Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə55/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   134

Bibi. M. O. Uzman, "Ziya Nuri, Rıza Nuri, Tahir Bey", istanbul Seririyatı, c. 16 (1934), s. 2-3; Gövsa, Türk Meşhurları, 413-414; F. Erden, Türk Hekimleri Biyografisi, ist., 1948,

s. 267-268; H. Altuğ, "Müderris Dr. Ziya Nuri Birgi Paşa (1872-1936)", 50 Yıl Önce Ölen 8 Büyük Türk Hekimi, (yay. E. K. Unat), ist., 1986, s. 33-40.

NURAN YILDIRIM

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA İSTANBUL

I. Dünya Savaşı, Osmanlı payitahtı İstanbul'un, geleneksel yapısını çökerten ona bambaşka bir görünüm kazandıran bir savaştı. Kentin tüm dengeleri altüst oldu. Geleneksel gelir bölüşümü çöktü.

Ağustos 19l4'te I. Dünya Savaşı'mn başlaması ve Osmanlı ordusunun seferber edilişiyle birlikte Osmanlı topraklarında iaşe sorunu ortaya çıktı. Taşıt araçlarının büyük çoğunluğu orduya devredildi. Limanlardaki yiyecek maddelerine el konularak ordunun her türlü ihtiyacına öncelik verildi.

Osmanlı Devleti bir tarım ülkesi olmasına karşın, temel besin maddesi olan ekmek için, o yıllarda özellikle kıyı kentlerinde, gerekli unun önemli bir kısmı Romanya, Rusya ve Marsilya'dan getiriliyordu. Savaş sonucu Çanakkale Boğazı'nın kapatılarak Akdeniz'le bağlantının kesilmesi, Rusya'nın savaşa girişi ve Romanya'da un fiyatlarının yükselişi kısa sürede İstanbul'da ve ardından diğer kentlerde un sıkıntısına yol açtı.

İstanbul'da ekmek buhranı baş göstermişti. Babıâli ivedi önlemler alma gereği duydu. İstanbul valisi, Beyoğlu ve Üsküdar mutasarrıfları ve Ticaret ve Sanayi Odası temsilcileri vilayette toplandılar. Dahiliye nazırının başkanlığında Havâic-i Zaruriye Komisyonu kuruldu. Komisyon iaşe işleriyle uğraşacak, halkın ve ordunun temel tüketim maddelerini sağlayacaktı. Komisyonun bir diğer görevi piyasada istif edilmiş maddeleri saptamak ve gerektiğinde bunlara el koyarak fiyatların asm ölçüde yükselmesini önlemekti.

Ticaret ve Sanayi Odası'ndaki ilk oturumunda encümen, bazı yetkili kişileri de davet ederek narh sorununu görüştü. 5 Ağustos 1914'ten itibaren geçerli olmak üzere unun çuvalını 110 kuruş ve ekmeğin kilosunu 55 para olarak saptadı. Zahirecilerin bu fiyatları çok düşük bulmaları üzerine 12 Ağustos'ta ekmeğin fiyatına 5 para daha eklenerek bir kilo ekmek 60 paraya yükseltildi. Ancak, bu fiyatı da yetersiz bulan zahireciler ellerindeki unu istif etmeye ve el altından yüksek fiyatla satmaya başladılar. Öte yandan seferberlik ilam üzerine Anadolu demiryollarından bir ayı aşkın bir süre asker sevk edildi. Bu hatlarda buğday ve un taşımacılığı yapılamadı. Ayrıca, tüccarın elinde bulunan un stoklarının bir kısmına ordu tarafından el konması İstanbul'un ekmeklik un ihtiyacını had safhaya getirdi. Bu arada diğer tüketim maddelerinin arzında da bir daralma görüldü. Ordunun talebini karşılamak için tekâlif-i harbiye komisyonları savaşın ilk aylarında, buğdayın yanısıra tüccarın elindeki koyun, patates, fasulye,- nohut,



BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA 240

241 BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞEV'DA

erkek, çocuk ayakkabısı, kösele ve deri bulunduranların 12 gün içinde bu mallarının miktarını, maliyetini, satış fiyatını ve kimden, ne zaman satın alındığını heyete bildirmeleri gerekiyordu. Heyetin beyânnamesinde yer alan malların İstanbul dışına çıkarılması yasaklanmıştı.

