıyor. O yüzden bu hakka bir anayasal dayanak sağlanması önemli.

  • Cinsel yönelim ayrımcılığının sonlandırılması adına yeni anayasada eşitlik maddesinde cinsel yönelim ayrımcılığının yasaklanması mutlaka yer almalı.

  • Ana dil hakkında da resmî dilin Türkçe olması ana dilin öğrenilmesi ve öğretilmesini engellememeli. O yüzden resmî dil konusunda bir uzlaşma olduğu çok açık ama ana dil konusunda bazı kültürel hakların artık verilmesi gerektiği, bunun yolunun açılması gerektiğini düşünüyoruz.

  • İlk üç madde konusunda ise: Aslında görüşümüz Anayasada değişmez maddelerin olmaması gerektiği. Ancak eğer olacaksa da bunların toplumun tüm kesimlerinin üzerinde uzlaştığı maddeler olması gerektiğidir. Biz değerlendirmemizde 1982 Anayasasına ve daha önceki anayasalara baktığımızda değerlendirmemizde şunu görüyoruz: Anayasanın ilk maddesi üzerinde hiçbir uzlaşmazlık bulunmadığını düşünüyoruz dolayısıyla eğer tutulacaksa, değişmez madde olarak birinci maddenin aynen korunması gerektiğinde hemfikiriz. Ancak 1982 Anayasasının hazırlık komisyonlarının tutanaklarına baktığımız zaman, ikinci ve üçüncü maddelerin değişmez hâle gelmesi, değişmez niteliğe büründürülmesindeki tek iradenin askeri irade olduğunu, Orhan Aldıkaçtı Başkanlığındaki yazım komisyonunun sivil kanadının aslında sadece birinci maddeyi değişmez olarak benimsediğini ancak ikinci ve üçüncü maddelerin askeri kanat tarafından değişmezlik niteliğine büründürüldüğünü görüyoruz. O yüzden kaldı ki ikinci ve üçüncü maddelerde hukuksal olmayan ve dünyada da örneğini görmediğimiz değişmez unsurlara rastlamaktayız. O yüzden biz ikinci ve üçüncü maddelerin hukuksal niteliklerinden arındırılmak suretiyle yeni anayasada olacaksa bile değişmez olmamaları gerektiğini sadece 1924 Anayasasından beri bir gelenek hâline gelen, Türkiye Cumhuriyeti geleneği hâline gelen birinci maddenin değişmez olarak kalması düşüncesindeyiz. Bundan sonra ekolojik anayasa ile ilgili sunumu Mahmut Boynudelik yapacak.

  • Teşekkür ederiz.

  • BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

  • Şimdi ekolojik anayasa konusunda Mahmut Boynudelik Beyefendiyi dinleyeceğiz.

  • Buyurun.

  • MAHMUT BOYNUDELİK (Yeşiller Partisi) – Biz de Komisyonunuza bizi kabul ettiğiniz için tekrar teşekkür ediyoruz. Biz de size hem kendi görüşlerimizi, Yeşiller Partisi olarak görüşlerimizi aksettirmeye çalışıyoruz ama bir taraftan da daha geniş bir kesimin bu ekolojik anayasa konusundaki duyarlılığını yansıtmaya çalışacağız. Ekolojik anayasa girişiminde büyük ölçüde Yeşiller Partisi var ama Yeşiller Partisiyle sınırlı bir olay değil. Listede gördüğünüz bunlar ilk katılımcılar, ilk çağrıcılar, ilk imzacılar. Biz o süreçte -Biraz önce Ümit Şahin anlatmaya çalıştı- çok daha geniş bir kesimde irtibata geçtik, onların da katılımlarını sağlamaya çalıştık. Değişik siyasi partilerden de arkadaşlar var bu metne imza koyan ve ondan sonraki sürece katılan ve bu süreç boyunca da biz Anadolu’nun çok değişik yerlerinde bölgesel toplantılar yaparak bu çağrı metninin tartışılmasını sağladık. 15 Mayısta bir konferans yaparak İstanbul’da “Bu yeni anayasada ekolojik hak anlayışı nedir?” konusunu seçimler öncesinde gündeme getirmeye çalıştık ama seçimler öncesinde pek sesimizi duyurma imkânımız olmadı anayasa çok fazla bizim istediğimiz kadar tartışılmadığı için.

  • Şimdi, yeni anayasada sivil, demokratik, özgürlükçü, sosyal bir anayasa olması konusunda biz geniş bir oylaşma, geniş bir mutabakat olduğu konusunda bir fikre sahibiz, en azından böyle inanmak istiyoruz. Yani, bunların ötesinde, özgürlükçü olsun, sosyal olsun, demokratik olsun yeni yapılacak anayasa, sivil olsun ama bunların yanında biz ekolojik de olsun istiyoruz. Cumhuriyetin temel niteliklerinden bir tanesi ekolojik anayasa.

  • Ekolojik anayasa, yeryüzünün veya doğanın, bu, yurt dışındaki örneklerde ikisi eşanlamlı olarak kullanılıyor, bazı ülkelerde daha bunun yerel deyimleri kullanılıyor. Biz, yeryüzünün de kendinden gelen birtakım hakları vardır, bu hakları tanımlayalım, tanıyalım ve güvence altına alalım istiyoruz.

  • Oturumlarda, bu değişik, yani hem bölgesel oturumlarda, hem İstanbul’da yaptığımız akademisyenlerin ve aktivistlerin bir arada bulunduğu konferansta bir tespitte bulunduk, dedik ki: “Dünya ağır bir ekolojik kriz etkisinde, iklim değişikliği ve çevre var, doğanın önlenemeyen tahribi var. Buna karşı hangi anayasal önlemler alınabilir? Doğayla uyumlu bir varoluş nasıl sağlanabilir?” Bu doğayla uyumlu varoluş birkaç kere daha geçecek metinde ve genel bizim tartışmalarımızın şeyinde. Bizim esas meselelerimizden bir tanesi doğayla uyumlu olmak meselesi. Bunu da şöyle söylüyoruz: Sadece bugün yaşamakta olanların değil, gelecek kuşakların da yeryüzünün bütünlüğü ve sürekliliği içinde var olma hakkı nasıl savunulabilir? Yani, bizim meselemiz sadece bugünün yaşayan insanları değil, aynı zamanda gelecek kuşakların haklarını biz nasıl güvence altına alabiliriz? Sorularının etrafında görüşler geliştirmeye çalıştık. Mutabık kaldığımız görüşleri özetliyorum. Şeyin arkasında bu sonuç bildirgesinin tam metni var.

  • BAŞKAN – Gördüm.

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Ben biraz daha hızlı geçmek adına, sizin vaktinizi almamak adına biraz daha hızlı geçiyorum efendim.

  • BAŞKAN – Tabii, buyurun.

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Yeni anayasa insan merkezli değil ekoloji merkezli olsun diyoruz. Bunun şeyi şudur, sadece insan haklarını tanıyan, onları güvence altına alan bir anayasa, eğer insanı doğa içinde doğanın bir parçası olarak görmezse eksik olur. Dolayısıyla, bizim ekolojik bir anayasadan anladığımız insan merkezinin biraz daha ötesine çıkan, insanı doğanın bir parçası olduğu anlamda…

  • BAŞKAN – İnsanı da içine alan…

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Kuşkusuz, yani insana karşı değiliz, insanı doğanın uyumlu bir parçası olarak değerlendiriyoruz ve tüm canlı-cansız varlıkların da hakları olduğunun yeni anayasada belirtilmesini istiyoruz. Canlı-cansız derken tabii orada biraz daha ileri giderek yani doğayı ele alarak, akarsuyun da hakkının olduğunu, bir dağın da hakkının olduğunu, toprağın da hakkının olduğunu söylüyoruz. Yani, sadece…

  • BAŞKAN – Taşın bile…

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Bunların bir tanesinin eksik olursa insan haklarının da eksik olacağını da iddia ediyoruz. Yani, bu olmazsa eğer, biz sadece insanları merkeze alan bir bakışla anayasa yaparsak, insanlık yüzlerce yıl boyunca bunun mücadelesini verdi ama artık bir üst aşamaya geçmenin zamanı geldi. Bunun -biraz sonra belki bahsederiz- yurt dışında örnekleri de başladı uygulamaya girmeye. Yani, Ekvador Anayasası’nda, Bolivya Anayasası’nda, Toprak Ananın Hakları Evrensel Bildirgesi gibi birtakım metinler, giderek Avrupa müktesebatına giren Fransa Çevre Şartı gibi örnekler var.

