4. Soru zamirleri
Adın yerini soru yoluyla tutan sözcüklerdir. Soru zamirinin cevabı, bir ad ya da başka bir zamirdir.
Başlıcaları şunlardır: Kim (kime, kimi, kimde, kimden, kimler…) Ne (neyi, neye, neler, nesi, neyin…) Nere (nerede, nereden, neresi, nereyi…) Hangisi (hanginiz, hangimiz, hangileri…) Kaçı (kaçıncısı, kaçınız, kaçımız…)
‘’Beni dün akşam kim aradı?’’
Bu cümlede, “kim” sözcüğü, soru anlamı taşımaktadır ve yerine cevap olarak bir ad gelebilmektedir. “Seni dün akşam arkadaşın aradı.” cevabında görüldüğü üzere “arkadaş” adı, “kim” sözcüğünün yerine cevap olarak gelebilmektedir.
Bana çarşıdan ne aldın? (gömlek)
Bütün bunları kimden duydun? (Ali’den)
Buranın neyi meşhur? (fındığı)
Geçen yaz, nereyi gezdin? (Konya’yı)
Bu tablolardan hangisini beğendin? (şunu)
Kalemlerin kaçını sana verdi? (üçünü)
Not: Soru zamirleri, cümlelerde her zaman soru anlamı taşımaz; fakat bu sözcükler yine de soru zamiridir.
‘’Onun nereye gideceğini bilmiyorum.’’
Bu cümlede “nereye” sözcüğü cümleye soru anlamı katmamıştır; ama yine de görevce soru zamiridir.
-
Soru zamirleri isim tamlamasında tamlayan da tamlanan da olabilir.
Kimin yanında bozuk para var?
Bu da neyin nesi?
Bizim neyimiz eksik?
B. Ek Durumundaki Zamirler
1. İlgi zamiri (-ki)
-Eklendiği kelimeye bitişik yazılır ve bir ismin yerini tutar.
-Belirtili isim tamlamasında tamlananın yerine kullanılır.
-Tamlayan eklerinin( -in) üzerine gelir.
-Büyük ve küçük ünlü kurallarına uymaz; sadece -ki şekli vardır:
‘’Ahmet’in çantası okulda kalmış, Ali’ninki nerede?’’
Bu cümleden “-ki” ekinin, tamlanan durumundaki “çanta” adının yerini tuttuğu anlaşılmaktadır.
Antalya’nın denizi Muğla’nınkinden güzeldir. (Muğla’nın denizi)
Cemal'in defteri seninkinden daha düzenli. (Senin defterinden)
Bizimki yine okuldan sonra parka gitmiş. (Bizim çocuk)
Türkçede üç tür "ki" vardır:
A. "ki" Bağlacı
Sadece "ki" biçimi vardır.
Kendinden önceki ve sonraki kelimelerden ayrı yazılır.
Türkçe değil, Farsça bir bağlaçtır ve Türkçe cümle yapısına aykırı olarak kullanılır.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli-
Yağmur yağmadı ki mantarlar ortaya çıksın.
Bir şey biliyor ki konuşuyor.
B. "-ki" İlgi Zamiri
Eklendiği kelimeye bitişik yazılır ve bir ismin (tamlananın) yerini tutar.
Büyük ve küçük ünlü kurallarına uymaz; sadece ‘’-ki ‘’ şekli vardır:
senin kalemin>seninki, Ali'nin eli>Ali'ninki, onun düşüncesi>onunki...vb.
C. "-ki" Yapım Eki (Sıfat yapan –ki)
İsimlere eklenerek yer ve zaman bildiren sıfatlar türeten ektir.
Zaman bildiren kelimelerin sonuna doğrudan eklenirken, yer bildiren sıfatlar türetirken "-de" hâl ekiyle birlikte kullanılır.
Çoğunlukla ‘’-ki’’ ve az da olsa ‘’-kü’’ şekilleri vardır:
bu yılki sınav, yarınki maç, dünkü film, bugünkü aklım...
masadaki kitaplar, duvardaki saat, evdeki hesap...vb.
2. İyelik zamiri
Adların sonuna gelerek onların kime veya kaçıncı kişiye ait olduklarını gösteren eklere "iyelik eki" veya ‘’iyelik zamiri’’ denir.
İyelik eklerinin, iyelik zamiri olarak adlandırılmasındaki neden ad tamlamalarında tamlayanın (kişi zamirinin) yerini tutmasıdır.
İyelik zamirleri:
1. tekil – m 1. çoğul - miz
2. tekil – n 2. çoğul - niz
3. tekil – ı 3. çoğul - ları
kitab-ım, kitab-ın, kitab-ı,
kitab-ımız, kitab-ınız, kitap-ları
masa-m, masa-n, masa-s-ı,
masa-mız, masa-nız masa-ları
su-y-um, su-y-un, su-y-u,
su-y-umuz, su-y-unuz, su-ları
ne-y-im, ne-y-in, ne-y-i/ne-s-i,
ne-y-imiz, ne-y-iniz, ne-leri
YAPILARINA GÖRE ZAMİRLER
1. BASİT (YALIN) ZAMİRLER
Başka bir sözcükle birleşik yapı oluşturmamış, kök hâlindeki zamirlerdir. Çekim eki alabilirler.
bu, o, sen, kim, şey, ne, kendi, bunlar, öylesi….vb.
2. BİRLEŞİK ZAMİRLER
İki şekilde karşımıza çıkar:
*Birden çok sözcüğün birleşmesinden oluşan zamirlerdir:
bura(bu ara), birçoğu (bir çok), birazı (bir az), kimse (kim ise), birtakımı (bir takım)
*Birden fazla kelimenin değişik yollarla öbekleşerek oluşturdukları zamirlerdir.
Öteki beriki, falan filân, şundan bundan, herhangi biri, ne kadarı...
3.EK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER
İlgi ve iyelik zamirleri ek hâlindedir.
Benimki, kalemimiz
Not: Zamirler, yapım eki alarak türemiş yapıda kullanılamazlar. Zamir, yapım eki aldığında tür özelliğini kaybeder ve ad, sıfat ya da zarf olur.
Kimliğimi almadan evden çıkmışım. (kim – lik)
ad
Senin gibi bencil insanları hiç sevmiyorum. (ben – cil)
sıfat ad
Yaşlı adam bu hayatta kimsesiz kaldı. (kimse – siz)
zarf eylem
DESTANSI (EPİK) ANLATIM
Destansı anlatım; tarihe dayanan, tarihten ilham alan, milletlerin başından geçen çeşitli olayları, felâketleri, sevinçleri ve bu olaylarda önemli roller oynayan kahramanları, olağanüstülükler temelinde aktaran; evrenin oluşumunu, insanın yaratılışını; milletlerin ortaya çıkışlarını ve ölüm hakkındaki düşüncelerini heyecan ve coşku uyandıracak biçimde anlatan hikâyelerdir.
Destansı Anlatımın Özellikleri:
-
Aklın ve bilimin yerini doğaüstü güçlerin ve efsanelerin egemen olduğu dönemlerde meydana gelen ve destanlara konu olan “olaylar”, kaynağını toplumun vicdanından alır. Olaylar, belgelere dayandırılamasa bile ait oldukları kavmin ya da toplumun dünya görüşünü, felsefesini ortaya koyması bakımından önemlidir.
-
Destanlardaki “olay kahramanları” insanüstü özelliklere sahiptir. Destan kahramanı ki hemen hemen hepsi erkektir sahip olduğu insanüstü güçle halkını yok olmanın eşiğinden kurtarıp çoğu zaman kendini ulusu için feda eder ve çok zor bir sorunu çözer.
Destan kahramanı, ya halkını büyük bir beladan (canavar, ejder gibi doğaüstü güçlerden veya doğa güçlerinden) ya da kendinden sayıca çok, kuvvetçe üstün düşmandan kurtararak insana özgü değerlerin (erdemin, cesaretin, ahlakın, özgürlüğün, bağımsızlığın, yiğitliğin…) simgesi hâline gelir.
Destansı anlatımda kahramanlar anlatılırken yiğitçe bir söyleyişle okuyucunun etkilenmesi sağlanır yani “hareket” ögesi ön plana çıkarılır. Bu nedenle bu anlatımda “fiiller”in kullanılması çok önemlidir. Fiillerden yararlanılarak hareketlilik sağlanır.
-
Destanlar, tarih öncesi dönemlere ait toplumları idare eden güçlerin serüvenlerini anlatan, anlatma esasına bağlı metinlerdir. Bu özellikleriyle roman, öykü, tiyatro, şiir gibi edebi türlere ve tarihsel metinlere kaynaklık etmiştir. Bu metinlerin bazı bölümlerinde destansı anlatım kullanılabilirken bazı bölümlerinde de başka anlatım türleri kullanılabilir.
-
Destansı anlatımın özelliklerini her ne kadar roman, öykü, tiyatro, şiir gibi edebi türlerde rastlayabilsek de bu anlatımın en güzel örneklerini doğal ve yapma destanlarda görmekteyiz.
Doğal destanlar, milletlerin ortak ürünü olan ve büyük olaylar sonucunda, tarihin bilinmeyen bir evresinde oluşan, uzun, manzum eserlerdir. “Türeyiş, Göç, Bozkurt, Oğuz Kağan, Alper Tunga, Şu, Ergenekon, Manas, Satuk Buğra Han, Cengiz Han, Edige..” Türklerin doğal destanlarından bazılarıdır.
Yapma destanlar ise yeni ve yakın çağlarda toplumu etkileyen bir olayın belli bir sanatçı tarafından söylenmesiyle oluşan eserlerdir. Diyebiliriz ki yapma destanlar, doğal destanların özellikleri dikkate alınıp ona benzetilmesiyle oluşturulmuş metinlerdir. Yani destansı anlatımın çıkış noktası doğal destanlardır.
Doğal destanlarda anlatılan olayların gerçekleşip gerçekleşmediği ya da gerçekleşmişse bile kesin olarak ne zaman gerçekleştiği, destanların yayılma dönemi olan kuşaktan kuşağa aktarım sırasında ne kadar değişikliğe uğradığını belirleyebilmemiz mümkün değildir. Çünkü bu destanlarda tarih ve mitoloji iç içedir. Ancak yapma destanlarda olağanüstülükler ve abartmalar olmasına rağmen anlatılan olaylar, olayın oluşum zamanı, yeri ve kahramanları daha gerçek ve kesindir.
Doğal destanlardaki mitolojik ögelerin, tanrıların, ilahi birtakım özellikler gösterenlerin yerini yapma destanlarda insanüstü güçleri ve zekâlarıyla toplumu yok oluştan kurtaran gerçek tarihsel kahramanlar yer alır.
Mehmet Akif Ersoy’un ‘’Çanakkale Destanı’’, Kayıkçı Kul Mustafa’nın “Genç Osman Destanı” Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Üç şehitler Destanı’’ , Nazım Hikmet’in ‘’Kuvayi Milliye Destanı’’ yapma destanlar arasında yer alır.
Destansı anlatımının diğer anlatım türleriyle benzerlik
ve farkları :
-
Olay örgüsüne sahip olmaları nedeniyle “destansı anlatım”la “öyküleyici anlatım” arasında büyük benzerlikler vardır. Ancak öyküleyici anlatımla oluşturulan roman, öykü gibi edebi metinlerde estetik bir kaygıyla “kurmaca” bir dünya yaratılırken destansı anlatımda önemli olan şey, toplumun zihninde derin izler bırakmış “tarihi bir olay ya da kişi”nin olağanüstülüklerinin anlatılmasıdır.
Öyküleyici anlatımla oluşturulan eserlerde yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olan her türlü kurmaca olay ve kişi anlatılırken destansı anlatımda yalnızca tarihe mal olmuş kişi ve olaylar anlatılır.
-
Destansı anlatımda anlatılan olay ve kişiler az ya da çok mutlaka olağanüstü motiflerle süslenerek anlatılır. Bu durum destansı anlatımla olayları nesnel bir bakış açısıyla aktararak tarihi birer belge özelliği gösteren tarihsel metinler ve konusunu gerçek yaşamdan alan öğretici metinler (anı, günlük, gezi yazısı, biyografi, mektup) arasındaki önemli bir farktır. Bu metinlerde yaşananların gerçek yaşamla örtüşmesi bakımından dilin “göndergesel işlevi”; destansı anlatımda dilin “şiirsel (sanatsal) işlevi” kullanılır. Okuyucunun millî duygularına seslenerek onda heyecan ve coşku uyandırması destansı anlatımı “coşku ve heyecana bağlı anlatım”a daha da yaklaştırmaktadır.
-
Konularını ve konu etrafındaki kahramanları hatta kahramanların maceraları milletin ortak hayal gücü temeline dayandırılan destansı anlatımda “biz” merkezli bir anlatımla “toplumsallık” söz konusuyken her türlü duygunun okuyucuda hissettirilmesi amacında olan coşku ve heyecana bağlı anlatımda “ben” merkezli bir anlatımla “bireysellik” söz konusudur. Destansı anlatım, ulusların ortak ülküsü ortaya konularak millî bilincin gelişmesine yardımcı olması sebebiyle “millî değerler‘’ yüceltilmeye çalışılıp okuyucu bu yönüyle coşkulandırılır. Coşku ve heyecana bağlı (lirik) anlatımda bu şekilde tek yönlü olma zorunluluğu yoktur. Destanlarda “olaylar ve kişiler” anlatılır. Şiirde şairin bir şey anlatma zorunluluğu değil kendi “ben”inden yola çıkarak imgelerle yarattığı düşsel dünyasında duygularını okuyucuya “hissettirme” kaygısı vardır. Yani destansı anlatımda "yaşananlar" anlatılırken coşku ve heyecana bağlı anlatımda şair, "hissettiklerini" dile getirir.
Destansı anlatımın, coşku ve heyecana bağlı anlatımla farklılıklar göstermesine rağmen destansı anlatımda şiirsel birtakım ögelerden yararlanılabilir. Dizelerden oluşan bu metinlerde ölçü, uyak gibi ahenk ögelerinden, mübalağa, benzetme ve istiare (eğretileme) gibi anlam sanatlarından yararlanma bunun en belirgin örneğidir.
Destansı Anlatımla Oluşmuş Metinlerin Özellikleri:
-
Koçaklamalar, destanlar, millî marşlar ve kahramanlık şiirleri destansı anlatımdan yararlanılarak oluşturulur.
-
Destan, şiir, hikâye, roman ve tiyatro gibi edebi metinlerde destansı anlatımdan yararlanılabilir.
-
Tarihi olaylar, kahramanlıklar, olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.
-
Sözcükler yan ve mecaz anlamlarıyla kullanılır.
-
Anlatımda abartıya (mübalağa) başvurulur.
-
Eserlerde yiğitçe bir söyleyiş vardır.
-
Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
-
Sürekli bir hareket vardır.
-
Etkileyici bir özellik taşır.
Önek Metinler:
SİVASTOPOL
……….
Derken, tabur komutanı yine işaret verdi. Yine subaylar fısıltıyla konuşarak emri birbirlerine ilettiler ve kara bir duvar gibi duran 1. bölük çöktü. Onlara "Yere yat!" emri verilmişti. 2. bölük de yere yattı ve Pest, eline sivri bir şeyin battığını duydu. Yalnız, 2. bölüğün komutanı ayakta kalmıştı. Kılıcını sağa sola savurup hiç durmadan konuştukça tıknaz silueti bir öne bir arkaya gidip geliyordu.
"Pekâlâ, adamlarım! Haydi, şimdi, aslanlarım! Kurşunlarımızı israf etmeyip bu süprüntüleri süngümüzle temizleyeceğiz. "Hurra!" diye bağırdığımda hepinizin arkamdan geldiğini görmek istiyorum. Kimse geride oyalanmasın. Birbirinizden ayrılmamalısınız, bu en önemlisi... Onlara kim olduğumuzu gösterelim ve yüzümüzü kara çıkarmayalım, tamam mı arkadaşlar?’’
TOLSTOY
ADSIZ TEPE'NİN İLK ALINIŞI
Topçu da ateşini tepeye çevirmişti,
Havadan yağıyordu toz, duman, kelle, bacak.
Biz daha ilerdeyiz hemşerim,
Ölüm bize n’apacak?
İniltilerle, küfürlerle dolduk taştık, dakikalarca,
Gövdemiz geliyordu yaşamamıza dar.
Yarısı kara, yarısı al bir zaman geçti üstümüzden
Kimse bilmez ne kadar.
Genişliyordu tepenin üstü, kıpkızıl mağaralarca,
Şehit şehit, in in.
Alıyordu bileklerine, kara kuvvetini,
Herkes, yanında düşenin.
Hiç silahı yoktu ellerinden başka, boğuşuyordu.
Çevrilmişti bir süngü çemberiyle gide gide.
Nihayet devrildi beş yarayla birden,
İhtiyat mülâzım Fahri Efendi de.
Nihayet kurtarmıştı bir kâfir, boynunu.
Meçhul bir Mehmetçiğin gerilmiş parmaklarından.
Onun kaçışı hepsine bulaştı,
Kaçtılar, şahadet bayraklarından.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
MOHAÇ TÜRKÜSÜ
Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir âfetti ki her busesi lale;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!
Dünyaya veda ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe, son defa yarıştık;
Allah’a giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber.
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!
Yahya Kemal Beyatlı
KOÇAKLAMA
Mert dayanır namert kaçar
Meydan gümbür gümbürlenir
Şahlar şahı divan açar
Divan gümbür gümbürlenir
Yiğit kendini öğende
Toplar menzili döğende
Şeşber kalkana değende
Kalkan gümbür gümbürlenir
Top atılır kal’asından
Hak saklasın belasından
Köroğlunun narasından
Her yan gümbür gümbürlenir
Köroğlu
GENÇ OSMAN DESTANI
İbtida yürüyüş oldu Bağdat'a
Sıçradı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu bayraktar, kaptı bayrağı
İrişti bedene dikti, Genç Osman
Kurşunlarım yağmur gibi yağarken
Tütünlerim gökyüzünde dönerken
Yıkılası Bağdat seni döğerken
Şehitlere serdâr oldu, Genç Osman
Eğerlensin kır atımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazları Bağdat kapısın
Mevlâ izin verdi, açtı Genç Osman
Karac'oğlan bunu böyle söyledi
Askerleri dağı taşı boyladı
Bir Bağdat'ı da gayet mehdeyledi
Bin yiğide bir baş oldu Genç Osman
Karacaoğlan
EYLEM (FİİL)
Fiiller, iş, oluş, hareket bildiren sözcüklerdir.
Örnek:
Bu yaz tatilinde köyümüze gideceğiz.
Şimdi askerdeki amcama mektup yazıyorum.
Dilekçenizi ay sonuna kadar bana vermelisiniz.
Öğretmenimizin anlattığı fıkraya uzun süre güldük.
Fiiller, bildirdikleri hareketin özelliğine göre üç gruba ayrılır:
1-İŞ (KILIŞ) FİİLLERİ
İş-kılış fiilleri bir işi, hareketi anlatan fiillerdir. Bu işi yapan bir özne vardır ve bu işten etkilenen bir nesne bulunur. Nesne bulunduğu için bu fiiller geçişli fiillerdir diyebiliriz. Bu yüzden iş-kılış fiillerinin başına “onu” kelimesini getirdiğimizde anlamlı bir ifade oluşur. “Neyi, kimi” sorularına cevap verirler. Örneğin;
Ahmet, elindeki taşı suya attı.
(nesne) (fiil)
Cümlesindeki “atmak” sözcüğü iş-kılış fiilidir. “atmak” eylemi öznenin etkisiyle bir nesnenin üzerinde; yani Ahmet’in etkisiyle taş üzerinde gerçekleşmiştir. Ayrıca bu fiilin iş-kılış fiili olduğunu anlayabilmek için kelimenin başına “onu” kelimesi getirilebilir ya da “neyi, kimi” sorularına cevap verdiğine bakılabilir.
Neyi attı? = Taşı – onu attı
İŞ (KILIŞ) FİLLERİNE ÖRNEKLER
(onu)
sil(mek), anlat(mak), temizle(mek), yaz(mak), al(mak), taşı(mak), kaldır(mak), sev(mek) iç(mek), kullan(mak), ısıt(mak), topla(mak), karıştır(mak), dinle(mek)…..vb.
2-OLUŞ FİİLLERİ
Oluş fiilleri, herhangi bir etki altında olmaksızın bir varlıkta kendiliğinden oluşan değişikliği anlatan fiillerdir. Oluş eylemiyle, nesnenin üzerinde gerçekleşen değişimin istem dışı olduğunu yani isteyerek olmadığını anlarız. Oluş fiillerinde zaman unsuru vardır, eylemin gerçekleşmesi için belli bir sürenin geçmesi gerekir, çünkü zamanla ortaya çıkan durumu anlatırlar. Bu eylemler nesne alamadıkları için geçişsizdirler. Dolayısıyla iş-kılış fiilinden farklı olarak “onu” kelimesini başına getiremeyiz, “neyi, kimi” sorularına cevap vermezler.
Örneğin;
Beş sene içinde çok hızlı yaşlandı.
cümlesindeki “yaşlanmak” eylemi oluş fiilidir. Çünkü yaşlanma eylemini gerçekleştiren bir özne yoktur bu fiil istem dışı, kendiliğinden gerçekleşmiştir. Ayrıca geçişsiz olduğunu da başına onu kelimesini getirerek anlayabilirsiniz. Onu yaşlanmak
OLUŞ FİLLERİNE ÖRNEKLER
sarar(mak), küflen(mek), bayatla(mak), paslan(mak), uza(mak), büyü(mek), sol(mak), acık(mak), eri(mek), olgunlaş(mak), çürü(mek), körel(mek), soğu(mak) …vb.
3.DURUM FİİLLERİ
Öznenin içinde bulunduğu durumu anlatan fiillerdir. Eylem öznenin kendi iradesi ile gerçekleşmiştir; ancak yapılan işten etkilenen herhangi bir nesne yoktur, nesneye ihtiyaç duyulmaz. Dolayısıyla nesne alamadıkları için geçişsiz fiillerdir, “neyi, kimi” sorularına cevap veremezler, başına “onu” sözcüğü getirildiğinde anlamsız olur.
Örneğin;
‘’Bebeğimiz doğduğundan beri ilk kez güldü.’’
cümlesinde “gülmek” eylemi bebeğin içinde bulunduğu durumu ifade etmiştir. Gülme eylemi bebeğin kendi iradesi ile meydana gelmiş ancak bu gülme eyleminden etkilenen bir nesne yoktur. Gülme eylemini gerçekleştirmek için herhangi bir nesneye ihtiyaç duyulmaz. Geçişsiz fiil olduğunu sözcüğün başına onu kelimesi getirerek anlayabiliriz. ‘’Onu güldü’’ uygun olmamaktadır.
DURUM FİLLERİNE ÖRNEKLER
Uyu(mak), otur(mak), sus(mak), ağla(mak), dur(mak), çık(mak), yürü(mek), gel(mek), koş(mak), bak(mak), yüz(mek) …vb.
FİİL ÇEKİMİ
Fiillerin kip ve şahıs bildirecek biçimde düzenlenmesine fiil çekimi denir. Fiil çekiminde kip mutlaka bulunur, ancak şahıs bazen bulunmayabilir.
Fiil kök ya da gövdesi + Kip eki + Şahıs Eki = Çekimli fiil
Oku + yor + um = Çekimli fiil
Kurut + acak + sın = Çekimli fiil
Bak + ar + ız = Çekimli fiil
Gel + meli + ler = Çekimli fiil
Söyle + miş …… = Çekimli fiil
ŞAHIS (KİŞİ) EKLERİ
Şahıs ekleri, eylemin hangi şahıs tarafından yapıldığını gösterir. Türkçede ben sen, o biz, siz onlar olmak üzere altı şahıs vardır. Fiillerin bu şahıslara göre çekimlenmesini sağlayan şahıs ekleri şunlardır:
1.Tekil Şahıs Eki (Ben): -m, -ım, -im, -um, -üm
2.Tekil Şahıs Eki (Sen): -n, -(s)ın, -(s)in, -(s)un, -(s)ün
3.Tekil Şahıs Eki (O) : ………… (eki yoktur)
1.Çoğul Şahıs Eki ( Biz) : -ız, -iz, -uz, -üz, -k
2.Çoğul Şahıs Eki (Siz ): -(s)ınız, -(s)iniz, -(s)unuz, -(s)ünüz
3.Çoğul Şahıs Eki (Onlar): -lar, -ler
Görmeli – (y) – im
Görmeli – sin
Görmeli
Görmeli – (y) – iz
Görmeli – siniz
Görmeli – ler
NOT: Fiillerin teklik üçüncü şahıs çekiminde şahıs eki yoktur, ancak yine de teklik üçüncü şahıs ifadesi taşırlar.
Not: Kişi ekleriyle iyelik ekleri karıştırılmamalıdır. "Kişi ekleri" eyleme gelerek onları kaçıncı kişinin gerçekleştirdiğini gösterirken "iyelik ekleri" isimlere gelerek onların kaçıncı kişiye ait olduğunu gösterir.
‘’Bilgisayar – ım – ı getir – di – m.’’
İsim iyelik eki fiil kişi eki
FİİL KİPLERİ
Eylemlerin bir işi, durumu veya oluşu ortaya koyuş biçimlerine kip denir. Kipler, haber ve dilek kipleri olmak üzere ikiye ayrılır.
A. Haber (Bildirme) Kipleri
Çekiminde kesin bir zaman ifadesi olan fiiller haber kipindedir. Haber kiplerinin beş çekimi vardır.
1.di’li (Bilinen, Görülen ) Geçmiş Zaman Kipi
2.miş’li (Öğrenilen, Duyulan) Geçmiş Zaman Kipi
3.Şimdiki Zaman Kipi
4.Gelecek Zaman Kipi
5.Geniş Zaman Kipi
1. -di’li Geçmiş (Görülen / Bilinen) Zaman Kipi
(-dı, -di, -du, -dü, -tı, -ti, -tu, -tü) Eylemin, söylenme anından önce yapıldığını bildirir. Anlatan kişinin, eylemin yapılışını gördüğünü ya da bildiğini ifade eder.
TEKİL ÇOĞUL
1. kişi geldim geldik
2. kişi geldin geldiniz
3. kişi geldi geldiler
Örnekler:
Karşıdaki binayı bugün boyadılar.
Evimizin önünü temizledik.
Bunları yapmamızı siz söylediniz.
‘’gör-‘’ fiilini di’li geçmiş zaman kipine göre çekimleyiniz.
*
*
*
*
*
*
Dostları ilə paylaş: |