Men-i İhtikâr Heyeti'nin İstanbul tüccarı arasında en çok huzursuzluk yaratan kararı halk arasında "zincirleme usulü" diye anılan ticari işleme karşı açtığı savaştı. Zincirleme usulünde mal, toptancı tüccardan doğrudan doğruya perakendeci esnafa devredilmiyor, "hava oyunu oynayan" spekülatörler arasında, elden ele dolaşarak sürekli değer kazanıyordu. Heyetin kararı piyasadaki malların ilk sahiplerine devrini öngörüyordu. Böylece elinde mal bulunduran onu aldığı tüccara iade edecekti.

Men-i İhtikâr Heyeti'nin zincirleme

soğan, sadeyağ gibi maddelerin de yüzde 25'ine el koydu. Bundan böyle tüccar artık piyasaya mal çıkarmaz olmuştu. Seferberliğin ilk sevkıyatının son bulması üzerine durum bir ölçüde düzeldi. Anadolu hattında tüccara günde 30 vagon ayrılarak İstanbul'un Anadolu ile bağlantısı tekrar kuruldu. Öte yandan, gerek Anadolu'dan gerek dış ülkelerden getirilecek mala ordu tarafından el konulduğu takdirde şehremanetince tazmin edileceği bildirilerek tüccarın kaygısı giderilmek istendi.

İstanbul'un iaşesi sorununun çözümünde Havâic-i Zaruriye Komisyonu başarılı olamadı. Birçok mal kısa sürede piyasadan çekildi. Üretici, malına el konacağı korkusuyla ekimini sınırladı. Öte yandan İttihatçı çevre, İstanbul'un iaşesinin savaş gibi olağanüstü bir ortamda tüccar eline bırakılamayacağına kani olmuştu. Ekmeklik un tedariki giderek güçleşiyordu. Bu soruna çözüm bulmak amacıyla şehremaneti, İttihat ve Terakki Cemiyeti İstanbul Heyet-i Merkeziyesi'n-den Ekmekçiler Cemiyeti Kâtibi İzzet Bey'in başkanlığında Heyet-i Mahsusa-i Ticariye'yi kurdu. Heyet kısa sürede faaliyet alanını genişletti. Diğer tüketim maddelerini de sağlamaya başladı. Heyet gerçekte İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin İstanbul murahhası Kara Kemal Bey'in denetimindeydi. İzzet Bey'in girişimleri sonucu, heyet Anadolu'da tahıl merkezleriyle bağlantı kurdu. İlk iş olarak İstanbul'a günde 20 vagon üzerinden toplam 3.600 vagon buğday şevki için Konya tüccarıyla anlaştı. Ardından, Ankara, Eskişehir, Ereğli, Karaman gibi yörelerle de benzer akitlere gidildi. Ekim 1914'ten itibaren bir yıl süreyle İstanbul'un iaşesi i-çin alım satım işlemleri Heyet-i Mahsusa-i Ticariye tarafından yürütüldü. Anadolu' dan satın alınıp getirilen buğday İstanbul' daki değirmenlerde öğütülerek Ekmekçiler Cemiyeti aracılığıyla fırınlara dağıtıldı. Ekim 1915'te iaşeye ilişkin alım satım işlerini, sermayesini kısmen heyetin sağladığı Anadolu Milli Mahsulat Osmanlı AŞ devraldı. Bu arada, şehremaneti İstanbul'daki değirmenlere el koydu. Buğday öğütme işi şehremaneti bünyesinde oluşturulan Tahniye İdaresi'ne verildi.

Savaşın ilk aylarında ekmek dışında şeker, gaz ve tuza da narh kondu. Heyet-i Mahsusa-i Ticariye İstanbul halkına buğdayın yanısıra, şeker, gaz, bulgur, zeytin gibi diğer temel tüketim maddelerini de sağlamaya girişti.

