ALLAH’IN İSİMLERİ
(ESMÂLAR)
VARLIKTA TERKİPLER ŞEKLİNDE ZUHUR EDER!
Şimdi, bu boyuttan, yani bu tepe noktadan, varlığa baktığımız zaman; her bir birimde hangi mânâyı izhar etmek istiyorsa, o mânâ ve özelliklere hâiz bize göre sonsuz sayıda varlıkla karşı karşıya kalırız.
Elbetteki bu yaratışta, “Allah`ın İsimleri” diye bildiğimiz Esmâ-ül Hüsnâ varlıkta terkipler şeklinde zuhur eder..
Yani, varlıkta tek başına olarak "Rahiym" isminin mânâsı veya "Kahhar" isminin mânâsı veya "Lâtif" isminin mânâsı aşikar olmaz!.
Âlemlerde, tüm boyutlarda ve katmanlarda ortaya çıkan tüm sûretler, beş isimden, on isimden veya yirmi isimden oluşan terkipler hâlinde ortaya çıkar!.
İşte bu terkipler, birimsel varlıkları meydana getirir... insan, melek, cin... Bunların hepsi de bu Allah isimlerinin, bileşimler hâlinde ortaya çıkışıyla varolan varlıklardır.
ESMÂ BİLEŞİM FORMÜLLERİ
Esas itibariyle bu esmâ bileşiminin değişik formülleri, sayısızdır! Onun içindir ki Allah’ın hiç bir yarattığı bir diğerine benzemez...Milyarlar kere milyarlar kere milyarlarca kar tanesi düşer yeryüzüne, bir tek kar tanesi bir diğeriyle benzer değildir, eş değildir. Bir yaprak bir diğeriyle eş değildir.
Bir insan bir diğeriyle eş değildir. Ama hepsinin de ham maddesi, o Allah’ın işaret ettiği, bize öğrettiği o belli isimlerdir. Nasıl ki insan bedenine baktığınız zaman çeşitli isimlerle andığımız çeşitli organları-yapıları-uzantıları var… Ama neticede “tek bir bedendir” diyoruz... Veya “atomlardan ibarettir” diyoruz, “110 atomdan ibaret bir kitledir” diyoruz.
İşte “bu varlığın esası da 110 atom değil, 99 isimdir“ diyoruz.
MÜSEMMA
(HER İSMİN İŞARET ETTİĞİ MÂNÂ)
(ALLAH İLMİNDE VAROLMUŞ İLMÎ SURET)
Allah’la beraber hiçbirşey mevcud olmadığına göre, her isimle anılan müsemmâ yani her ismin işaret ettiği mânâ, ALLAH’IN İLMİNDE VAROLMUŞ İLMÎ SÛRETTİR!
MÜSEMMA,
O’NUN SIFAT VE ESMÂSININ TERKİP ŞEKLİNDE
FİİLLER ÂLEMİNDE AÇIĞA ÇIKIŞIDIR!
“Siz’leri ve fiîllerinizi halk etmiştir!” (Saffat:96)
“Siz”leri kelimesinin işareti, ehlullah indinde, “isimlerinizi” demektir!.. Müsemma ise, yalnızca O’nun sıfat ve esmâsının terkip şeklinde fiîller âlemindeki açığa çıkışıdır!.
“ESMÂ’ÜL HÜSN”
ALLAH’I TANIMANIN ANAHTARLARIDIR!
“Esmâ-ül Hüsna” diye bilinen Allah’ın İsimleri bizler için son derece önemli anahtarlardır. Bu anahtarları kullanarak Allah’ı tanıma kapısından içeri girebiliriz.
İnsanın “HALİFETULLAH” olması, bu yüce isimlerin mânâlarının kendisinden âşikâr olması dolayısıyladır…
Hattâ daha derinlemesine bir ifade ile, İnsan bu Allah isimleriyle kâim ve dâim varlıktır!. Ve hattâ tüm mevcûdat bu Allah isimlerinin mânâlarının sûretler hâlinde algılanışından başka bir şey değildir!.
İşte bu sebepledir ki, Âlemlerin Rabbı olan Allah’ı tanımak, ona karşı mârifet elde etmek istiyorsak, bu isimleri öğrenmek, mânâlarını kavramak mecbûriyetindeyiz …
İSİMLER,
O’NUN VECHİNİN PERDESİ OLMUŞTUR!
İşte, bu gerçekleri farkedenler, “Tasavvuf” denen çalışmalarla mecâzi yoldan da olsa, VARLIĞIN TEKLİĞİ hakikatini kavramış, idrâk etmiş, yaşamış; “ Varlıkta Hakk’tan başka bir şey yoktur!” demiş; ve HER AN HERYERDE O’NU GÖRMEYE, O’NU MÜŞAHEDE ETMEYE, O’NU YAŞAMAYA başlamışlardır!
Nitekim buna Kurân’da da şöyle deniyor;
”Başını ne yana çevirirsen, Allah’ın Vechi’ni görürsün!”
Çünkü her zerrede mevcud olan O!
Ne çare ki, değişik isimlerle anılmış ve o “İsimler” “O’nun Vechinin Perdesi” olmuş!
"Allah” adıyla işaret edilenin sayısız özellikleri, bazen de birbiriyle çelişki gibi görülen anlatımlarla bize anlatılmaya çalışılıyor…
Allah isimlerini biz Hulûsi'nin isimleri gibi anlamayalım!
Kaldı ki, Hulûsi’nin isimleri bile, Hulûsi’yi anlatmaya yeterli değildir!
İsimlerle nereyi yakalamağa kalkarsan, oradan eli boş çıkarsın!
Ne zaman o isimle O'nu kayıt altına alırsan, yalnızca bilincini kayıtlamış olursun!
Hangi anda hangi boyutta nasıl açığa çıkarsa, algılayana göre; orada bir isim yaratılır! İsim perdesi kalkmayan sağlıklı düşünemez!
İsimler bize yolda ışık tutan fener gibidir... “ALLAH” adıyla anılanın isim ve sıfatları dahi, bizim düşünmemiz dilendiği biçimde bize bildirilmiştir ki; bildiren, bildirdiklerinden MÜNEZZEHTİR!
Bilmem anlatabildim mi?
-İsmi terketmeden resme eremezsin!
Tasavvuf mecâzdır!
Tasavvufun "vuf"una eremezsen, "tasa"sında kalırsın!
Allah isimlerinin dahi mecâz olduğunu ve bu mecâzların neye işaret etmek istediğini bilmiyorsan, "ZÂT" kelimesi de bir isim olarak şuurunu işgal etmez mi acaba?
İsimsiz düşünmek nasıl olur?
Bunu bana anlatacak var mı?
“İLÂHİ İSİMLER”
VARLIĞIN BENLİĞİNİ BÜRÜNDÜĞÜ
SAYISIZ MÂNÂLARDIR!
Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Âlemler, bürünülmüş mânâlardır!
ESMÂ’ÜL HÜSNA
BİZİM BOYUT VE PROGRAMIMIZA GÖRE
AÇIKLANMIŞTIR!
(Soru: Esmâ-ül Hüsnâ, her boyut ve katmanda, ortamlarına göre daha geniş kapsamlı mı algılanır?... Teşekkürler..)
Esmâ-ül Hüsnâ bizim boyut ve programımıza GÖRE açıklanmıştır... Başka evrende hangi esmâ ve sıfat vardır bilemem!.
BÜTÜN MÂNÂLAR
TEK BİR RUH’TA MEVCUTTUR!
Kâinatta var olmuş olan herşey ,”Ruh”la ve “Ruh”tan meydana gelmiştir!
Mutlak mânâda “RUH” kelimesiyle kastedilen kavram, ”Kâinatın Ruhu”dur. Bu Ruh, bütün “İlâhi İsimler” diye kastedilen mânâları kendinde toplamıştır... Daha doğrusu bu isimler, ondaki mânâları târif sadedinde kullanılmıştır! Buna “Ruh-u A’zâm” da derler, ”Hakikat-ı Muhammediye” de derler, ”Akl-ı Evvel”de derler!
Bütün mânâlar tek bir Ruh’ta mevcuttur! Tek bir ruh vardır!
Bu tek ruh, değişik özellikleri veya değişik kâbiliyetleri veya değişik ortaya koyabileceği şeyler dolayısıyla, ayrı ayrı varlıklarmış gibi mütalâa edilmektedir. Halbuki mânâ yapı tek, varlık da tek!
Bu tek olan varlık, değişik oluşlar meydana getiriyor... TEK’ten çok özellik sonucu, çok şey seyrediliyor ve çok varlık var sanılıyor.
Buna misâl yollu şöyle yaklaşalım..
Şimdi, Ahmed diyoruz… Ahmed dediğimiz tek bir varlık değil mi?..
Ahmed’in cömertliği var, Ahmed’in yürekliliği var, Ahmed’in boynu büyüklüğü var... Şimdi cömertlik, cesurluk, düşüncelilik dediğimiz hep aynı Ahmed’e ait değil mi?
Evet!
Peki bu ayrı ayrı mânâlar, Ahmed’de ayrı ayrı mânâ yapılar olarak mı var?.. Yâni, bu isimlerin mânâları ayrı ayrı mânâlar olarak mı var Ahmed’de?
Hayır!
Değişik olarak ortaya koyduğu fiillere verdiğimiz isimler bunlar!
Eğer bir olay gördüğü zaman, o olaya arkasını dönüp gidiyorsa, korkak diyoruz!. Yâni isimler, fiillerden doğuyor! Ahmed’in ortaya koyduğu mânâ, ortaya koyduğu fiil, bir mânâ ile yorumlanıp, onda bu mânâ da vardır deniyor...
Eğer ki isimleri kaldırırsan varlık tek olarak gözükür! Varlığın tekliğini müşahede edersin!
Eğer isimleri kaldırmaz da; yâni fiillere nisbetle isim vermede devam edersen, çok mânâlar varmış gibi gelir; çok isimler varmış gibi olur!
ALLAH’IN DİLEDİĞİ -TAKDİR ETTİĞİ BÜTÜN MÂNÂLARI
ÂŞİKÂRE ÇIKARTABİLECEK ZUHUR MAHALLİ…
EVREN!
Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı / Evren, Allah’ın dilediği tüm mânâları âşikâre çıkartabilecek istidat ve kâbiliyettedir!
“ALLAH’IN İSİMLERİ”,
YAPIMIZIN HAKİKATİNİN BİLİNEBİLMESİ AMACIYLA
BİZE BİLDİRİLMİŞTİR!
Kurân’da ve Hz. Rasûlullah tarafından Allah’ın bu isimlerinin bize bildirilmesi, yukarıdaki-ötedeki bir Tanrının özelliklerini bize tanıtmak amacıyla değil, kendi varlığımızı teşkil eden bu özelliklerin yani yapımızın hakikatinin bilinebilmesi amacına mâtuftur.
HER AN TÜRLÜ İSİMLER ALTINDA
DİLEDİĞİNİ YAPMAKTA OLAN KİM?..
SEN Mİ, O MU?!...
Şâyet sen "yok"san, elbette ki karşındaki kişi de "yok"tur!. Öyle ise karşındaki gerçek "var" olanı farkedip, O`nu kabullenebilecek ve hazmedebilecek misin?.
Ortaya koyduğu tüm sayısız esmâ terkipleriyle, her an, türlü isimler altında dilediğini, dilediği gibi yapmakta olan kim?.
Sen mi, O mu?!.
İNSAN
ESMÂ HÂMİLİDİR!
-Yâ Gavs-ı Â'zâm. İNSANI meydana getirdim beni hâmil olması için... Ve kâinatı da, İNSANI hâmil olması için meydana getirdim!.."
…………
İnsanı meydana getirdim beni taşıyan olması için. Yani, benim vasıflarımla meydana getirdim insanı ki, benim isimlerimin mânâlarını taşıyıp onları zâhire çıkartması için. Ve tüm boyutlarıyla evreni de insanı taşıması için meydana getirdi!..
99 ESMÂNIN SAYISIZ KOMBİNEZONUYLA OLUŞAN
İSİMLER BİLEŞİMİNİN VAR KILDIĞI YAPI…
“İNSAN”!
99 Esmânın sayısız kombinezonuyla oluşan isimler bileşiminin varkıldığı yapı, ‘’insan’’dır. Ancak bu 99 ismin de mânâsını dilediği anda dilediği düzeyde, bir kısmının kaydında kalmaksızın ortaya koyabilen, "İnsan-ı Kâmil"dir.
İNSAN, VARLIĞINI MEYDANA GETİREN
ALLAH ESMÂSI DOLAYISIYLA
“MÜJDELENMİŞ VARLIK”TIR!
"RAHMAN"ın "Adem’i kendi sıfatları üzere halketmesi" son derece tabii bir olaydır, çünkü kendi varlığı dışında başka bir varlık yoktur ki, onun sıfatları üzere halk etsin... Elbette ki kendi sıfatları üzere halk edecektir!...
Ancak unutulmamalıdır ki, "insan" bir "beşer"dir...
Varlığını meydana getiren Allah esmâsı dolayısıyla “MÜJDELENMİŞ” varlıktır... Ve bu şekilde “rahmet” ile yaratılmıştır...
Rahmet, gazâbın önüne geçmiştir!...
İnsanın karşılaşacağı ve karşılaşmakta olduğu tüm haller, -velev ki ona ters gelse, bir süre azap verse dahi-, cehennem yaşamı da dahil olmak üzere, tamamıyla bir "RAHMET" sonucudur.
ALLAH İSİMLERİNİN İŞARET ETTİĞİ MÂNÂLAR,
İNSAN BEYNİNDE AÇIĞA ÇIKAR!
Bkz. B / Beyin
BEYİNDE OLUŞAN VE RUHA DA YANSIYAN
“MÂN”DIR!
Beyne görüntü ulaşmaz, beyne bir elektrik mesajı bir bioelektrik impuls ulaşır… Beyin bu mesajı çözer ve mânâsını ya anlayabilir ki; gördüğünü anlayabilmesi için daha evvel kendisinde o konuda bir bilgi olması gerekir. Aksi takdirde mânâsını anlayamaz. Bir görüntü var der, fakat görüntünün mânâsını anlayamaz.
İşte beyinde oluşan ve neticede dolayısıyla ruha da yansıyan, mânâdır. Bilfiil görüntü değildir! Dolayısıyla, bir şey değildir!
İNSANIN GELİŞMESİ, TEKÂMÜLÜ,
ESMÂ ZİKRİNDEDİR!
Bkz. D / Dua ve Z / Zikir
İNSANDAKİ FİİLER, DUYGULAR, HUY VE TABİAT
İLÂHİ İSİMLERİN MÂNÂLARININ
DEĞİŞİK TERKİPLERLE ORTAYA ÇIKIŞIDIR!
“SENİ DİLEDİĞİNCE TERKİB EDEN EDEN O’DUR!.”(İnfitaar-8)
Bir mânânın beş duyuya hitap eder şeklide ortaya çıkışına “Fiil” diyoruz.yani beş duyuyla tebpit ettiğin her oluş, bir fiildir. Ve bu fiile de bir isim verilir. O isimle bir mânâyı kendi içinde taşır ve dolayısıyla isme bağlanır. Netice olarak isim ve fiil aynı mânâya işaret eder.
Bir fakire merhamet edip, acıyıp, verdiğin sadakada, fiili “sadaka vermek” diye târif ederiz. fakat burada sadaka vermek fiili ile merhamet aynı noktadan çıkmaktadır. Çünkü sendeki merhamet duygusu yani merhamet isminin karşılığı olan mânâ, fiil düzeyinde o kişiye o nesneyi verme şeklinde görünür. Yani netice olarak mânânın fiile dönüşmesi belli bir isim olarak sanki fiil mânâdan ayrı bir şeymiş gibi görüntü meydana getirir.
“Duygular” dediğimiz şey, İlâhi isimlerin mânâlarının duyuları ve duyguları meydana getirir bir biçimde âşikâre çıkış şeklidir.
Nihâyet “İnsan” ismiyle kastedilen varlıkta görülen huy ve tabiat, çeşitli ilâhi isimlerin mânâlarının değişik terkiplerle ortaya çıkışıdır.
ESMÂLAR,
KUVVEDEN FİİLE DÖNÜŞEREK
EYLEMLERİ MEYDANA GETİRİR!
Varlıkların aslı-orijini, a’yân-ı sâbitedir. Her şey esmâ boyutundan kaynaklanan esmâ terkibi... Bu esmâların çıkış noktası a’yân-ı sâbitedir.
A’yân-ı sâbite bir boyuttur. Bu boyut ilmin enerjiye dönüş noktasıdır.
Enerji başlangıç noktasından doğar… İlim ile enerji, Evren boyutuna dönüşür. İlim boyutu, Evren enerji boyutunda yoğunlaşınca makro kozmosa dönüşür. Bu olay bizim mikro yapımıza da uygundur.. HİÇLİK noktası, Mutlak Varlıktaki AHADİYETe gelir. Önce HİÇLİK, sonra BEN noktasına gelinir. O nokta yani Vâhidiyet noktasında değişik özellikleri hissedersin. Bu nokta, Esma noktasıdır. Sıfatlarında bulduğun kendinde bulduğun özelliklerin kuvveden fiile dönüşmesi, Esma boyutunda olur. Esmalar kuvveden fiile dönüşerek eylemleri meydana getirir.
İSİM VE FİİL
AYNI MÂNÂYA İŞARET EDER
Bir mânânın beş duyuya hitap eder şeklide ortaya çıkışına “Fiil” diyoruz. Yani beş duyuyla tespit ettiğin her oluş, bir fiildir. Ve bu fiile de bir isim verilir. O isimle bir mânâyı kendi içinde taşır ve dolayısıyla isme bağlanır. Netice olarak isim ve fiil aynı mânâya işaret eder.
Bir fakire merhamet edip, acıyıp, verdiğin sadakada, fiili “sadaka vermek” diye târif ederiz. fakat burada sadaka vermek fiili ile merhamet aynı noktadan çıkmaktadır. Çünkü sendeki merhamet duygusu yani merhamet isminin karşılığı olan mânâ, fiil düzeyinde o kişiye o nesneyi verme şeklinde görünür. Yani netice olarak mânânın fiile dönüşmesi belli bir isim olarak sanki fiil mânâdan ayrı bir şeymiş gibi görüntü meydana getirir.
“İSİM”= “FİİL”DİR!
FİİL ORTAYA KOYMAK,
İSMİN MÂNÂSINI ORTAYA KOYMAKTIR!
Allah'ı tanıman ancak senin terkibinde, cüzî miktarda olan isimlerin mânâlarını diğerleriyle eş ağırlığa eş düzeye getirmekle mümkündür. Ve bu isimlerin tabii olarak sende hükmetmesi değil; senin bu hakikati idrâk ederek, bu isimlerin mânâlarını dilediğin anda, dilediğin mahalde, dilediğin şekilde kendinden ortaya koymanla mümkün olur.
Yâni "Rabbanî sınırlardan", "İlâhî genişliğe" yayılabilmek, bu ilâhî isimlerin tümünü eşit ağırlıklı olarak yerine ve hâline göre ortaya koymak ile mümkündür.
Bu terkip dışı mânâları ortaya koyabilmek de ancak fiille mümkündür. Çünkü isim eşittir fiil dedik!
Fiil isimdir, isim fiildir!
Dolayısıyla sen o fiili ortaya koymadıkça, o ismin mânâsını ortaya koymuş olmazsın.
Fiili ortaya koymak, ismin mânâsını ortaya koymaktır.
İsmin mânâsını müşahede etmek, onu fiil düzeyinde görmektir. İkisi aynı şeydir. Sen terkibinin dışında olan fiilleri ortaya koyacaksın ve bu fiillerin neticesi olan mânâlar sende kuvveden fiile çıkmış olacak.
İSİMLERİN FİİL MAHALLİNDE ÂŞİKÂRE ÇIKMALARI,
O MAHALLİN “KÂBİLİYET VE İSTİDADI”NA GÖREDİR!
Âlemlerin Rabbı olan Allah yarattığı âlemlerde Zâtı ile mevcuttur!..
Bu âlemlerde, her zerrede, kendinden gayrı bir varlık olmadığı gibi;kendi mânâlarını da gene kendisi seyretmededir!..
Öyleyse ”yaratma” dediğimiz olay, mânâların fiiller mertebesinde âşikâre çıkışıdır!..Fiiller mertebesinde âşikâre çıkan her bir fiil yaratılmıştır!..
Yaratılmış çeşitli isimler alır.. İnsan, maden, hayvan vs. .Ve bunlar, bütün yaratılmışlıklarına karşılık, varlıklarını tümüyle Hak’tan alırlar!..Hak’kın varlığı ile kâimdirler.
Hakk’ın varlığı ile kâim olmaları, kendilerinde “Kayyum” isminin mânâsının mevcut olmasındandır!..
Her biri, kendi yönünde ne yapması gerektiğini bilir!..Çünkü, ”Alim” ismi de kendilerinde mevcuttur!..
Ancak bu isimlerin o fiil mahallinde âşikâre çıkmaları, o mahallin “kâbiliyet ve istidadına” yani bu mânâları âşikâre çıkarmada pay alışına; hisse alışına göredir!..
Her bir mânâ,neyi gerektiriyorsa,o mânanın gerektirdiği fiil oradan aşikâre çıkar. Bu fiillin ortaya çıkması da Allah’ın dilemesinden başka bir şey değildir!..
BELLİ BİR” İSİM”E HAK KAZANMAK
Öncelikle şunu anlayalım...
Sizin verdiğiniz isim veya sıfatla, kişi o vasfa bürünmez, o mertebeyi elde edemez!
Kişi, yaşadığı kemâlin oluşturduğu vasıfla, belli bir isme hak kazanır!
VAROLUŞ MERTEBELERİNDEKİ KEMÂLÂTIN
AÇIĞA ÇIKABİLMESİ İÇİN
İSİMLER BİLEŞİMİNİN İZİN VERMESİ GEREKLİDİR!
Hepimiz, netice olarak aynı, "ALLAH" isimlerinden meydana geldiğimiz için, zât ve sıfat mertebeleri itibariyle hepimizde aynı kemâlât basamakları veya katmanları potansiyel olarak mevcuttur!.
Gerek "ALLAH" zâtı, ve gerekse varoluşun tüm mertebeleri boyut boyut, katman katman varlığımızda mevcuttur. Ne var ki bu kemâlâtın açığa çıkması için yapımızı oluşturan isimler bileşiminin elvermesi zorunludur!.
KİM
“ALLAH İSİMLERİ”NİN MÂNÂLARIYLA HALLENİRSE
(ALLAH AHLÂKIYLA AHLÂKLANIRSA)
(ALLAH’IN 99 İSMİNİ İHSA EDERSE)
CENNETE GİRER!
“Rasùlullah salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
-Allah’ın yüzden bir eksik, 99 ismi vardır. Her kim bunları ihsâ ederse Cennet’e girer...
Bu uyarıda anahtar “İHS” kelimesidir!.
Bazılarının yetersiz tercümesi olan “ezberleyip tekrarlamak” diye çevrilmesine karşın; “İHS” kelimesinin esas mânâsı, “bu isimlerin işaret ettiği anlamlarını bilmek, bu anlamların kendinde ve tüm birimlerde açığa çıkışını müşahede etmektir”.
Bu da sonuçta insanı, benliğinden arındırıp, “ALLAH ahlâkıyla ahlâklı olduğu”nu fark etmeye ulaştırır!.
Bu kavrayışta da, dağ gibi benlik paramparça olur!.
“Bâkî Allah”tır!. Ezelden Ebede bu böyledir!. Yok (fâni) yoktur; Bâkî, ezelden ebede Bâkî’dir!
Şimdi yukarıdaki Rasûlullah aleyhisselâm cümlesine dikkat!.
“......kim bunları İHSÂ ederse cennete girer!” deniyor!. Arada, “kıyâmetten sonra” uyarması yok!. Bu isimlerin anlamlarının kendinde açığa çıkış mertebesini ve açığa çıkış sistemini ve dahi bunun nihâî anlamının ne demek olduğunu fark edip yaşamanın; insanı cehennemden (çeşitli nedenlerle yanmadan) çıkarıp onu cennete (huzur ve mutluluğa) erdireceğini söylüyor!.
Ebù Hureyre Radı’yallahu Anh naklediyor:
“Rasùlullah Salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
-Allah’ın yüzden bir eksik, 99 ismi vardır. Her kim bunları ihsâ ederse Cennet’e girer...
Hadis-i Şerifte belirtilen “İHS”; saymak, mânâsını bilmek ve elden geldiğince mânâlarıyla hallenmek anlamındadır... Ki bu da “ALLAH’IN AHLÂKIYLA AHLÂKLANMAK” tır.
ESMÂ ZİKRİ İLE BEYNİNİZİN
KOZMİK PLANA GÖRE BİR TÜR
FREKANS AYARINI YAPARSINIZ VE
EVRENSEL MÂNÂLAR İLE İLETİŞİM İÇİNE GİRERSİNİZ!
İslâm’daki «zikir”kelimeleri olan Allah’ın isimleri, esas olarak varlıkta yürürlükte olan mânâlardır ve beyinde de bu mânâları ortaya çıkartıcı devreler zaten kozmik plandan düzenlenmiştir. Siz bu kelimeleri tekrarlayarak, beyninizin kozmik plana göre bir tür frekans ayarlarını yaparsınız ve evrensel mânâlar ile iletişim içine girersiniz! Meleklerle görüşmeye başlarsınız!
İslâm’daki «Allah isimleriyle”zikir, sizde Allah’a yaklaşma ve O’ndaki sayısız özellikler ile bezenme hali oluştururken; bunun dışındaki kelime tekrarlarının beyninizde oluşturacağı hassasiyet - alıcılık sadece «cin»lerle bağlantı kurmanıza sebebiyet verir. Bu da neticede onların sayısız şekillerde sizi aldatmalarına ve sizin de hiç farkında olmadan onların hükmü altına girmenize yol açar.
Öyle ise her hâli ilâhî mânâları zâhire çıkarmak suretiyle zikirde olan varlıklar ile oluşturulan bağlantılar o zikrin bize yansımasına yol açacaktır. Ki bu da canlılar olan yıldızlarla oluşur.
Siz hangi ismin mânâsına dönük olarak «zikir”yaparsanız; yâni, Allah'ın «esmâi hüsnâsı”tâbiriyle işaret edilen Allah'ın hangi ismini tekrar ederseniz, beyninizde o mânâ yönünden bir kapasite genişlemesi sözkonusu olur.
Beyindeki her tekrar, beynin kullanılır kapasitesinin o istikamette genişlemesine yol açar..
Esmâ tekrarı ise, tekrar edilen Esmâ’nın anlamı kapsamında meydana gelir..
Not: Geniş açıklama için Z /Zikir bölümüne bakınız.
İNSAN ,
KENDİ VARLIĞINDAKİ İSİMLERİN MÂNÂLARINI
ORTAYA ÇIKARABİLDİĞİ NİSBETTE ARZULARINA NÂİL,
KORKTUKLARINDAN EMİN OLUR!
En kolay, en ucuz yani bedava, ve en tesirli şey DUA'dır. İşte bu yüzdendir ki, DUA için, `"mü'minin silâhıdır" buyurulmuştur.
"DUA" nasıl silâh olur?..
Bunu anlayabilmek için, tasavvufun derinliklerine inmek gereklidir!.
İnsan, gerçeği itibariyle, “ALLAH” adıyla işaret edilenin zâtî sıfatlarıyla yaratılmış, O’nun varlığı ile kâim ve dâîm varlıktır.
Allah’ın “HAYY” ismiyle işaret edilen şekilde HAYAT sıfatıyla vardır; yaşar.
Allah’ın “ALÎM” ismiyle işaret edilen şekilde, İLİM sıfatıyla bilgi, ilim sahibidir, yaşamına yön verir.
Allah’ın “MÜRÎD” ismiyle işaret edilen şekilde, İRADE sıfatıyla isteklerini tahakkuk ettirmeye yönelir.
Dolayısıyladır ki insan, kendi varlığında mevcut olan bu isimlerin mânâlarını ortaya çıkartabildiği ölçüde, takdir edilen nisbette, arzularına nâil, korktuğundan emin olur...
“ALLAH’IN İSİMLERİ”NİN ZİKRİ
Bkz. Z / Zikir
“İSİM” İLE İÇERİK
BİRBİRİNDEN APAYRI ŞEYLERDİR!
İsim, müsemma değildir; isim ile içeriğin birbirinden apayrı şeyler olduğunu farket!.
ALLAH’IN YARATMIŞ OLDUĞU MÂNÂLARI
VE ONLARIN İSİMLERİNİ SAYIYA BAĞLAMAK
MÜMKÜN DEĞİLDİR!
(Soru: Bediüzzaman Said-i Nursi, Cevşen-i Kebir’de “Allah'ın 1001 ismi”nin Kurân'dan sonra bildirildiğini yazmış Risâle-i Nûr’da... Doğru mu acaba? )
“ALLAH” adıyla işaret edilenin yaratmış olduğu mânâları ve onların isimlerini sayıya bağlamak mümkün değildir... Bir şeyler anlaşılsın diye MİSÂL olarak belli sayılar verilmiştir.
99 İSİM,
SADECE BU KÂİNATIN HAMMADDESİDİR!
Bkz. E / Evren / Evrenin Mânâ yapısı/Bir başka kâinat, hayâl dahi edemeyeceğimiz bambaşka mânâlardan oluşmuştur.
“SİZ”LERİ
(“İSİMLERİNİZİ”)
VE FİİLERİNİZİ
HALK ETMİŞTİR!
Zâtı itibariyle mutlak gayb (bilinmez) olan “Allah”; Rubûbiyet işlevi ile, varlığın tüm mertebelerinde, sıfat ve isimlerinin özelliklerini açığa çıkartarak sayısız varlıklar, türler yaratmış; hem bunları hem de fiillerini halk etmiştir!.
“Siz’leri ve fiîllerinizi halk etmiştir!” (Saffat:96)
“Siz”leri kelimesinin işareti, ehlullah indinde, “isimlerinizi” demektir!.. Müsemma ise, yalnızca O’nun sıfat ve esmâsının terkip şeklinde fiîller âlemindeki açığa çıkışıdır!.
Her birim, yalnızca O’nunla Hay (diri) ve Kayyum’dur (hayatı kâim)! Her birimden, her an açığa çıkan her oluşum, yalnızca, kendisini meydana getiren Allah isimleri bileşiminin terkip şeklinde o andaki dışa vurumudur!.
İş böyle olunca...
Bu durum gösterir ki, birime dayalı bir özellikten söz edildiğinde, gerçekte, birim ismi ardındaki esmanın ef’âl âleminde (fiiller boyutunda) ortaya çıkışından söz edilmek istenmektedir.
Burada şunu da fark edelim ki... Yaradılış noktasında başlayarak, tüm birimlerin oluşumunda, aynı mertebeler ve boyutlar mevcuttur. Varlık katmanlar şeklinde tüm yaratılmışlarda mevcuttur. Bunu târif için ister dinî mecazları kullanın ister bilimsel deyimler, sonuç hep aynı gerçeği vurgular. Birinde mevcut olan boyut, hepsinde aynı şekilde mevcuttur. Fark, açığa çıkanların farklarıdır.
Öyle ise bu da bize şunu fark ettirir ki...
“Zerre küllün aynasıdır” işareti ile, Allah Rasûlü aleyhisselâmın bize hibesi, sırlar sarayının anahtarı değil, maymuncuğudur!. Öyle bir maymuncuk ki; sadece dış kapıyı açan anahtar değil; ehli elindeyse, tüm hazine odalarının kapısını açan bir maymuncuktur!.
Dostları ilə paylaş: |