Ahlak Temizliğine Duyulan İhtiyaç Ahlak Temizliğinin Etkileri ve Önemi Şeyh Hüseyin Behrani


Hakların Eşitliğine Riayet Hususunda Cesaret ve Kesinlik



Yüklə 1,71 Mb.
səhifə26/68
tarix03.08.2018
ölçüsü1,71 Mb.
#66881
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   68

Hakların Eşitliğine Riayet Hususunda Cesaret ve Kesinlik


Takva sahiplerinin önderi, Hz. Ali (a.s) çeşitli alanlarda siyasetini adalet, eşitlik ve beraberlik üzerine bina etmiştir. Dini hükümetlerde varlığı gerekli ve kaçınılmaz olan hukuki meselelerde kanun karşısında eşitlik konusu da Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinde oldukça fazla göze çarpmaktadır. Çeşitli hutbelerinde valilerine yazdığı çoğu mektuplarında onun karşısında eşitliği toplumun bütün kesimlerinde önemle tavsiyede bulunmuştur. Hatta dini azınlıklar hususunda bile bir takım haklara riayet edilmesini önemle vurgulamıştır.

Toplumda genellikle itina edilmeyen zayıf kimseler ile Hz. Ali (a.s) nezdinde o kadar değerli ve yücedir ki, bu tür kimselerin hakkını dünyaperestlerden ve zulüm önderlerinden tümüyle almış ve buna karşılık zahiri olarak güçlü olan servet sahipleri ise Hz. Ali (a.s) nezdinde o kadar zayıftır ki onları diğerlerinin hakkını da ödemek zorunda bırakmıştır.

Bu yüzden Hz. Ali (a.s) tam bir kesinlik ve azim içinde şöyle buyurmaktadır: “Benim nezdimde zayıf kimse, kendisine ait hakkını alıncaya kadar güçlüdür ve güçlü ise benim nezdimde başkalarına ait haklarını kendisinden alıncaya kadar zayıftır.”1

Nehc'ül- Belağa'nın farklı yerlerinde hakim olan kimsenin hukuki meselelerde bir kesinlik içinde olması ve herkese karşı eşit davranması önemle vurgulanmıştır. Toplumun hakimi olan bir kimse, sınıfsal ayırımcılıktan uzak durmalı, grupsal üstünlükleri bir kenara itmeli ve bir grubu asla diğer bir grubun üstünde tutmamalıdır.

Hz. Ali (a.s) Helvan ordu komutanı Esved b. Kuteybe'ye hitaben yazmış olduğu bir mektubunda şöyle yazmaktadır: “İnsanların senin yanındaki işleri, sahip oldukları hakta eşit olsun. Çünkü adalete zulümden ulaşılamaz. Benzerinden hoşlanmadığın şeyden kaçın. Sevabını umup azabından korkarak nefsini Allah’ın sorumlu tuttuğu şeyleri yapmaya ada.”1

Evet, Hz. Ali (a.s) ülkedeki valilere bu metodu tutturmalarını ve devam ettirmelerini emretmektedir. Hz. Ali (a.s) bizzat kendisi de bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Hz. Ali (a.s) Allah'ın dini makamında tam bir kesinlik içine girmiş ve toplumda adaleti yaygın hale getirmek için kendi evlatlarına ve yakınlarına bile ayırımcı davranmamıştır. Nitekim Hz. Ali'nin (a.s) Akil'e, İbn-i Abbas'a ve evlatlarına karşı nasıl davrandığı tarih sayfalarında kayıtlıdır. Örneğin bağışta bulunduğu bir esnada kız kardeşi Ümmü Hani ile cariyesi Acemiye arasında hiçbir fark gözetmemiş, her birisine 20 dirhem vermiştir. Aynı şekilde Akil ile Medine'nin zencileri arasında da hiçbir ayırımcılık yapmamıştır. Akil bunun üzerine itirazda bulunarak, “Beni bu Medine'nin zencileriyle eşit mi tutuyorsun?” deyince Hz. Ali (a.s), “Senin İslam'da önceliğin ve takva dışında onlardan ne üstünlüğün olabilir?” diye cevap vermiştir.

Aynı şekilde rivayet edildiği üzere Cafer-i Tayyar'ın oğlu Abdullah da Hz. Ali'ye (a.s) itiraz ederek şöyle buyurmuştur: “Ey Müminlerin Emiri! Geçinmem için bana da bir şey vermelerini emretseydin ne olurdu? Allah'a yemin olsun ki geçinmem için hiçbir mali güce sahip değilim. Meğer ki sahip olduğum şu merkebi satayım.” Hz. Ali (a.s) ona cevap olarak şöyle buyurdu: “Hayır! Allah'a yemin olsun ki, sana hiçbir şey vermeyeceğim, meğer ki amcana (yani Hz. Ali'ye) hırsızlık edip sana vermesini istemiş olasın!”1

Bu esas üzere Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s), bazı bölgelerin valiliğini üstlenmiş olan temsilcilerine adalet ve insafı tavsiye etmekte ve Allah'ın dininin maslahatlarının şahsi ilişkilerin etkisi altında olmamasını istemektedir. Hz. Ali'ye (a.s) göre hakimin sürekli olarak göz önünde bulundurması gereken şey toplumda tüm boyutlarıyla denge ve adaleti gözetmesidir. Zira eğer şahsi zevkler ve grupsal çıkarlar ölçü alınacak olursa kamuoyu tahrip olur, toplumsal yolsuzluklar yaygınlaşır ve sonuçta İslam devleti bundan kaynaklanan zulümle zayıflar. Bu açıdan Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) Mısır'daki valisine önemle vurgulayarak şöyle buyurmaktadır: “Allah’a karşı insaflı ol; halka, ailenin seçkinlerine, kendilerine özel ilgi duyduğun emrindeki kimselere karşı insaflı davran. Böyle yapmazsan, ancak zulmetmiş olursun. Allah’ın kullarına zulmeden kimseye kulların yanı sıra Allah da düşman olur. Allah kendisine düşmanlık edenin delilini batıl kılar, zulümden vazgeçerek tevbe edinceye kadar onunla savaşır. Allah’ın nimetini değiştiren, azabının çabuk gelmesine sebep olan şeyler içinde zulümden daha etkili bir şey yoktur. Allah, zulme ve işkenceye maruz kalanların feryadını duyar ve O, zalimleri gözetir.”2

Hz. Ali'nin (a.s) valilerine yazmış olduğu tavsiyelerinden de anlaşıldığı üzere hükümet ve idarecilik dünyevi bir makam değildir. Dolayısıyla Hz. Ali'ye (a.s) göre iç güdülerini tatmin etmek için hakimiyeti ele geçirmeye çalışan kimseler, aşağılık kimselerdir. Böyle kimselerin İslam'a göre hiçbir meşruiyeti yoktur. Hz. Ali'nin geniş hidayete dayalı görüşü esasınca eğer devlet adaleti egemen kılmanın ve toplumun haklarını ayakta tutmanın vesilesi olursa şüphesiz kutsal ve değerli bir konuma yükselir. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) adalet ve hakikati savunan böylesine siyasi bir düzeni korumak için hiçbir çabadan geri kalmamış, bunun karşısında yer alan kimselere karşı kılıç sallamaktan kaçınmamış ve hatta bazen kaçınılmaz olarak İslam düzeninin maslahatlarını korumak için güvenilir ve mantıklı bir yol olarak kabul etmiştir.

Bu esas üzere Müminlerin Emiri Hz. Ali'ye (a.s) göre devletin kutsallığı ve değeri toplum bireyleri arasında hukuk eşitliğine riayet etmesi, adaleti egemen kılması ve zulüm ve ayrımcılığa karşı savaş açmasına bağlıdır.



İnsanlara Karşı Şefkatli Davranmak


Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) aynı zamanda, hükümet valilerine halka karşı şefkat ve merhamet üzere davranmalarını önemle tavsiye etmiştir. Hükümet yetkilileri muaşeret ve ilişkilerinde hatta konuşmalarında bile hiç kimseyi ve hiçbir grubu diğerine tercih etmemeli, herkese karşı insani ve duygusal davranış içinde olmalıdır. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) Malik-i Eşter'e yazmış olduğu mektubunda açık bir şekilde şöyle buyurmuştur: “Halkına merhametle muamele etmeyi kalbine şiar, onları sevip, lütfetmeyi kendine huy edin. Onlara karşı yiyeceklerini ganimet bilen yırtıcı bir canavar gibi olma. Çünkü onlar iki sınıftır: Bir kısmı, dinde kardeşindir, bir kısmı ise yaratılışta senin eşindir.”1

Gördüğünüz gibi Hz. Ali (a.s) Mısır valisine, toplum bireylerine eşit bir gözle bakmasını önemle tavsiye etmiştir. Vali olan kimse ahlak ve davranışlarında herhangi bir ayrımcılığa düşmemeli, herkese karşı eşit mesafede olmalıdır. Elbette açıkça bilindiği gibi suçlular, İslam devletinin hakimiyetine karşı olanlar ve İslam devletini yıkma peşinde koşturanlar, bundan müstesna konumdadırlar.

Hz. Ali (a.s) zekat toplayan memurlarına yazmış olduğu bir başka mektupta ise şöyle yazmıştır: “Bir olan, hiç bir ortağı olmayan Allah’tan korkarak git, hiç bir Müslümanı korkutma, istemiyorsa topraklarına girme, onun malından Allah'ın hakkı dışında fazla bir şey alma, bir kabileye varınca evlerine gitmeden sularının başına git, sonra vakar ve sükunetle onlara doğru hareket et, yanlarına varınca da selam ver ve selam vermekte kusur etme.”2

Aynı zamanda bir başka zekat memuruna insanlara karşı davranışı hakkında şöyle yazmıştır: “Halkı incitmemesini, yalancı saymamasını, iftirada bulunmamasını, onların emiri olduğu bahanesiyle onlardan yüz çevirmemesini emrediyorum. Zira onlar kendisinin din kardeşleri ve Allah’ın hakkını almada yardımcılarıdır.”1

Yine Mısır valisi, Muhammed b. Ebi Bekir'e insanlara karşı nasıl davranması ve idari işlerde adaletten ayrılmaması hususunda şöyle yazmıştır.”Onlara karşı mütevazi ol, yumuşak davran, güler yüzle muamele et. Bakışta da, görüşte de bir tut onları. Böylece büyükler kendilerine meylettiğini düşünüp onlar adına zulmetmeni istemesinler, zayıflar da adaletinden ümitsizliğe düşmesinler.”2

Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) sürekli olarak valilerine duygusal bir ruha sahip olmalarını insanlara karşı samimi ve sıcak ilişkiler içinde bulunmalarını, şiddetten kaçınmalarını ve mümkün mertebe öfkeden uzak olmalarını önemle tavsiyede bulunmuştur. Burada zikrettiklerimiz ise, sadece birkaç örnek teşkil etmektedir.

Bütün bu tavsiyelerin ve önemle vurgulamaların sebebi aslında dini önderlerin risaletinin ve İslami hakimlerin görevinin dünyada ne olduğu ile ilgilidir. Onlar şüphesiz toplumda sevgi bağlarını kurmak, toplum bireylerini inkar yerine imana sevk etmek ve düşmanlardan çok dostlar kazanmak için başa geçmişlerdir.

Elbette şu nükteyi de göz önünden uzak bulundurmamak gerekir ki Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) her ne kadar iyi davranmayı ve yumuşak olmayı İslam devleti için gerekli görmüşse de bazen öfke ve şiddet de kaçınılmaz olmaktadır. Esasen her devletin bekası bazen böyle bir metoda başvurmasına bağlıdır. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) valilerinden birine yazmış olduğu mektupta şöyle buyurmuştur: “Şiddetli muamelene biraz yumuşaklık kat; yumuşak davranman gerektiğinde sert davranmaktan kaçın. Sert davranman gereken yerde de sert davran.”1




Yüklə 1,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   68




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin