47 Cİld yediNCİ BÖLÜM



Yüklə 2,61 Mb.
səhifə25/72
tarix30.05.2018
ölçüsü2,61 Mb.
#52083
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   72

Sekizinci Safha: Temyiz mahkemesi davamızı nakzetmeyip tasdik ettiği tenkid ve şikâyeti mutazammın hey'et-i vekileye yazılıp gönderiken arzı haldir”

VE BU UMUM M'ÜDAFAALARINDAN BAZI BÖLÜMLER

Üstadın Büyük Târihçe-i Hayatı'nda Eskişehir mahkeme müdafaasından mühim kısımları neşredilmiştir. Müdafaatın kayda geçen şekliyle tamamı ise Osmanlıca Lem'alar Mecmuası'nda Yirmi Yedinci Lem'a olarak yer almıştır.

Biz ise bu kitapta, müdafaat safhalarının tümünden; Hazret-i Üstad ve talebelerini mes'ul etmek istedikleri maddelere göre bölümler dercedecegiz. İsnad edilen o maddelerin sebeb ve mahiyetleri itibariyle ne kadar çürük, ne kadar esassız, ne kadar kanunsuz ve keyfi ve ne kadar gayr-i ilmî ve gayr-ı hukukî ve evham i1e kasıd ve garaz halitasından ibaret olduğunu gösteren Üstad'ın cevablarından kısımlar alacağız. Aynı zamanda cumhuriyet, demokrasi ve lâikliğin tariflerini esasdan ele alan izahlarının bir kısmını da dercedeceğiz. Bunları madde madde sıraya koyarak Üstad'ın cevab ve izahlarını da altında yazacağız.

Meselâ, gizli cemiyet kurma ittihamı.. Hükûmeti devirme teşebbüsü.. Asayiş ve emniyeti bozma hareketi.. Kürdlük ve Kürdçülük hissiyatı ile ha

1016


reket ittihamı vesaire gibi şeyler...

İsnad edilmiş ittihamlı maddelerin cevabları olarak, müdafaanamenin umum safhalarından bölümler alınacak ve alınan o bölmler, mevzu’ ile en çok münasebettar kısımlarından derlenecektir. Bu yüzden müdafaanamenin mevcud sırası takip edilmiyeceği gibi, alınan bölümlerin bazıları uzun, bazısı da kısa olabilecektir.

Hazret-i Üstad ve talebeleri hakkında ileri sürülen mesuliyet maddelerinin topyekünü; Isparta müdde-i umumisi ve sorgu hâkimlerinin ve bilâhare de Eskişehir C.Savcısı ve başka yerden celbedilmiş sorgu hâkimlerinin mütalâa ve kararlarından alınmış ve nihayet hepsi de yüz altmış üçüncü kanun maddesinin dört müeyyidelerine uygulanmak istenilmiştir.

MESULİYET MADDELERİ

MADDE-1 : Dini alet edip dahili emniyeti ve umumî huzuru bozacak hareketlerin isnadı...

Cevablar: “.. Yüz bin defa hâşâ, iştigal ettiğimiz ulum-u imaniyye rıza-i ilâlıiden başka hiç bir çeye alet olamaz. Evet, güneş kamere peyk ve tabi olmadığı gibi, saadet-i ebediyenin nuranî ve kudsî anahtarı ve hayat-ı uhreviyenin güneşi olan İMAN dahi hayat-ı ictimaiye-i siyasiye-i dünyeviyenin aleti olamaz.

Evet, bu kâinatın en muazzam mes'elesi ve şu hilkat-ı âlemin en büyük mııamması olan sırr-ı imandan daha ehemmiyetli bir mes'ele-i kâinat yoktur ki, bu mes'ele-i sırr-ı iman ona alet olsun hâşâ!..

Ey hey'et-i hâkime! Eğer bu işkenceli tevkifim, yalnız hayat-ı dünyeviyeye ve şahsıma ait olsa idi, emin olunuz ki, on senedir sükût ettiğim gibi, sükût edecektim. Fakat bu tevkifım çokların hayat-ı ebediyelerine ve muazzam tılsım-ı kâinatın keşfini tefsir eden Risale-i Nura aid olduğundan yüz başım olsa ve her gün biri kesilse, bu sırr-ı azimden vazgeçmiyeceğim.. Ve sizin elinizden kurtulsam, elbette ecel pençesinden kurtulamıyacağım. Ben ihtiyarım,(34) kabir kapısındayım.

İşte o müthiş tılsım-ı kâinatın keşşafı olan, Kur'an-ı Hakimin o muazzam keyfini gözlere gösterir bir surette tefsir eden Risale-i Nur, o tılsıma aid yüzer mes'elelerinden bu herkesin başına gelecek olan ecele ve kabre ait yalnız bu sırr-ı imana bakınız ki; acaba bu dünyanın bütün muazzam mesail-i siyasiyesi ölüme, ecele inanan bir adama daha büyük olabilir mi ki, bunu ona alet etsin!.. Çünki vakit muayyen olmadığından her

(34) Hazret-i Üstad 1935 tarihinde tam altmış yaşında oldugıı için sinn-i kühûletin, birinci basamağına bastığından, "Ben ihtiyarım" tabirini kullanmaktadır. A.B.

1017

vakit baş kesebilen ecel; ya idam-ı ebedidir.. ve yahut güzel bir âleme gitmeye bir terhis tezkereaidir.. Ve hiç bir vakit kapanmıyan kabir, ya hiçlik ve zulümat-ı ebediye kuyusunun kapısıdır. Ve yahut daha daimî ve daha nuranî baki bir dünyanın kapısıdır.



İşte Risale-i Nur, keşfiyat-ı kudsiye-i Kur'aniyenin feyziyle "İki kere iki dört eder" derecesinde kat'iyyetle gösterir ki: Eceli idam-ı ebediden terhis vesikasına ve kabri dipsiz, hiçlik kııyusundan müzeyyen bir bahçe kapısına çevirmeleri Şüphesiz, kat'i bir çaresi var. İşte bu çareyi bulmak için bütün dünya saltanatı benim olsa, bilâ-tereddüt feda ederim. Evet hakiki aklı başında olan feda eder...(35)”

“...Mahkemenin reis ve azalarından ehemmiyetli bir hakkımı taleb ederim şöyle ki:

Bu mes'elede yalnız şahsım medar-ı bahs değil ki, siz beni tebrie etmekle ve hakikat-ı hale muttali' olmanızla mesele hall olsun. Çünki ehl-i ilim ve ehl-i takvanın şahs-ı manevisi bu meselede nazar-ı millette ittiham altına girdiği ve hükûmete dahi, ehl-i takva ve ilme karşı bir emniyetsizlik geldiği..Ve ehl-i takva ve ilim tehlikeli ve zararlı teşebbüslerden nasıl sakınacağını bilmesi lâzım olduğu için, benim müdafaatımı, kendim kaleme aldığım bu son kısmı herhalde yeni huruf ile matbas vasıtasıyla intişarını isterim. Tâ ki, ehl-i takva ve ehl-i ilim entrikalara kapılmayıp, zararlı tehlikeli teşebbüslere yanaşmasınlar ve şahs-ı manevisi nazar-ı millette ittihamdan kurtulsun.. Ve hükûmet dahi ehl-i ilim hakkında emniyet etsin ve bu anlaşmamazlık ortadan kalksın.. Ve hükûmete ve millete ve vatana pek çok zararlı düşen bu gibi hadiseler ve anlaşmamazlıklar daha tekerrür etmesin..(36)”

“...Eğer idare-i millet ve asayiş-i memleketin hakiki esaslarını bilmiyen bir cahil-i hamiyetfuruş dese: "Senin Risalelerin asayişi bozanlara ve idareyi karıştıranlara bir medar

olabilir. Bu cihetle ve sen dahi ihtiyatsızlık edip idare-i hazıraya itiraz etsen, Risalelerin kuvvetiyle bir gaile açmak ihtimaliyle sana ilişiyoruz?”

ELCEVAB: Risale-i Nurdan ders alan, elbette çok masumların kanını ve hukukunu zayi' eden fitnelere giremez.. Ve bilhssa tecrübeleri ile mükerreren akim ve zararlı kalan fitnelere hiç bir cihet ile yanaşmazlar. Ve bu on senedeki on fitnelere, Risale-i Nurun şâkirdleri ondan birisi, belki asla hiç birisi karışmadığı gösterir ki, Risaleler böyle fitnelere zıd asayişi te'mine medardırlar.

(35) Osmanlıca Lemalar; S: 733

(36) Osmanlıca Lem'alar, S: 775

1018

Acaba idarece ve asayişi muhafazaca bin imanlı adam mı. yoksa on dinsiz serseri mi daha kolaydır?..



Evet İman, güzel seciyeleri vermekle; hem merhamet hissini hem zarar vermekten sakınmak meylini verir.

Amma benim ihtiyatsızlığım ise, bu on üç senedir imkân dairesinde ne kadar elimden gelmişse, hükûmetin nazar-ı dikkatini celbetmemek ve onunla uğraşmamak ve işlerine karışmamak için, Isparta vilâyetinde malum olan harika bir surette münzeviyane ve merdümgirizane ve meşakkatkârane ve siyasetten müctenibane yaşadığımı(37) bu memleket bilir.

Ey beni bu belâya sevk eden insafsızlar! Anlaşılıyor ki, asayiş aleyhinde hareket etmediğimden benden kızdınız, hiddet ettiniz ve asayişe düşmanlık damarıyla beni tevkif ettirdiniz!..

Evet, asayişi bozmak ve idareyi karıştırmak isteyenler, benim hakkımda hükümeti iğfal ederek ve adliyeyi lüzumsuz işgal edip, bizi tevkif ettirenlerdir. Onların hakkında değil yalnız biz, belki memleket namına başda müdde-i umumi olarak hey'et-i hâkime dava etmelidir...(38)"

“...Şimdiye kadar bana hücum eden ve hükûmeti aleyhimize çeviren kimselerin garazkâr oldukları ve sırf garaz ile iliştikleri bununla anlaşılıyor ki; bizi vurmak için her kapıya baş vurdular. Evvela tarikatçılık.. bir şey bulamadılar. Sonra cemiyetçilik.. Sonra siyasetçilik ve inkılaba muhalif hareket ve muhalif komitecilik ve izinsiz neşriyatçılık gibi çok cihetlerle ittiham etmek ve bizi vurmak için çalıştıkları halde, bunların hiç birinde tutunacak bir emare bulamadıklarından, en nihayet bir madde-i kanuniye(39) nin kuyud-u ihtiraziyeyi(40) nazara almıyarak zahiri umumiyetten istifade edip hiç bir zî-akl kabul etmiyecek ve onlara hak vermiyecek bir nokta ile bizi ittiham ve mahküm etmek istiyorlar.

Evet, bu bahsedeceğimiz noktayı dünyada hiç bir zî-akl hakikat olarak kabul etmez.. Ve zerre miktar insafı olan bu iftiradır diyecektir. O nokta şudur: "Said-i Kürdî dini siyasete alet ediyor...” tabiridir. Bu tabirdeki ittihamı çürütecek onbeş yirmi delilden ziyade ve beş on kadarı müdafaatımda zabtınıza geçirilenlerden birisi şudur ki:

(37) Bediüzzaman'ın bu sözleri gerçeğin gerçeğidir. Hem son derece samimî ve satidir. Çünkü Isparta vilâyetinde olsun, Kastamonu da olsun, Emirdağ'ında olsun kendisine ve imanî hizmetine karşı yapılan tüm bed muamelelere, zulümlere ve ihanetlere kendi ihtiyarı ve iradesi ile göğüs gererek sabretmiş, sebat etmiş ve metanet göstermiştir. Yoksa şayet istemiş

olsa idi, dünyanın öbür ucundaki Sibirya'nın Kosturma vilâyetinden tek başına fırar edip, kürenin yarı dairesi kadar bir mesafeyi katedip, rahat ve selametle geldiği gibi... Başka bir niyeti ve siyasî bir arzusu bulunmuş olsaydı, herhalde meskûn bulunduğu yerlerden daha çok rahatlık ve kolaylıkla zalim düşmanların ellerinden kurtulup gidebilir ve istediğini yapar ve yaptırabilirdi. A.B.

(38) Osmanlıca Lem'âlar, S: 766

(39) 163/1 Maddesidir. A.B.

(40) Kuyudu ihtiraziye; sakındırıcı, muhafaza altına alıcı ve bir muayyen hudut tayin edici kanun kayıdları demektir. A.B.

1019


“Yüzler şâhidin şehadetiyle ispat etmeye hazır olduğum şu beyan edeceğim halim o ittihamı esası ile çürütüyor, şöyle ki: Dokuz sene oturduğum Barla köyü halkının müşahedesiyle ve dokuz ay ikamet ettiğim Isparta'daki dostlarımın işhadiyle, onüç sanedir ki, siyaset lisanı olan hiç bir gazeteyi ne okudum ve ne de dinledim ve ne de istedim. Hatta mühim bir kaç hadisede şahsım ile alâkadar zannedilen ve herkesi meraka sevk eden vakıalardan(41) bahseden gazeteleri okumak arzusu bulunmadı ve okumadım. Ve okutmadığımla beraber, yüz Risale içinde onbeş maddeden başka bütün mesaili ahiretime ve imana ve hakikata müteveccih olduğu hükûmetin tedkikat-ı amikası ile tezahür eden Risale-i Nur, sekiz-dokuz sene evvel hükûmetçe kanun-u medenî kabul edilmeden ve medar-ı tenkid bulunan o on onbeş maddeyi yasak edecek kanunlar çıkmadan evvel, yazıldığı halde; "Said Risale-i Nur ile dini siyasete alet ediyor" Yani: Kâinatta en yüksek ve mukaddes tanıdığı bir hakikat-ı kudsiye olan din-i hakkı ve iman-ı tahkikiyi siyasete, yani ihtilâlkârane en tehlikeli ve en günahlı ve çok hukukun ziyaına sebebiyet veren akim, süfli bir maksada alet etmiş denilir mi? Böyle diyenler ne kadar daire-i akl ve vicdandan uzak düştükleri ve uzak hükmettikleri anlaşılmazmı (42) ?”

Madde-2 :

Yine aynı gayelerle gizli cemiyet ve teşkilât kurma isnadı?

Cevab: “...Bizi hayrette bırakan ve gayet şaşırtan ve bir garazı ihsas eden ve bil-iltizam hiçden bir sebeb-i ittiham icad etmek nev'inden müsırrane bir cem'iyyet ve teşkilât varmış gibi soruyorlar.. Ve bu teşkilâtı yapmak için “Nereden para alıyorsunuz” diyorlar.

Elcevab:Evvelâ, ben dahi soranlardan soruyorum.. Böyle bir cem'iyet-i siyasiyenin bizim tarafımızdan vücuduna dair hangi vesika, hangi emareler var?.. Ve para ile teşkilât yaptığımıza hangi delil ve hangi hüccet bulmuşlar ki, bu kadar musırrane soruyorlar?..

Saniyen: Meselemiz imandır, İman uhuvvetiyle bu memlekette ve Isparta'nın yüzde doksan adamlarıyla uhuvvetimiz var. Halbuki cemiyet ise, ekseriyet içinde ekalliyetin ittifakıdır. Bir adama karşı doksan dokuz adam cemiyet olmaz. Meğer gayet insafsız bir dinsiz, herkesi hâşâ- kendisi gibi tevehhüm edip bu mübarek dindar milleti tahkir etmek niyetiyle böyle işa'a eder.

(41) Herhalde bu vakıalar 1930'da vuku bulan Zilan Deresi Faciası ve 1931'de çıkan Ağrı Dağı isyanıdır. A.B.

(42) Osmanlıca Lem'alar, S: 825-826

1020

Salisen: Benim gibi ciddî bir muhabbetle Türk milletini seven ve Kur'anın senasına mazhariyetleri cihetiyle Türk milletini pek çok takdir eden ve altı yüz seneden beri bütün dünyaya karşı koyan ve Kur'an'ın bayraktarı olan bu millete karşı gayet şiddetle taraftar



bulunan.. Ve bin Türk'ün şehadetiyle bin milliyetçi Türkçüler kadar Türk milletine bilfiil hizmet eden ve kıymettar otuz-kırk Türk gençlerini, namazsız otuzbin hemşehrilerine tercih etmekle, bu gurbeti ihtiyar eden.. Ve hocalık haysiyetiyle izzet-i ilmiyeyi muhafaza eden ve hakaik-ı imaniyeyi pek vâzıh bir surette ders veren bir insanın on sene zarfında yirmi-otuz değil, belki yüz ve bin talebesi sırf iman ve hakikat ve ahiret noktasında onunla fedakârane bağlansa ve ahiret kardeşi olsa çok mudur ve zararı mı var?.. Hiç ehl-i vicdan ve insaf bunları tenkide cevaz verir mi ve bunlara cemiyet-i siyasiye nazarıyla bakabilir mi?...(43)”

“...Ey efendiler! Beyhude yorulmayınız, eğer aradığınız faraza varsa, hiç bir ucunu bu kadar zaman bulamadığınızdan biliniz ki; onu idare eden öyle acib bir deha var ki, mağlub edilmez ve mukabele edilmez. Çare-i yegane: onunla musalâhadır. Yoksa bu kadar masumlara zarar vermek ve ezmek yeter. Belki gayretullaha dokunur, gala ve veba gibi belâlara vesile olur. Halbuki benim gibi asabî ve en gizli olan sırrını yabanî adamlara çekinmiyerek söyliyen ve Divan-ı Harb-i Örfi'de meşhur ve pek merdane ve fedakârane müdafaatı yapan ve ihtiyarlık zamanında en ziyade akibeti tehlikeli ve meçhul sergüzeştlerden sakınmaya meslekçe mecbur olan bir adamın vasıtasıyla; böyle hiç keşfedilmiyen ve hiç keşfedilmiyecek komiteciliği isnad etmek, nihayet derecede bir safdilliktir.. ve yahud bir entrikadır.. veya bir anarşiliktir.. veya divaneliktir...(44).”

“...Bir hocanın, bir muallimin etrafındaki şâkirdleri, bir bakkalın samimi müşteri dostları hükmünde olan, nâdiren görüşebildiği ve bazılarını bir defa gördüğü bazı dostlarım bir cemiyetin faal azaları gibi neşriyata vasıta oluyor diye ittiham edilmişler?

Acaba, benim gibi bir adamın on sene zarfında on dostu bulunması ve o neşriyat dedikleri birer ve yahut ikişer nüshadan başka bulunmamakla beraber, bunlara: "Said'in vasıta-i neşriyatı" demek, ne kadar manasız olduğu bununla anlaşılır ki: Ben on gün, muhbirlerin dediği gibi niyet edip neşriyat yapsam, yüz adamı da bulup neşriyat yapabilirim...(45)"

(43) Osmanlıca Lem'alar, S: 751-753

(44) Aynı eser, S: 773

(45) Osmanlıca Lem'alar, S: 803

1021


Madde-3 :

“İman ve Kur'an nurlarını neşreden Nur Risalelerinin hükûmet müsaadesi alınmadan neşriyle, ilerde bir gaileye sebep ve bir meseleye medar olabilir?

Cevabları:

“...Risale-i Nur nurdur. Nurdan zarar gelmez. Siyaset topuzunu on üç senedenberi atmıştır. Ve bu vatanın ve bu milletin iki hayatlarının temel taşları olan hakikat-ı kudsiyesini tesbit eder.. Ve bu mübarek milletin yüzde doksan dokuzuna zararsız menfaatı olduğuna, eczalarını okuyan bütün zatları işhad edebilirim. Haydi biri çıksın "Bundan ben zarar gördüm" desin...(46)”

“...Eğer denilse, sen vazifesizsin! Milletin hürmetini kabul edip vazifedarlar gibi dini ders veremezsin. Hem dini ders verecek resmi bir daire var, onun müsaadesi lâzımdır?

Elcevab: Evvelâ benim matbaam yok ve kâtiblerim yoktur ki; vazife-i neşri yapsın. Bizimki hususidir. Hususi işlerde hususan imanî ve vicdanî olsa, hürriyet-i vicdan düsturu onun serbestiyetini temin eder.

Saniyen: Hükûmet-i İttihadiye ittifakla beni Darül-Hikmet-il İslâmiye'de Avrupa'ya karışı hakaik-ı İslâmiyeyi ispat edecek ve millete ders verecek bir vazife ile tavzif etmeleri.. Ve Diyanet Riyasetinin Van'da beni vaiz tayin etmesi.. ve şimdiye kadar yüz Risaleden ziyade eserlerim ulemanın elinde gezmesi ve tenkid edilmemesi ispat eder ki, millete ders vermeye hakkım vardır.

Salisen: Eğer kabir kapısı kapansaydi ve insan dünyada lâyemût kalsa idi, o vakit vazifeler yalnız askerî ve idarî ve resmî olurdu. Madem her gün lâakal otuzbin şâhid cenazeleriyle “El mevtü hakkun” davasını imza ediyorlar. Elbette dünyaya ait vazifelerden daha ehemmiyetli imanî vazifeler var...

İşte Risale-i Nur o vazifeleri Kur'anın emriyle ifa ediyor. Madem Risale-i Nur'un âmiri ve hâkimi olan Kur'an'ın kumandası üçyüz elli milyona hükmedip talimat yaptırıyor.. ve her gün lâakal beş defa, beşden dördünün ellerini dergâh-ı ilahiyyeye açtırıyor ve bütün camilerde ve cemaatlarda ve namazlarda kudsî ve semavî fermanlarını hürmetle okutturuyor.. Elbette onun hakiki bir tefsiri olan ve o güneşin bir nuru ve onun bir me'muru olan Risale-i Nur o vazife-i imaniyyeyi biiznillah sad

(46) Aynı eser, S: 743

1022

melere uğratmıyarak görecektir. Öyle ise ehl-i dünya ve ehl-i siyaset onunla mübareze değil, belki ondan istifade etmeye çok muhtaçdırlar.



Evet, kâinatın şu tılsım-ı muğlakını keşfeden ve mevcudatın "Nereden.. ve nereye.. ve ne olacaklarının" tılsımını açan Risale-i Nur'un eczalarından YIRMİDOKUZUNCU SÖZ; ve tahavvülat-ı zerratın muammasını keşfeden OTUZUNCU SÖZ; ve kâinatta mütemadiyen fena ve zeval içinde faaliyet ve hallakiyet-i umumiye tılsım-ı acibini hall ve keşfeden YİRMİDÖRDÜNCÜ MEKTUP; ve tevhidin en derin ve en mühim muammasını keşf ve hall ve izah

eden ve haşr-i beşerîyi bir sineğin ihyası kadar kolay olduğunu ispat eden YİRMİNCİ MEKTUP; ve tabiatperestlerin fikr-i küfrîlerini esasiyla bozan ve tahrib eden TABİAT RİSALESİ namındaki YİRMİÜÇÜNCÜ LEM'A

gibi Risale-i Nur'un çok cüzleri var. Bunların yalnız birisindeki muammayı keşfeden bir âlim, bir edip, bir profesör hangi hükümette olsa, takdirle mükâfat ve ikramiye verileceğini bu risaleleri dikkatle mütalâa eden tasdik eder...(47)”

Madde-4 :

Kanunen yasaklanmış tarikat dersini verdiğinin isnadı...

Cevabları:

“Evvelâ elinizde bulunan bütün kitaplarım şâhiddirler ki, ben hakaik-ı imaniye ile meşgulüm. Hem müteaddit risalelerimde yazmışım ki; tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsız cennete gidecek pek çok... Fakat imansız cennete girecek hiç yok... Onun için imana çalışmak lâzımdır diye beyan etmişim.

Saniyen: Şu on senedir Isparta vilâyetinde bulunuyorum. Biri çıksın, bana tarikat vermiş desin!.. Evet, bazı hâs kardeşlerime ulûm-u imaniyye ve hakaik-ı âliye dersini hocalık

itibariyle vermişim. Bu tarikat talimi değil, belki hakikat dersidir.Yalnız bu kadar var ki, ben Şafiîyim, Namaz sonundaki tesbihatım Hanefî tesbihatından biraz farklıdır. Hem akşam namazından ta yatsı namazına kadar ve fecirden evvel hiç kimseyi kabul etmemek şartıyla kendi kendime günahlarımdan istiğfar ve ayetleri okumak gibi şeylerle meşguliyetim var. Zannederim, dünyada hiç bir kanun bu hale yasak diyemez..(48)”

“...İddianamede "Telvihat-ı Tis'a" nâmında tarikatın bazı hakaikine dair bir risalede medar-ı tenkid olunan şu fıkra: "Ehl-i sünnet velcemaata mensûb bir kısım ehl-i siyaset ve bir kısım gafil insanlar, ehl-i tarikatın

(47) Osmanlıcs Lem'alar, S: 770

(48) Aynı eser, S: 747

1023

içinde gördükleri bazı su-i istimalâtı ve bir kısım hatiâtı bahane ederek, bu hazine-i uzmayı kapatmaya belki tahrib etmeye ve bir nevi' ab-ı hayatı dağıtan o kevser menbaını kurutmaya çalışıyorlar.. ve merkez-i hükûmet olan İstanbul'u beş yüz elli sene bütün âlem-i Hıristiyanî'nin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul'da beş yüz yerde fışkıran envar-ı tevhid.. ve merkez-i İslâmiyetteki ehl-i imanın nokta-i istinadı o büyük cami'lerin arkalarındaki tekyelerde, o Allah Allah diyenlerin kuvve-i imaniyeleri ve marifet-i ilâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cuş u huruşlarıdır. İşte ey insafsız hamiyetfuruşlar ve sahtekâr milliyetperverler! Tarikat 'ın hayat-ı içtimaiyemizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlarıdır, söyleyiniz!.." diye yazılı olan fıkra aleyhime tenkidkârane dercedilmiş.(49)”



Elcevab: Bu fıkra hakikat noktasında çok hatiatımı affettirir mübarek bir fıkradır. Hem bu fıkra, hükûmetçe tarikatın yasak olduğuna dair kanunların neşrinden hayli zaman evvel olmakla beraber, bu tarikat ta'limi değil, tarikatın bir hakikat-ı ilmiyesini ilmen beyan etmektir. Bune yasak temas edemez. Hem bu milletin -bin seneden beri- ruhlarını feyizlendiren ve mezaristanda yarı ecdatları onunla merbut olan bid'atsız halis ve hakikat-ı takva olan bir nevi tarikatın içtimaî bir faydasını beyan etmekliğim nasıl aleyhimde istimal edilebilir?..(50)”

MADDE-5 :

Kürtlük ve Kürdçülük, yani ırkçılık isnadları...

Cevabları: “...Adalet noktasından tarafgirlik fikrini verip adaletin mahiyetini zulme çeviren hakkımda sarfedilen bir tabirdir ki; Ispartada ve burada bazı istiçvablarda, benim ismim Said-i Nursi iken, her tekrarında "Said-i Kürdî" ve bu Kürt'tür" diye beni öyle yâd ediyorlar.. Bununla hem ahiret kardeşlerimin hamiyet-i milliyelerine ilişip aleyhime bir his uyandırmak.. hem mahkeme ve adaletinin mahiyetine bütün bütün zıt ve muhalif bir cereyan vermektir.

Evet, hâkim ve mahkeme tarafgirlik şâibesinden müberra ve gayet bitarafane bakması birinci şart-ı adalet olduğuna dair, binler vukuât-ı tarihiyeden "Hazret-i Ali Radiyallahü anhünün hilafeti zamanında bir Yahudî ile mahkemede beraber oturmaları.. Ve çok padişahların âdî adamlar ile mahkeme-i adalette görülmesi gibi, çok hadisat-ı tarihiye varken,

(49) Benzeri cümleler; çıkarılan "bazı kanunları ilmî ve mantıkî şekilde bir tenkid ameliyesidir. Fikir ve vicdan hürriyetinin varlığından söz edilen bir ülkede bu gibi tenkidler ve mantıkî eleştirmeler her vatandaşın hakkı iken, görüldüğü üzere, Hazret-i Üstad hemen muahaze edilmiş ve tecziyesi istenmiş. Hani fikir ve. söz hürriyeti vardı? Hani Anayasa teminat mevcuddu? Fakat heyhat!..

(50) Osmanlıca Lem'alar, S: 788

1024


benim hakkımda bir yabanîlik hissini veren ve nazar-ı adaleti şaşırtmak istiyen adamlara derim:

Efendiler! Ben her şeyden evvel Müslümanım.. ve Kürdistan'da dünyada geldim. Fakat bu Türklere hizmet ettim.. ve yüzde doksan dokuz menfaatlı hizmetim Türklere olmuş.. Ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş.. ve en sadık ve en halis kardeşlerim Türklerden çıkmış.. ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek ve hizmet-i Kur'aniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak, kudsî hizmetimin muktezaası olduğundan; Bana KÜRD diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk milletine hizmet ettiğimi hakiki ve civanmerd bin Türk gençlerini işhad edebilirim...

...Ey efendiler! Benim hakkımda tesbit edilmiyen ve tesbit edilse dahi bir suç teşkil etmiyen ve suç olsa bile, yalnız beni mes'u1 eden bir madde yüzünden, kırktan fazla Türknn en kıymettar gençlerini ve en muhterem ihtiyarlarını büyük bir cinayet işlemişler gibi bu belâya atmak milliyetperverlik midir?..

...Ben ki sizin nazarınızda yabanî(*) millettenim. Diyorum, bu mevkuf olan civanmerd ve muhterem Türk gençleri ve ihtiyarları içinde öyleleri var ki; onların bir tanesini kendi milletimden yüz adama değiştirmem.. ve onların içinde öyleleri var ki; on sene bana zulüm eden memurların, beş seneden beri onların hatırı için o zalimlere bedduayı bıraktım.. Ve onların içinde öyleleri var ki; âli seciyelerin en halis nümunelerini o âlicenab Türk arkadaşlarda kemal-i hayret ve takdir i1e gördüm ve Türk milletinin sırr-ı tefevvukunu onlarla anladım...

...İşte ey Türkçülük dava eden mülhid zalimler!Türk milletinin medar-ı iftiharları olabilecek bu kadar zatları gayet adî ve ehemmiyetsiz bahanelerle, sizin tabirinizle "benim gibi bir Kürd" yüzünden perişan etmek, tezlil etmek milliyetçilik midir? Türkçülük müdür? Vatanperverlik midir? Haydi o insafsız vicdanınıza havale ediyorum...(51)"

"...Gizli bir kuvvet, bililtizam beni mahkûm etmek istiyor.. ve her bahaneyi bulup bin dereden su getirmek gibi, her bir çâreye müracaat ile, kurdun keçiye bahanesinden daha garip bahanelerle beni ittiham altına almak ve mahkûm ettirilmek istenildiğini hissediyorum.

Mesela, üç aydır bu kelimeyi tekrar ediyorlar: "Said-i Kürdi dini siyasete alet ediyor"

Ben de bütün mukaddesatıma yemin ediyorum ki; bin siyasetim olsa, hakaik-i imaniyyeye feda ederim. Ben nasıl hakaik-ı imaniyeyi dünya siyasetine alet edebilirim...

(*) Ehl-i garaz olan siyasi ırkçılar, hep böyle Üstada ve Üstadın mensup olduğu millete yabani baktılar, bir kısmı halen de bakıyor. A.B.

(51) Osmanlıca Lem'alar, 5: 755-760

1025

...Düşman bir ecnebinin müthiş bir adamı bir memlekete gelse, onunla temas eden ve dost olan adamlar muahaze edilmediği halde, benim gibi bu vatanın evlâdı ve bu milletin masum bir ferdi olan bir adamın, onunla temas eden veyahut bir dostluk gösteren her bir ma'sum


Yüklə 2,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin