DİVAN BAŞKANI AV. ZİYA YERGÖK
Değerli üstadımız Mahmut abiye çok teşekkür ediyorum. Mahmut abi her zaman engin deneyimi ile baro genel kurullarımıza güç katıyor. Ancak, baştaki eleştirel konuşması zannediyorum ki, bir yanlış anlaşılma. Ben “gürültü kesilsin” dedim. Yoksa, 2 yıl önceki genel kurul 5 dakikalık süre kısıtlaması ile başladığı için bizim bu yaklaşımı benimsemediğimizi, yalnız arkadaşlarımızın makul süre içerisinde konuşmalarını sürdürmeleri gerektiğini söylemiştim. Tekrar teşekkür ediyorum. Sayın Mehmet Akdemir.
AV. MEHMET AKDEMİR
Aziz üstatlarım, değerli yol arkadaşlarım.
Genel kurul meslek içi demokrasinin kalbidir.
Genel kurul çoğulculuğun nefes aldığı yerdir. Bir bakıma baronun entelektüel tarlasıdır.
Farklılıklar buluşmasıdır.
“Farklı renklerimizle aynı sokaktayız” diyebilmenin haklı kıvancıdır.
Ancak, buradaki söylemler 2 yıla yayılamazsa, içselleştirilemezse, özümsenemezse kurudur, yavandır.
En zorlu dönemleri birlikte yürüdük. Daha iyi bir yarın uğruna, dünü geride bıraktık. Geleceği beraber inşa edeceğiz.
Ünlü hatip Martin Luther’in söylemi gibi.
Bir hayalim var, bizi sarsan farklı sesleri, kardeşliğin senfonisine dönüştüreceğiz.
Aramızda avukatlığa yeni adım atmış olan, talepleriyle, itirazlarıyla ufkumuzu genişleten, yeni pencereler açan, bir başka dünyanın, bir başka baronun, bir başka avukatlığın mümkün olduğunu gören, bunun takipçisi olmak isteyen, gülmeyi bilen genç arkadaşlarımız var. Onlarla yürüyecek uzun bir yolumuz ve baroyla ulaşmak istediğimiz hedeflerimiz var.
Kavramlardan yola çıkıldığında şeffaflık, çağdaşlık, hukukun üstünlüğü ve yansızlık gibi bağlamlarda hepimiz benzer noktalarda buluşabiliriz. Fark kavramların içini doldurmada ve kavramları hayata geçirmede ortaya çıkar. Bizler, olayları kamplaşmanın taraflarına göre değil, hakikate ve hukuka bağlı olarak değerlendirebilmeliyiz. Ya o, ya bu demeden hem meslek, hem toplum hassasiyetlerine eğilebilmeliyiz. Genç kuşakların tünelin sonunda ışık olduğunu bilmeye ihtiyaçları var. Bizlere düşen tünelin sonundaki ışığı onlara gösterebilmektir. Genç meslektaşları inandıran, tünelin sonundaki ışığı onlara gösterebilen, bugünden daha iyi yarını inşa eden, özellikle umut ışığı olan bir büyük hikayemiz var mı? Hangi açıdan bakarsak bakalım bu meslek çukurdadır ve bizler bu çukurdan birbirimizi yererek değil, ancak birbirimize tutunabilerek çıkabiliriz. Elbette ki evrensel temel haklar ihlal edildiğinde refleks göstermek, tavır almak, duruş sergilemek, ortak akla müracaat etmek, toplumun ortak vicdanını uyandırmak baroların misyonlarının bir parçasıdır. Fakat, mesleğin üstün çıkarı için sessiz diplomasi kanallarını açık tutmak, lobi etkinliği yürütmek de baroların vizyonudur. Bu mesleğin ufuk genişliğidir.
Batı dillerinde vefa, hatır, gönül kelimelerinin karşılığı yoktur. Çünkü, bu dillere kaynaklık eden kültürlerde bu kavramlar bulunmaz. Buna karşılık vizyon, strateji, misyon kavramlarının karşılığı da bizim dilimizde yoktur. Bizim geleneğimize göre kervan yolda dizilir, istim arkadan gelir. Baro seçimlerimiz de böyle değil mi? Seçim sonuçlarını misyon ve strateji dışında hatır ve gönül belirlemiyor mu? Dönüşüm, daha iyi bir yarın uğruna dünü geride bırakmaktır. Geleceği öngörmenin en etkili yolu onu inşa etmektir. Yarını dert etmeyenin yarını olmaz. Gelecek atlasındaki yerimiz neresi? Abartılı tepkiler gösteriyor, agresif bir dil kullanıyoruz.
Peki toplumun vicdanı bunu nasıl okuyor? Toplumun vicdanı yalnızca tınılı bir kavram değildir. Toplumun vicdanı, yalnızca bizim gibi düşünenlerin karar alma gücü değildir. Bu vicdanda mahkum olmak da var. Mülki idari amirler, bürokratlar, adalet komisyonu üyeleri buraya gelmiyorsa eğer, bu en başta bizim kusurumuzdur. Anlaşılan o ki, Baro-Adalet Komisyonu ilişkileri sorunları diyalogla çözülecek derinliğe sahip değildir. Oysa baro yüksek tansiyonla yönetilmez, suluhetle ve sükunetle yönetiyor.
Victor hugo şöyle der. Hukuklu ilgili 2 olumsuz deneyimim oldu. Birinde girdiğim bir davayı kaybettim. İkincisinde ise kazandım. Biz atalarımızdan bilgeliği hiç öğrenemeyecek miyiz? Kaybetmek ve kazanmak üzerine kurulu sistem husumet yaratır, uzlaşmak ise bilgelik. Uzlaşmayı eksene alan, arabuluculuk kurumuna gerekli itina ve desteği göstermedik. Arabulucuk gerçeği, avukatlığın alternatifi olarak gördük ve maalesef ki temkinli yaklaştık. Baro olarak arabuluculuk düzleminde bir projeksiyon geliştiremedik. Oysa, arabuluculuk temelinde maalesef ki faaliyet raporunda uygulanmış bir programımız, bir izlencemiz ve bir projemiz yoktur. Nasıl ki toplumların bir tarihi ve hafızası varsa, nasıl ki kuruluşların bir tarihi ve hafızası varsa, mesleklerin de bir tarihi ve hafızası vardır. Bu mesleğin büyük tarihini doğulular yazmadı, ancak batılılar yazarken kahramanlığa soyunmadı. Ateşli nutukların nutukçusu olmadı. Coşkulu hitabelerden medet ummadı. Caddelere inmedi, indirgenmedi. Yani mesleğin birikimine ve hafızasına aykırı davranmadı.
Avrupa’da insan hakları ihlal edildiğinde en başta insan hakları örgütleri reaksiyon gösterir, barolar değil. Baroculuk anlayışı alelade bir şark kurnazlığına indirgenmişse, tarihsel süreç bunun somut örnekleriyle doluysa, avukatlar kendi büyük hikayesini yazmaktan vazgeçmişse, doğulu bir avukat olmaktan öteye geçemedik demektir. Batılı bir avukat olmak daha fazla lobi, daha az ideoloji demektir. Hukukun üstünlüğünü savunurken lobi de yapabilmek demektir. Zira, etkili lobi yürütenler kendi mesleklerinin büyük tarihini yazarlar.
2015 yılında Nobel ödül törenleri tarihinde bir ilk yaşandı. Nobel Barış Ödülü Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsüne verildi. Tunus ulusal diyalog dörtlüsü içinde, Tunus Barolar Birliği de vardı. Yani, tarihte ilk kez bir Barolar Birliği’ne Nobel Ödülü verilmiş oldu. Peki, Tunus Barolar Birliği ne yaptı da Nobel Ödülü’ne hak kazandı. Kendini muhalefete indirgediği için mi? Belli bir siyasi perspektifte hizalandığı için mi yoksa ortak akıl ürettiği, ortak paydalarda buluşturduğu için mi? Doğulu sandığımız Tunus Barolar Birliği bize batılı baroculuk dersi vermedi mi? Lobi faaliyeti, komplike bir ince sanattır. Bu sanatı layıkıyla icra edenler, kendi mesleklerinin büyük tarihini yazarlar.
Noterler Birliği Başkanı’nı çoğumuz tanımayız. Ancak, noterlerin kazanımlarından hepimiz haberdarız. Kazanımları tesadüfi değildi. İncelikli bir lobinin semeresiydi. Zamanın ruhu göstermiştir ki, asıl civanmertlik sessiz diplomasidir.
Amerika Barolar Birliği birçok lobi kuruluşuna ve şirketine üyedir. Bu mesleğin lobi açığını hamasi söylemlerle kapatamayız ve yine bu mesleğin irtifa kaybını kahramanlığa soyunarak örtemeyiz. Mesleğin üstün çıkarı için sessiz diplomasi üzerinden lobi seferberliğini acilen başlatmalıyız. Lobi yapmak, iktidar yanlılığıdır demek büyük lobi örgütlerine haksızlıktır. Noterler Birliği iktidar yanlılığı yaparak mı kendi büyük tarihini yazıyor? Hangi batılı baro siyaset yaparak bir başarı öyküsüne ulaşmıştır. Biz neyi model alıyoruz? Ancak, şunun hassasiyetle altını çizmek gerekir. Aynı anda hem siyaset, hem de lobi yapamazsınız. Zira zamanın ruhu buna uygun değildir.
Ünlü düşünür Zizek’in söylediği gibi, ideolojik düşünmek çöplükten beslenmektir. Adana Barosu’nun ideolojiden değil, salt hukuktan beslenmesi gerekir, mesleğin üstün çıkarı gibi bir değerden beslenmesi gerekir, lobi faaliyetinden beslenmesi gerekir.
Şayet siz Uludere’ye “Roboski” diyorsanız, insan haklarını savunmuyor, ideoloji üretiyorsunuz demektir. Şayet siz “silahlar sussun, kol gezen rejim faşizmdir” diyorsanız hangi hukuk düzeninden bakarsanız bakın, hukukun dilini değil siyasetin dilini kullanıyorsunuz demektir.
Ünlü psikolog Maslow’un söylediği gibi; Eğer sahip olduğunuz tek alet çekiçse, her sorunu çivi olarak görürsünüz.
Bizim de sanki sahip olduğumuz tek alet eleştiri gibi faaliyet raporundaki basın açıklamalarının kahir ekseriyetinde eleştiri önermesi var. Elbette ki eleştirmek de, tavır almak da bizim işlevimiz. Ancak, baroların eleştirmekten, itiraz etmekten başka işlevleri de yok mu? Üyemizi bir eleştiri örgütüne üye gibi hissettirmeyelim. İtiraz etmek, tekrar itiraz etmek, alternatif olmak, seçenek geliştirmek demek değildir. “Bir başka yol daha var” demek değildir.
Biz bir insan hakları örgütü değiliz, itiraz örgütü değiliz, bir think tank kuruluşu değiliz, bir sivil toplum örgütü hiç değiliz. Biz baroyuz. Artık fark edelim. Hepimizi taşıyan gemi batıyor.
Bizler değerlerimizi hiç konuşmuyoruz. Değer yargılarımızı hiç tartışmıyoruz.
Bu mesleğin saygınlığı bir değerdir, vakarı bir değerdir, ahlakı bir değerdir, sistemdeki rolü bir değerdir. Sistemdeki rolü bir değerdir. Artık maliyesi bir değerdir. Değerlerimiz aşınırken, değer yargılarımız örselenirken, meslekten çok her şeyi konuşuyoruz.
Politikanın şehvetine bu kadar kapılmayalım. Politikanın dili durmadan zenciler yaratan bir beyazlığın dilidir.
Politikanın dili ikiliğin dilidir, ikilciliğin dilidir.
Buna karşılık; hukukun üstünlüğünü politika yapmadan savunabilmek, belli bir odağa angaje olmadan belirtebilmek meslekte dengenin dilidir.
Avukatlar olarak ıssız bir adada yaşamıyoruz. Yani toplumsal sorunlardan bağışık değiliz. Hatta bilakis toplumun bir parçasıyız, bir uzantısıyız. Ancak, toplumsal olaylara duyarlılık gösterelim derken romantik savrulmalar yaşamayalım. Toplumsal olaylara refleks gösterelim derken, siyasetin kaygan ve netameli zeminine basmayalım. Hülasa, toplumsal olaylara duyarlılıkta momentumu yakalayalım. Zira sokaklar kadın hakları aktivistleriyle ve feministlerle dolu değildir. Başka bir evrende yaşamıyoruz. Farklılar, ne marjinal özgürlüklerdir, ne de hayata renk katan özellikler. Farklılıklar, ihtiyaçtır. Tarihin her evresinde hukuka, liberal bir perspektiften bakanlar, hukuku toplumcu çerçeveden görenler, hukuka muhafazakar düzlemden yaklaşanlar oldu, olacaktır, bu gayet tabidir, hukuk evriminin gereğidir. Ancak, hiçbir dönemde bir kanat diğer bir kanadı bu denli yok saymamıştı. Belli bir odak, belli evrelerde fikren mağlup edilebilir, ancak fikren yok sayılamaz. Düşünsel enerjisi etkisizleştirilemez.
Öyle dönemlerden geçiyoruz ki, artık savunma özel bir anlam taşıyor. Görüş ayrılıklarımız, bakış açılarımız, perspektiflerimiz ne olursa olsun ortak bir paydada birleşebilmeliyiz. Peki bunun için daha farklı bir söylem, daha kucaklayıcı bir üslup gerekmiyor mu? Hukuk reaksiyon verirken bunu bir kuyumcu titizliğiyle yapar, hoyratça tepki vermez. Bazen bir üslup hatasının telafisi imkansızdır. Baronun yeri toplumun vicdanıdır. Baronun gücü bu vicdandaki özgül ağırlığı kadardır. O halde baronun ilk tepkisi toplumun vicdanına sığınmak olmalıdır.
Mesleğin ekonomik sorunları en yakıcı meseledir. Bu yüzden sorundan çok çözümü, olmazdan çok oluru göstermeye, uzlaşmanın altını çizmeye dayanan bir baro izlencesi izleyebilmeliyiz. Artık seçimin ve düşünce özgürlüğünün çok ötesinde bir demokrasi yükseliyor dünyada. Demokrasinin ayrıntılarına iniyor dünya. Yeni demokrasi diye bir olgu var bugün.
DİVAN BAŞKANI AV. ZİYA YERGÖK
Değerli meslektaşım müdahale etmek istemedim olduğu kadar, ama makul süreyi anımsayalım.
AV. MEHMET AKDEMİR
Çok kısa değerli başkanım. 2 cümle kaldı, özür diliyorum.
Bize benzeyenlerden ziyade bize benzemeyenlerle işbirliğinden geçer sorunu çözmek. Dayanışma ruhunu yitirmek, mesleğin üstün çıkarını gütmemek, lobi yapmamak, gelecek nesillerden hırsızlıktır. Bu mesleğin yarınını çalmaktır. Beni saygıyla dinlediğiniz için saygılarımı ve şükranlarımı takdim ederim.
DİVAN BAŞKANI AV. ZİYA YERGÖK
Teşekkür ediyoruz. Sayın Mustafa Çinkılıç buyurun.
AV. MUSTAFA ÇİNKILIÇ
Tabi önce Mehmet’e göre boyunu (mikrofon) ayarlamak lazım.
Değerli arkadaşlar
Şüphesiz en ateşli nutukları atabiliriz, ama, eskilerin bir deyimi var.
Bir şeyi konuşurken efrada cami ağyara mani konuşmak lazım.
Konumuz faaliyet raporunun eleştirisi. Onun için ben de birçok konuyu söyleyebilecek olmama rağmen sadece faaliyet raporunun eleştirisi sınırları içerisinde kalacağım.
Öncelikle sayın divan ve içlerinde olmaktan onur duyduğum değerli Adana Barosu mensupları.
Gerçekten arkadaşlar bilirler baronun faaliyet raporlarını okurum. Gerçekten ne yapmış ayrıntılı olarak bakmaya çalışırım. Böyle baktığımda aslında mali raporun sadece 3 sayfaya indirilmiş olmasını önemli ve olumlu buluyorum. Bu yüzden de arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Geçen genel kurullarda baronun mali raporunun sanki bir anonim şirket kasası gibi ayrıntılı olarak verildiğini gördük ve eleştirdik. Dedik ki arkadaşlar bizim bunu anlamamız, tartışmamız mümkün değil, bunu özetleyin dedik. 3 sayfada özetlemişler. Baronun gelir-gideri, CMK’nın gelir-gideri, adli yargının gelir-gideri. Dolayısıyla konuyu daha rahat, daha kolay anlamamızı sağlamışlar. Bu yüzden geçmiş dönemdeki eleştirileri dikkat edip, ona göre düzenleme yaptıkları için teşekkür ediyorum.
Bir diğer teşekkürüm de yine baro genel kurullarında iş davalarına bakan bir meslektaşınız olarak, hizmet sektöründe normalde hizmet eden kurumlarda personel giderlerinin neredeyse bütçenin yüzde 40’ına yakın olması gerektiğini ben ifade ettim. Çünkü hizmet sektöründe hizmet edenler mutlu olurlarsa hizmet alınan kurum da daha sağlıklı gelişebilir. Sevinerek görüyorum ki bütçede, tabi bütçedeki rakamlar üzerinden değerlendirdim tabi, ama, şimdi devreden 900 bin civarına çıkmış, raporda 600 bin lira olarak belirtiliyordu. Ona göre baktığımızda bile yüzde 29,83, yüzde 30’a yakın geliri olmuş. Bu nedenle Baro çalışanları adına yönetime teşekkür ediyorum. Bu daha da artmalı. Yüzde 40’lar civarına gelmeli. Çünkü değerli arkadaşlar, biz mal alıp satmıyoruz. Mal alıp satmadığımız için barolardaki çalışan arkadaşlarımızın hizmet üretmesinde bizim kendi aidatlarımızdan verdiğimiz bu gelirin en az yüzde 40’ına yakınının baro çalışanlarına verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Adli yardım ve CMK paraları daha çok Barolar Birliği keseneklerinden gelen ve Barolar Birliği keseneklerinin dağıtımından kaynaklanıyor. Orada da Baro yönetimi titiz davranmış. Hem CMK’da, hem de adli yardımda bir miktar para artmış. Ama adli yardımda artan para 1 milyon 78 bin lira. Bu şu demektir aslında. Adli yardım konusunda toplumu daha iyi bilgilendirmemiz gerekiyor. Çünkü adli yardımdaki para bizim paramız değil. Hukuka erişimde ekonomik sıkıntılar çeken yurttaşlarımızın baroya başvurup oradan yararlanması için ayrılan para. Demek ki çok daha fazla basın yoluyla, bilgilendirmeler yoluyla, kamu kurum ve kuruluşlarına duyurular asma yoluyla insanların adli yardımdan yararlanmalarını teşvik eden bir çalışma içinde olmamız gerekir.
Değerli meslektaşlarım;
2 yıllık dönem boyunca rapora baktım. 48 sempozyum, 8 meslek içi eğitim, 14 tören ve kutlama, 87 karşılama, 21 ziyaret olmak üzere 273 faaliyet yapılmış. 12’si cübbeli olmak üzere 160 basın açıklaması yapılmış. Cumartesi, Pazarları da dahil etsek 730 günde ortalama 1,5 günde bir faaliyet içinde olmuşlardır. Özellikle başkanı ve yönetimi bu tempoyu yakaladıkları ve tökezlemedikleri için kutlamak istiyorum. Gerçi mesleki sorunlar sempozyumunda baro başkanımız bir kalp sıkıntısı geçirdi, ama görüyorum ki şimdi oldukça sağlıklı, daha sağlıklı günler diliyorum.
Değerli arkadaşlar
Normal yönetim kurulu toplantılarını eklediğinizde, gerekli yazışmalara cevap verdiğinizi eklediğinizde barolar, her gün insanın bulunması demektir. Bu nedenle ben her Barolar Birliği seçimlerinde baro yönetiminin 2 yıllık seçilip, 2 yıldan sonra değişmesini hep öneririm. Çünkü gerçekten zaman, enerji ve çabasının 2 yıldan sonra sağlığını yitirmesine yol açıyor. Ben hiçbir baro başkanımın sağlığını yitirmesini istemiyorum. Ben güzel hizmet etmesinden yanayım.
Değerli genç meslektaşlarım
Çalışma raporunun özellikle 287 ve 431’inci sayfası arasında 145 tane basın açıklaması var. Biraz önce meslektaşım söyledi, hukukun siyasetinin yapılmasını hamasi nutuklar değil dedi. Tam da hukukun siyasetinin yapıldığı, her kelimesinin altına imza atabileceğimiz, ama her kelimesi de gerek Anayasa’dan, gerek CMK’dan, gerek hukuk, mahkemelere tanınan haklardan, gerek kadın haklarına ilişkin sözleşmelerden, gerek insan haklarına ilişkin sözleşmelerden, tamamı hukuk ve hukuk üzerine inşa edilmiş basın açıklamaları.
Yine özellikle bu dönemde Adana, Mersin, Osmaniye, Antep ve Hatay baroları ile beraber Bölge Baroları diye bir oluşum yaptılar. Bu oldukça önemli... Faaliyet raporlarındaki açıklamalar anlamında söylüyorum. O açıklamalar da buraya konulmuş. Sadece bizim baromuz değil bölge barolarının da ortak sesi, ortak duygusu olmuş açıklamalar.
Yine komisyonların her biri kendi alanlarında yoğun çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar rapora alınmış. Hem başkanlığını yürüttüğüm İnsan Hakları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Komisyonu üyelerine, hem de diğer komisyon üyelerine emekleri için teşekkür ediyorum. Aynı zamanda bu emekleri rapora alarak kalıcı kılan baro yönetimine de teşekkür etmek istiyorum.
Yine faaliyet raporuna baktığımızda yayın sayısının baromuzun niteliğine, baromuzun bilgi birikimine karşılık gelmediğini görüyorum. 4 yayın yapılmış. Oysa Adana Barosu çok daha fazla yayın yapabilecek, daha fazla ürün üretebilecek konumdadır. Baromuzda kitaplar yazan, romanlar yazan, baroda meslek içi faaliyetlerde makaleler yazan arkadaşlarım var. Dolayısıyla bunların yayın faaliyetleri olarak daha sağlıklı ve daha fazla yayın üretebilecek bir baro olabileceğini düşünüyorum.
Biliyorsunuz üniversiteler çıkardıkları yayınlarla dünyadaki sıralamaya giriyorlar. Baromuz bu anlamda daha sağlıklı bir yayın sürecini değerlendirmeli. En azından bundan sonraki yönetim buna daha dikkat etmeli diye düşünüyorum.
Değerli meslektaşlarım
Yine her genel kurulda ifade ettiğim gibi, daha önce Aziz başkanımın olduğu dönemde de göstermiştim. Kalın bir kitap halinde çıkıyor diye. Daha sonra bu eleştirilerimize kulak verdi arkadaşlar. Sağ olsunlar geçen genel kurul böyle bir hale getirdiler. Ancak, bu genel kurul böyle plastik bir kaba konulmasın demiştim. Bilmiyorum arkadaşlar kokladı mı? İğrenç bir kokusu var. Çünkü bu petrol atığından yapılıyor arkadaşlar. Bunun yerine dönüşümlü kağıt yapın demiştik. Baromuz dönüşümlü kağıdı bilmiyor mu, biliyor. Davetiyelerinde dönüşümlü kağıt kullanıyor. Sonra barodan arkadaşlara söyledim sipariş verilmiş, “o nedenle bu plastiğe konuldu, bundan sonra düzeltilecek” dediler. Hatta buradan bir öneride bulunmak istiyorum. Bunu küçük bir flash belleklerde versinler. Çok da ucuzladı o flash bellekler. Flash belleklerin içine yüklerler arkadaşlara verirler. Arkadaşlar da bunu hem oradan alıp inceledikleri gibi, daha sonra da faaliyetlerinde o flash bellekleri kullanırlar, iyi bir anı olur diye düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum ve baronun her geçen gün çok daha iyiye gideceği konusunda umutlarım var. Endişelerim yok. Sadece şu noktaya değineceğim. “Baro insan hakları örgütü değildir” dedi bir arkadaşım. 2001 yılında yasamız değişti. Baronun görevleri arasına hukukun üstünlüğüne, insan hakları kavramlarına, bunları korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak diye bir görev verildi. Teşekkür ediyorum.
DİVAN BAŞKANI AV. ZİYA YERGÖK
Sayın Mustafa Çinkılıç’a teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarımız şimdi genç bir meslektaşımız gelecek. Elbette bu bölümlerde faaliyet raporu, hesap raporu, denetleme raporu üzerine konuşulması lazım. Zaten gündemimizde mesleki sorunların görüşülmesi ve çözüm önerileri var. Sonra dilek ve öneriler var. Ama tüm bir gelenek böyle gerçekleşiyor. Her şey burada söyleniyor. Sonra dilek-temenniler bölümüne gelince de bir şey kalmıyor. Böyle devam ediyor. Ben yine de bu durumu arkadaşlarımın dikkatine ve bilgisine sunuyorum. Sayın Mustafa Onur Kutlay buyurun.
AV. MUSTAFA ONUR KUTLAY
Sayın divan başkanı, sayın divan üyeleri, değerli üstatlarım ve değerli meslektaşlarım
Ben 2 yıllık genç bir avukatım. Beni tanımayanlar olabilir. Kendimi tanıtayım. Avukat Mustafa Onur Kutlay ben. Ağustos 2014’den beri fiili olarak avukatlık yapıyorum.
Öncelikle faaliyet raporunda büyük bir eksiklik gördüm. Şimdi ben bir işgören avukatım. Özellikle işçi avukat ifadesini kullanmıyorum. Niçin? Barolar Birliği bu konuda bir yönetmelik çıkardı. İşveren avukatlar arasındaki ilişkileri düzenleyen yönetmelik. O yüzden ben özellikle bu ifadeyi kullanmak istiyorum. Bildiğiniz üzere mesleğimizin kalitesi her geçen gün düşmekte, fazlasıyla hukuk fakültesi açılmakta ve avukat sayısı da fazlasıyla artmaktadır ve buna mukabil olarak da, meslektaşlarımızın, özellikle benim gibi genç meslektaşlarımızın da deneyimsiz olarak mesleğe başlamakta, haliyle de ekonomik sıkıntılar nedeniyle bir büro açamamakta ve mesleğe de bu şekilde serbest olarak yürütememektedir. Ben de buna dahilim.
Ne yapıyoruz bizler? Bizden daha kıdemli olan meslektaşlarımızın yanında çalışmaya başlıyoruz. İşgören avukat sıfatıyla. Ancak, görüyorum ki çok cüzi miktarlarda, çok cüzi ücretlerle çalıştırılan meslektaşlarımız var. Buna ilişkin yönetmelikte asgari 2 bin liralık sınır getirildi. Ancak, Adana Barosu’na bakıyorum bu sınıra uyan hiç kimse yok. Tam tersine 2 bin liranın altında çalıştıran pek çok büro ben biliyorum. Baro Yönetim Kurulu ve Denetleme Kurulu özellikle bu konuda hiçbir yaptırım altına aldıklarını bilmiyorum. Eğer varsa da bu konuda ben kendilerinden bilgi istiyorum.
Devam mı?
Denilmişti ki, şimdiki yönetim, “seçilirsem ben uyum büroları yapacağım, uyum bürolarını getireceğim” demişti. Ancak, 2 yıl oldu, herhangi bir uyum bürosu görmedik. Bunun da ilerleyen zamanlarda yeni gelen yönetimin de yapmasını ben arzu ederim.
Devam mı?
Muğla Barosu ve adını hatırlayamadığım bir baro, genç avukatlara bin CMK kotası uygulaması getirdi. Ancak, bizim baromuzda böyle bir uygulama yok. Genç avukatların ekonomik yönden sıkıntı yaşamaması için CMK kotasının uygulanması gerektiğini öneriyorum. Bu hususun değerlendirilmesini genel kurula arz ediyorum.
Aynı zamanda ben Baro Meclisi’nin divan üyesiyim. 2015 yılında seçildim oy çokluğuyla. Baro Meclisi, ne yazık ki o kadar davet etmemize rağmen aktif değil. Bunda da yönetim kurulunun Baro Meclisi’ni teşvik etmediği yönünde bir hissiyatım var. Bu konuda eksik olduğunu düşünüyorum. Yönetim kurulunun tüm avukatları Baro Meclisi’ne teşvik etmesini arzu ediyorum.
Aynı zamanda stajyer avukat meslektaşlarımızın sorunları çok fazla. Kendileri ne yazık ki üstatlarının yanında, pek çok büro, herkesi burada yapanları, iyi stajyer yetiştirenleri tenzi ediyorum, fakat pek çok büro stajyerlerini bir avukat katibi gibi çalıştırmaktadır ve çok cüzi bir miktar karşılığında. Biliyorum stajyerlere ücret ödenmiyor, kanunumu buna engel ama, katip gibi çalıştırılırlarsa da ücret isteme hakları vardır. Bunu da arz ediyorum genel kurula.
Ve yeteri kadar eğitim vermiyor, meslekte deneyim kazandırmaya yönelik eğitimler de verilmiyor. Bir avukat katibi ne iş yapıyorsa, ona da aynı iş yaptırılıyor, daha sonra sudan çıkmış balık gibi iki satır dilekçe yazamıyor. Ben böyle meslektaşlarımla da karşılaştım maalesef.
Bu konuda da yönetim kurulunun, denetleme kurulunun denetleme mekanizmalarını çalıştırmalarını istiyorum.
Devam mı?
Baro Meclisi var. Aynı zamanda genç bir baro meclisinin oluşturulmasını ben öneriyorum. Zaten burada gruplarımızdan bir tanesi propagandalarında böyle bir önerileri var. Takdire şayan bir öneri. Ben hangi grup kazanırsa kazansın bunun bir propaganda aracı değil bir amaç olması gerektiğini düşünüyorum.
Ben fazla uzatmayacağım sözlerimi. Zaten genelde politikaya girmeyeceğim, hukukun siyasetine de girmeyeceğim. Ancak, azıcık da değinmekte fayda var. Madem konusu açıldı.
Şimdi üstadımız demişti ki, “biz bir sivil toplum kuruluşu değiliz, biz baroyuz, meslek kuruluşuyuz” ve “batıda mesleğin gidişatı bu şekilde değil, yöntemleri böyle değil” demişti. Ben bunun aksi olduğunu düşünüyorum.
Ünlü diktatör Benito Mussolini’nin bir sözü vardır.
“Avukatlar olmasaydı ben İtalya’yı çok daha rahat idare ederdim.”
İşte bizim mesleğimizin önemi de burada bitiyor arkadaşlar. Başka bir izahatı yok.
Devam mı?
Tunus Barosu’ndan örnek verdi arkadaşımız. Tunus Barosu’nun Nobel Barış Ödülü’ne hak kazandığını örnek verdi. Ben araştırmalarımı yaptığımda, şurada internet çağındayız. Tunus Barosu, Tunus Özgür Düşünce Girişimi’ne üyedir ve başındaki o radikal İslamcı Ennahda Partisi’nin iktidardan düşmesinde bir numaralı unsur olmuştur, onu da söyleyeyim. İşte baronun fonksiyonlarından bir tanesi de budur. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
Dostları ilə paylaş: |