  • Şimdi, vatandaşlık doğaya zarar vermemek ve gelecek kuşaklar adına onun emanetçisi olmak anlayışına uygun olarak ekolojik sorumluluk çerçevesinde tanımlanmalıdır. Yani, biz, insanın emanetçilik kavramı çerçevesinde değerlendirilmesini istiyoruz. Bu söylediğim, biraz bizden sonraki kuşakların haklarını da gözeten bir anlayış.

  • Yeryüzü ve doğa, insan faaliyetleri nedeniyle her türlü kirlenmeden, zehirli ve radyoaktif atıklardan zarar görmekten, yaşamsal bütünlüğünün sağlıklı işleyişini tehdit edecek şekilde genetik yapısında bozulmalardan korunma hakkına sahiptir.

  • Anayasada insan çıkarları ve geleceği doğadan ayrı ve bağımsız varlıkmış gibi tanımlanmamalıdır. Anayasa, insanı, içinde var olduğu bütünün, tabiatın bir parçası olarak görmeli, insana saygı, çevreyi metalaştırma hakkını vermemelidir.

  • Şimdi, bu mesele biraz sonra başka bir bağlamda tekrar karşımıza geçecek. İnsanlar dahil tüm doğa, savaş ve barış hâllerinde, kimyasal, biyolojik ve nükleer silahların varlığından, tehdidinden ve tahribatından korunma hakkına sahiptir. Yani, barışçılık bizim temel felsefelerimizden bir tanesidir. Savaş veya güvenlik gerekçesiyle ekolojik dengeyi bozacak faaliyetler ve canlı veya eko sistem katliamı kabul edilmez hiçbir şekilde.

  • Su, tohum ve doğal varlıkların kaynak olarak değil, doğanın bir parçası ve onlara bağlı yaşayan tüm canlılara ait olarak görülmesi, doğanın bir hak öznesi olarak tanımlanmasında önemli bir kavramsal açılım olacaktır.

  • Şimdi, bu “Doğal kaynak.” lafını, biz biraz sakıncalı bir laf buluyoruz, çok sık kullandığımız hepimizin. Onun yerine “Doğal varlık.” dediğimiz zaman, insanların onun üzerindeki egemenlik hakkını kısıtlamaya yönelik bir adım attığımızı düşünüyoruz. Yani, etrafımızda gördüğümüz her şey bir varlık olarak ele alınmalıdır. İnsanların kullanımına amade bir kaynak olarak gördüğümüz zaman, her türlü tasarrufu da kendi hakkımız olarak görmeye başlıyoruz, bunun önemli bir mesele olduğunu düşünüyoruz.

  • Şimdi, bunlar yani doğal varlık olarak gördüğümüz şeyler mülkiyete tabi olmamalı, özellikle tohum gibi şeyleri düşünürsek, yani tohum, su tabii ki belki ileride giderek temiz hava gibi şeyler, bunlar mülkiyete tabi olmamalı, kendileri veya genetik bilgileri hiçbir şekilde patentlenememeli ve kamusal kullanımları ekolojik dengeler öncelikli tutularak güvence altına alınmalıdır. Yani, burada bunların kamusal kullanımları kavramını çok önemsiyoruz, ikincisi de ekolojik dengeleri gözeterek kamusal kullanımlarını şey yapıyoruz; bu, işte su, tohum gibi şeylerde sık sık karşımıza çıkıyor.

  • Anayasada kültürel, tarihî, arkeolojik ve estetik değerler ile doğal peyzajın korunması hüküm altına alınmalıdır. Yani, biraz önce o saydığım “Canlı-cansız varlıkların.” dediğimizde, arkeolojik varlıkların da, kentlerin de birtakım hakları olduğunu, bunların ayrı düşünülmemesi gerektiğini savunuyoruz.

  • Anayasada, devletin, özel sektörün, her türlü sosyal kurumun, sivil toplum örgütlerinin, bilim insanlarının reylerinin, doğanın haklarının korunmasıyla ilgili hak ve sorumlulukları net ve açık bir şekilde tanımlanmalıdır.

  • Burada yine bir farklı ifade olarak hak ve ödevler yerine biz hak ve sorumluluklar olduğunu dile getirmeye çalışıyoruz yani orada sadece ödev değil, sorumluluk olarak da onu görmek lazım özellikle bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin.

  • Şimdi, bunlar temel savunduğumuz ilkelerdir, bunları kamu yönetimine nasıl yansıtacağız? Çalışmamızın ikinci bölümünde o konuda bazı ana başlıklara değinmek istiyorum.

  • Yeni anayasa, bireylerin ve sivil toplumun çevre konularında bilgi ve belge edinme, karar mekanizmalarına katılma ve yargıya erişim haklarını garanti altına almalıdır. Bu, özellikle süre giden ekoloji mücadelelerinde doğa haklarına, doğa tahribatına karşı yürütülen mücadelelerde çok sık karşımıza geçen şeyler. İşte, bu ÇED raporları falan gibi bilgi sağlarmış gibi görünen ama hiçbir şekilde bölge halkının katılımını sağlamaktan uzak olan, sadece birtakım formaliteleri yerine getirir gibi yapan şeyleri yetersiz buluyoruz. Bunların, mümkünse anayasal bir güvence altına alınmasını doğru buluyoruz.

  • Kamu yönetimi, çevrenin ve doğal varlıkların kullanımında, yönetiminde ve muhafazasında doğal dengenin gözetilmesinden yükümlü olmalıdır. Yani, burada yükümlülüğü direkt kamu yönetimine veriyoruz.

  • Yeni anayasada, kamu yararı, üstün kamu yararı ilkeleri ekoloji merkezli bir bakış açısıyla yeniden tanımlanmalıdır. Burada yine insan merkezlilikten eko merkezliliğe doğru bir gidiş var. Çünkü, özellikle süre giden ekolojik mücadele davalarında “Üstün kamu yararı.” diyerekten, bize işte istihdam falan gibi gerekçe gösterilerek mahkemelerde karşı çıkılıyor. Biz, bu üstün kamu yararının, ekoloji merkezli bir bakış açısıyla yani doğanın haklarını da gözeten bir bakış açısıyla yeniden yorumlanmasını istiyoruz.

  • Eko sisteme kalıcı olarak zarar vermiş olan uygulamaların oluşturduğu doğal ve sosyal tahribatın belgelenmesi ve tazmini için tedbirler bir kamu sorumluluğudur. Yani, bunun gayet açık olduğunu sanıyorum zaten.

  • İklim değişikliği, çevre kirliliği ve doğanın korunmasıyla bütün uluslararası anlaşmalara taraf olunmalı, konulan çekinceler kaldırılmalı ve anlaşma hükümleri iç hukuka aktarılmalıdır. Bunlara uygulama ve işlerlik kazandırılabilmesi amacıyla gerekli tüm altyapının oluşturulması için çözümler üretmeli, öncelikli politikalar geliştirilmelidir. Yani, hâlâ bizim taraf olmaktan kaçındığımız uluslararası anlaşmalar var, bunların bir kısmı da özellikli olarak Aarhus Sözleşmesi gibi daha imzalamamızı bekliyor.

  • Ulusal hukuk ekolojik açıdan, uluslararası hukuk tüm düzenlemelerle uyumlaştırılmalı, yasal ve düzenleyici diğer önlemler bu anlayışla tekrar gözden geçirilmeli ve bu kapsamda açık, tutarlı bir çerçeve oluşturulmalıdır.

  • Şimdi, “Sürdürülebilir kalkınma.” ilkesi var. “Sürdürülebilir kalkınma.” ilkesi de bizim için çok dikkatli olunmasını gerektiren bir ilke. Son zamanlarda “Sürdürülebilir kalkınma.” adı altında ciddi çevre tahribatlarının yapıldığını görüyoruz. Doğa korumacıları değil, doğayı tahrip eden şirket ve yönetimlerin elinde her kapıyı açan sihirli bir anahtar hâline geldiği ve uygulamada her zaman kalkınma lehine yani sürdürülebilirlik değil, kalkınma daha ziyade şey yapılıyor. Biz, onun yerine “Sürdürülebilir kalkınma.” lafını hiç kullanmamayı tercih ediyoruz. Yani, ille sürdürülebilir bir şey diyeceksek biz sürdürülebilir yaşamın savunulmasından yanayız. Bu kavramın hukuksal değil, ideolojik bir kavram olduğu dikkate alınmalıdır. Bu nedenle “Sürdürülebilir kalkınma.” kavramının yeni anayasada yer almasının önüne geçilmesi gerekir. Bu bölümün özellikle altını koyu yapmışız çok önemsediğimiz için olsa gerek.

  • Yaşam alanlarıyla ilgili olarak, halkın yerel karar alma mekanizmalarına katılımın güçlendirilmesi için yeni anayasa ademimerkeziyetçi bir yönetim anlayışını düzenlemelidir ve yurttaşların karar alma mekanizmalarına doğrudan ve etkin katılımını sağlayacak yöntemler, kurallar girmiştir.

  • Şimdi, bu zaten bizim Yeşiller Partisi olarak çok önemsediğimiz desantralizasyon meselesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesi. Bu konuyu, anayasada, bu açıdan da baktığımız zaman, çok önemli bulduğumuzu bir kere daha hatırlatmak isterim.

  • Yerel yönetimler, katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir olmalı, gerekli durumlarda seçilmişlerin geri çağrılmasını sağlayacak mekanizmalar, yerel arabuluculuk gibi çözümler oluşturulmalıdır. Bu geri çağırma mekanizmaları ne olur? Tabii bunu epeyce tartışmak gerekecek.

  • Doğal, kültürel ve tarihî değerler ile doğrudan ilgili veya dolaylı olarak bu değerlerin bekasını etkileyecek olan kamusal kararları denetleyecek bir özerk kamu denetçisi mekanizması yeni anayasada yer almalıdır. Şimdi, bu ombudsman… Feminist arkadaşlarımız “Ombuds” diyorlar “Ombudsman” lafını çok doğru bulmuyorlar. Ombuds, kamu denetçileri, çevrenin ve doğanın koruyucusu olarak da görevlendirilmeli. Bu şundan dolayı, eğer vakit bulup kitapta bu konudaki tartışmaları izlerseniz, ekolojik anayasa anlayışına en büyük itiraz, doğanın bir hak öznesi olamayacağı noktasından geldi çünkü itiraz etme şeyi yoktur. “Hakkını arama şeyi yoktur, yani doğa nasıl kendini arayacak, dolayısıyla bir hak öznesi olamaz” dediler. Fakat biz de dedik ki: “Doğa, kendi hakkını aramayı gayet güzel biliyor.” Yani, onun bizim şeyimize çok fazla ihtiyacı yok ama bu mekanizma yani kamu denetçisi mekanizması, doğa adına hareket edecek bir kamu denetçisinin de önemsediğimiz kurumlardan bir tanesi olarak düşünülmesini istiyoruz.

  • Yapılan tüm ekonomik faaliyetler, doğanın kendini yenileme kapasitesini zorlamayacak biçimde yapılmalıdır. Her türlü ekonomik bir girişimin oluşturabileceği zararları önlemeyi ve en aza indirmeyi amaçlayan ve insanların ve doğanın olası zararlardan korunması için kullanılan “İhtiyatlılık” ilkesine anayasal bir içerik kazandırılmalıdır. Bu “İhtiyatlılık” ilkesi de var olan zararların ötesinde, olabilecek zararları da göz önünde bulundurmamızı isteyen ve artık evrensel hukuka girmeye başlayan bir hukuk prensibi. Biz, bunun, özellikle ekoloji davalarında çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

  • Kenya Anayasası'nda var galiba değil mi? Avrupa metinlerine de girmeye başladı bu “İhtiyatlılık” ilkesi. Özellikle yine geleceğe dönük o emanetçi kavramıyla birlikte düşünüldüğü zaman, muhakkak düşünülmesi gereken bir kavram olduğunu düşünüyoruz. Bu, kişi ve girişimlere, ekolojiye sadece menfi etki hâli değil, aynı zamanda bunun ihtimali olan faaliyetlere karşı yürütmeyi durdurma için başvurma hakkı vermelidir. Yani, bir nükleer santralin patlamasını beklememiz gerekmiyor veyahut da bir termik santralin bir küresel ısınmaya yol açmasını beklemeden, bunun olası sonuçlarını göz önünde bulundurarak, şimdiden itiraz etme hakkını anayasa bize sağlamalıdır. Bunun da temeli bu “İhtiyatlılık” ilkesi olması gerekir.

  • Efendim, kısaca bizim şeyimiz bu. Biraz hızlı geçtim.

  • Şimdi, eğer sizin sorularınız varsa, arkadaşlarımızla beraber…

  • Hande senin vardı.

  • BAŞKAN – Evet, Hande Hanım, buyurun.

  • HANDE TURHAN (Yeşiller Partisi) – Şimdi, tabii ekolojiyle de aslında çok ayrı olmadan, bizim temel ilkelerimizden bir tanesi de “Erkek egemenliğinin reddi.” Dolayısıyla, ben de şimdi birazcık… Gerçi biliyorum, anayasa kadın komisyonu size bir tutanak sundu fakat ben de çok kısaca, beş altı madde hâlinde işin kadın boyutundan bahsetmek istiyorum.

  • Öncelikle, biz, yeni anayasanın erkeklerin toplumsal sözleşmesi olmamasını istiyoruz. Kadınlar da nüfusun yarısını oluşturuyor ve dolayısıyla, kadınların da eşit katılımının sağlanması gerekiyor yeni anayasaya.

  • Şimdi, tabii ki arkadaşlarım da bahsetti, biz öncelikle toplumun her alanında her türlü ayrımcılığın önlenmesini istiyoruz ve özellikle cinsiyet ayrımcılığının bir suç sayılması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Bunun dışında, bizi en çok rahatsız eden konulardan bir tanesi, kadının sadece aile içinde ve aileyle bağlantılı olarak ele alınması ve yeni anayasanın yapım sürecinde de bu görüşün devam ettirilmesi sonucunda kadın dostu bir anayasa olamayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla, kadın bir birey olarak alınmalı ve yeni anayasada da birey temelli olmalı düşüncesindeyiz.

  • Aynı zamanda, yine toplumsal “Gender mainstreaming” dediğimiz -henüz Türkçede çok iyi bir kavram bulamadık- buna “Toplumsal cinsiyet ana akımlaştırması.” diyoruz. “Toplumsal cinsiyet ana akımlaştırması.” stratejisinin ana bir politika olarak benimsenmesi ve yaygınlaştırılmasını amaçlayan bir anayasa olması gerekliliğini düşünüyoruz. Yani, atılacak her adımda cinsiyetlerin farklı -daha doğrusu şöyle anlatayım- cinsiyetlere etkileri farklı olacak her şeyin değerlendirilmesi ve cinsiyetin her adımda göz önünde bulundurulması ve bir cinsiyet etki analizi yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Tabii, anayasada asıl hedefimiz, dediğimiz gibi, kadınların nüfusun yüzde 50’sini oluşturmasından dolayı “Tam eşitlik.” ama “Tam eşitlik.” derken tabii ki farklı cinslerin farklı koşullarda yaşadığı farklı problem ve sorunları ve farklı koşulları göz önünde bulundurulması gerekiyor. Biz, daha çok, sonuçta eşitliği aslında amaçladığımız için pozitif ayrımcılığın anayasada garanti altına alınması ve bunun gereken yasalarda gereken değişikliklerin yapılmasını istiyoruz aslında pozitif ayrımcılık sonucu olarak.

  • Özellikle bizim üzerinde durduğumuz önemli konulardan bir tanesi, daha çok kadınları ve eşcinselleri mağdur bırakan bir şey aslında “Genel ahlak.” kavramı. Genel ahlak soyut bir kavram ve kişilere göre altı istediği şekilde doldurulabilecek bir kavram. Dolayısıyla Genel ahlak gibi soyut kavramların anayasada yer almaması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Bunun dışında, ev içi de dahil olmak üzere toplumun her alanında, buna eğitim, sağlık, iş yeri, her türlü alan dahil, kadına yönelik şiddetin önlenmesinin anayasa tarafından garanti altına alınmasını istiyoruz. Tabii, bu şiddet derken, taciz, tecavüz gibi fiziksel şiddetin ya da eş dayağı gibi fiziksel şiddetin yanı sıra psikolojik ve ekonomik şiddetin de bu şiddet tanımının içine dahil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

  • Aynı zamanda, yeni Anayasa'nın, kadının bedeni üzerindeki tek söz sahibinin kadın olduğu düşüncesine saygılı olmasını istiyoruz ve devletin her alanda ve her koşulda kadının beden bütünlüğünü koruması gerektiğini vurgulayacak yasal yaptırımlar olması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Aynı zamanda, bizim ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler var ve bu uluslararası sözleşmelerde tanımlanan yeni haklar var. Dolayısıyla, yeni anayasanın da bu uluslararası sözleşmelerle tanımlanan yeni haklara da saygılı ve bunları koruyan bir yapısı olması gerektiğini düşünüyoruz.

  • Teşekkür ederim.

  • BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

  • Koray Bey, sizin diyeceğiniz bir şey var mı?

  • KORAY DOĞAN URBARLI (Yeşiller Partisi) – Çok kısa olarak yani işin teknik kısmı bir yana, neden ekolojik bir anayasa gerekliliği konusunda birkaç söz edeceğim.

  • Benim görüşüme göre, şu an Türkiye’nin ekolojik bir anayasa çıkışıyla dünyaya kendini göstermesi, ağır bir ekolojik kriz yaşayan dünya için bir umut olacaktır ve dünya halkları için de bir umut olacaktır, tarihsel bir adım olacaktır, çünkü benim gözlemim dünyanın ve dünya sokaklarının gidişatının bu yönde olduğu. Kitapta da göreceksiniz, Latin Amerika ülkeleri, bazı Afrika ülkelerinde böyle bir gidişat var. Türkiye, bu ekolojik anayasa çıkışıyla buna bir öncülük yapabilir. Türkiye’nin durumu biraz daha farklı bahsettiğimiz ülkelerden ve Batı ülkelerinden, çünkü ekolojik krizin en büyük sorumlusu olan sanayileşmiş Batı ülkeleri veya doğayla bağlantılarını daha iyi kurmuş fakat ekonomik olarak yoksul durumda olan Latin Amerika ülkelerine örnek olacaktır bu Türkiye’nin ekolojik anayasa çıkışı, ekolojik anayasa ilkeleriyle oluşmuş bir anayasa çıkışı. Bunun çok önemli bir şans olduğunu düşünüyorum ve bu şansın da ellerinizde ve ellerimizde olduğunu düşünüyorum.

  • Benim söyleyeceklerim bu kadar.

  • BAŞKAN – Ben de sizlere, Yeşiller Partisinin değerli temsilcisi ve yöneticilerine teşekkür ediyorum.

  • Türkiye’nin yeni bir anayasayı yapma sürecine sunumunuzda renk kattığınızı ifade etmek isterim. Tabii ki bu önerileri, yapacağımız çalışmalarda, konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi arkadaşlarımızla değerlendirmeye çalışacağız.

  • Ben, ilginiz sebebiyle, yapmış olduğunuz hazırlıklar nedeniyle sizlere teşekkür ediyorum. Başka vesilelerle sizlerle tekrar görüşmek dileğiyle diğer arkadaşlarınıza da lütfen bizim selamlarımızı götürün.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Pardon, bir kelime ben şu konuda söyleyeyim.

  • Sevgili arkadaşlar, bana göre bu dönemin en önemli özelliği şu olmalı diye düşünüyorum, yani ben bazı yerlerinde şimdi okudum, küresel sermaye kendi değerlerini bütün dünyadaki hukuk sistemlerine kabul ettirdi. Çok güzel vurgulamış “Sürdürülebilir kalkınma.” Kamu yararı olmasın çünkü altın şirketleri bundan çok üzülüyor, iptal ediliyor gibi değerler yerleştirildi. Şimdi çok yuvarlak formüllerle bunların korunabilmesi mümkün değildir. En tehlikeli şey, bence birtakım çok yuvarlak formüllerle bunların korunuyormuş gibi gözükerek korunmamasıdır. 82 Anayasası’nın en büyük özelliği -ve 61’in de biraz- sosyal hakları koruyormuş gibi yaparak esasında hiçbir koruma getirmemiş olmasıdır. Bana göre sizlerin -benim de sadece söyleyeceğim şu, Serkan da var zaten, sizler de varsınız- bu konuda daha biraz net formüllerle anayasanın neresine ne yerleştirilmesi gerekir -gerçi var ama- işte “Korunsun, kadın bedeni korunsun” gibi yuvarlak formüller yerine, bence bazı alanlarda daha net formüllerle gelmeniz, Yeşiller Partisi açısından bu anayasaya daha büyük bir katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bizleri bunları düşündürüp bu formülleri bulmak için zorlamak yerine, sizin bu formülleri bize önermeniz daha etkin olacaktır diye düşünüyorum. Zaten söylemek istediğimi herhâlde anladınız. Yani, daha net olmalı ki bu formüller alıp kullanılabilir olmalı. Çünkü, içinde bulunduğumuz bütün her şeyin küresel sermaye tarafından organize edildiği veya organize demeyelim de yoğun bir baskının olduğu… Mesela bir şey söylediniz “Doğa hak öznesi değildir.” Olmaz olur mu? Biri haksızlığa karşı çıktığında o hak talep ediyor demektir. Herkes Türkçe hak talep etmediğine göre -kendi dili de var- doğa da haksızlığa karşı çıktığında o alanda bir hak talep ediyor demektir ve doğal olarak da hak öznesi olmak zorunda. 1789’da değiliz. Bunun gibi bir şey söylemek istedim.

  • Çok teşekkür ediyorum.

  • BAŞKAN – Faruk Bey…

  • FARUK BAL (Konya) – Evet, çok renkli, çok güzel bir sunum oldu, çok teşekkür ediyoruz. Bunlardan yararlanmaya gayret edeceğiz. İnşallah en geniş katılımı sağlayacak bir anayasayı hep birlikte inşa edeceğiz.

  • Hepinize teşekkür ederim.

  • BAŞKAN – Ayla Hanım…

  • AYLA AKAT ATA (Batman) – Ben de teşekkür ediyorum. Sonuçta doksan yıla yakın bir anayasa deneyimimiz var hatta 1789’dan alırsak çok daha fazlası ama değişen, dönüşen dünya değişik kavramları da tartışmaya açıyor, bir farkındalık yaratıyor. Bu farkındalığın bugünkü öncülüğünü yaptığınız için öncelikle teşekkür ediyorum.

  • Sunumuz için de ayrıyeten teşekkürler, sağ olun.

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Ben son bir şey söyleyebilir miyim Sayın Başkan?

  • BAŞKAN – Tabii.

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Şimdi, efendim, Süheyl hocanın söylediği şeyler çok doğru. Biz de bu konuyu epeyce tartıştık, buraya gelmeden önce kendi aramızda da yani bütün bu süreç boyunca. Hatta ilk hazırlık sürecinde somut maddeler önermekti. Fakat sonra dedik ki: “Bu, bizim işimiz değildir, yani bu sonuç olarak anayasayı yazacak olan komisyonun işidir.” Fakat burada şunu dile getirmek isterim ki eğer bunların kaleme dökülmesi aşamasında bizi davet ederseniz, kesinlikle bu konularda katkıda bulunmak isteriz. Bu konularda düşüncelerimiz var, çalışmalarımız var ama nasıl olacağını bilmediğimiz bir anayasaya madde önermenin çok anlamlı olmadığını, biz sadece genel prensipleri koymayı düşündük. Yoksa dediğiniz gibi, her konunun nasıl formüle edilebileceği konusunda biz günlerce tartıştık hem kendi aramızda hem başka arkadaşlarla. Yani, eğer bizi tekrar davet ederseniz o şey sırasında, memnuniyetle görev bilir, gelir katkıda bulunmaya çalışırız efendim.

  • Teşekkür ederiz.

  • BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz.

  • Bir yirmi beş dakika kadar geciktirerek sizi almak durumunda kaldık Hoca’m, kusura bakmayın.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Rica ederim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal Bey, Anayasa Uzlaşma Komisyonumuza Bağımsız Cumhuriyet Partisi olarak nasıl bir Anayasa düşündüklerini ifade etmek için geldiler. O bakımdan size hoş geldiniz diyorum.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Teşekkür ediyorum.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – 12 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” adını verdiğimiz bir komisyon oluşturuldu. Bu Komisyonda şu anda Parlamentomuzda grubu bulunan siyasi partilerimizin temsilcileri var. 12 kişiden oluşuyor. Sayın Meclis Başkanının riyasetinde, başkanlığında bu toplantılar, bu çalışmalar yürüyor. Ancak bu Komisyon kendi içerisinde üç alt komisyon kurdu. Bu alt komisyonlardan biri, 1 numaralı alt komisyon şu anda bu çalışmayı yapmak için bir arada bulunuyor. Dört siyasi partimizi temsilen birer arkadaşımız şu anda buradalar. Ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına bu Komisyonda görev yapıyorum, Mehmet Ali Şahin. Bu ayın sonuna kadar siyasi partilerimiz, anayasal kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve tabii ki dernekler, vakıflar, odalar yani kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları ve tabii ki vatandaşlarımız “Türkiye için nasıl bir çağdaş Anayasa?” sorusuna cevap teşkil edeceğini düşündüğümüz önerilerini Komisyonumuza bildirecekler. Bizim yapmış olduğumuz çalışma bu bağlamda bir çalışmadır. Daha sonra bütün bunları Komisyon olarak bir yazım çalışmasına geçtiğimizde değerlendirmeyi planlıyoruz.

  • Size söz vermeden önce Komisyon üyesi arkadaşlarımın da söyleyecekleri olabilecektir mutlaka. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Komisyonumuzda görev yapan Süheyl Batum Hoca’mız ki meslektaş oluyorsunuz. Süheyl Hocam, buyurun.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Hocam, Sayın Şahin’in de söylediği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi adına bu alt komisyonda da ve bu Komisyonda da yer alıyorum. Tekrar söylüyorum: Sizin gibi -ilginç bir karşılaşma bu- örnek aldığım, almaya çalıştığım bir anayasa hukukçusunu bugün parti olarak dinliyoruz ve onun partisinin görüşleri olarak da dinliyoruz. Bu görüşlerinizin bu yeni Anayasa’da inşallah çok önemli yer alabileceğini ve etkin olmasını umuyorum. O bakımdan ben de teşekkür ediyorum size geldiğiniz ve parti olarak görüşlerinizi aktardığınız için.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Estağfurullah.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına da Konya Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal Bey Komisyonumuzda görev yapıyor.

  • Faruk Bey, buyurun.

  • FARUK BAL (Konya) – Hoca’m, sizi bir anayasa hukukçusu, duayeni olarak görüyoruz. Ben tüm konuşmalarımdan size zaman tanıma adına vazgeçiyorum. Hoş geldiniz, bizi irşat ediniz.

  • Teşekkür ediyorum.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Estağfurullah efendim, irşat ne demek!

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına da Batman Milletvekili Ayla Akat Ata Komisyonumuzda görev yapıyor.

  • AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Hoca’m ben de teşekkür ediyorum geldiğiniz için. Anayasa yapmak sadece akademisyenlerin mi, yoksa siyasetin mi işi tartışmalarının yürütüldüğü bir dönemde siz bu iki sıfatı da şahsınızda buluşturdunuz. Şimdi bize yapacağınız sunumun bu açıdan çok önemli olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.

  • Teşekkür ediyorum katıldığınız için.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hoca’m buyurun, söz sizin.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Bilemiyorum yararlı olabilir mi benim konuşmam çünkü ben biraz değişik düşünüyorum.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hoca’m buyurun, memnuniyetle. Bu toplumda yaşayan herkesin fikri bizim için değerlidir.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Partimiz için büyük iltifattır. Daha önce Sayın Başkan da bir yazıyla bize seslenmişti. Ben ona teşekkür yazımda fazla katkımın olamayacağını söyledim.

  • Aslında başlı başına bir konferans konusu. Ben hani fazla uzatmayayım diye hatta bir yazıya da dökmeye çalıştım, yine de uzadı, bir buçuk sayfayı falan buldu. Bence fazla uzun.

  • Ben aslında tabiri sevmiyorum, “Yeni Anayasa” sözünü sevmiyorum. Yani Anayasa değişikliği yapılacak ve bu, ne ölçüde gerçekten yeni bir Anayasa sayılabilir? Bence çok fazla sayılmaması gerekir çünkü eskiden beri ben “anayasa” kavramının sürekliliğine inanırım. Dünyada da birtakım devletler anayasalarının bilmem kaç yüzyıllık, Amerika işte iki yüz yılı aşan süreyle, onunla övünürler. Biz de, sık sık, böyle, yeni anayasalar getirme alışkanlığına kapılmayalım diyordum çünkü böyle bir şeyin olması için bir ihtilalin, bir devrimin falan olmuş olması gerekir. Gerçi şimdiki iktidar, biraz geldiğinde öyle bir havayı verdi yani “Bundan öncesinin Türkiye’si olmayacak, başka bir Türkiye olacak.” gibi bir hava verildi. Onun için iktidara gelir gelmez “Anayasa” sözüyle işe başladılar, başladınız daha doğrusu. Yeni Anayasa, vesaire o zamandan beri…

  • Ben de “Acaba ne oldu?”, “Cumhuriyet mi yıkıldı?”, “Yeni bir şey mi kuruldu?” falan diye biraz endişeye kapılmıştım doğrusu. İnşallah öyle olmaz diyerek konuya isterseniz öyle başlayayım.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bir buçuk sayfalık bir metinden bahsettiniz Hoca’m, hazır mı, yanınızda mı?

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Ben kendi notum olsun diye şey yaptım. Aslında…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Belki demin söylediklerinizi…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – İsterseniz çoğaltalım, ben dün akşam oturdum, ben sözü uzatmayayım diye…

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Çok iyi olur.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – İsterseniz okuyayım ben, sonra çoğaltabiliriz.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, tabii, çok iyi olur. Memnuniyetle dinleriz.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Okumam pek iyi olmaz ama, ben daha çok…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ama zapta geçiyor Hoca’m.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Peki, o zaman isterseniz okumuş olayım, sonra da veririm.

  • FARUK BAL (Konya) – Yok Hoca’m, siz nasıl kendinizi rahat hissederseniz öyle yani okumak şart değil.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Bunda biraz böyle, girişinde kişisel bir hikâye de var. Ben 27 Mayıs olduğunda… İsterseniz öyle başlayayım. Bu çünkü geçen gün bir gruba yaptığım bir konuşmanın yani bu konuda benden söz söylemem istendiği için böyle bir konuşma yapmıştım. Hatta başkanlık edenin adını da söyleyeyim, Sayın Cindoruk’un başkanlığında bir toplantıydı. Orada benim, sizlerin lütfettiğiniz gibi düşüncem istendi, ben de çekinmeden söyledim. Ona şöyle başlamıştım, isterseniz onun biraz tekrarı olacak, burası da onun özeti. Özetlemek tabii daha uzun vakit alıyor: Ben 27 Mayıs olduğunda Amerika’da üniversitedeydim, Princeton’da. Biraz oranın en muhafazakâr ve… Muhafazakârlığı şuradan belli ki benim gittiğimde kız öğrenci bile yoktu, beyaz olmayan öğrenci de yoktu. Onlar, böyle, güneyin muhafazakâr ailelerinin, zengin ailelerin ve çocuklarını da o zamana kadar Oxford’a, Cambridge’e filan yollamış insanların üniversitesiydi. Orada öğle üzeri, zaman, saat farkı dolayısıyla, Türkiye’de 27 Mayısın olduğunu öğrendim. İçimde -o tabiri hep kullanıyorum ama “cız, cız” diye çok cızbıza benzedi- bir şey cız etti, “Eyvah, Anayasa kopukluğu olacak Türkiye’de!” diye düşündüm. Yani aslında Amerikalılar bazı şeylerle övünürler, örneğin Anayasalarının uzun oluşuyla övünürler, bizse Anayasa’mızın bir Kurtuluş Savaşı sonrasında ve bir Meclis tarafından yönetilen bir Kurtuluş Savaşı sonrasında, bağımsızlık sonrasında, bir yerden kopyalamadan, kendi yaptığımız -Biraz kopya vardır tabii, Polonya Anayasası’ndan falan ama- kendi irademizle yaptığımız bir Anayasa, yani verilen, lütfedilen bir anayasa değil, öyle bir Anayasa ile övünürüz. Onun için benim anayasacılığımda 24 Anayasası’nın bir değerli yeri vardır, olagelmiştir. Onun böyle yıkılacağını ve yerine yeni anayasalar sisteminin ortaya çıkacağını düşünmüştüm, biraz içim cız etti doğrusu. Hatta, onun ertesinde, birkaç hafta sonra o zaman “Forum” diye bir dergi çıkarıyorduk, orada “Suçsuz Anayasa” diye bir yazım oldu. Yani 27 Mayıs olduysa, bir darbe olduysa ya da böylesine bir askerî kurum ortaya çıkmışsa bunun suçunu Anayasa’ya yüklemek yanlış olur diye düşünüyordum. Başka yanlışlar var ama Anayasa herhâlde suçlu tutulup da baştan aşağı değiştirilmesin düşüncem vardı. Nitekim olaylar gelişti falan, ben birdenbire kendimi genç asistan olarak Anayasa Komisyonunda buldum Kurucu Meclisin. Onun da sağ kalmış tek üyesiyim, zamanı gelmişken söyleyeyim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – 61 Anayasası’nın hazırlanmasında görev aldınız.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Evet yani işte uzun uzun anlatmayım dedim. İşte Temsilciler Meclisinin nasıl seçildiğini falan da biliyorsunuzdur.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Evet, biliyorum, tabii…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Öyle, olaylar, beni, birdenbire, bir genç asistanken o Komisyonda buldurdu ve orada da ısrarla 1924 Anayasası’nın da çalışma metinlerinden biri olmasını kabul ettirdik Komisyona. Nitekim tutanaklarında vardır. Yani hem o sırada İstanbul komisyonunun bir taslağı vardı, Mülkiyenin de bir taslağı vardı ama her şeyden önce önümüzde bulunması gereken belgenin 24 Anayasası olması gerektiğini ve ona bakalım, bakalım nasıl oluyor? Ve gerçekten de 27 Mayıs Anayasası’nda, 61 Anayasası’nda 24’ün çok izleri vardır. Mesela sistematiği, teknik anlamdaki sistematiği aşağı yukarı oradan alınmadır çünkü protokolünde önce Meclis vardır. Birçok ülkede, hatta belki de hepsinde önce yürütmeyle başlanır, iktidar vesaire denir, devlet odur, ona göre teşkilatlanır. Bizim Anayasa tarihimiz Meclis ile başlıyor. Onun için şimdikinde bile yani bir askerî darbe sonucunda yine yapılmış olan bir Anayasa’da bile öyle bir protokol izleniyor. Bugünkü Anayasa’mız yasamayla başlıyor. Değil mi? Meclis diye başlar, sonra yürütmeye sıra gelir. Dolayısıyla böyle bir geleneği olan bir ülkede bu geleneğin bozulmaması gerektiğini savunduk ve aşağı yukarı da 61 Anayasası çok izler taşır daha önceki Anayasa’dan.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – 24’ten…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – 24’ten, tabii… Millet iradesi vesaire. Yani ben uzun uzun şeye dönüştürmeyeyim. Yani bunda, böyle, bu çeşit kesintiler olursa pek hayra alamet değildir diye düşündüm çünkü hakikaten 61 Anayasası yapıldıktan sonra da Rahmetli Turan Güneş’in Mecliste bir konuşması oldu: İşte, herkes müthiş bir bayram havası içinde yeni Anayasa gelecek, daha demokratik vesaire… Ve “İkinci cumhuriyet geldi.” denmeye başlandı, reddedildi bu, oylamaya konuldu, oy birliğiyle tek cumhuriyet vardır diye ayakta alkışlandı. O zamandan beri tek cumhuriyet vardır. Yazdığım şeye de başlık attım, cumhuriyet çizgisini bizim devam ettirmemiz gerekir. O bakımdan yani “Yeni Anayasa” yerine bana sorarsanız “Anayasa değişikliği” diye girseydik…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Zaten bizim Komisyonumuzun ismi “Anayasa Uzlaşma Komisyonu”dur. Ancak Komisyonumuz bir araya geldiğinde 1982 Anayasası’nı tadil eden bir çalışma için bir araya gelmedik, bunu vurguladık. Tabii ki tüm anayasalardan yararlanılacak, sizin de ifade ettiğiniz gibi. Bizim teknik heyetlerimiz var, cumhuriyetten önce Osmanlı’da “Teşkilatı Esasiye” adı altında yapılan çalışmalardan başlayarak işte 21, 24, 61, 82 anayasaları olmak üzere, başka ülkelerinin anayasalarında yeni olarak neler var, bunları dahi araştıracak bir çalışma da yaptırıyoruz. Kuşkusuz ki siz de ifade ettiniz, Amerika’yı yeniden keşfetme gibi bir uğraşı içerisinde falan da değiliz.

  • Tabii, buradaki arkadaşlarımızın, Parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerimizin, hatta olmayanların bile cumhuriyetle ilgili herhangi bir sorunları yok, bizim cumhuriyet konusunda bir tereddüdümüz falan yok ama “Gelişen ve değişen ihtiyaçlar karşısında bu Anayasa, bu değişen ve gelişen şartlara, geleceği de düşünerek nasıl cevap verir?” Bu sorunun da cevaplarını arıyoruz ve tabii, bu bağlamda, demin de ifade ettiğim gibi, çok farklı önerileri de değerlendiriyoruz.

  • Sizden önce de Yeşiller Partisinin yetkilileri vardı, onlar da tabii “Ekolojik Anayasa” diye bir anayasa önerisiyle geldiler. Gerçi maddelere dökülmüş bir öneri getirmediler ama işte “Doğaya daha fazla sahip çıkmalıyız.”, “Geleceğimiz doğaya sahip çıkmakla mümkün olacaktır.” düşüncesini getirdiler. Bunlar bizim bakış açılarımızı zenginleştirecek şeylerdir diye düşünüyoruz. O bakımdan sizin demin çok kısa olarak ifade ettiğiniz bu Anayasa çalışmalarıyla ilgili düşüncenizi doğrusu ben anladım yani Hoca’mın ne demek istediğini. Bunun dışında bize beyan edeceğiniz başka hususlar varsa onları dinlemeye tabii ki hazırız. Arkadaşlarımın mutlaka söyleyecekleri vardır. Süheyl Hoca’m, Faruk Bey…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Vallahi… Pardon… Ben sözünüzü kestim.

  • FARUK BAL (Konya) – Sayın Hoca’mı dinleyelim biz, anayasa üstadı.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Hayır hayır, yok, üstatlık falan değil. Ben sözü kesmiş oldum, çok özür dilerim, ben onu söylemek istemedim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hayır hayır, biz sizi dinliyoruz.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Yani ben aslında… İsterseniz bir yerinde tekrar başa geleyim.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Buyurun, buyurun…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Yani buna, “Yeni Anayasa” kavramına pek inanmadığım, sıcak bakmadığım için dolayısıyla yapılacak olan çalışmanın niteliği konusunda kuşkularım var ve o kuşkular benden kaynaklanmıyor, şimdiki iktidar partisinden başlıyor. Bir parti iktidara gelir gelmez bir Anayasa kavramını ortaya atıyorsa, o, ister istemez insanın dikkatini uyandırıyor, “Ne olacak acaba?”, “Bir ihtilal mi oldu, bir rejim değişikliği mi var ki yeni bir Anayasa yapılacak?” deniliyor. Benim gözümde 82 Anayasası o tarihte bile yani bu iktidar kurulduğu tarihte bile artık 82 Anayasası olmaktan çok uzaklaşmıştı, çok değişiklik… Siz daha iyi biliyorsunuz, birçoğu sizin de, benim de Meclis üyeliğimiz sırasında yapılan değişiklikler bunların ve adı sadece 82 Anayasası olarak kaldı. Birçok bakımdan… Bir de namı kaldı, hani Köroğlu’nun namı gibi onun da askerî rejimde yapılmış bir Anayasa olduğu düşüncesi kaldı. Onun dışında çok büyük ölçüde değişiklik geçirdi, bir öncekinden çok farklı değildi ama böyle “Yepyeni bir Anayasa.” sözü ortaya çıkınca insanda kuşkular uyandırıyor. Daha doğrusu bende insan olarak kuşku uyanıyor. O kuşkum beni hâlâ…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hoca’m saygı duyuyorum ama şu Anayasa çalışmaları iktidar partisi olarak bizim tek başımıza yapmış olduğumuz bir çalışma değil.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Biliyorum.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Seçimlerden önce siyasi partiler, vatandaşlarımıza Anayasa konusunda vaatlerde bulundular. İşte bunun sonucu olarak seçimlerden sonra siyasi partiler olarak şu çalışmayı yapmak için bir araya geldik. Bakın, bu Komisyonda tüm siyasi partiler eşit üyeyle temsil edilmektedir ve bu Anayasa çalışmalarında ittifakla kararlar alınacaktır yani bir siyasi partiyi temsilen bulunan arkadaşımız karşı çıktığı takdirde herhangi bir metnin bu teklife veya taslağa girmesi mümkün değildir. Dolayısıyla bu, herhangi bir siyasi partinin bir girişimi değil, tüm Parlamentodaki grubu bulunan siyasi partilerin bir girişimi olarak başlatılmış olan bir süreçtir. Bu açıklamanız üzerine bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Ben bunu da biliyordum da yine kuşkum devam ediyor.

  • FARUK BAL (Konya) – Hoca’m bir cümle de ben söyleyebilir miyim. Şimdi, bu bir Uzlaşma Komisyonu, böyle bir algı da var. Bu algı yüzde 100 doğru değildir. Yeni bir Anayasa diye bir şart yoktur. Burası bir Uzlaşma Komisyonu, bu Uzlaşma Komisyonu yeni bir Anayasa’da anlaşabileceği gibi Anayasa’nın yenilenmesinde de anlaşabilir ya da köklü değişiklikte de anlaşabilir. Bu algıyı değiştirmemiz lazım. Zatıalinizin tabii ki bir siyasi parti genel başkanı olarak ama ondan da öte anayasa hukukunda çok önde gelen bir isim olarak buna katkılarını sağlayabilirsek çok mutlu olurum.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Biliyorum ama ben yine yani bir ölçüt, bir kıstas kullanmadan edemiyorum. Benim gözümde bugün neler yapmak istiyoruz ki şimdiki anayasa sistemi buna engel oluyor? Neler yapmamız gerekirken bu Anayasa ile onlar yapılamıyor? Bunlara bakmadan kendimi alıkoyamıyorum. Yani nedir bugün Türkiye’de, bizim ne bileyim en büyük sorunumuz devam eden bu askerî darbe endişesi dolayısıyla süren şeyler var, mahkemeler var. Şimdi, her anayasanın başlıca amaçlarından biri, insan onuruna saygılı, özgürlükçü -siz, burada da herhâlde o sözler geçecek- öyle bir anayasa düzeninde yaşamaktır. Dolayısıyla şimdi Türkiye’de olup bitenler bugünkü Anayasa ile düzeltilebilecek ve bugünkü iktidarın da düzeltebileceği şeyler iken yeniden bir Anayasa sürecine girmek bana çok uzun sürecek ve meyvesi de çok geç alınabilecek bir çaba gibi geliyor. Ben onun için eğer Anayasa’da asıl amaçlar bir demokrasi, özgürlük, eşitlik vesaire gibi bir ortam yaratmaksa, bugünkü ne kadar yaratılabiliyorsa onu yaratmaya girmek ve buna başlamak gerekir. Buna başlamadan “Yeni Anayasa” sözünü ortaya çıkarmak demek o yola girmemek demektir. Oysa girilmesi gereken, bugün hemen yapılması ve yapılabilecek olan hem de bir iktidarın bugünkü durumuyla çok kolay yapabileceği, hatta destek de alabileceği birçok şey var, bunlara girişmeden böyle bir konuyu öne çıkarmak “Acaba hemen değiştirilmesi gereken ve hatta bunların yapılmasına engel olan bir durum var mı?” sorusunu benim kafamda uyandırdı. Beni bu kuşkudan kolay kolay vazgeçiremezsiniz. Bu bakımdan da benim kafamda bu kuşku devam ettiği sürece ben o heyecanı duymadığım bir konunun içinde de…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Dolayısıyla “Herhangi bir öneride bulunmuyorum.” diyor Hoca’m.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hoca’m bir şey söyleyebilir miyim.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Hayır, benim önerim bu.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Yapmayın, yeni Anayasa yapmayın.” diyor.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Yani biz yapacaksak önce bazı şeyleri… Hatta, bunu bir Komisyon olarak ifade… Yani yeni Anayasa yapmak, yeni Anayasa getirmek bakımından görevlendirilmiş bir Komisyonun bunu söylemesi çok da etkili olur diye düşünüyorum. Yani biz Anayasa yapmak üzere bir araya geldik partiler olarak, dört parti, falancaları, filancaları da çağırdık falan ama biz şöyle düşünüyoruz ki yapacağımız işin güven verici olması ve etkili olabilmesi için her şeyden önce kafalarımızdaki bazı sorunların giderilmesi gerekir. Bunlar Anayasa getirmekle giderilecekse amenna ama yeni Anayasa getirmeden de bugünün Anayasa’sıyla, bugünün çoğunluklarıyla yapılacak ve gerçekten bütün anayasacılığın amacı olan özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa diye bir düzen getirmekse, bunun getirilmesi için bugün yapılabilecek olan şeyler yapılmadan başka bir çabaya girmek bana yanlış geliyor. Yani ben kişisel izlenimimi söylüyorum. O bakımdan coşkusu kalmayan bir insan bir konuya ne kadar tutunabilirse öyle tutunurum, muhtemelen geç kalırım falan filan toplantılara, içinde insanın ister istemez öyle bir direnme olur. “Gönülsüz” denir ya, gönülsüz anayasa yapmak yanlış olur diye düşünüyorum.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hoca’m ben sizi başka bir zamanda da görüp zaten bunu isteyebilirdim ama burada tutanaklara geçsin diye söylüyorum: Şimdi, bu Anayasa Uzlaşma Komisyonunda ortak mutabakatla yani bir anlamda oy birliğiyle karar verilmesi gerektiğini söyledik. Bunu yapmamızın nedeni şuydu: Bakın, demin bir postülanın üstüne dayandırdınız, çok güzel, oradan örnek verebilirim, dediniz ki Hoca’m: “Birtakım mahkemeler şu anda yürüyor Türkiye’de, askerî darbelerin engellenmesi için.”

  • Şimdi, ben samimiyetle söylüyorum, ne parti olarak ne kişi olarak o mahkemelerin askerî darbeyi engellemek amacıyla yürütülmediğine, tam tersine, farklı bir sistem kurulmak istenmek için yürütüldüğüne inanan insanlardan biriyim. Dolayısıyla belki sizin burada bize, Türkiye’nin en önemli anayasa hukukçusu ya da hukukçularından biri olarak hem de bir parti şeyi olarak bence bir daha bir isteyenin -bu iktidar şu iktidar diye söylemiyorum- istediği zaman kendi için zararlı görebileceği kişileri yargılayabilmesinin önüne geçecek birtakım formüller bize önerebilirsiniz. Biz buradaki dört tane parti de aynı şeyi düşünerek yola çıkmış değiliz. Aynı şeyi düşünseydik zaten bir parti olurdu veyahut da hiç gerek kalmazdı, biz dört tane farklı düşünen partiyiz. Dolayısıyla sizden istirhamım…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Estağfurullah…

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – …bize çok büyük bir katkınız olabilir, siz hem bilginizle, anayasa hukukçuluğunuzla hem de “Yahu, ben buna coşku duymuyorum.”, doğrudur, haklısınız, bunu da önerin “Bu yol temizliğini yapın önce.” deyin, bu bir öneridir, bunu da zaten geçiyor; ikincisi de ama sizin istediğiniz demokratik sistemin ortadan kaldırılabilmesine engelleyecek anayasal formüller nedir, bunu en iyi söyleyebilecek kişilerden biri sizsiniz parti olarak. Bize önerirseniz, bizim amacımız da belki budur dört partinin farklı farklı, bir daha biz böyle bir şey istemiyoruz, bir daha basın özgürlüğü engellensin istemiyoruz… Bugün engellendiği için filan demiyorum, kişi özgürlüğünü kim iktidar olursa olsun ortadan kaldıramasın istiyoruz.

  • Şimdi, bunu amaçlayabilecek formülleri vallahi hâlâ bekliyorum, özellikle zatıalinizden bekliyorum, sizden bekliyorum sevgili Hoca’m veyahut da en azından, ben bunu ayrı da isterdim ama tutanağa geçsin diye, biz burada aynı şeyi düşünerek yola çıkmış ve aynı formülleri üretecek insanlar… Dört formül üreteceğiz ve bu dört formülün uzlaşma noktasını bulmaya çalışacağız ama hepimiz şunda hemfikiriz: Artık Türkiye’de hiçbir kimsenin işte düşüncesinden ötürü, mensup olduğu partiden ötürü, gazeteci olduğu için içeri atılmasını, engellenmesini, zarar görmesini, tutuklanmasını istemiyoruz. Şimdi bunun formülünü nasıl üreteceğiz? Üretemezsek zaten üretemedik deriz ama formül yeterli değil ki bu Anayasa’daki.

  • Sonuç itibarıyla benim farklı baktığım, buradaki herkesin belki farklı baktığı yargılamalar yapılabiliyor, biz de bunu son derece… Örneğin, HSYK’nın içinde Adalet Bakanının olup olmaması, bunları mesela bize önerirseniz bütün partilerle bizim beklediğimiz özellikle bu sevgili Hoca’m.

  • Çok teşekkür ediyorum.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Ama beni yani güç duruma düşüren, maalesef bunun cevabını da çok kesin olarak biliyorum. Bugünkü Anayasa engel bütün bunların yapılmasına. Hani engel alıyoruz diye bir daha olmasın diye, hepsi var bugünkü Anayasa’da. Var mı, askerî rejime müsaade ediyor mu bugünkü Anayasa?

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani 82 Anayasası Türkiye için şu anda yeterlidir anlamına gelen…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Hayır, bugünkü hâli… Bırakın başlangıcı, başlangıç öyle.

  • BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bugünkü hâli yeterli…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Anladım… Peki…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Ama bugünkünü dahi biz doğru uygulasak… Bugünkü Anayasa askerî darbeyi engellemiyor mu? Bugünkü Anayasa, böyle, insanların birtakım tutuklular infaza dönüşsün diye bir şekilde yargılanmasını engellemiyor mu? Bunlara ilişkin maddeler yok mu bugünkü Anayasa’da? İnsan onurunu koruyan vesaire şeyler var. Bunlar yapılmadıkça…

  • Doğrusu bizim parti butik parti olduğu için, küçük partiyiz biz, vitrinimizde fazla çekici şeyler falan da yok ama öz olarak vitrinimizde yani insanlar neye inanıyorlarsa onu serbestçe yapabilmelidirler yatıyor. Ve onun için de tabii ki bu çeşit tutuklamaların infaza dönüşmesi ya da eşitsizliklerin sürüp gitmesi vesaire, bunların olmaması gerekir diye formüller bugünkü Anayasa’da da var. Onun için benim, çok kişisel de olmak istemiyorum, insanların içinde bir güven duygusunun çok sağlam olması gerekir. Maalesef bu çıkış belki heyecanla yapıldı, yanlış bir çıkıştı. Anayasa neredeyse yani iktidar için hazırlanmış bir anayasa, sipariş edilmiş de birileri onu hazırlamış gibi çok erken ortaya çıktı. “Biz yeni Anayasa yapmak üzere geldik.” diyen bir iktidar oldu. O günden beri bu kuşku devam ediyor. Onun için bu kuşkuyu silecek…

  • TBMM BAŞKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Merhabalar…

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Sayın Başkan da teşrif etti zaten.

  • TBMM BAŞKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hoş geldiniz…

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Başkanım, biz alt komisyon olarak…

  • TBMM BAŞKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Öyle mi? Şaşırdım birden.

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – …şu anda Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı Prof. Mümtaz Soysal Hoca’mızı dinliyorduk. Kendilerinin düşüncelerini aldık, sanıyorum sonuna da yaklaşmıştık bildiğim kadarıyla.

  • Hoca’mın beyanları zapta geçti.

  • Hoca’m çok teşekkür ederiz, düşüncelerinizi bize çok net şekilde ifade ettiniz.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Fazla netti değil mi?

  • MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, ülkemizde 74 milyon insan yaşıyor. Her birinin farklı siyasi, sosyal görüşleri olabilir, anayasayla ilgili olabilir. İşte biz siyasi partileri dinliyoruz, şu anda sanıyorum beş altı tane siyasi partiyi dinledik, her birinin farklı yaklaşımları var, sizinki de farklı bir yaklaşım. Biz Komisyon olarak bütün bunları tabii ki değerlendireceğiz. Zahmetleriniz, teşrifleriniz nedeniyle size çok teşekkür ederiz.

  • BCP GENEL BAŞKANI MÜMTAZ SOYSAL – Ben de beni çağırdığınız için teşekkür ettim galiba. Benden bu kadar. Teşekkür ederim.



  • Kapanma Saati: 16.00







  • Yüklə 2,81 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   39




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin