1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə97/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   93   94   95   96   97   98   99   100   ...   111

08.01.2013 Tarihli Toplantı

BİRİNCİ OTURUM

BAŞKAN : Oktay ÖZTÜRK (Erzurum)

Açılma Saati: 15.23

-----0-----

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, arkadaşlar hoş geldiniz.

Oturumu başlatıyorum.

Kimler gelmiş? Profesör Doktor Sayın Ali Akyıldız, Sayın Taylan Barın, Sayın Dilek Kumcu, Sayın Oğuz Turhan, Sayın Yusuf Uygar, Sayın Ferhat Kabaiş gelmiş; Profesör Doktor Yusuf Şevki Hakyemez Bey zaten burada.

Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Ayla Hanım, gerçi sizi bilgilendirmişlerdir ama şu, işte malum kırmızılara karşı biraz alerjimiz var ya, onları yeşile çevirebilir miyiz diye dün biraz gayret ettik, bugün de o gayretimizi devam ettirmek niyetindeyiz. 10’uncu maddeye gelmiştik. Evet,

10’uncu maddenin 1’inci fıkrasında problem yok; o, sadece Türkçe… Yani dil bilimcileri ilgilendiriyor.

“Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesi ve korunması hakkına sahiptir.” 1’inci fıkra bu.

Bu fıkra üzerine söyleyecek sözü olan var mı?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Yok.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, geldiği gibi geçiyor.

2’nci fıkra: “Millî güvenliğin, kamu düzeninin -parantez ifade BDP önerisi: ‘Bu iki kavram metinde yer almasın’- genel sağlığın, genel ahlakın -BDP ve CHP önerisi: ‘Bu kavram metinde yer almasın.’- veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması veya makul -BDP ve CHP önerisi: ‘Kuvvetli’- şüphenin varlığı hâlinde suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça ayrıca bu sebeplere ve adli soruşturma gereklerine bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kanunla yetkili kılınmış merciin -CHP önerisi: ‘Cumhuriyet savcısının’- yazılı emri bulunmadıkça kimsenin üstü, özel kâğıtları ve hiçbir eşyası aranamaz, bunlara el konulamaz, yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim kararını -CHP önerisi: ‘Arama ve el koymadan itibaren’- kırk sekiz saat içinde açıklar, aksi hâlde el koyma -CHP önerisi:’Yetkili merciin kararı’- kendiliğinden kalkar.”

Evet.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bizim için ne önemli burada? Ne daha çok önemli, ne daha az önemli, onu belki söyleyebilirim.



Bizim için “genel ahlak” burada önemli yani “genel ahlak”ın olmaması daha doğrusu önemli.

“Millî güvenlik” ya da “kamu düzeni”nden ikisinin birden kullanılmasına ne kadar gerek var bilemiyorum, belki bir tanesini kullanmak yeterli olabilir.

“Cumhuriyet savcısı” önemli çünkü “cumhuriyet savcısı yetkili merci” dersek, bu yetkili merci herkes olabiliyor yani polis karakolundaki polis bile olabiliyor buradaki yetkili merci. Onun için, bu gibi durumlarda cumhuriyet savcısının yetkili olması çok önemli; bu böyle olduğu sürece “makul şüphe” yerine “kuvvetli şüphe” denmesinden vazgeçebiliriz.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bunlardan vazgeçin de oradan vazgeçmeyin. “Kuvvetli” de ısrar edin de diğerlerinden vazgeçmeyin.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Kuvvetli” de ısrar edelim, öbürlerinde… Peki öyle istiyorsanız öyle yapalım. (Gülüşmeler)

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Buyurun.

AYLA AKAT (Batman) – Evet, Sayın Başkan, teşekkürler.

Biz de “millî güvenlik” ve “kamu güvenliği”, “kamu düzeni” kavramlarının sınırlarının belli olmaması nedeniyle ve bu anlamda -işte grev hakkı noktasında Bakanlar Kurulunun kullandığı yetki, yine Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun vermiş olduğu hakkın engellemesinde valinin kullandığı yetki örnek olarak verilebilir- ucu açık kavramının, esasında kamu güvenliğinin tesisi söz konusu olması gerekirken, bu idari merciler aracılığıyla nasıl kamu güvenliğini tehdit ettiğinin defalarca kez örneğini yaşamış bulunmaktayız. Bu nedenle, bir sınırının olması, bir çerçevesinin çizilmesi gerektiğini baştan beri ifade ettik.

Yine, genel ahlak konusundaki yaklaşımımız… Bu konuda çok ayrıntılı tartıştık, hatta Türkiye kamuoyuna bilinçli-bilinçsiz birtakım şekilde, birtakım eller tarafından da farklı yansıtıldı, vesaire. Biz, burada CHP’nin önerisine yani kanunla yetkili kılınmış merci noktasında cumhuriyet savcısı önermesine katılıyoruz. Böyle bir şerhin biz de içinde olabiliriz çünkü gerçekten muğlak bir kavram. O kanunla yetkili kılınmış mercinin kim olabileceğini… Sadece şey bakımından belirtmiyorum bunu, mesela kadına yönelik şiddet davalarında da karşımıza çıkıyor, yani kim olabileceğini kestiremiyoruz. O yüzden, bu önermeye biz destek veriyoruz.

Yine, bu “makul” ve “kuvvetli” arasında, esasında uygulamadan gelen arkadaşlar, burada çok rahat bir şekilde tartışıyoruz. Aynı zamanda, bunu uygulamada da kullanırken “makul suç şüphesi” değil “kuvvetli suç şüphesi” şeklinde ifade ediyoruz zaten. Bütün avukat arkadaşlar bilir, kimse “makul suç şüphesi” demiyor. O yüzden, Anayasa’da da bu şekilde yer almasının… Kaldı ki “makul” sübjektif bir kavramdır da aynı zamanda. Kime göre makul? Hangi merciye göre, hangi kişiye göre makul? “Kuvvetli” olmasını biraz daha sınırlarını çizen bir kavram olarak değerlendiriyoruz. Bu nedenle bunu belirtmiştik.

Yine, CHP önerisinde “arama ve el koyma” diye belirtmiş. Bu önermede de aramanın içinde cumhuriyet savcısının yetkili kılınmış olması önermesine biz katılıyoruz.

Niye millî güvenlik ve kamu düzeni noktasında bu kadar ısrarcıyız? Çok tartıştık burada, çok örnek sunduk. Ancak biliyoruz ki İl Özel İdaresi Kanunu’nda valiye sunulan yetki bile kamu düzeni kavramına referans veriyor. Az önce belirttim, Bakanlar Kurulunun, grevi… Bir sektörün grev hakkı var, bu hak engellenirken bile yine “kamu düzeni” kavramına referans veriliyor. O yüzden, mutlaka bir sınırın çizilmesi gerektiğine bizler inanıyoruz. Kaldı ki 2006 yılında insan hakları örgütleri bir dava açtılar özellikle Millî Güvenlik Siyaset Belgesine de. Bu kavramdan kaynaklı bu belge kaleme alındığı için, ona da bir idare mahkemesinde dava açıldı. Bakanlığın vermiş olduğu savunma gerekçesiyle dava reddedildi. Şu an AİHM yolu açılmış durumda, bu noktada takip ediliyor ama biliyoruz ki her ne kadar “kamu düzeni”, “millî güvenlik” kavramları uluslararası ölçekte de değerlendirilen ve her toplum için belki düzeni koruma anlamında kullanılacak kavramlar olsa da her toplumun bu kavramların yasal karşılığı noktasında kendi yaşanmışlıkları ve demokrasi kültürüyle direkt bağlantısı olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, bizde yerleşik henüz bir demokrasi kültürü olmamasından kaynaklı, dönemsel olarak bu kavramların referans verildiği, icra kurumları aracılığıyla bu kavramların, temel hak ve özgürlüklerin kullanımının önünde engel olarak durduğunu ifade ediyoruz. Gerekçe notunda yazılmış olmasını da yeterli görmüyoruz. Her uygulamadan gelen arkadaşımız çok iyi bilir ki o gerekçe notlarını okumak, mahkemelerde “İşte, şu vesileyle yazıldı bu maddeler.” demek hiç anlam ifade etmiyor. Kaldı ki şu an çok yaygın bir şekilde tutuklamalara gerekçe olan Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesi, 220/6-7’inci maddesi, 8’inci maddesi başta olmak üzere, propagandayla ilgili hükümler başta olmak üzere, birçok maddesinde gerekçelere atıfta bulunulmuş olmakla birlikte hiçbir uygulamada bu gerekçeler dikkate alınmamıştır; aksine, yine uygulamada bir içtihat hukuku yaratılmış, bu içtihat hukuku çerçevesinde binlerce insan suçsuz, haksız yere cezaevlerine konulmuştur.

Biz, bu tür icra kurumları tarafından toplumsal gerçeklikler ve temel hak ve özgürlükler dikkate alınarak kullanılmayan, daha çok bireyin kendi inisiyatifiyle değerlendirebileceği kavramların yani “kamu güvenliği” ve “millî güvenlik” kavramının bu şekilde değerlendirilmesinden kaynaklı yer almasından yana değiliz, Anayasa’mızda yer verilmemesini istiyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Makul-kuvvetli meselesini halledebiliriz diye zannediyorum yani belki biz de “kuvvetli”yi tercih edebiliriz oradan, bunu geçebiliriz.

Burada, yalnız “Kanunla yetkili kılınmış merci”nin kalması lazım çünkü bu arama, el koyma gibi hususlarda bazen “önleme araması” denilen bir şey var ceza muhakemesinde. Mesela, savcıdan böyle bir karar alamazsınız önleme aramasında. Mesela gece bir vukuat olmuş, kaçıyor araçla, polis yol kesiyor durduruyor. Savcıdan mı alınacak burada arama?

DİLEK KUMCU – Önleme araması, mesela Meclise girişte yapılan arama yani mesela stadyumlara girişte yapılan aramalar önleme araması oluyor, toplu yerlere girilirken…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onlar için alınmayacak mı?

DİLEK KUMCU - Onların zaten izni olduğu için, izni alınıyor ve onun üzerine önleme araması yapılıyor.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Savcılıktan alınıyor.

DİLEK KUMCU – Hayır, savcılıktan alınmıyor.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Mülki amirden alınıyor.

DİLEK KUMCU – Tabii, şu anda mülki amirden, zaten o da savcılıktan…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Diyorsunuz ki: “Savcılıktan alınsın.” Öyle mi diyorsunuz?

DİLEK KUMCU - Eğer bunun kararı varsa zaten oraya girişle ilgili, genel kanunda yazar bu.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Niye versin ki? Adli bir aşama değil burası.

AYLA AKAT (Batman) – Sayın Vekilim, zaten mülki amirler “kamu düzeni” gerekçesiyle aylık olarak veriyor, bunu rutine bağlıyor, aylık olarak gidiyorsunuz “Elinizde karar mı var?” diyorsunuz, çıkarıyor ve var, bakıyorsunuz, aylık olarak çıkarılmış, elinde, ayın son gününe kadar da geçiyor.

DİLEK KUMCU – Yani sadece toplu yerlere girişteki önleme araması, onun dışındaki, az önce verdiğiniz örnekteki önleme araması değil.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hâkim kararı arıyoruz şu anda. Onun sonunda, mahkemeye sunmasa gerekiyor aldığı kararı.

AYLA AKAT (Batman) – Sunmazsa zaten geçersiz sayılıyor.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam.

Bu bakımdan, cumhuriyet savcısı şeyi bence burada yetersiz kalabilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Önleme araması, bunu haklı göstermiyor yani savcının kalmasının nedeni, yetkili mercinin kalmasının nedeni önleme aramasıysa öyle bir problem zaten mevcut değil çünkü Meclise girerken ya da havaalanına girerken ya da maçlara girerken filan yapılan aramada böyle bir yirmi dört saatlik filan gibi bir sıkışıklık söz konusu değil, zaten aylık mı veriliyor, neyse… O bakımdan, orada bir problem yok yani. Problem, tabii, evlere girişte ya da böyle özel mekânlara girişte…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Ama o konut dokunulmazlığı, o ayrı.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Arabada ya da… Orada, böyle, tamamen adli olmayan, birtakım idari makamların keyfî bir şekilde kendi yetkilerini kullanmasından kaynaklanan bir problem var, onu kaldırmaya çalışıyoruz, o problemi önlemeye çalışıyoruz.

DİLEK KUMCU – Yani aslında idarenin uygulamadan kaynaklı alan genişletmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor burada.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani yargısal bir şey olarak muhafaza etmek istiyoruz bu olayı.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Mustafa Bey, bitti mi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bitti ama burada şey değil…. Şöyle…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Birinci tur bitmiş olsun, üzerinde…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam, devam edelim.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Peki.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Genel ahlak konusunda bir şey söylemek istiyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Daha tartışacağız.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Genel ahlak konusunda, kalması taraftarıyız.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Öyle mi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet.

Siz çıksın mı diyorsunuz?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz çıksın diyoruz çünkü burada genel ahlakın olmasının çok başka türlü, çok keyfî sonuçlara yol açacağından endişe ediyoruz. Bir de bunu çok tartıştık ahlakla ilgili, çok sübjektif bir kavram, bir ahlak anlayışı başka bir ahlak anlayışından farklı olabilir. Bu farklı ahlak anlayışlarının empoze edilmemesi, herkesin kendi ahlak anlayışı içinde yaşayabilmesi bence özgür bir birey olarak…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O zaman, işte o toplumsal sözleşmeyi nereye koyacağız? Müşterek hayatın şartlarını ne yapacağız?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada bireysel bir sözleşme yapıyoruz artık.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Biz, millî güvenliğin, kamu düzeninin behemehâl kalmasını istiyoruz. Burada, tabii ki Ayla Hanım’ın söylediklerine katılıyorum, tam da o noktadan kalmasını istiyoruz biz. Şunun için: Bazen, tanınmış haklar sınır getirmediğiniz vakit kamu düzenini tehdit eder noktaya gelebilir, millî güvenliği tehdit edebilir noktaya da gelebilir. Benim zatıalinizin o yaşanmışlıklar noktasında bir şeyim yok ama…

AYLA AKAT (Batman) – Ben de o yaşanmışlıklar adına… Yani grev hakkı engellenebilir, vatandaşın toplantı ve gösteri yürüyüşünü engellensin mi diyorsunuz?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir de aksini düşünelim, art niye katalım işin içerisine. Makul olarak bir grev hakkı verilmiş ama bu istismar edilip de kamu düzenini tehdit eder bir noktaya getirilebilinir ise ki genellikle -şimdi anayasa profesörleri burada ama- hep o uç noktalara göre tedbirler alınır. Zaten makul olanlar herhangi bir sıkıntıyı yaşamayacağı için, ihtimal dâhilinde olan aksilikleri hesaba katmış oluyoruz biz burada. Birçok şekilde bakabilirsiniz yani bir casusluk olayı olarak bakabilirsiniz, vesaire, vesaire. Bunlara örnekleri çoğaltmamız mümkün. Normal hayatını sürdürenler zaten bu kalkanla muhatap olmuyor, buraya çarpmıyor ama siz en kötüye göre tedbirinizi alacaksınız, iyilerin zaten bir sıkıntısı yaşanmaz.

Kanunla yetkili kılınmış merci… “Makul” noktasında biz de “Kuvvetli”yi düşünebiliriz. Burada ikili bir ayrım teklif ediyoruz: “Önleyici aramalarda kanunla yetkili kılınmış merci olsun, adli aramalarda cumhuriyet savcısı ayrımını getirelim.” diyoruz eğer kabul ederseniz.

AYLA AKAT (Batman) – Bu önleyici aramada ben sadece örnek vermek istiyorum.

Bu önleyici arama tutanakları da zaten idari merciler tarafından alınıyor. “OHAL kalktı.” diyoruz ama esasında fiiliyatta uygulamaları devam ediyor. Araç aramaları için, yol kontrolü sırasında araç aramalar… Esasında bu aramalar belli bir rutinle yapılmıyor ama örneğin, ne zamanki en son 28 Aralık itibarıyla Roboski’ye gittik, o zaman işte “elimizde önleyici arama” hemen çıkarıyor. Valilikçe zaten onlar aylık verilmiş oluyor, o an devreye sokulabiliyor, istismar ediliyor kötü bir şekilde yani amaca uygun bir şekilde kullanılmıyor. Ne zaman? İşte, örnek veriyorum, bu eş başkanın karşılanmasına kadar geliyor. Eş başkanı karşılamaya giden heyete… “Önleyici arama kararımız var, valilik verdi bu kararı.” Biz, hemen… Diyebilirsiniz ki… Biz bununla da karşılaştık; bunu validen almak ne kadar kolaysa Türkiye’deki idari pratik açısından değerlendirdiğimizde bazen savcıdan alıp hâkime onaylatmak da o kadar kolay olabiliyor ama önemli olan, burada yargısal bir faaliyet olarak belirlemek ve valiyi “kamu düzeni”, “ülke güvenliği” kavramıyla, ülkeyi yönetenler ya da “kamu güvenliği” gerekçesiyle ili yönetenler yani yönetici gücü böyle bir hakkın engelleyicisi olma durumundan çıkarmak gerektiğine inanıyoruz. O nedenle, biz hem önleme aramalarında hem de diğer boyutuyla mutlaka bir yargı faaliyeti olarak kalmasını öneriyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Önleme aramalarının kapsamı tabii…

AYLA AKAT (Batman) – Çok geniş önleme aramalarının kapsamı.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Efendim, müsaade eder misiniz.

Şimdi efendim, burada kırmızılarla ilgili konuşuyoruz tabii ki.

“Kuvvetli”de anlaşmak makul gözüküyor, her iki kelimeyi de kullanarak açıklıyorum çünkü “kuvvetli” kelimesi daha hukuki bir tabir, öyle görünüyor.

“Kanunla yetkili kılınmış merci” dediğimiz zaman, bunun iki boyutunun olduğunu Sayın Başkanımız da izah ettiler. Bunlardan bir tanesi, normal kolluk faaliyetidir yani idarenin yürüttüğü kolluk faaliyetidir; diğeri adli faaliyettir. Kolluk faaliyetinde yetkili merci, kanunla yetkili kılınan merci dediğimiz zaman, polis memuru da bu merci olamaz, olamıyor, olamaz aslında. Neden olamaz? Burada tabii ki kastedilen yetkili merci kolluk makamlarıdır yani kolluk açısından yetkililerdir. Kolluk makamları da hukukumuzda bellidir. Bunlar, işte İçişleri Bakanı, vali, kaymakam şeklinde, bir elin parmakları kadar bile olmayan sayıdaki makamlardır. Şimdi, bu makamlara eğer kolluk faaliyetleri kapsamında ani gelişen olaylarda böyle bir yetki tanımadığımız takdirde, tanımazsak böyle bir ülke yönetilemez yani bu olamaz. Ani gelişen bir olay. Ani durumlarda bunu kullanacak yani orada “Siz biraz bekleyin, ben bir izin alıp da geleyim.” falan, savcıyı yatağından kaldırıp falan bu iş olmaz yani işin pratiğine uygun değil. Burada “yetkili merci” dediğimiz zaman…

AYLA AKAT (Batman) - Hocam, bir şey sorabilir miyim.

Açıklamanızda icra açısından değerlendiriyorsunuz yani devlet açısından değerlendiriyorsunuz.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Kamu düzeni açısından, yine insanların hak ve özgürlüklerinin koruması açısından.

AYLA AKAT (Batman) – “Olmaz, yapamaz.” diyorsunuz ama burada hak ve özgürlüğü ihlal edilen birey açısından değerlendirmeniz nasıl olabilir?

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani, bu hukuk kültürüyle alakalı. Tabii ki verilen her yetki kötüye kullanılabilir, sadece idari makamlar tarafından değil, adli makamlar tarafından da kullanılabilir yani insan unsurunun prosedürün içine girdiği her yerde bu tür şeylerle karşılaşabiliriz ama ben, bunun olabilirliği olmadığını düşünüyorum yani mutlaka savcıdan bu yetkinin alınması gerektiği noktasında, bunun pratikte, teknik anlamda, hayatın teknik ihtiyaçları bakımından çok mümkün olabileceğini düşünmüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hocam, pratik diyorsunuz, uygulama diyorsunuz, biz bunu uygulamacılarla konuştuk, piyasadaki en iyi ceza avukatlarıyla konuştuk, bize söyledikleri şeyse: “Aman, her şeyi bırakın, savcılık dışında kimseye bu yetkiyi vermeyin çünkü pratikte çok büyük problemlerle karşılaşıyoruz.” Yani bu “kolluk makamları” dediğiniz şey, vali, vali yardımcısı, filan, en sonda geliyor, öyle bir keyfî, öyle bir takdiri şekilde kullanılıyor ki! Yani bunun mutlaka… Pratikteki, ceza avukatlarının görüşü de o.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O uygulamanın bir tarafı Rıza Bey. Bir de kamu düzenini sağlayanlar açısından bakmak lazım, mağdurlar açısından da bakmak lazım.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani kötüye kullanılacağına garanti verebiliriz ama vazgeçme lüksümüz yok yani vazgeçemeyiz bundan. Bunun çözümü idari makamları hukuka uygun davranacak bir kültür içerisinde yetiştirmek yani “eğitim şart” şeyi burada da geçerli. Eğitim burada da şart, başka yolu yok çünkü bunun.

“Kanunla yetkili merci” dediğimiz zaman adli olaylar bakımından bu yetkili mercinin cumhuriyet savcısı olacağı bellidir yani onu ayrıca belirtmeye gerek yok, adli bir olayda zaten cumhuriyet savcısı olayın sahibidir, soruşturma kısmının. Yine, yetkili merci, idari kolluk yetkilerinin kullanımı bakımından da mülki amiri işaret eder. Yani “yetkili merci” dediğimiz zaman bunun içinden cumhuriyet savcısını çıkarmış değiliz. Cumhuriyet savcısı da bunun içerisinde var. Onun için, bunun “cumhuriyet savcısı” olarak burada belirtilmesi işin şöyle bir boyuta uygulamada dönüşmesine yol açabilir: Cumhuriyet savcısının olaya el koyabilmesi için mutlaka adli bir vaka, adli aşamaya geçilmesi gerekir yani cumhuriyet savcısına idari kolluk görevi veremeyiz. O zaman, idare idari kolluğu koruyabilmek için suç isnadını oluşturacak ortamı hazırlamak zorunda kalabilir yani gerçekten vahim sonuçlara yol açabilir.

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – Orası çok önemli bir şeydir aslında.

AYLA AKAT (Batman) – Ne? Bir daha söyler misiniz.

DİLEK KUMCU – Delil üretecek yani polis.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani savcıyı işin içine çekebilmek için eğer bunu mutlaka savcının yetkisine bırakacaksak o zaman idareyi biz suç tasnisine yönlendirmiş olabiliriz uygulamada, hiç öngörmediğimiz bir yan etki çıkabilir.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hocam şu da olabilir: Savcıların adli görevi var mı? Sadece adli değil görevi, idari görevi de var. O zaman, valinin yaptığı şeyi idari kolluk yetkisini kullanmak olarak savcıya vereceğiz ama adli iş yapmayacak, idari iş yapacak savcı o zaman.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – O zaman çok karışacak iş.

DİLEK KUMCU – Hocam, şöyle bir şey yapmak mümkün olur mu: Şimdi, Adli ve Önleme Aramalarını Yönetmeliği’nde çeşitli ayrımlar yapılmış yani spor müsabakaları yönünden, dernekler yönünden ve diğer uygulamalar yönünden, bazı şeylerde hem cumhuriyet savcısına hem yetkili merciye bırakılmış. Yetkili merciye belli bir süre verdikten sonra, cumhuriyet savcısına başvurma düzenlenmiş ama bu, bazı suç tipleri bakımından, mesela kaçakçılık gibi suç tipleri bakımından düzenlenmiş. Acaba, buna benzer bir şey mesela “yetkili merci” diye düzenlense ama belirli bir süre, mesela bir ay gibi bir süre konulsa da onu hâkim kararıyla gerekçelendirmesi, ispatlaması... Önleme araması olduğunu…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Böyle demiyoruz ki.

DİLEK KUMCU – Hayır, adli aramalar bakımından böyle kalsın diyorum. Oktay Bey “Adli aramalar ve önleme aramalarını ayırmak gerekir.” dedi ya önleme ayırmaları…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu bir teklif yani.

DİLEK KUMCU – Evet, ben de bu teklifi… Önleme aramalarını eğer ayıracaksak çünkü burada arama dediğimizde her ikisini de kapsıyor. Eğer önleme aramalarını ayıracaksak ve yetkili merciyi yetkili kılacaksak ona ilişkin adli kısmını gerekçelendirelim.

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – Yani hâkim kararına sunulması mı?

DİLEK KUMCU – Evet.

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – O zaten aşağıda var. Zaten “yetkili mercinin kararı yirmi dört saat içerisinde hâkim …”

DİLEK KUMCU – Ama bu şey, adli için, eğer önleme aramasına…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Fark etmez.

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – Yok, yok, ikisi de…

DİLEK KUMCU – “Ayıralım.” dedi ya Oktay Bey.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ayırsak bile sunulacak.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – İkisi de sunulacak.

DİLEK KUMCU – Hayır, acaba daha mı uzun olsa ve yetkili merci olarak kalsa o zaman? Yani cumhuriyet savcısı kalsa…

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – Uzatmaya gerek yok ki. Daha geri gitmiş oluyoruz.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Kırk sekiz saat içinde kararlarını alsınlar o zaman.

DİLEK KUMCU – Cumhuriyet savcısı ve yetkili merciyi ayıracağız o zaman ama yani adli için cumhuriyet savcısı olacak, kırk sekiz saatte olacak; önleme araması için yetkili merci olacak, daha uzun bir süre olacak.

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – Daha uzun olmasını öneren var mı burada?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hayır, öyle bir önerim yok.

DİLEK KUMCU – Hayır, onu ben söylüyorum. Yani böyle bir şey yapmak mantıklı olur mu?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Süre noktasında düşünebiliriz, konuşabiliriz, evet.

DİLEK KUMCU – Çünkü o zaman yetkili merci ile cumhuriyet savcısını ayırmamız mümkün olacak, onun için söylüyorum.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani maksat şu maddeyi kurtarmaksa…

DİLEK KUMCU – Evet.

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – Yalnız, ben de çok kısa bir şekilde Ali Hocama katıldığımı söyleyeyim.

Burada, idari kolluk olarak görev yaparken kolluğa gerçekten karar verme noktasında cumhuriyet savcısını iliştirirsek, idare hukuku açısından yeni bir şey icat etmiş oluruz ve bu enteresan bir şekilde de eleştirilebilir, çok da pratikte uygulanabilir olmaz çünkü burada tam da gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde önleyici kolluğun bu biçimdeki kararları verebilmesi lazım ama evet, endişe taşıyorum ben de, bu kötüye kullanabilir. Neticede, yargı denetimi var fakat diyelim ki öbür çeşit oldu, aynı sorun orada da olabilir yani savcıya verdiğiniz zaman da yine olabilir bu bahsettiğimiz endişe fakat teknik açıdan idari kolluğun olduğu bir yerde savcının işin içerisine girmesi çok isabetli değil.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani o zaman bu ayrıma taraftarsınız.

PROF. DR. YUSUF ZİYA HAKYEMEZ – İdari kolluğun her hâlükârda yetkili merci olarak bu kararı vermesi lazım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Böyle bir ayrıma da esasen -Ali Hoca da söyledi- gerek de yok çünkü “adli bakımdan yetkili merci” dendi mi zaten mülki amiri anlamak mümkün değil.

Örnek var mı arkadaşlar bu sizin önerdiğinize dair başka herhangi bir anayasada?

DİLEK KUMCU – Bir sürü şey var.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yönetmelik gösterdiniz de…


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   93   94   95   96   97   98   99   100   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin