Şimdi, bunlarda endişeniz olmasın. Şunu biliyoruz zaten, biz de söyledik aynısını: Şimdi, sizin, danışmanların yeni bir model geliştirdiği yönünde bir düşüncemiz yok zaten. Yani, zaten ben seni de çok iyi biliyorum, daha önce yaptığınız taslağı da biliyorum, Başkanlık sistemi yoktu ama şimdi yaptığınız taslakta Başkanlık sistemini yaptığınıza göre, demek ki siz danışmanlar olarak AKP’den gelen isteğe göre sistem kuruyorsunuz, son derece de haklısınız. Bizim ondan kaygımız yok, bizim kaygımız şu: Yasama, yürütme, hatta yargıyı bile tartışırken… Hepimiz biliyoruz bunu artık, bu birbirine bağlı. Örneğin, gensoruyu düzenlerken, -hepimiz bunu biliyoruz- sen düzenlemediysen taslağında veya MHP farklı taslak düzenlediyse, biz bunu tartışacak mıyız, -ben kendi açımdan söylüyorum- yoksa “Tamam canım, Başkanlık sistemini demişler, doğal olarak onlar bunu kabul etmiyorlar, bunun üstünde tartışmamız ‘ve’ olsun, ‘virgül’ olsun, ‘şunu’ ekleyelim” diye tartışmamızın anlamı yok, çünkü onların savunusu Başkanlık sistemi diyeceğiz, ona göre bir tavır belirleyeceğiz. Bu yüzden diyoruz ki biz: Baştan hepsini vermeniz gerekli değil, sadece herkes hangi sisteme göre hazırladıysa bunu “Ben bunu öneriyorum.” desin arkasından ona göre tartışalım. Bilelim ki, gensoru mu, meclis soruşturması mı, meclis mi, tek meclis mi, yargı mı? Buna göre biçimleneceğini bilelim diyorum yoksa hepsini getirin tek tek maddeleri tartışalım diye bir şeyimiz kesinlikle yok.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hocam, bunun gizli saklısı yok ki. Sadece yasama, yürütmeyi hiç görmeden bile yasamaya baktığınızda parlamenter sistemi mi, başkanlık sistemi mi anlaşılabiliyor yani orada, ilişkili maddelerde var bu zaten.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Anlaşılır ama saklı bir şey gibi…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Gizli saklı bir şey yok ki.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Gensoruyu düzenleyelim. “Neden düzenledi, neden düzenlemedi?” tartışmayalım bunu. “Haklısın düzenlemedim ama biz gensoruyu uygun görüyoruz.”dediğimizde kırmızıyı ona göre yazalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biz de kırmızı yazacak.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Faruk Bey, konuşacak mısınız, yoksa artık öğleden sonra mı?
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, ben, “Tekrar havanda su dövmeyelim.” sözünün devamını getirmek istiyorum.
Saat kaç, herhâlde bir saati geçti değil mi?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Ne bir saati…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İki saat oldu.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Fuzuli ya.
FARUK BAL (Konya) – İki saattir biz ne konuşuyoruz. İki saattir hâlâ usul konuşuyoruz. Oysa bizim usulümüz belli: Bir önceki toplantıda alınmış karar yasama, bunu, zabıtlar içerisinde yürütmeyle beraber mi olsun, olmasın tartışması yapıyoruz, arkasından da daha farklı konulara gidiyoruz.
Şimdi, biz üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yerine getirmek durumundayız. Ben görüyorum ki bu tartışmalardan ortaya çıkan sonuç, uzlaşmadan zihin olarak ayrıldığımız intibaını alıyorum. Uzlaşma yerine farklılıkları ortaya koyan ve farklılıkları haklı olduğunu kabul ettirmeye çalışan bir mantık ile hareket edildiğini görüyorum, bu yanlış. Bu üzerimizdeki tarihî sorumluluğun gereğini yerine getirme azminden uzaklaştığımız anlamına geliyor, dolayısıyla bu kadar zaman kaybına gerek yok. Yasama demişiz, yasamaya başlayabilmemiz için biz yeni bir sistem mi kuracağız, böyle bir yetkimiz var mı? Böyle 12 kişi toplanmış yeni bir devlet mi yaratacağız, devamında yeni bir millet mi yaratacağız? İş ta buralara kadar gidiyor, dolayısıyla biz var olan bir devlete, var olan bir millete anayasa yapacağımız noktasından hareketle öncelikle çatı dediğimiz genel kavramda anlaşmamız lazım. Yasama Meclisini tartışabilmemiz için, yürütmeyi tartışabilmemiz için, yargıyı tartışabilmemiz için sistemde karar vermemiz lazım. Bizim inancımız, iddiamız odur ki parlamenter demokratik sistemin eksiği var, yanlışı var; eksiklikleri, yanlışlıkları giderelim, daha da mükemmelleştirelim; bu sisteme uygun bir yasama, bu sisteme uygun bir yürütme, bu sisteme uygun bir yargı ortaya koyalım. Dolayısıyla, bu temel doğrunun dışına çıkarak zamanı böyle su gibi akıtarak üzerimize düşen sorumluluğun gereği gibi davranmadığımız düşüncesindeyim. Tekrar ifade ediyorum, eğer bugün görüşülecekse bundan başlayalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yalnız şunu hatırlatmak isterim, bakın şeyde var, ekrana yansıtıldı. 31 Ekim tarihli Cemil Bey’in Başkanlığındaki toplantıda alınan karar bu. Okuyorum: 1 numaralı yazım komisyonu 01.11.2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanarak, katalog dışı maddeler ile bunların diğer bölümlerle ilişkilerini, taslak metindeki uzlaşılamayan kısımlarının yeniden değerlendirilmesiyle…
FARUK BAL (Konya) – Tamam, bir itirazımız yok. İki saatte bunun üzerinde çalışılsaydı mesafe kat edilirdi.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 2 numaralı yazım komisyonu ise, 06.11.2012 Salı günü 16.00’da toplanarak yasama ana başlığı görüşmeye başlayacak.” demiş. Buradaki tartışma belki iki komisyon olarak çalışamamızdan kaynaklanıyor ama asıl komisyonun…
FARUK BAL (Konya) – Tamam, tek komisyon çalışalım ama zamanımız …
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – … vermiş olduğu görev bu. 1 numaralı yazım komisyonu katalog dışı maddeleri görüşecek.
ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, ben de kısaca hemen… Lafı uzatmak istemiyorum, şimdi, yeni bir tartışmaya girmenin anlamı yok, işin özü şudur diye değerlendiriyoruz: Bugün ekonomik ve sosyal hakları oturup konuşalım, bugün öğleden sonra oturup konuşalım. Komisyon adlandırmasına da gerek yok, çünkü BDP’nin işte özel durumu var, vesaire. Yarın da oturalım, hükûmet sistemlerinin tartışmasından başlayarak, yasamayı veren yasamayı versin, yasamayla yürütmeyi veren o şekilde versin; bunların, buraya da saplanıp kalmanın bir anlamı yok. Yarın da oturup yasamayı, hükûmet sistemlerini tartışmaya başlayalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Acaba Atillacığım, Başkanım; Barış ve Demokrasi Partisi katılamıyor, sayısı el vermiyor, diyelim ki gelemiyor; iki komisyon da çalışamayınca o zaman mecburen rasyonellik ilkesi gereği başladığımızı bitirelim cumartesi dâhil bence. Ondan sonra da yasamaya geçeriz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Belki o zaman o kadar uzun sürmeyecek.
ATİLLA KART (Konya) – Yasamayı yarın tartışalım bence.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok; bence…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Onu daha sonra konuşuruz, öğleden sonraki toplantıda onu konuşuruz, nereye varacağımızı bilmiyoruz daha.
Peki, saat kaçta toplanalım?
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Peki, bir buçukta toplanalım efendim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir buçuk, iki…
ATİLLA KART (Konya) – 14.00
AHMET İYİMAYA (Ankara) – 14.00
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 14.00.
Peki, kapatayım mı?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Kapat, kapat.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki.
Öğleden sonra saat 14.00’te toplanmak üzere oturumu kapatıyorum.
Kapanma Saati:11.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.26
BAŞKAN – Ahmet İYİMAYA (Ankara)
-----0-----
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Komisyonumuzun çok değerli üyeleri ve katılımcılar; öğleden sonraki oturumu açıyorum ve önsöz vesaire olmaksızın sorunun içine, odanın içine giriyoruz. Şu anda ek katalog veya katalogda yer almayan ek önerilerle ilgili…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Başkanım, biz de alabilir miyiz ondan?
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arkadaşlar, dağıtmadınız mı bunları? Gençler, bunlar basit şeyler ya, ben kendim istedim yani hepsine dağıtacağız.
Evet, o çalışmaya başlıyoruz, hemen başlıyoruz.
Şimdi, “Kişi hak ve hürriyetleri” bölümünde Barış ve Demokrasi Partisi “barış hakkı” diye bir ek madde öneriyor. Peki, barış hakkı…
Buyurun.
KANUNLAR VE KARARLAR UZMANI SALİH SAĞLAM – “Barış hakkı:
1) Herkes barış içinde ve şiddetten korunarak yaşama hakkına sahiptir. Devlet ülke içinde barışı sağlamak ve korumak, dış ilişkilerini barışçıl hedef ve amaçlarla yürütmekle yükümlüdür.
2) Barış kültürünü geliştirmek, belli bir toplumsal kesime ya da gruba yöneltilmiş nefreti yayan, körükleyen, teşvik eden ya da meşrulaştıran tüm ifade biçimlerinin ve savaş kışkırtıcılığı, militarizm, antisemitizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile her türden ayrımcılığın önlenmesi için yasal düzenlemeleri yapmak, etkin ve caydırıcı önlemler almak devletin yükümlülüğündedir.
3) Devlet silah üretimine sınır ve denetim getirmek, silaha erişimi zorlaştırmak ve silah kullanımını mümkün olan en alt seviyeye indirmek için gerekli önlemleri alır, yasal düzenlemeleri yapar, etkili ve sürdürülebilir bir silahsızlanma politikası yürütür.”
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Efendim, uygun görürseniz bu maddeyle birlikte bizim barış içinde silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkını birlikte okuyalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Birlikte müzakere edebiliriz, birlikte müzakere edebiliriz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çünkü birbirlerine çok yakın maddeler.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – O zaman 2’nci maddeyi okuyalım arkadaşlar CHP metninden.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – “Barış içinde ve silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkı” onu okuyalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, okuyalım.
KANUNLAR VE KARARLAR UZMANI SALİH SAĞLAM – “Barış içinde ve silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkı,
Herkes barış içinde ve silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkında sahiptir. Devlet bu hakkı güvence altına almak amacıyla silaha erişimi zorlaştıracak önlemler ile silahın satın alınması ve el değiştirmesini kamuya açık olarak kayıt altına alır. Toplumda silahsızlanmayı sağlayacak eğitim programları ile etkili ve sürdürülebilir bir silahsızlanma politikası uygulanır.”
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evvela öneri sahibi açıklama yapsın, Komisyonumuzu aydınlatsın.
Buyurun Hocam.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, benim söyleyeceğim şey, iki önerideki birinci cümleleri birleştirebiliriz gibime geliyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, evvela şu var: Böyle bir düzenleme gereği var mı, yok mu? Partilerin görüşü, iki parti “Var.” diyor, diğer partiler şey…
Buyurun. Neden yani Barış hakkı? Ben iki soru sorayım yani bir, aydınlanalım, iki, peki, önerinizi bir anayasa safiyeti, süzme değeri içerisinde ele alırsanız sanki bu barış hakkıyla ilgili olmayan şeyleri de içeri mi aldınız? Bir bakalım.
Evet buyurun.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ben bir açıklayayım mı biraz temelini?
Şimdi, bizim iki tane önerimiz, bu yeni madde önerilerinde, aslında birkaç tanesi daha öyle ama bu ikisi özel olarak birbiriyle ilişkili, bir tanesi barış hakkı, ikincisi de hakikat hakkı ya da hakikate erişme hakkı. Bunlar yani çok yerleşik, dünya anayasalarının çoğunda olan, çok yerleşik maddeler değil, bunlar bizim “üçüncü kuşak insan hakları” dediğimiz…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Biliyorum.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – …yani biraz daha yeni kuşak anayasa normları önerilerine ilişkin. Şimdi, biz barış hakkını iki düzeyde ele aldık. Birinci düzey CHP’nin önerisine çok yakın olan düzey, silahsızlanmadan korunma, bireysel silahlanmaya sınır getirme, silah üretimine denetim getirme vesaire. İkincisi de sadece bizde olan kısmı da, biz aynı zamanda nefret suçlarını bir bütün olarak da barış kültürünün gelişmesine engel olduğunu düşündüğümüz için yani ırkçılık içeren söylemler, antisemitizm, herhangi bir toplumsal kesime yönelik düşmanlığı meşrulaştıran söylemler, bunların da yani barışın sadece silahların olmasıyla değil aynı zamanda bu tip bir nefret suçuyla da barış kültürünün zedelendiğini düşündüğümüz için bizim ek önerimiz bu 2’nci fıkrada aslında. 1’inci ve 3’üncü fıkra ilk bakışta CHP’nin önerisiyle ortaklaştırılacak iki fıkra gibi gözüküyor -hem 1’inci fıkramız hem 3’üncü fıkramız- çünkü 1’inci ve 3’üncü fıkrada daha çok “barış içinde şiddetten korunarak yaşamak, silahsızlanmanın engellenmesi, dış ilişkilerin barışçıl hedeflerle yürütülmesi, 2’nci fıkra ise, daha çok Türkiye’de bu nefret suçları yasası kapsamında tartışılıyor, kimi yaklaşımlar anayasaya konulmasının gerekli olmadığını düşünüyor, bizim yakın olduğumuz yaklaşım bunun anayasal güvence altına alınması gerektiği yönünde.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
Bir de şu var Rıza Bey: Siz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hâkimiydiniz: Burada anayasa sistematiğimiz bakımından sınırlama sebepleri vesaire yok, temel hak ve hürriyetler kategorizasyonu bakımından da bizi bir aydınlatın öneriniz bağlamında.
Buyurun Üstadım.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir kere, hafızam beni yanıltmıyorsa nefret söylemiyle ilgili bir hüküm ifada özgürlüğüne koyduk.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Evet.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Değil mi yani ifade özgürlüğüne koymuşsak o zaman burada tekrarlamaya gerek var mı?
İkincisi: Tabii ki, barış içinde yaşama, bugün, işte, üçüncü kategori haklar dediğimiz…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Üçüncü kuşak hakları.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, “üçüncü kuşak haklar” dediğimiz haklar içinde çok temel bir hak, kategoride yer alan ve genel bir kabul gören bir hak, uluslararası belgelerde de bunu görüyorsunuz. Burada, tabii, bizim önceliğimiz, barış içinde yaşamak için silahsızlandırılmış, silaha erişimi zorlaştırılmış bir toplum en azından olması gerek. Yoksa silah ile barış aslında bir arada olmaması gereken şeyler yani barıştan bahsediyorsak, bunun tersi olan, karşıtı olan silahsızlanmadan da bahsetmek lazım, barışı o açıdan biz ele alırız ama herhâlde birinci cümleler arasında bir mutabakat sağlamak mümkün olur. Çünkü BDP’nin önerisinde “Herkes barış içinde -biz de bunu barış içinde diyoruz- şiddetten korunarak yaşama hakkına sahiptir.” BDP “şiddetten korunarak” diyor, biz de “silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkına sahip…” Aslında ikisini birlikte koyabiliriz, “silahsızlanmış, şiddetten korunarak yaşama hakkına sahiptir.” diyebiliriz.
Onun dışında, BDP’nin 1 ve 3’üncü fıkraları ile bizim öneriyi birleştirmek de mümkün olacaktır diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Evet, buyurun Hocam.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi bu silahsızlanmanın daha doğrusu bireysel silahlara erişimin sınırlandırılması ve denetimine son derece önem veriyor. 2010 yılında kadük olan bir teklif vardı. Yine, eylül ayı içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi bu silahsızlanma…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kanun teklifi mi?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Evet, silahsızlanmayı sınırlayacak ya da bunu denetim altına alacak bir yasa teklifini Parlamentoya sundu. Tabii, bunun arkasında yatan çeşitli nedenler var. Örneğin şu anda, son verilere göre, kayıtlı verilere göre 2,5 milyon ruhsatlı, 17 milyon ruhsatsız silah var ve her 5 kişiden 1’inde silah olduğu bu istatistiklerden ortaya çıkıyor. En basitinden günlük gazete haberlerine baktığımız zaman bile bu ateşli silahlar sonucunda ölüm ve yaralamaların son yıllarda, son on yıl içinde son derece arttığını görüyoruz. Bu nedenle özellikle silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkının bir anayasal hak olarak tanınmasının bu anlamda son derece önemli olduğunu düşünüyoruz ve bu yeni anayasada da çağdaş, güncel bir anayasa yapacağımız için buna yer verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, arkadaşlar, şunu tartışalım: İki parti “Böyle bir temel hak ve hürriyet düzenlemesine gidelim anayasada.” diyor. Bizim parti, Hoca da, ben, başka arkadaşım olmadığı için biz bir defa, bu -daha öbür hakka gelmedik, hakikat hakkına- barış hakkının temel hak ve hürriyetler içerisinde bir defa şu düzenlemeye göre yaşama hakkının bir türevi, güvenlik hakkının bir türevi olduğunu, devletin kimi fonksiyonlarının bir görüntüsü olduğunu düşünüyoruz. MHP’yi bilemiyorum. Eğer “Böyle bir hak ihdas edilmelidir.” denilirse esasa gireriz, o zaman iki parti “Böyle bir hakka gerek yok.” dendiği zaman bir sorunla karşı karşıyayız, Faruk Bey, şöyle bir usul tartışmasıyla, bir usul sorunuyla karşı karşıyayız. Biliyorsunuz, bu katalogları yine oy birliğiyle birlikte oluşturduk. Eğer böyle bir düzenlemenin kabul edilmemesi hâlinde bunlar böyle mi bırakılsın, yoksa biz diğer maddelerde ve devletin diğer işlevlerinde bu karşılığını bulduğu için şey edelim mi yani düzenleme olmasın yoksa biz parantez mi koyalım? Onun usul tartışması önemli yani buradaki usul tartışması.
Ben Faruk Bey’e söz veriyorum bu kapsam içerisinde.
Buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, Sayın Başkanım, biz bir katalog yaptık, tabii ki o katalog ayet değil, eksiği vardır, fazlası vardır, ilave edebiliriz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii, değiştirebiliriz.
FARUK BAL (Konya) – Fakat yani böyle yeni süslenen bir geline her takıyı takmak gibi bir hafifliği de göstermememiz lazım. Bugün, burada okunan CHP ve BDP’nin önerisi zaten anayasanın ruhunda, içinde olan bir durumu farklı bir takı olarak bir tarafa iliştirmek anlamına geliyor. İnsan şeref ve haysiyetine dayanan bir anayasada herkesin huzur içerisinde ve barış içerisinde yaşaması zaten anayasanın özünde vardır.
Onun dışında, buraya yazılacak bazı tabirler ileride öngörülemeyen sonuçlar da ortaya çıkacaktır. Şimdi, burada, şiddet ve nefreti ortadan kaldıran bir barış ortamı özlüyoruz, doğrudur, hepimizin özlediği bir durumdur ama şiddetle ilgili zaten anayasada diğer maddelere hükümler konuldu, nefretle ilgili zaten hükümler konuldu, efendim, ayrımcılıkla ilgili zaten hükümler konuldu. Bir de buraya bu konulursa, o maddede ne anlama geliyor, bu maddede ne anlama geliyor, bunun terminoloji tartışması ve anayasanın kendi maddelerinin içerisindeki tartışması olacaktır. Ama diğer taraftan hukuk devleti zaten barışı korumak zorunda olan bir devlettir. “Hukukun üstünlüğü” demek zaten şiddetin reddi anlamına gelmektedir. Böyle bir maddenin yazılması hâli, ileride hukuk devletinde bireylerin kendilerini korumaya yönelik temel hukuk kavramlarını da tartışılır hâle getirecektir.
Örnek, meşru müdafaa en önemli insan hakkıdır. Biz bu maddeye yazmadık. Kendi hayatını kurtarabilmek için suç işleme hâli, meşru müdafaa. Şimdi, meşru müdafaada ortaya konulacak bu savunmanın temel özelliği de karşıdakinin elindeki imkânlar ölçüsünde saldırıyı defetmektir. Karşıdakinin elinde silah varsa, buradaki insanı da silahsızlandırırsanız o takdirde meşru müdafaa hakkını ortadan kaldırıyorsunuz demektir. Silahlanma hâli -zaten ruhsatlı silahlar açısından ifade etmiyorum, ruhsatsız silahlar açısından ifade ediyorum- külliyen ortadan kaldırılması ve sıfırlanması gereken bir sorun olduğu hâlde ruhsatlı silahlardan daha yaygın bir şekilde bir silahlanma eğilimi vardır. Bu silahlanma eğilimi anayasal bir sorun değildir, bir asayiş sorunudur. Bir asayiş sorununu bir anayasa hükmü hâline getirirsek öbür tarafta hukuk devletinde meşru müdafaa örneğinde olduğu gibi insanın en mukaddes değeri olan canını koruyabilmek için kendini savunma hakkından yoksun bırakmak gibi bir sonuca ulaşırız.
Tabii ki, üçüncü paragraftaki silahsızlanma politikası sadece bireylerin silahsızlanması değil devletin de silahsızlanma politikasını ben anlayabilecek şekilde değerlendirdim. Böyle bir durum olmaz. Yani devlet konjonktüre göre gerektiğinde 1 liralık silaha 1 milyar lira verir alır -çünkü varlığını korumak için o da bir şey yapacaktır- gerektiğinde de bütün silahlarını satar, silahsız bir politika izler, o ayrı bir konudur, burada bunu yazarak devlet organlarını gelişecek dış konjonktüre karşı elini bağlayacak bir hüküm sevk etmemiz hiçbir şekilde mümkün değildir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkürler.
Şimdi, şöyle bir sorunla karşı karşıyayız arkadaşlar, bütün üyeler; şunu düşünmeliyiz: Şimdi, biz, kabul edilen kategorileri düzenledik, iki ek kategori var. Şimdi, bu konuda düzenleme yapabilmemiz için bu kategori anayasaya aktarılmalıdır iradesinin ortaya çıkması lazım Komisyonumuzda, bu kategoriyi biz anayasaya aktaralım, yani barış hakkını temel hak ve hürriyet olarak düzenleyelim iradesinin ortaya çıkması lazım.
Şimdi, AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi “Bu bir anayasa sorunu değil çünkü anayasada zaten kimi maddelerde bu tanzim edilmiş, bazı yönleri itibarıyla yasama alanı, bazı yönleri itibarıyla politika alanı, anayasaya girmesin.” diyor. O gibi durumda, Komisyon olarak ben ne yapacağım, biz ne yapacağız? Bizim o Ayla Hanım’la birlikte yazdığımız metinde bu dışarıda kalacak çünkü, oy birliğiyle oraya girecek mecburen, bunu tartışalım. İki yol var; ya bu girmedi diyeceğiz veya işte, şu karşı çıktı, bunu, onları olduğu gibi oraya aktaracağız, iki tane yöntemimiz var, başka yöntemimiz yok. Ben bu konuyu şey ediyorum.
Hocam buyurun.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben çok kısa bir şey…
Şimdi, bu sadece bu maddede değil daha sonraki maddelerde de olacak gerçekten çünkü bu ek katalogdaki maddeleri görüşürken zaten biz bunu hep dillendirdik, elimizdeki metinde de biz sadece bu maddeler görüşülürse nerede görüşülsün diye o noktada fikir beyan ettik. Bazı, birkaç tane belki var veya bir tane madde doğrudan insan haklarıyla ilgili olan, dört partinin mutabık kaldığı benim hatırladığım kadarıyla, o olabilir, onun dışındakilerin hepsinde böyle bir problem var. Onun için yöntemsel olarak en başta Sayın Başkanın söylediğini kararlaştırırsak daha hızlı da adım atmış oluruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, buyurun.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Sanıyorum, daha önceki madde görüşmelerinde de benzer sorunla karşılaşmıştık, o zaman şöyle bir çözüm bulmuştuk: Örneğin bir fıkra -illa bir madde olmasına gerek yok- bir ya da birden fazla parti tarafından anayasada yer almaması gerektiği biçiminde yorumlanıyordu. O zaman ne yapıyorduk? Anayasada bunun düzenlenmesi gerektiğini savunan siyasal partiler onu parantez içinde ya da kırmızı olarak koyuyorlardı, yine benzer bir uygulama yapacağız yani bu zamana kadarki geleneğini devam ettireceğiz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Faruk Bey, ne buyurursunuz bu konuda? Bir usul sorunu yani ikisi de mümkün; bir, hiç şeye girmez veya iki, böyle bir maddenin yer alması gerekmez, o zaman bağlayıcı olmaz, tespit edici bir düzenleme olur yani tespit edici şekilde, böyle bir şey istenmiş ama… Her ikisi de mümkün.
FARUK BAL (Konya) – Tabii, bunun anlamı turkuazın minimum noktada kalacağı, kırmızıların artacağı.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, yani bunu bir şey yapalım da karara bağlayalım, ona göre gidelim, süratle bitirelim, bugün yarın bitirelim.
FARUK BAL (Konya) – Şimdi, buradaki durumu tespit edelim o zaman: Bunlar kataloğa alınması önerisidir, kataloğa alınma önerisi oy birliği sağlanamadığı için girmemiştir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bizim görüşümüz bu da bir mutabakat sağlayalım. İki…
FARUK BAL (Konya) – Bu konuda mutabakat sağlanamamıştır.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, zaten bu usulü değiştirebilmek için oy birliği lazım ama ikincisi şu: Yine, bu bağlayıcılık yani bu kural devam ediyor, bu kural değiştirilmeksizin denebilir ki: “CHP’nin, Barış ve Demokrasi Partisinin şu önerisi vardır.” Biz de “Olmaz.” dedik. İkincisi tespit hükmüdür, öbürü ise iç hukukumuzun doğrudan uygulanmasıdır. İkisi de yanlış olmaz ama tabii, ben mutabakatınızı alayım diye şey yapıyorum, bir daha devam etmeyelim diye.
AYLA AKAT (Batman) – Bir hatırlatmada bulunabilir miyim?
BAŞKAN – Evet, Ayla Hanım.
AYLA AKAT (Batman) – Şimdi, hatırlarsanız, bu barış hakkı başlığı için değil ama ana dilde yaşam hakkı sanırım var birazdan önümüzde ve kadın haklarıyla ilgili bir düzenleme olacak, biz bunların kataloğa girmesi noktasında ilk tartışmalar, daha temel hak ve özgürlükler bölümüne başlamadan bir tartışma yürüttük. Sizler de “Bunlar parantez içerisinde yer alsın…” Hani şu an sizin belirttiğiniz ilk tartışmayı yapma zeminimiz yoktur, eski tartışmalarımızı hatırlarsanız, “Şu aşamada, mevcut katalog listesinin içine koymayalım, en sonda tartışalım.” dediniz ve şimdi biz onun gereğini yerine getiriyoruz. “Hiç tartışmayalım, hiç kataloğun içine almayalım.” gibi bir tartışma hiç yürütülmedi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – İlk defa tartışıyoruz bunları zaten.
AYLA AKAT (Batman) – Hani o ilk tercih dışında, şunu ifade ediyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – İkisi de yanlış olmaz yani biz mesela diyoruz ki…
AYLA AKAT (Batman) – Başkanım, bitireyim. İlk tartışmayı hiç bence yapmaya gerek yok. Hocamın ifade ettiği, sizin de ikinci şık olarak sunmuş olduğunuz bir öneri var. Biz o öneriye katılıyoruz, o çerçevede değerlendirelim.
Dostları ilə paylaş: |