BEYATII, YAHYA KEMAL
176
177
BEYAZ RUSLAR
"Bebek Gazeli", "Perestiş", "İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel", "Şerefâ-bâd", "Bir Sâkî", "Mükerrer Gazel", "16 Mart 1920", "Hisar Gazeli", "Ali Emîrî'ye Gazel", "Çubuklu Gazeli", "Göztepe Gazeli", "Çamlıca Gazeli", "Fazıl Ahmed'e Gazel", "Tanbûrî Cemil'in Ruhuna Gazel", "Üsküdar Vasfına Gazel", "İsmail Dede'nin Kâinatı", "Abdülhak Hâmid'e Gazel". Kitabın şarkılar bölümündeki şarkıların çoğunda yine İstanbul söz konusu edilir.
Beyatlı'nın deneme, makale ve anılarının toplandığı Aziz İstanbul'da, yer alan yazılar onun İstanbul'a bakışının kapsamını ve sınırlarını belirler. Şiirlerinin oluşmasına neden olan ve şiirlerin temelinde yatan düşünceler bu yazılarda daha somut, daha kapsamlı bir biçimde ortaya çıkar. Her şeyden önce Beyatlı
şairlerde İstanbul bir bütün olarak ele alınmamış, bu şehre belli bir anlayış, dünya görüşü açısından bakılmamıştır. Daha önceki şairler İstanbul'u çoğunlukla bir arka görünüm olarak kullanmışlar, belirli olayları, bazı semtleri ve zaman zaman da şehrin doğal güzelliklerini ya da yapısını konu etmişlerdir. Oysa Beyatlı İstanbul'a belli bir tarih anlayışı içinde yaklaşır ve yaşayan bir varlık olarak bu şehri ele alır. Beyat-lı'nın şiirlerinde tarihle anılar, doğal güzelliklerle yapısal güzellikler, manevi yaşayış ile maddi yaşayış birbirini bütünler ve destekler. İstanbul, Beyatlı'da bir Türk-İslam şehri olduğu ölçüde so-mutlaşır ve hayat bulur. Bir bakıma İstanbul Beyatlı için "fetih"ten sonra vardır. İstanbul Türk'ün olana kadar geçirdiği dönemlerle ilgisi, tarihsel bütünlüğü bozmama kaygısından doğar. Ona göre tarih adeta İstanbul'u Türk'e sunmak için yüzyıllar boyu hazırlanmıştır ve İstanbul Türk'ün olduktan sonra kendi hayat tarzını bulmuştur.
İstanbul Beyatlı'da tarihiyle, -toplumsal yapısıyla, doğal güzellikleri ve özellikleriyle, anıtsal ya da sıradan yapılarıyla ulusal varlığımızın bir simgesi gibidir. Şair İstanbul'da hem geçmişi, hem şimdiki zamanı yaşar. Bazı şiirlerinde L Selim (Yavuz) döneminde (1512-1520),
İSTANBUL UFUKTA'YDI
Gurbetten, uzun yolculuk etmiş,
dönüyordum. İstanbul ufukta'ydı... Doğrulduğumuz ufka giderken... Sevdâlı yüzüşlerle, yunuslar Yol gösteriyordu.
İstanbul ufuktan,
Simasını göstermeden önce,
Kalbimde göründü;
Özlentili kalbimde bütün
çizgileriyle.
Binbir kıyı, binbir tepesiyle, Binbir gecesiyle.
Yıllarca uzaklarda yaşarken, İstanbul'u hicranla tahayyül,
beni yordu.
Yer kalmadı beynimde hayâle. İstanbul'a artık bu dönüş
son dönüş olsun. Son yıllarım artık Geçsin o tahayyüllerimin
çerçevesinde.
Bir saltanat iklimine benzer bu
şehirde,
Hülya gibi engin gecelerde, Yıldızlara karşı, Cananla beraber, Allah içecek sıhhati bahsetse.. Bu kâfi...!
Y. K. Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, İst., 1974, s. 69-70
bazı şiirlerinde içinde yaşadığı mütareke dönemindedir (1918-1922). Bir yandan yüzyıllar öncesinin Boğaziçi âlemlerini canlandırır, öte yandan "fakir" Üsküdar' m güncel yaşayışını yansıtır. Bunu yaparken tarihi sağlam olarak bilmenin güveniyle ve yaşantıdan gelmese bile keskin bir gözleme, eksiksiz bir kavrayışa, halkınkiyle özdeşleşmiş bir duyum-sayışa dayanan şairliğiyle yola çıkar.
Beyatlı'nın İstanbul'da ancak 28 yaşından sonra yaşamasına rağmen özgün bir İstanbul şairi olmasını Abdülhak Şi-nasi Hisar "aşk"a bağlar: "Nihayet İstanbullu olmıyan Yahya Kemal aşkının sayesinde, vaktiyle 'İstanbullu' dediğimiz bir üslûba, bir şiveye, bir nükteye ererek gönlünün -en ince ruhlu sanatkârlarımız gibi- bu şehrin aşkını çekerek şivesinin hâlis bir üstadı, tam bir İstanbul şairi olmuşdu."
Beyatlı'nın bir İstanbul şairi olmasında aşkın payı olduğu kadar tarih görüşünün, toplum anlayışının, izlenimleri değerlendirmedeki şairce duyarlığının da payı vardır. Bu açıdan bakılırsa, Üs-küp'ten geldiğinde ancak l yıl kadar yaşadığı, tarihsel ve günlük yaşayışına yeterince nüfuz edemediği, ardından 10 yıl kadar uzağında kaldığı ve Paris dönüşünde gözüne bir "köy" gibi görünen İstanbul'u neden Türk tarihinin, Anadolu Müslümanlığının bir simgesi olarak gördüğü anlaşılabilir.
Beyatlı İstanbul'a belli bir tarih anlayışı içinde bakarken İstanbul'u eski yaşantısı içinde de canlandırır. 1912'den sonra yaşamaya başladığı istanbul'u adım adım gezerek tanır. İstanbul, Beyatlı için yalnızca surlar içinde kalan, Osmanlı uygarlığının yarattığı eski şehir değildir. Boğaziçi, Adalar, Üsküdar, Cihangir ve Eyüp de ilgi alanına girer. İstanbul'u tanımak, İstanbul hayatını içine sindirmek için yaptığı şehir gezilerinde çoğu kez yanında bir arkadaşı vardır. Yol arkadaşına bilgi vermekten, açıklama yapmaktan, görüldüğü halde fark edilmemiş bir ayrıntıya dikkati çekmekten hoşlanır. Sermet Sami Uysalla yaptığı sohbetlerden birinde böyle bir gezintinin izlenim-leriyle başladığı bir şiirinden söz ederken şunları söyler: "...Atik-Valde'den Ka-racaahmet'e bir sokak iner. 1934'te, bir ramazan günü, o dar sokakta durdum... Halkı, kerpiç evleri, bakkal dükkânını seyrettim... O intibaı aldım... İşte "Atik-Valde'den İnen Sokakta" isimli şiirimi o intibaımı yavaş yavaş işleyerek bu sene bitirdim..." Bu şehir gezilerinin bir yol arkadaşı da öğrencisi ve dostu Ahmet Hamdi Tanpınar'dır. Tanpmar Yahya Kemal adlı, ölümü nedeniyle yarını kalmış kitabında bu gezilerden söz eder ve Beyatlı'nın İstanbul'u gezerken "adeta tarihi yaşadığını" anlatır.
İstanbul'un Beyatlı için başka bir yönden önemi vardır. H. Vehbi Eralp "Bu şaire göre, Türkçe, İstanbul evlerinde, İstanbul sokaklarında konuşulan Türk-çedir. Bir mektubunda İstanbul sokaklarında avare dolaşan Tükçeyi şiir dili ha-
line getirdiğini söylüyor" der. Beyatlı'nın "gezme" arkadaşlarından biri olan Eralp de Yahya Kemal İçin adlı kitabında, birlikte Caddebostan'a gidişlerim ve şairin deniz kıyısında bir kahveden kendisine "nefis bir gurup" seyrettirdiğini yazar. İstanbul'un en görkemli camilerinden biri olan Süleymaniye Ca-mii'nin konu olduğu "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" adlı şiir Beyatlı'nın tarih, vatan, manevi dünya anlayışının ifade edildiği anıtsal bir şiirdir. Eralp bu şiir için "Mimarideki Süleymaniye'nin şiirdeki karşılığı sayılabilir" der.
Beyatlı İstanbul'un doğal özelliklerini zaman zaman şiirinde vurgular. "Bir Tepeden" ve "Bir Başka Tepeden" adlı şiirler "yedi tepeli şehrin" bu özelliğini çağrıştırır. "Beyaz karanlık" diye nitelediği sis üzerine yazdığı "Siste Söyleniş" adlı şiiri, gençlik döneminde etkilendiği ve eleştirmekle birlikte hep saygıyla söz ettiği Tevfik Fikret'in "Sis" adlı şiirine bir nazire gibidir. Tevfik Fikret'ten aldığı "beyaz karanlık" nitelemesini kullanmakla birlikte Beyatlı bu şiirinde, Tevfik' Fikret'in aksine İstanbul'un sisten sıyrılıp bütün güzelliğiyle yine ortaya çıkmasını diler ve ister. Bu şiirde İstanbul'un simgesi olan Boğaz ve Boğaz'ın kıyı semtleri olan Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye konu edilir.
Dostları ilə paylaş: |