İstanbul'un iaşesi sırasında dağıtımda büyük güçlüklerle karşılaşılmıştı. Karne yönteminin yanısıra buğdayın öğütülmesi ve dağıtımında doğan gecikmeler ekmek satışı sırasında fırınların önünde büyük bir kalabalığın birikmesine neden olmuş; kargaşa sık sık kavgaya dönüşmüştü. Önceleri dağıtım polis aracılığıyla yürütülmek istendi. Bunda başarılı olunamadı. İttihat ve Terakki Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi işe el koydu. İstanbul nüfusunu mahallelere ayırarak, her mahallede bir "ekmek tevzi mahal-

li" oluşturdu. Dağıtım, bu mahalle teşkilatlarının Mart 1916 başında şehremane-tine devredilişine kadar, İttihat ve Te-rakki'nin mıntıka memurları ve kâtib-i mesulleri aracılığıyla denetlendi.

Kıtlıkla istifçilik ve karaborsacılığın bir arada görüldüğü bir ortamda Heyet-i Mahsusa-i Ticariye'nin iktisadi faaliyetleri kamuoyunda bir dizi tepkiye neden oldu. Cemiyet aracılığıyla bazı kişilerin zengin edildiği söylentisi giderek yaygınlaştı. Siyasal bir örgütün ticari faaliyetlerde bulunması hoş karşılanmıyordu.

Şubat 19l6'da Şehremini İsmail Can-bolat iaşe işlerinin şehremanetince devralınması için Babıâli'ye başvurdu ve ödenek talebinde bulundu. Ardından ordu devreye girdi. 5 Mart 1916 günlü yasayla un sıkıntısı çeken yörelerin ihtiyacını belediyeler adına ordunun sağlaması kararlaştırıldı. Bu amaçla Harbiye Nezareti'ne 500.000 Osmanlı Lirası tutarında bir avans verildi.

Olağanüstü savaş koşullarında şehremaneti iaşe işini yürütümedi. Kent giderek açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Babıâli, ülke çapında iaşe örgütleri kurmadan ve etkin bir dağıtım şebekesi oluşturmadan iaşe sorununun üstesinden gelemeyeceğini gördü. Bu koşullar altında Alman iaşe örgütünü örnek alarak benzer bir örgütlenmeye gidildi. Merkez ve taşra iaşe heyetleri oluşturularak başına Almanya Devlet Tahıl Örgütü kurucularından Hugo Mey er getirildi.

23 Temmuz 1916 günlü İaşe Kanun-ı Muvakkatı'yla Osmanlı toprakları iaşe bölgelerine ayrıldı. Bir bölgeden diğerine yiyecek maddesi gönderilmesi yasaklandı.

Merkez İaşe Heyeti narh yoluyla piyasaya doğrudan müdahaleden kaçınıyor, temel tüketim maddelerinin karneye bağlanmasının fiyat artışlarını önleyeceğini savunuyordu. Ancak, yine de ekmeğe narh uygulamak zorunda kaldı. 14 Ekim 19l6'da büyük kentlerde azami ekmek fiyatını saptadı. İstanbul'da ekmeğin okkası 2 kuruştan satılacaktı.

İaşe Heyeti'nin yanısıra şehremaneti-nin de yetkileri genişletildi. 7 Ağustos 19l6'da bir kanun-ı muvakkatla şehremaneti, İstanbul için gerekli odun, kömür, besin maddeleri ve diğer temel tüketim maddelerinin taşınması için gerekli kara ve deniz taşıt araçlarıyla, besin maddesi üreten fabrika ve imalathaneleri ve bu malların saklanması için gerekli mağaza ve antrepoları bedelini ödeyerek kiralayabiliyor ya da satın alabiliyordu. Ekmek dışında narh uygulamaktan kaçınılması uzun sürmedi. Nisan 1917 tarihli bir yasayla şehremaneti-nin bellibaşlı besin maddelerine ve diğer zorunlu tüketim maddelerine azami fiyat koyabileceği ve gerektiğinde bu fiyat üzerinden satın alıp dağıtıma gidebileceği belirtildi.

1917 ortalarında savaş hâlâ sürüyordu ve iaşe sorununa, değişik örgütlenme biçimlerinin denenmesine karşın, çözüm bulunamamıştı. 18 Ağustos 1917 tarihli

İaşe-i Umumiye Kararnamesi'yle bu kez Harbiye Nezareti'ne bağlı bir İaşe Umum Müdürlüğü oluşturuldu. Ticaret için zorunlu tüm taşıt araçları savaş nedeniyle ordunun elindeydi. Öte yandan ordu disiplini soruna çözüm getirebilirdi. Yeni düzenlemeye göre, I. Ordu dışında Osmanlı ordularının her birinde mıntıka iaşe heyetleri kuruldu. I. Ordu'nun bulunduğu yörede iaşe işleri doğrudan Harbiye Nezareti'nde kurulmuş olan İaşe U-mum Müdürlüğü'nce yürütülecekti.

İaşe Umum Müdürlüğü İstanbul'da ekmeklik ve yemlik tahılın alım satımını yasakladı. Vilayet dahilinde bu tür tahıldan çiftçinin kendi tüketeceğini ve tohumluğunu ayırdıktan sonra geriye kalan kısmını bedel karşılığı İaşe Umum Müdürlüğü'ne devretmesi gerekiyordu. Bakkal ve tüccar, mağaza ve deposunda bulunan bulgur, un, makama-, şehriye, irmik vb unlu mamulleri; zeytinyağı, zeytin, şeker ve pirinç stoklarını İaşe Umum Müdürlüğü'ne teslim ediyor ve bundan böyle bu malların serbest piyasada alım satımı yasaklanıyordu. Ayrıca, francalacı, pastacı, simitçi, börekçi, tatlıcı vb esnafın faaliyetleri durdurulmuş; ellerindeki un stokları satın alınarak Fırınlar İdaresi'ne devredilmişti.

İaşe Umum Müdürlüğü bu arada toplumsal içerikli bir dizi önleme başvurdu. Yoksulların yalnızca ekmek tükettiği, varlıklı kesimin ise et ve pirinç gibi şeyleri ekmek yerine ikame edebildikleri göz önünde bulundurarak fakir halka daha fazla ekmek verilmesi öngörüldü. Ayrıca, ağır iş görenlere karne haklarının yanısıra günde 250 ile 750 gr arasında fazla ekmek dağıtılması kararlaştırıldı.

Harbiye Nezareti'nce tek elden yürütülmesi iaşe işlerini bir ölçüde düzene soktu. Ekmek sorunu kısmen çözüm buldu. Zeytinyağı, gaz, peynir, şeker, kibrit türü kıt mallar karneye bağlandı. Odun ve kömür müteahhitleriyle sözleşme yapılarak, ekmek karneleri gösterilmek suretiyle hane başına belirli miktarda ve uzlaşılan fiyat üzerinden odun ve kömür dağıtımı gerçekleştirildi.

Bu önlemler sonucu, özellikle başta memur olmak üzere İstanbul'da sabit gelirli kesimin iaşesi eskiye oranla olumlu gelişme kaydetti. Bu arada, geçim sıkıntısı çeken memurun yükünü hafifletmek amacıyla Babıâli, tahsisat-ı fevkalade a-dı altında bir ek ödenek dağıttı. Memurun şeker, sabun, patates, bulgur vb temel ihtiyacı İaşe Umum Müdürlüğü'nce karşılandı. Bu arada memurun gündüzleri ailesinden uzakta lokantalarda yemek yemek zorunda olduğu göz önünde bulundurularak İstanbul yakasında ucuz fiyatla yemek veren bir "memurin lokantası" açıldı.

4 Nisan 1918 günlü İaşe-i Umumiye Kanunu ile İaşe Umum Müdürlüğü'nün yetkileri genişletildi. Ordu, memur ve müstahdemlerin yanısıra resmi yatılı okul öğrencisinin, İstanbul halkının ve taşrada muhtaç halkın iaşesi de bu müdürlükçe üstlenildi. İaşe-i Umumiye Kanunu ile İa-

şe Umum Müdürlüğü'nde ayrıca bir İaşe Meclisi oluşturuldu. Bu arada iaşe sorununu doğrudan üstlenecek bir bakanlığın kuruluş çalışmaları başlamıştı.

İaşe Meclisi ancak üç ay faaliyet gösterdi. Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan' da, yetkileri sınırlı da olsa, yeni bir meclisin oluşturulmasını anayasal yönden sakıncalı görenler vardı. İaşe Meclisi her hafta cumartesi, pazartesi ve çarşamba günleri toplanmasına karşın, pek fazla yol kat edemedi. İstanbul halkına protein ihtiyacını et yerine balık yiyerek gidermesini önerdi. Besin maddelerinin ve özellikle un ve diğer tahıl ürünlerinin alım satımında spekülatif girişimlerde bulunulduğu gerekçesiyle tahıl ve tahıldan mamul besin maddeleriyle bakliyat ticaretinin İstanbul'da saptanacak belirli yerlerde, açık olarak yapılmasını gündeme getirdi. Bir diğer kararıyla süt ve yoğurt dışında sütten yapılan tatlılarla kaymağın, un, irmik, nişastadan mamul her türlü tatlının, poğaça, çörek ve kurabiyelerin üretimini ve satışını yasakladı.

Savaş yıllarında İttihatçı hükümetlerin iaşe sorununun üstesinden gelememelerinin temel nedenlerinden biri spekülatif girişimlerin savaş ortamında tatlı bir kazanç kapısı oluşturmasıydı. Bu yıllarda istifçiliğin önü bir türlü alınamamıştı. Babıâli birçok mala narh koymuştu; ancak karaborsa alıp yürümüş, kıtlığı çekilen her türlü mal el altından sağlanmıştı.

Kökten önlemler almaksızın hayat pahalılığının önlenemeyeceğini gören hükümet, Mayıs 1917 sonlarına doğru spekülasyon ve istifçilikle resmen mücadeleye girişti. Kolluk kuvvetleri ilk iş olarak Çakmakçılar'da Abud Efendi Ha-nı'nı bastı. Spekülatif girişimlerde bulunan, o günün deyimiyle "hava oyunu oynayan", 200'ün üzerinde tüccarı tutukladı. Sabah gazetesine göre, bu handa iki gün içerisinde, sodanın kilosu 28 kuruştan 52 kuruşa, mumun kilosu 44 kuruştan 70 kuruşa, limontuzununki 150 kuruştan 320 kuruşa, kibritin sandığı 14 Osmanlı Lirası'ndan 22 Osmanlı Lirası' na, kininin kilosu 6 Osmanlı Lirası'ndan 14 Osmanlı Lirası'na yükselmişti.

Bu baskının ardından spekülasyonla mücadeleyi yürütmek üzere Sadrazam ve Dahiliye Nazırı Talat Paşa'nın başkanlığında bir Men-i İhtikâr Heyeti kuruldu. İhtikârın Men'i Hakkında Kanun-ı Muvakkatla spekülatif işlemlerden doğacak suçların doğrudan sıkıyönetim mahkemelerinde görülmesi kararlaştırıldı. Ticaret Kanunu geçici olarak yürürlükten kaldırıldı. İstifçilik yapanların mallarına el konması, bunun yanısıra, 3 aydan 3 yıla kadar hapis ve 100 Osmanlı Lirası'ndan 5.000 Osmanlı Lirası'na kadar para cezasına çarptırılması öngörüldü.

Men-i İhtikâr Heyeti, faaliyete geçer geçmez ilk iş olarak dükkân camekânla-rında teşhir edilen ya da içeride bulunan malların tümü için etiket konma yükümlülüğünü getirdi. Ayrıca, tüccar ve esnaftan elinde patiska vb kazmir, çuha, şayak ve diğer yünlü kumaş türü, kadın,

Ordunun ihtiyaçlarına öncelik verildiği için ekmek ve un sıkıntısının had safhaya vardığı savaş yıllarında, İstanbul'da bir askeri depodaki peksimet yığınları.

Cephelerden Kurtuluş Savaşı'na, imparatorluktan Cumhuriyete, Kültür Bakanlığı Yayım, ist., 1992

usulüne karşı verdiği mücadelenin pek şansı yoktu. Tüccar bir yolunu bulup devreden çıktı; ancak birkaç gayrimüslim, heyetin gazabına uğradı. Heyet, sonunda İstanbul Ticaret Odası'nın önerisini benimseyerek narha başvurdu; Nestle sütünden ayakkabı tamiratına kadar ticari hayatın hemen her alanına azami fiyat koydu.

İlk narh kibrite uygulandı. Onu fes ve kahve izledi. Ardından limontuzu, mum, ecza, kalay ve çakmaktaşı narha tabi tutuldu. Kahvenin okkası toptan 100, perakende 110 kuruş olarak saptandı. Bu arada kahve narhının denetimi için kahvesi bulunan tüccar ve esnafın bir hafta içerisinde elindeki kahve miktarını heyete bildirmesi istendi. Kibrit için de aynı yöntem izlendi. Kibrit satış vesikası alan esnaftan, heyetçe dağıtılan "Üç kutu kibrit kırk para" yazılı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA 242

243

BİRSEL, SALÂH

levhayı dükkânının görünür bir yerine asması istendi. Aksine davrananların di-van-ı harbe verileceği ihtar olundu.

13 Haziran 1917 günü kahve ve kibrit bildirim süresi sona erdi. Heyet yayımladığı bir bildiride gizli kahve ve kibrit bulunduranları ihbar edenlere, ö-dül olarak ortaya çıkardıkları malların tümünün verileceğini ilan etti.

Men-i İhtikâr Heyeti ecza tüccarlarının satacakları malların fiyatlarım gösterir bir tarife hazırladı. Ecza depolarına dağıtarak isteği üzerine müşteriye gösterilmesini zorunlu kıldı. Eczacıların reçeteleri kaça yapacakları yine heyetin hazırladığı bir tarifeyle saptandı. Basma, patiska, salaşpur, mermerşahi gibi mallar ayrı ayrı narha tabi tutuldu. Basma ve patiska için vesika çıkarıldı. Bu vesikalar için ekmek vesikaları esas alındı. Puldan bir parça büyük ve üzerinde "Men-i ihtikâr Basma Vesikası" yazılı bu belgeler satış sonrası dükkân sahiplerince saklanacak ve müfettiş tarafından istendiğinde gösterilecekti.

Savaş öncesi, Avrupa'dan ithal edilmiş, konserve vb yiyecek maddesi; kristal ve çinko tabak vb ev eşyası; lavanta, ziynet eşyası gibi mallar savaş öncesi fiyatının ancak iki katma satılabilecekti. Heyetin uyguladığı narhta mallar en ince ayrıntılarına kadar ayrı ayrı yer alıyordu. Mesela, Avrupa derilerine konan narh, listede 45 kalemde gösterilmişti. Listede işyerlerinin adı bile belirtiliyordu: 18 Haziran tarihli bildiride Beyoğlu'nda Tokat-lıyan Gazinosu'nda şekerli çikolata tozunun kilosu 80 kuruştan satılacaktı.

Men-i İhtikâr Heyeti'nin spekülasyona karşı giriştiği mücadele sırf İstanbul'u kapsıyordu. Spekülatör tüccar bunu fırsat bilip faaliyet alanını taşraya kaydırmıştı. Narh konan malların İstanbul dışına çıkarılması heyet tarafından yasak-lanmışsa da karadan ve denizden erzak kaçakçılığının önü alınamıyordu. Taşra ve İstanbul piyasalarında fiyat farkı alabildiğine yükseldi. Bunun üzerine İstanbul'da uygulanan spekülasyonla mücadele diğer vilayetlere de teşmil edildi. Bu yörelerde genellikle belediye meclisleri temel tüketim maddelerine narh koydu ya da satış mağazaları açtı.

İttihat ve Terakki'nin enflasyonla mücadele girişimi, sonuçta, tüketiciye en yakın halkanın, mahalle bakkalı ve küçük esnafın peşine düşülmesiyle sonuçlandı. Bu arada "milli iktisat" gereği gayrimüslim tüccar sıkı denetime tabi tutuldu. Bir kısmı spekülasyon ve istifçilikle suçlanarak para ve hapis cezasına çarptırıldı. Müslüman Türk eşraf-tüccar ise birikimini sürdürdü. Gayrimüslimlerin tasfiyesi sonucu piyasada etkinliğini artırarak fiyatları kolaylıkla güdümleye-bildi. Nitekim, Men-i İhtikâr Heyeti'nin faaliyette bulunduğu ilk altı ay içerisinde İstanbul'da fiyat artış hızı düşeceğine artış kaydetti. Tüketici geçinme endeksi Ocak 1917'den Haziran 1917'ye kadar 405 puandan 570 puana yükselerek 165 puanlık bir artış gösterirken, heyetin fa-

aliyete geçtiği haziran ayından 1918 başına kadar 570 puandan 1.645 puana ulaştı ve 1.075 puanlık bir artış kaydetti.

İttihatçılar, Men-i İhtikâr Heyeti'nin yanısıra, gelir bölüşümündeki çarpıklıkları giderici bir vergi politikasını da gündeme getirdiler. 1917 sonlarına doğru o sıralarda Almanya, Avusturya-Macaristan ve Fransa'da uygulamaya sokulan savaş kazançları vergileri örnek alınarak bir Harp Kazançları Vergisi Kanunu hazırlandı. Ancak, tasarı savaş yıllarında bir türlü yasalaşamadı.

Bu arada 1918'in yaz aylarında İaşe Nezareti kuruldu. Başına İttihat ve Terakki Cemiyeti İstanbul Murahhası Kemal Bey getirildi. Nezaret ordunun, yoksul halkın ve devlet memurlarının iaşesi için gerekli besin maddelerini ve diğer temel tüketim maddelerim sağlayacak ve fiyat artışlarını önleyecekti. Ayrıca, kamu yararına hizmet gördükleri onaylanan kurum ve derneklerin ihtiyaçları da İaşe Nezareti'nce karşılanacaktı.

İaşe Nezareti'nin kuruluş çalışmaları iki ay sürdü. Eylül 1918'de iaşe Umum Müdürlüğü'ne bağlı bulunan değirmenler peyderpey İaşe Nezareti'ne devredildi. Ekim ayı başında yine aynı müdüriyetten aşocakları, ekmek tevzi mahalleri ve ambarlar devralındı.

Ancak savaş kaybedilmişti. Talat Paşa kabinesi çekilmiş, yerine Ahmed izzet Paşa sadrazamlığa getirilmişti. İttihatçılar yerine Hürriyet ve İtilaf mensupları nezaretin yönetimine getirildiler. Bir süre sonra Çanakkale Boğazı açıldı, istanbul' a mal sevkıyatı başladı. 20 Ocak 1919 günlü kararname ile İaşe Nezareti kaldırıldı. İaşe işleri eskiden olduğu gibi Ticaret ve Ziraat Nezareti'ne bağlı İaşe Umum Müdürlüğü'ne devredildi.

Savaş yıllarında Düyun-ı Umumiye İdaresi artan hayat pahalılığı karşısında memurlarının satın alma gücünü korumak amacıyla bir ek ödenek uygulamasına gitti. İstanbul kenti perakende fiyatları sürekli izlendi. Aşırı fiyat artışlarının bu kuruluşta çalışanlar üzerindeki olumsuz etkisi ek ödeneklerle bir ölçüde giderildi. Bu nedenle savaş yılları fiyat hareketlerinin izlenebilmesi için en güvenilir kaynak Düyun-ı Umumiye verileridir.

Düyun-ı Umumiye kayıtlarından elde edilen bilgilere göre, geçim endeksinde yer alan temel tüketim maddeleri fiyatları 19l6'da ortalama yüzde 300 arttı. Temmuz 1914 taban olarak alındığında tüketici geçim endeksi Ocak 1917'de 405 puana, Ocak 1918'de 1.945'e ve Aralık 1918'de 2.205'e yükseldi. 1916 artış ortalaması 280 puan, 1917 ortalaması 839 puan ve 1918'inki 1.790 puandı.

istanbul ilk kez bu boyutlarda bir enflasyonla karşı karşıya geliyordu. Fiyat artışlarından doğal olarak en çok sabit gelirli kesimler etkilendi. Memur, asker ve emeklinin eline geçen paranın satın alma gücü günden güne düştü. Hayat şartları toplumun bu katmanları için giderek güçleşti, istanbul'da orta dereceli bir memurun geçimi için gerekli temel tüketim

maddelerinden oluşan sepetin Temmuz 1914 maliyeti 235,25 kuruş iken bu miktar Eylül 1918'de, 1.952 kuruşa yükseldi.

Düyun-ı Umumiye idaresi derlediği geçinme endeksinde memurların kendi konutlarında oturduklarını varsaymış, aylık masraf tutarında konut kiralarına yer vermemişti. Oysa, savaş yıllarında istanbul'da kiralar alabildiğine yükseldi. Sınır boylarından akın eden yüz binlerce göçmen İstanbul'da konut sıkıntısına neden oldu. Birkaç ay içerisinde ev kiralarının iki katına çıktığı görüldü. Ev sahipleri yıllık kontrat imzalamaya yanaşmadılar.

Babıâli ev kiraları sorununa 1918 baharında eğildi. 8 Nisan 1918'de kira artışlarını sınırlayan bir yasa çıkardı. Yasada, kiraların l Mart 19l6'da ödenen miktarın ancak yüzde 50'si oranında yükselebileceği, yürürlükteki kira kontratlarının savaşın bitiminden altı ay sonrasına kadar geçerli olacağı, sözleşmenin sonuna kadar yasal mercilerin kiracı çıkarmayla ilgili davalara bakmayacağı belirtildi.

Savaş yıllarında devlet işletmelerinde çalışanların ücretleri özel kesim gündeliklerine oranla daha düşüktü.

Devlet işletmelerinin çoğunluğu Harbiye Nezareti'ne bağlıydı. Bu nedenle, savaş yıllarında askere alınan birçok işçi bu fabrikalarda asker statüsünde çalışıyordu. Bu tür işçilere ise 30 ile 100 para arasında bir gündelik ödeniyordu.

İstanbul'da Kadınları Çalıştırma Ce-miyet-i Islamiyesi aracılığıyla I. Ordu'ya bağlı olarak oluşturulan Birinci Kadın İşçi Taburu'nda tabur kâtibesinin aylık maaşı 600, bölük kâtibesinin 500, tabur iaşe memuresinin 600, tabur ribevi me-muresinin 500, bölükbaşmm 600, tabur-başının 400, hastabakıcının 300, terzinin 500, işçinin 250 kuruş olarak belirlenmişti. Kıdem ve hizmete göre bu miktarlar artabiliyordu.

Kentte en yüksek ücreti kayıkçı, mavnacı, arabacı ve hamal esnafı alıyordu. Esnaf cemiyetlerinde örgütlenmiş bu kesimin İstanbul Murahhası Kemal Bey aracılığıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde önemli bir yeri vardı.

istanbul'un taşımacılık işlerini ellerinde bulunduran esnaf cemiyetlerine şeh-reminlerinin söz geçirmesi çok güçtü. Kayıkçı, mavnacı, arabacı ve hamal esnan taşıma ücretlerini dilediği gibi saptıyor, istanbul'un iaşesini fiilen elinde bulunduruyordu. 1918' de İstanbul'da bir hamalın aylık kazancı 75-90 Osmanlı Li-rası'nı buluyordu. Aynı yıl, orduda feriğin (korgeneral) eline aylık olarak hemen hemen aynı para geçiyordu. Birinci derecede bir daire müdürünün aylığı ise 72 Osmanlı Lirası'ydı.

Savaş Osmanlı toplumunun geleneksel gelir bölüşümünü altüst etti. Kısa sürede servet edinmiş "yeni zengin" bir katman doğdu. Toplumun geniş bir kesimi yoksulluğa itildi. Savaşın yol açtığı insan kaybı ve maddi yıkımla birlikte gelir ve servet dağılımındaki gelişmeler geleneksel Osmanlı toplumsal yapısını

bir anlamda çökertti. Sabit gelirli memur ve asker kesimi yıkıma uğrarken, ticaret erbabı servet edindi.

Savaş yılları istanbul'da o güne kadar görülmedik büyük kazançların elde edildiği ve vurgunların yapıldığı bir dönemdi. Darlığı gidermek amacıyla başvurulan karne, narh vb yöntemler, istifçiliğe ve karaborsacılığa prim tanımış, kısa sürede halk ağzında "harp zengini", "harp tüccarı", "spekülasyon erbabı", "331, 332, 333 zengini" diye tanımlanan bir toplumsal kesim türemişti.

Yeni zenginler savaş yıllarında İstanbul'a alışılmadık bir görünüm kazandırdılar. Eğlence düşkünlüğü giderek yaygınlaştı. Toplumsal ahlak çöküntüye uğradı. İstanbul'da ilk kez kumar, alkol ve kadın ticareti geniş boyutlara ulaştı. Öte yandan kent yoksulluk ve sefalet yuvası oldu. Sokaklar dilenen insanlarla dolup taştı.

ZAFER TOPRAK



Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin