1- Barışa önem vermek ve defalarca barışı tavsiye etmek
İslam'ın ilk yıllarındaki çatışmayı önleyici atmosferin varlığı sayesinde Masum önderlerin (a.s) söylemiş oldukları sözler, burada aktarılamayacak kadar çoktur. Bu sözler, daha çok barış düşüncelerini yaygınlaştırmakta, İslam toplumunda barışın ve güvenliğin egemen olması için pratik çözümler önermektedir. İmam Ali'nin (a.s) ashabına, dostlarına ve komutanlarına yapmış olduğu sürekli tavsiyelerden de iyice anlaşıldığı üzere barışçı siyaseti geçici bir siyaset değildi. Düşmana galip gelmek için seçilmiş siyasi bir taktik değildi. Aksine işaret edildiği gibi bu siyaset, temel bir siyaset olup İmam Ali'nin (a.s) siyasi çizgisinde stratejik bir siyasettir. Zaruret anları dışında bu ilkeleri görmezlikten gelmek mümkün değildir. Dolayısıyla İmam Ali'nin (a.s) siyasi metodu, barış esasına dayalıdır. İmam (a.s) barışı sevmektedir, barışı emretmektedir, savaştan beri olduğunu ilan etmektedir, savaşı engellemektedir ve savaş kendisine gelmedikçe, ısrar etmedikçe, şefkat ve merhamet bunu engellemedikçe asla savaşa yönelmemektedir. 1
İmam Ali (a.s) barışa o kadar önem vermektedir ki hatta barışın egemen olmasının zararlı ve tatsız sonuçları olduğu en kötü şartlarda bile barışı kabullenmeyi ve hakim kılmayı tavsiye etmektedir. 2
2- Savaşı Ertelemek
Bazı oryantalistlerin1 cihat kanunun yasanmasına teveccühen İslam'ın savaş merkezli bir din olduğunu belirtmelerinin tam tersine İslam'ın ilk yıllarındaki olayların hiç birisi meydana gelen savaşların dini önderler tarafından başlatıldığını göstermemektedir. İmam Ali (a.s) bazı hususlarda düşmanla savaşmak için yeterli delile sahip olmasına rağmen hiçbir zaman savaşı başlatıcı olmamıştır. Farklı yerlerde dostlarına sürekli sabrı tavsiye etmiştir. Böylece savaşın her zaman düşman tarafından başlatılmasını istemiş ve bu durumda savaşa girdiği takdirde güçlü bir mantıksal dayanağa sahip olacağını düşünmüştür. 1
İmam (a.s) her zaman savaş çıkmadan önce düşmana nasihat etmeye koyulmuş, böylece ateş savaşının barış ve güvenliğe dönüşmesini istemiştir. Bu pratik metodu, ordu komutanlarına ve valilerine de tavsiye etmiş ve onlara savaşa girmeden önce düşmanlarına nasihat etmesini istemiştir. Böylece savaş fitnesinin konuşma yoluyla bitmesini arzulamıştır. Ama bütün bunlara rağmen eğer savaş, düşmanlarca başlatılacak olursa, şüphesiz bu onların aleyhine bir delil olacaktır. 2
Bazen İmam, farklı bahanelerle savaşın başlamasını erteliyor ve hatta bazen ashabı tarafından itiraza maruz kalıyordu. Ashabından bazısı İmam'ın bu işte şüphede olduğu için savaşı ertelediğini veya korktuğunu düşünüyorlardı. Oysa imam savaşı ertelemesinin sebebini şöyle beyan etmiştir: “Bir kişi bile olsa, bir gün veya bir saatlik fırsat da sayılsa bırakın kendine gelsin ve bizim adilce davranışlarımız vesilesiyle hidayete ersin. Acele etmeyiniz. Kan dökmek kolay bir iş değildir. Ben haksız yere kan dökmekten sürekli kaçındım. Ey dostlarım! Acele etmeyin. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: “Eğer Allah senin vesilenle bir kişiye bile hidayet edecek olursa bu güneşin üzerine doğduğu ve battığı her şeyden senin için daha hayırlıdır.”1
O halde İmam'ın (a.s) düşmanları savaşı kendileri lehine değerlendirip savaşı başlatmak hususunda hiçbir gecikmede bulunmadıkları ve her vesileyle savaş ateşinin tutuşması için çalıştıkları bir halde İmam'ın (a.s) barış severliği ve barışa neden olan ilkelere bağlılığı savaştan kısa bir zaman öncesine kadar devam etmiştir. Öyle ki Hz. Ali'nin (a.s) dost ve düşmanı olan herkes bu konuda görüş birliği içindedir. Hz. Ali'nin (a.s) metodu bu barışseverlik ve savaştan nefret örnekleriyle doludur. İşte bu yüzden Cemel savaşı meydana geldiğinde hiçbir sorumluluk taşımamak için dostlarına hiçbir ok atmamalarını ve kılıç sallamamalarını emretmiştir. 2
3- Her Şartlar Altında Müzakereyi Kabullenmek
Savaş ve barışın menfaatlere dayandığını kabul eden kimi siyasetçilerin tam tersine İmam Ali (a.s) savaş ve barış için sadece bir ölçüt kabul etmektedir ve o da Allah'ın rızasıdır. 1 İmam'ın savaş ve barışı tümüyle böyle bir bakış açısına dayanmaktadır. Bu açıdan İmam her şartlar altında bu gayenin savaş veya barış için gerçekleştiği her durumda kendisi için zararlı olsa dahi, bunu yürekten kabullenmiştir. İmam (a.s) her durumda, hatta askeri üstünlüğe sahip olduğu durumda dahi, savaştan ve öldürmekten nefret etmiş, barış ve müzakereyi olumlu karşılamış ve düşman savaş teçhizatıyla meydana çıktığı halde İmam savaşı engellemek için silahsız ve miğfersiz bir halde meydana çıkmış, böylece de niyetinin hayır ve barış olduğunu düşmana ispat etmiştir.2 Hatta savaş ateşinin alevlendiği bir zamanda bile İmam'ın taraftarlarının düşmana karşı tavrı, barış ve görüş kapılarını kapatacak bir tarz içinde olmamıştır: “Hz. Ali (a.s) savaştığında bile fazla insan öldürmemeye büyük çaba gösteriyordu. Mümkün olduğu kadar bağışlıyor ve çoğu zaman intikam alabilecek bir fırsat elde ettiği halde insanları bağışlıyordu.
Bu esas üzere sorunlar, müzakere ve nasihatle halledilebilecek türden ise İmam (a.s) savaşmak için hiçbir delil göremiyordu ve sonuçta da İmam'ın (a.s) siyasetinde müzakere ve karşılıklı anlaşma ilkesi mevcuttur. İmam sadece müzakere ve diplomasinin fayda sağlamadığı bir yerde savaş siyasetini takip etmektedir. Bu konuyu İmam'ın iç düşmanlar olarak Nehrevan'da haricilere karşı da uygulamamıştır. İmam (a.s) bu gruba davranışlarında nasihat ve müzakereye başvuruyor ve İmam'ın hayırseverliği onların karanlık yüreğinde ıslah için hiçbir ümit ışığını yakamayınca da İmam (a.s) savaşmaya karar alıyordu. Başka bir hususta ise İmam (a.s) bu konuda o kadar savaşı erteledi ki bazı dostlar hemen itirazda bulundular. İmam (a.s) onlara cevap olarak şöyle buyurdu: “Ama, “Niçin hakemiyet meselesinde aranızda mühlet verdin?” derseniz; cahil olan bunu öğrensin, alim de sebat etsin diye yaptım. Olur ki Allah, bu arada ümmetin arasını düzeltir de böylece ümmetin boğazı sıkılmaz, hakkı tanıma hususunda acele etmez ve ilk saptırıcı düşüncelere uymaz.”1
Dostları ilə paylaş: |