part, r. (rusça partiyniy sözünün kısaltılmış şeklidir, başka bazı sözlerin önüne konularak, onlarla tek bir teşkil eder: partkabinet gibi, bu, parti kabinesi demektir; m.).
parta, r. mektep sırası.
partbilet, r. (bu da “partiyniy bilet” sözünün kısaltılmış şeklidir, ki parti bileti, yani partiye intisap vesikası demektir; M.).
partizan = partizan.
partiya, r. sis, 1. parti, fırka; 2. kon. parti azası, partiye mensup; partiye bol: partiye yazılmak, aza olmak; men partiyadamın yahut kon. partıyamın: ben partiye mensubum, parti azasındanım; men partiyada emesmin yahut partiyada cokmun: ben fırkada değilim, fırkasızım, bitarafım.
partiyalık, parti azasından olan.
partiyaluu = partiyets.
partiyasız, partiye intisap etmiyen, bitaraf.
patiyets, (kon. partiys) r. partiye mensup olan kimse.
partizan, r. (bu rusça “partiyniy komitet” sözünün kısaltılmış şeklidir, ki bu da: parti komitesi demektir; M.).
partpel = portfel.
pas I. = has I.
pas II, f. : bir pastan sonğ: bir muddet sonra.
pasılke, r. “posılke”: posta kolisi.
pasıya, nasıya sözünün tekidir.
pasolke, r. kasaba, köy, (rusların yaşadığı) meskûn mahal.
pasport, r. pasaport.
passiv, r. faal olmıyan.
paş: aş-paşka koyboy: bir lahzada; bir çırpıda.
paşıs = faşist.
paşizim = faşizim.
patefon, r. bir çeşit gramofon.
patent, r. patenta.
patentsız, patentasız.
patır: tatır-patır: tüfek sesini taklit için kullanılan onomatopoê’dir.
patince, f. domates.
patoka, r. sun’î bal, bulama.
patpiske, r. “podpiska; imzalı makpuz, taahütname; patpiske ber-: imzalı senet vermek; taahüt altına girmek.
payçeki, f. at derisinden yapılan, arka tarafından kayış bağları bulunan ve mest üzerine giyilen bir çeşit ayakkabı (bk.maası).
payda, a fayda, kazanç, kâr.
paydakeç, a-f. haris, yalnız menfa atını düşünen.
paydalan-, faydalanmak, istifade etmek..
paydalanıl-, faydalanılmak, istifade edilmek.
paydalanıluu, işs. paydalanıl’-dan.
paydalanılış- müs. paydalanıl’-dan.
paydalant-, faydalandırmak, istifade ettirmek.
paydalanuu, faydalanma, istifade etme.
paydaluu, faydalı.
paydaluuluk, faydalılık.
payema ═ poema.
payezie = poeziye.
payseki ═ payçeki.
payton = faeton.
pazetsiya ═ pozetsiya.
peç, f. hareke (sesli harfli eksik olan arap yazısında bazı harflerin ne türlü okunacağını gösteren satırüstü ve satır altı işaretler; M.).
pedagog, r. terbiyeci.
pedagogiya, r. pedagoji, terbiye ilmi.
pedagogika, r. terbiye usulü.
peese ═ pyesa.
pende ═ bende.
penğeş, kenğeş I. sözünün tekidir.
pensiya, r. tekaüt maaşı.
pensioner, takaüt maaşı alan.
perevod, r. terceme.
perevodçik, r. ütercim, tercüman.
peri. r. 1. peri; peri- zat: periden doğan; peri-zattay kız: peri gibi güzel kız; peri urğanday tenğselet yahut peri tiygendey tenğselet: (kadınlar hakkında) bir peri gibi süzülerek ve ve kırıtarak yürüyor; 2. şerir, cinnî varlık; dööperi: şerir ruhlar.
perkon ═ berkon.
perme ═ ferma.
perne I, timsal, imaj; perne söz: timsalî tabir.
perne II ═ berene.
perspektiv, r. perspectiv.
pesir ═ besir.
peyil ═ beyil.
peyilden-: aram peyilden-, bk. aram.
peyildik: aram peyildik, bk aram.
pezelin kon. ═ vazilen.
pılan, kon. ═ plan.
pıraksıya, kon. ═ fraktsiya.
pırğıram kon. ═ programma.
pıront, pront kon. ═ front.
pırpıra ═ bırpıra-.
pış ═ bış I.
pışkırık ═ bışkırık.
pıy, çıy sözünün tekidir.
pıyadal ═ feodal.
pıyankeç, r. f. ayyaş.
pıyankeçtik, ayyaşlık.
pıyba, (r. “pıvo”) bira.
pibiral, kon.═ fevral.
pikir ═ bikir.
pikirdeş ═ bikirdeş I.
pilenke, r. “plenka”: film (fotoğrafta).
pilenom kon. ═ plenum.
pilimot, kon. pulemyot.
pilita, r. dökme mutfak ocağı.
pioner, r. pionier.
pir, f.dn. 1. ruhanî mürşit; bir tarikatın yahut onun bir dalının şeyhi; 2. aziz.
piramida, r. piramit.
pirigobar, prigöbör, r.kon. hüküm (cemiyetin çıkardığı karar).
pirkes = birkez.
piroksilin, r. piroksilin.
pirökörör, kon. = prokuror.
pitir, a. fitre (bu manayla daha ziyade pitir-sadağa).
saadak, 1. sadak, okluk; çılbırı koldo on tolup, saadağında ok bulup: folk. dizgini eline on kere sarılmış, sadağında okları var; buurçaktınğ saadağı: nohudun kalbuğu; 2. bütün takımiyle birlikte yay.
saal I, a. azıcık, bir parçacık, minnacık; saal toktoy tur: azıcık bekle, dur; saal-paal: azıcık, azkala; alı saal: fakir; ihtiyaç içinde olan.
saal- II, pas. Saa- II’den.
saalık-, gevşek, ağır hareket etmek, yürüyüşü ağırlaştırmak, oyalanmak (gecikmek), geç kalmak.
saalıktır-, bekletmek, beklemekle üzmek; saalıktırıp oturğuzup koyuptur: uzun oturmaya ve beklemeye mecbur etti; bekletmekle üzdü, sıktı.
saalıt,- 1. bekletmekle üzmek, sıkmak; 2. yormak , gevşetmek, bitkin bir hale komak; 3. perişan etmek.
saam, 1. sağma, sağım; bee saamı: kısrağı iki sağım arasında geçen zaman ( 1-1 ½ saat): beeni eki saamına deyre: 2-3 saat kadar; 2. defa; kere (başlıca, kâğıt oynarken); bol kartanğdı. Eski saam oynop ciberli: çabuk iskambil kâğıdı verin. Ki bir iki parti oynayalım.
saamal- henüz tahammur etmiyen taze kımız.
saamalık, 1. yeni şey, senelik;2. siftah.
saamay, 1. (bu manayla bazan. saamay çaç): kırparken şakakla da bırakılan saç (başlıca. 10-12 yaşında olan kız çocuklarda); kırk saamay mec. olgun kız; 2. ince kadın .
saamık- ═ saalık-.
saamıkat ═ saalıktır; ana-mina menen saamıktatip oturup, üşüküngö çeyin keldi: her türlü behanelerle savsaladı ve şimdiye kadar uzatt; alasamdı saamıktatpay ber: alacağımı sallamadan ver.
saamıktır-═ saalıktır-.
saan 1. sağmal(hayvan); saan uy: sağmal inek; 2. sağma; uy saan boldu: ineği sağma zamanı geldi; 3. es. Bir hizmet mukabilinde sağmal hayvanı muvakkat vermek; saan-paan: sağmak için verilen hernevi hayvan.
saançı, sağıca kadın.
saadık, sağmal.
saar ═ zaar III.
saara: saara kıl-: aptes bozmak.
saattama, a-f. Saat (zaman gösteren alet manasıyla).
saat I. engel: caan saat kıldı: yağmur mani oldu; senin saatınğan: senin yüzünden; saat-sabır: engeller ve manialar.
saat II, a. 1. saat (alet olarak; konğğurooluu saat: çalar saat; 2. saat (zaman olarak); saat beşte keldim; saat beşte geldim; beş saatte keldim: beş saat zarfında geldim (yolum beş saat sürdü).
saattuu, 1. güç. ızdırap verici; 2. inatçı: al saattuu neme ğo saati karmap kelibey kalsa kerek: o, inatçı bir adamdır. İnadı tutup gelmeden kalmış olsa gerektir.
saba 1. içinde kımız yapılan büyük deri tulum: kergen saba: dört yıldızdan teşekkül eden yıldız burcu.
sabak I, a. 1. ders; 2. beyit, mısra; eki sabak ır: iki mısra şiir; 3. bir alım sabak: çok, gereği gibi (miktar manasiyle); bir alım sabak ırtaşıp ciberçi: haydi bakalım, adamakıllı bir şarkı söylesene.
sabak II, sâk, sap; gül sabağı bot. çiçek sapı.
sabakta-, çubukları, yaprakları seçmek bir araya getirmek suretiyle yığmak, biriktirmek.
sabala-: el sabalap ele kelip atat: halk çar-çabuk gelmektedir; sabalap cönüştü: (atlılar) koşturarak gittiler; möndür sabalap turat: dolu kamçı çalar gibi yağıyor.
sabaş-, hep beraber dövmek, biri birine dövmek, dövüşmek.
sabaştır-, et. sabaş-‘tan.
sabat I, a. okur yazarlık; kat sabat: alfabelik okur yazarlık; sayası sabat: siyasî okur yazarlık, siyasetten haberdarlık; çala sabat ═ çala sabattuu (bk. sabattuu).
sabat- II, et. saba- II’den.
sabatsız, okur yazar olmıyan: cahil coyuu: cahilliği tasfiye.
sabırsızdık, sabırsızlık; kendine hâkim olmamaklık.
sabiz, f. Havuç.
sabotaj, r. baltalama, fesatçılık, sabotaj.
sacda, a. dn. Secde.
saçır, kaçır sözünün tekidir; kaçır saçırınğdı bilbeymin: senin katırlarını bilmiyorum (hiç bir şeyi bilmek istemiyorum).
sadağa, a 1. sadaka; aşağıda getirilen bütün tabirler artık çoktan hakiki manalarını kaybetmiş olup , bügün yalnızca mecazî manalarda kullanılmaktadır:can sadağası: hayatı kurtarma sadakası; başım aman bolso, al canımdan sadağa: sağ kalırsam, malım başım için sadaka olsun; sadağa kak- yahut çap-: kurban kesmek ; sadağa çabıl-: kefaret sadakası olarak verilmek ; el- curtan alda kaçan sadağa çabılgan: onu adam yerine koymaktan çoktan vazgeçtiler; 2. okşama hitabıdır: sevgili, canım, sadağası yahut sadağanğ keteyin (yahut boloyon): kurbanı olayım.
sadak ═ saadak.
sadakat ═ sadağa.
sağa bk. sen I.
sağak, 1. bir çift söyke’yi (bk. söykö 1) birleştiren gümüş köstek; 2. ═ saaldırık.
sağala-, göz atmak, gözetlemek.
sağalat-, et. sağala’-dan.
sağaldırık, çenenin altından geçen kayış (oynan’ın bir kısmı).