rücu sisteminde uğraşsın dursun sigortayla.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir şey daha var. Şu dumanı üç beş sene sonra çıkacak çünkü bir doz meselesi. Bu maruz kalınan dozun belli bir seviyeye ulaşmasıyla ortaya çıkan bir mesele. Bu baz istasyonu işçileri yani baz istasyonuna maruz kalanlar başka bir dert. O onların ölçümünü yapan, montajını yapanlar şöyle bir şey. Bu mikrodalga etkisi üç ya da dört yıl maruz kalındığında vücutta bir şeyi tetikliyor hem daha tıbbın izah edemediği. Üç dört yıl sonra genetik olarak buna mukavim olanlar olmayabiliyor ama şu an elde sadece istatistik veriler var. Yani bir bilimsel kanıt yok fakat baz istasyonunun ilk kurulumunda çalışan 100 işçinin –rakamı atıyorum ama bu civarlarda bir şey- 60’ı bugün kanser hastası, yarısından fazlası.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Müthiş bir oran yahu!
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, işveren şeye sığınıyor. “Genel bir şey olsa 100 tanenin 100’ü de olurdu; demek ki kaderlerinde var ya da zaten olacakmış.” falan gibi. Tıp da şöyle diyor: Sebep değil -sıkıntı orada başlıyor- bizatihi sebebi değil ama tetikleyicisi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teknolojik verilerin gözlemleyebileceği meslek hastalığı türleri var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Mütemayiz bir dünya varsa, baz istasyonu işinde çalışmazsanız belki yüz yaşında çıkabilecek bir şey otuz yaşında çıkıyor.
Bu bence çok hayırlı bir şey. Teşekkür ediyoruz kayıtlara geçmesi bakımından.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi, baz istasyonu meselesi hakikaten Türkiye’de kamu otoritesini yönetim açısından ciddiye alması gereken bir şey. Bakın, Sayın İyimaya, Antalya kıyısındayız. Birbirinin yan yana yan yana oteller var. Operatörlerden bir tanesi, durumu biraz da sıkıntıda olan bir oteli ayarlıyor, geliyor, otelin çatısına baz istasyonunu kuruyor. Arka tarafta tepeler var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir de kamufle ediyorlar, bilemiyorsun.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Direkleri oraya yapsa… Açtım, operatörün şeysiyle konuştum: “Aa, Hocam, ben şimdi Google’den bakıyorum sizin yerinize, sizi hiç etkilemez.” falan, bana bir sürü hikâye anlattı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Onda da başıma geldi. Bu Ulaştırma Bakanlığı ve Yargıtayla çok uğraştım. Evim set üstündeydi. Önümüzdeki binanın tepesinde ruhsatlı bir baz istasyonu var. Ruhsatlandırılıyor bina. Ne? Atıyorum, 25 birimlik AB normlarının altında makul ölçüde bir baz istasyonu fakat sıkıntı şurada: Bina ruhsatlandırıldığı zaman bu 25 birim için veriliyor. Ama bu ruhsatı alıyor, sonra Vodafone’a da veriyor, o ruhsatla gidiyorlar, sonra Avea’ya da veriyor. Daha vahimi bu 3G’ler başladı ya, geniş bant, bunlara dönük de takviyeler yapıldı ve biz ölçtürdük, Sinan Çetin’le ölçtürdük çünkü onun da yatak odasına bakıyordu, vahim sınırın yaklaşık 10-15 katı. Mahkemeye veriyoruz, adam o ruhsatı gönderiyor. Hâkime anlatıyorum, hâkim “Yahu, baz ne kardeşim?” der gibi bakıyor.
Evet, hızlanalım. Ben isterseniz biraz inisiyatif kullanayım.
Şimdi, AK PARTİ 1’inci maddeye bir şey yazmamış hakkın konusu bahsinde.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok, yok, şöyle. Biz diyoruz ki: “Herkes çalışma ve iş güvenliği hakkına sahiptir.”
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Eyvallah.
Peki, CHP buna ilaveten “Herkes çalışma hakkı”ndan sonra “istediği mesleği seçme ve sözleşme özgürlüğüne sahiptir.” diyor.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Madde başlıklarından gitsek ilk önce Başkanım. Madde başlıklarında da ciddi fark var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayhay.
AK PARTİ “Çalışma ve iş güvenliği hakkı” diyor. CHP “Çalışma hakkı ve sözleşme özgürlüğü/İşçi sağlığı ve güvenliği hakkı” diyor. Milliyetçi Hareket Partisi “Çalışma, dinlenme ve adil ücret hakkı” diyor, BDP “Çalışanların hakları” diye bir başlık şey etmiş.
Biz, buradaki, sanırım sözleşme özgürlüğünü ayrı bir maddede gördük. Bunu düşürebilir miyiz? “Çalışma hakkı, işçi sağlığı ve güvenliği hakkı” olarak düzenleyebilir miyiz sizin teklifinizi?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bence düzenleyebiliriz, “sözleşme”yi vazgeçebiliriz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Eyvallah.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, şöyle mi yapalım? İş güvenliği zaten iş güvenliği hukukunu kapsıyor, alt bölümleridir işçi sağlığı. Buradaki genelleştirme çalışma ve iş güvenliği…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Benim buradaki parti olarak gönlüm Milliyetçi Hareket Partisinin başlığı.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Aslında, çalışma iş güvenliğini de kapsıyor. Burada dinlenme ve adil ücret hakkı daha geniş bir çerçevede.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bence bizim başlığımız olabilir, buna katılabiliriz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim? Şimdi, ben de baktım, AK PARTİ ile BDP’ninki sanki şöyle ifade ediyormuş gibi –CHP olarak vazgeçeriz- “çalışma ve iş güvenliği hakkı” diyelim ya da “çalışanların hakları” diyelim, içinde adil ücret de olsun, içinde dinlenme… Çünkü çok güzel düzenlenmiş maddeyi dört parti de yani bir şekilde bütün bunlara değinmişler ama hepsini ayrı ayrı yazma yerine çalışanların haklanı da olabilir, çalışma ve iş güvenliği… Çünkü burada esas önem verdiğimiz çalışma ve iş güvenliği de olabilir. İkisine de CHP olarak biz uyabiliriz diyorum.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Ücret hakkını özel olarak belirtmemiz gerekir diye düşünüyoruz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, o da olabilir.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arz edeyim Hocam. İş hukuku doktrininde çalışma hakkının kapsamları var. İşte, dinlenme hakkı, zorla çalıştırma yasağı, ücret hakkı, tatil hakkı. Bunlar alt hak ama iş güvenliği hakkını anayasa seviyesine yükseltmek… Anayasada olacak ama çalışma hakkının temsili o.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şimdi, o dediğinize katılıyorum Sayın Başkanım. Burada hani ücretin adil ücret olarak Türkiye’deki ücret sistemini düşündüğümüzde…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çalışma hakkını dediğimiz zaten Hocam karşıya…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Tabii. Ona bakarsanız iş güvenliği de çalışma hakkının bu anlamda olmazsa olmazlarından. Yani çalışma hakkı dediğiniz zaman bunların hepsi onun alt başlığı zaten.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Peki, ben bir şey önereyim. “Çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkı” diye düzenleyebilir miyiz?
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Olur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Çalışanlar açısından önemli olan temel başlıklar.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ama şimdi böyle kullandığımız zaman da altta sanki başka hak düzenlemememiz gerekir gibi bir izlenim olur. Yoksa altta dinlenme hakkını da düzenleyeceğiz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ama uzantılı… Bir sorun olmaz.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Tamam, olsun, bu şekilde başlayalım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Başlığı şöyle yapıyoruz arkadaşlar: “Çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkı.” Darısı içeriğine.
AK PARTİ şey demişti: “Herkes çalışma ve iş güvenliği hakkına sahiptir.” Evet, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Başlıktakini aynen getirip herkes falan hakkına sahiptir demek daha doğru.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Herkes çalışma hakkına, istediği mesleği seçme ve…” “Sözleşme”yi çıkartabiliriz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Çıkartabiliriz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “…istediği mesleği seçme hakkına sahiptir. Herkes güvenli ve sağlıklı koşullarda –biraz cümle düştü, yönlenebilir- çalışma hakkına sahiptir.” CHP’ninki bu.
Milliyetçi Hareket Partisininki “Herkes çalışma, dinlenme ve adil ücret hakkına sahiptir.”
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Dinlenmenin yerine “iş güvenliği” dedik ya, “Herkes, çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkına sahiptir.” şekline döndürebiliriz biz burayı.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Çünkü sadece başlıkla da tutarlı olur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, BDP’ninki de güzel olmuş. Oraya bir “adil” eklesek. “Herkes insanca yaşamayı gerçekleştirecek düzeyde adil bir ücret karşılığında –fazla gördüğünüzü çıkartın ama- güvenli ve düzenli bir işte çalışma hakkına sahiptir.” dediğimizde iş, ücret, çalışma, dinlenmeyi içeriyor gibime geliyor ama belki kendi şeyimizden vazgeçeriz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Düzey” yerine “adil ücret” yazabiliriz.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şimdi, adil ücret insanca yaşama standardını kapsar. Ücretin zaten içinde. “Adil ücret” daha geniş bir kavram, daha güvenceli bir alan sağlıyor. İnsanca yaşam standardı onun alt unsurlarından biri. “Adil ücret” çünkü genel anlamdaki gelişmelere ayak uyduracak bir yapıyı da ortaya koyabiliyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sanki şöyle değil mi Hocam ikisinin arasındaki fark: Buradaki adillik bir denklik, eşitlik değil de, içeriyor. Dolayısıyla insanca yaşamayı gerçekleştirecek düzey bir pozitif ayrıma işaret ediyor. Yani diyelim ki asgari ücret…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şimdi, şu manada Sayın Başkan. İnsanca yaşam düzeyi bu anlamda mesela diyelim ki Türkiye’de farklıdır, Almanya’da farklıdır, İngiltere’de farklıdır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok, verileri Birleşmiş Milletlerde var. Bu su, elektrik, iletişim gibi temel şeyler kapsamında.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Temel şeyler ayrı ama bu genel ölçü birimleri açısından veya değerlendirme şartları açısından söylüyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz “adil”i kabul ederiz. İkisi aynı şey değil ama vakit kaybetmemek için…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – “Adil” daha geniş olduğu için söylüyorum ama fark etmez.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi, şöyle: “Çalışma, iş güvenliği”ni ilave ederek, yukarıdaki başlıkta eksik olan “iş güvenliği”ni buraya şey yaparak “hakkına sahiptir” dediğimiz zaman üst başlıkla alttaki hakkın konusu bakımından bir tutarlılık oluyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Eyvallah. Tamam.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, bir tek şey Sayın Başkan…
PROF. DR. HASAN TUNÇ – “Herkes, çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkına sahiptir.”
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam. Başkan, bir şey söyleyebilir miyim bu konuda? Pişmiş aşa su katmayalım ama şimdi bana göre iki kavram çok önemli. Bir sosyal hak düzenliyoruz ve ilk defa iş güvenliğini düzenliyoruz. Türkiye’de genelde bu çok yapılamadı çünkü hepimiz biliyoruz, TÜSİAD bunu çok uygun görmedi, her zaman kızdı buna. Şimdi, biz bunu gerçekleştirirken bence iki tane temel koşul var. Böyle kalsın, altına koyalım. “İnsanca yaşama ve insan onuru”nu koyduk. “İnsan onuru” bir şekilde yerleştirelim bunu çünkü “adil”den şöyle bir şey algılıyorum. Adil, şöyle diyebilirler. “Yahu, mühendisin bin lira aldığı yerde Allah’ın işçisine 100 lira vermişsin, adil değil midir bu kardeşim?” dediğinde buna karşı bir şey süremeyiz ama “adil”den bizim anladığımız ne, buradaki partilerin? İnsanca yaşamasını sağlayacak bir ücret.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – “Adil” orada daha çok… Mesela, diyelim ki A firmasında bir mühendise 1 lira veriyor, B firmasında 10 lira veriyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bu da var mesela.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Bu adalete aykırıdır. Yani hizmetin sürdürülmesinde o insanın asgari yaşam standardının sağlayacağı bir adil ücret verilmeli.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bravo. Bunu yazalım işte.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bunu yazalım. Bunu bir şekilde eklersek…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu kanunlarda da tartışılıyor. Hayır, aynı devlet dairesinde aynı işi yapan farklı maaş alan insanlar var, aynı işi yapıyorlar.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Biri 4/B’li, diğeri 4/C’li, biri 657’li…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Tabii, adaletten kastımız bu. Aynı zamanda tabii ki yani birisi mühendis ötekisi de işçi yani. Şimdi, insani boyuttan bakınca ikisi de insan. İyi de kardeşim, birisi yatarken ötekisi de okumuş yani. Burada adaleti sağlamak zorunda değil miyiz?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Doğru.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani birini hak sahibi yaparken ötekisinin hakkını elinden almayalım. Kendi statüsünde ama…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Doğru, yerden göğe kadar haklısınız. Sadece “insanca yaşamayı sağlayacak” dediğimizde yani şu olacak. Alttan bakacağız. Adama sen o zaman 1 lira verme, mühendisine 200 lira ver, bu adama da 20 lira ver yani lafın gelişi söylüyorum.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Hocam, daha bu işe ilk başlarken “insan onuru” diye başladık. Sanki buraya gelinceye kadar bütün cümlelerin içerisinde ve bütün maddelerin içerisinde hedefimiz insanca yaşama yani daha iyi bir seviyeye gelmesi lazım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Öyle yazalım. Hiç kelimelere bu konuda takılıp böyle pürüz yapmaya gerek yok. Ne münasip görüyorsanız bu derde derman olacak o kelimeyle. Hiç paranteze de aldırtmayacağım, kendi adımıza.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Şöyle yapabilir miyiz Sayın Başkan? Sayın Başkan, müsaade ederseniz, “Herkes çalışma, iş güvenliği ve insanca hayat sürdürebileceği adil ücret hakkına…”
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tamam, bitti.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tamamdır.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Nasıl istiyorsan söyle, formüle ederiz, uyarız.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – “…insanca hayat sürdürebileceği…”
TUNCA TOSKAY (Antalya) – “İnsanca yaşayacağı” diyelim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “İnsanca yaşamayı…”
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “İnsanca yaşamayı gerçekleştirecek bir adil…”
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – “İnsanca” ifadesi uygun mu? Yani çok şey durmuyor sanki.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – “İnsan onuruna…”
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Tabii…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesini…”
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ya da başka bir şey ama…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “İnsan onur ve haysiyetine” dediniz. “Yaraşır bir hayat sürmesini sağlayacak” diyelim, bitti. Tamam mı? Çünkü “onur ve haysiyet”i siz önerdiniz, biz kabul ettik.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi, bunu anayasaya koyduğunuz zaman yine latife…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok, yok latife değil. Gerçekten bu konuda… Çözelim yani nasıl çözülecekse çözelim.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Haklısınız, tabii, çok önemli bir mesele ama şu var yani birtakım kimseler de şunu söyleyecekler. Şu anda devletin 2 milyon 800 bin çalışan personeli var, özel sektör var vesaire. Şimdi, insanca yaşama herkesin hakkı. Bunu sağlayabilecek olan ücretin ne olduğu konusundaki elimizdeki ölçüler nedir? TÜİK yapıyor, sendikalar yapıyor vesaire. 4 kişilik bir ailenin yaşama şeysi ne diyor? 3.085 lira. Şimdi, buraya da anayasa koyduğumuz zaman ne yapacağız?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, şöyle bir şey var. Aslında tam da buraya geldiğimizde faydalı ne yapabiliriz meselesini ortaya… Diğerleri siyaseten konuştuğumuz şeylerdi. Biz en ilerisini bile yazdığımız zaman eğer bir topyekûn feraset, gelişmişlik, farkındalık yoksa bir mana ifade etmiyordu. Oysa burada mesela şöyle bir şey var. “Su ticari bir meta değildir.” diyen bir dünya görüşüm var. Dolayısıyla parayla satılamaz.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – En çok oradan para kazanılıyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, oraya geleceğiz.
Dünya bugün bunu fersah fersah bir çatışmanın ve zenginleşmenin metaı hâline getirtmiş. Peki ne yapabiliriz? Şunu yapabiliriz. Asgari bir kotayı devlet her yurttaşına ücretsiz olarak sağlar. Asgari insani kota ne? Ayda 25 litre. Bu kadarı ücretsiz kardeşim, bu kadarı. İnsan bu 25 litreye para vermeden içebileceğini bilmeli.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Sosyal devlet olmanın gereğidir bu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Başka bir şey. Artık yeni bir hak var, iletişim. Mevcut meri hukukta bile bu düzenlenebilecek bir şey. Bunu bir sürü… Artık siz “Cep telefonu fuzuli bir şeydir.” diyebilir miyiz? Niye zenginin çocuğu alsın, fakirin çocuğu bundan geri kalsın? Ona da bir kota belirlenir. Asgarisi yani ölüm oldu, kalım oldu, bunun birine haber vermesi gerekli, atıyorum yirmi beş dakikası her yurttaşa devletin sağlamak zorunda olduğu temel bir hak. Aynı şekilde aydınlanma. Böyle bir insani kota temelinde bunlar asgari insan hakkı, sosyal temel haklar kategorisine koyabiliriz artık. “Su bir meta değildir, satılamaz.” dediğimizde bu ülkede yer yerinden oynar ama insani olanı…
Şimdi, hep diyorlar ki: “Devlet bu ülkede dolaylı dolaysız halkından en çok vergi alan devletlerden birisi.” Peki, ne diyor gerekçe olarak? “Size yol yapacağım, su getireceğim, işte altyapı yapacağım.” ve fakat bu ülkede de bunların hepsine ayrıca para alıyor. Otobana giriyorsun, para ödüyorsun; suyu alıyorsun, para ödüyorsun. Üstelik bindirilmiş maliyetler var. Yani bir litre su içerken yalnız suya para vermiyorsun, onun atık bedelini de sen ödemiş oluyorsun, yatırım yenileme çalışmalarına da sen vermiş oluyorsun. Dolayısıyla devlet riyakâr bir tutum içerisinde. Hem vergi alıyor, “Bunları yapacağım.” diye hem de bunlara ayrıca maliyet bindiriyor. O kapsamda, insanca yaşama, insan izzeti diyebiliriz, insan haysiyeti diyebiliriz, insan onuru diyebiliriz, insanca diyebiliriz. Yani murat edilen bu. Buna dönük kim ne söylüyorsa başüstüne.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Fakat şöyle bir şey var burada Sayın Başkanım. Daha önceki haklarda da o vardı, burada da onu görüyoruz. Mesela “çalışma iş güvenliği ve adil ücret hakkı” diyoruz. Altta “herkes çalışma” dedik, “iş güvenliği” dedik. “Adil ücret”e başka sıfatlar koyuyoruz. “İş güvenliği”ne niye koymuyoruz? Orada sanki meramımızı çok iyi anlatamamışız da onun için buraya başka şeyler ekliyoruz gibi bir izlenim olabilir. “Herkes, çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkına sahiptir.” desek bu nitelemeleri gerekçeye koysak veya aşağılarda bir yerlerde ifade etsek ne olur?
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şöyle. Şimdi, ben iktisatçı olarak, ben iktisadı fakültede okurken ilk sınıfta mallar ikiye ayrılıyordu; tabii mallar, ticari mallar. “Tabii mallar” dediğimiz insanların ihtiyaçları için ücretsiz olarak temin edeceği mallardı. Burada sizin söylediğiniz klasik su ve hava vardı. Bugün hem su hem hava ticaridir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Şimdi, havayı da satıyorlar.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Havayı da satıyorlar. “Havayı ben temizliyorum.” diye vergisini senden alıyor. Şimdi, ben açıkça söyleyeyim. Burada bir siyasetçi olarak değil ama bu konulara az çok ilgi gösteren birisi olarak, ilke olarak bunun üstünde düşünülmesinin doğru olduğunu kabul ediyorum. Ama bunu buraya mı sıkıştırabiliriz, ne, onu bilmiyorum. Ama bu aklımızda olsun. En münasip yerde bunu güzel bir şekilde nasıl formüle ederiz, bakabilelim. Bunu topu taca atmak için de söylemiyorum Başkanım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Peki, şimdilik şu maddeye bir hep beraber bakalım. “Herkes, çalışma, iş güvenliği ile insan onur…” Düşük bir şey mi var burada? Hayır. “Herkes, çalışma, iş güvenliği ile…” Bence “ile”yi çıkarmak lazım. “Herkes, çalışma, iş güvenliği virgül…”
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Virgül olabilir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “…insan onur ve haysiyetine uygun bir hayat sürmesini sağlayacak ölçüde adil ücret hakkına sahiptir.”
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sevgili Hocam, arz edebilir miyim?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Edebilirsiniz tabii.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sevgili Hocam, bunların içeriklerini, unsurlarını, istisnalarını vesaire aşağıya yazacağız. Bence burada, mesela, iş güvenliğinde de şu var: teknolojinin son gelişmeleri gibi sıfatları var iş güvenliğinde.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Yazacağız onu.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yo yo, onu da kazandırdığım bir kavram hukuka, benim kazandırdığım, gelişim kusuru. Burada “adil ücret” diyeceğiz, diğerlerini aşağıda yazacağız. “Herkes çalışma, iş güvenliği ve adil ücret hakkına sahiptir.”
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İnsan onur ve haysiyetine uygun bir adil ücret.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Bir şey söyleyeceğim, biz üç madde istemiştik bu konuda. CHP olarak biz esasında çalışma güvenliği, iş güvenliği ve ücrette adalet istemiştik, insan onuruna uygun bir ücret, fakat üç maddeyi siz birleştirelim dediniz diye birleştirmeyi kabul ettik fakat buradaki adil ücretten… İş güvenliğini insan anlayabiliyor, çalışmayı da anlayabiliyor ama adil ücreti anlamıyorum ben. Benim anladığım şu: İnsan onurunda yaşam sürdürecek bir ücret.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Varsın kalsın.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Kalsın Ağabey.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Tekrar oluyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Beğenmezseniz sonra çıkartırız.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Diğerlerine geçmeden, ben o öneriyi geliştirdim -sadece bu partiler önerisi değil, yukarda konuşabiliriz- o zorunlu sigortayla ilgili formülasyonu geliştirdim bu ara.
“İşverenin meslek hastalığı ve iş kazasından doğan tazminatlar için sorumluluk sigortası yaptırması ve primini kendisinin ödemesi zorunludur.”
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkanım, bu yeni giriyor.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yok şey etmeyin, bunu madde olarak görmüyoruz, sadece bir yere koyun…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hayır, bir şey söyleyeyim, bunun üzerinde biraz daha çalışıp üst komisyonda direkt bunu teklif olarak, yenilik olarak orada koyalım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Biz dört parti böyle bir şeye karşı değiliz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Unutmayız, çünkü bu çok önemli bir…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hayır, söyledik. Bunda hemfikiriz, iyi formülasyonuyla konulmasına uygunuz.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Not alalım, not olarak koyalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Numarasız olarak bir yere koy aşağıya.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Not olarak yaz.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Üst komisyonda görüşülmek üzere…
AHMET İYİMAYA (Ankara) –“İşverenin meslek hastalığı ve iş kazasından doğan tazminatlar için sorumluluk sigortası yaptırması… “
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Primini kendi ödemesi kaydıyla zorunludur.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir dakika, yazdım ama ben.
“…ve primini kendisinin ödemesi zorunludur.”
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Hocam “Primi kendisi ödemek kaydıyla…”
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Türkçe anlaşılır, işçi de anlasın ya.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Öneri sahibi, bırakalım kendisi nasıl isterse yazsın.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Artık bu kadar özerklik tanı Hocam ya.
PROF. DR. HASAN TUNÇ – Estağfurullah, haddimize değil.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – “Primi kendisi tarafından tevdi olunmak kaydı ve şartıyla ve bilakaydüşart hukuki mesuliyet sigortası yapması bünyesine terettüb eder. “
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Durun, 16.30 oldu, bir madde daha geçirelim hemen.
Çalıştırma yasağı… AK PARTİ “Hiç kimse yaşına ve gücüne uygun olmayan işlerde çalıştırılamaz.” demiş. CHP şunu eklemiş: “Mesleki eğitimdeki uygulamalar da dâhil olmak üzere yaşına ve gücüne…” demiş.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Bunu özel olarak vurgulamanın amacı nedir Hocam?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Türkiye’de…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Stajlar mı, onu mu diyorsunuz?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Staj değil. Bu çıraklık, işte ne bileyim ben, biz bunu istemiyoruz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz MHP’ninkini kabul ediyoruz, cinsiyet var çünkü.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – O konuda ben şunu söyleyeyim, yani CHP’nin söylediği şeyde şu var: Mesela taşrada tekstil ve hazır giyim çalışma yerleri var “Ben üç ay kız çocuklarını alacağım, çırak olarak eğiteceğim, çalıştıracağım” diyor. Alıyor, ne sigorta var ne bir şey var, hiçbir şey yok, yani karnını doyuracak kadar da para vermiyor, üç ay bayağı günde on iki saat çalıştırıyor, ondan sonra diyor ki: “Aferin, bak sen yetiştin, seni işten çıkarıyorum, eğitimin bitti.” Yenilerini alıyor, bu tabii ciddi bir iş.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – MHP’nin önerisini tartışmaya açıyorum, buna…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Katılıyorsunuz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, seninkini de gerekçe notuna düşelim, iş kavramı diye, mesleki eğitimdeki uygulamaları dâhil iş kavramını gerekçeye yazalım.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki, bir şey söyleyeceğim, tamam biz uyarız, yalnız burada BDP’nin de bizim dediğimizi karşılayacak bir önerisi var, o da diyor ki -hepimiz hemfikiriz- “Hiç kimse yaşına, cinsiyetine, gücüne” ama 2’de “küçüklerin -aynen Hocanın söylediğinde, yani Toskay Hocanın söylediğinde- yaşlarına uygun olmayan, güvenliklerine, sağlıklarına, gelişimlerine zarar verecek her türlü işte çalıştırılmaları yasaktır.” diyor.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Hocam “hiç kimse” dediğinizde çocuğun da yaşına uygun olmayan işte çalıştırılamayacağı anlaşılıyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Anlaşılıyor mu çocuk? Peki.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hocam, o yaşı karşılıyor, o çocuğu karşılıyor, o cinsiyeti karşılıyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Peki Hocam, peki.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hocam, ağyarını mâni efradını cami bir formülasyondur.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bir madde de bizden geldiği de geçsin diyelim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Geçti.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Geçti, komple geçti diyorum.
Teşekkür ediyoruz, yarın 10.00’da gelelim.
Kapanma Saati: 16.36
Dostları ilə paylaş: |