KESK DANIŞMA MECLİSİNE
Merkez Yönetim Kurulumuzca, Şubelerimizden gelen görüş ve öneriler de dikkate alınarak, Toplu Görüşme süreci ve dönemsel olarak planlanan eylem ve etkinliklerle birlikte önümüzdeki sürece ilişkin değerlendirme yapılmış olup, yaşanan eksiklerin açıklıkla tartışılmasının örgütümüzü ilerleteceği inancıyla Danışma Meclisine sunulması uygun bulunmuştur.
15 Ağustos 2003 tarihinde yapılan ilk toplu görüşmeye, mahkemede yetki almış olan, BES, Yapı Yol Sen ve ESM sendikalarımızın Genel Başkan düzeyinde katılması MYK’nızca kararlaştırılmış ve yazılı olarak çağrıda bulunulmuştur. Konuyla ilgili olarak, 14 Ağustos 2003 tarihinde Genel Başkanlarla yapılan toplantıda görüşme sırasında bu sendikalarımıza yönelik gerek Hükümet gerekse karşı sendika tarafından geliştirilebilecek olası tutumlar değerlendirilmiş ve her durumda sendikalarımızın katılması, olumsuz bir tavırla karşılaşılması halinde müdahale edileceği,ve katılımın sağlatılacağı, aksi halde topluca çıkıp değerlendirileceği belirlenmiştir. Ancak, sözü edilen bu sendikalarımızın Genel Başkanları görüşme sırasında dahil edilmedikleri gibi, ayakta kalmaları ve heyetimizin duruma müdahale etmemeleri Genel Başkanımız şahsında örgütümüze ve örgütsel ilkelerimize karşı olumsuz bir tavır olarak değerlendirilmiştir.
Çekilme sürecinde ise, çekilme gerekçelerimiz ve taleplerimiz kamuoyuna açıklandıktan sonraki süreçte, sınıfsal bir duruşla taleplerimizle hükümeti sıkıştırmak yerine, KESK adına yapılan açıklamalarda, AKP ile KESK arasında laik-anti laik, tarikatçılık polemikleri öne çıkarılmış, siyasi iktidarın emekçileri laik-anti laik karşıtlığı ile bölme çabalarına dolaylı olarak destek verilmiştir. Bu tür polemikler bir emek örgütünün ihtiyacına denk düşmeyen açıklamalar olup, örgütü de bütünlüklü ifade etmeyen yaklaşım ve görüşler olduğu kanısındayız.
Diğer taraftan, 14 Ağustos’ta başlayan eylem süreci, gerek çadır kurma, gerek yürüyüş kolları gerekse miting bütünlüklü değerlendirildiğinde; 10 günlük sürede kamuoyu oluşturma, “İnsanca Yaşam Demokratik Türkiye” sloganında somutlanan kamu emekçilerini ve diğer toplum kesimlerini birleştirecek taleplerimizin kitlelerle buluşması açısından hazırlanan materyallerin çeşitliliği (dağıtımında eksiklik olsa da) bakımından olumludur.
Ancak, alınan kararların örgüt disiplini ve organ kararları çerçevesinde gerçekleştirilmesinde kararlılık, eylemin aynı zamanda kitleler üzerinde eğitici bir rol oynaması, emniyet mensuplarıyla kurulan ilişkiler bakımından eleştiriye konu olacak birçok zaaftan söz edilebilir.
“İnsanca Yaşam Demokratik Türkiye” çadırının kurulmasında kararlılık gösterilmemesi, Güvenparkta oturma eylemi sürecinde KESK MYK üyelerinin bütünlüklü olarak (görevlendirilenler) bulunmaması, bazı Genel Başkanların bir tam gün-gecesini dahi oturma alanında geçirmemesi ve sendika MYK üyelerinin de bir kısmı hariç genel olarak oturma eylemine istikrarlı bir şekilde katılmaması, alanın bir direniş alanına dönüştürülememesi,
İki koldan başlatılan yürüyüş güzergahında ise, şubeler platformunun kendi arasında koordinasyon eksikliği, karar alma süreçlerinde örgütsel bütünlüğün sağlanamaması, yürüyüş için görevlendirilen MYK üyeleri, merkezi koordinasyon ve Platform Yöneticileri arasında yaşanan inisiyatif sorunu,
23 Ağustos’ta yapılan “miting”le ilgili olarak, eylemin kararlaştırılan alanda yapılabilmesi için yolları dört noktada kilitleme, Ankara’nın belli merkezlerini trafiğe kapatma (yaklaşık 4-6 saat) vb, taktikler doğru olmakla birlikte, Ankara dışındaki kitlenin çok bekletilmesi, yürüyüş başladığında ve barikatın önünde KESK yöneticilerinin kitlenin önünde olmaması, Sıhhiye’ye gelindiğinde kitlenin bekletilmesi, Gn. Başkanın “Kızılayın göbeğinde basın açıklaması yapacağız” açıklamasından sonra, KESK Merkez yürütmesi yerine Ankara Şubeler Platformu dönem sözcüsünün çağrısıyla, 1 hafta öncesinde emniyet tarafından belirlenen güzergahtan kitlenin yürütülmesi ve ykm önünde son derece dar bir alanda basın açıklaması yapılması, kürsünün yeterince kullanılamaması, “gözaltılar serbest bırakılmadan, alandan ayrılmayacağız” açıklamasından 1 dk sonra “açıklamamız burada bitmiştir dağılıyoruz” açıklaması, vb.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kitlelerde var olan güvensizliğin derinleşmesine yol açtığı gibi, siyasi iktidar açısından da inandırıcılığımız kalmamaktadır.
TİS masasından çekildikten sonra, hükümetin çağrısıyla geri masaya oturularak, taleplerimizin karşılanmaması nedeniyle uzlaştırma kuruluna gidilmiş, ancak, 23 Ağustos mitinginden sonra eylem trendinin düşmesi ve Uzlaştırma kurulu sürecinde hareketin yükseltilmemesi önemli bir eksikliktir. Uzlaştırma Kurulu raporu, Konfederasyonumuzun taleplerini karşılamadığı gibi, istikrar programı ve kamu işçilerinin ücret artışlarına endekslendiğinden 11 Eylül’de yapılacak görüşmede mutabakat metni imzalanmamalıdır.
Diğer taraftan, dönemsel politikaların belirlenmesi için tüzüksel organımız olan Danışma Meclisi yerine, Genel Başkanlarla görüş alışverişinde bulunulmasını, ayrıca sürece ilişkin merkezi değerlendirmelerde, örgütsel eksiklik ve zaafların özeleştirisinin yapılmamasını doğru bulmuyoruz.
Sonuç olarak, fiili ve meşru mücadelenin, kavga çıtasının yükseltilmesi disiplinli ve kararlı bir hareketle mümkün olduğu bilinciyle; bütün bu olumsuzluklar, örgütümüzü ilerletecek bir tarzda, eksiklerimizi aşmamızda dikkatle üzerinde durulması gerektiği için belirtilmiştir.
Bütün bu olumsuzlukların yanı sıra, sınıf hareketinin düşüşe geçtiği bir dönemde, kamu emekçilerinin 10 gün boyunca sürdürdüğü mücadele, Ankara’yı ve çevresini eylem alanına çevirmesi, kamu emekçilerinin mücadeledeki kararlığının bir kez daha açığa çıkması ve KESK’in sınıf hareketinin en dinamik bileşeni olduğunu ortaya koyması bakımından başarılı olarak değerlendirilebilir.
Önümüzdeki Süreç
Meclisin 1 Ekim’de açılmasıyla birlikte emekçiler açısından önemli yasalar gündeme geleceği bilinmektedir. 2003 kayıpları ve 2004 yılı bütçesine ilişkin taleplerimiz ile siyasete katılım, grev ve TIS içeren bir yasal düzenleme talebimiz devam etmektedir. Hükümetin özellikle sendikal hak ve siyaset hakkımıza ilişkin yaklaşımının kazanıma dönüştürülmesi için, sendikalarımızın hükümet üzerinde etkili olabilecek bir güç ilişkisini açığa çıkarılması gerekmektedir. Kaldı ki, Irak’a asker gönderme teskeresinin ve sendikalarımızın varlık nedenlerinden biri olan, kamu hizmetlerinin tasfiyesi ve kamu emekçilerinin iş güvencesinin ortadan kaldırılmasını hedefleyen saldırı yasalarının meclis gündemine geleceği, uyum yasalarının çıkarılmasına rağmen demokratikleşme ve kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü yerine inkar ve imha politikalarında ısrar edilmesi de dikkate alındığında, sınıf hareketinin önemli bir bileşeni olan KESK’in, diğer emek örgütleri ve demokrasi güçlerini birleştirecek ve birleşik mücadele hattını yükseltecek bir eylem programının oluşturulması acil bir görevidir.
Diğer taraftan, 1 mart’ta savaş teskeresinin geri çekilmesinde önemli bir rol oynayan ve konfederasyonumuzun da içinde yer aldığı “savaş karşıtı platformun” yeni bölünmelerle zayıflatılmasına neden olacak tutumdan KESK bütünlüklü olarak uzak durmalıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bugün emek ve demokrasi güçlerinin bölünmelere değil, daha güçlü birlikteliğe ve sınıfa karşı sınıf perspektifli bir cephe oluşumuna ihtiyaç vardır.
Önümüzdeki dönem, eksiklerimizden ders çıkaran bir noktada, bir birini tekrar eden, kadroların katılımından ibaret, protestoya yönelik eylem tarzı yerine, işyeri merkezli, kitlelerin kendini içinde hissedeceği ve yığınları harekete geçirecek hak almayı ve saldırıları püskürtecek bir mücadele hattını oluşturmak, örgütümüzün beklentilerine cevap verecektir. Aksi durumda, TİS sürecinde hükümetin KESK’e yönelik yalnızlaştırma ve etkisizleştirme çabaları ve KAMU SEN’in öne çıkarılması da düşünüldüğünde KESK’in 2 milyon kamu emekçisinin sesi ve örgütü olma iddiasını sürdürmesi zorlaşacaktır.
Bu bakımdan öncelikle:
-
işyerlerinde TİS sürecini, taleplerimiz ve savunularımız ile diğer sendikaların tutumlarını, siyasi iktidarın Irak’a asker gönderme, sözde istikrar programı ve saldırı yasalarının teşhirini esas alan haziran ayında yapılan çalışmanın yaygınlaştırılmasını,
-
“Hizmet üretiminden gelen gücün kullanılması” kavramından ne anlaşılması gerektiği açıkça ifade edilerek, zamanlaması ve hazırlık çalışmalarının planlamasını,
-
Saldırı yasalarının ve asker gönderme teskeresinin gündeme alınmaması için, Meclisin açıldığı gün 1 Ekim’de Danışma Meclisinde belirlenecek bir uyarı eyleminin planlanmasını,
-
Yapılması planlanan sürgün kurultayının teknik hazırlıklarının yapılarak, sendikalarca yapılacak çalışmaların belirlenmesini öneriyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU
İŞ-KUR GENEL KURULUNA SUNULAN TEBLİĞ
Dostları ilə paylaş: |