10. Sinif dil ve anlatim ders notlari I. ÜNİte sunum-tartişma-panel


Resimlerini gördüm ve çok beğendim. (senin resimlerini



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə8/21
tarix26.07.2018
ölçüsü2,29 Mb.
#58597
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   21

Resimlerini gördüm ve çok beğendim. (senin resimlerini) -tamlayan düşmüş-
Karşı binadaki daire bizimdi. (bizim dairemizdi) -tamlanan düşmüş-
Not: Tamlayanı veya tamlananı düşmüş kullanımlar, ad tamlaması sayılmaz. Bu tip sorularda “tamlayanı veya tamlananı düşmüş” ifadesi mutlaka bulunur.


  • Ad tamlamalarında bazen “-den” eki, tamlayan ekinin yerine kullanılabilir:


Yaralılardan bazıları hastaneye götürüldü. (yaralıların bazıları)
Çocuklardan birkaçı geç gelmiş. (çocukların birkaçı)

BETİMLEYİCİ ANLATIM

(TASVİR ETME)
Bir insanın, nesnenin, yerin görünüşünü, kişide uyandırdığı izlenimleri anlatmayı ve kişinin zihninde canlandırmayı amaçlayan anlatıma “betimleyici anlatım” denir.


  • Betimleme, gözlem sonucu elde ettiklerimizden yola çıkarak sözcüklerle bir çeşit resim yapma sanatıdır.




  • Betimleme beraberinde güçlü bir "gözlem"i gerektirmektedir. Başarılı bir betimleme iyi ve dikkatli bir gözlem sonucu gerçekleşir.




  • Gözlem yaparken yararlandığımız araçların başında duyu organlarımız gelmektedir. Beş duyu organımız, nesnelerin belirleyici özelliklerini seçebilmemizi sağlamaktadır.

Örnek:


‘’Yolun iki tarafında evvela otomobil tamir atölyeleri, basık, salaş kahvehaneler vardı. Sonra sağ tarafta, tepeye

doğru tırmanan evler, solda, biraz çukurda, yapraklarını

dökmüş ağaçlarıyla bahçeler başladı.’’
Örnek:

‘’Penguenler, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı deniz kuşlarıdır. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli tüyleriyle ayrılır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta durabilirler.’’


Örnek:

‘’İki küçük kız dar bir sokakta buluşmuşlardı. Kızlardan biri çok küçüktü, diğeri ise azıcık ondan büyükçe. Anneleri her ikisine de yeni elbiseler giydirmişti. Küçük olan mavi bir elbise giyiyordu, öbürü ise sarı basmadan bir elbise. Her ikisinin de başında kırmızı eşarp vardı.’’


Örnek:

Sanki bir ekin denizindeyim. Düzlükte güneşin bir parçası görünüyor; köz gibi, kıpkırmızı. Yer yarılmış da sanki içinden çıkıyormuş gibi... İnceden inceye esen seher yeli yüzümü okşuyor; burnuma taze ot kokuları geliyor. Buğdaylar hışırtılarla dalgalanıyor. Burada dağ taş, yer gök buğdaya kesmiş. İnsan kendini buğday denizinde kalmış sanıyor.


  • Yazar, gerçek yaşamdan aldıklarını aktarırken yalnız gördüklerini değil, aynı zamanda kendinde bıraktığı izlenimleri, duygu ve heyecanları da yansıtır. Bu da anlatıma canlılık katar. Okuyucu, bu kurmaca dünyayı zihninde canlandırdığı, üzerinde hayal kurduğu ve onunla özdeşleştiği ölçüde benimser.



  • Betimleme, tek başına kullanılan bir yazı türü değildir. Daha çok “roman, öykü, gezi, anı, portre, resim” gibi okuyucu üzerinde yaratmak istediğimiz etkiye göre farklı türlerde ve farklı anlatım yöntemleriyle bir arada kullanılan bir anlatım biçimidir. Ancak kimi anlatımlarda betimleyici anlatımın yeri oldukça sınırlıdır. Örneğin bir gazete makalesinde ya da bir fıkrada, bir deneme veya eleştiride betimleyici anlatımın yeri sınırlıdır. Buna karşın görsel sanatların hemen hepsinde özellikle resim sanatında, roman, öykü, gezi türlerinde betimleyici anlatım daha çok kullanılır. Yer betimlemeleri, insan betimlemeleri, duygu ve düşünce (tahlil) betimlemeleri roman ve öykülerde çokça kullanılır.




  • Edebi metinlerde öyküleyici anlatımla betimleyici anlatım iç içedir. Neden-sonuç ilişkisi içinde yer alan ve olay örgüsüne sahip olan öyküleyici anlatımda olayların okuyucunun zihninde canlanabilmesi için mekânın, kişilerin betimlenmesi gerekmektedir. Bu da betimlemenin, öyküleyici anlatımın önemli bir ögesi olduğu gerçeğini göstermektedir.

Örnek:


Uzun süren kış ayları bitti. Köyün üzerini örten kara bulutlar gitmiş, yerini masmavi gökyüzüne bırakmıştı. Yılan gibi kıvrıla kıvrıla akan derenin suları coşmuş, coşku türküleri söyleyerek akıp gidiyordu... Vadi rengârenk tomurcuk ve çiçeklere bürünmüştü. Uykudan uyanan böcekler yuvalarından çıkarak şimdiden kış hazırlıklarına başladılar. Karıncalar sıcak günlerin uzun sürmeyeceğini bildikleri için ambarlarını lezzetli yiyecekle doldurma yarışına başladılar. Bizim tembel ağustos böceği

de sabahın erken saatlerinde müzik şölenine başlamış, gece gündüz demeden güzel türkülerini söylüyordu.

ANLATIMINA GÖRE BETİMLEMELER
1.Sanatsal (İzlenimsel) Betimleme


  • Anlatıcının konuyu, duygu ve yorumlarını katarak kendinde uyandırdığı izlenimler ile anlatmasıdır.

  • Amaç izlenim kazandırmaktır.

  • Varlıkların ayırt edici özellikleri üzerinde durulur.

  • Kişisel yorumlama yapılır. Yani özneldir.

  • Dilin sanatsal işlevi kullanılır.


2.Açıklayıcı Betimleme


  • Kişisel yorum katmadan konuyu gerçeklere uygun bir biçimde anlatmadır.

  • Bilgi verilip açıklama yapılır.

  • Genel ayrıntılar üzerinde durulur.

  • Ayrıntılar fotoğraf gerçekliğiyle olduğu gibi aktarılır.

  • Dilin göndergesel işlevi kullanılır.

Örnek:


‘’Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’ den başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık.’’
Yaşar Kemal’in “İnce Memed” adlı eserinden alınan bu parçada Toroslar’ın, sanatsal bir anlatımla “izlenimsel betimlemesi” yapılmıştır.
Örnek:

‘’Toros dağları, jeomorfolojik bakımdan Türkiye’nin Akdeniz kıyıları boyunca yaylar çizerek yükselen ve daha ötede Doğu Anadolu’nun içerlerine doğru uzanan sıradağlar sisteminin genel adıdır. Toros sıradağlarının en yüksek kesimleri, sistemin Güneydoğu ucundaki Buzul dağı ile orta kesimindeki Aladağlar’dır. Bu dağların birçok doruğu 3.000 metreyi geçer. 2.500 metreden daha yüksek kesimlerinde dördüncü zaman buzullaşmasının derin izlerini, hatta sistemin bazı kesimlerinde güncel buzulların varlığını görmek mümkündür.’’


Büyük Larousse”dan alınan bu metinde ise Toroslar’ın, nesnel bir anlatımla “açıklayıcı betimlemesi” yapılmıştır.

BETİMLEME TÜRLERİ

Betimleme, anlatılan nesnenin, yerin, olayın, durumun özelliğine farklı adlar alabilir. Bunlar :


1.PORTRE (KİŞİ BETİMLEMESİ)
İnsanın diğer insanlara göre ayırıcı niteliklerinin verilmesine “portre” denir.


  • Kişinin dış görünüşünün ve iç dünyasının betimlenmesine göre “fiziksel (tensel)” ve “ruhsal” (tinsel) portre olmak üzere ikiye ayrılır.




  • Fiziksel (tensel) portrelerde betimlenen kişinin, giyim tarzından fiziksel görünüşüne, bedensel rahatsızlıklarından kusurlarına, konuşma biçiminden kendilerine özgü hareketlerine kadar her özelliği ve davranışı betimlenebilir.

Örnek:


‘’İsmi gibi cismi de “büyük” olan Yahya Kemal’in sırtında yakası açık, mavi, iyi cins fakat eskice bir gömlek var… Kendi kumaşından kemerli pantolonu bej renkte… Ayağında ise yeni boyanmış siyah ayakkabılar…

Yahya Kemal, tıpkı son zamanlardaki resimlerinde görüldüğü gibi: Orta boylu, şişman, çok şişman… Göğsüne kadar çıkan yarım küre şeklinde bir göbek… Bu muazzam gövdeyi başa bağlayan, kalın ve kısa bir boyun. Yuvarlak, buğday renginde kansız bir yüz… Ama cildi yaşına göre taze, pürüzsüz… Elâ gözlerinin yanları kırışmamış bile… Seyrek ve kır saçlarını, ortaya yakın ayırıp taramış…’

(Uysal, İşte Gerçek Yahya Kemal)
Bu parçada Yahya Kemal Beyatlı’nın “fiziksel portresi” verilmiştir.


  • Ruhsal (tinsel) portrelerde kişinin iç dünyası, dışa yansıyan davranışlarından, alışkanlıklarından, konuşmalarından ve karakter özelliklerinden hareketle betimlenir.

Örnek:


‘’Kimseye güveni yoktu. İçine, kendi dünyasına kapalı bir insandı. Çevresindekilerle çok samimi görünmesine, onlarla içli dışlı konuşmasına rağmen hepsinden uzaktaydı. O kırıcı, ağır sözleri, küfürleri sanki çevresinin kabalığına, sertliğine, zalimliğine karşı bir çeşit kabuktu. O, bu savunmanın gerisinde yeryüzünün en duygulu, en düşünceli, en anlayışlı insanıydı. Ama böyle bilinmekten hoşlanmıyordu. Aşırı duyarlığını saklamak, kendini hayatın gündelik akışına, en kaba, en anlamsız bir yaşayışa bırakmak istiyordu. Bunun da sıkıntısını duyuyordu.’ (Oktay Akbal, Şairler ve Ben)
Bu parçada ise Sait Faik Abasıyanık’ın “ruhsal portresi” verilmiştir



  • Edebi metinlerle çoğu zaman fiziksel ve ruhsal portre iç içe kullanılır.

Örnek:


‘’Büyükannemin odasında öfkeli, kıpkırmızı yüzünden siniri bozuk olduğu anlaşılan orta yaşlı bir oda hizmetçisi vardı. Sinirinden olsa gerek başını, gözünü oynatıp duruyor, sıkıntısını ve öfkesini yüzünde belli ediyordu. Bir an önce işini bitirip odadan çıkmak ister gibi bir hâli vardı.’’
2. ORTAM VE YER BETİMLEMESİ

Ortam ve yer betimlemesi, daha çok edebi metinlerde yararlanılan yaygın bir anlatım biçimidir.




  • Ortam ve yer (mekan) betimlemesi yapılırken ayrıntılar gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle olayın geçtiği oda, bahçe, salon vb. belirgin ve benzerlerinden farklı özellikleriyle verilmelidir.




  • Betimleme, aynı zamanda olayla ilgili olmalıdır. Konu dış ve gereksiz betimlemeler, metnin estetik değerini düşürür.

Örnek:

‘’Irmağa giden yol, kasabadan kurtulunca göz alabildiğine uzanan sayısız şeftali bahçeleri arasından geçerdi. Haziran içinde bile taşkın dere ayaklarının çamurlu, ıslak tuttuğu bu gölgeli yerlerde otlar, bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer; kızgın güneş ağaçların tepelerinde meyveleri pişirirken, rutubetli toprakta birbiri arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı. Suların serinliği, taze ot kokusu, gölgelik ve bereketlilik içinde bahar, bu bahçelerde ta kışa kadar uzanıp giderdi.’’



(Refik Halit Karay, Şeftali Bahçeleri)
3. HAREKETLİ VARLIKLARIN BETİMLEMESİ (OLAY BETİMLEMESİ)

Olaya dayalı edebi türlerde (roman, öykü, tiyatro…) canlı

cansız varlıkların hareket hâlindeki ayırıcı niteliklerin verilmesidir.
Örnek:

‘’Kepenkleri yarı kaldırılmış loş meyhaneleri müşterisiz, boş dükkânları, sessiz, uykulu evleriyle gündüzleri hareketsiz, şamatasız duran bu sokak, akşama doğru meydana balık sergileri kurulduktan, istiridye işportaları dizildikten sonra halk ve uğultu ile dolar; satıcıların çığırtkanlıkları, alıcıların kavgacı pazarlıkları ve bunların arasında dolaşıp pavurya satan yalınayak Rum çocuklarının kulakları çınlatan yaygaralarıyla kalabalık, gürültülü, hareketli bir pazar meydanı hâlini alırdı.’’ (Refik Halit Karay, Memleket Hikâyeleri)



SIFAT (ÖN AD)

Adların önüne gelerek onları niteleyen ya da işaret, sayı, soru ve belirsizlik yönlerinden belirten sözcüklere “sıfat” denir.

Bir şeyin, onu öteki şeylerden ayıran özelliğine nitelik, o şeyin niteliğini belirtmeye de niteleme denir. Belirtme ise bir şeyi belirli duruma getirmedir.

Örneğin “çalışkan çocuk, akıllı çocuk, iyi çocuk…” dediğimizde çocuğu diğer çocuklardan ayıran özelliklerini göstermiş, çocukla ilgili niteliklerden söz etmiş oluruz. “bir çocuk, şu çocuk, hangi çocuk…” dediğimizde ise çocuğun diğer çocuklardan ayrılan özelliklerini değil, yalnızca çocuğun göz önüne getirilmesi söz konusudur. Denilebilir ki “niteleme” içsel, özle ilgili özellikler, “belirtmedışsal belirlemelerdir.
Genellikle bir tanım yaparken ya da bir şeyi anlatırken nesnenin özelliklerini, niteliklerini hep sıfatlar yardımıyla ortaya koymaktayız. Bu nedenle sıfatlar, adlarla yakın ilgileri olan sözcüklerdir ve belirttiğimiz gibi görevlerini yerine getirebilmeleri için bir adın önünde onunla birlikte söylenmeleri gereklidir; böylelikle adları tamamlarlar.
Örnek:

Arkadaşım bana kolye hediye etti.



ad

Arkadaşım bana bir kolye hediye etti.

sf. ad

Arkadaşım bana güzel bir kolye hediye etti.



sf. sf. ad

Arkadaşım bana güzel ve gösterişli bir kolye hediye

etti. sf. sf. sf. ad

NİTELEME SIFATLARI

Varlıkların yapılarında bulunan özellikleri gösteren sıfatlardır.

Niteleme sıfatlarını bulmak için kullanıldıkları ada “nasıl” sorusu sorulur.
Niteleme sıfatları,


  • Adların durumlarını gösterir:

Kütüphanede yıllanmış kitapların arasındaydı.



sıfat ad
Bahçemiz kurumuş yapraklarda doluydu.
Üzerinde eski ama temiz bir pantolon vardı.



  • Adların biçimlerini gösterir:

Dünyaya yuvarlak gözlüklerinin ardından bakardı.



sıfat ad

Uzun masanın etrafında toplanmış, konuşuyorlar.


Elinde ince bir kalem vardı, hayatını yazmak için.


  • Adların renklerini gösterir:


Masmavi bir denizde martılarla selamlaşıyorduk.

Sıfat ad

Her zamanki gibi siyah çizmelerini giymişti.


Kırmızı bir gül at pencerenden bana.



  • Niteleme sözcükleri eylemi ya da eylemsiyi (fiilimsiyi) nitelediklerinde zarfolur:


Doğru söze kim, ne diyebilir ki?

sıfat ad

Eğri oturalım, doğru konuşalım.

zarf eylem zarf eylem

Her zaman doğru konuşmak gerekir.



zarf eylemsi


  • Sıfatın anlamını miktar bakımından belirten, onu derecelendiren sözcükler zarftır.


Daha güzel bir evde oturmak isterdim.

zarf sıfat ad
Çok pahalı bir araba almış ağabeyim.

zarf sıfat ad
Benim en iyi arkadaşım annemdir.

zarf sıfat ad

BELİRTME SIFATLARI
Adların dış özelliklerini karşılayan, onları çeşitli yönlerden belirten sözcüklerdir.

Belirtme sıfatları kendi içinde 4 gruba ayrılır.


  1. İşaret sıfatları

  2. Belgisiz sıfatlar

  3. Soru sıfatları

  4. Sayı sıfatları




  1. İŞARET (GÖSTERME) SIFATLARI

Adları, işaret ederek belirten sıfatlardır. Dilimizde üç ana işaret sıfatı vardır: ‘’bu, şu, o.’’


Bu deniz, bu orman başka nerede var?

İşr.sf. ad işr.sf. ad


Şu yoldan gitsek daha iyi olurdu.
O kitap senin işine daha çok yarar



  • Bu, şu, o” sözcükleri dışında işaret sıfatı göreviyle kullanılan başka sözcükler de vardır: “öteki, beriki, diğer, öbür, öyle, böyle, şöyle, işte..” vb.


Beriki otobüse binmemiz gerekiyor?

sıfat ad
Öteki konuşmacı daha iyi hazırlanmış.

Diğer insanlar nereye gitti peki?

Böyle birini daha önce hiç görmedim

İşte deve, işte hendek, buyur.


NOT: İşaret sıfatları, belirttikleri adlar düşünce “işaret zamiri” olur:

O öğrenciyi göremedim. Onu göremedim.

sıfat ad zamir

Bu şiiri bilmiyorum. Bunu bilmiyorum.

sıfat ad zamir

Öbür kitabı istiyorum. Öbürünü istiyorum.

sıfat ad zamir

SIFAT YAPAN ‘’-ki’’

Sıfat yapan “-ki”, sonuna getirildiği adlardan sıfat türetir. Bu işleviyle bulunma (-de) durumundaki adlara da gelir.


Dün maç çok heyecanlıydı.

işaret ad

sıfatı
Bahçedeki eşyaları toplamamız lazım.

işaret ad

sıfatı
2. BELGİSİZ SIFATLAR

Bir adı, ona kesinlik kazandırmaksızın belirten sıfatlara denir.


  • Birçok, biraz, hiçbir, her, bazı, başka, çoğu, fazla, bütün, kimi, az” gibi sözcükler belgisiz sıfat olarak kullanılır.

Anneannem çoğu akşam bize masal anlatırdı.



belg.sf. ad
Sanki tüm çiçekler selama durmuştu.
Az emekle çok iş olmaz.
Kimi zaman ne diyeceğimi bilemiyorum sana.
Her gün mutlaka spor yaparım.
Başka zaman hallederiz işleri.
Falan öğrenci beni arıyormuş.



  • Belirttikleri adlar düşünce belgisiz sıfatlar, “belgisiz zamir” olur:



Kimi insan sanata aşıktır. Kimi sanata aşıktır.

sıfat ad zamir

Birkaç öğrenci derse gelmedi. Birkaçı derse gelmedi.

sıfat ad zamir
(Öğrencilerin birkaçı derse gelmedi.)

zamir



  • Belgisiz sıfatlar cümlede eylemi ya da eylemsiyi belirtirse “zarf” olur:

Fazla söze gerek yoktu. Çocuk fazla konuşuyordu.

sıfat ad zarf eylem

Bugün çok yaptım. Çok çalışan kazanır.



sıfat ad zarf eylemsi
3. SORU SIFATLARI

Önüne geldikleri adları soru anlamıyla belirten sözcüklerdir. Başlıca soru sıfatları “ne, hangi, nasıl, kaç, kaçıncı, kaçar” gibi sözcüklerdir.


Okul bitince ne yapacaksın?

soru sf. ad
Bugün okulda ne kadar para harcadın?
Hangi gün yola çıkmaya karar verdiniz?
Mezuniyet balosunda nasıl bir elbise giyeceksin?
Herkese kaçar lira düştü?
Kaçıncı katta oturuyorsunuz?


  • Soru sözcükleri adın yerini tuttuklarında “soru zamiri”; bir eylemi, eylemsiyi soru yoluyla etkilediklerinde ise “soru zarfı” olur:

Önümüzdeki yaz için ne planların var?



soru ad

sıfatı

Hediye olarak ne almayı düşünüyorsun?



soru

zamiri

Ne bağırıyorsunuz, sabah sabah böyle? (Niçin anlamında)

soru eylem

zarfı
Bugün hangi programı izleyeceğiz?

soru ad

sıfatı

Hanginiz söylenenleri anladı?

Zamir
Nasıl bir gelecek düşlüyorsun?



Soru sf. ad

Bu şiiri nasıl yorumlarsınız siz?

soru eylem

zarfı


4. SAYI SIFATLARI

Belirttikleri adın sayısını, sırasını, nasıl bir dağılım içinde olduğunu ya da bütün içindeki oranını gösterir.

İşlevlerine göre sayı sıfatları beş grupta incelenir:
1. Asıl sayı sıfatları

2. Sıra sayı sıfatları

3. Kesir sayı sıfatları

4. Üleştirme sayı sıfatları

5. Topluluk sayı sıfatları
1.Asıl Sayı Sıfatları: Varlıkların kesin sayısını belirten sıfatlardır.
On yıl önce gelmiştim buralara.
Yolun iki yanında selviler sıra sıraydı.


  • Sayı sıfatlarının belirttiği adlar çoğul eki alamaz. Ancak bazı özel adlarda bu kurala aykırı bir kalıplaşma söz konusudur.

Üç Silahşorlar, Yedi Cüceler, Üç Büyükler, Yedi Göller… vb.




  • Tek”, “çift” sözcükleri “bir” ve “iki” anlamında kullanılırsa asıl sayı sıfatı sayılır.

Görebildiğim tek şey yemyeşil ormandı.

sıfat zamir

Semtin evleri çift katlıydı.

sıfat ad

2.Sıra Sayı Sıfatları: Varlıkların bir diziliş içindeki sırasını belirten sıfatlardır. “-ncı” ekiyle türemiş sıfatlardır.
Böyle yapılacak diye kırkıncı kez söylüyorum.
Üçüncü şahıs hakkında hiçbir fikrim yok.
Ellinci yıl kutlamaları çok görkemliydi.



  • Sıra anlatan “ilk, son, sonuncu, ortanca” sözcükleri de sıra sayı sıfatı işleviyle kullanılır.

Bu şehre ilk kez geliyorum sensiz.


Bu son şansın, dikkatli kullan.
Sonuncu otobüse ancak yetişebildim.
Ortanca kardeş olmak ne zor!

3.Kesir Sayı Sıfatları: Varlıkların sayılarını kesirli olarak belirten sıfatlardır.
Kurul, üçte iki çoğunlukla karar aldı.

sayı sf. ad

Maaşlara yüzde yüz zam yapıldı.
Yarım saat sonra burada olmalısın.
Çeyrek döner yedim.
4.Üleştirme Sayı Sıfatları: Adın gösterdiği nesnenin sayısal dağılımını belirten sıfatlardır. Üleştirme (paylaştırma) sıfatlarıyla belirtilen dağılımda eşitlik vardır. “-er, -ar” ekiyle türemiş sıfatlardır.
Çocuklar pastadan birer dilim yedi.
Mirastan paylarına onar bin düştü.

5.Topluluk Sayı Sıfatları: “-z” ekiyle türemiş sıfatlardır.
Teyzemin ikiz bebekleri var.
Herhalde üçüz doğum zordur.

ÜNVAN (SAN) SIFATLARI

Kişilerin sosyal durumlarına, mesleklerine, kimi belirgin özelliklerine göre adlarına takılan tanıtma sözcükleridir. Adın önünde, sonunda veya iki tarafında da kullanılabilir.


Sultan Selim Yüzbaşı Mehmet

ünv sf. ad


Fatma Hanım Mustafa Ağa

Doktor Ahmet Bey Topal Hüseyin


Gazi Mustafa Kemal Paşa

SIFAT TAMLAMASI

Sıfatlar, adların niteliğini, özelliğini göstermek üzere bir adla tamlama oluşturur. Bir adla bir sıfatın bu amaçla kurdukları tamlamaya “sıfat tamlaması” denir.


Sıfat tamlamalarında “sıfat” tamlayan, “ad” tamlanandır.
Etrafımız beyaz zambaklarda çevriliydi.

sıfat ad

(tamlayan) (tamlanan)


  • Sıfat tamlamasında sıfat ya da ad birden fazla olabilir:

Soluk, süzgün, ince bir yüzle karşımıza çıktı.


Mavi deniz ve gökyüzü ruhumuzu dinlendirdi.


  • Sıfat tamlamalarında tamlananda adın yerine zamir de kullanılabilir:

Bu dünyada yoksul kimse kalmasa keşke.


Güzel şeyleri herkes gibi ben de severim.
O, iyi birine benziyor, neden inanmıyorsun?



  • Bir ad ya da zamir hem nitelenip hem belirtilebilir:

Ketum bir insan olduğumu söylerler.


Bu sevimli şey de ne böyle?

Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   21




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin